Bir müslüman kadın anlatıyor:
31 yaşındayım.Ev kadınıyım.Evliyim.Eşim namaz kılan birisidir.Eşimin akli dengesi yerinde midir?Anlayamadım
1)Eşim ara sıra mastürbasyon yapar.Ne var bunda demeyiniz.Hem mastürbasyon, hem de "Allah Allah" diye zikir yapıyor.Sebebini sorduğumda:İmam-ı Rabbani Mektubat kitabının 1.Cilt 1.mektubunda(Allah bana kadın şeklinde ve organları suretinde göründü.Bundan aldığım zevki başka hiçbir şeyden almadım)dediğini söylüyor.Ben Türkçeden başka bir dil bilmiyorum.Eşim doğru mu söylüyor?İmam-ı Rabbanı öyle bir şey söylemiş mi Mektubatın 1.Cilt 1. Mektubunda?Ve eşim "Hanım beni rahatsız etme.Allah senden kat kat güzel bir kadınmış.Şimdi onunla ilişkide bulunuyorum." diyor.
2)Eşim yaz aylarında benimle ilişkide bulunuyor.Kış aylarında ise oğlanlarla.Sebebini sorduğumda "kadın teni soğuk, oğlan teni sıcaktır.Yazın iki sıcak bir arada teni azdırır.Kışın iki soğuk bir arada teni kurutur" diyor.Kaynak olarak Keykavu'sun Kabusname kitabında böyle yazıyor diyor.
Kabusnamede konuyla ilgili bölüm:
"Bilmiş ol ki ey oğul! Cima (cinsel ilişki),dünyanın lezzetlerinden ulu bir lezzettir.Ama onun lezzetine aldanıp kendini çok verme, ta ki güçten düşmeyesin. Eğer kendini yenemezsen bari sevdiğinle cima etme, ta ki, sevgi yapısı çatlamasın.Çünkü SEVGİ SICAK BİR NESNEDİR VE CİMA SOĞUK BİR HAREKETTİR.Kuşkusuz bu soğukluk, o sıcağı bozar.(...)
Çok cima etmenin zararı var dedik. Az etmenin de zararı var.(...) Ama ister aşırı isteğin olsun, ister olmasın elbette sıcak hamamda ,sıcak günde ve çok soğukta cima etme..."(Keykavus-Mercimek Ahmet,Kabusname,Tercüman 1001 Temel Eser,1/187-188.)
Olanları görüyorsunuz değil mi? Biz ateisleri ahlaksızlık,görgüsüzlükle,akılsızlıkla suçluyorlar.İlk önce kendilerine baksınlar.Baksana Allah yarattığı kulları tarafında resmen domaltılıyor ve bir bu işten zevk alıyorlar.Eeeee ne diyelim inananların böyle dalalettleri var!
Author
Reply
EL - RAVENDİ (no login)
"TASAVVUFTA SEKS FENOMENİ"
August 18 2002, 5:11 PM
SENİN YAZDIĞIN KONULARDAN BİR HAYLİ DETAYLI BAHSEDEN BİR KİTAP VAR..TEVHİD YAYINLARINDAN ÇIKAN "TASAVVUFTA SEKS FENOMENİ" ADLI ESERDE, ŞEYHLERİN VE DİNCİLERİN NE
GİBİ CİNSEL KEPAZELİKLER İŞLEDİKLERİNİ KAYNAKLARIYLA AKTARIYOR..İYİ BİR DERLEME AMA ,YAZAR TASAVVUFA KARŞI SADECE..YANİ TARİKAT KARŞITI BİR DÜŞÜNCEDE AMA SANIRIM
İSLAM KONUSUNDA SAPLANTILI YAZMIŞ..OLSUN, TARİKAT KÜLTÜRÜNÜN KÖKENİNDE "DİNSEL" TAKINTI OLDUĞUNU BİLDİĞİMİZD,EN YABANA ATMADAN OKU DERİM...ACAİP PİS KOKULAR YÜKSELİYOR BU TARİKAT GRUPLARINDAN...BİR ZAMAN
SONRA OLAY DİNCİLERİN DEŞİFRE OLMASINA KADAR GİDECEK VE BÜYÜYECEK...ŞİMDİLİK TARİKATLARI ELEŞTİRİYORLAR AMA
SANIRIM DAHA SONRA OLAY KENDİ İNANDIKLARI DİNİ DE SORGULAMAYA KADAR GİDECEK!!BEKLEYELİM VE GÖRELİM!!
SAYGILAR!!
SAYGIN (no login)
Dincinin Seksi Davranışı
August 18 2002, 6:23 PM
Dincileri bilirsiniz hep okuyup üfleyen adamlardır.Bu okuma üfleme yakın çevresindekileride etkiler ve insanlar başlarına bir şey geldikleri zaman para karşılığı dinciye okutmaya giderler. Bazen bu durum öyle ileriye giderki dinci kendisine uğrayan cemaatin içinden bır kadına gönlünü kaptırıverir.Kadında saftır sorunları olduğu için bu mübarek adama gidiverir.Ondan sonra adamda bunun dinde yeri vardır deyip kadınla sevişir ve kadında ne ilginçtir adama teşekkür eder. Dinciler kendi arzularını en iyi şekilde insanların üzerinde giderme konusunda daima ileride olmuşlardır.Hiç bir şey yoktur ki din gibi insanları kötü yöne sürüklenip onlardan çıkar sağlayan adamlar yaratmasın.
Saygın
Yazını middem bulana bulana okudum, böyle çirkin bir yazıya cevap verip vermemekte çok tereddüt ettim.Yazınızın girişi
''Bir müslüman kadin anlatiyor:
31 yasindayim.Ev kadiniyim.Evliyim.Esim namaz kilan birisidir.Esimin akli dengesi yerinde midir?Anlayamadim''
SORU:
1-Olay nerede olmuştur? belli değil,
2-Ne zman olmuştur? belli değil
3-Kadın kimdir? belli değil,
4-Gerçekmidir, senaryomudur?, belli değil.
5-Olay şahitlerle ispatlanabilir mi?. belli değil.
Modern hukuk açısından böyle bir anlatım bir şey ifade edermi?.Mümkün değil.Ama İnsan çamur atmak istemeye görsün, insan aklının üretkenliği sınırsızdır.
Fakat delilsiz şahitsiz olduğu için, bilimsel açıdan da, eliyle tutup, gözüyle gördüğüne inanan pozitivistler açısından da bu olay ne ifade eder.Aslında hiç bir şey ifade etmez.
fakat bu olay bir İsalamcıya atfedilmişse mutlaka olmuş olmalıdır.Bunu gündeme getirdiğin için yaşa saygın.Alkışlar.(Bravo).
Pozitivistlerden, pozitivist olmayan bir yaklaşım.(Karşı çıkanlar bundan müstesnadır).
Bun olaya her aklıbaşında insan gibi seninde tepki göstermeni normal karşıladım.Fakat şöyle bir senaryo hayal et ki.(anlatacaklarım senaryodur, gerçeklerle kesinlikle alakası yoktur);
1-Aynı eylemi bu sefer bir kemalist, onuncu yıl marşı söyleye söyleye gerçekleştiriyor.
2-Bir sosyalist enternasyonal marşını söyleye gerçekleştiriyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün gerek yok.Yukarda anlattığın olaya gösterdiğin tepkiselliğin aynısını gösterecek miydin?.Bu sayfalarda yayınlayacakmıydın?
Hani çok klasik bir soru vardır, maksat üzüm yemek mi?,bağcıyı dövmek mi?.Birileri bir gazteye, ''benim eşim çok koyu kemalisttir, veya çok koyu sosyalisttir''
diye başlayan ifadelerle böyle bir yazı gönderse, bizim ne düşünmemiz gerekir.?
1-Kemalistlerin bir kısmı veya tamamı cinsel sapıktır.
2-Sosyalistlerin bir kısımı veya tamamı cinsel sapıktır.
Ben kendi şahsıma böyle bir olayın varlığına delilsiz şahitsiz, kesinlikle inanmam.Gerçekten olmuş olsa dahi, kişinin kendi hareketidir, savunduğu görüşleri kesinlikle bağlamaz diye düşünürüm.Benim görüşüm bu yönde, sizlerde değerli görüşlerinizle bizi aydınlatırsanız seviniriz saygın.
Aslında ateistler, bilimsellik falan, diğerlerinden biraz daha kafası çalışan insanlar olması lazım, bu zekayla böyle basit hatalara düşmemeleri lazım diye düşünüyorum.Bilmem yanılıyormuyum?.
Bu forumda, insanlar ve olaylar, kısır döngüsüsünden, kıskacından kurtulup, daha ziyade düşünce yoğunluklu görüş alış verişlerinin yaşanması dileği ile.
NOT:İsteğini bir nebzede yerine ghetirebildimmi bilmiyorum , değerli Oğuz.
SAYGIN (no login)
Hüseyin'e Cevap
August 20 2002, 12:39 PM
Sorularını Cevaplıyorum
1)İstanbul-Cerrahpaşa
2)1990'da
3)Havva Kaplan
4)Senaryo oldupunu zannetmiyorum Turan Dursun'un Din Bu 3 adlı kitabında yer alıyor.
5)Olayda şahitleri ben değil kadının göstermesi gerekiyor.Hem fazla duyulmaması için bazı şeylerin bilinmemesini istemiş olabilir.
Benim burada belirtmek istediğim olayların eskinde de olduğu ve din içinde nelerinde bulunduğunu göstermekti. Bu tür cinsel sapıklıklar Dünya'nın her yerinde hiçbir insan,düşünce akım ,inanç ayrımı olmaksızın meydana gelir.
Yazının sonundaki temenniye katılıyorum.
Hüseyin111 (no login)
Subjektif ve Objektif yaklaşımlar
August 20 2002, 3:29 PM
Saygın
Yukarıdaki yazım çıkmadan, bende kasıtlı olarak böyle bir senaryo yazsaydım ve yayınlasaydım,
delil sorulduğu zamanda seninki gibi sıralasaydım,
acaba inandırıcı olumuydu?, delilleri sorulduğunda da sıralıyorum,
1-İstanbul – Hacetepe,
2-1995’de
3-Melahat Aslan,
4-gerçek olduğuna yemin edebilirim,
5-Kadın bülbül gibi ötmeye hazır.
‘’ Hem fazla duyulmaması için bazı şeylerin bilinmemesini istemiş olabilir.’’
Maşallah iyi ki duyulmasını istememiş, bir de isteseydi ne olurdu?.Bu tip gözünüzle görmediğiniz, elinizle tutmadığınız olaylara (Senaryo olduğunu zannetmiyorum) ,inanarak bir ateist olarak kendi mantalite sistemi içersinde beni hayal kırıklığına uğrattınız.Korkarım ben size, ‘’Alah var desem’’,gözünüzle görmeyip , elinizle tutmadığınız halde belki de ona da inanırsınız.
İddiayı ortaya atanda, kim, 60 yaşına kadar müftülük yapan, 60’ından sonrada ateist olan Turan Dursun.Çok objektif bir kaynak.Fakat ismini vererek üstadınızı bir yerde fena yakalatınız.
Seni gidi Turan seni!!.Anlattığın gibi, Müslümanlar cinsel sapıksa, sende 60 yaşına kadar bu sazdan nağmeler döktürdüğüne göre, kim bilir sende ne senaryolar yaşamısındır.Biz millet olarak tele voleye falan çok meraklıyızdır, tabu can çekişiyor, kulleteyin falan bunlar biraz ağır kaçıyor.Eğer müslümanlar cinsel sapıksa, 60 yıllık yaşantındaki yukarda saygın arkadaşımızın anlattığı gibi maceralarından bahsetseydin de, biraz heyecanlı olsaydı.Sonra milletimiz okumuyor, okumazlar tabi.Bak tele volelere, millet TV’sinin başını geçmiş, platonik aşklarla nasıl seyrediyor.Reyting rekorları kırıyor.Sonra Turan Dursun’un kitapları pek okunmuyor, kabahat sizde okumazlar tabi, millete heyecan lazım Turan hoca.
‘’ Benim burada belirtmek istediğim olayların eskinde de olduğu’’
o niyette olduğunuza kesinlikle inanmıyorum, sizin bu olayı gündeme getirmenizin sebebi bilinç altında gizli islam düşmanlığından başka bir şey değildir.
Olaylara işin başından taraflı yaklaşmışsınız, objektif olsaydınız, değişik görüş mensuplarının cinsel sapmaları ana başlığı altında, yunardaki örneği bir alt başlık olarak verirdiniz.Tabi bu arada diğer görüş mensuplarının da sapmaları hakkında bilgi vermeyi unutmazdınız.(Ne gereği varsa?).
Ama yinede ben yanılıyor olayım, isterseniz bu yazdıklarımdan sonra hadi beni bir mahcup edin de’’Bu tür cinsel sapıklıklar Dünya'nın her yerinde hiçbir insan,düşünce akım ,inanç ayrımı olmaksızın meydana gelir.’’ Cümlenizi örneklerle bu sayfada görüntüleyin.Ben de dahil her kes olaya objektif yaklaştığınıza inansın.
Saygın, insan denen meçhulü çok iyi tanımak lazım.Bilmiyorum ara sıra show tv’i, kanal d falan gizli kamera çekimlerini seyrediyor musun?.Adam rüşvet alıyor gizli kamera çekimi yapıldığının farkında değil, ertesi gün gidildiği zaman bir inkara başlıyor, seni bilmem ama ben o gizli kamera çekimini görmesem kesin masum olduğuna inanırım.
İnsan böyledir , çıkarları için, görüşleri için her türlü yalanı gerektiği zaman çok inandırıcı bir şekilde uydurur.Hadi bizler safız inanırız, ama gözümle gördüğüm , elimle tutuğum diyen sizler, böyle yapmayın, görüşünüzün her konuda sonuna kadar arkasında durun.Beni hayal kırıklığına uğratıyorsunuz.!
Bu forumlarda görüş alış verişinde bulunmak insanların alternatif görüşler öğrenmesinisağlıyor.
İnsan ve olay bazında girdiğiniz bir yazıdan sonra
‘’ Yazının sonundaki temenniye katılıyorum.’’
İfadesini, yeni oluşmuş bir gelişme olarak algılıyorum.Bundan dolayı sevinç duydum.
SAYGIN (no login)
Güzelim Bak bi' kere
August 20 2002, 3:51 PM
Ben bunları anlatırken bütün müslümanların cinsel sapık olduğunu ima etmeye çalışmadım.Niye hemen böyle atlıyorsun bilmiyorum.Benim örnek verdiğim kişinin böyle bir şey yazdı diye zamanında onunda öyle olduğunu nereden çıkarttın.Ayrıca benim bu olayı getirmem gizlice islam düşmanı olduğumu belirtmez.Bir dine karşısında olmakla ona düşman olmak farklı şeylerdir.Ben islam düşmanı olsam sülalemde bir tek ben dinsiz olduğum için benim çoktan aile içinde bulunmamam gerekirdi.Ben bu dinlerin insanlığa pek bi'şey vermediğini insanları birbirine düşman yaptığını bilimin ve özgür insan aklının önündeki en büyük engel olduğunu düşünüyorum.Benim inananlarla aramda bu yüzden de hiç kavga çıkmadı.
Bakıyorumda sen pek alıngansın be Hüseyin!
orhan11 (no login)
Re: ALLAHINI DOMALTAN MÜSLÜMAN
August 20 2002, 4:31 PM
Gercekte bu ve benzeri basliklar, kimden gelirse gelsin rahatsiz edici. (Yazi icin bir sey demiyorum. Bir iddiadir, tartisilir kanitlanir veya curutulur...)
Bu basligi gordugumde, basligi duzeltip duzeltmeme veya yaziyi silip silmeme arasinda gidip geldim.
Sonucta, yapilmasi gerekeni gelen tepkilere gore belirlemeyi uygun buldum.
Baslik sahibi Saygin'a bir sorum var;
Turan Dursun'dan alintiladigin bu yaziya, acaba Turan Dursun da ayni veya benzer bir baslik mi koymus?
MUHAİDDİN ARABİ, "FUSUSÜL HÜKEM" KİTABINDA KADINLA CİNSEL İLİŞKİ ANINDA, "HAK" DÜŞÜNÜLÜNCE YANİ ONUN
ALLAH OLDUĞU DÜŞÜNÜLÜNCE HEM DE TAM BOŞALMA ANINDA, ALLAH'LA BULUŞMA ANI OLUYORMUŞ BU..BEN DEMİYORUM..FUSUS
KİTABINDA "ŞEYH-İ EKBER" BÖYLE BUYURUYOR!! İNANMAYAN OKUSUN..MESNEVİ'DE DE FAZLASIYLA PORNOGRAFİ VAR..BU BİLİNEN BİŞEY ZATEN.."ARİFLERİN MENKIBELERİ" (ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI) ADLI ŞEYHLERİN KERAMETLERİNDEN
SÖZEDEN KİTAPTA DA, "ŞEMS-İ TEBRİZİ" KARISI KILIĞINDA
ALLAH'LA SEVİŞİYOR..İNANMAYAN BAKSIN!! HATTA BİRTAKIM ŞEYHLERE GÖRE "OĞLAN" KILIĞINDA BİLE TASARLANIYOR ALLAH!! BUNLAR "TASAVVUFTA SEKS FENOMENİ" ADLI KİTABIN İÇİNDE KAYNAKLARIYLA YAZIYOR!!İNANMAYAN BULSUN VE BAKSIN!!
SAYGILAR!!
SAYGIN (no login)
Allahla Sex başlığı nasıl olurdu sizce?
August 20 2002, 5:26 PM
Aslında böyle bir başlık koymak istememiştim.Ama pek ilgi çekmez diye Allala sex başlığını koymadım.Siz olsanız hangi başlığı koyardınız acaba?
orhan11 (no login)
Re: ALLAHINI DOMALTAN MÜSLÜMAN
August 20 2002, 6:50 PM
Gecmiste bir yazida Ayse icin 'kancik' deyimi kullanilmisti. Bu deyim nedeni ile, inanir arkadaslar sert tepki gostermisler ve bunun hakaret oldugunu soylemislerdi. Gercekte hakli olan inanir arkadaslara o donem TDK sozlugunden 'kancik' kelimesinin karsiligini gosterip, benzer ifadelerin kullanilmamasi uyarisini yaparak, konuyu kapatmistik.
Kancik kelimesi bertaraf edilebilecek kolay bir kelimeydi, fakat 'domaltmak' fiilini, hele ki Allah'i isaret ediyorsa, ne sekilde aciklayabiliriz?
Forumumuzu dindarlar da ziyaret ediyor. Icerikleri okumasalar da, basliklara goz atiyorlar. Dolayisiyla basliklarimiz tepki degil merak uyandirmali, Teist'leri de tartisma ortamina cekme cabasi tasimalidir.
Gercekleri ancak bu sayede gosterebilecegimize inaniyorum.
Bana gore, bu konuda ozellikle Ateist'lerin daha da dikkatli olmasi gerekmektedir...
sevgi ile
SAYGIN (no login)
Peki Siz onu şöyle kabul edin
August 20 2002, 9:12 PM
Domaltmak fiili mademki ağır deldi o zaman siz onu şöyle kabul edin; "Allahla zevk dolu dakikalar" nasıl iyi oldu mu?
"Allahla Zevk Dolu Dakikalar" Cine 5 playboy kuşağında saat 2:45'te sakın kaçırmayın !
Hüseyin YILDIRIM (no login)
Minik bir olay
August 20 2002, 9:20 PM
MİNİK BİR OLAY:
Bir x zamanında bir x arkadaşım anlatmıştı.Aylardan ramazan ayı, bir avrupa firması ile iş görüşmesi yapacağız.Adamlar Avrupadan gelmiş, karşıladık öğlene kadar görüşmemizi yaptık.İşimiz bitti, ramazan oruçluyuz, adamlara
--Hadi yemeğe gidelim dedik, cevap,
--olamaz gitmeyiz,
--niye?
--siz oruçlusunuz.
--biz bir kenarda oturur, sizi bekleriz.
--olmaz, size karşı saygısızlık olur.
Arkadaşım anlatmaya devam etti, adamlara bir yemek yediremedik.Hadi bize İstanbulu gezdirin dediler ve tarihi yerleri gezdirip gönderdik.
SORU:Bu olayın konumuzla ne ilgisi var.
CEVAP:Hiçbir ilgisi yok.
SORU:Niye anlatıyorsun.
CEVAP:Bu soruya başka bir başlık altıda cevap verilecektir.
BAŞLIĞIN İSMİ: SAYGINA CEVAP, TOPLUMSAL BARIŞ.
SAYGIN (no login)
Her Müslümanı Kastetmedim
August 20 2002, 11:23 PM
Normal insanların arasında benim anlattığım şekilde de tanrıya inananların olduğunu belirtmeye çalıştım.Hiç biriniz üzerine alınmasınHüseyin gibi.Hemen olaya balıklama dalmasın. Hepiniz aynı sepette değilsiniz tabiiki ama toplumsal barış sadece bir tarafın terbiye edilmesiyle meydana gelmiyor.Eğitim sistemimizin toplumun her kesimini çok iyi şekilde eğitmek gerekiyor toplumsal barış zor zaman alan ama asla ütopya olmayan birşeydir.
abcd (no login)
Bu olay bir aile'de yaşansa tartışmaya dahi değmezdi!!!
August 21 2002, 1:20 AM
Bu olay bir ailede yaşanmış gibi göstermeye çalışıyor ;huseyn111 ,halbuki Bazı şeyh'ler tarikat üyelerine bunu baskı olarak dayatıyor,bunun dinin muhakkak uyulması gereği gibi göstermeleri böyle sapık insanların sayılarının çok olması ,çoğalması.Bunlara yaptığınız ahlaksızlıktır.Denildiğinde gerçek dindarların kendileri olduğunu savunmaları.Şikayetimiz bundan tek aile olsa akıl hastası der geçersin.Bunun dayanağı yüzlerce yıldır uygulanan inanılan bir gerçek...
SAYGIN (no login)
Dincinin Seks Davranışı
August 21 2002, 3:54 AM
SİZ İSTEDİĞİNİZ KADAR SİLİN BEN YİNE DE YAZACAĞIM
Bir dinci seks için ilk önce yatağını kıbleye doğru çevirir. Ardından soyunup zem zem suyu veya gül suyunu üzerine sürer rahat kaysın diye sonra besmele çeker ve kadının vücudunda olmaya başlar. Bu arada tanrıya dua eder şeytandan kurtulmak için ve Allah Allah diyerek ilişkiyi tatlandırır. Kadında dua eder ve Allah allah diyerek adama yardımcı olur. İşin doruğuna varıldığında ise adam yüksek sesle Allah diyerek bereketini kadının vücuduna bırakır ve ilişkiyi bitirir. En sonun da ikisi de böyle bir imkana kavuştuğu için tanrıya şükreder.
Mastürbasyonda da durum aynı yön kıble gül veya zem zem suyu kayganlaşması için besmele çek ve başla bu arada dua et şeytan karışmasın Allah allah de işi tatlandırmak için sonunda yüksek sesle Allah diyerek bereketini o an uygun olan bir yere bırak işte bu kadar basit. Öyle 2 saat dergi arama fantezi kurma yok Allah sana bu konuda yardımcı olur. Haa siz şimdi bi’de olayı yaşamış birisini de istersiniz hemen vereyim
Zekeriya Beyaz hoca bir gün otele gider. Odasında bulunan ve yönü kıbleye dönük olan televizyonu açar ve zaplamaya başlar uygun kanalı bulur ve yukarıdaki mastürbasyon işini gerçekleştirir .Tabii bu durum gazetelere yansıyınca hemen yok efendim kumanda tutukluk yaptı yok aslında ben başka yere basmıştım orası çıktı falan filan. Hadi oradan len hıyar basbaya izlemişsin işte adam gibi izledim demeyip mazeret uyduruyor .Aslında sen Allah’la kim bilir ne hoş vakit geçirmişsindir de biz bilmiyoruzdur.
knz (no login)
Re: ALLAHINI DOMALTAN MÜSLÜMAN
August 21 2002, 7:14 AM
saygin, zekeriya beyazin ne seyrettigi seni hic ilgilendirmez !
Bir ateist (no login)
Re: ALLAHINI DOMALTAN MÜSLÜMAN
August 21 2002, 9:06 AM
Başlık cidden çok tahrikkar. Anlatılan adamı müslümandan önce sapık olarak ya da kafayı yemiş bir tarikatçı olarak nitelendirmek daha doğru olurdu kanısındayım.
Ortak paydamız bu ülkede içiçe yaşıyor olmamız. Bu yüzden ifadelerde biraz daha dikkatli olmak gerekir. Bu başlığı annem de görseydi üzülürdü.
Saygılar.
SAYGIN (no login)
Bu lafı bana söyleme Knz
August 21 2002, 1:46 PM
Madem ilgilendirmiyordu o zaman niçin haber oldu Medya insanları ilgilendiren haberleri göstermez mi? Gösterdiği için demekki ilgilendiriyor. Hem ayrıca Zekiriya hoca bu davranışını çok iyi saklayabilirdi otel görevlilerinden de bunu sağlayabilirdi ama niye böyle olmamış? O yüzden sen bunları ilk önce ortaya çıkaranlara söyle.
SAYGIN (no login)
Bir ateist,
August 21 2002, 4:47 PM
Bu başlığı annen görseydi üzülürdü demişsin.Yahu o kadar üzülecek şey varken bu koca dünyada bir müslümanın yaptığına ve onu anlatana mı üzülecek? Hadi canım sen de !
knz (no login)
konu başlığı değil
August 21 2002, 10:50 PM
dikkat edersen konu başligi ile ilgli yazmadim.
Benim algiladigim tanrinin zaten ne senin , ne o
kaynaklardaki kişilerin yazdiklarindan incinmesi
söz konusu olamaz. Biz ona saygiyi ne büyük harf Allah
yazmakla , ne de yaninsa c.c diye parantez açmakla
gösterbiliriz. allah bunu bizden bekleyen bir
rab değilidr.
gelelim zekeriya beyaz 'a . o bir insandir.
yazdiğina insan haklari olarak bakarim.
kendime yapilmasini istemediğim bir şeyi başkasina
yapilmamasini isterim.
toplumun ilgisi diyorsun ama,
toplumun böyle şeylerle ilgilenmemesini tercih ederdim.
DEHA (no login)
Re: ALLAHINI DOMALTAN MÜSLÜMAN
August 21 2002, 11:00 PM
Bahsedilen mektup Turan Dursun'un bir kitabında yer alıyor,Turan Dursun'un cevabı tümü ile okur'u aydınlatmaya yönelik,hatta İmam-i Rabbani'nin kitabında böyle bir şeye rastlamadığını da dile getiriyor,ve okura İslam dininden örnekler veriyor.
Bu davranış hakkında herhangi bir yorum yapmıyor.
Mektubun aktarılmayan bölümünde Havva Kaplan,kocasının,
Turan Dursun'un,zina etmeyip,içki ve kumardan uzak durduğu için müslüman bir tanrıtanımaz olduğunu söylediğini de yazıyor.
Bu mektup doğruda olabilir düzmecede,
Herhangi birisi Turan Dursun'a düzmece mektup göndermiş olabilir,burada şüphelendirici husus tamda masturbasyondan bahsederken,yaşını da 31 olarak beyan etmesi olabilir.
Veya herhangi bir erkek,gerçekten bir davranışı sormak için kadın kılığında yazmış olabilir vs vs.
Turan Dursun,bu mektubu alıp baş köşelerde yayımlayıp,işte sapık müslümanlar falan diye bir yaklaşım göstermiyor,tersine onun için sıradan bir konu,sadece bilgilendirmeye çalışıyor,gerçekten islami çevrelerde bulunanlar bu tip tartışma veya davranışlara aşinadır,aşağıda, daha öncede yazdığım Yaşar Nuri Öztürk'e ait benzer pasajları aktaracağım.
Başlık konusuna gelince,esas itibarı ile tam yerini bulmuş,ancak dini konularda bilgisi olmayanları rencide edebileceği de bir gerçek.
Yaşar Nuri Öztürk'ten aktarıyorum,
'Bu arada erkek,kadının kendi aslına iştiyaki kabilinden olarak kendi aslı olan Rabbına müştak oldu.'
'O halde erkeğin muhabbeti hem kadına,hem de kendisini yaratan hakka karşı oldu.'
'Çünkü Allah gayreti yönünden kulun kendisinden başkası ile zevk ve lezzet duymasını istemez'
'Şu halde erkeğin Hak ka ait görüşü kadında daha tam ve kamil olur'
'Hazreti Muhammed Aleyhisselam,Hakkın kadında bu tam görünüşünden dolayı kadına muhabbet etti.'
'Hakkın kadında görünüşü şuhudun en büyük ve mükemmel derecesidir,vuslatın en büyüğü ise kadınla erkeğin çiftleşmesidir'
Bu ve buna benzer bir bölümü arapça kelimeler arasına gizlenmiş sapık ve saçma fikirler için,
Bknz. Kendi Dilinden Hz Muhammed Sayfa 188
Bu arada Knz,
Zekeriya Beyaz'ın ne seyrettiği,konumu itibarı ile herkesi ilgilendirir.
SAYGIN (no login)
Balıklama atlmaya devam
August 21 2002, 11:47 PM
Yahu ben bir türlü anlatamadım.Hadi tamam başlık kötü olmuş anladık ta ben bunu bu davaranışları gösteren iananlarında olduğunu ve ilk önce kendi içlerindeki ahlaklarını düzeltmelerini belirmeye çalıştım sizler hemen sazan gibi bütün müslümanları işin içine kattınız yahu ne alakası var be !
Deha son satırda yazdıklarına katılıyorum.Çünkü bu ülkede ünlenirsen insanlar da ister istemez senin her yaptığını niçin ve nasıl yaptığını merak edeceklerdir.Zekeriya hoca için de durum aynı dni tartışmalarda çok ön plana çıkıp kendini şöhret yaparsan insanlarda seninle ilgilenmeye medya aracılığı ile yaptıklarını diğier insanlara yaymaya başlarlar.O yüzden ünlü biri olmadan önce çok iyi düşünmelisin yoksa ünlü olduktan sonra pişmanlık fayda etmez.
Yani Knz toplum böyle şeylerle ilgilenmemeli demek kolay ama uygulamak zordur.
SAYGIN (no login)
Bu Şekil Olur mu ?
August 22 2002, 12:47 AM
Din ve Seks / Gürbüz D. Tüfekçi / Sosyal Antropolog
Dostum Turan Dursun’un “Din ve Seks” konusundaki bu araştırması beni çok etkilemiştir. Kitap yoğun bir çalışma ve geniş bir bilgi birikiminin ürünüdür. Müsvetdeleri okuduğumda, beraber geçen günlerimizi anımsamışdım. Sanki karşılıklı konuşuyormuşuz gibi gelmişti bana. Hâla aynı yakınlıkta olduğumu duyumsuyorum kendimi. Atatürk’ün yaptığı devrimlerle gerçekleştirmek istediği idealinin insanlığın mutluluğu olduğu konusunda birleşirdi düşüncelerimiz. Araştırdığı konular kuşkularıydı. Elde ettiği sonuçları, önce “Kulleteyn” ‘de,sonra diğer yapıtlarında insanlığın hizmetine sunmuştu. Aydınlık yüzü,yumuşak ses tonuyla anlatırdı dinlerin kökenini, Şer’iatın çarpıklığını. Ençok üzerinde durduğumuz konulardan birisiydi bu.
Din bezirgânlarının insanları kendi çıkarlarına nasıl alet ettiklerini açıklardı. Tarihin eski kaynakalarından edindiği bilgileri sabır ve özveriyle dile getirirdi. Herşeyden önce bir “beşeri bilimler” uzmanı,bilgesiydi. ‘Orta Doğu Teknik Üniversitesinde: Atatürk İlkeleri Türk Devrimi ve Tarihi’ dersi verdiğim günlerde, üzerinde en çok durduğumuz konu insan haklarıydı. Yüksek lisans çalışmalarım süresince de çok değerli bilgiler edinmişimdir kendisinden. Tez konum kısaca: ...Türk Devrimi içinde Kadın Haklarıydı. Turan’la bu ‘kadın hakları’ sözüne çok takılırdık. ‘Yani erkeğin hakkı’ hiç mi yok? diye sorgulardık...
Türk Devriminin beyin gücü Laikliktir. Atatürk dünya uygarlık tarihleri içinde din konusunu, ayrı bir özenle incelemiştir. İnsanların yeryüzündeki serüveni üzerinde ayrıntılı olarak durmuştur. Vardığı sonuçları laiklik ilkesine yansıtarak, Şeri’at karşıtı bilimsel bir düşünce akımı yaratmıştır.
Kitabın bundan sonra okuyacağınız kesimi, Turan Dursun’la bu konuşmalarımızın bir özeti niteliğindedir.
İnsan Ögesine Tarihsel Bakış
Din ve Seks, insana özgüdür ve toplumsal ekin (kültür) kökenlidir. Akademik olarak insan-bilim (antropoloji) ana bilim dalının sınırları içine girmektedir. Bu nedenle önce insan, sonra ekinsel etkileşimle toplumsal değişimler üzerinde tarihi kısa bilgiler sunacağız. Yurdumuzda laik devrim beklentileriyle, sevgili dostum Turan Dursun’un düşünsel paralelliğini göstermeye çalışacağız.
İnsan dediğimiz varlık, çevremizi sarmalayan tüm dünya ve evreni anlamlandırarak, adlandıran tek canlıdır. Etrafımızı çevreleyen biyolojik, fiziksel ve kültürel yapılanmaların tümünü, yaşama geçiren insandır. İnsanın olmaması halinde ne ağaç, ne orman, ne dere, ne deniz ne hava ne su; kısaca ne yaratan ne de yaratılan vardır.
“Hayvanlar aleminin bir üyesi olan insan, primat takımının (order), alt takımı (sub order) olan, Simian (anthorophedia) grubuna mensup, homonidis ailesinden, homogenusu kökenlidir. Bugün yer küresi üzerinde yaşayan insanların tümü ise homo sapiens olup, dişisi ve erkeği ile akıllı insan olarak adlandırılırlar.”[1]
Yeryüzünde görüldüklerinden bu yana insanlar toplu olarak yaşarlar. Bilim bu sonuca insanlarla aynı grubu paylaşan hayvanların yaşam biçimleri üzerinde yapıları araştırma sonuçlarına dayanarak varmıştır. Örneğin: Ape’ler,küçük aile grupları olarak yaşamlarını sürdürürler. Buradan hareketle denilir ki: insanlar yeryüzünde görüldüklerinden bu yana sürekli bir grup içinde yaşamışlardır. Bunun nedenini biyologlar şöyle açıklıyor:”Evrende yaşamlarını ve topluluklarını sürdürmeye yarayacak hiçbir içgüdüsü olmayan tek varlık insandır”. Bu içgüdü yokluğuna karşın insanların çok güçlü bir öğrenme yetisi vardır. Öğrenme homo sapiensin dişisi ve erkeği için aynıdır. Toplu yaşam, öyle gelişi-güzel, bireysel bir toplaşma değildir. Topluluk, bireyler arası ilişkilerin sürüp gitmesine aracı olarak kişinin dış dünyayla uyumunu sağlar. Bu uyumda etkili olan, o topluluğun kültürel yapılaşmasıdır.
Akıllı insan bir kültür ürünüdür. Bireyi insanlaştıran kültürüdür. Kültür, başka kültürlerle karşılaşınca etkilenerek, değişime uğrar. Kültür değişimi evrensel, kaçınılması olanaksız bir olgudur. Bu tanımıyla değişim tümüyle toplum içindeki insana özgüdür. Değişim canlıdır; gelişir, büyür, etkiler ve etkilenir. Hareketlidir; göç eder, gezer, dolaşır, atlar, zıplar, koşar, yorulur , uyur , dinlenir... Konuşmaz; ama buyurucudur. Kimseye belli etmeden emreder ve yaptırır. Uslu/akıllı bilim düşkünü bir mantığı, yasaları, kuralları ve yöntemi vardır. İnsan ve toplumla ilgili konuların incelenmesinde, kültür değişimi konusu gözardı edilemez. İnsanoğlu, değişim yasasının kural ve koşullarından kendisini kurtaramamıştır.
“İlk insanlar doğanın her şeyinden, gök gürültüsünden, karanlıktan, taşan bir nehirden ve vahşi hayvanlardan ve hatta birbirlerinden korkuyorlardı... İnsan doğanın bir mahlukudur. Doğanın kendisi dahi mutlak özgür değildir;evrenin yasalarıyla bağımlıdır. Bu nedenle insan ilk önce, yerel ortamda, doğanın yasalarına, koşullarına, nedenlerine, etmenlerine bağlıdır.”[2]
Ölüme duydukları korku ise sıralamaya girmeyecek boyutta güçlüydü. Önceleri hiçbir şekilde nedenini kavrayamadıklar bir biçimde, yakınlarında bulunan bir insan hareketsiz kalıyor; sesi soluğu kesiliyordu. Anlam veremiyorlardı; ama, korktukları kesindi. Bunu bilmek için herhangi başka bir belgeye gerek yok. Günümüz insanı da aynı korku içindedir; kısaca: insanlar ölmekten ölesiye korkarlar.
Çağımız bilimselleri yaptıkları araştırmalarla, geçmiş çağlar uygarlıklarına da ışık tutabilmektedirler. “Arkeoloji ve Antropoloji” dallarının araştırma verileri ile eski ve yeni uygarlık tarihleri bu konuda önde gelmektedir.[3]
Bohannon’a göre “insan tanımlanırken dört temel nitelikte değerlendirilir. Biyolojik ve fiziksel açıdan memeli bir hayvandır”.Toplu olarak yaşama biçimiyle “sosyal bir hayvandır”. Algılama yönünden “psikolojiktir”. Son olarak yaptığı ve yarattığı her türden ekiniyle “kültürel bir varlıktır”. Bu akıllı varlığın çeşitli yollarla aşamalar geçirerek kendisini tanıması ve tüm yeteneklerinin bilincine varmasının bir öyküsü vardır. Bu öyküyü “antropoloji” (insanbilim) açıklayarak anlatır.[4]
[1] SARAN,Nephan Prof.Dr. Sosyal Antropolog gözüyle Toplumumuzda Kadın...,Sosyal Antropooji Blm.Derg.Say. 3.İst Ü.Ed.Fa. Mat. İST.1979, s.4. Ayrıca.Bkz.Tüfekçi Gürbüz, Türkiye’de kadın hakları ve laiklik,De La revolution Française A la Turqui dAtatürk,Varia Turcica xvı ‘dan ayrı basım,s.250
[2]AFETİNAN,Prof.Dr. Medeni Bilgiler ve M.kemal Atatürk’ün El Yazıları,TTK. Yay.,Ank. 1969.s.50.
[3] AFETİNAN, Prof.Dr. Atataürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler.s.242
[4] ÖZERTUĞ Banu Sosyal Antropoloji ile Fiziki Antropoloji Arasındaki İlişkiler adlı makaleden alıntı. Sosyal Antropoloji Blm.Der. Sayı.3,İst.1979,s.19 v.d.
Kadın ve Uygarlık
Yeryüzündeki canlılar arasında insan türünün dişisine kadın adı verilmiştir. Toplum içindeki yeri -statüsü ve rolü- yönünden pek çok araştırmacıya esin kaynağı olmuştur kadın. Kuşkusuz kadına yakıştırılan her türden betimlemenin en önde geleni Ana ve Sevgili oluşudur. Tarihin hangi aşaması olursa olsun değişmeyen bir olgudur bu durum. Analık: statiktir, biyolojik yapısının doğal sonucudur; ama, sevgili oluş - biraz tartışmalı da olsa – kadının ilk özelliğiyle atbaşı beraber yürür. Kadın bu özellikleriyle, toplum içinde bir rol üstlenmiş olmaktadır. Her iki konumda da farklı bir seks sözkonusudur. Analık rolünde yasal bir cinsel temas zorunlu. Sevgililik, yasaya bağlanmadan, platonik de olabiliyor.
Kadının statik rolünde, son derece güçlü bir duygu: Analık yer alır. Tüm öbür insancıl duygulardan daha yoğun olan bu duygu, anayı önce yavrusunun yaşamını kolaylaştırıcı yenilikler bulmaya yönlendirmiştir. Böylece ana-kadın içinde yaşadığı topluluğa da yararlar sağlamıştır.
Toplu yaşamın ilk çağlarında kadın ve erkek ayrı gruplar oluşturuyordu. Kadınlar erkekleri kendi gruplarının dışında tutmaya çaba gösteriyorlardı. Genel olarak bu eylemlerinde başarılı da oluyorlardı. Ayrı gruplaşmanın nedeni, kadınların analık duygusundan kaynaklanıyordu. Çocuklarını doğanın olası tehlikeleriyle, yörede et yiyen vahşi hayvanların saldırısından korumaktı asıl amaç. Öteyandan, erkekler et oburdu. Kadınlardan daha kolaylıkla avladıkları vahşi hayvan etlerini yiyorlardı. Kadınlar yerden çıkardıkları kökler ve bitkiler ile ağaçlardan topladıkları yaprak ve meyveleri yeğliyordu. Çocuklar karınlarını doyurabilecek çağa gelinceye değin , kadın grubu içinde kalırdı. Ergenlik çağını izleyen dönemde, erkek çocuklar erkekler arasına katılır, kız çocuklar ise kadınlar arsında kalırdı.
Burada şunu hemen belirtmek isteriz; insan bilimcilerin değişik topluluk ve toplumlarda yaptığı araştırmalar göstermiştir ki:kadınlar, doğuştan erkeklere nazaran, daha yumuşak başlı,daha barış sever, daha sevecen, ev işlerine daha yatkın değillerdir. Bu özellikler kadının yetiştiği toplumsal yapının düşünsel ve ekinsel kökeni, kısaca kültür dokusuyla sıkı sıkıya bağlıdır. Saptamalara göre, basit tarım topluluklarında kadınlar, büyük oranda, tarlada belirli işleri yapıyorlarsa, bunun temel nedeni, çok uzun süre bakıma muhtaç olan çocuktan, ya da çocuklardan uzak kalmayacak işleri yeğlemelerinden kaynaklanır. Kadın, çocuklarına bakmak, onların sağlıklı büyümesini sağlama çabasındadır. Çocuğunu beslerken bir gıda uzmanıdır; sayrılığına çözüm bulabilmek için yararlandığı otları kariştırırken: bir farmakologtur. Hangi otun hangi ağrıya iyi geleceğine karar verirken bir tıp doktorudur Çocuğunu beslerken bir gıda uzmanıdır; sayrılığına çözüm bulabilmek için yararlandığı otları karıştırırken: bir farmakologtur. Hangi otun hangi. Çok güçlü olan öğrenme yeteneği ile yüzyıllardan bu yana uygulana gelen yaşamı sürdürmenin doğal kurallarından da yararlanmaktadır. Yaşlı kadınlardan öğrendiği, deneyimlerden oluşan bilgi birikimlerini türdeşinin geleceğini güvence altına almak için kullanmaktadır.
Bir sonraki günün hava durumunu,gelecek mevsimin nasıl geçeceğini, ürünün bol olup olmayacağını bilebilmektedir. Toplu yaşamaktan ve bireysel ilişkiİerden kaynaklanan sorunların çözümleyicisi de kadınlardı. Bu bilge kadınlara kitaplı kutsallıklar çıktıktan sonra büyücü dediler. Böylece toplum içinde,bilge kadınlara öykünen yeni bir meslek dalı türetılmış oldu.
Ruhban sınıfı ve engizisyon mahkemeleri, “iyiyi ve kötüyü bilen” birçok bilge kadını büyücü suçlamasıyla yakacaktır.
Büyücülerin hizmetleri karşılğı belli bir ücretleri vardı. Varsayılan kutsal güçlerle insanlar arasında aracılık ederken, tabu saydıkları güce getirilen armağanları, bu yeni işkolu yerine ulaştırıyordu. Sıradan bir insan neyin, nereye nasıl verileceğini nereden bilsindi? Doğal olarak büyücüler bu işi üstlenmekle büyük bir hizmet görmüş oluyorlardı. Kendileri için hiçbir istekleri yoktu doğrusu (!) Tabuya verilen armağanların kıyısından köşesinden sarkanlar yeterdi ona ve yandaşlarına. Herhalde her dileğin bir karşılığı o çağlarda da var olmalıydı. Günümüz falcı, medyum vb. emekçiler bedava mı çalışıyorlar ki o dönemde de yapılan hizmetlerin bir fiyatı vardı herhalde.
Toplumsal sorunlar da bilge kadınların denetimindeydi. Örneğin: avlanma zamanı, kök toplama mevsimi, ertesi gün havanın nasıl olacağı konuları hep onlardan sorulurdu. Bilge kadınlar kendi cinslerinin yaşlılarından edindikleri bilgileri topluluklarına aktarıyorlardı. Ölmüşlerin ruhlarıyla iletişim kurabildiklerini söylüyorlardı. Zaman içinde kadınlar doğum işlerinde de yardımcı olmaya başladılar. Doğa olaylarıyla ilgili tahminlerinin tutması nedeniyle, artık tapınma derecesinde bağımlılık kazandılar. En eski çağlarda kadınların ateşi keşfetmeleri yeni kutsallıkların yaratılmasına neden olacaktır.
Stok ve Savaş
Bilge kadınların en önemli buluşları hayvanların evcilleştirilmesiydi. Neolotik çağ bu koşullar altında başladı diyebiliriz. Yine bu çağda kadın tarımı kolaylaştıracak bir araç da buldu:Çapa. Çapanın bulunuşunu Gordon Childe bir devrim olarak değerlendiriyor. Child’a göre:
“Yeryüzünde Endüstri ve Fransız Büyük İhtilalinden önceki en büyük devrim Çapanın bulunuşudur”.[1]
Orta neolotik çağda (MÖ. 6000-3000) ikinci bir devrim daha gerçekleşti. Kadınlar evcilleştirdikleri hayvanları tarımda kullanmaya başladılar. Hemen hemen aynı dönemde sabanı buldular. Bu keşiflere koşut olarak,doğa güçlarini de insan aklının buyruğu altına aldılar. “Su gücü,rüzgâr gücü” bunlar arasındadır.[2]
Yeni bulgular insanların statü, rol ve hakları ile görevleri üzerinde de etkili oldu. Child’a göre:
“Tarımın ağır bölümünün sorımluluğunu erkekler üstlendi...Ufak bahçeler tarla oldu. Küçük yerleşim alanları,yerlerini kasabalara bırakmaya başladı. Mal mülk sahiplerinin hem ürünleri,hem de mal varlıkları arttı. Bir tür servet doğdu. Zanaatkârlık,işçilik başladı ve yeni kazançları savunmak,malları korumak amacıyla güvenlik güçleri devreye girdi.”[3]
İnsanların ölüme duydukları korku,birkaç boyutluydu. Beraber yaşadıkları baba-dedelerinden biri ölünce,her zaman akıl danıştıkları bir büyüğü yitirmiş oluyorlardı. Ölenin ne olduğunu, nereye gittiğini bilmiyorlardı. Bu durum korkularını daha da artırıyordu. Ölüm ekonomik, psikolojik, sosyal bir olgu olarak en korkutucu olaydı.
Zaman içinde güneş, fırtına; yerine göre ağaç, toprak, ay, ya da yildız; kısaca ulaşamadıkları, anlamlandıramadıkları olaylarla, insanlara, zarar veren ne varsa toplumlarca kutsallaştırıldı. Örneğin: yürürken ayaklarını çarptıkları taşın verdiği acı nedeniyle, bir daha o taşın yanından geçmediler. Yol üzerinden kaldırıp kenara koymayı düşünemediler.
İlkçağ kabilelerindeki yaşam biçimleriyle ilgili bilgilere Batı dünyası, keşiflerle ulaştı. Kadının toplumdaki yeriyle ilgili en özgün bilgilerden bir kesimini, papaz Joseph Lafitau’nun Society of Jesus (1727) (İsa Topluluğu) adıyla yayınlanan mektuplarında buluyoruz. Peder Lafitau,mektuplarında “İroquaların” yaşam düzeninden söz ederek şu bilgilere yer veriyor:
“...kabilede kadının üstün konumundan başka gerçek yok...Ulusu ayakta tutan kadın...Kan bağı ile şecerenin asaleti kadın kökenli...Tam başatlık kadınlarda...Toprak ve ürünler kadınların. Savaş ve barış kararlarının hakemleri kadınlar. Hazineden, tutsaklardan, evlilikden, çocuklardan onlar sorumlu...Erkekler izole edilmiş durumda...Çocukları [babalarına] yabancıydı...”[4]
Kadın Tanrıça
Kadınların biyolojik yapıları nedeniyle,gerekçesini o zamanlar tam bilemedikleri, bir yetenekleri daha vardı. Kadınlar doğuruyordu; yeni bir canlı dünyaya getiriyorlardı. Konunun o dönem insanı için ne denli korkutucu olduğunu söylemeğe gerek yok sanırım. Kadının doğurması, onu toplum içinde ayrı bir konuma ulaştırmıştı.
“Örneğin:dünyaya gelmek veya gelmemek insanın elinde olmamıştır ve değildir. İnsan dünyaya geldikten sonra da,daha ilk andan,doğadan ve bir çok canlı varlıktan güçsüzdür. Korunmağa, beslenmeğe, bakılmağa, büyütülmeğe muhtaçtır”[1]
Kadın doğurduğu çocuğa bakabildiği gibi toplumsal sorunlarla da uğraşıyordu. Doğum olayını hiçbir erkek başaramamıştı. Halâ da -şimdilik-, başarabilmiş değiller. İleriki yıllarda ne olur bilinmez. Kuşkusuz, çok büyük bir olaydı kadınların doğurması. O günün insanı bu işi yaratıcılık yönünden ele alıyordu ve de öyle düşünmekte haklıydı. Toplumsal yaşamın her alanında yeniliklere imzasını koymuş olan kadın, artık vazgeçilemez bir güç kaynağıdır. Bireyin, uzun süren bakıma muhtaç çocukluk döneminin ardından, karşılaştığı doğa güçlerine duyduğu korku nedeniyle, insan yeni bir koruyucuya gereksinim duymuş olmalıdır. Uzun yıllar yeteneklerini görerek danışdıkları bilge kadını kutsallaştırdılar. “İnsanlık bir kez yaratma düzeyine erişip” yaşam koşullarını geliştirdikçe, çok yararlı ve sevgili bir varlık olan kadını Tanrıça ilan ettiler. İnsanlar bu kutsallığı,yontulara yansıttılar, ”...mağaralarına çizdikleri figürinlerle ölümsüzleştirdiler...Daha ileri uygarlıklarda gördüğümüz ‘Ana Tanrıça’ ve Yakın-Doğu’daki ,Greco-Romen dünyasının ‘Magna Mater’ kültünün insanlık tarihlerindeki ilk örnekleri, Üst Paleolotik’te mağaraları süsleyen kadın figürleri ile başlamıştır”.[2]
[2] YALÇINKAYA, Işın Prof.Der. Paleolitik Devirlerde Kadın,1973,s.,203.,Daha geniş bilgi için. Bkz.TÜFEKÇİ,Gürbüz D,Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda Kadın Hakları...Ank.Üni. Sos.Bilim. Ens.Yyınlanmamış Yüksek lisans Tezi. Ank.1990
Erkeğin Toplumda Rol Almaya Başlaması
Kadının toplumdaki özgün durumu, erkeklere de yansıdı. Doğrusu onlar da bir üst konuma gelmeliydi. Toplumun yönetiminde sorumluluk üstlenecek, yeni bir iş kolu oluşturuldu. Bunlara Şef ya da Reis demiş olmalılar.
Taze iş kolu ayağının tozuyla, toplumu daha sıkı çalışmaya zorladı. Daha çok ürün elde edilmesini istiyorlardı. Artık Paleolotik dönemin barış sever yaşam biçimi değişiyordu. Fazla ürün için sınırları genişletmek gerekiyordu. Komşuların topraklarını almaktan başka çözüm yoktu. Kimse kimseye sahip olduğu toprağı vermezdi. Savaşılmalıydı. Savaş erkek işi olarak görüldü. Aklı evvel birtakım kişiler,yönetim ve savaştaki başarıları kendi icatları olan tabuların (Kutların) gücüyle birleştirme yolunu seçtiler. Savaşı kendileri istemiyordu, savaşmak buyruğunu, varsayılan kutsal güçlerin verdiğini söyüyorlardı. Halk reisin değil, büyücünün Tabuyla konuşabildiğine şartlanmıştı. Bu yolla yeni arazi veya mülk sahibi olmak, yöneticiler için öylesine avanta bir gelir kaynağı oluşturuyordu ki , kendilerine yardımcı olan büyücünün rolü hiç değişmeden kaldı. Sadece bu orunu (makamı) işgal edenin adı sanı değişti. Böylece de yeni meslek dalı olarak ruhban sınıfı, icadedildi. Kazanılan savaşta elde edilen gelir ve kaynaklarının en büyük bölümü yöneticilerin kasasına -kesesine- akıyordu. Bu büyük kazançtan ruhban sınıfını da yararlandırdılar. Böylece yöneticilerle ruhbanlar arasında öyle bir iş-birliği doğdu ki anlatmakla bitmez...
Emperyalizm Din Etkileşimi
Ben yaştaki gençlerin tarih dersi bilgilerinin, ana kaynağından alıntılayacağım bir konuyu anlatmak istiyorum.Örneğimiz Türk Tarihinin Ana Hatları adlı yapıttan olacak.[1] Kitapta, Mısır’ın Tarihi ile Mısırda Tarih Devirleri başlıklı kesiminde yer alan bilgilerin bir özetini sunacağım.
“Bugün kesindir ki,ilk Mısır ahalisi Milattan 5000 sene evveline doğru Asya’dan gelmiş beyaz ırktır; bu ırk Nil vadisinde yerleşti. Kabileler halinde kümeler oluşturdu. Her bir kümenin reisi,dinî ve kanunları vardı...Mısır’ın ilk ahalisini oluşturan aile ve kabilelerin ayrı ayrı –bayrak makamında- birlik işaretleri vardı. Bunlar,kurt,şahin gibi hayvanların ve güneşin levhalar üzerine çizilmiş resimleri veya bir hayvan derisi üzerine resmedilmiş (çizilmiş) çapraz oklar v.s. gibi şeylerdi. Bu belirtiler kendilerine kendilerine kutsallık yüklenen birtakım semboller idi. Eski Mısır ahalisi evvela bu semboller etrafında kabileler halinde idi. Kabileler reis tarafından idare olunurdu. Bu reislere Saru derlerdi. Daha sonraları bu kabileler birleştiler. İşgal ettikleri araziye Nome (El) dediler...Semboller zamanla allah makamına çıkarıldı (orununa yüceltildi). Bu allahlar,diğer taraftan da Saruların üstünde, yegâne reisler ve krallar olarak tanındılar: Allah-Kral...Sonra bütün krallıklar bir kralın etrafında birleştiler. Artık Mısır sosyal heyeti,bir devlet haline geçmiş oldu. Mısır tarihi,milattan 4-5 bin sene öncesinden başlar” denilerek ”...Her Nomenin Nut adı verilen bir merkezi” olduğundan ve burada “ünvanı Nep” olan Allahların oturduğu;ahalinin, “Allahın yasalarını uygulayan hükümetinin ,krallar yahut Nome valilerince” yönetildiği anlatılmakta; ”Her durumda İradenin kaynağı ilahî idi”...Egemenliği kullanan organı Allahın vekili olarak gösterilmektedir...”.[2]
Yapıtta, o çağda Kalde ve Elam’ da uygarlığın ilk yıllarında, yönetim biçimi ve uygulanmasının Mısırla aynı olduğuna işaret edilmektedir.
Yukarı ve Aşağı Mısır olarak ikiye ayrılan ülkede ahalinin birçok Allahlara bağımlı olarak pek çok savaşın yapıldığı anlatılmakta; en büyük Allahı temsil eden Güneş Horus için “...insanların birbirleriyle boğazlaşmaları...Devlet teşkilatının,Mısır tarihinin başlangıcında olduğu gibi, dini karakterde olması, insanlar arasında, daima düşmanlık hislerini ve yok yere kan dökülmesini gerektirmiştir...bir çok Tanrı yönetiminin mahiyeti böyleydi“ denilmektedir[3].
Bulunan belgeler “Heykellerde,ehramlarda,mabetlerde görülen zafer övgüleri, özgeçmişler,kral buyruklarından oluşmaktadır...Objektif değildir; hepsi mabetlerde bulunmuştur. Dinî eğilimlerin etkisi altındadır”[4].
Mısırı yönetenlere Firavun adı veriliyordu. “Firavun gözle görünen bir allah sayılırdı. Bu allah aynı zamanda kâinata (evrene) hükmeden büyük güneş Ra’ nın oğlu olarak tanınıyordu. Ahali bu Firavunlara taparlardı...Mısırda rahipler çoktu ve saygın idiler. Rahipler kıralın verdiği arazinin geliriyle geçinirlerdi...sonra,yine sayıları çok olan muharipler (savaşçılar) gelirdi. Firavun onlara da arazi verirdi. Fakat kıralın canı savaşmak isteyince itaat etmeye mecburdular. Sami ve hamî Mısırlılar savaşçı değildiler. Askerlikten kurtulmak için kaçarlardı... Çok çalışıyorlardı; fakat esirler gibi, genellikle ancak karınlarını doyurabiliyorlardı...köylüler Firavun, rahipler ve savaşçıların topraklarında çalışırlardı. Tahsildara belli oranda tahıl vermek zorundaydılar. Aksi taktirde,sopayla dayak yerlerdi veyahut başaşağı Nil’in suyuna atılırlardı. Halk angaryaya da tâbi idi...yapım işlerinde çalıştırılırlardı... Dayak,düzenli bir yönetim aracıydı. Esirlere hayvan gibi muamele edilirdi”[5]...
11 TÜRK TATİHİ HEYETİ, Türk Tarihinin Ana Hatları, Devlet Matbaası,Ist. 1930, 2.3. Basımlar ise, Kaynak Yayınları tarafından yapılmıştır. Her yurtdaşa önerilecek bir yapıttır. Okuyunuz. G.D.T
[2] a.g. y. ,ss.,170,171.
[3] Aynı kaynak,s.,172.
[4] Aynı, s.,170
[5] aynı kaynak,ss,182,183.
Emperyalizm’in Ayak Sesleri
Şimdi aynı kaynakta Mısırda Din’i İnanışlar alt başlıklı bölümden bazı düşüncelere ilginizi çekmek istiyorum.
“Mısırlılar yüzlerce Allahlara taparlardı:güneş’e,Ay’a, hayvanlara ve Nil’e. Mısır ilahları içinde en çok tanınmışları,hayvan ilahlar idi. Her şehrin kedi,timsah,kurbağa veya aslan,kurt,çakal,leylek,akrep gibi bir hayvan ilahı vardı...Kendisine tapılan hayvanın cinsinden bütün hayvanlar o bölgede kutsal idi. Bunları öldürenler idama mahkûm olurlardı”[1]
Vahşi hayvanların tümünü kutsallaştırmışlardı. Rahipler işin rezilinin çıktığını fark ederek Tanrı sayısını azaltmaya karar verdiler. Nasıl yapacaklardı bu işi peki? Kolayını Firavunları Tanrılaştırmakta buldular.
“...papazlar, bellibaşlı allahları üçe indirmişlerdir: Baba (Osiris) Oğul (Horus),Ana (İsis) . Teslis denilen inancın esası budur. Masum ve cahil insanları,yüzlerce allaha taptırmak veya allahları belli gruplarda toplamak ve en nihayet bir allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir...Yerel Tanrı ile Güneşi bir yaptılar. Ataum-Ra= Ammon –Ra allahını icad ettiler ve papazlar herkese anlattılar,öğrettiler ve tedris ettiler (eğittiler) ki, Ammon –Ra,en büyük allahtır;diğer allahları,insanları ve her şeyi yaratan odur”.[2]
Mısır Tanrısı artık güneşi temsil eden Firavundu. Böylece güneşin aydılattığı alanların sahibi sayıldılar. Yeni mesleklerini çok sevmiş olmalıydılar ki, Firavunlar bu yeni işlerini,yani Tanrılığı, başkalarına kaptırmak istemediler. Kız kardeşleri ile evlendiler. Böylece görev aile içinde kalacaktı. İlk sömürgecilik, Güneş + firavun=Tanrı denklemi oluşturularak EMPERYALİZM yaratıldı.
[2] Heyet, Türk Tarihinin Ana Hatları,Kaynak yay.:187, 2. basım,Ist.1996,s.184,185. (*) Atatürk kitabın müsvetdelerini okuyarak düzeltmeler yapmıştır. Tek Tanrının icadını,Emperyalizm’in başlangıcı olarak yazmıştır. Bu not basılan yapıtta yoktur. G.T
Büyü Din ve Bilim
İnsanların korkularından kurtulmak amacıyla yarattıkları tabulara tapınmaları sosyal antropolojinin üzerinde önemle durduğu bir konudur. Bu olayı araştıran uzmanlardan birisi de James Frazer’dir. Frazer:büyü,sihir ve dinsel kökenli inançların kültürler üzerindki etkilerini incelemiş bir bilim insanıdır. Ona göre: topluluklar üç aşamadan geçmiştir. “Sihir,din ve ilim”. İlk insan mutlak büyü ve sihirin etkisi altındaydı. Bunların inancına göre,doğada insanların etkisi olmaksızın bir takım olaylar “bazı kanunlara bağlı olarak vuku bulurdu. Ancak büyücüler ve sihirbazlar bu kanunun işleyişini bildiklerinden doğadaki olayları kontrol edebilirlerdi. İlk büyücüler hayali birtakım kanunlara inanmışlardı”. Zaman ve mekan içinde çeşitli çıkarların devreye girmesi sonucu, akıllı açıkgözler, insanları daha soyut ögeler üzerinde düşünmeye yönlendirdi. “Bunlar, doğadaki düzeni ruhlarla izaha çalıştılar; ki, insanlık böylece dinsel döneme erişti.” [1]
[1] SARAN, Antropolıoji ve Kolları, Sosyal Antropoloji ve Etnoloji Böl.Der. s. 1,Ed.Fa.Mat. İst.1972,s.13,14
Tek Tanrıya Doğru
Tarım ürünlerinim stoklanarak saklanmasından çok daha önceleri, kadınlar ateşi kullanmaya başlamışlardı. Bu buluşları onlara yeni bir ün daha kazandırmıştı diyebiliriz. Kathleen Gough’ göre: “Ateşin bulunuşu”, alet ve dilin gelişmesi sonunda aile hayatı başlamış olmalıydı. Ateş: ışığı, sıcaklığıyla önce barınağın, sonra da evlerin kalbi oldu. Artık pişirme işlevi başalamıştı. Sıcak yemek ev halkını birbirine bağlayan ögelerin başında geliyordu. “Pişirme olayı cinsler arsında işbölümünü de etkiledi”.[1]
Bu cümleden olarak kutsallıklar yeni adlarla anıldı. Örneğin: Orta Asya’da Tanrıça yerine “Od Ana”yı devreye soktular. Ateşli kutsallıktan erkekler de yararlanmasını bildi; ilk kez kendilerine kadınınkine koşut yeni bir ad ve san yakıştırdılar. “Od Ata” yı icad ederek , Tanrı katına erkek cinsini soktular.[2]
İnsanlar arasındaki buluşlar, yeni kültür ögeleri olarak, oradan oraya gerçerken değişerek gelişiyordu. Ayrı inançları yansıtan Tabular, daha da geniş alnlarda etkili olabilecek biçimde güçlendirilerek, genelleşiyordu.
Bu konuda en özgün örnek, kuşkusuz Mısırda Firavunların Güneşin oğlu olarak Tanrılaştırılmasıdır. Yaklaşık MÖ.2000 – 1900 lerde Ehram inşaatında çalışan tutsak işçiler kırbaçlar altında eziliyordu. Ama güneşin oğluna nasıl karşı koyabilirlerdi ki? bu tutsaklar arasına Sami kabilesinden bir adam çıkarak: “kâinatı yaratan Yehovadır. Güneşi de Yehova yaratmıştır.” dedi. Tanrıçalar dönemini kapatmak için Tanrıya yeni bir cinsiyet veriliyor, erkekleştiriliyordu.
Anadoluda bir başka yöntem daha vardı. Uygarlıkların doğum yeri olarak nitelendirebileceğimiz Çatalhöyük, Çayönü gibi merkezlerde, yönetici hakanın yanında kadınlar da görev almaktaydı, Hatta yabancı toplumlarla yapılan anlaşmalara, Kadın hatunlar da imza koymaktadırlar. Ama öte yanda “Finike uygarlığında, Akdeniz’in doğusunda,Ugarit kentinde,Baal, Yehova, Adonis adlarıyla anılan ve sonraları Tevrat’ta da yer alan erkek Tanrılar da yaratılmış bulunuyordu” [3]
Mustafa Kemâl, Mısır’da Firavunların kendilerini Güneş Tanrı yerine koyarak halkı sömürmelerine,daha gençlik yıllarından itibaren karşı olmuştur. Tek Tanrı olarak Yehovanın tarih sahnesine sokulmasını Museviliğin başlangıcı olarak, şöyle anlatmaktadır:
“Musa Mısırlılar’ın kamçıları altında inleyen Yahudilerin,bu baskı ve tutsaklıktan kurtulmaktan oluşan eğilimlerinin,Tanrı’nın sözleriyle avutucusu oldu. İsa,çağının sonsuz düşkünlüklerini kavrayarak ve genel ızdıraplar döneminde dünyada gerçekleşmeye başlamış olan, koruyucu sevgi gerekliliğini, din biçimine çevirerek bu sıkıntıları yok etme yolunu bildi”.[4]
Sanki, o günlerde bilinen uygarlık dünyası kaynıyordu. Asya, Anadolu, Akdenizin doğusu, Mısır heryerde değişik bir uygulama...
[1] GOUGH,Kathleen,”The Origin of Family,Toward an Antropology of Woman. New- York 1975 Monthly Rewev Press. Ss.51-76.Ayrıca,y.a.g. tez.s.14
[2] OMAY Perihan,Türkiye’nin Kalkınmasında Kadının Rolü,Ajans Türk Mat. Ank.1964, s.7.
[3] DURSUN Turan, Doğu Bilimleri Uzmanı (dinbilimci), Dinler tarihi üzerine,Söyleşi,Arşivde,Banttan
[4] Atatürk’ün Askerliğe dair eserleri, İş-Bank yay.1959,Zabit ve Kumandan ileHasbihal,1334,s. 14
Türk Devriminde Din Tarihi
Türkiye Cumhuriyetini kurarken, Gazi’nin üzerinde önemle durduğu konu: toplumu oluşturan bireylerin özgürlük bilincine sahip olmalarıydı. Çünkü “Özgürlük olmayan bir ülkede bağımsız bir devlet” kurulamazdı. 1905 yılında Şam’dan Selaniğe giderken arkadaşlarıyla yaptığı bir toplantıda söylediği bu sözler, yeni Cumhuriyeti yaşatmak için gerekenleri bizlere anlatmaktadır.[1] Birey toplum içinde, insan olarak “iyi ve kötüyü” ayırdetme özgürlüğüne sahip olabilmelidir.
İnsanın özgürlük alanlarını kısıtlayan en önemli öge, ilk çağlardan itibaren, doğa güçlerine duyulan korkuları kutsallaştırmalarıdır.
“İlkel insan kümelerinde ,ata korkusu ve nihayet ,büyük kabile ve kavimlerde ata korkusu yerine geçen Allah korkusu,insanların kafalarında sayısız yasaklar yaratmıştır.Yasaklar ve hurafeler üzerine kurulan birçok âdetler ve gelenekler insanları düşünce ve harekette çok bağlamıştır. O kadar ki, kişisel düşünce ve hareket özgürlüğü gibi bir hak kavramı bilinememiştir”.[2]
Günümüz dinlerinin başladığı,Musa’dan hareketle, yaklaşık MÖ.1200 lerde Musevilik;sıfırıncı yılda doğduğu varsayılan İsa’dan, Hrıstiyanlık; İ.S.VIIyy.da çıkan Muhammed’in kurduğu İslâmiyetle erkek Tanrı sayısı, her üç dinde ortak görüş olarak, teke indirildi.
İnanç, bu dinlere göre, kutsal kitaplarındaki belirli kuralları, yeniden oluşturulan koşulları yerine getirmeye bağlandı. Museviler bu koşullara (Tevrat kökenli olarak): TORA; Hristiyanlar (İncil kökenli kiliseye bağlı olarak):SKOLASTİK; Müslümanlar, (Kur’an kökenli olarak, Ayet; Peygamber kökenli,HADİS ile SÜNNET toplamına) ŞERİAT adını verdiler. Kısacası: artık yöneticilerin kontrolü altında,sürekli değişebilen, adı belli kurallar vardı; bu yeniliklere koşut olarak,ruhban sınıfının da iş kolu ad ve sanları değişmekteydi. Aynı olay, yönetici kadro için de geçerliydi. Egemen oldukları alan sınırları genişledikçe yöneticiler de terfi ediyordu. Şefler, hakan, kıral İmparatorluğa doğru yükseliyordu. Peygamber olamıyorlardı; ama, kendilerini kutsal kitap Tanrısının yeryüzündeki temsilciliğine, hatta gölgesi olmaya kadar yüceltmişlerdi. Artık başatlar, yönettikleri toplumu oluşturan insanların efendisiydiler. Toplumlar, sözümona, Tanrı adına yapılan kurallarla yönetiliyordu.
[1] ATATÜRK’ün SÖYLEV ve DEMEÇLER, 2. cilt.,(1906-1938), 2. Bsm. Ank.1959, s. 1
[2] Afetinan,y.a.g.y.,s.,50,51
Din ve Kültür Değişimi
Yaradılış söylencesi aynı kalıp içinde İslama da yansıtıldı. Özetle: insanların korkuları “İyiyi ve kötüyü bilme”nin yaptırımı olarak, cennetten kovulup,cehennemde yanmaktır.[1]
Böylece, araştırma ve yenilik getirme özgürlüğü kulların, yani insanların, elinden alınmış oluyordu. Bu kurala göre: düşünen, bulan, bilen sadece Tanrı katındakilerdir. Aksine hareket eden insanlar ölümlüdür. Ama sonu kesinlikle cehennem olan bir ölüm ...
Kitaplı dinlerin taraftar bularak yaygınlaşması, toplum yöneticilerinin güçlerinin artmasına da neden oldu. İlk çağlardan bu yana işbirliği içinde oldukları ruhban sınıfı ile dayanışmayı sürdürmekte sakınca görmediler.
“İnsan toplumları büyüdükçe ve devlet haline geldikçe,bireyler üzerindeki yük o kadar çoğaldı. Devletin başında bulunan adamın hakkı, hudutsuz, kayıtsız, şartsız mutlak bir kudret olarak kabul ediliyordu. Devletin şekli imparatorluk ve yahut cumhuriyet olsun, bunun ehemmiyeti azdı; bireyin kişisel bir hakkı yoktu. Eski zamanlarda insanların, yapabildikleri uygarlıkların en yüksek dönemlerinde, vaziyet böyle idi... Toplumların başına geçebilen adamlar, toplumu Allah adına yönetirlerdi. Her türlü hak ve yetki onlardaydı. Bireyin hakkı, özgürlüğü söz konusu değildi”.[2] Zaten birey diyince toplumu oluşturan insanların tümü değildi söz konusu olan sadece erkeklerdi. Kadın potansiyel suçludur. Kolay mı? insanın cennetten kovulmasına neden olan bir suç işlemiştir. Yasak meyvayı hem kendisi yemiş, hem de Âdeme yedirmiştir. Aslında yasak meyva, kadın erkek arasındaki cinsel ilişkidir. Bu ilişki sonunda sağlıklı çiftler bir tür yaratma işlevi görmektedirler. Çocuk sahibi olmayı, Şeriat benzeri kurallar, sadece peygamber torunlarına özgü olarak anlatmışlardır;...hem de kutsal kitapta. Halk arasında bu meyvanın elma olduğu sanılır; ama aslında, özgürlükleri kısıtlama ve kadını ‘potansiyel suçlu’ ilan etmesi nedeniyle, bu meyva ayvadır. Yiyen ise, Âdemin temsil ettiği insanların tümüdür.[3]
Kadın haklarını araştıran bilim insanları,aydınlanmayı izleyen yıllar hep dinsel söylencelerin etkisi altında kalmışlardır. Latin kökenli bilim insanları arasında en ünlülerden olan: Schoolcraft, Maine, Mc Lenan, Lubboc vb. araştırmacılar “bağımlısı oldukları dinsel söylencelerin etkisinden kendilerini kurtaramamışlardır”[4]
“Tarihçiler,sosyologlar,prehistoryacılar vb. düşünürler, kadın konusunu incelerken erkek merkeziyetçi bir bakış açısından değerlendirmede bulunmuşlardır. Kendi modellerinde anahtar olarak, geçmişyılların dinsel söylencelerini kullanmakta sakınca görmemişlerdir”.[5]
Neydi bu dinsel söylenceler? Bu konuda, önce Turan Dursun’un da yakın dostu, bir bilim insanı sayın İlhan Arsel’e; sonra bir tarih kitabına baş vuracağız. Bakın nasıl değerlendiriliyor söylenceler. Arsele göre: “Yahudiliğin getirdiği bir inançtır ki:’Erkekten gelme kötülük,kadından gelen iyilikten çok daha hayırlıdır’ kanısına dayatılmıştır....Bu inanışı Hrıstiyanlık üstlenmiş ve M.S. 7. yy’dan itibaren İslamiyet en doruk noktasına ulaştırmıştır.”[6]
Yine ben yaştaki gençlerin lisede Tarih ders kitaplarına soralım bu söylence olayını. Kitabın ön sözünde konu açıkça anlatılır. İzleyelim:
“Bu kitap ,belirli bir amaç gözetilerek yazılmıştır.Şimdiye kadar ülkemizde yayınlanan tarih kitaplarının çoğunda ve onlara kaynak olan Fransızca tarih kitaplarında Türklerin dünya tarihindeki rolleri bilinçli ya da bilinçsiz olarak küçültülmüştür...Bu kitapta hedeflenen asıl amaç,bugün,bütün dünyada doğal konumunu geri alan ve bu bilinçle yaşayan ulusumuz için zararlı olan bu hataların düzeltilmesine çalışmaktır...İkinci bir amacımız da,kâinatın oluşumuna,insanın ortaya çıkışına ve insan hayatının tarihi tarihi devirlerden evvelki mazisine dair,yskın zamana kadar ilgi gören yanlış değerlendirmelerin önüne geçmektir. Yahudilerin mukaddes saydığı efsanelerden çıkan bu görüşler,kaynakların eleştirisi ile ve son zamanların ilmi keşifleriyle artık tamamen kıymetini kaybetmiştir. Eleştirel tarihe ve tabiî ilimlere dayanılarak kurulan varsayımlar elbette Sifrittekvin’in haberlerinden daha ilmîdir. İşte bunun içindir ki,kitabımızda insanın tarihine girmeden önce,kâinat,dünya ve insan hakkında zamanımızın ilme dayanan teorileini aktardık ve açıkladık ve bunu yaparken batıl fikirlerden sıyrılarak,tarihi gerçekliği kavratmaya çalıştık. Bu kitap halkımız ve bilhassa gençliğimiz için yazıldı...Bu kitapla,doğru görmeye,iyi düşünmeye alıştırmak istediğimiz insanlar Türklerdir. Türklerin yanlış görüşlerden,hatalı düşğüncelerden bir an evvel kurtulması başlıca emelimizdir.” [7]
Bilim dünyasında bir ışık gibi parlayan Darwin teorisi, dünyada sıcak karşılanmış, toplumlar arasında hızla yayılmaktadır. Türkiye de bu akımın getirdiği düşünce yapılanmasını benimsemiştir. Laik devrimin düşünsel yapısında, “insan doğanın ürünüdür”. Türk Tarihi’nin Ana Hatları kitabı bu devrimci düşünce yönünde yazılmıştır. Devrimin söylencelerle kaybedecek zamanı yoktur. Böylece insan düşüncesini tutsak eden “iyiyi ve kötüyü bilme” yasağı ve yaradılış söylencesi dışlanarak, özgür düşüncenin önü açılmıştır...
[3] Erkeğin ayvayı yemesi olayını tüm konferans,ders,tebliğlerimde de söylemişimdir.G.T
[4] ENGELS,Frıedrich,Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. Çev: Kenan Sömer, 3. Bas.Ank.1974,ss10-30, TÜFEKÇİ,y.a. g. Yüks4ek lisans tezi,s. 22 vd.
[5] İLBARS,y.a.g.yüksek lis.ders notu, s.,2-3
[6] ARSEL,İlhan,Prof.Dr.,Şeriat ve Kadın, Orhanlar matb.İst. 1987, s.470.
[7] TÜRK TARİHİNİN ANA HATLARI, y.a.g.s: 25,26. Satır altlarını biz çizdik.G.T.
Ölüm Korkusu, Sömürü, Savaş
Genel olarak kıral ve imparatorlar, yönetimlerinde din görevlileri ile işbirliği içinde,olmuşlardır. Bunun,en belirgin örneği Avrupanın başlattığı Haçlı seferlerinde yaşanmıştır. O dönem insanları cennet – cehennem korkusunun öylesine etkisi altındadır ki bu savaşta silahlı kuvvetler için gereken gücü rahipler, bu iki ögeyi kullanarak sağlamışlardır.
Güzel bir öyküsü de vardır bu uygulamanın. Anımsayacaksınız, MÖ 900 lü yılların sonu. Artık üç sıfırlı binli yıllar başlayacak. Kısaca: İsa’nın doğum günü, Dünyanın ilk milenyumu (!) yaklaşıyordu.
Anadolu gibi verimli bir toprak parçasını, müslümanlar işgal ediyordu. Roma klisesinin burnunun önündeki kazanç kaynağı elden gidebilirdi. Çıkar söz konusu olunca Papa, olaya el koydu. İslamı durdurmak için, derhal savaş açılmalıydı. İlgili makamlara kararını duyurdu. Çıkardan söz bile etmemiş; amacın, güneydeki kutsal topraklara inmek olduğunu söylemişti. O yörenin islam elinde olması, Hrıstiyan dünyası için büyük bir günahtı. Bağışlanmak için onlar cezalandırılmalıydı. İşte bu onuru Tanrı, onlara lütfediyordu. Şu ölümlü dünyada yöneticiler için büyük bir şanstı doğrusu bu savaş. Sevap kazanacaklardı... Papa, ordunun donanımı ve parasal sorunların çözüm biçimini gizlemişti. Plan uygularken açıklandı. Önce Hrıstiyan dünyasına bir haber açıklanacaktı. Haberi yaymak için, ajan provokatörler saldı heryana. Öyle bir haberdi ki, duyanın dudakları uçukluyor olmalıydı:
“ Ey ahali! duyduk duymadık demeyin. İsa’nın bininci doğum gününde kıyamet kopacaktır . “ Herhalde insanlar, günümüzün deyişiyle, şok olmuşlardı. Haber halka duyurulurken, söz bile etmemiş olmalılardı savaştan...Papa’nın takiyesi buydu. Hangi din olursa olsun bir aldatmacaya, herzaman baş vurulabilirdi. İnanç adına,sözüm ona, Tanrı adına yapılırdı bu yalancılık. Hatta, insan bile boğazlanır,kör testereyle kesilerek öldürülebilirdi. Bu eylem Tora, Kilise, Şeriat olarak Tanrı buyruğu sayılırdı. O tarihten beri, dinsel buyruklara bağlı olarak işlenen faili belli, katili bulunmaz cinayetlerde de aynı yöntem uygulanmıştır.
Kıyametin kopacağı yalanını halka duyurmak için kliselerde havralarda, sinagoklarda ruhban sınıfı iş başındaydı. Papazlar, keşişler, zangoçlar, kardinaller ve diğerleri başta papa; İslâm’a karşı savaşın zorunlu olduğunu vaazlarında anlatıyor olmalıydılar.
Medyada gündemi bu haberler oluşturuyordu. Bir yanda kıyamet kopacağı, öte yanda savaş korkusu. Halk ne yapacağını şaşırmıştı. Ya savaşta öleceklerdi ya kıyamet koptuğunda. Günahkarların yeri cehennemdi. Nerden bilsindi insan günahını sevabını. Belki haftada bir kiliseye giderdi; ama,belli mi olurdu, ya günahı varsa neolacaktı hali.
Savaş için asker ve para gerekiyordu. Kral ve derebeylerinde ne o vardı, ne öteki. İkisini de sağlamayı Papalık makamı üstlenmişti. Din adamları görevleri icabı Tanrı adına hertürlü yalanı söyler ve söyletebilirlerdi.
Bir haber daha uyduruldu acele:
“Kiliselerde cennetin anahtarları satışa çıkarılmıştır”.
Parayı bastıran günahkâr da olsa cennetlikti. Parası olanlar kuyruğa girmiş olmalılar. Fakir - fukara için, islama öykünen bir yönteem bulundu: Din yolundaki savaşta ölürsen, yerin cennettir dediler. Kendisini günahkâr sayan fakirlere cennetin anahtarı (fak-fuk-fon) olarak haçlı seferlerine katılmaları önerildi. İslam’ın Avrupa sınırlarına kadar gelebilmelerinin gizi, bu düşüncye dayanıyor olmalıydı. Hrıstiyanlık, islam’daki bu inancayı, belki ilk kez haçlı seferinde uyguluyordu. Kim bilir? Papa bilir, ruhban bilir ... bir de uygarlık Tarihi bilirdi.
Takiyeci yöntem başarılı olmuş, savaş için gereken para da asker de bulunmuştu. İnsancıklar ölmüş,ölmüş; öldürmüş, öldürmüş yine ölmüşlerdi. Tarih bilimi, bunları avcunun içi gibi biliyordu. Burada bilinmeyen bir konu vardır; ki, bizim gibi sıradan vatandaşlar için çok büyük bir merak konusudur...anahtarlı ya da anahtarsız şehitler cennete gitmişler midir? Bu sorunun yanıtını kimse verememiştir...
Dinsel Yönetimle Baskı
Yöneticiler kendi çıkarlarını sağlamak ıçın, bireylerin Tanrı inançlarını kurallara bağlayarak sömürmüşlerdir. Din kitaplarının nedeni korku kökenli inançları, tek sisteme bağlayarak toplumda ortak bir bilinç oluşturmaktır.
İslam’ın yayılmasının ilk yıllarındaki başarının nedeni de budur, “Muhammet, davet ettiği dinin kendisinden önce Musa, İsa ve sair peygamberler tarafından çağrıda bulunulmuş olan , ‘İbrahim ve Tevhid dini’ olduğunu söylemiştir”. Bu nedenle “Muhammedin, Medine’de yaptığı ilk camiin kıblesi Kudüs idi. Sonraları mekkeye döndürüldü”[1].
Başlangıç yıllarında İslâm Peygamberinin güncel sorunlara çözüm getirici tebliğleri çok etkili olmuştur. Yaşanan olaylar üzerinde hergün, yeni düşüncelerin ortaya konulması, toplumu çok etkilemiştir. Bir güce inanma gereksinimi içinde olan insan, güncel sorunlarına çözüm getiren önerilerden işine gelenleri değerlendirmiştir. “Muhammed’ den sonra , İslâm kamu oyunda görülen durgunluk ve gerilemenin nedeni, O’nun ardıllarının Muhammed’in mesleğinin ruhunu değil, yazılı kısmını almalarında aranmalıdır”.[2]
İslâm’da inançlar, zaman içinde Şeriat adı altında kalıplaştırılmıştır. Yöneticiler kendilerini Tanrının temsilcisi sayarak yeni şeriat kuralları icad ettirmişlerdir. Böylece yöneticinin çıkarı, Tanrıya olan inancın önüne geçmiştir.
[1] TÜFEKÇİ Gürbüz D., Atatürk’ün Düşünce Yapısı, Turhan kitabevi,yay. 3. Basım.Ank.1987.s.158;Lise Tarih kitabı,2.cilt,s. 91 vd. alıntı.
[2] Aynı yapıt,s 118,.TÜFEKÇİ,ss159
Devrimin Tanrı İnancı
Yine ben yaştaki gençler bu konuyu yakından bilmektedirler. Türkiye’ de Cumhuriyetin ilanını izleyen yıllarda, Laik devrimin kültür dokusunda kutsal kitap Kur’an, şöyle tanımlanmaktadır.
“Kur’an’ın içindekiler üç bölümde incelenebilir:
Tanrı’nın bir olduğuna ve ondan başka Tanrı bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun resulü olduğuna inanmak,
Hukuksal kurallar ve ibadetler,
Tarihe ait bilgiler. Hukuk kuralları, zaman ve mekâna toplumların uğradıkları değişimlere göre düzenlendiğinden, 14. yy,ile önceki günlerdeki ortamın gereksinimlerine göre gereli ve yeterli görülmüş olan esaslar yerine, bugün, birçok değişik yasalar ve yöntemler konulmak zorunluğu ortaya çıkmıştır. Bunlar dahi ölümsüz olmayıp, zamanla değişmeye mahkûmdurlar.
“Tarihe ait bilgilere gelince; yeni bilimsel yöntemler yardımıyla ortaya çıkartılan gerçekler en yakın tarih bilgilerini bile sarsmaktadır.
“İnançlara ait birinci bölümün esasları,sadeliği nedeniyle gerçekten çok önemlidir. Bu esasların her şahsın yeteneklerine göre
açıklanmasında güçlük çekilmez.”[1]
Zaman içinde haris çıkarcı yöneticiler, insanların bu tertemiz Tanrı inancını, akla gelmedik kurallarla çarpıtarak bozmuşlardır. Kutsal kitap kökenli yaradılış inancasına bağımlı olarak yönetim aksamasının nedeni kadınlara bağlanmaya çalışılmıştır.
“...tarih şunu kanıtlamaktadır ki her toplum,kadına verdiği değere oranla gelişir ya da ilkelleşir. Eski Yunan’dan ve Roma’dan bu yana durum hep bunun böyle olduğunu ortaya koymuştur. Tarihçiler Roma uygarlığının belli açıdan Yunan uygarlığına üstünlüğünü, Romalı kadının toplumda işgal ettiği üstünlüğe hamlederler. Örneğin: Leckly, şöyle der: ‘her ne kadar Yunanlılar kadını barbarlar gibi köle saymayıp erkeğin can yoldaşı ve arkadaşı durumunda saydıkları için barbarlara nazaran üstün sayılmakla beraber, Romalılara nazaran daha aşağı kertede bulunmaktaydılar; çünkü Romalıların kadına sağladıkları özgürlük ve bağımsızlık sisteminden yoksun kalmışlardı. Gerçektende Yunanlı kendi kadınını eve tıkarken ve yabancılarla aynı masada oturmaktan kaçınırken, Romalı hemen her davete eşiyle beraber gider, sofranın en şerefli yerine eşini oturturdu’ ”.[2]
Romanın, Tevrat kökenli Hrıstiyanlığı kabulünü izleyen yıllarda, dinsel inancın yaygınlaşması sonunda, insanların “iyiyi ve kötüyü bilmek” özgürlükleri ellerinden alındı. Sonuçta önce Roma imparatorluğu bölündü, sonra da battı.
[2] ARSEL,İlhan, Prf. Dr.,Şeriat ve Kadın Ist. 1987, s.30; fazla bilgi için TÜFEKÇİ, adıgeçen tez., s 20.
Anadolu’da Dinsel Yönetim
İslamiyetin kabulünden önceki dönemde, Türkler’de kadınlara saygı üst düzeydedir. X yy dan itibaren Anadoluda Türkler, İslâmın kılıcı olarak işbaşı yapmışlardır. Önce X -.XIII yy. arasında Selçuklular; daha sonra XIV yy.dan, XX yy. başlarına kadar Osmanlılar bu görevi sürdürmüşlerdir. Türklerin kadına karşı olumsuz değişiklikler Selçuklu hükümdarı Melikşahın veziri Nizam-Mülk ile başlar. Koyu bir şeriatçı ve kadın düşmanı olan Nizam, kadın haklarına karşı çok ünlü ve katı kurallar koymuştur. Siyastname adlı yapıtında açıkladığı bu düşüncelerinde, Muhammed’in hadisleriyle Kur’an ayetlerinin etkisi altındadır. Melikşah’ın toplusal ve askeri konularda bile, eşi Türkân Hatun’a danıştığını biliyoruz. Nizam-ı mülk, Melikşahın kendisi yerine,eşi Türkân hatuna danışmasını hiçbir şekilde çekemeyen vezir, bu Türk devletini yıkmak için, şeriata baş vurmuştur. İslâmiyet’i yenilerde kabul etmiş olan Selçuklu Türkleri, Müslümanlık kurallarını Nizam-ı mülk’ten öğreniyor olmalıydılar. Vezir hükümetin ve devletin yönetiminde Şeri’at uygularken Peygamber Muhammed’in yolunda olduğunu söylüyordu. Haksız sayılmazdı. Nisa V ile Maide VI surelerinde bu konuda açık ayetler yer alıyordu. Örneğin: “Nisa V- 59 Ey inananlar! Allah’a itâat edin,peygambere ve sizden buyruk sâhibi olanlara itâat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz,-Allah ‘ a ve âhiret gününe inanmışsanız- onun hallini Allah’a ve peygambere bırakın. Bu hayırlı ve netîce îtibâriyle çok güzeldir”.
Bu ayet aynı zamanda halk arasında, ulu-ul emre itaat olarak bilinen buyruğu da içermektedir. “...peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itâat ediniz”. ...kimdir sizden buyruk sahibi olanlar? Aranızdan seçilenler ve atanarak bir göreve getirilenler değil mi? Bu tanımlamada peygambere itâat konusu, unutulmadığı gibi, aynı surenin 65. ayetiyle hadis ve sünnetlere boyun eğmek te yasalaşır. işte:
“Nisa V- 65 Hayır; Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra,haklarında senin verdiğin hükümden dolayı içlerrinden bir sıkıntı duymayıp tamamen kendilerini vermedikçe inanmış olmazlar”
Gerçek inanırları da tanımlar “Kur’ânı Kerîm”:
“Maide VI- 48: Ey Muhammed! Kur’ânı, önce gelen Kitâb’ı tasdîken ve ona şâhid olarak gerçekle sana indirdik. Allah’ın indirdii ile aralarında hükmet; gerçekolan sana gelmiş bulunduğuna göre onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı,fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşun, hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ayrılığaa düştüğünüz şeyleri size bildirir. 49. O halde, Allah’ın indirdiği Kitâb ile aralarında hükmet, Allah’ın sana indirdiği Kur’ânın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın,heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki,Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezâlandırmak istiyor. İnsan ların çoğu gerçekten fâsıktırlar.” [1]
Nizam-ı mülk müslümanlığı Şer’i’at kuralları olarak benimsetirken kendi eylemlerini güvence altına almayı da ihmal etmemiştir. Türkân Hatun’un Melikşah yanındaki üstün konumunu engellemek amacıyla, Gazali’den aldığı bir hadisi kullanmaktan çekinmemiştir:
“ İşlerinizde kadınlarla istişare ediniz...Onlar ‘şöyle yapmalıdır’ diye ne söylerlerse, onun aksini yapınız; ki, doğru çıksın .”[2]
Vezir Nizam! Kadınlar konusundaki çabaları, Asyadan kalma alışkanlıkları nedeniyle toplumda tam olarak yaygınlık kazanamamıştır. Türklerin İslam öncesi kadına verdikleri değer ve saygı Selçuklularaın Anadoluda ki egemenliklerinin, hemen hemen, son yıllarına değin sürmüştür. Selçuklu döneminde yapılmış bir takım kadın anıtları vardır. Örneğin: Kayseri’de Gevher Nesibe Hastahanesi ile Sultan Mah Peri Türbesi ; Divriğ’ deTuran Melik Hastanesi; Kütahya’da Gülsüm Yoncalı su kaynakları; Amasya’da Yıldız Hatun Hastanesi Bu anıtlar anadoluda kullanılmaktadır. Bu vezir’n adı devletin düzenleyicisi anlamına gelir. Şer’at öğretmek için açtırdığı Nizamiye Medreseleriyle bu sanı almıştır. Amacı toplumu şeriat bağımlısı müslüman yapmaktır. Medreselerde alınacak şeriat bilgisiyle yetişecek gençler ileriki yıllarda devlet yönetiminde söaz sahibi olacaklardır. Kuşkusuz aldıkları eğitim ve öğretime koşut bir yönetim uygulayacaklardır.
Yine Turan Dursun’ u Andım
Mustafa Kemâl’in TBMM’ in koruyucusu olan Eğitim Birliği yasasını andım. Siz de Türkiye Cumhuriyetini çökertmek için açılmış olan Kur’an Kursları ile İmam Hatipleri anımsadınız galiba, haklısınız. Turan Dursunla konuşma konularımızdan birisi de buydu. Şeri’at uygulanmasından amaç, Türklerin hem kadına hem yutdaşlarına hoş görülerini yok etmektir. Böylece ‘İyiyi ve kötüüyü bilme’ yasaklaması nın sonucu, toplumu ‘cennet cehennem korkusuyla’ bölmek ve devleti tıpkı Selçuklu, sonra Osmanlı gibi çökertmektir.
Orta Çağ Avrupası ve Osmanlı
Batı dünyasında da, keşifler öncesinde, yönetim din baskılıdır:
“Onaltıncı asırda, ileri sürülen fikirler şöyle idi: Hükümdar, emirleriyle, kanunlarıyle ilâhi hakkı olduğu gibi, tabii hakkı da bozamaz. Tabii hak dahi, Allah tarafından tesis olunmuş gibi kabuledilmek lâzımdır. Hareket noktası, bu fikir kaldıkça, hükümdarın erk sınırlarının temelini, Tanrısallık düşüncesi ve kutsal istenç oluşturdu. Çünkü doğal haklar da, aynı temele bağlanmıştı”.[1]
Teokratik yönetim biçiminin böylesine yoğun biçim alması Osmanlıyı da etkilemekte gecikmemiştir.Fatih’in Istanbulu alışından sonra yayınladığı ikinci ‘Kanunnamede’ toplumsal yaşamın tüm alanlarında Şeri’at geçerli yasa olarak ilan edilmiştir. Mal – mülk edinme, parasal sorunlar, her türden anlaşmazlık, kadılar tarafından şeriata uygun olarak verilecek kararlarla çözümlenecektir. [2]
Anadolu’da şeriat’ın bir tür Anayasaya dönüştürülmesi, XV yy’ da Fatin Sultan Mehmet dönemindeki yönetici kadro ile başlatılmıştır. Önceki yıllarda, Nizam-ül mülk’ün açtırdığı Nizamiye medreselerinde Şer’i eğitim ve öğretimle yetişmiş olan gençler artık yönetimde etkindir. Bab-ı Alide görev alan kimseler için bu ferman, son derecede yararlı olmuştur. Artık toplumsal yaşamda istenmeyen olayların çözümü, kara kaplı defterlere yazdırılarak çözümlenebilecektir.
Padişah fermanlarının dinsel kaynaklarının fetvasını yaratma görevi, Şeyhül İslamdadır. O günlerde Meşihat kapısı adı verilen, -bir tür yargıtay ya da danıştay benzeri- resmi yerlerde görev yapanlar, bu medreselerde yetişmişlerdir.
Şer’iatın anyasal güç kazanması kadınlara da yansıyacaktır. Kadınlar,XV yy.da artık hareme kapatılacak,eski Türk geleneğine göre toplumda saygın bir yere sahip olan kadın,örtüler altına gizlenecektir. Osmanlı İmparatorluğunda eğitim ve öğretim çağdışıdır. Bunun sonucu olarak, kısa süre sonra, Dünyadaki bilimsel ve teknik gelişmelerin de gerisinde kalınacaktır. Bu durum askeri başarısızlıklara da yansıyacaktır. Olumsuzlukların tümünün suçu Şer’an kadınlara yüklenecektir. Meşihat kapısından alınan şer’i fetvalara dayalı olarak çıkartılan Fermanlarla (yasalarla), kadınların özgürlükleri kısıtlanacaktır.
Bir gülmece yazısına konu olacak kadar ilginç olan bu fermanlardan birkaç örneği, çıkarıldığı tarihleri de belirterek bilgilerinize kısaca sunmak istiyorum: Kadınların erkeklerle sandala binmeleri (1610); kaymakçı dükkanlarına girmeleri (1613) yasaklanacaktır. Kadınlar feracelerinde yenilik yapmayacaklar (1710); mesire yerlerine gidemeyecekler (1787); ince ferace giyemeyecekler, diken terzi asılacak (1828); 3. Osman zamanında kadınların sokağa çıkmaları haftada 4 güne indirilecek, IV Mustafa ise bu özgürlüğü çok görüp, sokağa hiç çıkamayacaklarını ferman edecektir. 1881’ de bu konuda Abdülhamid’ in bu konuda bir yasa çıkarttığı da bilinmektedeir. 19ı00 yılında kadınların,babaları veya oğulları ile dahi ‘sokakta beraber dolaşamayacakları’ buyurulacaktır. [3]
Turan Dursun’dan Bir Açıklama
“İslam’ın doğumu olan olan VII yy. ,Hrıstiyanlıkta birtakım bunalımlar yaşanmaktadır. Bunalımın kaynağı,doğrudan kutsallığın kimde olduğu doğrultusundadır... İsa Tanrının oğludur,yok değildir ; gölgesidir, temsilcisidir... vb tartışmalar X yy kadar süre gelmiştir. Nihayet kutsal kitap yazılmıştır. Kutsal kitap Tevrat ve İncilden oluşur. Tevrat’ta başlangıcı oluşturan “Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye” adlı 5’li bölüm Musa’nın kitabıdır. Buna dayanarak “Talmut” yapılmıştır. Yahudilik inancasının kurallarına “Tora” adı verilir; ki bu İslam’da Şeri’at olarak adlandırılır. Şeriat: doğru yol “sıret el müstakim” anlamındadır. Allah’ın emri sayılan ayet,hadis ve icma-ı ümmet esaslarına dayanan din kurallarını oluşturur. Sözcük anlamı: ‘şıra’ ve ‘meşra’ dan gelir; yasa anlamında kullanılır. Develerin suya giderken izledikleri yol da demektir...
... İslam’da Yahudilerin Talmutuna karşılık “Fıkıh” çıkar. İslam fıkıhı; “şeriat ilmi, şer’i’atın usul ve hükümleri, ameli (uygulamalı) ve şer’i meseleler bilgisini inceler”. Aynı zamanda Yahudi Torasını tartışarak, Yahudi geleneğinde yer alan savunmaları ortadan kaldırmaya çalışır. İslamda yapılan “tefsirler”in amacı Yahudi Talmutu’nun savunmalarınıyıkmaya yöneliktir; aynı zanmanda da İslam inancasını savunmak, güçlendirmektir. Sonuç olarak bu savunmalar İslamdaki şeriat kurallarını doğurmuştur.[1]’’
Osmanlı’da Padişah, toplumda ‘şeri’atı yasalaştırarak toplumun özgür düşüncesini kısıtlamıştır. Yukarıda açıkladığımız gibi, “İyiyi ve kötüyü” bilmek özgürlüğünden yoksun olan osmanlı ümmetinde gelişme durmuş sonuında çökmüştür.
Konuyu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten dinleyelim:
“ Milleti uzun yüzyıllar aymazlık içinde bırakan çeşitli nedenler arasında gerçek noktayı, bir sözcükle belirtmiş olmak için diyebilirim ki, Tüm yoksulluklarımızın kesin nedeni zihniyet sorunudur. İnsanlar ve insanlardan oluşan toplumlar herşeyden önce tüm bireyleriyle tutarlı bir düşünceye sahip olmalıdırlar. Zihniyetı zayıf,çürük, bozuk olan bir toplumsal kurumun tüm çalışma ve çabaları boşunadır. İtiraf etmek zorundayız ki, tüm İslam dünyasının toplumsal kurumlarında hep yanlış zihniyetler egemen” olmuştur. Bu nedenle, “...doğudan Batıya kadar İslam ülkeleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş ve düşmanların tutsaklık zinciri altına girmiştir.[2]
[1] DURSUN Turan, Din Tarihi Üzerinde (söyleşi banttan daktilo edilmştir) Ankara 1988.
[2] Söylev Demeçler,c.2 den alıntı TÜFEKÇİ, Atatürkün Düşünce Yapısı, y.a.g.litap., s.208.
Şeriatçı Düşüncenin Sonuçları
Osmanlıyı çökerten Tanrıya olan inanç ya da inançsızlık değildir. Ümmette oluşan zihniyettir. Bu sözcüğün dilimizdeki karşılığı: düşünsel dokudur. Toplumlarda düşünsel dokuyu, içinde yaşanılan kültürel yapı oluşturur.
İmparatorlukdan başlayarak, Osmanlı’da ümmetin kültür dokusu şeri’at kurallarıyla tutsak edilmiştir. Çağın gereklerine uygun bilimsel bulgulara katkı sağlayıcı, çalışmalar başlatılmamıştır bile. Teknoloji yerine, Şer’iatin Yahudi ve Hrıstiyan inancadan üstün olduğu üzerinde çalışılmıştır. İşgal ettiği ülkeleri kendi kültürel baskısı altına alacağına, Şeri’atın buyruğunu uygulamayı yeğlemiştir. Yüzlerce yıl önceki kurala göre yenilen devletten sadece vergi almakla yetinilmiştir.İşgal edilen ülkeleri sömürgeleştirmek, ekonomik ve endüstriyel yönden yararlanma yoluna gidilmemiştir.
Anadoludaki erkekleri sadece savaşta asker kaynağı olarak kullanmıştır. Kadınları da erkeklerin tarlası olarak görmüşlerdi. “İyiyi ve kötüyü bilmek” yasağının potansiyel suçlusu kadın sadece cinsel açıdan ve biolojik yönden düşünülmüştür.
Çocuklara Türk toplumlarının genlerinden gelen ulusal bağlılık ve dayanışma duygusu, yurt ve ulus severliği, diğergâm yaşam biçimi unutturulmuştur. Bunların yerine şer’iat kökenli, mezhep ve tarikatçılı almıştır. Evrensel boyutlarda barış severlik, akla bile getirilmemiştir. Ulusalcılığa dayalı koruyucu bir sevgi, asla yaşanmamıştır.
Bireyin İnsan Olarak Yaşatılması
Uzun yıllar çok büyük bir toprak parçasına sahip olan osmanlı yönetimi, şeri’at nedeniyle çağın gerisine düşmüştür. Avrupanın hasta adamı nın daha fazla yaşaması olanaksızdır artık.
Toplumu köklü bir biçimde değiştirmek ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak zorunludur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk bu amaçla bir proje hazırlamıştır. İzleyelim:
“ Efendiler yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı Türkiye Cumhuriyet’i halkını bütünüyle çağdaş ve tüm anlam ve görünümüyle uygar bir toplumsal kurum konumuna ulaştırmaktır. Devrimlerimizin asıl ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri tarumar etmek zorunludur. Bu güne değin ulusun beynini paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Her halde zihniyetlerde yaşayan boşinançlar (hurafeler) tümüyle çıkartılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça dimağa gerçeğin nurlarını sokabilmek olanaksızdır.”[1]
Projenin gerçekleştirilmesinin koşulları vardır. Öncelikle devlet eğitimde fırsat eşitliğini sağlamalıdır. Yurtdaşlarına, cins ayırımı gözetmeksizin, parasız olarak, eğitim ve öğretim verdirmelidir. Ulusun genel sağlık işleri vb. toplumsal sorunları yine eşit koşullarda gerçeleştirmelidir.
Projenin can damarı, kuşkusuz en önemli ögesi, özgür insanların kuracakları tam bağımsız bir devlettir.
“Tam bağımsızlık için şu ilke vardır: Ulusalcı egemenlik, eknomik egemenlikle pekiştirilmelidir. Bu kadar büyük amaçlar, bu kadar kutsal ve ulu hedefler kâğıtlar üzerinde yazılı genel kurallarla istek ve hırslaraan buyruklarla varılamaz. Bunların bütün olarak gerçekleşmesi içim,tek güç, en güçlü temel: ekonomik güçtür.[2]
Şeriat bağımlısı inançlarla ulusun kalkınıp gelişmesi,uygarlıkta ilerleyebilmesinin olanaksızlığı, osmanlı denemesinde yaşanmıştır. Yüzyıllar öncesinin, kültür yapısını yansıtan düşünüşlerle kalkınmak ve bağımsız bir devlet yaşamaına ulaşmak olanaksızdır. Özellikle toplumun yarısını oluşturan kadın yurtdaşları, Şeriat’n köhne düşüncesiyle dışlamak ulusal gücün % 50 sini atmak anlamına gelir.
[1] ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ, Ank.1959,c.,2 s.,214
[2] AFETİNAN. , Devletçilik ilkesi ve T.C. Birinci Sanayi Planı, 1933, TÜFEKÇİ, Atataürk’ün Düşünce Yapısı, s. 219 .
Şeriat’da Kadın Bir Seks Vak’asıdır
Ulusu oluşturan bireylerin tümü uygarlıkta ilerlemek, gelişmek ve kalkınma yönünde çalışmak zorundadır.
“ Efendiler, dünyada, her şey için, uygarlık için, yaşamak için, başarı için en gerçek önder bilimdir tekniktir. .. Yalnız bilimin ve teniğin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarını, evrimini bilinçle kavramak ve ilerlemesini günü gününe izlemek şarttır.”[1]
Kuşkusuz bu işlerin yerine getirilmesinde kadın da çalışarak katkıda bulunmalıdır. Ancak, kadınların erkeklerle bir arada çalışabilmesi, şeriat nedeniyle olanaksızdır. B u konudaki çağ dışılık, akılalmaz boyutlardadır. Şeri’at kadını cinsel yönden, seks aracı olarak ele alır. Bu görüş tümüyle Kur’ân-ı Kerim kaynaklıdır.
Bakara suresinin 123 ayetine göre, Tanrının seslenişiyle:
“Kadınlarınız sizin tarlalarınızdır. Tarlanıza istediğiniz gibi gelin , istikbal için hazırlıklı olun.” Günümüz teokratik yönetiminin müslüman kesiminde ise kadın artık, tarla değil gemidir. [kuşkusuz bu gemi petrol tankeridir]. [2] Kadınların normal rahatsızlık günlerinde ise bu “tarlaya” girmek yasaktır, o süre içinde ibadet edemez. Bu nedenle dinen eksikli sayılır.
Şeri’atta cinsellik (seks) görevi: Kur’an ayetleri ile hadislere dayanır. Kadının varlığı, özellikle erkek cinselliğini yansıtır. Kadının toplumsal yaşamda erkekle bir arada bulunması düşünülemez. Erkeklerin bir kadınla yanyana oturması, aynı odada yalnız kalması yasaktır. Şer’i gerekçesi: Muhammed’in, bir kadınla yanyana oturduğu zaman cinsel duygulara kapılmış olmasına bağlanmıştır. Tanrının Resulü bile cinsel duyumsama içine girerse sıradan bir erkek bile neler yapmaz diye düşünülmüştür. Bu nedenle İslâm uleması, samimi inanç sahiplerine , cinsel konularda nefse güven değil,Tanrısal önlemler önermektedirler. Önlemler kısaca: Kadınların örtünmesi, gözün korunması, evlenilebilecek kadınlarla yalnız kalmamaktır.
“ En mühim tedbir ise, cinsel duyguların harama dönüşmemesi için Allah’a sığınmaktır. Bu hususta her erkek Allah’a sığınmaya muhtaçtır. Bu sözlerin yazarı (yayın evine göre) aydın bir din adamıdır. Bu aydın din adamının yine “samimi inanç sahibi müslümanlara “ önerdiği duayı aynen alıyorum:
“...Allahım kulaklarımın şerrinden, gözlerimin şerrinden ve cinsel organımın; (cinsel organımdan kaynaklanabilecek) kötülüklerin şerrinden sana sığınırım”. [3] Böylece cinsel isteğin ortadan kalkacağına inanılmaktadfır. Cinsel temasta bulunmak, eşinizle bile olsa, şeri’at kurallarına bağlıdır. Kurallar cinsel temas öncesinden başlar, örneğin: “Besmele çekilip ihlas” suresi okunup “tekbir tahlil getirilmeli” dir. Sonra “...kadına duhul ederken, onun kulağına ‘ağır ol’ denilmesi gerekmektedir”. [4]
S O N U Ç
Şer’i’atın kadın haklarıyla ile ilgili öbür kurallarına değinmeye gerek olmadığına inanıyorum. Korku dolu şer’i’at çağ dışıdır
Turan Dursun v e Galatasaray Lisesindeyken beraber okuduğum, sınıf artkadaşım, Babür bir araya geldiğimizde, Özellikle bu tür “hadis ve sünnet” konuları üzerinde konuşurduk. Babür devletler hukuku doktoru, Turan bir teolog; çok zevkli ve bilimsel sohbetler olurdu. Saatler sürerdi konuşma. Evet, evet bunu da söylemek zorundayım, zamanın nasıl geçtiğini bilmezdik. Yeni rakı şişesi biter, bazan sabah da olurdu. İkisini de yitirmiş olmanın sıkıntısını hep duyumsarım.
Bir konu daha vardı bu beraberlikte masada eksik olmayan, Gazi Mustafa Kemâlin devrim ve insanlık anlayışı. Bize göre yapılan devrimlerin beyni: Lâiklik (dışdinsaltçılık) ilkesiydi. İlkenin anlamı ve tanımı uzun uzun yapılmazdı hiç. Çünkü,korkuya dayalı ahlak olmazdı. Çok kısa ve kolaydı anlamak. Laiklik şeri’ata karşı olmak demektir. “Mürteci”, şer’i’at özlemi içinde olanlara verilen addır. Şer’i a’ tı uygulamaya kalkışma eylemi: “İrtica” hareketidir.
Dünya devletleri arasında bu tür düşünce olan yönetimler, ne kadar bağımsızlıktan söz etseler de, büyük devletlerin sömürgesidirler .
Dünya uluslarını geleceğini kutsal kitaplar bağımlısı kurallar değil, İnsanlığı yüceltmeyi amaçlayan düşünce sistemleri alacaktır. İnsanlığı kurtaracak olan yine insandır.
Günümüzde, hiçbir bilim adamı, yarattığı teoriyi uygulamaya koyamamıştır. “ iyiyi ve kötüyü bilmek” yasağıyla, “cennet,cehennem” söylenceleriyle öğrenim görüp, “ölüm korkusuyla” eğitilen insanları kurtaracak “Laik” (dışdinsaltcı-şeriatı dışlayan) bir devrimi (sosyo kültürel değişimi) başaramamıştır. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk “altı ok”’la simgeleşen bu lâik yönetimi “sistem” ‘leştirmiştir. Sistem yeryüzüne uygarlıkların doğum yeri olan Anadolu’ dan yayılacaktır. Bu devrim (sosyo Kültürel değişim) “Ulusaltçılık, Halkçılık, Cumhuriyetçilik, Dışdinsaltçılık, Devletçilik, Devrimcilik” ilkelerinden oluşur ve Kamalist yönetim olarak anılır. Uzun araştırmalar sonunda ortaya konulmuş bilimsel bir yöntemdir.
Atatürk bu araştırmaları şöyle anlatıyor:
“Yüzyıllar ve yüzyıllardan beri, zavallı insanlığı mutlu etmek için tutulan yolların, kullanılan vasıtaların (uygulanan yöntemlerin) verddikleri neticelerin ne derece emniyetbahş (güvenverici ) oldukları incelemeye değer değil midir?
“Artık İnsanlık kavramı, vicdanlarımızı arıtmaya ve duygularımızı yüceltmeye yardım edeck kadar yükselmiştir.
Vaziyetleri ( içinde bulunulan durumları) ve onların icaplarını ( onlar için gerekenleri) uygar insan düşüncesiyle ve yüksek zicdan aydınlığı ile gözleyip inceleyerek değerlendirirsek şu sonuçlara ulaşırız:
“İnsanları mutlu edeceğim diye onları bibirine boğazlatmak insanlık dışı ve son derecede teessüfe şayan (acınılması gereken) bir sistemdir.
“İnsanları mutlu edecek yegâne vasıta (tek yöntem) ,onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve mânevi (nesnel ve tinsel) ihtiyaçlarını (gereksinimlerini) sağlamaya yarayan hareket ve enerjidir.
“Evrensel barış için de insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla mümkün olacaktır.”.[5]
Atataürk’ ün laik (dışdinsaltcı-şeri’a’tı dışlayan) devrimi, Tanrı’yı korkuyla değil sevgiyle kucaklayan bir sistemdir ve barış kökenlidir. Bireyler bulundukları ortamda, doğal ve temel haklarını eşit olarak kullanan insanlar olarak yaşam sürdürürler. Barış uygulaması yurt içinde başlayarak yeryüzüne yayılmalıdır. Bunu gerçekleştirmenin bir yolu yordamı vardır. Önce ulusta “toplumsal güvenliği sağlamak” gerekir, başlangıcı insanların birbirleriyle “bağlılık ve dayanışma” düşüncesinin gerçekleştirilmesine dayanır. Bu dayanışma ve bağlılık “tarikat,mezhep,din” kökenli değil “ulusaltçı” olmalıdır.
Bu kısa yazıda, Turan Dursun dostumla paylaştığım, uygar mutlu yaşam için gereken temel noktalara değiniyorum. Konunun tümünün bu yazı sınırları içinde anlatabilmek olanaksızdır. Sistem ve yöntemi ele alıp ayrıntılarıyla anlatmayı bir başka çalışmaya bırakıyorum.
ŞimdiTürk devriminin mimarı, bulucu ve kurucusunun bu konudaki sözlerini izleyelim; sonra da kadınlarla ilgili, özdeyiş derecesinde anlamlı bir sözüyle yazımızı bitirelim:
“Bilim,toplumların büyüklüğünün sırrını, insanlara açmıştır; bu sır,insanların birbirine olan bağlarıdır”...” Bağlılık hakkında bir fikir edinmeye en müsait düşünüş ve görüş” şu olabilir: ”Tarih, yaşamak kavgasının ırk, din, hars (kültür), terbiye (eğitim –öğretim) yabancılar arasında olduğunu gösterir. Birliğe doğru da bir yürüyüş demektir.”... “Fakat, birer düşünce olarak aldığımız bağlılık nazariyeleri (nin)(kuramlarının),icaplarını (gerekenleri) tatbiklerde (uygulamalarda) ‘içtimai teminler’ (sosyal güvenceler) adı altında toplamak olasıdır. Bu sosyal güvencelere devlet sosyalistliğine yaklaşarak varılabilir. Bu yol, yasa yoludur. Örneğin: 1- İş yasas. 2- Şehirlerin ve atölyelerin sağlık koruma yasası. 3- Bulaşıcı hastalıklara karşı korunma yasası. 4- İşçilerin ihtiyarlığı ve kazalaera karşı sigorta yasası. 5- Hasta ve ihtiyar yoksullara zorunlu yardım yasası. 6- Çiftçi sandıkları yasası. 7- Yardım dernekleri kurulması yasası. 8- Ucuz evler yapılması yasası. 9- Okul çocukları için okullarda kooperatifler.
“Bütün bu gibi derneklere devlet bütçesinden yardım. Bu ve buna benzer hususları temin (gerçekleştirmek) için yasalar yapılır ve uygulanır. Bu suretle bağlılık nazariyesi (kuramı) sosyal güvence sağlayark gerçekleştirilmiş olur...
“Özetle, bağlılık, ‘herkes kendi için’ yerine, ‘herkes, herkes için’ düşüncesini koyar. Bu düşünce, içtimaidir (toplumsaldır),millîdir (ulusaltçıdır), geniş ve yüksek anlamıyla insanidir.”[6]
Turan, Babür beraber vardığımız bu sonucu gerçekleştirmenin çağdaş eğitim yönteminde de anlaşıyorduk. Böylece şeri’at dışında mutlu bir dünya yaratılabilirdi.
“Şuna da kaniim ki (inanıyorum ki) eğer devamlı barış isteniyorsa, kütlelerin vaziyetlerini iyileştirecek, uluslar arası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümününbirden,refahı (gönenci) açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, haset (çekemezlik), aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidirler.”[7]
İşte kadınların yararlı hizmetlerine bir örnek:
“Şuna kâni olmak (inanmak) gerekir ki; dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”[8]
[2] TÜFEKÇİ, y.ag. tez, PATHAİ, Raphael, Society Culture and Change in the Middle East, den alıntı. s,80
[3] DEMİRCAN, Ali Rıza, İslâm’a göre Cinsel Hayat c. 1, Eymen yay. Ist .1986 s.56,57
[4] Arsel, y.a.g.y.,s 228,229.
[5] Atatürk’ün Söylev Demeçleri,c.2 ; s , 273,
[6] AFETİNAN, Medeni Bilgiler, ss. 72,73.
[7] aynı ,c. 3; s.99.
[8] aynı, c. 2 ; s. 85.
Nasıl şimdi böyle hoşunuza gitti mi? Herhalde buna da bir şey demezsiniz artık
SAYGIN (no login)
Olay yatıştı herhalde
August 22 2002, 5:44 PM
Yazdığım son yazıyla olayı yatıştırdım herlade.Bakıyorumda kimseden ses yok.
abcd (no login)
Saygın; Emeklerine teşekkürler.
August 26 2002, 2:37 AM
Hepimizi aydınlattığın için teşekkürler.Selamlar....
SAYGIN (no login)
Ben Teşekkür Ederim
August 26 2002, 3:30 AM
Sizleri biraz olsun aydınlatabildiysem ne mutlu bana !
(no login)
Düşünce ve sitemi...
August 27 2002, 11:49 AM
Öncelikle Saygın,
Senin iyi bir insan olduğunu sanıyorum yazılarında bizim inancımızı rencide edicelk başlıklar kullanmasan sevinirim.Ben bir müslüman olarak Allaha bir tarikat ve şeyhle ulaşabileceğine çok inanmıyorum çünkü eğer safsan ve sana önderlik yapan adam yoldan çıkmışsa işin rengi çok değişir.Nitekim bunun örneklerini 2-3 yıl öncesine kadar yaşadık bence bir müslüman Allaha ulaşmak istiyorsa Tek önder edinir Oda Peyagmber (S.A.V)o yüzden siz o yazılan kitaplara pek rabbet etmeyin derim!Size bir olay anlatayım Hepimiz mevlanayı çok severiz fakat geçen sene Mevlananın selçuklu devletrini yıkmak için bizanslarla iş birliği yaptığını gösteren kendi el yazımı ve mühürü üstünde bulunan 24 mektup ele geçirildi!Konya bu yüzden birbirine girdi inanmayanalar Kontv'nin arşivlerini inceleyebilirler.Allah kuranı kerimde Allahtan sonra insanın sorumluluğunun vatanına olduğunu belirtmiştir. Yani Önce Allaha karşı sonra Vatana karşı sorumlusundur!E bu adam böyle yaparsa?O yüzden Allaha ulaşmanın tek yolu önce peygamberden sonrada kendi kalbinden geçer bilmem anlatabiliyormuyum?Bu tartışmaya konu olan senin anlattığın olaydaki adamın gözüne şeytanın görünmediğini nerden biliyorlar?Şeytan bu yolla çok insanı yoldan çıkarttı!Yani islam denklemi 3 bölgede yoğunlaşır Allah, Peygamber, Ve Kendi kalbi vicdanın olay bitmiştir.Sen Allaha yaklaşmada başak insanlardan fayda görmek istiyorsan bu sadece ilim hususunda olur. Felsefe ve demogoji hususunda olmaz Ben zig zag öğretisi mensubuyum ama biz bir tarikat değiliz Ve Prof Dr. Hans Von Aiberg de bizim şeyhimiz değil biz sadece bir ilim cemaatiyiz bizim gözümüzümn önünde olan sadece ilmi teoriler ve bu teorilerin kuranın 7 kat ledunni anlamında geçmesi olay budur. Bilmem anlatabiliyormuyum insanlar sadece namaz kılarak oruç tutarak müslüman olamazlar müslümanlığın birinci görevi insan olmak ve ilim üzerinde çalışmaktır. En azından bu bizim öğretimizin düşüncesi yoksa Önce camide namaz kılıp namazdan sonra yoldan geçen kızlara yiyecek gibi bakmak bu müslümanlık değildirki.Bu sadece kendi kendini rahatlatmaktadır. İnsanı yücelten tekşey bilimdir ama gerçek bilim Darwinin yaptığı gibi veya Lamarckın yaptığı gibi sahte bilim değil.İnsanlar Einsteine deha diyorlar işte bu çağın gerçek bilim adamlarından biri diyorlar maden o kadar iyi neden insanları toplu halde öldüren bir icatı Atom bombasını yaptı?Bu o insanı aşşağılık kılar çünkü bilimin varolma ve yaratılma amacı Barış ve Allahın yüceliğini kavramktır.Bilmem Anlatabiliyormuyum?
ZIG-ZAG SCIENCE GROUP
VE NACIZANE MENSUBU DISØPHRØNE
SAYGILARIMLA!!!
-------------------------------------------------------
SAYGIN (no login)
Einstein
August 27 2002, 4:29 PM
Atom bombası için dediklerin bence pek doğru değil. Çünkü siz ortaya konan bilimsel formülleri kötü amaçla kullanıyorsanız bu o formülleri icat eden kişinin suçlu olduğunu göstermez kaldıki einstein barış için çalışmalar yapmış insandır. Ayrıca belgesellerde de eğer o atom bombası atılmasaydı savaş uzayacak amerika Japon anakarasına asker çıkartıp en az 250 000 asker kaybedecekti belki bir o kadar da japon askeri yani aslında bomba daha fazla insanın ölmesini engellemiştir. Burada atom bombasını savunmuyorum aslında atılmada daha önce savaş bitirilebilirdi ama olmamış. Einstein'ı atom bombası formülüyle asla suçlayamazsınız.Hem sen o dönemi düşünecek olursan insanın seçme özgürlüğünden, barıştan söz edemezdiniz ayrıca bombayı almanlarda yapmayı planlıyorlardı.Ya almanlar yapsaydı. O zaman bizim ülkeyide içine alan büyük bir coğrafi alan tehlike altına girmiş olmaz mıydı?
O yüzden atom bombasıyla Einstein'ıbir tutma eğer birilerini suçlamak istiyorsan politikacıları askerleri suçla.
(no login)
Düşünce ve ortak işlemesi....
August 29 2002, 11:53 AM
Einsteini suçlayamazsın diyorsun ama bu adam bu formülü zaten Atom bombasının yapabilmek için üretti!Bak Saygın şunu unutmamalısın bir kötülüğü yapan değil onu azmettiren her zaman daha suçludur.Mesela Abdullah Öcalan adam kimseye tek kurşun dahi sıkmamış ama bir kitleyi galayana getirdiği ve insanların ölümüne sebep olduğu için Asıl suçlu o!Yapmaması gerekirdi!Einsteinin bunu yapmaması gerekirdi!Çünkü Bilimin varolma amacı Barıştır!Bu işte politikacılardan vce askerlerden daha suçlu olan biri varsa oda Einsteindir.
Belki atom bombasız bir savaş olsaydı daha fazla insan ölebilirdi ama en azından o insanlar kendilerini savunurlardı!Hiç değilse güçler biraz denk olurdu birde işin bu tarafından düşünme lazım!!!
Atom bombası için ,elektrik,tıp,enerjide kullanılmak üzere bulduğunu düşünüyordu.
August 30 2002, 2:14 AM
Atom bombasının veya askeri alanda kullanmak üzere bulunmadı...
(no login)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.
August 30 2002, 7:23 AM
GÜNEŞ DÜRÜLDÜĞÜNDE,
YILDIZLAR (KARARIP) DÖKÜLDÜĞÜNDE,
DAĞLAR YÜRÜTÜLDÜĞÜNDE,
GEBE DEVELER / KIYILMAZ MALLAR SALIVERİLDİĞİNDE,
VAHŞİ HAYVANLAR TOPLANIP BİR ARAYA GETİRİLDİĞİNDE,
DENİZLER KAYNATILDIĞINDA,
NEFİSLER BİRLEŞTİRİLDİĞİNDE,
DİRİ DİRİ TOPRAĞA GÖMÜLEN KIZA, SORULDUĞUNDA,
“HANGİ GÜNAH SEBEBİYLE ÖLDÜRÜLDÜ? “ DİYE.
DEFTERLER AÇILDIĞINDA,
GÖKYÜZÜ SIYRILDIĞINDA,
CEHENNEM KIZIŞTIRILDIĞINDA,
VE CENNET YAKLAŞTIRILDIĞINDA,
ANLAR HER BİR NEFİS NE GETİRDİĞİNİ.
ŞİMDİ YEMİN EDERİM O SİNENLERE ,
O AKIP AKIP YUVASINA GİDENLERE,
KARARMAYA YÜZ TUTTUĞUNDA GECEYE ,
NEFESLENDİĞİ DEM DE SABAHA ANDOLSUN Kİ,
O , KERİM BİR RESUL’ÜN GETİRDİĞİ SÖZDÜR.
O RESUL Kİ GÜÇLÜ, ARŞ'IN SAHİBİ (ALLAH'IN) KATINDA ÇOK YÜCEDİR.
O ORADA İTAAT EDİLEN/SAYILAN, GÜVENİLENDİR.
ARKADAŞINIZ DA MECNUN DEĞİLDİR.
ANDOLSUN Kİ, ONU APAÇIK UFUKTA GÖRMÜŞTÜR.
O, GAYB HAKKINDA SUÇLANAMAZ.
O KOVULMUŞ/TAŞLANMIŞ ŞEYTANIN SÖZÜ DE DEĞİLDİR.
NEREYE GİDİYORSUNUZ?
DOĞRUSU KUR’AN ALEMLER İÇİN, BİR ÖĞÜTTÜR/ZİKİRDİR,
SİZDEN DOĞRU YOLDA GİTMEK İSTEYENLER İÇİN.
FAKAT ALEMLERİN RABBİ ALLAH DİLEMEDİKÇE SİZ DİLEYEMEZSİNİZ.
Hüseyin111 (no login)
Sayın Mebrure
August 30 2002, 8:17 AM
Allah siz'den razı olsun.
Kuranın ışığı ile, formu aydınlattınız.
Keşke herkes bu aydınlığın farkıda
olabilseydi.Allaha dua edelim bu,
kardeşlerimizin gözlerindeki perdeleri
kaldırsın.Çünkü gerçekten o dilemedikçe
biz istesek de bir şey farketmez.
Hoşça kalın.
SAYGIN (no login)
Allah bunu neye göre yapıyor ?
August 30 2002, 1:13 PM
Hüseyin o dilemedikçe biz istesekte bir şey farketmez demişsin. Tanrının dilemesi neye göre oluyor? Yoksa bir şeyi baz almayıp öylesine mi diliyor?
Bir şeylerin olması için Tanrıya gerek yok bence Ben bir şeyi isterken o şeyin nasıl elde edileceğini biliyorsam sorun yok eğer bilmiyorsam bunu Tanrıdan değil daha gerçekçi bir şekilde insandan yardım isterim.Tanrı istediği kadar dilemesin ben o işin yapılacağı azmindeysem o hiçbir şey yapamaz.
Hüseyin111 (no login)
ALLAH DİLEMEDİKÇE BİZLER DİLEYEMEYİZ:
August 30 2002, 3:05 PM
Merhaba Saygın,
Aslında bunu ne amaçla soruyorsun bilmiyorum ama , ben yine hüsnü zan edip öğrenme amacıyla sorduğunu düşünüp, bilebidiğim kadarıyla cevaplayayım.
''Yoksa bir şeyi baz almayıp öylesine mi diliyor''
Hayır, rast gele dileme değil.İnsanların gurur ve kibirden, arınıp allaha yönelmeleri ile bu süreç başlar.Örtmek olayını sana biraz anlatmıştım.İşte bu örtüler, aralnıp kişi gerçekleri görmeye başladığı zaman, Allahın dilemesi de her an başlayabilir.
Gurur olayı Araf suresindede anlatıldığı gibi şeytanı allahın Rahmetinden kovduran en büyük unsur.
İz düşümü insan da kendini gösterdimi o kula da Allahın dilemesi ve rahmeti kesilir.
Fakat kul Hakka yürümeye başladığı zaman, Rabbi ona koşarak gelir,kul bir adım attı mı, o on adım atar.Buna ne ihtiyacı vardır.?.Hiç bir ihtiyacı yoktur.Fakat o Rahmandır, Rahimdir, işte onun büyüklüğü burdadır.
Bu anlattıklarımın sana hiç bir şey ifade etmediğinin farkındayım.Fakat benim düşünsel evrimimde ise, gercekliğine onun merhametine ,gözlerimden perdeleri kaldırıp yolumu açmasına ben bizzat şahit oldum.Sana hiç bir şey ifade etmeyen
bana çok şey ifade ediyor.
Tanrının olaylar üzerinde etkin olamıyacağı konusunda yanılgı içindesin.Sen kendi isteğinle , istediğin zaman da doğmadın.İntahar etmeye kalksan da kendi isteğinle yaşamına son veremezsin.Bak burda da bize göre her konuda olduğu gibi yegane söz sahibi allah.Sen öyle olmadığını düşünsende.
Saygın değerli kardeşim, ben de bazı konularda eskiden sana benzer düşünceler taşıyordum.Sonra zamanla düşünceleri değişti.Son nefes çıkmadan, ne olurdu, bu konuları ciddi bir şekilde bir daha düşünseydin.Bu işin şakası yok.Ölüm her an kapımızı tık tıklayabilir.Hoşça kal saygın.
Not:Diğer yazına en kısa zaman içinde cevap verilecektir.
SAYGIN (no login)
Doğru Bilgiye Ulaşmak için
August 30 2002, 4:37 PM
Hüseyin, doğru bilgiye ulaşmam için ona ne-nasıl-niçin sorularını sormam gerekiyor.Benim bir şeyleri kabul etmem için sorgulamam ve bunun sonucunda alıkmın ve mantığımın bunu kabul etmesi gerekiyor. Birisinden bir şeye inanmasını istiyorsan eğer ona zaman tanımalısın sen biraz işi aceleye getiriyorsun.Hem bu düşünceni toplumun değer yargılarından ne ölçüde bağımsız olarak belirtiyorsun.
abcd (no login)
Memrure çıkmış meydana.Gözü kör.Kulağı duymaz.
August 31 2002, 3:53 AM
İlkokul talebesi gibi almış bir şiir lak lak ediyor.
Biraz okusa,etrafına baksa.böyle ilkokul birinci sınıf şiiri ile ortaya çıkmaz...
30 Ağustos 02 Günkü Milliyet gazetesi. NiJERYA'da DOKTOR KARISINI BACAĞINI GÖRDÜ DİYE KARISINI BACAĞINI KESTİ ;Kasap bir adam ,doğum sonrası gittiği erkek Doktara muayene sırasında vucudunu "dikkatsizce segilediğini" iddia ettiği karısının bacağını kesti.sağ bacağı kesilen Emine'nin ,komşuların sesleri duymasıyla ,hastaneye kaldırıldı.
Nijerya'da iki "RECM" kararı daha.
Bunları görmeyin duymayın.Beş bin sene ,1400 sene önceki masallarla uyuyun,uyutun.Ne biçim insansınız hiç mi vicdan diye duygunuz.İnsanlığın, "İ" si yok hem kendinize hem etrafınıza dünya'yı zehir ediyorsunuz...Cehendemi bu dünya'da yaşıyor yaşatıyorsunuz.Biraz insan olun,Nedir bu kadar kötülük,kötülük...
knz (no login)
Re: ALLAHINI DOMALTAN MÜSLÜMAN
August 31 2002, 4:28 AM
Hosgeldin mebrure, gördüğün gibi mevzu bol burda
ali oktay (no login)
değerli Mebrure
August 31 2002, 8:25 PM
foruma hoş geldin.
sana ihtiyacımız vardı,hatta memleketin senin gibi Memefkureleri olan Mebrurelere çok ihtiyacı var.düşünsene bir kere,bu kadar abazan hizbullahcının dördüncü karısı olmayı hangimizin kız kardeşi isteyebilir? yazık değil mi bu abazan müslüman kardeşlerimize,sana ihtiyacımız var Mebrure...
knz (no login)
Re: ALLAHINI DOMALTAN MÜSLÜMAN
August 31 2002, 10:19 PM
hayret bir ayet yazdi diye !
Hüseyin111 (no login)
Sanki diğerleri yapmıyor,
September 1 2002, 5:38 PM
Değerli Ali Oktay
Bir de sizden İbrahim tatlısesin hanımları hakkında değerli yorumlarınızı alırsak seviniriz.Selamlar.
SAYGIN (no login)
Sakın Kaçırmayın !
September 1 2002, 7:23 PM
SAAT 23:00'TE NATIONAL GEOGRAPHIC'TE EVRİM VAR !
Hüseyn111 (no login)
Çağdaşlara ne yakışır,
September 2 2002, 9:33 PM
Ali Oktay
Yazıma cevap vermediniz, müsade ederseniz bari ben sesizliği bozayım.Sadece İbrahim Tatlıses örneğini verebildim, bu konuda Türkiye bayağı zengin bir ülke olmakla beraber ben Tele Vole açısından bilgi fakiriyim.
---------------MİNİK BİR FIKRA-------------------------
Adamın bir tanesi bir kaç kişiyi toplamış,
ateşli ateşli anlatıyor.
-Kadınları her geçen gün dejenere oluyorlar,
Baksana kardeşim şu giydikleri elbiselere rezalet.
Millette dinliyor.Bu arada sokağın başında kızı mini etekle gözükmez mi.Dinleyenlerde diyorlar ki,
---İyi'de üstad baksana senin kızında öyle giyinmiş,
Adamcağız ne diyeceğini şaşırıyor.Pişkinliğe vurup hemen cevabı yapıştırıyor.
---Yakişıyor ama Hasbaya.
Fıkramız burda bitiyor.Bu fıkranın da her zaman olduğu gibi anlatılanlarla hiç bir alakası yoktur.Genelde ben dikkat toplamak için fıkra mollalarını yazı aralarında veririm ama bu konumuz cinsellik ve Tele Vole ağırlıklı oalcağı için buna gerek görmüyorum.Bu tip konular insanımızın ilgisini çektiği için bir solukta okuyacağına inanıyorum.Yazının akışını kesmemek içinde fıkrayı başta anlattım.
____________________________________________
Bir kenar mahale kızı bir gençle çıksa adı hemen
O.......'ya çıkar.Ama bunu sosyetik bir bayan veya manken yapsa, nedense adı çağdaşlık, ilericilik olur.aralarında ne fark varsa.
Geçenlerde gazetelerde bir kitap tanıtımı çıkmıştı.
Bilmem okudunuz mu?.
''Atatürkün hayatındaki 16 kadın'' diye.Yazarı İslamcı falan değil, konuları tarihin derinliklerinden çıkartıp, nostaljik bir ruhla incelemiş.Sizi bilmiyorum ama Ali oktay ben bu kitabı alıp okumadaım.Çünkü bu konu beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.Bana ne kardeşim adamın özel yaşantısından, yatak odasından.16 kadında girer, 160'da kimsenin özel yaşamı bizi hiç ilgilendirmez.
Fakat nedense biz halk olarak insanların özel yaşantılarını didik didik etmeye çok meraklıyızdır.
Baksana Tele Voleler falan, 1.sırada reyting rekoru kırıyor.
Falanca futbolcuyla, filanca manken evvela Laylada gönüllerince doyasıya eğlendiler.Sonra soluğu Faş mekan otelde aldılar.Hep merak etmişimdir bunlar otel odasında ne yaparlar.Futbolcu evlidir, (İsalmcı falanda değil) fakat nedense gece soluğu evinde değilde, otel odasında alır.
Acaba bunlar Otel odasında ne yaparlar?.Sabah kadar oturup, kardeş kardeş Türkiyenin Ekonomik Problemlerini mi konuşurlar.Aslında aklıma başka şeyler geliyor ama söylemeye hem korkuyorum, hem de utanıyorum.Çünkü söylersem bir tane safintorik ordan çıkıp diyecek ki,
---Lan oğlum Hüseyin ,
Sen her kesi kendin gibi mi sanıyon lan,
Onlar sizin gibi abazan mı?.
Elbette manken hanım kızımızla
Kardeş kardeş oturmuşlardır.
Biraz bundan çekiniyorum.Gerçi beni tanıyanlar bilirler bu tezgahlar da bezimizin olmadığını, ama şeytan boş durmuyor ya, yinede
---Len Hüseyin yoksa ??, bak bir de adınız çıkmış ona göre.Sizi gidi falan.
Neyse ben bu konuda düşüncemi söylemiyeyim.
Futbolcumuz, hanım kızımızla sabaha kadar Türkiyenin Ekonomik problemlerini konuşmuşlari herkes biz mi?.
TV'ler bu tip haberleri niye verir bilmem ki?.Bunu yapanların tepki alması için ve Medeni Nikaha nasıl yamuk yaptıklarının öğrenilmesi içinmi?.Fakat ben tam tesi olduğunu zannediyorum.Millet geçmiş TV'lerin başına, platonik bir ilgiyle Tele Voleyi izliyor, bir yandan da ağzının suyu akıyor.Dizine elini pat pat vurarak,
----Helal olsun be sana, KOOÇUUM BENİM,
ERKEK ADAMIŞSIN, biz yapamıyoruz bari sen yap.Helal bu yollar sana.
Bana kalsa bu olay tepki almak yerine , takdir reytingleri kırıyor.
Geçenlerde İsalmcı bir gazete eski Devlet Bakanı, Sinalı Şükrüyü haber yapmış.Neymiş efendim, bu bakan FRANSIZ BÜYÜK ELÇİLİĞNDE görevli bir bayanla gönül ilşikisi varmış.Hata iş bununla kalmayıp..........Anlarsanız ya.Bir de bakan evliymiş.
İsalamcı gazete aklı sıra bu haberi vercek, adamı gözden düşürecek.Lan oğlum salak, gözünü aç hangi ülkede yaşıyorsun.Adamı kötülüyeceğim diye reklamını yapıyorsun.Ne diyecek Millet,
----Helal olsun lan Şükrü bu yollar sana, bari biz yapamıyoruz sen yap.Hepimizin fantazilerin,gerçekleştir.
Kazara seçimlerde adam bir partinin başkanı olsa, bütün tepki oyları yerine takdir oylarını toplar, TULUM çıkartır, TULUM.Sonra Milli gururumuzda söz konusu, baksana hanım kızımız FRANSIZ elçiliğndede görevli.İşin içinde FRANSAYA gol atmakta var.Anlıyacağınız ayıp olamadı FRANSAYA karşı.zafer bizim.YAŞASIN:
Aslında biz bu konuda sicili çok bozuk bir milletiz.Bazı şeyler bize ATAMIZDAN yadigar.ATAM İZİNDEYİZ.Yanlış anlaşılmasın canım, Purut bataklıklarından , baltacı Memo'dan ,Katerinadan tutunda, Osmanlı padişahlarına kadar.80 sene oldu hala bu ata yadigarını atmak bir kenara , tam tersi katmerlendi.
Bakıyorum Tele Vole'lerede bayağı üstün performanslı zenginlerimiz var, Adam manken kolleksiyonu yapıyor.
SİZE BİR SORU:???
4X4 PERFORMANS===KAÇ MANKEN YAPAR.
BU çarpma işleminin cevabını ben vermiyeyim, yani kalbi bozuk olanalr çarpım sonucundan bir şeyi ima ettiğim sonucunu çıkartabilirler.Denklemin diğer tarafını varın siz bulun.
Hani meşhur bir söz vardır, bilmem duydunuz mu,
BİR LAF ATTIN ORTAYA,
BARİ ÖNCE KENDİN İNANSAN.
Bu lafta nereye gitti anlayan anlamıştır.
Evet Ali Okatay, siz bize İslamcı oalrak ABAZANLIĞI yakıştırdınız.Çok merak ediyorum, bu anlattığım İslamcı olmayanlara , NEYİ YAKIŞTIRACAKSINIZ ????.
Hüseyin111 (no login)
İNCİLDEN MEDENİ HUKUKA, DOGMATİKTEN ÇAĞDAŞLIĞA
September 2 2002, 9:37 PM
Ali Oktay bilmem hiç araştırdınız mı?Hukukumuzdaki monogami oalyı nerden geliyor.Batı dan tabi.Peki onlara nerden geliyor.Burası çok önemli.Elbette İncilden ve hıristiyanlığın Katolik mezhebinden.Yakın zaman kadar bazı katolik avrupa ülkelerinde boşanmak dahi yasaktı.Çağdaş bir makyaşj çekildi, şekli değişti, sonra bize ÇAĞDAŞ !!! hukuk diye geldi.Siz yinede bana inanmayın bu konuyu biraz araştırın.Yoksa sizin gibi bir ateist, İncilin doğmalarına alet oluyor, bilmem farkındamısınız.
Sonra anlayamadığım bir nokta
1)-Bir erkek ister
1 kadın alır,ister
4 kadın alır, ister
14 kadın alır.
BU KİMİ NE İLGİLENDİRİR:????.
KİMSE KİMSEYE PRANGAYLA BAĞLI DEĞİL,
BEĞENMEYEN GELMEZ VEYA BOŞANIR GİDER.
2)-1)-Bir kadın ister
1 erkek alır,ister
4 erkek alır, ister
14 erkek alır.Erkeklerin middesi bunu kaldırıyorsa
BU KİMİ NE İLGİLENDİRİR:????.
KİMSE KİMSEYE PRANGAYLA BAĞLI DEĞİL,
BEĞENMEYEN GELMEZ VEYA BOŞANIR GİDER.
İnsanların ÖZEL YAŞAMLARINI DÜZENLEME HAKKI sadece ve sadece kendilerine ait olmalıdır.Baskıyla bunu yapmaya kalkarsanız, sadece o düzenin münafıklarını (inanmadığı halde inanmış rolünü oynayanlarını) üretirsiniz.Tele Volede görüldüğü gibi.Kim takar Yalova kaymakamını hesabı.
Ali bey siz erkeksiniz, bende erkeğim,
Biz 40 kişiyiz birbirimiz iyi biliriz,
sorulsa istemem falan deriz ammaa.......
Hani bir adama bahşiş vermeye kalkmışlar, al şunu,
İmkanı yok, DÜNYADA ALMAM, mümkün değil diyormuş
Bir yandan da çuval gibi yan cebini kocaman açmış.
Ne demak istediğimi anladınız ya.Fakat sizinle bizim aramızda bir fark, bizler İslamın çizdiği sınırlar içinde bu işi yaparız , sizse yok mok olur mu öyle şey dersiniz, fırsat buldunuz mu da AFFETMEZSİNİZ.
BENİ BURDA KONUŞTURMAYIN.
BU SATIRLARI OKUYANLAR , ÖYLE DEĞİL Mİ ????,
HEPİNİZ HARBİ DELİKANLI GİBİ SÖYLEYİNİZ.
ELE FIRSAT GEÇTİ Mİ AF VAR MI??
Bazı safintorikler çıkıp, yine
--Len oğlum Hüseyin,
sen herkesi gendin gibi mi sanıyon demeye kalkmasın.!!!
Evvela onu YUMOŞLA bir güzel vernellerim,
SONRADA ÇOK KÖTÜ PAÇAVRAYA EDERİM.
Fatih ürekle , Aydın bile şaşar,
BU ARAMIZA NERDEN GELDİ DİYE.
Sizdeki surat meşinse,
Bendeki de kösele.
Ona Göre.
Hazır Abazan diye mimlenmişken,
bari konuşalım gönlümüzce.Ne de olsa olan oldu.
HEY YÜKSEK PERFORMANS GÖSTERENLER,
BİR TANE YETMEZ DİYENLER,
BIRAKIN LAN ONLARI ,
GELİN BİZİM TARAFA,
ÖZGÜRLÜK BİZDE.
TABİ BİR ŞARTLA, ONLAR GİBİ GENÇLİĞİNİ VE CİNSELLİĞİNİ GENEL EVDE SÖMÜRTÜRÜP, İŞİ BİTTİMİ PAÇAVRA GİBİ SOKAĞA ATMAMA ŞARTI İLE.
Ali Oktay siz türkiye halkının ne olduğunu hala anlamadınız mı?.Milletin aklı zaten uçkurunda, sizde kalkmış yol gösteriyorsunuz.Sonra irtica artıyor.Siz bu kafayala, millete yol gösterirseniz, daha çok irticadan yakınırsınız.
EVET ali oktay işin şaka boyutu bir yana siz tek kladınla idare etmekten yana olabilirsiniz.Bu sizin en doğal hakkınız.Zorla bir ikinciyi alacaksınız diye , size baskı yapmaya kalkan olursa, gelin karşısına beraber dikilelim.Fakat sizinde kimsenin
ÖZEL YAŞAMINI DÜZENLEME HAKKINA,
müdahale etme hakkınız yok.
Benim de böyle konuştuğtuma bakmayın.Bazaen bozuldunmu döktürü veriyorum.Ben ekmeğimi, alın teri ve emeğimle kazanıyorum.Türkiyede azınlığı oluşturan, hortumculardan, rüşvetçilerden oluşan, ileri zekalı çocuklar zümresinden değilim.Tam tersi çoğunluğu oluşturan, kerizler zümresindenim.İşten eve gece ancak 8-9'da geliyorum.Ne ikinci bir hanım alabilecek maddi gücüm var, ne de zamanım.Evli değilsem de bu koşullarda ancak bir tane alabilirim.Fakat benim durumum böyle diye, hiç bir zaman içinde birden fazla eş alacak güce sahip olanları ne kınarım, nede özel yaşantısına karışmaya kalkarım.
İşte sizinle bizim aramızdaki fark.
ÖZGÜRLÜK VE FAŞİZİM.
Hüseyin111 (no login)
ÇAĞDAŞ MAKYAJLI FAŞİZİM.
September 2 2002, 9:39 PM
Faşizim sadece ırk temeline dayalı olamaz.Düşünceleri de faşizmi vardır.Feminalliğin de faşizmi vardır, erkekliğinde.Nedir düşünceleri Faşizmi, hadi söyleyin bakayım.Neyse yormayın kendinizi ben anlatayım.
Zurnanın Teki çıkmış ortaya,
--Ben vakko giyinirim, herkes vakko giyinecek
--Ben çorba severim, herkes çorba sevecek,
--Ben arebeks dinlerim herkes arebeks dinleyecek,
--Ben tek kadınla idare ederim ,
her kes tek kadınla idare etsin.
İşte TEK TİP İNSAN, DÜŞÜNCELERİN FAŞİZMİ.
Peki Ali Bey, siz yukardakilerden hoşlanırsınız da ben bunlardan hoşlanmayıp,
--Başka marka elbise giyemem mi,?
niye benim özgürlüğüme müdahale ediyorsunuz.????
--Ben pilav üstü az kuru sevemem mi,?
niye benim özgürlüğüme müdahale ediyorsunuz.????
--Ben klasik müzik dinleyemem mi,
niye benim özgürlüğüme müdahale ediyorsunuz.????
--Ben tek kadınla idare etmeyip fazlasını
isteyemem mi?,
niye benim özgürlüğüme müdahale ediyorsunuz.????
Allah insanları özgür yaratmıştır Ali Oktay,
Allahın bize verdiği ÖZGÜRLÜĞE MÜDAHALE ETMEYE
ne hakkınız var.
İşte sizin düşünceniz, çağdaş makyajlı faşizm.
Anonymous (no login)
ERKEK EGEMEN DESPOTİZME ÇAĞDAŞLIK KILIFI.
September 2 2002, 9:41 PM
Şimdi Ali Oktay,
Yukardaki ayetleri yazdım diye benim hakkımda ne söyleyebillirsiniz.Bu hüseyin bunları yazdığına göre, ayetlerede bakılırsa, 4 taneyi alıp kolleksiyonu tamamlayacak dermisiniz.
ÇIKIP MERTÇE AÇIKLAYIN LÜTFEN.
Ben böyle bir cevap vereceğinizi hiç sanmıyorum.Nerden mi biliyorum.Daha evvel bir sürü yazıştık, böyle bir şey olmadı ondan.
Peki bu bayana ne diye böyle hitap ettiniz.Bayandır, cinsel tandanslı bir kaç kelime söyledik mi, utanır çıkıp bir şey söyleyemez.Hatta ayetleri yazdığına pişmanda olur, bir daha böyle bir şeye yapmaya cesaret edmez deiyemi.
ÇOK ÇİRKİN,
ÇOK İĞRENÇ, fakat
ÇOK ETKİLİ bir yöntem.
ÇOK AYIP ETTİNİZ ALİ OKTAY,
SİZE OLAN BÜTÜN SAYGIMI KAYBETTİM.
Demmek ki bayanlara karşı çağdaş olmak böyle davranmayı gerektiriyor.Yahu siz bu çağdaşlığı nerden aldınız Uganda dan mı.???
Belki onlar susar ama ,
biz susmayız, hatta konu ne olursa olsun
HİÇ TE UTANMAYIZ.
İslam benim ilk durağım değil ,
bu günlere gelene kadarda çok yollar
katettim, feleğin çemberinden geçtim.
Kendimize bir şey olsa susarız ama,
Zayıfın ezilmesinede asla göz yummayız.
Nedir şimdi sizin bu yaptığınız?.
Erkek egemen despotizmin ta kendisi.
Erkek egemen despotlar, kadını tarlada çalıştırırlar,
Erkek egemen despotlar, kadını okula göndermez
cahil bırakırlar.
Erkek egemen despotlar, kadını sanayide
ağır işte çalıştırırlar
Erkek egemen despotlar,türban yüzünden kadının okuma hakkını elinden alırlar.
Erkek egemen despotlar,düşünsel çıkışlara, cinsellikle cevap verip kadını tartışam ortamından geri püskürtürler.
Bilmiyorum daha saymaya gerek varmı.?
Yüzünüze taktınız o çağdaşlık maskesi ile
Erkek egemen dspotizminizi asla saklayamazsınız.
Bak nasıl hemencik, maske düştü,
Değil yüzünüzdeki karanlık,
ruhunuzdaki karanlıklar bile göründü.
LANET OLSUN, KADIN ZAYIFTIR DİYE ,
ONU EZEN ERKEK EĞEMEN DESPOTLARA.
LANET OLSUN, KADIN ZAYIFTIR DİYE ,
ONU EZEN ERKEK EĞEMEN DESPOTLARA.
LANET OLSUN, KADIN ZAYIFTIR DİYE ,
ONU EZEN ERKEK EĞEMEN DESPOTLARA.
SİZ ONLARI EZMEK İÇİN
EN UFAK BİR FIRSATI KAÇIRMAZSINIZ
AMA BİZE GÖREYSE ONLAR BAŞIMIZIN TACIDIR.
HATTA CENNETİ AYAKLARININ ALTINA SERDİĞİMİZ
ANALARIMIZDIR.
HER ERKEK EGEMEN DESPOTUN ANASI MUTLAKA BİR KADIDIR.HİÇ BİR ŞEY OLMASA BU DAHİ ONLARA İNSANCA DAVRANIP SAYGI GÖSTERMEMİZ İÇİN, YETMEZ Mİ.????
Satırlarımı TEKVİR suresi ile bitiriyorum.
--Güneş söndüğü zaman,
--Yıldızlar patır patır döküldüğü zaman,
--Dağlar yerinden oyntıldığı zaman,
--Hayvanlar çıldırmışçasına koşuştuğu zaman,
--Değerli mallar terk edildiği zaman,
--Denizler allak bullak olduğu zaman,
--İnsanlar yeniden diriltildiği zaman,
--Diriolarak toprağa gömülen KIZ ÇOCUĞU
NEDEN GÖMÜLDÜĞÜNÜN HESABI
SORULDUĞU ZAMAN.
İnsanlar zalim olsada, ALLAH adildir.
Zalimin, zayıfa yaptığı zulümün hesabını
Elbet soracaktır.Sadece bu kız çocukların mı,
Bütün zayıfların ve mazlumların.
Bilmiyorum bu satırlar sizi güldürdü mü.
Buna gülenler , bilin ki o kıyamet gününde,
HİÇ BİRİNİZ GÜLEMİYECEKSİNİZ.
Huseyn111 (no login)
BİR AYET BİR SORU
September 2 2002, 9:43 PM
ALLAH MÜMİNLERİN DOSTUDUR,
ONLARI KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA ÇIKARIR.
ŞEYTAN SA KAFİRLERİN DOSTUDUR.
ONLARI AYDINLIKTAN KARANLIKLARA ÇIKARIR.
Bakara suresi 257.
SAYGIN (no login)
Hüseyin Oğlum,
September 2 2002, 9:47 PM
Hüseyin bu ne böyle epey geyik yapmışsın valla !
Hüseyn111 (no login)
Düzeltme
September 2 2002, 10:06 PM
ayet yanlışlıkla en son yayınlanmıştır.
sıralamada bir önce olacaktır.
Merhaba saygın,
Bizde her yol var, geyikte, bilimselde,
İsteyen istediğini alsın.
Çok yoğunum, yazılarına en kısa zaman içinde cevab veeceğim.
Saygın özgürlüge çağrımı nasıl buldun?
var mısın bizim tarafa gelmeye.
knz (no login)
Re: ALLAHINI DOMALTAN MÜSLÜMAN
September 2 2002, 11:17 PM
huseyn ben burdayım ama.
asıl sorun kadinlarin erkek mekanlarinda
nasil barınacaklarini bilmelerinde
Bunu Nur suresinin yorumunda sizlere anlatırım
önce reklamlar
Hüseyn111 (no login)
Merhaba knz
September 3 2002, 8:43 AM
Değerli yorumlarını heycanla bekliyoruz.
Bu arada bayan arkadaşınıza verdiğiniz
destekten dolayı sonsuz teşekkürler.
sizler gibi duyarlı insanların olması
herzaman sevindirmiştir beni.
Hoşça kal KNZ.
utarid (no login)
Imam-i Rabbani
September 3 2002, 12:54 PM
Arkadaslar uzun bir tatil arasindan sonra selamlar. Umarim herkez iyidir. KNZ, Ali Oktay, orhan11han11, Ravendi, DISØPHRØNE... Hala burda olmaniza cok sevindim
Saygin! Zannedersem sen musluman bir ailenin cocuguydun. Senin ailende yukarda anlatıldıgı gibi bir -hasa- Allah domaltma olayı ya da oglancılık oldu mu? Olmadiysa neden bunu tum muslumanlara isnat etmeye calisiyosun? Yaptigin cok ayıp ve insafsizca!
Liseli yıllarımda Mektubat-ı Rabbaniyi okumustum. Orda boyle bir sey yazdıgını hic hatırlamıyorum.
Tasavvuf buyuklerinin marjinal sozlerine 'satahat' denir. Mesela Hallaci Mansur'un 'Ben Allahim', Rabiatul Adeviyyenin 'Kalbim Allah sevgisiyle o kadar dolu ki onda ne peygamber sevgisine ne de seytana nefrete yer yok' sözu..
Tasavvuf literaturunde kadin, Allah'in aksine 'dunya' ya benzetilirdi. Ya da tersi dunya kadina benzetilirdi. Tasavvufta dunyayla kadin arasinda herzaman bir korelasyon kurulmustur. Sanirim burdaki korelasyon bagi Dünya hayatında oldugu gibi kadininda guzelliginin geciciligi.
Tamam dedigin gibi olsun. Rabbani mektubatında "Hanım beni rahatsız etme.Allah senden kat kat güzel bir kadınmış. Şimdi onunla ilişkide bulunuyorum." desin. Ben Rabbaninin bu sözunden "kendisini dua ve zikire verdigini" anlarim. Rabbani Mevlana ve Ibn-i Arabinin aksine cok daha az marginal ifadeler kullanmis birisidir. Ne bulundugu konum, ne Mektubatin butunlugu, ne de o gunki konjonktur "Allah bana kadın şeklinde ve organları suretinde göründü.Bundan aldığım zevki başka hiçbir şeyden almadım" ifadesi icin musait degildi.
Islam kesinlikle bir tevhid dinidir ve bu konuda cok hassastır. Ister mutasavvif, ister fakih, ister mutekellim, ister muverrihin bu tevhid ekseninden fazla saptıgını sanmiyorum.
Mutasavviflar kadinin guzelligi ve cekiciligiyle Allahin guzelligi arasinda bir korelasyon kurmus olabilirler. Gercektende tasavvuf herseyin sembollestirildigi ve mecazlarla ifade edilmeye calisildigi literature sahiptir. Bu sozlerden konunun butunlugu icinde neyin kastedildigi anlamak kriminal bir gayret gerektirir. Öyle vu abalıya yapilmaz. Hallacı MAnsuru "Enel Hak" dedigi icinöldürenlerden farkınız ne?
Allahi muslumanlarin ahirette bile gorecegi tartısmaliyken onu bu dunya uzerinde aramak hele hele kadin seklinde tasavvur etmek tam bir paradox.
Tasavvufta Allah "tabiat ana", "Isıs", "Tiamat", "Kibele" vb. tanrica seklinde de hicbir zaman dusunulmemis. Mısır, Hitit ve Mezapotamyada oldugu gibi Ana tanrica kultu de yoktur.
Islamiyetin bence cok esnek ve genis cinsel yasami var. Ters iliski haric kadin ve erkegin cinsel fantezilerine kesinlikle karisilmiyo. Ayette de denildigini gibi. "Kadinlar sizin tarlanizdir onu istediginiz gibi surun" Ayni zamanda islam kadin ve erkek arasindaki iliskiyi sevap kabul ediyo. Kadin ve erkegin yatak odasindaki sırlarini melekler bile paylasamiyo. Ozgursun, her seyi yapabilirsin. Bir konuda yasak yoksa o sey serbesttir. Bu konuda kayıtlı yasak sadece ters iliskidir. Hiristiyan papazlarinda oldugu gibi evlenmemek, kadından uzak durmak sevap ve erdem degil aksine gunahtir.
Oglanciliga gelince. Bunun tasvip edildigi hakkinda ne bir ayet ne de bir hadis gosterilebilir. Lut kavminin neden lanetlendigi bellidir.
Simdi dicek ki Ali Oktay Osmanli devletindeki saray oglanlari neydi? Bu Osmanli devletinin Islam konusunda samimi olmadigini gosterir. Demekki takmiyomus Osmanli o kadar Islami. Onu siyaseten kullaniyomus. Aynen gelisme ve ilerleme konusunda takmadigi gibi.
Byes.
SAYGIN (no login)
Ama neticede...
September 3 2002, 1:53 PM
utarid bu bölümdeki yazılarımın hepsini okumamışsın anlaşılan.Ben en sonunda internetten sexle ilgili bir yazı bularak buraya aktardım.Yazılarım uzun gelip sıkılmışta olabilirsin
Hüseyn111 (no login)
Boşa akan zamnalar,
September 4 2002, 2:26 PM
Merhaba saygın,
Demişsin ki,
'Birisinden bir şeye inanmasını istiyorsan
eğer ona zaman tanımalısın sen biraz işi aceleye getiriyorsun.''
Burdan tam çıkartamadım,
insan psikolojisine genel mi,
yoksa kendine özel mi konuştun.
Ama hiç fark etmez, her isteyene
benden istediği kadar zaman.
Benim kimseyle bir problemim yok,
kendi adıma, zannederim
kimseninde benimle problemi yoktur,
Kendi adına.Bizimki sadece Dostça minik bir tavsiye.
Çünkü kum saatinde azalan benim zamanım değil.
Ha benimkide azalıyor o ayrı bir konu.Son nokta ne zaman konulur bilmem ki yaşam denen oyuna.İşte problem burada.
Bize düşen sadece anlatmak, kesinlikle ikna değil.
duymuş kulak asmamış, sonrada cehenneme yuvarlanmış.
Bana ne , aç saydı gözünü, çalıştırsaydı saksıyı.
kendi aradı kendi buldu.!.Ben görevimi yaptım, gerisi ona ait.
Bana ne diyorum ya, aslında bakmayın klavyenin tuşlarından bu satırların döküldüğüne.Satırlarımız böyle diyor ama, asla kalbimiz böyle söylemiyor.Ne kadar sert ve katı gözüksekte, Hiç üzülmez mi insan , kendiasi gibi acı duyan bir insanın
sonsuza dek, cehennemde acı çekmesine.Bu satırları okuyup gülenler.Buna gülsenizde , ben sizin içinde acı duyuyorum yüreğimde.Bizim kalbimiz geniştir ,çok geniş o kadar geniş ki, görüşü ne olursa olsun bütün insanları kapsar, sizide.
Değerli saygın, benim hiç kimseyi ikna etmek gibi bir problemim yok.Amacımız anlattıklarımızla sadece değişik bir bakış açısı kazandırmak o kadar.Baskı yok, dayatma yok, sadece öneri var.
Olur ya, bu taleb ettiğin zaman dilimi içinde belki olaylara daha değişik bir bakış açısıyla yaklaşmanı sağlar.
Şimdi Sana Bir Ayet Saygın;
''Hani Rabbin, adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine şahidler kılmıştı.
--Ben sizin rabbiniz değilmiyim, demişti.herkes,
--Evet sen bizim rabbimizsin şahidler olduk, demişti.
Bunu niye yaptık,kıyamet günü ,
--Biz bundan habersiz , DEMEMENİZ İÇİNDİR:''
Araf 172.
Ayetimiz burada bitiyor.Gördüğün gibi meta fizik olayalar anlatılmış.Saygın bak masal diye gülmeye kalakma, bozulurum
ona göre.!!. Gerçi bizim kimsenin gülme özgürlüğünü kısıtlamaya hakkımız yok.Fakat bu kardeşinin hatırı için anlatılanları sonuna kadar oku, ondan sonra düşünmektede , gülmektede serbestsin.
Hüseyin111 (no login)
Bir olay,min,ik bir yorum
September 4 2002, 2:28 PM
Ben gerçek anlamda Ateist insan olabileceğine inanmıyorum.Ancak şeytanın verdiği gurur ve kibirle, bu inancın üstünü örtenler vardır.Çünkü yukarıdaki ayette anlatıldığı gibi ,insan Allaha inanma duygusu ile yaratılmıştır.Kuran bana Araf 172'de bunu böyle anlattığı gibi , gözlemlerimlede şahidim.Ayette geçen zürriyetleri kelimesi, gelmiş, geçmiş bütün insanların ruhlarının toplandığı bir ortamanlatılıyor.Şimdi size bir olay anlatacağım.
----------KÜÇÜK BİR OLAY------------
Büyük acılarla yaşadığımız marmara depremi ile ilgili bir anım geldi aklıma. Aslında hatırlamak dahi istemediğim, düşündükçe psikolojimi bozan ve bir film şeridi gibi bu bölümü kesip atma imkanı olsa diye çok istediğim bir zaman dilimi. Depremin üstünden 4-5 saat geçmişti.Bizim ev tek katlıdır, yanımızdaki apartman yerle bir olmuştu.Bizde bir şey yoktu , depremin şokunu atlattıktan sonra, çevreye baktık, . Enkazın altından sesler geliyordu’’ bizi kurtarın diye’’. Ulaşabildiğimizi enkaz arasından kurtarmaya başladık.
Olanca gücümüzle enkaz altındakilere ulaşmaya çalışıyorduk. Kolonların arsından acı acı bir ses geliyordu.
---’Allahım ne olursun kurtar beni ‘’ (Ürpererek hatırlıyorum)
fazla derinde değildi. Molozları çektik ve sesin sahibini yavaş yavaşçıkarmaya başladık. Hava agarmaya başlamıştı, yüzündeki tozlar biraz uçunca çıkartıgımız insanı tanımıştım. Kim di?Aynı mahalleyi paylaştigimiz zaman zaman sohbet ettigimiz ateist yan apartman komşumuz.
Çok kötü durumdaydı ve yaralıydı.Ambulansa bindirip gönderdik. Kurtulmuş ve tedavi gördükten sonra saglıgına kavuşmuştu. Fakat 200 kişinin yaşadıgı yanımızdaki apartmandan 60 yakın ceset çıkmıştı.Bu komşumuzun eşi ve iki çocuguda bunlar arsindaydı.
Şimdi başka yerde yaşıyor. Zaman zaman yine karşılaşıyoruz. Kendisinde büyük değişiklikler olacağını ummuştum ama yanılmışım. Yine aynı kaset. Maddeci diyalektik felsefe, evrim teorisi. Tek hücreliler, homo spanes sonra insan. Değişen hiçbir şey yok.Benim herkesle samimiyetim vardır, ayrımcılık yapmam.Başkası söylese belki kızar, ama ben söylersen bana bir şey demez.
-- Peki o zaman niye dedim acı bir yakarışla
Allahı çağıyordun, sussaydın ya.?
----' Biz böyle alışmışız, Allaha inanmasak ta yeri gelir, inşallah da deriz ,Maaşallah da. Eskiden kalan bir alışkanlık. Hem Allah vardı da ben kime ne kötülük yaptım ki, iki çocuğumu ve eşimi benden aldı. ''
Artık söylenecek bir söz yoktu.
Kuranda geçen
‘’Hani siz denizin ortasında giderken bir fırtınaya yakalansanız, samimiyetle Allaha yönelir ve yalvarırsınız. Ama karaya çıkıp ta kendinizi güvende hisettinizmi yine allaha şirk koşar ve inkar edersiniz.’’
Ayetini okudukça hep bu olay geliyor aklıma.
Ne acı feryattı o;
---‘’Allahım ne olursun kurtar beni’’
----------OLAYIMIZ BURDA BİTİYOR-------------------
Hala kulaklarımda çınlıyor .
---‘’Allahım ne olursun kurtar beni’
Ecel anında makyavelist ve pragmatiz yaklaşımlar
sonra güvenliğe çıktın mı
bilimsel realist ayaklar.
Sadece müslümanın münafığı olacak değil ya, ateistin de münafığı vardır.İşte bunlar, ecel anında Allaha yönelip sonra küfre koşanlar.İnsanın kaçıncı sınıf ateist olduğu böyle zamanda ortaya çıkar.
Görüyorsun ya saygın, insan böyle.Bilmiyorum
senin başına buna benzer, canını tehlikede hisettiğin
bir olay geldi mi?.Böyle bir şeyi yaşadın, veya yaşarsan
o anda niçin büyük bir gücün arayışı içinde olup olmadığını
sorgula, ve kendine şu soruyu sor.
Ne-Nasıl-Niçin ??????? Sorunun cevabı,
''''Hani Rabbin, adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine şahidler kılmıştı.
--Ben sizin rabbiniz değilmiyim, demişti.herkes,
--Evet sen bizimrabbimizsin şahidler olduk, demişti.
Bunu niye yaptık,kıyamet günü ,
--Biz bundan habersiz ,
DEMEMENİZ İÇİNDİR:'' '' Araf 172.
Olabilir mi nedersin.???
Bunu ister düşün,
istersende gül, özgürsün.
sonrada unutma,
KUM SAATİ BOŞALIYOR YAVAŞ YAVAŞ.
Hoşça kal saygın.
SAYGIN (no login)
Hüseyin,
September 4 2002, 3:12 PM
Dediklerinin bazılarına katılıyorum. İnsan iyi anında değil genelde kötü anında Tanrıyı hatırlar Ateist-teist hiç farketmez.Bir şeye inanırsan adam gibi inanmalısın genelde insanlar adam gibi tam inanma içinde değiller. Ateistlerde de aynı şey var adam gibi inanmamazlık etmiyorlar.Fakat bir gün biri çıkıpta en zor anında ben tanrıyı istemiyorum ona ihtiyacım yok derse ne olacak Tanrı o kuluna nasıl davranacak?
İnsan tam anlamıyla ateist olamaz demişsin bende tanrının tam olarak iyilik sahibi olamıcanı yazıyorum çünkü Tanrı yarattıkları için eğer sonsuz iyilik sahibiyse cehennemi oluşturmamalı.
Bazı davranışların tarihsel alışkanlığıda var toplumların tarih içinde aynı davranışlarının günümüze dek sürmesi bizide onu yapma alışkanlığı kazandırıyor. Yalnız hiç tanrıyı tanımayan bilmeyen insan grupları ne olacak? Sanırın Gazali inanmayanlarında bağışlanacağını belirtiyor.Aslında tanrıyla ilgili merak ettiğim çok şey varda sırası gelince başlık atarım seninle tartşırız.