Tam Forum Görünümü: Harun Yahya'dan seçmeler
Ateistforum > FORUMLAR > ATEİSTFORUM
Sayfalar: 1, 2
kodoman
Bu başlık altında, dikkatimi çeken HY'nin bilimsel ve metododik sahtekarlıklarını yazmaya çalışacağım.

Öncelikle sahtekarlıklarının bir özeti niteliği taşıyan 20 Soruda Evrim Teorisinin(Teori vurgusuna dikkat!!!) Çöküşü yayınına odaklanacağım.

Kitabın 19. bölümde antibiyotiklere direnç kazanan bakterilerin, neden evrimi desteklemediğini anlatıyor; Sonunda durumu aşağıdaki gibi açıklıyor:

QUOTE
Günümüzde dirençli bakterilerin ortama hakim olmaları ise şöyle olur: Bakteriler belli bir antibiyotiğin etkisine maruz kaldıklarında, ilaca dayanıksız varyasyonlar yok olur; dirençliler ise hayatta kalır ve daha fazla çoğalma imkanına kavuşurlar. Belli bir zaman sonra tamamen yok olan dirençsiz bakterilerin yerini, hızla çoğalan bu dirençli bakteriler doldurur. Bir süre sonra, aynı bakteri türü yalnızca söz konusu antibiyotiğe dirençli olan varyasyondan oluşan bir koloni haline gelir ve artık aynı antibiyotik o bakteri türüne karşı etkisiz kalır. Sonuçta bakteri hep aynı bakteri, tür hep aynı türdür


Evrimi az biraz bilen biri için bu açıklama tanıdık gelebilir; Evet, Doğal Seçilim. Evrimin en temel mekanizması, tam 150 yıl önce öngördüğü mekanizma, bambaşka bir mekanizma, evrimle alakası yokmuş gibi sunuluyor. İnsanların CEHALETİNİ kullanarak, onlara evrimin en temel mekanizmasını, yepyeni, bambaşka bir mekanizma gibi sunuyor.
Zaten ne kadar zorlarsanız zorlayın, yukarıdakinden farklı bir açıklama getirebilmenizde pek olası değil.

Evrimin en temel mekanizmasıyla, evrimi yanlışlamaya kalkıyor ve insanlarda buna inanıyor.
Requiem
evet bu direnç meselesi zaten evrim mekanizması seleksiyon için verilen güzel örneklerden hocam büyük ihtimalle ruffting yaparken yazmıştır ama nehirler de değil...
Blackrock
Bir de zararsız mutasyon olamayacağının ispatını depremde yıkılmış bina fotoğrafıyla ispatlayışı vardır ki, jeofizikten moleküler biolojiye kadar bütün bilim dallarını yerle yeksan etmiştir hoca efendi...
kodoman
İkincisine geçelim; Yine 20 Soruda Evrim Teorisininin Çöküşü kitabından: 6. Bölüm, MAYMUN VE İNSAN GENOMUNUN % 99 ORANINDA BENZEŞTİĞİ VE BUNUN EVRİMİ KANITLADIĞI İDDİASI NEDEN DOĞRU DEĞİLDİR?
Bu iddiasınıda şöyle açıklıyor:
QUOTE
İnsanla şempanzenin genetik yapılarının birbirine % 99 benzer olduğunu iddia etmek için şu anda insanınkinin olduğu gibi şempanzenin de genetik yapısının çözülmesi, ikisinin karşılaştırılması ve bu karşılaştırma sonucunun elde edilmiş olması gerekir. Oysa elde böyle bir sonuç yoktur. Çünkü, şu ana kadar yalnızca insanın genetik haritası çıkartılmıştır. Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır.


"...şu anda insanınkinin olduğu gibi şempanzenin de genetik yapısının çözülmesi..." kısmı dikkat çekici. Burada ne demek istiyor, ve paragrafın sonunda bu konuya açıklık getiriyor: "...Çünkü, şu ana kadar yalnızca insanın genetik haritası çıkartılmıştır. Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır...". Genetik harita nedir? Genetik harita, adı üstünde, genetik bilgilerin, metabolizmanın "nelerini" etkilediğini belirlemek için kullanılan kullanılan haritadır. Yani, ortada her iki türe ait bilgi var, ancak sadece birinin anlamı biliniyor(ki, o da çok küçük bir kısmı, ayrıca büyük oranda şempanzeylede uyuşan). O halde biz bunlar arasındaki benzerliği göremeyiz.
Bir deniyelim, aşağıda www.gigabyte.tw adresinden aldığım, çin alfabesiyle yazılmış bir "şey" var;(Umarım görebilirsiniz, ben Firefox 2.0.0.1 kullandığım için i.e. kullananların durumunu bilemiyorum)


跳躍吧!時空少女」動畫片 突顯出超清晰逼真的3D畫面 是頂級玩家的個人多媒體影音中心。圖片由博偉電影提供

跳躍吧!時空少女」動畫片 突顯出超清晰逼真的3D畫面 熱科技領航者個人多媒體影音中心。圖片由博偉電影提供
------------------------------------------------------^^^^^^^-----------------------------------------

(Farklılık olduğunu göstermek için işaretleme ihtiyacı duydum)
Burada önceki durumdan daha vahim bir durum var, her ikisininde anlamını bilmiyoruz. HY'nin iddiasına göre biz arasındaki benzerliği göremeyiz.
Haddimi aşaraktan, sieee diyorum smile.gif
anibal
H.Y. nin lafları zırvadan başka bir halt değildir.. Mesele, insanların biyoloji hakkında hemen hiç bir şey bilmiyor olmasıdır..

>>> İnsanla şempanzenin genetik yapılarının birbirine % 99 benzer olduğunu iddia etmek..

Genetik yapı denince, alel frekansları incelenir. Oysa insan ile şempanzenin DNA'ları %99 oranında benzerdir.. DNA ile genetik yapı farklı şeylerdir. DNA, kromozomlardaki herşeyi anlatır, genetik yapı ise DNA'nın sadece işlev gören kısımlarını kapsar.. Gidip telomerler mesela, Genetik yapı içinde ele alınmaz..

>>> Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır.

İşte size koskoca bir yalan.. İnsandan daha önce böyle bir çalışma yapılmıştır.. DNA karşılaştırması için genetik harita çıkarılması da gerekmez.. Sizce, babalık testinde bireylerin genetik haritası mı çıkarılmaktadır ?

http://en.wikipedia.org/wiki/Chimpanzee_Se...ysis_Consortium

Bilfiil benim okulumda, aralarında hocalarımında bulunduğu insanların yaptığı bir çalışma..

Olay şu... İnsan üzerinde DNA Testleri yapamazsınız.. İnsana en yakın canlılarda yaparsınız ki, sekanslama bilgisini çözebilesiniz.. Bu sebeple, bir tür klonlama işi yapılır.. Bazı virüsler vs. yoluyla sekansları taşır, sonuçlarını gözlersiniz.. İnsan embriyosunun hem temini zordur, hemde yasaktır.. Her neyse, bu şekilde, şempanzeler ile çalışarak ne yapmanız gerektiğini öğrenir, akabinde insan üzerine gidersiniz..

Peki, şempanzeler ile çalışmak, bizi insan için doğru yola götürür mü? Önce buna cevap vermeniz gerekir. Bunun içinde öncelikle DNA'lar (genler değil) arasındaki uyuma bakarsınız.. Bakınca da %98.5 oranında uyum görürsünüz.. Bu, şempanzeden öğreneceğiniz 200 şeyden 197 tanesinin insan içinde geçerli olacağı anlmını taşır.. Gider insan ile çalışmaya başlarsınız.. Elbette bundan önce, bir yerde söylersiniz: "Şempanze ve insan DNA'ları %98.5 oranında uyumlu, biz şempanzelerden insanın genetiğini öğrenebiliriz.." Basın önü, arkasını keser, "Ahanda insan ile şempanze %98.5 aynıymış" der..

Neyse, DNA ile uğraşanlar, alt seviyeye geçer, sekansları ayırırlar.. Örneğin şöyle bir sonuçla karşılaşırlar:

İnsan : AAA - ABA - ACA - AAC - CAA - CBA - ACC - BBA -AAB
Şempanze: AAA - ABA - ACA - CBA - CAA - AAC - ACC - BBA -AAB

Farklı di mi ikisi? Evet farklı.. Pekala şuna dikkat ettiniz mi?

İnsan: Şempanze:
. Gene 1: AAA - ABA - ACA AAA - ABA - ACA
. Gene 2: AAC - CAA - CBA CBA - CAA - AAC
. Gene 3: ACC - BBA -AAB ACC - BBA -AAB

Bunlar, bir tespih tanesi gibi dizilmiş amino asitler.. İnsanın tespihinden Gene 2'yi keser çıkarır, ters çevirip tekrar tespihe eklerseniz ne elde edersiniz? Şempanze Gene 2'yi..

Şimdi bu iki gen aynı değil, ama "DNA" aynı... Bu şekilde gen bazında bakarsanız, insan ile şempanze arasında %96 oranında benzerlik görürsünüz..

Kısaca, H.Y.nin yazıları, biyolojiden biraz anlayan herhangi biri için, çüşşş denmesi gereken yazılardan ibarettir. İnsanların konuya dair cehaletlerini sömürmeye çalışan bir zıvalık yığınıdır sadece..,
kodoman
20 Yaş Dişi

HY yine 20 Soruda Evrimin Çöküşü kitapçığının 12. bölümünde 20 yaş dişinin neden evrime delil oluşturamıyacağını açıklamaya yeltenmiş.
20 yaş dişinin gereksiz olmadığını, sadece üstün körü anlatmaya çalışırken, bu dişin neden bugün rahatsızlık oluşturduğunu anlatmaya çalışmış:

QUOTE
Peki söz konusu dişin azımsanmayacak sayıda insanda rahatsızlık oluşturmasının sebebi nedir? Bu konuyu araştıran bilim adamları, 20 yaş dişi sorunlarının çeşitli dönemlerde yaşamış insan topluluklarına göre farklılıklar gösterdiğini saptadılar. Özellikle sanayi öncesi toplumlarda bu probleme çok az rastlandığı anlaşıldı. Bunun nedeni olarak da özellikle son birkaç yüzyıllık dönem içinde sert besin maddeleri yerine daha yumuşak besin maddelerinin tercih edilmesinin çene gelişimini olumsuz etkilediği görüldü. Dolayısıyla 20 yaş dişi problemlerinin de çoğunlukla, beslenme alışkanlıklardan doğan çene gelişimi sorunlarıyla ilgili olarak ortaya çıktığı tespit edildi.


Özetle, bu günkü, modern dietlerin nispeten yumuşak yiyeceklere odaklandığını bununda çene yapımızın gelişmesinde problemlere yol açtığını anlatmış.
Eeee?! Yani? Yarın bir gün olurda, cinsellik sanallaşırda, çükümüz düşerse(yani erkeklerin cinsel organı biggrin.gif), HY zihniyetindekiler, ama eskiden fiziksel olarak sevişiyorduk, bu gün sevişmiyoruz, bu yüzden çükümüz düştü mü diyecek? Mükemmel tasarımcı, günümüz dietini göze almadan mı tasarlamıştır? Sonuç?.. Bu gün 20 dişi, bende de dahil olmak üzere problemlere yol açıyor, ve dişin alınması çiğneme fonksiyonunu azaltmıyor.
okanknc
Arkadaşlar forumumuzda Adnan Oktar'ın her konudaki yazılarının çürütüleceğini söylemiştim. Tek tek bütün makalelere cevap vermek yoluyla yapacağız bunu ve sadece evrim hakkıdaki değil bütün konulardaki yazılara cevaplar verecğiz. Bilime ilgi duyan, bilim adına bir şeyler yapmak isteyen herkesin bana katılmasını rica ediyorum.
İşe Adnan Oktar'ın Genişleyen Genetik Aralık adlı makalesine cevaplar vererek başlıyorum. Makaleyi http://www.harunyahya.org/Makaleler/genetik_aralik.html adresinden okuyabilirsiniz.


Birbiriyle Uyuşmayan Rakamlar
Adnan Oktar'ın Genişleyen Genetik Aralık adlı makalesi insan genomu ile şempanze genomu araındaki benzerlik hakkında. yazar bu benzerlik oranının yüzde 96'ya düştüğünü belirtmiş. Fakat hangi orandan yüzde 96'ya düşmüş işte makale bu konuda çelişkili.

Önceki çalışmalarda %98.5 civarında oranlar elde edilmişti, bu son çalışmada elde edilen oran ise %96’dır.

...Bu oldukça çarpıcı bir itiraf çünkü evrimciler on yıllarca toplumu insanla şempanzenin %99 genetik benzerlik ortaya koyduğu propagandasıyla yanılttılar.

Bilim adamları “insan ve şempanzenin genetik olarak %99.4 benzer olduğunu buldu” gibi başlıkları okuduğumuzda bunların objektif ve net hesaplamalar olduğunu zannederiz.

Benzerlik oranı yüzde 98,5'ten mi, yüzde 99'dan mı yoksa yüzde 99,4'den mi yüzde 96'ya düştü. Adnan Oktar yukarıda gördüğünüz gibi her üçünü de söylüyor. Bunu bilinçsiz olarak değil bilinçli olarak yaptığının bilincindeyiz. Çünkü söz konusu rakamlar makalenin içinde dağınık değildir makale ilerledikçe rakam büyümektedir.
Aslında evrimciler hiçbir zaman bu konuda net rakamlar vermemişlerdir. yüzde 98,5 ile yüzde 99 arasında rakamlar vermişlerdi. Yani Adnan Oktar'ın verdiği yüzde 99,4 oranı gerçeği yansırmadığı gibi 98,5 ile 99 oranları aslında net oranlar değildir. Sadece ikisinin arasında oranlar vardır.

Uydurma İstatistikler
Adnan Oktar'ın faydalandığı kaynaklar da kendisi gibi son derece şüpheli. Örneğin DNA dizilimleri konusunda sadece dizilimleri farklı renge boyayarak ve farklı aralıklar yaratarak genom farklılığı göstermeye çalışan şemalarla karşımıza çıkıyor. Farkında olmadan acı gerçeği itiraf ediyor:

İki organizmadan alınan uzun dizilimleri birbirine paralel sıralarda, nükleotidlerin sürekliliği hiç kesintiye uğramayacak şekilde eşleştirmek neredeyse asla mümkün olmuyor. Bu da yorumcuya nükleotidleri görmek istediği gibi eşleştirmenin kapısını açıyor.

Benzerlik Oranındaki Azalma Ne Anlama Geliyor???
Aslında yüzde 98,5'ten bile yüzde 96'ya düşmek büyük bir değişiklik bunu Adnan Oktar'da söylüyor ve kendi amaçları için kullanıyor:

Aşağıdaki şemada örneklendirilen indel sadece 3 birim uzunluğunda. Aslında indeller binlerce birim uzunluğunda olabiliyor.

%4 farklılık, 35 milyon SNP ile 5 milyon indel şeklinde bir dağılım ortaya koyuyor


Adnan Oktar'ın da belirttiği gibi büyük bir değişim var, fakat benzerlik oranı hala çok büyük %96 gibi bir oran var ki. Bu oran %4'lük farklılıkdaki değişimin 24 katı. Yani hala muazzam bir benzerlik oranı var. Yani bu azalma ciddi bir kayıp değil hatta Adnan Oktar'ın iddia ettiğinin aksine Evrim Teorisi bu işten karlı çıkıyor.

Benzerliğin Önemi
İki tür arasındaki genom benzerliği o türlerin evrimdeki yakınlığını ortaya koyuyor. İnsan ile şempanze arasındaki %96 oranındaki benzerlik çok büyük bir benzerlik. Adnan Oktar buz dağının görünen kısmına bakıp %4'lük fark çok büyük diyor. Peki %96'lık benzerliğe ne demeli. Aslında biz evrimcilerin daha önce ortaya koyduğu %98,5 ile %99 arasındaki benzerlik oranı gerçeği yansıtmıyordu. %96'lık oran gerçeği yansıtıyor ve bundan kazançlı çıkan Yaratılış fikri değil Evrim fikridir.
Yeni keşfin tek önemi şudur: Alan Woods, Aklın İsyanı'nda insan ile şempanze arasındaki %98 oranındaki benzerliğin bütün yaratılışçı saçmalıkları çürüttüğünü söylüyordu şimdi %98 yerine %96 diyecek o kadar.
okanknc
Adnan Oktar'ın Dünya Tarihinde Benzeri Olmayan Bir Aldatmaca:
Evrim Teorisi adlı makalesini http://www.harunyahya.org/Makaleler/tarihin_aldatmacasi.html adresinden okuyabilirsiniz. Kendisi bu sefer bir bilim yazısı değil bir teoloji yazısı hazırlamış.


Teoloji ve Bilim
Bir teoriyi çürütmek için dinsel alanda değil o teorinin alanında yani bilimsel alanda mücadele verilmelidir. Adnan Oktar'ın Dünya Tarihinde Benzeri Olmayan Bir Aldatmaca: Evrim Teorisi adlı makalesi bundan yoksun hatta evrimi şeytan işi olarak göstermeye bu yolla çürütmeye çalışıyor.

150 yıldır, bazı insanların evrim teorisi gibi olağanüstü mantıksız bir inanca bağlanmaları, Allah'ın şeytanı kullanarak yarattığı çok büyük bir mucizedir. Bu mucizenin farkında olan akıl ve iman sahibi insanlar, 150 yıldır büyük hayretle, evrimcilerin şeytanın hilesini ne zaman farkedeceklerini beklemekte, onları uyandırmak için bilim ve akıl yoluyla türlü telkinlerde bulunmaktadırlar.

Biz yazardan evrimi çürütecek kanıt isterken o bize şeytan hilesi falan diyor. İslamın Kutsal Kitabından ayetler veriyor. Burada bir mucize varsa o da yaratılışçıların bu körelmiş zihniyetinin hala ayakta durması.

Akıl, Mantık ve Evrim
Yazarımız daha sonra akıl mantık yoluyla evrimi çürütmeye çalışıp acınacak iddialar ortaya koyuyor:

Yüzbinlerce profesörün, bilim adamının, üniversite öğrencisinin, doktorun, evrim teorisinin son derece mantıksız iddialarına gözü kapalı inanmaları, günümüzden en fazla 20 yıl sonra hayretle anılacak, karikatürlere, fıkralara konu olacak tarihi bir olaydır.

Evrim teorisinin bilim ve akılla açıklanamaz iddiasına göre, sonsuz evrendeki hiçlik, zaman içinde tesadüfen gelişen olayların neticesinde insanı meydana getirmiştir. Bu inanılması imkansız teoriye göre, tozun toprağın dahi olmadığı hiçlikte, önce toz, toprak, taşlar, sular, dağlar, okyanuslar kendiliğinden oluşmuştur. Sonra bunların karışımındaki bazı atomlar nasıl olduysa rastgele bir araya gelerek kalsiyum, fosfor, karbon gibi elementleri meydana getirmiştir. Bu cansız, aklı, hafızası, bilgisi, bilinci olmayan elementler de milyonlarca yıl içinde nasıl olduysa nefes alan, konuşan, düşünen, sevinen ve üzülen bir ruha sahip olan, icatlar yapabilecek zekaya, bilgiye, bilince sahip, hafızası olan, kütüphaneler dolusu kitaplar yazan insanlara dönüşmüşlerdir. Yani toz, toprak, çamur birikintileri, milyarlarca yıl içinde tesadüflerin etkisiyle eti, canı, kanı olan, olağanüstü fabrikalar inşa ederek bu fabrikalarda en son model arabalar üreten, uzay üsleri kuran, saraylar inşa eden, sanat harikaları meydana getiren insanlara dönüşmüştür. Taşın, toprağın tesadüfler sonucunda günün birinde insana dönüştüğüne inanmak, çocuk masallarına inanmaktan daha da mantıksız ve akıl dışıdır. Çocuklar dahi böyle bir masala inanmazlar.

Adnan Oktar, hücreyi mi anlatıyor yoksa fabrika mı kuruyor belli değil. Makale boyunca hiç durmadan tesadüflerle bu kadar şey nasıl oluştu diyor.
Bunu okuyan da evrimcileri tesadüf hayranı sanır. Kendi internet sitesinin kendisini tanıtan bölümüne materyalist fikirleri materyalistlerden daha iyi bildiğini yazmışlar. Peki Adnan Oktar, materyalizmi o kadar iyi biliyorsa diyalektiği hiç duymamış mı. Ayrıca diyalektiğin bilimde özellikle de evrimde ne gibi bir önemi olduğunu kavrayamamış mı?
İşte bu noktada size İsmail Karagil'in Evrimin Diyalektiği adlı makalesini okumanızı öneririm.
http://www.marksist.com/BilSan/Evrimin%20Diyalektigi.htm

Yetmezmiş gibi Adnan Hocamız insanoğlunun bir bataklıkta nasıl evrimleştiğini soruyor:

Tesadüfler, bir çamurun içinden böyle organize olmuş bir sistemi çıkartabilir mi? Tesadüfler, bu en küçük organize sistemi giderek daha da kompleks hale getirip, insan gibi bir varlığı meydana getirebilir mi? Tesadüfler, bir maymuna konuşmayı, güzel bakmayı, iltifat etmeyi, düşünmeyi, saraylar inşa etmeyi, medeniyetler, ülkeler kurmayı, gemiler inşa ederek kıtalar keşfetmeyi, laboratuvarlar kurmayı veya kendini oluşturan hücreleri inceleyerek deneyler yapmayı öğretebilir mi? Hangi tesadüf bir maymuna ruh verebilir? Bu soruların herbirinin cevabı, her insan için çok açık ve kesindir; tesadüfler ne insanı ne de insanın en küçük parçası olan hücreyi meydana getiremez.

Madem evrimciler bu imkansızlıklara inanıyorlar, o zaman saraylar inşa etmek, son model bir jaguar araba üretmek, köprüler kurmak için bir miktar çamur alıp başında beklesinler. Bu çamurda önce kendiliğinden tek bir hücre, sonra amipler, balıklar, kertenkeleler, atlar, maymunlar ve en sonunda insan oluşmasını beklesinler; sonra da bu insanın arabalar tasarlamasını, buluşlar yaparak medeniyetler kurmasını izlesinler. Bunun gerçekleşmeyeceğini aslında en koyu evrimci dahi çok iyi bilmekte, ancak aynı iddiayı latince terimler ve ağır bir üslupla anlatınca, bunun inanılabilir olduğunu zannetmektedir.


Sanki evrim yüzmilyonlarca yıl boyunca dışa kapalı bir yerde gelişmiş de biz evrimciler bunu savunuyormuşuz gibi Adnan Hoca bu saçma iddialarla yalanlarla karşımıza çıkıyor.
Kendisinden rica ediyoruz: Lütfen daha az yalan söyleyin çünkü İslam dinine göre yalan söylemek büyük günahtır. laugh.gif
okanknc
Adnan Hocamız bu kez komunizme sataşıyor. Ne de olsa evrim teorisini çürüttüğünü sanıyor. Komunizmi de çürütmek için "çürüttüğü evrim teorisi" ile komunizmin birbirine bağlı olduğunu iddia ediyor.
Darwinizm-Komunizm İttifakının İç Yüzü adlı makaleyi aşağıdaki adresden okuyabilirsiniz.
http://www.harunyahya.org/Makaleler/ittifak.html

Sosyalizm ve Darwin
Komünist ideoloji 150 yıl boyunca dünyaya kan kusturdu. Ancak bu zulmün arkasında, çoğu insanın pek dikkat etmediği bir başka fikir yatıyordu. Komünist ideolojilerin ve rejimlerin ortak fikri dayanağı, Darwin'in evrim teorisiydi. "Şiddet ve çatışma değişmez doğa yasasıdır" diyen Darwin, milyonlarca masum insanın ölümüne yol açtı...

Tarih hakkında biraz bilgisi olan kişi şunu sorar: "Komunizm mi dünyaya kan kusturdu yoksa komunistlere mi kan kusturuldu." Asıl tartışması gereken dünya da komunizm oldu mu? Elbette olmadı, bunu ileride açıklayacağız. Sosyalizm de olmadı sadece iki kere işçi iktidarı oldu tarihte. 1871 paris komunü ve iki ay sürdü. Bir de 1917'den 1928'e kadar Rusya. Adnan Oktar burada Bürokratik despotik iktidarları bize komunizm gibi göstermeye ve onların suçlarını da komunizmin üstüne atmaya çalışıyor. İşin içine bir de Darwin'i katıp evrim ile komünizmi birden çürütmeye çalışıyor. SSCB ve diğer totaliter rejimlerin komünist olmadığını görmek için forumumuzdaki şu konuları ziyaret edebilrsiniz:

http://bilimveateizm.forumup.com/viewtopic...m=bilimveateizm

http://bilimveateizm.forumup.com/viewtopic...m=bilimveateizm

http://bilimveateizm.forumup.com/viewtopic...m=bilimveateizm

Ayrıca Troçki ve pek çok troçkistin makalelerini, kitaplarını okuyabilrsiniz.

Marx ve Engels'in Evrime Bakışları
Marx ve Engels'in Darwin'in bazı görüşlerini çok olumlu(hatta hayranlıkla) değerlendirirlen onu bazı yönlerden de acımasızca eleştirdiler. Adnan OKtar sadece Marx ve Engels'in övgülerini yazıyor eleştirilerini es geçiyor ve böylece Marx ve Engels'i sosyal-darwinist olarak gösteriyor. İlk önce Adnan Hocamızın Marx ve Engels'den yaptığı alıntıları görelim:

Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem/Engels

Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap, işte budur/Marx

Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor./Marx

Charles Darwin'e, gerçek bir hayranı olan Karl Marx'tan/Kapital-Marx

Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır./Engels

Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti/Engels

Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi/Engels

1859'da Charles Darwin, temel yapıtı Türlerin Kökeni'ni yayınlamıştır. Bu yapıt, bir yüzyıldan fazla süren evrim fikrinin gelişimini tamamlamış ve modern biyolojinin temellerini kurmuştur. Bu buluşların felsefi önemi, doğal gelişmenin diyalektik niteliğini özellikle özlü bir biçimde ortaya koymuş olmalarındandır/Engels

Halbuki Marx ve Engels, Darwin'in teorisinin akıl almaz eksikliklerle dolu olduğunu gösteriyor Darwin'in evrim anlayışını pek yönden yerden yere vuruyordu. Hatta Engels, Doğanın Diyalektiği, Anti-Dühring ve Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü adlı eserlerinde bunlara sık sık değiniyordu. Darwin'in evrim anlayışının içinde diyalektik değil de eklektizm olması evrim teorisini bozuyordu bir de evrim teorisinin içinde aşırı miktarda malthusçuluk vardı. Evrim gerçek bilimsel kimliğini Darwin'den çok sonra bulacaktı. Marx ve Engels'in eleştirilerine göz atalım:

Darwin’i yeniden gözden geçirdim; “malthusçu” kuramı bitkilerle hayvanlara da uyguladığını söyleyerek beni çok eğlendiriyor; sanki bay Malthus’ta –ve geometrik artış dizisinde– tüm sorun, kuramın bitkilerle hayvanlara değil de yalnızca insanlara uygulanmasıymış gibi… Darwin’in hayvanlarla bitkiler arasında, işbölümüyle, rekabetiyle, yeni pazarlar açışıyla, “icatlarıyla” ve malthusçu “varolma savaşımıyla” kendi İngiliz toplumunu bulup görmesi çok dikkate değer bir şey/Marx

Darwin'e yöneltilen en önemli eleştiri, Malthus'un nüfus teorisini iktisattan doğa bilimine aktarmak, hayvan yetiştiricisi fikirlerinin tutsağı kalmak, yaşama savaşımı ile bilimdışı yarı-şiir söylemektir; tüm darvincilik, Lamarck'tan alınan öğeler çıkarıldıktan sonra, yabanılın insanlığa karşı yöneltilmiş bir yüceltilmesinden başka bir şey değildir/Engels

Gerçekte, yaşama savaşımı fikrinin kökenini Malthus'da aramak gerektiğini söylemek, Darwin'in aklına bile gelmez. O yalnızca, kendi yaşama savaşımı teorisinin, hayvan ve bitki dünyasının tümüne uygulanmış Malthus teorisi olduğunu söyler. Malthus teorisini, ona daha yakından bakmaksızın, kendi bönlüğü içinde kabul etmekle Darwin'in göstermiş bulunduğu düşüncesizlik ne denli büyük olursa olsun, gene de herkes, doğadaki yaşama savaşımını —doğanın savurganlıkla ürettiği tohumların sayısız niceliği ile sonunda olgunluğa varabilen tohumların son derece küçük sayısı arasındaki çelişkiyi; gerçekte, büyük bölümü bakımından bazan son derece kıyıcı bir yaşama savaşımı içinde gözülen çelişkiyi— ayırdetmek için, Malthus'un gözlüğüne gereksinme olmadığını daha ilk bakışta görür/Engels

Engels'in yukarıdaki yazısı Darwin'i malthusçu olduğunu ama bunu bir şekilde gizlediğini gösteriyor.

Darwin, serbest rekabetin, yaşama savaşımının, iktisatçıların en yüce tarihsel başarı diye kutladıkları (sayfa 64) savaşımın hayvanlar dünyasının normal durumu olduğunu tanıtlarken, insanlar konusunda, özellikle kendi yurttaşları konusunda ne kadar acıklı bir hiciv yazdığını bilmiyordu/Engels

Gördüğünüz gibi Marx ve Engels, Darwin'deki eksiklikleri de çok iyi biliyorlardı. Hatta Engels "Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü" adlı eseriyle evrime diyalektik bakış açısı getirir.
Adnan Hocanın asıl yanılgısı Marx ve Engels'in sosyal-darwinist olduğunu ima etmek olmuştur. Sanki diyalektik materyalizmi ispatlayan tek teori evrimmiş gibi. Elbette Evrim Teorisi önemli bir teoridir ama Diyalektik Materyalizmin tek kanıtı değildir.

http://bilimveateizm.forumup.com/viewtopic...m=bilimveateizm

Marx'ın ve Engels'in fikirleri, özellikle ölümlerinin ardından etkili oldu. Marx'ın hayal ettiği komünist devrim projesini hayata geçiren kişi, Lenin'di. Rusya'daki komünist Bolşevik hareketinin lideri olan Lenin, ülkedeki Çar rejimini silah zoruyla yıkmayı amaçlıyordu.

Aynı makale de işte bu paragraf da var. Sanki biz keyfimizden silaha sarılıyoruz. Barışçıl yoldan sosyalizme geçmek mümkün değildir.

http://bilimveateizm.forumup.com/viewtopic...m=bilimveateizm

Bir de şu saçmalığa bakın. Troçki'yi eleştiriyor bir alıntı yapıyor ama yaptığı alıntı Alan Woods ile Ted Grant'in yazdığı Aklın İsyanı'ndan yapılıyor. Söylenen sözün her ne kadar doğruluğu kanıtlansa da söz Troçki'nin değil bu başka bir çarpıtma. (Yeri gelmişken söyleyeyim, Adnan Hocanın Aklın İsyanı'na eleştiri yapan bir yazı bile yazmamış olması çok ilginç) İşte Troçki'nin olduğu iddia edilen ama Aklın İsyanı'nda geçen paragraf ve Adnan Hocanın saçma iddiası:

Lenin de Marx ve Engels gibi koyu bir evrimciydi; Darwin'in teorisinin, savunduğu diyalektik materyalist felsefenin temel dayanağı olduğunu sık sık vurguluyordu. Bolşevik devriminin Lenin'den sonraki en büyük mimarı sayılan Leon Trotsky (Troçki) de Darwin'e olan hayranlığını şu sözlerle ifade etmişti:

"Darwin'in buluşu, tüm organik madde alanında diyalektiğinen büyük zaferi oldu". (Alan Woods-Ted Grant, "Marxism and Darwinism", Reason in Revolt: Marxism and Modern Science, London:1993)


Paragraftaki bir saçmalık da Lenin'e göre diyalektik materyalizmin temel dayanağı evrim teorisi olduğu iddia edilmesi. Halbuki Lenin fizikle daha çok ilgilenmişti.(Bkz. Materyalizm ve Ampiriokritisizm/V.İ.Lenin)

Daha sonra da sosyalizme ihanet etmiş bir kişi olan Stalin'in sosyalist olduğu iddia ediliyor ve onun yaptıkları ile saçmalıkları da sosyalizmin üstüne atılıyor:

Stalin, tüm bu kanlı politikaları sonucunda yaklaşık 20 milyon insanı katletti. Tarihçilerin bildirdiğine göre, gerçekleştirdiği vahşetten özel bir zevk duyuyordu. Kremlin'deki çalışma masasına oturup, toplama kamplarında öldürülen ya da idam edilen insanların sayılarını içeren listeleri incelemekten büyük keyif alıyordu.

Stalin'i bu denli acımasız bir katil haline getiren etken, kişisel psikolojik durumunun yanısıra, inandığı materyalist felsefeydi. Bu felsefenin en temel dayanağı ise, Stalin'in kendi yorumuyla, Darwin'in evrim teorisiydi.

Hatta Stalin'in genetiği reddedişini sosyalist(???) oluşuna bağlıyor. Yetmiyor, komunist olmayan olamayan Çin'in komünist olduğunu iddia ediyor. Bu da yetmiyor bizi din düşmanlığı ile suçluyor. SSCB ve diğer despotik rejimleri komunist olarak gösterdiğini söylemiştik. Bu ülkelerde dine karşı sert bir tavır takınıldığı için marksistleri din düşmanı ilan ediyor. Halbuki marksistler her ne kadar dinsiz olsalar da dinin yasaklanmasını talep etmezler. Çünkü marksizm de için laiklik ögesi vardır.

http://www.kurtuluscephesi.com/lenin/dintr.html

http://www.marksist.com/MT/MarksizmVeDin.htm

Şunu da unutmayalım Hocamız makalenin başında marksizmi tanıtıyor ama bunu yaparken klasik bir çarpıtma yöntemini, sosyalizm ile komunizmi aynı kefeye koyma yöntemini uyguluyor:

...Marx ve Engels, bu varsayıma dayanarak tüm dünya tarihini yorumlamaya giriştiler. Marx, insanlık tarihinin bir çatışmadan ibaret olduğunu, mevcut çatışmanın işçiler ve kapitalistler arasında geçtiğini ve yakında işçilerin ayaklanıp komünist bir devrim yapacaklarını iddia ediyordu

Şu yalana bakın işçilerin komunist bir devrim yaptığı nerde görülmüştür. İşçiler sosyalist bir devrim yaparlar komunizm daha ileri bir aşamadır. Fakat Adnan Hocaya göre sosyalizm daha ileri bir aşamadır:

...Bu anlayışa göre ekonomi, diğer herşeyin belirleyicisiydi. Toplumlar, ekonomik etkenler doğrultusunda bir gelişim süreci izlemişti; köleci toplum feodal topluma, feodal toplum kapitalist topluma dönüşmüştü; sonunda bir devrim ile sosyalist toplum kurulacak ve tarihin en ileri seviyesine varılacaktı

Buyrun burdan yakın. Tarihin en ileri aşaması sosyalist toplummuş. Size sırasına göre tarihin aşamalarını sayalım:

1) İlkel Komünal Toplum
2) Köleci Toplum
3) Feodal Toplum
4) Kapitalist Toplum
5) Sosyalist Toplum
6) Komünist Toplum

Adnan Hoca işine gelmediği için İlkel Komünal Toplumdan bahsetmiyor. Sosyalist toplum ile Komünist toplumu birbirine geçiyor.
Artık her şeyi çarpıtan müslüman görünüp İslamla bile dalga geçinen yazdığı yazılarda akla hayale gelmeyen yalanlar söyleyen bu adamla mücadele etmenin zamanı gelmedi mi?
okanknc
Adnan Oktar'ın Büyük Patlama Teorisini savunmakla kalmayan onu çarpıtan "Evren Yoktan Yaratıldı" adlı makalesini ağaıdaki adresden okuyabilirsiniz:
http://www.harunyahya.org/Makaleler/bigbang.html


Materyalizm ve Büyük Patlama'nın Çarpıtılması
Adnan Oktar, "Evren Yoktan Yaratıldı" adlı makalesinde işe Materyalizmin evrene bakışını çarpıtarak başlıyor:

20. yüzyılın başlarına dek hakim olan görüş, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. "Statik evren modeli" adı verilen bu anlayışa göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu değildi.
Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken bir Yaratıcı'nın varlığını da reddediyordu.


Eğer Diyalektik Materyalizmden bahsediyorsak evrenin başlangıcı ve sonu olmadığını kabul ediyoruz. Fakat durağan evren modelini kabul etmiyoruz. Durağan model diyalektiğe aykırıdır.
Mkalanein ilerleyen bölümlerinde Adnan Oktar, Büyük Patlama Teorisinin yoktan var olmayı savunduğunu iddia ediyor:

Herşey, hatta henüz yaratılmamış olan "gökler ve yer" bile, tek bir noktadayken büyük patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bugünkü şeklini meydana getirmişlerdir.
...
Aslında sıfır hacim bu konunun teorik bir ifade biçimidir. Bilim, insan aklının kavrama sınırlarını aşan 'yokluk' kavramını ancak 'sıfır hacimdeki nokta' ifadesi ile tarif edebilmektedir. Gerçekte ise 'sıfır hacimdeki bir nokta' 'yokluk' anlamına gelir. Evren de yokluktan var olmuştur. Diğer bir deyimle yaratılmıştır.


Gidin Büyük Patlamayı savunan fizikçilere sorun biz böyle bir şey savunmuyoruz. Elbette sıfır hacim olayı mantık dışıdır. Gerçekte böyle bir şey olmamıştır ama yine de sıfır hacim, yokluk anlamına gelmez. Söz konusu burada bir kütle vardır. Büyük Patlama Teorisine göre evren sıkışık halde kütlenin patlamasıyla oluşmuştur. Yoktan var olmamıştır.
Fakat Adnan Hoca bu saçmalık da direniyor:

Yani herşey, hatta henüz yaratılmamış olan "gökler ve yer" bile, tek bir noktadayken büyük patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bugünkü şeklini meydana getirmişlerdir. Ayetin ifadelerini Big Bang teorisi ile karşılaştırdığımızda tam bir uyum içinde olduklarını görürüz. Oysa Big Bang'in bilimsel bir teori olarak ortaya atılması ancak 20. yüzyılda mümkün olmuştur.

Adnan Oktar, teoriyi çarpıtarak bu sonucu çıkarıyor. Evet teori de her ne kadar mistik öğeler olsa da çarpıtma yapmadan yaratılış sonucuna ulaşmak imkansız. Zaten bu teoriyi savunan bilim insanlarının içinde pek çoğu(başta Stephen Hawking) ateisttir. BU kişiler teorinin yaratılışı ispatlamadığı sonucundalar.

Alfven ve Plazma Fiziği
Peki bu teori gerçekten geçerli mi: Tabii ki hayır.
Bu teori uzun zamandır çürük olmasına rağmen yeni bir model geliştirilemediği için tahtını koruyordu. Fakat son zamanlarda alternatif modeller geliştirildi. Bunlardan en öne çıkanı Hannes Alfven'in yaratıığı Plazma Evren Modelidir.
Bu modele göre evrenin bir başlangıcı ve sonu yoktur. Fakat durağan da değildir. Başlangıcı, sonu ve sınırları olmayan sürekli evrilmektedir. Evrenin kaderini elinde tutan şey, kütle-çekimsel güçlerden çok elektro-manyetik dalgalanmalardır.
Elbette son zamanlarda ortaya çıkan kanıtlar bu teoriyi doğruluyor.
ozger
evet, Adnan Oktar gibi şahsiyetler bilimin araştırdığı fakat açıklamada eksik kaldığı yerleri bulup çıkarıyor ama yerine bir cevap veremediği için o da soru metoduyla işi kıvırıyor.
okanknc
aşağıdaki makale Adnan Oktar'ın YARATILIŞ İNANCI TÜM DÜNYAYA YAYILIYOR! DARWİNİZM ÇÖKTÜ adlı makalesine cevap olarak yazılmıştır. Adnan Oktar'ın söz konusu makalesini http://www.harunyahya.org/Makaleler/darwinizm_coktu.html adresinden okuyabilirsiniz.

Kayıp İstatistikler
Adnan Oktar Yaratılış İnancı Tüm Dünyaya Yayılıyor! Darwinizm Çöktü adlı makalesinde 34 ülkede yapılan kamuoyu araştırmalarına dayanarak yaratılış inancının çöktüğünü ileri sürüyor. Evrime en az inanılan ülkenin ise Türkiye olduğunu gururla(!) söylüyor.
Fakat bu kamuoyu araştırmalarının nasıl yapıldığı kimlerle görüşüldüğü belirtilmediği gibi istatistiksel bir bilgi de sunmamış. Sonuç olarak yazar iddiasını rakamlarla kanıtlama çabasına girmemiş.

Yaratılışçı Hareketlerin Yayılması Ne Anlama Geliyor?
Aslında yazarımız yaratılış inancının yayıldığını iddia ediyor ama verdiği örnekler yaratılış inancının yayılmasına değil yaratılışçı hareketlerin yayılmasına ait. Kendisi Nature dergisinden şu alıntıyı yapmış:
“...Hareketin en güçlü olduğu yer Avrupa Birliği’ne girmeye hazırlanan Türkiye’dir... Ana yaratılışçı organizasyon, Bilim Araştırma Vakfı, önde gelen Amerikan yaratılışçıları konferans vermeleri için sık sık Türkiye’ye davet etmekte...”
Buradan da anlaşıldığı gibi evrim karşıtlarının sayısındaki artış değil faaliyetlerinin sayısındaki artışda bir değişim var. Ayrıca Nature dergisi Bilim Araştırma Vakfı(BAV)nı ana yaratılışçı faaliyet olarak tanıtmakta, merkezinin Türkiye olduğunu belirtmekte.
Kendisi İtalya Milli Eğitim Bakanının Evrim Teorisini müfredattan kaldırmasını yaratılışçılığın yayılması olarak yorumlayarak yalanlarına bir yenisi eklemiş:
...İtalyan Milli Eğitim Bakanı Letizia Moratti’nin isteğiyle evrim teorisinin ortaöğretim müfredatından çıkarılmasının ardından yaşananlara yer verilmiş...
Yaratılışçı harekette endişe verici bir gelişme yaşanmaktadır, bu doğru. Fakat insanların zihnine ne ölçüde kendini kabul ettirdiği bilinmemektedir. Nitekim Adnan Oktar da Steve Jones(kendisi Genlerin Dili, Kanda ve Neredeyse Bir Balina adlı kitapların yazarıdır)un endişelerini kullanmış. Steve Jones'in bu konuda söyledikleri:
“Evrimle ilgili olarak geçen 20 yılda 100 binden fazla İngiliz okul öğrencisinin önünde konuştum, ancak bu zaman zarfında, bana yaratılışçılıkla ilgili hiç soru sorulmadı. Ancak geçen birkaç yıldır, nereye gitsem bu sorularla karşılaşıyorum.”
Steve Jones yaratılışçı faaliyetlerde bir artış gözlemlemekte ama yaratılışın doğru olduğu hakkında bir şeyler söylememektedir. Yani Adnan Oktar kafasına göre yorum yapmaktadır. Steve Jones, evrim üzerine yazılar yazmakla beraber (başta Neredeyse Bir Balina eseri olmak üzere)her yerde yaratılışçı iddialara cevaplar vermektedir. Kendisi bu konuda bazı endişelerini dile getirmiş ama Adnan Oktar bunu öyle bir yorumlamış ki Steve Jones evrimin çöktüğünü kabul etmiş gibi görünüyor:
Darwinist genetikçi Steve Jones Türkiye'de Darwinizm’in konumunu kastederek evrimin çöktüğünü şöyle açıklıyor: “...Türkiye için çok umutlu değilim...” Yalanın böylesine pes Steve Jones ne demiş Adnan Oktar ne demiş. Arada dağlar kadar fark var.
Steve Jones'in endişeleri şu zamana kadar geçen süreç için değil bundan sonrası içindir.
Adnan Oktar makalenin ilerleyen kısımlarında kendisine ve BAV'a gelen övgülerden bahsetmiş. Bu övgüleri yapanların da kendisi gibi yaratılışçı olması dikkate değerdir.
BAV'ın kurduğu Yaratılış Müzelerinden övgüyle bahseden Adnan Oktar, söz konusu müzelerin ne kadar tepki çektiğini hiç yazmamış. Yaratılış Atlasından bahsetmiş ama bu atlasın aldığı tepkilere değinmemiş bile. Halbuki son yaşanan olayların ışığından bırakın Adnan OKtar'ın takdir edilmesini ne kadar tepki çektiğini gördük.
En sonunda ise artık çürütmekten bıktığımız iddialarını yinelemiş: Darwin ve Terör... Kendisine sormak lazım, darwinizm mi dünyayı kana buluyor yoksa siyasal islam mı?...
haci
Evet.. Oğuz'un tavsiyesi çok yerinde..
Adnan Oktar bilim açısından önemli bir yazar değil.
Kendisi şizofren tanısı ile askerlik görevinden muaf tutulmuş bir meczubdur.
Onun yazılarını bilimsel olarak eleştirmek aslında onları bir yerde onere etmiş olmak anlamına da gelebilir.
Bilim, bilimsel olmayan yazıları eleştirmez. Tartışmaz. Kendi ilgi alanına almaz.
Bilim yalnız bilimsel yöntemleri izleyerek yazılan bilimsel yazıları, hipotez ve kuramları tartışır.
Bilimsel olmayan yazılar bilim tarafından eleştirilmezler.
Haklarında yeri gelince bir iki not düşülür ve üzerlerinde durulmaz.

Adnan Oktar Batı'da bu şekilde karşılanan yalancı bir sapıktır.
Kendisini ciddiye alan bir bilim adamı ile karşılaşmadım.
Batı'da yaratılışa inanan bazı bilim adamları vardır elbette. Ama onların yaklaşımları Adnan Oktar'ınkilerden çok farklıdır.
Ve onlar da Batı bilim adamlarının çoğu tarafından acımasız eleştirilmektedirler.

Adnan Oktar'ın yazıları bilimsel değildir. İddialarının bilimsel bir temeli yoktur.
Dolayısıyla bu değersiz insanı uzun uzun yanıtlamak bence hem gereksizdir, hem de anlamsız ve yararsızdır.
Ona veya onu savunan bazı meczuplara cevap hakkı doğmaktadır.

Tabii burası bilimsel bir forum olmadığı için bu gibi konular tartışılabilir.
Ama başlığı tek tutmakta ve Adnan Oktar'ın neden değersiz bir sahtekar ve yalancı olduğunu açıklamada yarar vardır.

Selamlar..

HACI
okanknc
QUOTE(haci @ Feb 23 2007, 05:19 PM) *
Evet.. Oğuz'un tavsiyesi çok yerinde..
Adnan Oktar bilim açısından önemli bir yazar değil.
Kendisi şizofren tanısı ile askerlik görevinden muaf tutulmuş bir meczubdur.
Onun yazılarını bilimsel olarak eleştirmek aslında onları bir yerde onere etmiş olmak anlamına da gelebilir.
Bilim, bilimsel olmayan yazıları eleştirmez. Tartışmaz. Kendi ilgi alanına almaz.
Bilim yalnız bilimsel yöntemleri izleyerek yazılan bilimsel yazıları, hipotez ve kuramları tartışır.
Bilimsel olmayan yazılar bilim tarafından eleştirilmezler.
Haklarında yeri gelince bir iki not düşülür ve üzerlerinde durulmaz.

Adnan Oktar Batı'da bu şekilde karşılanan yalancı bir sapıktır.
Kendisini ciddiye alan bir bilim adamı ile karşılaşmadım.
Batı'da yaratılışa inanan bazı bilim adamları vardır elbette. Ama onların yaklaşımları Adnan Oktar'ınkilerden çok farklıdır.
Ve onlar da Batı bilim adamlarının çoğu tarafından acımasız eleştirilmektedirler.

Adnan Oktar'ın yazıları bilimsel değildir. İddialarının bilimsel bir temeli yoktur.
Dolayısıyla bu değersiz insanı uzun uzun yanıtlamak bence hem gereksizdir, hem de anlamsız ve yararsızdır.
Ona veya onu savunan bazı meczuplara cevap hakkı doğmaktadır.

Tabii burası bilimsel bir forum olmadığı için bu gibi konular tartışılabilir.
Ama başlığı tek tutmakta ve Adnan Oktar'ın neden değersiz bir sahtekar ve yalancı olduğunu açıklamada yarar vardır.

Selamlar..

HACI


Günümüz Türkiye'sinin şartlarını düşünürsek Adnan Oktar'ı cevaplamaya gerek vardır. Elbette bu yazdıklarımız bilime yönelik değildir. Bilim insanları zaten Adnan Oktar'ın iddialarına gülüp geçmektedirler. Ayrıca kendileri bizden daha bilgili olduğu için onlara hitaben yazmadık bunları ama halkın içinde Adnan Oktar'ın fikirlerinin etkisi büyüktür. Amacımız sıradan vatandaşları bu konuda bilgilendirmektir. Benizm yazdıklarımı da bu konunun içine eklemek çok hoşuma gitti. Fikir sahibi tebrik ediyorum.
orhan11
Okanknc,

linklerini verdiginiz bilimveateizm forumunun linkleri acilmiyor.. Uyelik istiyor.. Boyle bir forum sadece yazilari okumak isteyenlere neden kapatilir anlamiyorum.. Bunlari kendi kendinize anlatamakla ne yarar saglayacaksiniz?
haci
Adnan Oktar'ın yazılarını din forumunda eleştirebilirsiniz elbettte..

Halkımızı aydınlatmaya gelince..
Halkımızı Adnan Oktar'ı eleştirmeden daha iyi aydınlatabilirsiniz gibi geliyor bana..

Ama yine de bu sapığı eleştirmek ve yerin dibine sokmakta büyük yarar var..
Ben yine de onu eleştirmeyi, halkımızı aydınlatma çabasından soyutlamaya çalışıyorum.

Onu eleştirmek benim için çok daha ayrı bir meşgaledir..
Halkımızı bu sapığı yanlışlayarak aydınlatmak bana sanki mümkün değil gibi geliyor.
Hatta diyebilirim ki onun bu şekilde eleştirilmesi, hayranlarının hayranlıklarını artırıyor bile olabilir.

Ama bu sapık o kadar ileri gitmeye başladı ki, yazdıklarına ses çıkarmamak bilime ve insanlığa ihanet olabileceği gibi, sükut ikrardan gelir tümcesini haklı çıkaracak..

Evet.. Ne pahasına olursa olsun, Adnan Oktar'ın eleştirisinin gerekli olduğuna ben de inanıyorum..

Çabanızı destekliyorum..
Tebrikler ve teşekkürler..

HACI
kodoman
20 soruda evrimin çöküşü, 13. bölüm, En eski canlıların kompleks yapıları, evrim teorisini nasıl çürütür?
Evrimin, canlılar basitten-komplekse giden bir yol izler iddiasından bahsettikten sonra, buna aşağıdaki itirazı getirmektedir.
QUOTE
Bilinen tüm hayvan filumlarının tamamına yakınının Kambriyen devirde aniden ortaya çıkmış olması, evrimcilerin bu konudaki iddialarını çürüten çok güçlü bir delildir. Dahası, aniden ortaya çıkan bu canlılar, evrim teorisinin varsayımlarının tam aksine, basit değil kompleks vücut yapılarına sahiptirler.


Kambriyen döneminde, canlıların aniden başkalaşmalarının açıklamaları çoktur ve benim bilgi birikimimi aşmaktadır, ancak paragrafın sonunda bahsettiği kompleks vücut yapıları nelerdir? Buna, bir sonraki paragrafta hemen bir örnek vermiş;
QUOTE
Sert kabukları, boğumlu vücutları ve kompleks organları ile çok karmaşık canlılar olan trilobitler bunlardan biridir

Burada bahsedilen tirlobitlerde ne olaki? Bildiğin sümüklü böceğinin ilkeli, buyurun fosillerden birinin resmi,
Eki görüntülemek için tıkla
Fosillerden yola çıkılarak, anatomisinin bir çizimi:
Eki görüntülemek için tıklaEki görüntülemek için tıkla
H.Y. evrimi çürüten, en kompleks kambriyen dönemi türü bu mu? "Sümüklü böcek", bir yumuşakça, H.Y.'den bölümün en başından bir alıntı;
QUOTE
CANLILAR fosil kayıtlarında belirli bir sıralama içinde yer alırlar. Bu sıralama en eskiden yeniye doğru incelendiğinde mikroorganizmalar, omurgasız deniz canlıları, balıklar, amfibiyenler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler biçimindedir. Evrim savunucuları bu sıralamayı ön yargılı bir biçimde yorumlayarak evrim teorisine de lilmiş gibi göstermeye çalışırlar.

Yani? Hani kalkıp bir kanarya veya sincap gösterseydi eyvallah, bu yaratık evrime karşı bir delil teşkil edebilirdi... Ama değil, bir "sümüklü böcek"... Eminim bu canlı dönemine göre oldukça kompleks bir yapıya sahiptir, bu yüzdende, google'da 1,010,000 sonuç çıkartabilecek popüler bir canlı, ama o kadarda uzun boylu değil.

Bu arada, bir tane bu edepsiz düzenbazın sözlerini savunacak yok mu? Heryerde bu edepsizin saçmalıklarını temcit pilavı gibi önümüze sürenleri bekliyorum.
okanknc
QUOTE(orhan11 @ Feb 23 2007, 05:58 PM) *
Okanknc,

linklerini verdiginiz bilimveateizm forumunun linkleri acilmiyor.. Uyelik istiyor.. Boyle bir forum sadece yazilari okumak isteyenlere neden kapatilir anlamiyorum.. Bunlari kendi kendinize anlatamakla ne yarar saglayacaksiniz?

bu yazının yazıldığı dönemde söz konusu link çalışıyordu ama şimdi bir sorun çıktı. Uyardığın teşekkür ederim sorunu çözeceğim.
orhan11
Bu baslik forumun alt sayfalarina kaybolup gitmemelidir.. O nedenle basligi yukariya alip igneleyecegim..

Baslik ile ilgili calismalari olan arkadaslarin baslik altina bu calismalarini ilave etmelerini rica ediyorum..
pergel
Harun Yahya takma adıyla yazan sahte peygamber Adnan Oktar, müslümanların cahil ve inanmaya hazır kesimi tarafından, Allah'a inanan, dini bütün bir bilim(!) adamı diye tanınır ve öyle olduğu kabul edilir. Tabi hiç araştırmadan, sormadan, düşünmeden... Bütün o kitapların bilimsel olduğunu, ve Harun Yahya tarafından yazıldığını düşünürler ve buna inanırlar. Siz ne kadar; "bu adam lise mezunu paranoyak raporlu bir hiçtir, bu kitapları yazacak bilgisi, görgüsü, eğitimi, yeteneği, kapasitesi yoktur, bunlar dünyada evrim karşıtı grupların yayınladığı kitap ve makalelerin çevirileridir, Harun Yahya adıyla yayınlatılır, kendisi bunlar üzerinde tek kelime bile tartışamaz" derseniz deyin, kendilerine yutturulan hapı çok sever ve asla söylediklerinizi anlamaya çalışmazlar.

Şimdi, bir yerden bulup okumuş olmanız lazım sayın müslümanlar, belki internet sitesinde de vardır. Bu adam lise mezunudur. Özel merakıyla ve öğrenme yeteneğiyle, kendini geliştirdi ve bir takım şeyleri öğrendi diyelim. Uğraştım, bu sahtekarın yazdığı iddia edilen kitap ve makalelerden, bunları yazabilecek bir insanın hangi bilim dallarında eğitim görmüş olması gerekir diye düşünüp bir liste çıkardım. Başlıklar ve her başlık altındaki alt başlıklar konusunda, her biri için en az 4 er yıl ortalama eğitim görmek gerekiyor, bu da yetmez, o eğitimi tecrübe ve araştırmalarla desteklemek gerekiyor. Yani her biri için bu adamın ortalama 7-8 yıl emek vermiş olması gerekiyor. Bu adam Adem Baba olmadığına ve yüzlerce yıldır yaşıyor olmadığına göre bunu nasıl başardı? Yoksa o Allahın bir sevgili kulu, mehdi olduğu için mi bunları biliyor?

Lütfen okuyanlardan bu listeye katkısı olacaklar, katkıda bulunsun. Bir konuyu atlamış olabilirim veya alt başlıkları en doğru başlığın altına koymamış olabilirim. Ne de olsa ben Harun Yahya kadar alim değilim.

Harun Yahya denen sahte peygamberin mucize bilgileri.
Konular:

Politika
•Atatürk
•Ülke savunması
•Savaşlar
•Siyonizm
•Masonluk
•Komünizm
•Soykırım
•Terör, Irkçı Terör
•Nazizm
•Radikalizm
Uluslararası ilişkiler
•Avrupa Birliği
•Doğu Türkistan
•İslam Birliği
•Kıbrıs
•Orta Doğu Barışı
•Özbekistan
•Çeçenistan
•İsrail
•Rusya
•Sırbistan
•Kafkasya
•Medeniy(y)etler İttifakı
Tarih
•Avrupa Tarihi
•Orta Doğu Tarihi
•İslam Tarihi
Felsefe
•Akımlar
•Materyalizm
•Kadercilik
•Romantizm
•İdealizm
•Matrix
•Karma
•Reenkarnasyon
Biyoloji
•Genetik
•Hücre bilimi
•Moleküler biyoloji
•Hayvanlar
•Örümcekler
•Karıncalar
•Balarıları
•Kunduzlar
•Kuşlar
•Balinalar
•Yer Sincapları
•Sivrisinekler
•Bitkiler
Arkeoloji ve Antropoloji
•Azoik devir
•Arkeozoik devir
•Proterozoik devir
•Paleozoik devir
•Mezozoik devir
•Cenozozik devir
Paleontoloji
•Her türlü canlı fosilinin arkeolojik ve biyolojik irdelenmesi
Astronomi
•Evren
•Gezegenler
•Galaksiler
Fizik
•Madde fiziği
•Atom Fiziği
•Zaman
•Akışkanlar
Sosyoloji
•Akımlar
•Terör
•İyilik
•Toplu yaşam
•Ahlak
•Akıl
Teoloji
•Dini her türlü bilgi
•İslam
•Musevilik
•Hinduizm
•Budizm
•New Age
•Mucizeler
•Öğüt ve tavsiyeler
•Kıyamet
•Kuran
•Peygamberler
•Nur dini
•Kürt Sait
•Satanizm
•Tarikatlar
Davranış Bilimleri
•Psikoloji
•Sosyal psikoloji
•Sevgi
•Fedakarlık
Mühendislik ve Tasarımcılık, Mimarlık, Teknoloji
•İnşaat Mühendisliği açısından Kunduzların incelenmesi
•Mühendislik
•Tasarım ve Tasarım Teknolojileri
•Uçak mühendisliği
•Altın Oran
•Biyomimetik(!)
Oceanografi
•Denizler
•Denzilerdeki yaşam
Tıp
•Beyin
•Kalp
•İşitme Sistemi
•Kaslar ve Kemikler
•Eller

Sayın müslümanlar, siz bu kadar aptal mısınız?
kodoman
Tekrar, 20 soruda evrimin çöküşü, 13. bölüm, En eski canlıların kompleks yapıları, evrim teorisini nasıl çürütür?
QUOTE
Canlılığın basitten komplekse doğru gelişmediğini, ilk ortaya çıktığı anda zaten son derece kompleks olduğunu gösteren bir başka örnek de fosil kayıtlarına göre 400 milyon yıl önce ortaya çıkmış olan köpekbalığıdır.

HY 400 milyon yıllık köpekbalığını, son derece kompleks olarak tanımlamaktadır. Bakalım öyle mi?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir, köpekbalığı doğa için mükemmele yakın bir canlıdır, çevresine o denli uyum sağlamıştır ki, günümüze kadar ki zaman zarfında en az evrim geçirmiş türlerden biridir. Ancak, bu onun kompleks olduğu anlamına gelmiyor, aynı şekilde hamam böceği ve karıncalarda çevrelerine mükemmel uyum sağlamış, ama nispeten kompleks olmayan canlılardır.
Çoğunuz bilir, köpekbalıkları sürekli yüzmek zorundadır, peki neden?
1) Köpekbalıklarının çoğunun solungaç yapıları, suyu solungaçların iç yapısına yönlendirecek mekanizmaya sahip değildir.(Vatoz gibi dip köpekbalıklarında bu problem yoktur, peki neden? Evrimi kavramış biri bu soruyu anında cevaplıyacaktır) Bu yüzden sürekli yüzüp solungaçlara taze su pompalamasını sağlar.
2) Onları dengeleyen hava kesecikleri yoktur. Aslen, sudan karaya geçiş sürecinde akciğere dönüşen hava kesecikleri, günümüz balık türlerinde dengeleme işlevi görmektedir. Ama köpekbalıklarında bu kesecikler olmadığı için sürekli batma eğilimdedirler, bu yüzden sürekli yüzmeleri gerekir.
(Not: Aslında bu iki madde birbiriyle ilişkilidir, sürekli batma eğilimdeki bir canlı zaten yüzmek zorundadır, o halde zaten solungaçlar dolacak, birde onun için ayrı bir su pompalama mekanizmasına ne gerek var.)

Bu iki olayında diğer tüm balık türlerinde bulunmadığını belirtmek gerekir.
Köpekbalıkları, balıklar arasında özel, farklı bir yere sahiptir; Çünkü anatomileri, fizyolojik açısından antiktir. Günümüz bilgileri doğrultusunda, o dönemlerde köpekbalığı bulunması evrimi yanlışlamaz, aksine kuvvetlendirir. Niçin yunus veya tuna değilde, köpekbalığı?

Birde şu soruyu sormak gerekir: Neden 400 milyon yıl? Nedersiniz, karaya geçiş süreciyle alakası var galiba?
kodoman
Tekrar, 20 soruda evrimin çöküşü, 13. bölüm, En eski canlıların kompleks yapıları, evrim teorisini nasıl çürütür?(Bu başlık, HY'nin çarpıtmalarda coştuğu bölümlerden biridir, daha bu bölümden çok şey çıkacak gibi)
QUOTE
Memeliler ile memelilerden yüz milyonlarca sene önce yeryüzünde belirmiş ahtapotların göz yapılarının son derece benzer olması, aynı kompleks yapı ve sistemleri içermesi de buna örnek olarak verilebilir.


Birbirine benzer göz yapılarını inceleyelim...
Memelilerin retinasındaki ışıklar algılayıcı hücrelerden beyine giden sinirler önden çıkarken, ahtapotlarda arkadan çıkar. Ahtapotla aynı familyaya Nautilus'ın mercekleri yoktur, aslına bakarsanız dış cephede hiç bir şey yoktur, böyle bir şey hangi memeli veya sürüngende görülmüştür[*]? Belli ki ahtapot, dolayısıyla yumuşakçalarda gözün evrimi, memeler ve diğer türlerden bağımsız gelişmiştir. Bu nasıl olurda evrimi yanlışlar gibi öne sürülmektedir? Hangi "tasarımın" daha iyi olduğu belli değil midir? Bir tasarımcı olsaydı, iki farklı tasarımı(retinadaki, bu, özellikle önemli) niçin iki farklı türde uygulasın ki?

* Bu iki bilgi Richard Dawkins'in Kör Saatçi kitabından alınmıştır.
kodoman
20 soruda evrimin çöküşü, 3. bölüm, İnsana ait bulgular ne kadar eskiye gider? bu bulgular neden evrimi desteklemez?

QUOTE
?nsanla ilgili bulunan en eski ve en eksiksiz fosillerden biri de KNM-WT 15000 veya diğer adıyla "Turkana Çocuğu" iskeletidir. 1.6 milyon yıllık bu fosili evrimci Donald Johanson Şöyle tarif eder:
Uzun ve zay?ft?. Vücut şekli ve uzuvlarının oranları bugünkü Ekvator Afrikalıları'ninkiyle aynıydı. Uzuvlarının ölçüleri, bugün yetişkin beyaz Kuzey Amerikalılarla tamamen uyuşuyordu.
Yapılan araştırmalar fosilin 12 yaşında bir çocuğa ait olduğunu ve büyüyebilmiş olsaydş 1.83 m. boyuna ulaşabileceğini göstermiştir. ABD'li paleoantropolog Alan Parker "sıradan bir patoloğun bu çocuğun iskeletiyle, günümüz insanına ait bir iskeleti birbirinden ayırmasının çok güç olduğunu" söyler.


Önce fosil hakkında morfolojik bilgiler(Kaynak: Wikipedia)

QUOTE
The skeleton was about 1.60 m (5 ft 3 in) tall, although he might have been 68 kg (150 lb) and 1.85 m (6 ft 1 in) tall had he lived to adulthood. The total skeleton is made up of 108 bones accounted for. The cranial capacity of Turkana Boy was about 880 cc, although if he had lived to adulthood, it would have been about 910 cc, which is considerably smaller than the 1350 cc cranial capacity of modern humans.


Yaklaşık olarak türkçesi: İskelet 1.60 boylarında, yetişkin olması durumunda 1.85m boyunda, 68 kg. ağırlığında olabilirdi. İskeletteki toplam 108 kemikten oluşmakta. Kafatası beyin kapasitesi 880cc, yetişkin olması durumunda 910cc olabilirdi, ki buda modern insanın kafatası beyin kapasitesi olan 1350cc'den çok küçük.(Bozuk türkçeden dolayı özür dilerim, bu konuda pek deneyimli sayılmam biggrin.gif)

HY boyutları ve kiloyu önemserken, insanı insan yapan beyine pek önem vermiyor anlaşılan. Yani neredeyse beynin 3'te biri yok! Eğer bu modern bir insan idiyse, oldukça aptal bir insan olması gerekirdi, ne de olsa beyni, bir insan beyninin 3/2'si.

Not: Hızlı düzelt yaptığımda türkçe karakterlerde sorun yarattı, anlaşılan forumun XML ayarlarında problem var.
burhanhan
QUOTE(pergel @ Feb 25 2007, 09:53 PM) *
Harun Yahya takma adıyla yazan sahte peygamber Adnan Oktar, müslümanların cahil ve inanmaya hazır kesimi tarafından, Allah'a inanan, dini bütün bir bilim(!) adamı diye tanınır ve öyle olduğu kabul edilir. Tabi hiç araştırmadan, sormadan, düşünmeden... Bütün o kitapların bilimsel olduğunu, ve Harun Yahya tarafından yazıldığını düşünürler ve buna inanırlar. Siz ne kadar; "bu adam lise mezunu paranoyak raporlu bir hiçtir, bu kitapları yazacak bilgisi, görgüsü, eğitimi, yeteneği, kapasitesi yoktur, bunlar dünyada evrim karşıtı grupların yayınladığı kitap ve makalelerin çevirileridir, Harun Yahya adıyla yayınlatılır, kendisi bunlar üzerinde tek kelime bile tartışamaz" derseniz deyin, kendilerine yutturulan hapı çok sever ve asla söylediklerinizi anlamaya çalışmazlar.

.....

Harun Yahya denen sahte peygamberin mucize bilgileri.
Konular:

Politika
•Atatürk
•Ülke savunması
•Savaşlar
•Siyonizm
•Masonluk
•Komünizm
•Soykırım

...
...


•Kalp
•İşitme Sistemi
•Kaslar ve Kemikler
•Eller

Sayın müslümanlar, siz bu kadar aptal mısınız?





"Harun Yahya" dogruyu soylemek gerekirse bende onceden bu adamı bir bilim adamı sanıyordum hatta kitapta yazılan coğu kelimelerin ne anlama geldiğini bile bilmiyordum ama aradan 4 yıl kadar uzun bir sure geçince kendimde bir araştırma ve gereçekleri tamamiyle öğrenme içgüdüsü geliştirdim bunda yaşadığım çevrenin etkisi çok büyüktü şimdi kendimi karanlıktan aydınlığa çıkmış gibi hissediyorum çünkü olmayan tanrıdan beklediğim bos medetler yok allahım yok dinim imanım kitabım yok ama insan olduğum için içimde garipte olsa bir huzur var...


arkadaş burda cok iyi bir araştırma yapmış ve kendisini gerçekten kutluyorum...
Requiem
PARMAK İZİNDEKİ KİMLİK


Tek yumurta ikizleri de dahil olmak üzere, her insanın parmak izi kendine özeldir. Başka bir deyişle, insanların parmak uçlarında kimlikleri şifrelenmiştir. Bu şifreleme sistemini, günümüzde kullanılmakta olan barkod sistemine benzetmek de mümkündür.

Kuran'da, insanları ölümden sonra diriltmenin Allah için çok kolay olduğu anlatılırken, insanların özellikle parmak uçlarına dikkat çekilir:

Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. (Kıyamet Suresi, 4)

Ayette parmak uçlarının vurgulanması, son derece hikmetlidir. Çünkü parmak izindeki şekiller ve detaylar, tamamen kişiye özeldir. Şu an dünya üzerinde yaşayan ve tarih boyunca yaşamış olan tüm insanların parmak izleri birbirinden farklıdır. Dahası, aynı DNA dizilimine sahip tek yumurta ikizleri dahi farklı parmak izine sahiptirler.106

...................
.......................

ayeti dikkatlice inceledigimizde kesinlikle parmak uclarına dikkat cekilmiyor aksine parmak uclarının ne kadar önemsiz oldugu vurgulanmak isteniyor düşünün allah kalbi gözü yeniden yaratabilir inanmayanları korkutmak için dirilişin olacagına ispat için bir tümcedir aslında ,hatta ayette parmak uclarını DAHİ yeniden yaratacagız deniliyor yani en önemsiz ayrıntıları bile es gecmeyecegiz..

şimdi nerede parmak izi
nerede mucize

buradaki parmak izi olsa olsa sahtekarılıgın parmak izidir...

retinalara değinmemiş kuran...
Requiem
DAĞLARIN HAREKET ETMESİ

Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir:

Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88)

Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü.

.............

bir yalan daha ayetin cımbızlanmasında bu sekilde bir ifade varmış gibi gözüksede bu da digerleri gibi hafife alıncak bir sahtekarlık degildir cünkü ayetin basını ve sonunu okudugumuzda dagların kıyamet anında yürütülcegi anlasılmaktadır zaten kuranda kıyamet tasvirlerinde dagları yürütecegiz derler,yani ne dogrusu,daglar şu anda sabit ama kıyamette yürütülecektir..


bakınız ayetin bası ve devamı ;
87 - Sûr'a üfürüldüğü gün Allah'ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler.

88 - Sen dağları görürsün de, yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.

89 - Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar.

90 - Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. "Başka değil ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz." (denir).

ayrıca baska bölümlerde dagları yürütecegiz denir..
Requiem
EVRENİN GENİŞLEMESİ


Edwin Hubble, dev teleskobuyla.

Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:
Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)


..............................

son zamanlarda genişleticiyiz cevirisinin oldugunu hatırlatıyorum

ELMALILI
Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.

buda elmalıdan...

yine bir sahtekarlık....


ayrıca bakınız zariyat 48 e

big bangten bahseden tanrı ardindaki ayette ne yapıyor
DİYANET İŞLERİ
Yeryüzünü biz yayıp döşedik: Ne güzel döşeyiciyiz zariyat 48...

şimdi hangisi dogru?
Requiem
SICAK DUMANDAN YARATILIŞ

Bugün bilim adamları yıldızların dumandan -sıcak bir gaz bulutundan- oluşumunu gözlemleyebilmektedirler. Sıcak gaz kütlesinden oluşum, aynı zamanda evrenin yaratılışı için de geçerlidir. Kuran'da da evrenin yaratılışı, bu bilimsel bulguları tasdik edecek şekilde tarif edilmiştir:

Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti. Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler. (Fussilet Suresi, 10-11)



Temsili Big Bang resmi. Allah'ın evreni yoktan var ettiğini bir kez daha ortaya koyan Big Bang, bilimsel delillerle ispatlanan bir teoridir. Bazı bilim adamları Big Bang'e alternatifler üretmeye çalışmışlarsa da, elde edilen deliller Big Bang'in bilim dünyasında kesin bir kabul görmesiyle sonuçlanmıştır.
Yukarıdaki ayette "gök" olarak çevrilen "sema" kelimesi ile tüm evren kastedilmektedir. Ayette "duman" olarak çevrilen "duhanun" kelimesi de, bugün bilim adamlarının kabul ettiği, evrenin şekillenmesinden önceki maddeyi -evrenin yaratılışındaki söz konusu kozmik ve sıcak bir dumanı- tarif etmektedir. (Mahdi La'li, A Comprehensive Exploration of the Scientific Mireacles in Holy Qur'an, Trafford, Kanada, 2003, ss. 35-38.) Katı maddelere bağlı uçan parçacıklar içeren, sıcak gaz halinde bir kütle olan bu duman şekli, ayette geçen kelimeyle tam olarak tarif edilmektedir. Görüldüğü gibi Kuran'da evrenin bu aşamadaki görünümünü tarif eden en uygun kelime kullanılmıştır. Bilim adamları ise evrenin, duman halindeki sıcak bir gaz kütlesinden oluştuğunu 20. yüzyılda keşfetmişlerdir.5
Ayrıca "Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi." ifadesindeki "sonra" olarak çevrilen "sümme" kelimesinin "bunun üzerine, bundan başka, ayrıca, üstelik, yine, bir daha" gibi diğer anlamları bulunmaktadır. Burada da "sümme" kelimesi" bir zaman ifadesi olarak değil, ek açıklama olarak kullanılmaktadır. (Ebu'l-A'lâ Mevdûdî, Tefhimu'l Kur'an; http://www.enfal.de/tefhim/>) Evrenin yaratılışı ile ilgili böyle bir bilginin Kuran'da bildirilmiş olması, kuşkusuz Kuran"ın bilimsel alandaki bir mucizesidir
........................................................


ayet aslında mucizevidir şu bakımdan ki 6 günün 4 gününü rızk ve dünyaya ayıran allah 2 günde evrenin geri kalanına ayırmıştır..

birde ''sonra'' kelimesi aslında aynı zamanda felan demekmiş gibi bir maval olsada ilginctir ki allah rızkları günes yokken yaratmıştır

bu bilgi boş bir bilgi degildir tabi tevrat tekvinde aynı mavallarla doludur..

ayrıca bakınız bakara 29 allah önce yerleri düzenler sonra evreni düzenler

evren gök diye gecer kuranda semavat diye arapca da bir cok anlama geldigi için yeri gelir atmosfer olur yeri gelir dünya olur işte hangi mucize gerekli ise o anlamı alırlar bunlar allahın ayetlerini egip büküyorlar bunlarda imanda yok...
Requiem
ALTI GÜNDE YARATILIŞ

Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır… (Araf Suresi, 54) Kuran ile modern bilim arasındaki uyumun bir örneği, evrenin yaşı konusudur: Kozmologlar evrenin yaşını 16-17 milyar yıl olarak hesaplamışlardır. Kuran'da ise tüm evrenin 6 günde yaratıldığı açıklanmaktadır. İlk bakışta farklı gibi görünen bu zaman dilimleri arasında aslında çok şaşırtıcı bir uyum vardır. Gerçekte, evrenin yaşı ile ilgili elimizde bulunan bu iki rakamın her ikisi de doğrudur. Yani evren, Kuran'da bildirildiği gibi 6 günde yaratılmıştır ve bu süre bizim zamanı algıladığımız şekliyle 16-17 milyar yıla karşılık gelmektedir.
1915 yılında Einstein, zamanın göreceli olduğunu, mekana, seyahat eden kişinin süratine ve o andaki yerçekimi kuvvetine bağlı olarak zamanın akış katsayısının da değiştiğini öne sürmüştür. Kuran'da 7 farklı ayette bildirilen evrenin yaratılış süresinin, zamanın akış katsayısındaki bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda bilim adamlarının tahminleri ile büyük bir paralellik içinde olduğu görülür. Kuran'da bildirilen 6 günlük süreyi, 6 devre olarak da düşünebiliriz. Çünkü zamanın göreceliği dikkate alındığında, "gün" sadece bugünkü koşullarıyla, Dünya üzerinde algılanan 24 saatlik bir zaman dilimini ifade etmektedir. Ancak evrenin bir başka yerinde, bir başka zamanda ve koşulda, "gün" çok daha uzun sürelik bir zaman dilimidir. Nitekim bu ayetlerde (Secde Suresi, 4; Yunus Suresi, 3; Hud Suresi, 7; Furkan Suresi, 59; Hadid Suresi, 4; Kaf Suresi, 38; Araf Suresi, 54) geçen 6 gün (sitteti eyyamin) ifadesindeki "eyyamin" kelimesi, "günler" anlamının yanı sıra "çağ, devir, an, müddet" anlamlarına da gelmektedir.
Evrenin ilk dönemlerinde, zaman bugün alışık olduğumuz akış hızından çok çok daha hızlı akmıştır. Bunun nedeni şudur: Big Bang anında evren çok küçük bir noktaya sıkıştırılmıştı. Bu büyük patlama anından bu yana evrenin genişlemesi ve evrenin hacminin gerilmesi, evrenin sınırlarını milyarlarca ışık yılı uzağa taşıdı. Nitekim Big Bang'den bu yana uzayın geriliyor olmasının evren saatinin üzerinde çok önemli sonuçları oldu.
Big Bang anındaki enerji, evrensel saatin zaman akış hızını milyon kere milyon (1012) defa yavaşlatmıştır. Evren yaratıldığında, evrensel zamanın akış katsayısı -bugün algılandığı şekliyle- milyon kere milyon kat kadar daha büyüktü, yani zaman daha hızlı akmaktaydı. Dolayısıyla Dünya’da milyon kere milyon dakikayı yaşadığımız esnada, evrensel saat için yalnızca bir dakika geçmiş olur. 6 günlük zaman dilimi, zamanın göreceliği dikkate alınarak hesaplandığında, 6 milyon kere milyon (trilyon) güne denk gelmektedir. Çünkü evrensel saat, Dünya'daki saatin akış hızından milyon kere milyon daha hızlı akmaktadır. 6 trilyon günün karşılık geldiği yıl sayısı, yaklaşık olarak 16,427 milyardır. Bu rakam günümüzde evrenin tahmin edilen yaş aralığındadır.

6.000.000.000.000 gün / 365,25 = 16.427.104.723 yıl

Diğer yandan yaratılışın 6 gününün her biri -bizim zaman algımızla- birbirlerinden farklı zamanlara karşılık gelmektedir. Bunun sebebi zamanın akış katsayısının evrenin genişlemesiyle ters orantılı olarak azalmasıdır. Big Bang'den itibaren evrenin büyüklüğü her ikiye katlandığında, zamanın akış katsayısı yarıya düşmüştür. Evren büyüdükçe, evrenin ikiye katlanma hızı da gittikçe artan bir şekilde yavaşladı. Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinen bilimsel bir gerçektir. Yaratılışın her gününü, Dünya zamanıyla hesapladığımızda karşımıza aşağıdaki durum çıkar:
* Zamanın başladığı andan itibaren bakıldığında, yaratılışın 1. günü (1. devre) 24 saat sürmüştür. Ancak bu süre, bizim zamanı Dünya'da algıladığımız şekliyle 8 milyar yıla eşittir.

* Yaratılışın 2. günü (2. devre) 24 saat sürmüştür. Ancak bu, bizim algılarımızla bir önceki günün yarısı kadar sürmüştür. Yani 4 milyar yıl.

* 3. gün (3. devre) ise yine bir önceki gün olan 2. günün yarısı kadar sürmüştür. Yani 2 milyar yıl.

* 4. gün (4. devre) 1 milyar yıl,

* 5. gün (5. devre) 500 milyon yıl,

* ve 6. gün (6. devre) 250 milyon yıl sürmüştür.

* Sonuç: Yaratılışın 6 günü, yani 6 devresi, Dünya zamanı türünden toplandığı zaman, 15 milyar 750 milyon yıl bulunur. Bu rakam günümüzdeki tahminlerle büyük bir paralellik içindedir.

Bu sonuç 21. yüzyıl biliminin ortaya koyduğu gerçeklerdir. Bilim, 1400 yıl önce Kuran'da haber verilmiş bir gerçeği bir kere daha tasdik etmektedir. Kuran ve bilim arasındaki bu uyum, Kuran'ın, herşeyi bilen ve yaratan Allah'ın vahyi olduğunun mucizevi kanıtlarından biridir.


================================================================================
=========================================================

1
Kuran ile modern bilim arasındaki uyumun bir örneği, evrenin yaşı konusudur

Yanlis cümle. Dogrusu söyle olmaliydi:
Kuran hep bilimin disinda kaldi. Müslümanlar hep Kuranda mucize diye ortaya cikip yaygara yaptilar. Her seferinde yalan söyledikleri anlasildi.

2
Kozmologlar evrenin yaşını 16-17 milyar yıl olarak hesaplamışlardır.

Biz 11 ile 18 milyar yil diyelim suna.
Evrenin yasi hesaplanmaz.
Ya önce gözlem/ölcüm yapilir. Yapilan gözlemin/ölcümün sonuclari irdelenir/yorumlanir. Ancak bu esnada hesap yapma islemi isin icine girer.
Ya da dogrulugu cesitli gözlemlerle desteklenmis teorilere dayanarak yapilan cikarsamalar/hesaplar yine gözlem/ölcme isleminden gecirilerek denenir. Ne kadar saglikli sonic verdigine bakilir.
Her halukarda Evrenin yasi hesaplanmaz. Gözlem yapilir. Ölcülür.

3
Kuran'da ise tüm evrenin 6 günde yaratıldığı açıklanmaktadır.

Evet efendim. Kuran yine sacmalamis.

4
İlk bakışta farklı gibi görünen bu zaman dilimleri arasında aslında çok şaşırtıcı bir uyum vardır.

Su cümlenin yazari haltetmis. Sadece ilk bakiste degil son bakista da bu iki zaman dilimi arasinda kooocaman bir fark var. Hatta kocamandan daha kocaman bir fark: 6 gün niree 15-16 milyar yil nire.

5
Gerçekte, evrenin yaşı ile ilgili elimizde bulunan bu iki rakamın her ikisi de doğrudur.

Önce bir cüs diyelim
Sonra sadede gelelim.
Hayir efendim!
Eger sadece ve sadece bu iki zamandan biri dogru olacak diye bir sart olsaydi, ya 6 gün dogru olurdu ya da 15-16 milyar yil.
Ama böyle bir sart olmadigi icin her ikisinin dahi yanlis olma ihtimali vardir.
Evrenin yasinin 6 gün olmadigi asikar. Itirazi olan beri gelsin.
Cesitli teoriler evrenin yasi hakkinnda degisik rakamlar veriyor. Bu rakamlar yuvarlak rakamlar ve 11 ile 18 milyar yil arasinda degisiyor.
Mesela 1989 yilinda firlatilan COBE uydusu ve onun devami olan, 2001 yilinda firlatilan MAP (diger ismi WMAP) uydusunun gözlemleri evrenin yasi icin 13,7 milyar rakamini veriyor. Bunlar güvenilir rakamlar olsa da kesin rakamlar degil.

6
Yani evren, Kuran'da bildirildiği gibi 6 günde yaratılmıştır ve bu süre bizim zamanı algıladığımız şekliyle 16-17 milyar yıla karşılık gelmektedir.

Yine bir cüs diyelim.

7
1915 yılında Einstein, zamanın göreceli olduğunu, mekana, seyahat eden kişinin süratine ve o andaki yerçekimi kuvvetine bağlı olarak

Hayir efendim!
Einstein zaman "mekana" baglidir diye bir seyden bahsetmedi.

Hayir efendim!
Einstein yer cekiminden de bahsetmedi.
Yer cekimi sadece dünya ile ilgili bir terimdir. Kütle cekimi veya gravitasyondan bahsetti.

Hayir efendim!
Einstein "zamanın göreceli olduğunu" 1915 yilinda aciklamadi.
Einstein özel görelilik teorisini 1905 de genel görelilik teorisini ise 1916 da acikladi.

8
zamanın akış katsayısının da değiştiğini öne sürmüştür.

Cüsünüz efendim! Cüsünüz!
Hayir efendim!
Einstein akilli bir insan oldugundan "zamanın akış katsayısı" gibi sacmaliklardan bahsetmedi.

Hayir efendim!
Einstein "zamanın akış katsayısı" gibi sacmalaliklardan bahsetmedigi icin "zamanın akış katsayısı da değiştiğini öne sürmüş" olamaz. Ve sürmemistir. Bu kocaman bir yalandir.
"zamanın akış katsayısı" diye bir şey yoktur. (bak google)
olmadigi icin de
"zamanın akış katsayısının da değiştiği" diye bir olgu söz konusu olamaz.
Yoktur.
Bu sacmaliklardan olsa olsa ancak HY ve benzerleri bahsederler ancak ve ancak onlarin sitelerinde bulunur.

9
Kuran'da 7 farklı ayette bildirilen evrenin yaratılış süresinin, zamanın akış katsayısındaki bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda bilim adamlarının tahminleri ile büyük bir paralellik içinde olduğu görülür.

Hayir efendim!
Benim icin bile hic bir paralellik yoksa "bilim adamlarının tahminleri ile" bir sarlatanin zirvalari arasinda hic bir paralellik olamaz.

9
Kuran'da bildirilen 6 günlük süreyi, 6 devre olarak da düşünebiliriz.

Ne de olsa derdin yalan üretmek. Düsün bakalim.

10
Çünkü zamanın göreceliği dikkate alındığında, "gün" sadece bugünkü koşullarıyla, Dünya üzerinde algılanan 24 saatlik bir zaman dilimini ifade etmektedir. Ancak evrenin bir başka yerinde, bir başka zamanda ve koşulda, "gün" çok daha uzun sürelik bir zaman dilimidir.

Hayir efendim!
Buradaki “gün” teriminin ne zamanla ne de görecelilikle ilgisi var. “Gün” sadece ve sadece Dünyamızın kendi etrafında bir sefer dönmesi için geçen süredir. Marsın, Venüsün veya "evrenin bir başka yerinde" başka herhangi bir gök cisminin herhangi bir özelliği ile ilgisi yoktur. Süre olarak da degiskendir "gün". Eger bu gün bir "gün"ü 24 saat olarak ölcüyorsak ayni saat ile gecmis zamanlarda "gün"ü 20 saat daha eski zamanlarda ise 18 saat olarak ölcerdik. Dünyanin kendi ekseni etrafinda dönüs süresi zavasladigindan ilerde de bir "gün"müzü 25, 26 saat olarak ölcecegimiz günler gelecek.

Nitekim bu ayetlerde (Secde Suresi, 4; Yunus Suresi, 3; Hud Suresi, 7; Furkan Suresi, 59; Hadid Suresi, 4; Kaf Suresi, 38; Araf Suresi, 54) geçen 6 gün (sitteti eyyamin) ifadesindeki "eyyamin" kelimesi, "günler" anlamının yanı sıra "çağ, devir, an, müddet" anlamlarına da gelmektedir.

Hayır efendim!
Bu kadar yalandan sonra o ayetleri acip okuyacak degilim efendim.
Olabilir.
Ama konumuz ile ilgisi yoktur.
Bize elle tutulur saglam bilgi gerek, zirvalamalar degil.

11
Evrenin ilk dönemlerinde, zaman bugün alışık olduğumuz akış hızından çok çok daha hızlı akmıştır.

Hayir efendim!
"Zamanın akış hızı" diye bir terim yoktur. Bu sacmalik sadece HY sitelerinde bulunur. Ciddiye alinabilecek hic bir kitapda bulunmaz. Ne ders kitabinda ne bilimsel herhangi bir kitapda. (bak google)
Belki heyecanlı bir film seyrederken “zaman hızlı akabilir"... Belki sevdigim birisini beklerken "zaman bir türlü gecmek bilmez"... Ama; fizik dahil başka hiç bir bilim dalında böyle bir terim yoktur/kullanılmaz ve anlamsızdır.

Hayır efendim!
“Hız”dan bahsedilirken, işin içine tanımdan dolayı “zaman”da girer.
Mesela: arabanın hızı = yol/zaman.
Eğer bir araba 2 saat içinde 120 km yol aldıysa, arabanın hızı = (120 km)/(2 saat) = 60 km/saat. 150 kilometreyi 3 saatte katettiyse, arabanın ortalama hızı (150 km)/(3 saat) = 50 km/saat ile hareket etmiştir.
Aynı şeyi „Zamanın akış hızı” zirvasina uygulamaya kalkarsak „Zamanın akış hızı” = zaman/zaman = 1 (birimsiz). Ve her zaman “1” dir.
5 saat içinde 5 saat geçti. gibi gaaayet derin anlamli, filozofik bir zırva, bir "şey" ortaya çıkar.

Hayır efendim!
Kapalı bir sistemin saatının tik-taklarının süresinin değişip değişmediğini “algılamak” prensip olarak mümkün değildir. Bu sistem ister yavaş hareket etsin isterse hızlı ve isterse bir karadeliğe doğru hareket halinde olsun. Yani "Evrenin ilk dönemlerinde, zaman bugün alışık olduğumuz akış hızından çok çok daha hızlı akmıştır." iddiası, ya saçmalayan yada tek amacı sahtekarlık olan birisinin (ki adı Harun Yahyadır) ifadesidir.

12
Bunun nedeni şudur: Big Bang anında evren çok küçük bir noktaya sıkıştırılmıştı.

Hayir efendim!
Evreni "çok küçük bir noktaya sıkıştır"mak her babayigidin harci degildir. Böyle bir babayigidi doguracak anne henüz Evrenenimize gelmedi.
Bundan dolayidir ki ne "Big Bang anında" ne "öncesinde (ne demek oluyorsa!!!)" ne de sonrasinda hic kimse tarafindan hic bir yere "sıkıştırılmış" degildi Evrenç Hala da degil.
Bu cümle "Big Bang anında evren çok küçük bir nokta" halindeydi." seklinde olsaydi... Ne kadar dogru ne kadar yanlis olurdu bilmem ama, belki bir anlami olurdu.

13
Bu büyük patlama anından bu yana evrenin genişlemesi ve evrenin hacminin gerilmesi, evrenin sınırlarını milyarlarca ışık yılı uzağa taşıdı. Nitekim Big Bang'den bu yana uzayın geriliyor olmasının evren saatinin üzerinde çok önemli sonuçları oldu.

Hayir efendim!
Bomba patlar, dinamit patlar, top patlar. Hatta balon bile patlar.
Ama Evren patlamaz.
Evren genisler.

Hayir efendim!
"evrenin genişlemesi"ni anlayabiliyorum ama
"evrenin hacminin gerilmesi"
ne ola ki?... Hacım nasıl gerilir?!?!
Eger “Hacım” bir yay olsaydi gerilebilirdi.
Eger Evren bir “sinir”olsaydi o zaman da benim "sinirlerim gerilirdi".
Ama "gerilme" kelimesini Evrene uaygulamak...
Hayir efendim!
Bunun hic bir anlami yok! Anlamsiz bir zirvadir bu.

Aynı şey
"uzayın geriliyor olması"
hakkında da söylenebilinir/sorulabilinir.
Hayir efendim!
Bunun da hic bir anlami yok! Anlamsiz bir zirvadir bu.

Bir aklı evvelin
"... evrenin sınırlarını milyarlarca ışık yılı uzağa taşıdı."
diyebilmesi için, önce, “evren henüz bir nokta halindeyken; ahhha işte şu noktadaydı” diye bir nokta göstermesi lazım. Aksi takdirde yine saçmalamış olur. HY dan da zaten başka bir şey de beklenmez.
Hayir efendim!
Bunu da anlamsiz zirvalar kategorine aliyoruz.

"evren saati"
ise olsa olsa Harun Yahyanın icadı olan bir zaman ölçme aleti olsa gerek (bak google). Hani gizliden Nobel Ödülü aldığı alet...
Hayir efendim!
"evren saati" diye bir zimbirti yoktur ve simdiye dek de olmadi.

Hayir efendim!
"uzayın geriliyor olması" diye bir sacmalik olmadigi icin yine olmayan "evren saatinin üzerinde" ne "çok önemli sonuçları", ne çok önemziz, sonuçları, ne de herhangi bir sonucu olmus olamaz.

14
Big Bang anındaki enerji, evrensel saatin zaman akış hızını milyon kere milyon (1012) defa yavaşlatmıştır.

Hayir efendim!
"Big Bang anındaki enerji" hala mevcut. Hem de, enerjinin korunmasi ilkesinden dolayi, hala ayni miktardadir. Kendileri hala Evrenimizin icinde olup ne bizi terk etmisdir ne de Evrenimizin disina cikmistir.

Cümle Aleme duyurulur:
İkinci bir Nobel Ödülünü HYya "evrensel saat" inden dolayı vermek istemişlerdi ama o, kendi icadı "evrensel saat" ile yine kendi buluşu olan "evrensel zamanın akış katsayısı"nı ölçmekle meşgul olduğundan, ödül henüz eline geşmedi. (bak(ma) google)

Şaka bir yana. “evrensel saat” diye bir terim var ve kullanılıyor. Bu Greenwich’in saati (GMT = Greenwich Mean Time) olup dünyadaki zaman dilimlerini ayarlamak/karşılaştırmak içindir. Mesela Türkiye GMT+2 zaman dilimindedir: Greenwich’in saati artı 2 saat. Yani Greenwich’de saat 8 ise Türkiyede saat 10 dur. anlaminda kullanilir. Yani bu “evrensel saat” ne Evren ile ilgili bir olgu ne de bir doga kanunu. Sadece Dünya üzerinde kullanilan ve insanlar tarafindan tanimlanmis bir sistem. Saat falan degil.

15
Evren yaratıldığında, evrensel zamanın akış katsayısı -bugün algılandığı şekliyle- milyon kere milyon kat kadar daha büyüktü, yani zaman daha hızlı akmaktaydı.

Hayir efendim!
Evreni yaratacak bir delikanliyi da henüz hic bir ana dogurmus degil.

Hayir efendim! Sacmalamiyalim!
"Yaratilmis bir evren"den bahsedebilmek icin yaninda da "yaratilmamis baska bir evrenin" gösterilmesi gerekir. Ki bizim evrenimizin "yaratilmis" olup olmadigi hakkinda fikir sahibi olabilelim.

Hayir efendim!
Bu cümle yukardaki

Big Bang anındaki enerji, evrensel saatin zaman akış hızını milyon kere milyon (1012) defa yavaşlatmıştır.

zirvasinin tekrarindan baska bir sey degil.

Hayir efendim!
“milyon kere milyon”(!) ve hemde tamsayı!!! olarak verilen bu sayı sadece HY nın fantezisi olsa gerek. Başka hiç bir yerde bulmak mümkün deyil.

16
Dolayısıyla Dünya’da milyon kere milyon dakikayı yaşadığımız esnada, evrensel saat için yalnızca bir dakika geçmiş olur.

Hayir efendim!
Bu cümle izafiyet teorisinin ( = görelilik teorisi) ırzına geçiyor: “eş zamanlılık” izafiyet teorisinde anlamsizdir. Prensip olarak mümkün degildir.

17
Bunun sebebi zamanın akış katsayısının evrenin genişlemesiyle ters orantılı olarak azalmasıdır.

Hayir efendim!
Zamanin hiza veya kütle cekimine bagliligini veren denklemlerin hangisine bakarsak bakalim...
Denklemlerde pay, payda, kare, karekök bolca bulunur. Ama bir "oran" görmemiz mümkün degil. Ne bir ters "oran" ne de bir dogru "oran".

Hayir Efendim!
O denklemlerde "zamanın akış katsayısı" olmadigi gibi "evrenin genişlemesi" diye de bir sey yoktur.
Durum böyle oldugu icin "zamanın akış katsayısının evrenin genişlemesiyle ters orantılı olarak azalması" diye bir zirva da yoktur o denklemlerde.

Bu, HY'dan Nobel Ödüllü bir yalan idi herhalde.

6 günlük zaman dilimi, zamanın göreceliği dikkate alınarak hesaplandığında, 6 milyon kere milyon (trilyon) güne denk gelmektedir.

Hayir efendim!
Zamanin göreliligini dikkate almak icin önce bir olayin görelilik kurallarina uyup uymadigi arastirilir.
Mesela hizlandirici borusunda bir elektron bulunuyorsa, hizi ölcülür. Cok cok hizli hareket eden o elektronun saatinin tik-tak süresini duragan olan bizim saatimizin tik-tak süresi ile karsilastirabilmek icin Einsteinin denklemlerine o elektronun o ölcülen hizi yerlestirilir ve hesaplanir.
Benzer sekilde, bir kara deligin kütlesi ölcülüp/tahmin edilir. Kara delige dogru firlatacagim bir tasin saatinin yol boyunca tik-tak süresini duragan olan bizim saatimizin tik-tak süresi ile karsilastirabilmek icin Einsteinin denklemlerine o kara deligin o ölcülen kütlesi yerlestirilir ve hesaplanir.

Ammaaaa ve lakin...
Ortada göreliligi gerektirecek ne bir "hiz" ne de bir "kütle" yoksa...
Ve de...
Bu kahvede pisti oynayan Ali'nin saatinin tik-tak süresini üc sokak ilerde lokantada yemek yiyen Veli'nin saatinin tik-tak süresi ile karsilastirmak istiyor isek...
Mesela, elimize ücüncü bir saat alir önce Ali'nin saatinin tik-taklarini sonra Veli'nin saatinin tik-taklarini ölceriz. Sonra da biraz hesap yapariz. Einsteinin denklemleri ile degil ama bu hesaplar. Gayet normal, ilk okulda ögretilen oranti hesabi ile yapariz.
Öyle, HY'nin yaptigi gibi, keyfi bir sekilde, Ali'nin saatini "Veli'nin katsayasi bir milyon" ile carpmayiz. Yine keyfi bir sekilde, cikan sonucu "Ali'nin katsayasi bir milyon" ile carpmayiz. Yine keyfi bir sekilde, cikan sonucu "ilahi katsayi 6" ile carpmayiz. Bölmeyiz, cikarmayiz ve toplamayiz. Karekökünü bile almayiz.

Ammmaaa...
HY dangalagi yapar!

6.000.000.000.000 gün / 365,25 = 16.427.104.723 yıl

Hayir efendim!
Ülen Nerden cikti simdi bu 6.000.000.000.000 tane gün?
Yirtik dondan cikar gibi siritiverdi birden.

Niye 6.000.000.000 gün degil?
Niye 6.000.000 gün degil?
Niye 6.000 gün degil?
Niye 6 gün degil?

Cevap?
Takdiri ilahi!
Vallahi billahi.

Ve yorumlar HY dangalagi:

18
6 trilyon günün karşılık geldiği yıl sayısı, yaklaşık olarak 16,427 milyardır. Bu rakam günümüzde evrenin tahmin edilen yaş aralığındadır.

Hayir efendim!
Pardon!
Cüsünüz efendim! Cüsünüz!

19
Diğer yandan yaratılışın 6 gününün her biri -bizim zaman algımızla- birbirlerinden farklı zamanlara karşılık gelmektedir. Bunun sebebi zamanın akış katsayısının evrenin genişlemesiyle ters orantılı olarak azalmasıdır.

Hayir efendim!
Iki yalan bir dogru etmez!
Yav! Biraz önce

Dünya’da milyon kere milyon dakikayı yaşadığımız esnada, evrensel saat için yalnızca bir dakika geçmiş olur.

diye yalan söyleyen dangalak "her dakikanin, her günen karsiligini sabit tutarak" sacma sapan bir hesap yapmisti. Simdi ise sadece dakikanin degil her günün dahi "sabit degil", degisken oldugunu, farklı zamanlara karşılık geldigini söyleyerek daha degisik bir yalan söylüyor.

Hayir efendim!
Bu Evrenin icinde oldugumuz sürece ( = kapali sistem) hic bir zaman bu günün saatinin tik-tak süresini ne coook gecmiste kalan bir günün saatinin tik-tak süresinden farkli algilayabiliriz ne de coook ilerde ki bir günün saatinin tik-tak süresinden. Kendi zamaninimizin tik-tak süresinin degistigini algilamak prensip olarak mümkün degil. Cünkü kendimizin tek, ama tek bir saati var. Süreleri karsilastirmak icin ise en azindan 2 tane saata ihtiyac vardır.

20
Big Bang'den itibaren evrenin büyüklüğü her ikiye katlandığında, zamanın akış katsayısı yarıya düşmüştür.

Hayir efendim!
Bu, Yalanı pekiştirmek için söylenen birinci tasdik yalanı idi.

21
Evren büyüdükçe, evrenin ikiye katlanma hızı da gittikçe artan bir şekilde yavaşladı.

Hayir efendim!
Bu birinci tasdik yalaninin biraz daha degisik kelimelerle ifadesi idi.

22
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinen bilimsel bir gerçektir.

Hayir efendim!
Bu, Birinci tasdik yalanını pekiştirmek için söylenen ikinci tasdik yalanı idi.

Hayir efendim!
Kozmoloji kozmolojidir.
Fiziksek Kozmoloji diye bir sey yoktur. (bak google)
Dangalklar icin hemen ekleme yapayim:
Biyolojik kozmoloji diye de bir sey yoktur. (bak google)
Kimyasal kozmoloji de olmadigi gibi, sosyoljik, psikolojik, cebirsel ve astronomik kozmoloji diye de bir sey yoktur. (bak google)
Olmayan seyin temelleri olmayayacagina göre Fiziksel Kozmolojinin Temelleri diye bir sey olamaz. (bak google)
Olmayan seyin kitabi da olmayacagindan Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı kitap da yoktur. (bak google)
öyleyse "Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı" kitap olmadigi icin
Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitapi da yoktur. (bak google)
Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitapi olmadigi icin
Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitapları da olamaz. (bak google)
Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitapları da olmadigi icin
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılmis olamaz.
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılmis olmadigi icin
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olamaz.
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olamadigi icin
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinmez.
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinmedigi icin
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinen bilimsel bir gerçekolamaz.
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinen bilimsel bir gerçekolmdigi icin
Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinen bilimsel bir gerçektir cümlesi bir sarlatanin vatandaslarimi kandirmak icin söyledigi kocaman bir yalandir.

23
Yaratılışın her gününü, Dünya zamanıyla hesapladığımızda karşımıza aşağıdaki durum çıkar:

Hayir efendim!
Olmayan bir seyi olmayan baska bir sey ile istedigin kadar hesapla! Bundan hic bir "durum çık"maz ortaya.
"Yaratılışın günü" terimi sadece bazi dinler tarafindan uydurulmus bir terimdir. Teknik veya bilimsel herhangi bir anlami, bir gecerliligi yoktur. (bak google). "Dünya zamanı" diye de bir sey yoktur. Sadece yukarda belirttigim, “evrensel saat” denilen Greenwich saati Türkceye bazan "Dünya saati" diye tercüme edilir. Hepsi o kadar.

24
* Zamanın başladığı andan itibaren bakıldığında, yaratılışın 1. günü (1. devre) 24 saat sürmüştür. Ancak bu süre, bizim zamanı Dünya'da algıladığımız şekliyle 8 milyar yıla eşittir

Oha!
Hayir efendim!
Nerden cikti simdi bu "8 milyar yıl"?

25
* Yaratılışın 2. günü (2. devre) 24 saat sürmüştür. Ancak bu, bizim algılarımızla bir önceki günün yarısı kadar sürmüştür. Yani 4 milyar yıl.

Oha! Oha!
Hayir efendim!
Pekii! Bu bu "4 milyar yıl" kimin kicindan ciktigini da söyleseydiniz.

26
* 3. gün (3. devre) ise yine bir önceki gün olan 2. günün yarısı kadar sürmüştür. Yani 2 milyar yıl.

Oha! Oha! Oha!
Hayir efendim!
Bu "2 milyar yıl"i kimin kicina borclu oldugumuzu söyleyin bari!

* 4. gün (4. devre) 1 milyar yıl,

* 5. gün (5. devre) 500 milyon yıl,

* ve 6. gün (6. devre) 250 milyon yıl sürmüştür.

Oha! Oha! Oha! Oha!
Oha! Oha! Oha! Oha! Oha!
Oha! Oha! Oha! Oha! Oha! Oha!
Hayir efendim!
Büyük kiclarda merak etmistim ama...
Kiclarin ebadi gittikce kücüldügü icin, kimin kicina borclu oldugumuzu artik sormayacagim.

26
* Sonuç: Yaratılışın 6 günü, yani 6 devresi, Dünya zamanı türünden toplandığı zaman, 15 milyar 750 milyon yıl bulunur. Bu rakam günümüzdeki tahminlerle büyük bir paralellik içindedir.

OOOOHHHHAAAAA!

Oha! Ki ne oha!

Ülen dallama!
Ülen dangalak!
Ülen sarlatan!
Ülen soytari!
O kadar ikindan, sikindin...
Kicindan cikan sadece bumuydu?

Ülen biraz önce, yukarda attin tuttun Evrenin yasi 16,427 milyar diye hesaplayip bangir bangir bagirdin.
Ülen simdi ise ikindin sikindin ve Evrenin yasini 15,75 milyara indirdin.
Ülen aradaki farki niye belirtmiyorsun?
Ulen aradaki 677 milyon yillik fark nerede?
Kimin kicinda kaldi bu 677 milyon yillik yas farki?
Cabuk ikinip-sikinip cikara kicindan 677 milyonu o kici büyük!

Hayir efendim!
Alti tane sallama sayiyi toplayip 15,75 milyar hesaplamak marifet degil.
Marifet bundan sonra basliyor.
Eger HY kici kiriginin teorisi dogru olsaydi...
Yani
zamanın akış katsayısının evrenin genişlemesiyle ters orantılı olarak azalsaydı,
Yukarda yaptigi yas hesabina göre bu zaman dilimleri
8 milyar
4 milyar
2 milyar
1 milyar
0,5 milyar
0,25 milyar olacakti.

Pekiiii...
Evrenin genisligi ne olacakti.
Yukarda big bang aninda Evren "bir nokta"dır denilmisti.
Hadi biz insafli davranip big bang aninda evren 1 milimetre idi diyelim.
Madem Big Bang'den itibaren evrenin büyüklüğü her ikiye katlandığında, zamanın akış katsayısı yarıya düşmüştür.

ki yukardaki sayilar hesaplanmis. Biz de su evrenin 15,75 milyarlik süre icinde ne kadar genisledigini hesapliyalim:

Baslangicda Evren 1 milimetre boyunda
8 milyar yil sonra Evrenin boyutu 2 ye katlaniyor ve 2 milimetre oluyor.
Bir 4 milyar yil sonra Evrenin boyutu tekrar 2 ye katlaniyor ve 4 milimetre oluyor.
Bir 2 milyar yil sonra Evrenin boyutu tekrar 2 ye katlaniyor ve 8 milimetre oluyor.
Bir 1 milyar yil sonra Evrenin boyutu tekrar 2 ye katlaniyor ve 16 milimetre oluyor.
Bir 0,5 milyar yil sonra Evrenin boyutu tekrar 2 ye katlaniyor ve 32 milimetre oluyor.
Bir 0,25 milyar yil sonra Evrenin boyutu tekrar 2 ye katlaniyor ve 64 milimetre oluyor.

Ülen 15,75 milyarlik süreden sonra Evrenin büyüklügü 64 milimetre mi? Dangalak!
Ülen bu 64 milimetre olmasi gereken Evrene kimin kici sigacak?

Bitmediiii!

27
Evren büyüdükçe, evrenin ikiye katlanma hızı da gittikçe artan bir şekilde yavaşladı.

ülen ne demek bu cümle?
Anlayan beri gelsin!

Bitmediii!

28
Madem
zamanın akış katsayısının evrenin genişlemesiyle ters orantılı olarak azaliyor...

Simdi, 15,75 milyardan sonra su zaman dilimlerini yarilamaya devam edelim:
(Milyar yil olarak)
8
4
2
1
0,5
0,25

0,125
0,0625
0,03125
0,015625
0,0078125
0,00390625 ( = 3,90625 milyon yil)
Toplam: 15,99609375 milyar yil.

Yani bir 6 günlük zaman dilimi daha gecerse Evrenin yasi toplam 15,99609375 milyar yil olacak bu dangalaga göre.

Evrenin genisligi ise
(milimetre olarak)

128
256
512
1024
2048
4096 ( = 4,096 metre)


Devam edelim:
(Milyon yil olarak)

3,90625
1,953125
0,9765625
0,48828125
0,244140625
0,122070313 (= 122 bin yil)

Toplam: 15,99987793 milyar yil.

Yani bir 6 günlük zaman dilimi daha gecerse Evrenin yasi toplam 15,99987793 milyar yil olacak bu dangalaga göre.
Son 6 günlük zaman diliminden beri Evren hic yaslanmadi mi ne?
Allallaaa! Allallaaa!

Evrenin genisligi ise
(metre olarak)

8,192
16,384
32,768
65,536
131,072
262,144

262 metre boyunda bir Evren ha!
Allallaaa! Allallaaa!

Neyse uzatmaya gerek yok!
Liseye gitmis olanlar matematikde mutlaka görmüslerdir: Bu sayi dizisinin ismi "geometrik dizi"dir. Evrenin yasi sayi dizisine ne kadar devam edersek edelim toplami 16 milyari hic bir zaman gecmeyecektir. Yani bu dangalaga göre Evrenimizin yasi hic ama hic bir zaman 16 milyari gecemeyecek.
Ama olay bununla da bitmiyor.

Eger bu sekilde devam edersek, mesela
29. "zaman dilimi"nden 30."zaman dilimi"e gecis süresi sadece 14,9 yil olacak. Milyar yil degil, milyon yil degil... Sadece 14,9 yil.

30."zaman dilimi"nde evrenin genisligi 536 km olacak.

59. "zaman dilimi"nden 60."zaman dilimi"e gecis süresi sadece 0,4 saniye olacak. Milyar yil degil, milyon yil degil... S-A-N-I-Y-E. 60."zaman dilimi"nde evrenin genisligi 576 461 TRILYON km olacak.
Bundan sonra gececek olan 0,21 SANIYELIK zaman süresi icinde ise Evrenin genisligi yine ikiye katlanacak ve 1 152 922 TRILYON km olacak. Yani Evrenin genisleme hizi isik hizini 10 TRILYON kat geçecek.

Valla bu dangalak sadece göreliligin irzina gecmekle kalmadi, bilinen ne kadar doga kanunu varsa hepsinin irzina gecmis durumda.
Eh! Buna bir çüş demek boynumun borcu.

Ve deeeee!
Bu böyle devam ederse öyle bir zaman gelecek ki...
Her mikro saniyede bir, her nano saniyede bir her... Evrenin genisligi ikiye katlandikca katlanacak, Evrenin yogunlugu azaldikca azalacak...
Evrenin yasi limit sayi olan 16 milyar yila eristiginde; Evren kelimenin tam anlami ile "sonsuz" büyüklükde ve "SIFIR" yogunlukda bir "bosluk" bir "sey" bir "hic" olacaktir.

Al sana HY dangalagindan "kiyamet günü"nün tarihi. Saatli marif takviminize kaydedebilirsiniz artık kıyamet günü ile olan randevunuzu.
Bu, Evren 16 milyar yasina girdiginde "kiyamet koptu" demektir.

29
Bu sonuç 21. yüzyıl biliminin ortaya koyduğu gerçeklerdir. Bilim, 1400 yıl önce Kuran'da haber verilmiş bir gerçeği bir kere daha tasdik etmektedir. Kuran ve bilim arasındaki bu uyum, Kuran'ın, herşeyi bilen ve yaratan Allah'ın vahyi olduğunun mucizevi kanıtlarından biridir.

Hayir efendim!
"Bu sonuç 21. yüzyıl"da saf vatandaslarimin sirtindan gecinen asalaklarin sahtekarliklarina bir örnektir.
"Bu sonuç" "1400 yıl önce" yaiamiş birisinin dangalakligini "bir kere daha tasdik etmektedir."
"Bu sonuç" "Kuran ve bilim arasındaki ... uyum"suzlugun kanitlarindan birisidir.
"Bu sonuç" "Kuran'ın, herşeyi bilen ve yaratan Allah'ın vahyi ol"madiginin "mucizevi kanıtlarından biridir"


Bu sahtekerlarin pesinden kosan zavalli, saf vatandaslarima üzülüyorum.

Sevgiler. sonuç" "Kuran ve bilim arasındaki ... uyum"suzlugun kanitlarindan birisidir.
"Bu sonuç" "Kuran'ın, herşeyi bilen ve yaratan Allah'ın vahyi ol"madiginin "mucizevi kanıtlarından biridir"


Bu sahtekerlarin pesinden kosan zavalli, saf vatandaslarima üzülüyorum.

Sevgiler.

not : bu çalışma dostum dreimalali'ye aittir.
Requiem
bu iğneli hy başlığı kimin aklına gelmişse allah onu sedir ağaçlarının altında şarapla yıkasın ..aklınla bin yaşasın.
okanknc
harun yahya'nın ateistlerin ve bilim adamlarının yazdıklarını çarpıttığını zaten biliyordum ama kuranı bile çarpıttığını da şimdi gördüm.
bilgilendirdiğiniz için çok teşekkür ederim.
sunny
arkadaşlar eğer bizim doğa tarihi müzesinden izin alabilirsem müzedeki neandarthal iskeletleri kafatası ayrıca homo erectus kafatası fosilleri ve diğer insan evrimi ile ilgili fosillerin resmini çekmek istiyorum.

bir çok insan bunları bir hayal ürünü zannediyor ama bu fosiller ülkemizden bile çıkarılmakta.örneğin bodruma yakın bir yerden ilkel bir balina iskeletiçıkarıldı ve bu balinanın yüzgeçlerinde hala parmaklar mevcut.tam olarak karadan suya adaptasyon yaşamış bir hayvan fosili var.
Requiem
sunny süpersin ki!
Lutfi
Allah razı olsun. Aynen katılıyorum Liberty. Birincisi Kuran'ın evrimi reddettiği falan yok. Bunu uyduran Harun Yahya'dır. Kuran tüm canlıların tek bir canlıdan meydana geldiğini yazar. Allah bütün canlıları evrimle yaratmıştır. İlk insanda Havva'dır. Adem Havva'dan yaratılmıştır. Adem Havva'nın ikizidir ve anneleri vardır. Adem mitokondrial DNA ve Y kromozomuna göre yaklaşık 1000 nesil önce gelmiştir. Ondan önceki varlıklar Homo saphiens değildir. Kuran bunların delillerini gösterir.
sessizyolcu
kim kodamana dedi ki doğal seleksiyon yoktur diye.

Tamam doğal seleksiyon vardır ama ama canlıların gelişmesine (yani evrime) bir etkisi yoktur.

Diyelim ceylan sürüsü kaçıyor arslan arkadan sürüyü kovalıyor aslan kimi kaptı

Ben söyleyeyim en arkada kalan ve en yavaş koşanı (yalansa söyleyin). Bundan sonra ne oldu.Diğer hayatta kalan ceylanlar başka bir özellik mi kazandılar.Vucudlarında bir gelişme mi oldu.

Hadi diyelim en iyi ihtimalle koşa koşa daha hızlı koşmayı öğrensinler.(size esneklik gösterelim)

Bu özellik doğuştan sonraki nesillere geçer mi veya kişide gelişen özellikler dna da nasıl bir değişiklik sağlıyor.

Cevaplarınızı bekliyorum. Saygılarımla
kodoman
sessizyolcu,
Doğal Seçilim kimin/neyin öngörüsü ve mekanızmasıdır? ilk ortaya atan kimdir? Saçmalamayın lütfen!

Doğal seçilimin özellik kazandırdığını kim söyledi? Mutasyon özellik kazandır kazandırır, bu mutasyonlar, doğal seçilimle elenir!

Zaten cehaletinizi bu sözleriniz ortaya koyuyor:
QUOTE
Hadi diyelim en iyi ihtimalle koşa koşa daha hızlı koşmayı öğrensinler.(size esneklik gösterelim)

Bu özellik doğuştan sonraki nesillere geçer mi veya kişide gelişen özellikler dna da nasıl bir değişiklik sağlıyor.


sizi tebrik ediyorum, lamarckın teorisini yanlışladınız! Bu yukaridaki saçmalıkların Darwin'le ne alakası var? Önce gidin neyi reddettiğinizi öğrenin!
Bu cehalete katlanamıyorum yaaa!!!
kodoman
Ayrıca diğer sahtekarlıklara da cevaplarınızı bekliyorum!
sessizyolcu
Mutasyonlar dna daki rastgele değişiklikler değil midir.Rastgele bir değişiklik en mükemmeli nasıl daha iyi yapabilir ki.Mutasyonlar benim bildiğim kadarıyla kafadan bacaklı sinekler oluşturuyordu.Faideli mutasyonları sorup yatıyorum.(Gerçi daha önce de sormuştum ama tekrar sorayım) ve yatıyorum cevap yazarsan yarın bakarım inşaallah şimdi uykum var
Antimuhammed
HARUN YAHYA kimdir? Bir arkadaşımız kendisi hakkında bilgi yazmış, ama tam olarak kim olduğu aşağıdadır...

Harun Yahya kamuoyunda Adnan Hoca namıyla ünlenen ve her türlü rezilliğe adı karışmış olan meşhur Adnan Oktar'dır. Kendisi esasen Güzel Sanatlar fakültesinde okumasına rağmen akla gelebilecek her konuda 250 civarında kitabı mevcuttur. İnsanın 30 yıllık bir ömürde çoğu kişinin hayatı boyunca edinemediği bilgi birikimine ulaşıp bilim adamlarından bile ziyade Nanoteknoloji, Biyoloji, Din, Siyaset, Evrim Teorisi gibi alanlarda bu kadar yetkin ve etkin olması akıllara zarar bir durumdur. Kendisi öylesine derin bir kişiliktir ki, oturdumu 15 günde koca bir ilim dalındaki her türlü gerçeği ortaya çıkartıp bunu kitap olarak yazıp yayınlatacak kadar beceriklidir.

Adnan Oktar'ın çeşitli kitapları Harun Yahya ve Cavit Yalçın müstear ismiyle yayınlanmıştır.

Adnan Oktar hakkında çok çeşitli suçlamalar ile çeşitli kereler ceza davaları açılmış ve "Akli melekeleri yerinde olmadığından cezai ehliyete haiz olmadığı gerekçesi ile hüküm giymemiştir!" (kabacası: Delidir, ne yapsa yeridir demek!) Bu davaların bir kısmı fuhuş ile ilgilidir.

Evrim Teorisi Adnan Hoca'ya rağmen koca yıkılmaz bir kaya gibi durduğu yerde durmaktadır. Ne tek bir kişinin lafı ile teori olmuştur, ne de tek bir şarlatan nedeniyle yıkılır. Benim asıl anlamakta zorlandığım ise bu teorinin belli çevrelerce neden sürekli yüce Allah'ın varlığına karşıt koşulduğudur. Kasıtlı olarak ve yoğun bir şekilde yürütülen bu propagandanın amacını anlamakta güçlük çekiyorum. Yurtdışına eğitim için giden bir çocuğumuz oralarda bu iddiaları ortaya koysa ertesi gün uçak biletini eline verip geri yollarlar.

Neden korkuyoruz? İnsan bir konu hakkındaki her türlü iddiayı öğrenebilmelidir. Evrim teorisi ile inancından olacağını düşünen birisinin inancına güveni yok demektir.
locksmith
BENCE 20 SORU FAZLA EVRİM TEOROSİNİN ÇÖKMESİ İÇİN

SADECE 1 SORU YETER

1-) Madem insanın evrimle gelişerek bu hale geldiğini söylüyorsunuz, bilinçli bir tasarımcının ilmi ve kuvveti olmadan tesadüflerle gelişerek meydana gelen bir adet pentium 4 işlemcili bilgisayar var mı ki, insanın işlemcileri o kapasitede ki bir bilgisayardan daha düşük olmadığı halde tesadüflerin eseri olmuş olabilsin?


yaw hadi iyisiniz bu sitede kimseye "Can denen şeyi" sormuyorum. tongue.gif


------------------------------------------------------------
Evrim bir balona benzer, sönmesi için sadece kendisini patlatacak bir iğne lazımdır. Oda bende var laugh.gif
CultureClub
Cahil cesareti diye buna deniyor galiba laugh.gif
uğur
QUOTE(locksmith @ Apr 28 2007, 08:48 PM) *
BENCE 20 SORU FAZLA EVRİM TEOROSİNİN ÇÖKMESİ İÇİN

SADECE 1 SORU YETER

1-) Madem insanın evrimle gelişerek bu hale geldiğini söylüyorsunuz, bilinçli bir tasarımcının ilmi ve kuvveti olmadan tesadüflerle gelişerek meydana gelen bir adet pentium 4 işlemcili bilgisayar var mı ki, insanın işlemcileri o kapasitede ki bir bilgisayardan daha düşük olmadığı halde tesadüflerin eseri olmuş olabilsin?


------------------------------------------------------------
Evrim bir balona benzer, sönmesi için sadece kendisini patlatacak bir iğne lazımdır. Oda bende var laugh.gif



Pentium 4 de bir evrim ürünüdür,seni gibi molozlarda...
Antimuhammed
http://adnanoktar.wordpress.com

http://harunyahyakimdir.wordpress.com

Herkesi bir domain alıp yukarı linktekilerin aynısını yayınlamaya davet ediyorum.

adnanoktar1-2-3-4-5-6 diye gidebilir domain isimleri.. Sayılar sonsuzdur... Malumunuz
oregon
QUOTE(Blackrock @ Feb 22 2007, 06:32 AM) *
Bir de zararsız mutasyon olamayacağının ispatını depremde yıkılmış bina fotoğrafıyla ispatlayışı vardır ki, jeofizikten moleküler biolojiye kadar bütün bilim dallarını yerle yeksan etmiştir hoca efendi...



olduguna daır bır ornek alabılırmıyız sizden....bu soruyu bır bılım adamına sormuslardıda ole aval aval bakıp durmustu 1 saat 13 dakıka gulmustum
acınası halıne:) smile.gif
oregon
QUOTE(anibal @ Feb 22 2007, 12:16 PM) *
H.Y. nin lafları zırvadan başka bir halt değildir.. Mesele, insanların biyoloji hakkında hemen hiç bir şey bilmiyor olmasıdır..

>>> İnsanla şempanzenin genetik yapılarının birbirine % 99 benzer olduğunu iddia etmek..

Genetik yapı denince, alel frekansları incelenir. Oysa insan ile şempanzenin DNA'ları %99 oranında benzerdir.. DNA ile genetik yapı farklı şeylerdir. DNA, kromozomlardaki herşeyi anlatır, genetik yapı ise DNA'nın sadece işlev gören kısımlarını kapsar.. Gidip telomerler mesela, Genetik yapı içinde ele alınmaz..

>>> Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır.

İşte size koskoca bir yalan.. İnsandan daha önce böyle bir çalışma yapılmıştır.. DNA karşılaştırması için genetik harita çıkarılması da gerekmez.. Sizce, babalık testinde bireylerin genetik haritası mı çıkarılmaktadır ?

http://en.wikipedia.org/wiki/Chimpanzee_Se...ysis_Consortium

Bilfiil benim okulumda, aralarında hocalarımında bulunduğu insanların yaptığı bir çalışma..

Olay şu... İnsan üzerinde DNA Testleri yapamazsınız.. İnsana en yakın canlılarda yaparsınız ki, sekanslama bilgisini çözebilesiniz.. Bu sebeple, bir tür klonlama işi yapılır.. Bazı virüsler vs. yoluyla sekansları taşır, sonuçlarını gözlersiniz.. İnsan embriyosunun hem temini zordur, hemde yasaktır.. Her neyse, bu şekilde, şempanzeler ile çalışarak ne yapmanız gerektiğini öğrenir, akabinde insan üzerine gidersiniz..

Peki, şempanzeler ile çalışmak, bizi insan için doğru yola götürür mü? Önce buna cevap vermeniz gerekir. Bunun içinde öncelikle DNA'lar (genler değil) arasındaki uyuma bakarsınız.. Bakınca da %98.5 oranında uyum görürsünüz.. Bu, şempanzeden öğreneceğiniz 200 şeyden 197 tanesinin insan içinde geçerli olacağı anlmını taşır.. Gider insan ile çalışmaya başlarsınız.. Elbette bundan önce, bir yerde söylersiniz: "Şempanze ve insan DNA'ları %98.5 oranında uyumlu, biz şempanzelerden insanın genetiğini öğrenebiliriz.." Basın önü, arkasını keser, "Ahanda insan ile şempanze %98.5 aynıymış" der..

Neyse, DNA ile uğraşanlar, alt seviyeye geçer, sekansları ayırırlar.. Örneğin şöyle bir sonuçla karşılaşırlar:

İnsan : AAA - ABA - ACA - AAC - CAA - CBA - ACC - BBA -AAB
Şempanze: AAA - ABA - ACA - CBA - CAA - AAC - ACC - BBA -AAB

Farklı di mi ikisi? Evet farklı.. Pekala şuna dikkat ettiniz mi?

İnsan: Şempanze:
. Gene 1: AAA - ABA - ACA AAA - ABA - ACA
. Gene 2: AAC - CAA - CBA CBA - CAA - AAC
. Gene 3: ACC - BBA -AAB ACC - BBA -AAB

Bunlar, bir tespih tanesi gibi dizilmiş amino asitler.. İnsanın tespihinden Gene 2'yi keser çıkarır, ters çevirip tekrar tespihe eklerseniz ne elde edersiniz? Şempanze Gene 2'yi..

Şimdi bu iki gen aynı değil, ama "DNA" aynı... Bu şekilde gen bazında bakarsanız, insan ile şempanze arasında %96 oranında benzerlik görürsünüz..

Kısaca, H.Y.nin yazıları, biyolojiden biraz anlayan herhangi biri için, çüşşş denmesi gereken yazılardan ibarettir. İnsanların konuya dair cehaletlerini sömürmeye çalışan bir zıvalık yığınıdır sadece..,


ınsanlarla hamam boceklerının dna benzerlıklerının ne oldugunu bılıyormusun!?
CultureClub
QUOTE(Antimuhammed @ Apr 29 2007, 04:30 PM) *
http://adnanoktar.wordpress.com

http://harunyahyakimdir.wordpress.com

Herkesi bir domain alıp yukarı linktekilerin aynısını yayınlamaya davet ediyorum.

adnanoktar1-2-3-4-5-6 diye gidebilir domain isimleri.. Sayılar sonsuzdur... Malumunuz



Bizim eski siteyi kapattıran bu herifin tüm rezilliklerini eski idea forumdan alarak yazabilirsin,kolay gelsin.

Eski forumumuz bazen açık,bazen kapalı.Telekom görevlisi cumaya gittiğinde açık,gece yarısı açık. laugh.gif Gündüz kapalı.Henüz mantığını çözemedim.

Proxy ile ulaşılabilir,yurt dışından ulaşımda bir sorun yok.Uydudan ulaşımda bir sorun yok.

Sorun %50 Arap sermayeli Telekom bağlantısında.

Eski idea forum;

http://www.mfipb.com/index.php?mforum=cumhuriyet&act=idx
kodoman
Uzun bir ara oldu ama devam edelim...

National Geographic'te balinaların evrimi konusunda yayınlanmış bir makaleye çamur atmaya kalkıyor motorcu tayfası!..

Makale: http://harunyahya.org/Makaleler/balina_masali.htm

hemen başlayalım:
önce verilen araform sıralamasına bakalım:
Pakicetus (50 milyon yıl önce > Ambulocetus (49 milyon yıl önce) > Rodhocetus (46.5 milyon yıl önce) > Procetus (45 milyon yıl önce) > Kutchicetus (43-46 milyon yıl önce) > Durodon (37 milyon yıl önce) > Basilosaurus (37 milyon yıl önce) > Aetiocetus (24-26 milyon yıl önce)

Bu şemanın pek çok yanıltıcı özelliği vardır. Ancak öncelikle en temel olanını açıklayalım. Şemadaki ilk iki canlı, yani Pakicetus ve Ambulocetus, National Geographic'e göre birer "yürüyen balina"dır, ama gerçekte birer kara memelisi olan bu canlıları "balina" olarak tanımlamak, tamamen hayali hatta komik bir iddiadır.
Herhalde kara canlısı olacak, çünkü en uzak atalar!!! Karadan-Suya geçiş sürecinde, en uzak ata olarak "hava canlısı" gösterilmesi beklenmiyordu herhalde? Sudaki türler gösterilecek, bu seferde hani bunu karaya bağlayan "ara form" diyecekler! Ancak şunu belirtmek lazım bunlar suya bağımlı kara canlıları.

Önce Pakicetus'a bakalım.
hadi bakalım...

Oysa fosilin "balina" olmakla yakından-uzaktan bir ilgisi yoktu. İskeleti, bildiğimiz kurtlara benzeyen dört ayaklı bir yapıydı. Fosilin bulunduğu yer, paslanmış demir cevherlerinin de bulunduğu ve salyangoz, kaplumbağa veya timsah gibi kara canlılarının da fosillerini barındıran bir bölgeydi; yani bir deniz yatağı değil kara parçasıydı.
Deniz yatağı değildi diyor! Herhalde deniz yatağı değildi, bahsi geçen hayvan suya bağımlı kara canlısı; ancak deniz yatağı olmayan yer, suya yakın bir yerdi! Yanılıyorsam düzeltin: Timsahlar denizden(bataklık vb.) fazla uzakta yaşayamazlar. Ve tabi ki, bulunan demir yatağı niçin paslıymış acaba? Suyla alakası olabilir mi?

National Geographic'te sözü edilen detay özellikler, yani "azıdişlerindeki diş uçlarının düzeni, orta kulakta yer alan bir kemikteki kıvrım ve kulak kemiklerinin kafatasındaki konumu" ise, Pakicetus ile balinalar arasında bir ilişki kurmak için kanıt olamaz:
"orta kulakta yer alan bir kemikteki kıvrım"? Hmm, ne basit bir fark gibi gözüküyor değil mi? Halbuki değil bahsi geçen, ve küçümsenen kemik "auditory bulla" kemiğidir ve balinalara özgüdür. Birde itirazı maddelere ayırmış:

Öncelikle, National Geographic'in "Diğer kara memelilerinde hepsi bir arada bulunmayan özellikler" ifadesini kullanırken dolaylı olarak da belirttiği gibi, sözkonusu özellikler başka kara memelilerinde de vardır.
Ama "auditory bulla" yoktur! Ayrıca işine geldimi, indirgenemez komplekslik nidaları atarken, "tamamı olmadan işlevsizdir" gibi cümleler eden bir şahıs, işine geldimi bunu bir anda gözardı edebiliyor. Not: tüm indirgenemez kompleks dediği şeylerin, gayet indirgenebilir olduğu USA'de ki ID mahkemesi sırasında ortaya konmuştur!

birde kendince saçma sapan bir benzetmeyle, burada kurulan bağı tiye almaya kalkmış!
Eğer Avustralya'da yaşayan gagalı bir memeli olan Platypuslar ve ördekler soyları tükenmiş canlılar olsalardı, evrimciler aynı mantıkla (gaga benzerliğinden yola çıkarak) bunları da birbirlerinin akrabası ilan edeceklerdi.
Kuşların iskelet yapısı, memelilerin iskelet yapısından ayırt etmeye yetecek kadar farklıdır; Ancak burada zaten bir memeli olan bir türün yine memeli olan balinaya özgü yapısal farklılıklarından bahsediliyor, bir sınıf(memeli, sürüngen vb.) farkından değil!

National Geographic'in "yürüyen balina" ilan ettiği Pakicetus da farklı anatomik özellikleri bünyesinde barındıran özgün bir cinstir. Nitekim omurgalı paleontolojisinin otoritelerinden Carroll, Pakicetus'un da dahil edilmesi gereken Mesonychid ailesinin "garip karakterlerden oluşan bir kombinasyon gösterdiğini" belirtmektedir. Bu tip "mozaik canlı"ların bir evrimsel ara form sayılamayacağını, Gould gibi önde gelen evrimciler de kabul etmektedir.
Özgün bir cins olduğuna ne şüphe? Sonuç itibariyle tek, tam bir "deniz memelisi" cinsine evrilmiştir! Mozaikten kasıt? O mozaik niçin "araform" sayılamazmış? Gould kim? Sarı Çizmeli Mehmet Ağa! google scholarda aradım üç tane farklı Gould buldum, nerede bunu kabul etmiş? Bunu kabul etmiş olması, sayılamayacağı anlamına mı geliyor? Sayılıp sayılmayacağını madem o belirliyor, aynı zamanda evrimi savunuyor(muş mehmet ağa!), bu niye kabul edilmiyor?

birde yaratılışçı bir "gavurdan" alıntı yapmış:
Evrimcilerin mesonychidlerin, archaeocetealara dönüştüğü konusunda kendilerinden emin davranmalarının nedeni, gerçek soy bağlantısında yer alan bir tür tanımlayamamalarına rağmen, bilinen mesonychidler ve archaeocetealar arasında bazı benzerlikler olmasıdır. Ancak bu benzerlikler, özellikle de (iki grup arasındaki) büyük farklılıklar ışığında, bir ata ilişkisi iddia etmek için yeterli değildir. Bu gibi karşılaştırmaların oldukça subjektif olan doğası, şimdiye kadar pek çok farklı memeli ve hatta sürüngen grubunun balinaların atası olarak öne sürülmüş olmasından bellidir.
Neymiş, bazı benzerliklermiş! Acaba bu şahıs bu "bazı" benzerlikleri bir zincir halinde alt alta sıralayıp bir bakmış mı? Bu "bazı" benzerlikler tek tek örnekler üzerinde görece küçük olması, ancak zincirin tamamında "balinaya" doğru bir dönüşüm sürecinin bariz bir şekilde ortaya çıkması, evrimin en bariz dayanağı olarak kabul görmeyecekte, karadan suya süreci açıklanan balinanın en uzak atasına "kara canlısı" diye kestirip atanların subjektif yanlışlaması mı kabul görecek? "Subjektif" diye nitelenen yorumların dayanağı olan nesnel kanıtlar görmezden gelinerek, çok "objektif" davranılmış oluyor! Ohh ne güzel iş, işine geleni, nesnel delilleri görmezden gelip "subjektif" diyerek, subjektif bir yorumda bulun!

Ambulocetus natans terimi, Latince ambulate (yürümek), cetus (balina) ve natans (yüzmek) kelimelerinin birleşmesiyle oluşturulmuştur ve "yürüyen ve yüzen balina" anlamına gelir. Canlının yürüdüğü aşikardır, çünkü tüm diğer kara memelileri gibi onun da dört ayağı, hatta bu ayaklara bağlı geniş pençeleri ve arka pençelerinin ucunda toynakları vardır. Ancak canlının bir taraftan da suda yüzdüğü, daha doğrusu yaşamını hem karada hem de suda (amfibi şekilde) sürdürdüğü iddiasının, evrimcilerin önyargıları dışında, hiçbir dayanağı yoktur.
Toynaklar nerden çıktı? Toynak benim bildiğim "toynaklılar"(at, eşek, zebra vb.) ailesinde ayağın bitiminde, yürüme işlevinde bütünüyle yere basan büyük tek bir tırnaktır! Ben mi yanlış sayıyorum, bu hayvanda 5 tane parmak yok mu? Parmakların ucundaki tırnaklara niçin toynak deme ihtiyacı duymuş? Tabii ki basit zorlamadan başka bir şey değildir! Bu hayvanın, uzun arka bacaklarıyla karada pekte yetkin olamayacağı bariz! Tırnağı değilde, toynağı olan(puhuah çok gülesim geldi, kusura bakmayın) bir pençe, eminim çok öldürücüdür smile.gif Bir cümle içinde, nasıl bu kadar saçmalanabilir. Toynaklı Pençe, sanırım buna oximoron diyebiliriz!!! Karaya hiçte uygun olmayan vücut yapısı, perdeli olduğu aşikar ayaklar, daha da önemlisi fosillerinin suya yakın oluşu!

Çizime dikkat ederseniz, bir kara canlısı olan Ambulocetus'u "balinalaştırmak" için yapılmış iki küçük hileyi kolaylıkla fark edebilirsiniz:

o Hayvanın arka bacakları, yürümeye yarayan ayaklar olarak değil de, yüzmeye yarayan yüzgeçler gibi tasvir edilmiş. Oysa gerçekte canlının bacak kemiklerini inceleyen Carroll, bu canlının "kara üzerinde güçlü bir hareket yeteneğine sahip olduğunu" belirtir.
Kara üzerinde güçlü hareket yeteneği? Ne kadar güçlü? Sonuç itibariyle timsah veya kaplumbağada kendi çapında kara üzerinde "güçlü" bir hareket yeteneğine sahiptir! Hatta daha da önemlisi, Caroll niçin "Omurgalı Evriminin Modelleri ve Süreci"(Patterns and Process of Vertebrate Evolution) adlı eserinde bu yaratığın karadaki yeterliliğine değinme ihtiyacı duymuş? Eminim çitadan bahsederken böyle bir şeye deyinme ihtiyacı duymayacaktır! Sonuç itibariyle çita tam bir kara canlısıdır! Ayrıca bu alıntının ingilizcesine ulaşmak için arama yaptığımda bu alıntının sadece HY ve onun etkisinde kalmış ~30 sitede olduğunu gördüm, Yani pek güvenilir değil gibi!.. Pek çok alıntısında olduğu gibi, bunda da bütünlüğü korumadığı izlenimi veriyor!

Hayvanın ön ayaklarına "palet" görüntüsü verebilmek için perdeler çizilmiştir. Oysa eldeki Ambulocetus fosillerinden böyle bir sonuca varmak mümkün değildir. Gerçekte fosil kayıtlarında, bu gibi yumuşak dokular hemen hiçbir zaman görünmezler. Dolayısıyla canlının iskeleti dışında kalan özellikleri üzerinde yapılan rekonstrüksiyonlar hep spekülatiftir. Bu da evrimcilere geniş bir propaganda malzemesi sunar.
Hadi perde olduğunu kesin olarak bilemeyiz, peki olmadığını nasıl kesin olarak bilebiliyor HY? Kaldı ki, rekonstrüksiyonlara bu şekilde laf atan biri, sadece bu konuda uzmanlaşmış bilimci-sanatçıların olduğunu, ve bu işlemlerin çoğunun nesnel verilerle formülize edildiğini ve birçok gözlemle örtüştüğü gerçeğini gizleyerek yalan söylemektedir. Bugün bu yöntemler adli-tıpta bile kullanılmaktadır!

Ambulocetus fosili üzerinde yapılan bu çizim hilelerinin geçersizliği, yine National Geographic'in aynı sayısında yayınlanan aşağıdaki çizimden anlaşılabilir:
Ambulocetus fosilinin daha gerçekçi bir görünümü: Ayaklar "yüzgeç" değil gerçekten ayak ve
parmaklar arasında National Geographic'in daha önceden eklediği hayali "perde"ler yok.
Bahsi geçen çizim, makalenin ingilizcesinde farklı ve NG'ye ait değil! Yani muhtemelen çizim sahte! Bu yüzden NG'e mail atacağım, bakalım öyle miymiş! Ayrıca hani yumuşak dokular hakkındaki iddialar spekilasyondu? Hangisinin gerçekçi olduğu konusunda iddiada bulunurken kendisi spekilasyon üretmekte değil midir?

Devamı gelecek...
kodoman
Ve NG'e, çizim hakkında mail atmış bulunmaktayım. Bakalım sonuç ne olacak!
CultureClub
Geçen hafta kızını Adnan Oktar'ın elinden kurtarmaya çalışşan anne ve babanın dramı gazetelere yansıdı.Kızlarını kurtaramadılar!

http://www.milliyet.com.tr/2007/05/12/son/sontur20.asp
http://www.vatanim.com/root.vatan?exec=hab...&Newsid=119

Şimdi bu anne ve babaya ve bu forumu dışarından okuyan anne ve babalara bir çift sözüm var!

Yurdum light müslümanlarının başına gelme olasılığı yüksek olan bir olaydır bu.Başında çocuklarına "din"denen şeyin insanlık için bela olduğunu anlatmazsanız,onları gençlik döneminde tarikatlara,şeyhlere "göbeklerine üflenmek üzere"teslim edersiniz.

Tabi din denen belanın ne olduğunu ilk önce kendinizin öğrenmesi gerekiyor!
Yıllarca sizi TRT denen televizyondan "islamın güzelliği"gibi programlar tarafından uyuttular,hala da uyutuyorlar.

İçininizden hiçbiri "yahu şu din neymiş,şu Kuran'ı bir de ben okuyayım" geçmedi.Kuran "masal" kitabını okuyup uyansaydınız şimdi ne siz bu durumda ne de çocuğunuz bu durumda olacaktı.

Futbolla uyudunuz,aptal magazin programlarından,aptal dizilerden başınızı kaldıramadınız,son zamanlarda eski ilkel arabın dinini gerçekmiş gibi size iştahla anlatan Yaşar Nuri gibi tipleri baş tacı ettiniz.

200 yıldır aleyhinde en küçük kanıt olmayan evrim teorisini ne öğrendiniz,ne öğrettiniz,ne de merak ettiniz!

Şimdi dizlerinizi dövün!sahi bu gün ne maçı var televizyonda?
Requiem
sevgili kodoman tek kelimeyle muhteşemsin.
Asıl içeriğin sadece basit bir görünümüdür. Resimlendirilmiş tam halini görüntülemek için lütfen, buraya tıklayınız.