QUOTE
saçmalıyorsun...
alıntı yapıyorsun oradan buradan çalıyorsun yazıları...
bir de kendi yazınmış gibi gösteriyorsun...
Alıntı yapacağım elbette. neden alıntı yapmayayım. islamiyet nakil dinidir. bende size islamiyetin bildirdiklerini alıntı yaparak sizlere aktarıyorum. yoksa kendi kafama göre olanları yazsam ininacıma ters düser. farkımız burda biz inancımızda olanları sizlere aktarıyoruz. siz kendinize göre yorumluyorsunuz. siz bile incilden alıntı yaparak bana örnekler vermissiniz.
QUOTE
kuran çelişkiler yumağıdır...
nesh olayı bile kuranın allahının ya da yazanının kararsızlığını gösterir...
verdiğin cevaba bak:
*Bir karıncayı yaratmaktan aciz birinin, kâinatı bir nizam içinde yaratan ve devam ettiren Yaratıcıya böyle söylemesi ne kadar ahmaklıktır. Bu koca kâinatı görüyorlar da, bunun bir yaratıcısının bulunduğunu kabul etmiyorlar. *
cvp mı vermiş oluyorsun şimdi sen?
sadece sallıyorsun...
Bütün hak dinlerde, iman bilgileri yani Amentünün esasları bozulmadan önce aynı idi. İmanda değişiklik olmaz.
İki âyet meali:
(Kur’an, önce gelmiş olan kitapları tasdik edicidir.) [Bekara 97]
(Tevrat’ı tasdik eden Kur’ana inanın!) [Bekara 41]
Nesh, peygamber kıssaları ile Cennet ve Cehennemi bildiren âyetlerde olmaz. Yalnız, emir ve yasaklarda olur. Nesh; emir ve yasakları değiştirmek demek değil, bunların yürürlük zamanlarının bittiğini haber vermektir. Kur’an-ı kerim, Tevrat ve İncil’i nesh edip yürürlükten kaldırdı. (Beyan-ül-hak)
Dinin emir ve yasakları tedrici olarak bildirildi. Mesela Bekara suresinin 219. âyetinde, önce içkinin büyük günahı yanında, bazı faydalarının da bulunduğu bildirildi. Daha sonra haram edildi. (Maide 91)
Nesh hakkında iki âyet meali:
(Biz, daha iyisini veya onun gibisini getirmeden bir âyeti nesh etmez veya unutturmayız.) [Bekara 106]
(Ya bize bundan başka bir Kur’an getir, yahut onu değiştir diyenlere de ki, Onu kendiliğimden değiştiremem.) [Yunus 15]
Demek ki nesh edilen ve unutturulan âyetler vardır. Hadis-i şerifle de olsa, nesh yine Allah’ın emri iledir. Çünkü Resulullahın dine ait sözleri vahiydir:
(Onun sözü vahiyden başka değildir.) [Necm 5]
Neshin çeşitleri şunlardır:
1- Âyetin, âyet ile neshi:
Bekara suresinin 180. âyetinde, ölüm hastasının ana, baba ve yakınları için vasiyette bulunma şartı vardı. Nisa suresinin 11. âyetinde, herkesin ne kadar miras alacağı bildirilmiş ve böylece vasiyet şartı kaldırılmıştır. Nisa suresinin, (Yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini veriniz) mealindeki 33. âyetine göre, akraba olmayan iki kişi yeminleşir ve biri diğerine mirasçı olurdu. Ama Enfal suresinin, (Yakın akrabalar vâris olmaya daha uygundur) mealindeki 75. âyeti ile neshedildi. (Ebu Davud)
Nur suresinin, (Zina eden ancak zina edenle evlenebilir) mealindeki 3. âyeti, Nur suresi 32. âyeti ile ve İbni Mace’nin bildirdiği (Önceki zina, nikahı haram kılamaz) hadis-i şerifi ile nesh edildi. Dört mezhepte de, zina eden, zina etmeyenle ve zina etmeyen, zina edenle evlenebilir. (Cessas)
2- Âyetin, sünnet ile neshi:
Bekara suresinin (Ölüm gelince, ana baba ve yakınlara vasiyet farzdır) mealindeki 180. âyeti, [Buhari’deki] (Vârise vasiyet yoktur) hadis-i şerifi ile nesh edildi.
Zekat verilmesi bildirilen 8 sınıftan biri olan Müellefe-i kulub, iman etmesi veya kötülükleri önlenmek istenilen kâfirler ve yeni iman etmiş olan zayıf Müslümanlar idi. Hz. Ebu Bekir zamanında, Beyt-ül-mal emini olan Hz. Ömer, [Kütüb-i sittenin hepsinde bulunan] (Zekatı Müslümanların zenginlerinden al, fakirlerine ver) mealindeki Muaz hadisini bildirip, (Müellefe-i kulub’a zekat verilmesini Resulullah nesh etti) dedi. Eshab-ı kiramın hepsi, bunu kabul etti. Nesh edilmiş olduğuna ve bunlara zekat verilmemesi gerektiğine icma hasıl oldu. (Redd-ül Muhtar)
3- Sünnetin âyet ile neshi:
Beyt-ül-makdis’e doğru namaz kılınırken, Bekara suresinin, (Yüzünü artık Mescid-i Haram [Kâbe] tarafına çevir) mealindeki 144. âyeti ile nesh edildi. Kıble Kâbe oldu.
4- Sünnetin sünnet ile neshi:
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kabir ziyaretini yasaklamıştım, bundan sonra ziyaret edin!) [İbni Mace],
(Bazı âyetlerde olduğu gibi, hadislerimden de birbirini nesh eden olur.) [Deylemi]
Şimdi, Allah’a ve Resulüne dün böyle diyordun bugün niye değiştirdin, çelişki içindesin mi denir?
Hatta, Allah öteki dinlerde haram olan bazı şeyi bu ümmete helal kılmış, helal olanları da haram kılmıştır. Hâşâ Allah’a niye böyle yaptın denebilir mi? Nitekim Âdem aleyhisselamın çocukları ikiz olmayan kız kardeşleri ile evlenmişlerdir. O zaman mubah kılmıştı, bugün ise yasakladı. Din Allah’ın değil mi? İstediğini yapamaz mı? Mesela, Mütayı da üç defa mubah kılmış, üç defa da yasaklamıştır. Buna çelişki denir mi? Mütayı sonradan yasakladı diye Allah ve Resulü suçlanır mı?
QUOTE
bak bir adam çok güzel bir laf söylemiş:
*Müslümanlardan bazı yobazlar diyor ki sakat insan da allahın lütfudur millet bakıp örnek alsın diye yaratmıştır...
tamam bunu bir şartla kabul ederim o zaman:
ey allahım bana da sakat bir çocuk ver ki millete örnek olsun diye*
Hakiki müslüman, Allahü teâlânın rızasından başka muradı olmayan kimsedir. Allahü teâlâ emrettiği için rızk kazanmaya çalışılır. Çalışırken ibadetlerini terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de dinimize uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Fakat böyle olmayan kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olmaz. Fakir olunca az diye itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder. Zenginliği de fakirliği de, dünyada ve ahirette felaketine sebep olur.
Körlük, topallık ve diğer sakatlıkların faydalı veya zararlı olması insandan insana değişir. Kimi, Allahü teâlânın takdirine razı olduğu için sonsuz olarak Cennet nimetlerine kavuşur, kimi de razı olmadığı için sonsuz olarak Cehennemde cezaya müstehak olabilir. Bir kimse kendisi için sakatlığın faydalı veya zararlı olduğunu bilemez.
Bir arkadaş, fakültede okurken son sınıfta kaldı. Sonra yeni arkadaşlarla tanışma mecburiyeti hasıl oldu. Bunların içinde salihlerle beraber olduğu için, kötü yolu bırakıp doğru yolu buldu. Görünüşe göre onun sınıfta kalması kötü idi. Fakat salih arkadaşlarla tanışması dünya ve ahiret saadetine sebep oldu.
Bazısı illa son model bir arabasının olmasını ister. Arabayı alıp çoluk çocuğuyla bir dereye uçabilir. Onun için illa bir şeyin olmasını değil, hayırlı olmasını istemelidir!
Çocuğun sakat olarak doğmasında kendi günahı yoktur. Eğer bunda ana-babasının kusuru varsa, günahı onlara aittir. Kör bir kimse, eğer kör olmasaydı kötü işler peşinde gezip dünya ve ahiretini mahvedebilirdi. Kimi de kör olduğu için isyan edip Yaratıcının takdirine razı olmaz, ebedi felaketine sebep olur.
Doğuştan veya sonradan kör olan bir müslüman, Cennete gider. İki hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, iki gözü olmayan müslümanı Cehenneme koymaz.) [Taberani]
(A’ma, sabrederse, Allahü teâlâ mükafat olarak ona Cenneti verir.) [Buhari]
Yalnız gözü olmayan değil, diğer sakatlıkları olan da sabrederse, ölürken, kabirde ve mahşer yerinde
sıkıntı çekmeden Cennete girer. Cennette ise sakatlık yoktur. İmansız olan, sağlam da sakat da olsa, yeri sonsuz olarak Cehennemdir.
Adaletle ihsanı karıştırmamalıdır! Herkese, fazlası ile adalet yapılmıştır. Akıl-baliğ olmadan ölen kâfir çocukları Cehenneme girmez. İslamiyet’i duymadan ölen kâfirler de girmez. Bunlar, İslamiyet’i, Cenneti, Cehennemi işittikten sonra, öğrenmez, inat edip inanmazsa, o zaman azap görür.
Çevrenin etkisi
Akıl-baliğ olanlar, ana-babanın, çevrenin etkisi altında kalmaz. Eğer kalsaydı, yıllardır İslam ülkelerinde, İslam terbiyesi ile yetişen müslüman çocukları, İslam düşmanlarının yalan ve iftiralarına aldanmaz, dinsiz olmazdı. Bunlar, akıl-baliğ olunca dinden çıkıyor. Ana-babasına, gerici diyerek alay ediyorlar.
Bu acı misaller, ana-babanın verdiği terbiyenin devamlı olmadığını açıkça göstermektedir. Bunun içindir ki, bugün dinden çıkmak, bütün dünyayı saran feci bir akım halindedir. Genç, ihtiyar, bu felakete kapılmayan pek az kimse kalmıştır.
Diğer taraftan, birçok kâfirler, ilim, fen adamları müslüman oluyor. Pek az olsa da, dinini değiştirmeyenlerin bulunması, ana-baba terbiyesinin etkisinin, bazen de devamlı olduğunu gösteriyor. Bir çocuğun müslüman evladı olması, İslam terbiyesi ile yetişmesi, Allahü teâlânın bir ihsanıdır. Kâfir çocuklarına bu ihsanı yapmıyor. Fakat, kimseye ihsan yapmaya mecbur değildir. İhsan yapmamak zulüm olmaz. Mesela, bakkaldan bir kilo pirinç alsak, tam bir kilo tartması adalettir. Noksan tartarsa zulüm olur. Biraz fazla verirse ihsan olur. Bu ihsanı istemek, kimsenin hakkı değildir.
QUOTE
okur yazar olmadığıymış...
o kadar bilgili köleleri var...
ki Kuran ne yazıkki 23 senede yazılmış...
o zaman bu lafının değeri olurdu...
incilde de güzel laflar vardır...güzel bir anlatım görürüm ben...mesela mat-5 oldukça güzeldir...ama çelişkiler vardır...
kuran da ise sadece şuradan buradan alınmış şeyler yazar...
orjinal bir tane şey yoktur...
İlkokul talebesine, yüksek matematikten bahsedilince anlamaz. Kur'andaki nazmı bilmeyene bunu anlatmak imkansız. Kur'andaki ölçüleri bilen kimse böyle bir iddiada bulanamaz. Belli bir kalıpla aruz vezni ile yazılan bir şiirin benzerini yazmak mümkün, fakat Kur'anın ki mümkün değil. Bu bir mucizedir, kimse yapamaz. Bunu iddia eden ateistlere soralım: (Haydi bir benzeri meydana getirin!) Getiremezler, getirmeleri de mümkün değildir. Ölçüler bozulur, insan sözü olduğu hemen meydana çıkar, bunu da ancak ehli bilir.
Allahü teâlâ da; her milletin kıymet verdiği şeylerde mucizeler gönderdiği için, Muhammed aleyhisselama da benzeri yazılamayacak olan bir kitap gönderdi. İnatçı kâfirler hariç, bir çok edip, bunun insan sözü olmadığını, Allah’ın kelamı olduğunu anlayıp iman etti. Bir benzerini hiç kimse söyleyemedi.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kulumuza [peygambere] indirdiğimizden [Allah’tan geldiğinden] bir şüpheniz varsa, iddianızda doğru iseniz, Allah’tan gayri şahitlerinizi [bilginlerinizi] de yardıma çağırıp, haydi onun benzeri bir sure meydana getirin! Bunu yapamazsınız, asla yapamayacaksınız da.) [Bekara 23, 24]
(De ki: Bu Kur'anın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler toplanıp, birbirine destek de olsalar, yemin olsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar.) [İsra 88]
14 asırdır, din düşmanları, Allah’ı yalancı çıkarmak için uğraşmışsa da yapamadılar.
Peygamber efendimiz ümmi idi, okur yazar değildi, kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiçbir şey yazmamıştı. Allahü teâlâ, Peygamber efendimize buyuruyor ki:
(Sen [Kur'an gelmeden] önce bir kitap okumuş ve elinle onu yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı müşrikler [Kur'an-ı kerimi, başkasından öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış] derlerdi.) [Ankebut 48]
Evet, ateistlere söylüyoruz, bir sure meydana getirsinler, Kur'andaki nazma uydurmaya çalışsınlar. Bu yapılamadı, yapılamaz da, yapılamayacaktır da. Bu da Kur'anın insan sözü olmadığının bir isbatıdır.