Jump to content

Dünyamız iyiye mi gidiyor?


Dünyamızın iyiye mi gidiyor?  

76 oy

You do not have permission to vote in this poll, or see the poll results. Please sign in or register to vote in this poll.

Recommended Posts

Küresel ısınma gerçekten de büyük sorun, önlemler alınıyor olsa da büyük oranda geç kalınmış gibi. Ozon katmanına zarar veren gazların salınıımında da son 20 yıldır azalma olsa da epey zarar verildi bile. Peki sosyalist sistemde bu sorunların olmayacağını söyleyebilir misin? Sovyetlerde kirlilik mi yoktu? Sanayi tesisleri mi yoktu? Çevre felaketi mi yoktu? Batı'ya nazaran fazlası vardı. Zerzan'cılar gibi primitivist takılmamızı önermiyorsan o sorunları kolay kolay çözemezsin, venüs projesiyle falan da olmaz bu işler.

Nüfus artış hızı da düşüş trendinde, gelişme ile aşırı nüfus artışı da sona eriyor, Avrupa'da nüfus azalırken en büyük nüfus artış hızının sub-saharan Afrika'da olmasından anlaşılacak şeyler var.

Sen de aynı şekilde, düşünemiyorsun, ama verimlilik arttıkça, teknoloji geliştikçe eskiden kullanamadığımız kaynakları kullanabiliyoruz, kullanabildiklerimizi de daha verimli kullanabiliyoruz. Eğer bir sınır olduğunu düşünüyorsan, lütfen bizimle paylaş bu "sınırın" kaç olduğunu ve sınırı nasıl belirlediğini.

Vay be çevre kirliliği ve küresel ısınmayı engellemiş ya da engelleyecekmişler öyle mi? Dünya kaynakları önemli ölçüde yok edildi veya yok edilmekte. (su sorunu vb.) Gidişat iyi değil. Sen çok iyimsersin. Hala kapitalizm ile sorunların çözüleceğini düşünüyorsun. Aşırı iyiserlik. Sovyetler Birliğinde çevre kirliliği varmış. Sovyetler zaten çöktü hala Sovyetler diyorsun. Anlamadığın nokta şu: Küresel ısınmanın asıl sorumlusu ABD'dir, kapitalizmdir. Dünya kaynaklarını en çok tüketen de ABD'dir. En çok CO2 gazı yayan da ABD'dir.

Çin ve Batı, ABD ele ele çalışıyor şimdi. Çin kapitalist olmaya çalışıyor oldukça dünya kaynaklarını daha fazla tüketiyor, çevreyi kirletiyor. Batılılar Çin'e koşuyor çünkü orada işçilik ucuz, çevreyi kirletmek daha kolay ama sonunda da dünya kirleniyor.

Ayrıca artan verimlilik çevre kirliliği ve kaynakların tükenmesine çare mi? Hiç sanmıyorum. Tam tersi artan verimlilik ile kaynaklar daha fazla, daha kolay tüketilecek çevre daha fazla kirlenecektir.

Nüfus azalıyormuş, trend öye söylüyormuş. Çevre kirliliği vb. şeylerin sadece nüfus ile alakası yok. Kapitalizmin mantığı ile de alakası var. Ne o üret, üret, üret. Fabrika, fabrika, fabrika. Tüketi tüket, tüket. Büyü büyü, büyü. Bununla mı çevreci vb. olacaksın, güldürme adamı. Bu arada SSCB ve Marks'ın çözüm olduğunu sanmıyorum. Ama kapitalizmi bunun için savunmaya çalışmak da bir o kadar mantıksızlık. Yani SSCB yapıyormuş bizde yapalım öyle mi? ABD dünyayı SSCB'den daha fazla biçimde kirletmektedir, hala buna devam etmektedir çünkü ABD hala var. SSCB tarih oldu zaten.

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 163
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

NOt: Büyü, büyü derken teknolojik ilerleme, ekonomik büyüme, kişi başına düşen geliri sürekli arttırma eğilimi, zengin olma eğilimi vb. şeyleri kastediyorum.

Tabii bu arada aslında nüfusun azalması da kapitalizm için istenilmeyen bir durumdur. Çünkü büyüme eğilimine biraz terstir. Ve kapitalizm için sorun oluşturabilir. Avrupa'da birçok insan bu konuda yakınıyor. Japonya bundan şikayetçi. Genç nüfus giderek azalıyor. Ne yapsak diye düşünüyorlar. Bu da kapitalizm için problem. Çelişkiye bak sen. Nüfus azalsa o da problem. Çünkü ekonomi küçülecek vs. Dengeyi bir türlü bulamıyorlar.

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Goldwin, konuya attığın ilk mesajdaki eleştirilerin konuya gelen adam gibi tek eleştirilerdi, ona uzun bir cevap yazmam gerekeceğinden henüz yazamadım, zaman olunca yazacağım. 2. mesajında aynı kaliteyi tutturdun diyemeyeceğim yalnız...

Neyse, zamanım olduğunda cevap vereceğim sana.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Astur kardeş eline sağlık çok güzel bir yazı olmuş bu komünist beyinsizler sayıklayıp dursun onasıl olsa çoğunun tuzu kuru burada edebiyat yapıyorlar acab komünizm insanlık için ne yapmış onu analatamıyorla rhiç anlatırlarsa açlıktan veya karşı deverimci faşist olarak suçlanıp öldürülen 250 milyonun hesabını veremezler bildik sadece laf kalabalığı yapmak kedi erişemediği ciğere mundar dermiş bunlarınkide o hesap

Link to post
Sitelerde Paylaş
Nike ve Adidas 6 yaşından küçük çocukları çalıştırıyor dediniz, iddianızı destekleyemediniz, sadece alakasız veriler astınız, hala verileri bekliyorum. Nike gibi firmaların verdikleri maaşları, çalışma koşullarını da yanlış yorumluyorsunuz, gelişmiş ülkelerdeki durumla karşılaştırınca elbette maaşlar düşük ve şartlar ağır, ancak o ülkelerdeki ortalama maaşlarla ve çalışma koşulları ile karşılaştırdığınızda durumun farklı olduğunu görürsünüz. Küreselleşmeden en çok gelişmekte olan Vietnam tarzı ülkeler yararlanıyor, başka bir başlığımda bunları uzun uzun tartıştık, tekrarlamaya lüzum görmüyorum

İngilinzceniz vcar. Ama bugüne kadar, nike in adidasın çocuk emeğini sömürdüğüne dair bir kaynak bulamadınız mı cidden..

http://www.corpwatch.org/article.php?id=12965

New York Times: Nike Pledges to End Child Labor And Apply U.S. Rules Abroad

Başlıkta ne yazıyor...

New York Times: Nike çocuk emeğine son vereceğine ve dışarda U.S. kanunlarına uyacağına söz veriyor..

Çocuk emeğine son vereceğini açıklayan bir kuruluş. Suçunu itiraf ediyordur değil mi? Nike suçunu itiraf ediyor da ne deme siz hani kanıt hani kanıt diye nike in avukatlığını yaptınız.

ne diyor burada

Philip H. Knight, Nike's chairman and chief executive, also agreed to a demand that the company has long resisted, pledging to allow outsiders from labor and human rights groups to join the independent auditors who inspect the factories in Asia, interviewing workers and assessing working conditions.

Nike'ın yönetim kurulu başkanı ve CEO'su Philip H. Knight, şirkein uzun süre talplere direndiğini de kabul etti yurtdışındaki emek ve insan hakları gruplarının bağımsız gözlemcilerinin Asyadaki fabrikalarını ve çalışma şartalrını incelemelerine izin vereceklerine söz verdi.

Bakın çevirisinide yaptırdım. BU adam ne demeye bu iddialar karşısında bağımsız gözlemcilerin incelemelerin ekarşı direnmiştir sizce..

Şimdi siz ingilizce bilmenize rağmen bu kaynağa ulaşamadınız mı? Ben kıçı kırık ingilizcemle google translate aracılığıyla buldum. Ardındanda konu başlığını tatlı rüşvetiyle çevirttim..

Aslında sizde buldunuz bunları da işinize gelmediği için getirmediniz sanırsam.. Hiç hoş olmadı abicim..

Saygılarımla

NOT. Bu çeviriler bana pahalıya patladı zararımı sizden tahsil edeceğim :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş
Goldwin, konuya attığın ilk mesajdaki eleştirilerin konuya gelen adam gibi tek eleştirilerdi, ona uzun bir cevap yazmam gerekeceğinden henüz yazamadım, zaman olunca yazacağım. 2. mesajında aynı kaliteyi tutturdun diyemeyeceğim yalnız...

Neyse, zamanım olduğunda cevap vereceğim sana.

Bu soruna kapitalizm mantığı içinde çözüm ve yanıt bulmaya çalışıyorsun sanırım. Bence bu sorunun kapitalizmde çözümü yok. Hawking'in deyimiyle uzayda yeni koloniler veya dünya benzeri gezegenleri keşfedecek yeni ve çok gelişmiş teknolojiler bulunmazsa, ki bu da çok çok zor görünüyor nereye doğru gidileceği az çok belli. Bu arada yapıştırdığın resimde yazan

"Exploit The Earth Or DIE, It is not a threat, It is a fact"
sözü gidişatın nereye doğru olduğunu zaten az çok göstermekte. Çözüm için bu sloganla mı gideceksin? tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Cheroke, alıntıları yanlış kullanmışsın, işimi zorlaştırdın

İyi hoş, ama asıl soru şu, Çin ve Hindistan gibi ülkelerde bu değişimler ne zaman ve neden yaşandı? Hatta şöyle sorayım, bunlar ilk nerede kullanıldı ve yaygınlaştı? Bu konunun ilk bölümünde paylaştığım verileri okusan böyle itirazlarla gelmezdin herhalde...

http://en.wikipedia.org/wiki/Green_Revolution_in_India

İngilizce verdiğin linklerin hepsini ayrıntılı okumak baya zamanımı alıyor. Kusura bakma okuyamadım hepsini. Bu Çin ve Hindistan takıntını anlamakta zorluk çekiyorum. Teorik bir tartışmada olayı direk K.Kore, Çin ve ya başka bir sosyalist ülkeye çekerek işin içinden çıkmaya çalışıyorsun. Bu sosyalistlerin "bak Ruanda da durum şöle", "Uruguay'da neden kapitalizmin nimetleri yok?" diyerek, tartışmanın kulvarını tamamen ülkeler üzerinden örnekler vererek gereksiz bir sidik yarışına döndürür. Bu yüzden tasvip etmiyorum. Kaldı ki sosyalizmi değil, kapitalizmi irdeliyoruz.

Nys efendim... Bakalım green revolution neymiş, ne değilmiş. İngilizce kaynak verip gitmekle olmuyor. Herkes ingilizce bilmiyor. Ben elimden geldiği kadar çevirmeye çalışacağım.

"Green Revolution in India

The introduction of high-yielding varieties of seeds after 1965 and the increased use of fertilizers and irrigation are known collectively as the Green Revolution, which provided the increase in production needed to make India self-sufficient in food grains, thus improving agriculture in India. "

Yani diyorki, "1965'ten sonra çaprazlama yöntemlerinin kullanılmaya başlanması ve sulama ve gübrelemenin yaygınlaşmasına toptan Yeşil Devrim denir. Bu da Hindistanın kendi kendine yetecek tahıl üretimini karşılamıştır, böylece Hindistan'da ziraat gelişmiştir."

Yani aslında Yeşil Devrim dediğimiz şey, teknolojinin üretimde kullanılması. Teknoloji tarım hayatına girdiği zamanda üretim artıyor, açlık azalıyor. Ben bundan önceki yazımda ne demiştim? "İnsanlığın iyiye gitmesini kapitalizme değil, bilim-teknolojiye borçluyuz." Açıkca beni destekleyen bir kavram bu Green Revolution, yani Yeşil Devrim. Kapitalizmle alakasını göremedik. Açıkca bilimsel ve teknolojik gelişime borçlu olduğumuz bir iyiye gidiş hali.

Evet devam edelim. Astur'un bu yazıma karşı koz olarak kullanacağı köşeleri bertaraf edelimde bu konu bir daha açılmasın.

"Initiation

The program was started with the help of the United States-based Rockefeller Foundation and was based on high-yielding varieties of wheat, rice, and other grains that had been developed in Mexico and in the Philippines. Of the high-yielding seeds, wheat produced the best results. "

"Yeşil Devrim'e Başlangıç

Program Birleşik Devletler'de ki Rochfeller vakfı'nın yardımlarıyla başladı. Meksika ve Filipinler'de geliştirilen yüksek verimli buğday, pirinç ve diğer tahıllara dayanıyordu. En iyi sonuçlar buğdayda elde edildi."

İşte kilit noktanın bu olduğunu düşünüyorum. Liberal arkadaşların bu kısma bakış açısı tamamen bambaşka olacaktır. Amerikalı kapitalist bir şirketin yardımlarıyla başlatılmış ve geliştirilmiş bir projenin "sosyalist" bakış açısınını yerle bir ettiğinden girebilirler. Onlar bu kısma girmeden ben hemen belirteyim.

Şimdi Yeşil Devrim'den de görebileceğimiz üzere Hindistan'da bir kıtlık ve teknolojinin tahıl üretimine girişiyle beraber üretimin 4-5 kat arttığı bir durum söz konusu. Hindistan halkı bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin çok kolay biçimde üretime uygulanmasıyla çözülebilecek bir problemle karşı karşıyayken, bu sorun yıllarca çözülmedi. Peki neden?

Çünkü kapitalist anlayışta bilim dahi kâr amaçlı kullanılır. Bulunan yeni buluşlara patent zinciri takılır ve dağıtılması zorlaştırılır. Bilim insanlığın değil, şirketlerin ortak malıdır. Yani aslında teknolojinin yayılmasını önleyen kapitalist patent anlayışı ve kâr amacıyla hareket edilmesi. Sonuçta da dünyada sadece kâr getirebilecek ülkelerin ve insanların teknolojiden yararlanması, istifade etmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Hindistanda'ki kıtlık daha önce çözülemez miydi? Bilimsel ve teknolojik ilerleme tüm insanlığın kullanımına açılamaz mıydı? Elbette açılabilirdi fakat açılmadı. Çünkü teknolojinin Hindistan'a girmesiyle elde edilebilecek gelir yoktu ya da çok azdı. Sonuç, milyonlarca insanın açlıktan ölmesi.

Hindistan belki bir şekilde teknolojiyi ve bilimi kendi sistamine entegre edebildi. Peki Somali, Mali, Etijopya, Nijer ve daha nicelerini nasıl bir gelecek bekliyor? Hangi şirketler bu ülkelere en bilimsel yöntemin üretimde kullanılması için yardım edecek? Bekleyip görecez. Tabi biz beklerken binlerce insan ölmeye devam edecek.

Sonuç; patent ve teknolojinin kâr amaçlı olarak dağıtılması kapitalist sistemin rezilliğini gösterir. Bilim ve teknoloji insanlığın ortak malıdır, yayılımı kâr amaçlı durduralamaz.

"Gelismis dünyada dogadan yoksun birakan ileri biyo teknolojik arastirmalarin onlarin ana hedefi yeni patent edilebilir bir ürün yaratmak ve bu yolla teknolojik geliri kendine almak oldugundan beri bu is daha büyük gizlilik içinde uygulama demek oldu. Bu kendi

bilimcileri için daha yüksek akademik merkezlere girislerine engel oldugu kadar az gelismis ülkelere teknoloji aktarimina büyük bir

engel olusturuyor." Fidel Castro

Kişisel Not 1: Küba gibi sosyalist bir ülke sırf insanlığın faydası için her sene yoksul ülkelerden gelen binlerce öğrenciye ücretsiz eğitim imkanı sunup, patentleşmeye karşı dururken; kapitalist ülkeler kâr amacıyla teknoloji üretip, yine kâr güdüsüyle bunu pazarlamaktadır. Sosyalist ülkelerin neden geri olduğunu öne sürerken lütfen uygulanan ağır amborgoları(yiyecek, içecek, bilim, teknoloji, vs) hesaba kat ve ona göre konuş.

Not 2: Bir arada Hindistan'daki şu kıtlığı konuşalım > "Great Famine in India". İngilizler serbest ticaret sistemine geçmeye çalışırken 7-8 milyon Hintliyi nasıl ölüme mahkum etti?

Adi küreselleşme ve kahrolası emperyalistler

Çin için bir önceki başlıkta yolladığım grafiğe bak, ondan sonra şunlara bir göz at.

http://en.wikipedia.org/wiki/Four_Modernizations

http://en.wikipedia.org/wiki/Agriculture_in_China

Üretimdeki etkinliğin ekonomik sistemden bağımsız olduğu iddiası gülünç Cherokee, alaka olmasa reformlar neden bu denli büyük farklar yaratsın?

Gel gelelim Çin'de ki "Four Modernizations"a... Four Modernizations nedir öncelikle;

"The Four Modernizations were the goals of Deng Xiaoping’s reforms"

Dört Yenileştirme Deng Xiaoping'sin reformlarının hedefleriydi.

"The Four Modernizations were in the fields of:

" Dört Yeniliğin hedefleri

  • Tarım
  • Sanayi
  • Teknoloji
  • Savunma"

"The People's Republic of China decided to accelerate the modernization process by stepping up the volume of foreign trade by opening up its markets, especially the purchase of machinery from Japan and the West."

"Çin Halk Cumhuriyeti, özellikle Japonya ve batıdan makina satın almak için, piyasalarını yurtdışı ticarete daha fazla açarak modernleşme sürecini hızlandırmaya karar verdi."

Hindistandakine benzer bir durum yine söz konusu. Çin komünist ülke olduğu için teknoloji ve bilim açısından dünyadan tecrit edilmiş durumda. Teknoloji ve bilimin ülkesine girmesi için ne yapması gerekiyor? Tabi ki serbest piyasa ekonomisine geçip, yabancı şirketlerin iştahını kabartması; böylecede şirketlerin tekelinde bulunan bilim ve teknolojiyi ülke sınırlarına sokabilmesi gerekiyor. Çünkü bilim dediğimiz şey şirketlerin malıdır, ortalıkta kâr kokusu olmadan yayılamaz. Şirketlerin şahsi malıdır. İnsanlığın ileri gitmesi için bilim ve teknolojinin yayılmasını istiyorsanız, şirketlere kârlı işlerin merkezi olduğunuza inandırmalı ve sınırlarınızı uluslararası serbest ticarete açmalısınız. Yoksa sizin ülkenize bilim ve ya teknoloji giremez.

Çin teknolojiyi kendi üretseydi düyenler için geliyor.

Tüm dünya bir olmuş ve ürettiği-paylaştığı bir teknolojik birikim var. Böyle bir birikim ve tüm dünyadan tecrit edilmişlik ortadayken tüm dünyanın ürettiği bilimsel bilgiye tek başınıza nasıl yetişebilirsiniz? Eğer tüm dünya sosyalist olsa ve kapitalist bir A.B.D.'de tecrit edilmiş olarak bu dünyanın ortasında kalsa, yine de büyük teknolojik ve bilimsel atılımları kendi başına yapabilir mi?

Elbette yapamaz. Soğuk savaşta dünya kapitalist kutuba devrildi. Bunud erken ne demek istiyorum? Dünyada sosyalist ve kapitalist ülkeler arasında bir tecrit edilmişlik vardı. Hangisi daha ağır basarsa sistem o tarafa devrilecekti. Bunu bir ağacın devrilmesine benzetebiliriz. Bir tarafa doğru 1 derece dahi eğilse artık geri dönüş yoktur. Ağaç hızla o tarafa devrilecektir. Benzer şekilde sosyalist ülkeler be kapitalist ülkeler tecrit edilmiş halde bölünmüşken, bir taraf ağır basacaktı. Dünyanın büyük çoğunluğunu oluşturan kapitalist devletler daha ağır bastı. Kapitalist devletler ağır bastıkça, sosyalist ülkeler tecrit edilmişliğe daha fazla dayanamadı ve kapitalist sisteme adapte olmak zorunda kaldı. Peki sosyalist ülkeler çoğunlukta olsa, kapitalist ülkeler tecrit edilmişliğe dayanabilecek miydi? Elebette hayır...

Sonuç; bilim ve teknolojiyi kapitalist sisteme göre devşirip adapte ederek; bilim ve teknoloji kapitalist sistemin ürünüymüş gibi gösterilemez. Bilim ve teknoloji şireketler tarafından kâr amaçlı kullanılmakta, yayılımı baltalanmaktadır. Bilim ve teknoloji tüm insanlığındır. DÜnyadaki teknolojik ilerlemeden tecrit edilen Çin'in geri kalması kapitalist anlayışın eseridir. Sorunu yaratan kapitalist sistem, kendi kapitalist anlayışıyla kâr amaçlı olarak piyasaya hucüm edip kendi yarattığı sorunu yine kendisi çözmesi kapitalizmi yüceltmemelidir.

Kişisel Not: Artık hepimiz patentliyiz. http://www.denizce.com/gen_parsel.asp Bugüne dek DNA dizilimi içeren 3 milyon gen patentlendi, insandaki 20.000 gen hakkında da patent başvurusu yapıldı.

Saolsunlar şirketler her türlü bilimsel gelişmeyi patentliyerek insanlığa büyük fayda sağlıyor. İşte kapitalizmin bilime ve bilimin yayılmasına verdiği öneme dair küçük bir örnek.

Bilimi bilim yapan potansiyel kârıdır,

Eğer şirketler para kazancaksa yayılır.

CherokeKd

Atlamak istiyorduysan atlasaydın, bu konudan da sana ekmek çıkmaz sana söyleyeyim.

Bu gelişmeler neden son yüzyılda en hızlı bir biçimde gelişti ve yayıldı? Her yerde aynı oranda mı gelişti? Neden?

http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_count...ity_rate_(2005)

Bu listeye göre Küba 180., Birleşik Krallık 190., ABD 178. sırada.

Küba'nın durumu hakkında birkaç bilgi de ben vereyim ki durum anlaşılsın:

http://en.wikipedia.org/wiki/Cuba

Neyse, devam edelim.

Bu arada birleşik krallığın sıralamasını yanlış vermişim, herkesten özür dilerim.

Astur demiş ki;

Cuba has unrestricted access to legal abortion and an abortion rate of 58.6 per 1000 pregnancies in 1996 compared to a Caribbean average of 35, a Latin American average of 27, and a European average of 48. Contraceptive use is estimated at 79% (in the upper third of countries in the Western Hemisphere).[110]

Infant mortality was the 28th in the world in 2006[124], worsening since 1957, when it was the 13th best in the world.[111]

Bu yazıda ne diyor diyen ingilizce bilmeyen arkadaşlar için çeviriyorum.

Kübada yasal olarak kürtaja sınırsız erişim var ve kürtaj oranı 1000 hamilelikte 58,6 oranındayken; Karayip ortalaması 35, Latin Amerika ortalaması 35 ve avrupa ortalaması 48. Gebelik önleyici kullanımı ise %79(batı yarıküredeki ilk üç ülke içinde)

Yenidoğan ölüm oranında 2006 yılında dünyada 28.sırada olan Küba; dünyada 12. sıradayken 1957 yılından beri kötüye gidiyor

Kafandan mermere sürterek kıvılcım çıkartmak istiyorum Astur. Soğuk savaş anti-komünist propagandalarını aratmıyorsun. Yazı da ne diyor. Küba'da kürtaja erişim sınırsızmış. Erişim sınırsız oluncada haliyle kürtaj oranları oldukça yüksek. Evangelist mi oldun bana kürtaj karşıtı takılacaksın? Kürtaja erişimin kolay olmasının neresi kötü? Küba'da çok kürtaj oluyor diye öne sürerek dincileri mi etkileyeceksin? Onları Küba ve sosyalizm düşmanı mı yapacaksın? Boş ve saçma alıntılarla çarpıt bakalım gerçekleri.

Evet... En can alıcı noktaya da geldik. Küba devriminden beri yenidoğan oranları kötüye gidiyormuş. Bak bak... Sosyalist ya kesin ondandır. Küba'da 1957 yılında ki yenidoğan mortalitesi 1000'de 39 iken, günümüzde 1000'de 10 a düşmüş bulunuyor. Ama ne yapalım bunu söylemeyelim? Küba dünya sıralamasında gerilemiş diyelim, olsun bitsin.

Wiki'nin alıntıladığı kaynakta diyorki; Küba dünya sıralamasında 28. sıradan, 12.sıraya gerilemesine rağmen; günümüzde bölgesinde bebek ölüm oranı olarak en gelişmiş ülkedir. Bunlarıda söylemek lazım di mi?

Hatta wiki'nin alıntıladığı yeri geçtim, wiki'de yazanları yazsan yeter; ne diyor wiki'de;

Like the rest of the Cuban economy, Cuban medical care suffered from severe material shortages following the end of Soviet subsidies in 1991. Challenges include low pay of doctors (only 15 dollars a monthhttp://en.wikipedia.org/wiki/Cuba#cite_note-laksin-121), poor facilities, poor provision of equipment, and frequent absence of essential drugs.

Küba sağlık sistemide, Küba ekonomisinin geri kalanı gibi, Sovyetlerin 1991'de dağılmasından beri çeşitli materyal eksiklerinin sıkıntısını çekiyor. Sorunlar düşük doktor maaşları, yetersiz olanaklar, teçhizat teminindeki sıkıntılar ve birçok temel ilacın yokluğu

Yani şimdi Küba'yı tüm dünyadan tecrit edeceksiniz, ilaç ekipman temininde ambargo uygulayacaksınız; buna rağmen Küba'da yenidoğan mortalitesi %200 düşecek, ama buna rağmen çıkıp pişkin pişkin "dünya sıralaması geriye gitmiş yıh yıh" diyeceksiniz? Tecriti uygulayan kapitalist ülkeler, ambargo uygulayan kapitalistler ama suçlu, ilaç ve teçhizat sıkıntısı çeken Küba. Bu kadar ambargo ve tecrite rağmen Küba, çocuk ölüm oranını %200 düşürdüyse ve yenidoğan mortalitesi açısından hâla bölgedeki en iyi durumdaki ülkeyse, ben onların sağlık sistemini ayakta alkışlarım. Haiti, Jamaika kapitalistte noluyor? Ne yapmışlar sağlık alanında? Yenidoğan mortalitesi Latin Amerika'daki kapitalist ülkelerde binde kaç? Kapitializm madem bu kadar süper Latin Amerika'daki onca kapitalist ülke içinde, onca tecrite rağmen neden hâla Küba birinci? Yok yok sen hemen koş "Kübalı dinsiz komünistler sürekli kürtaj yaptırıyolarmış. Dinsiz, imansızlar... Allah'ın verdiği cana kastediyolar."

Bu biliminsanlarının hepsi sanayi devrimi ve sonrasında kapitalist Batı'da yaşamadı mı?

Klasik safsatalara devam ediyorsun Chero. Neymiş sistem kapitalist sistemlerde herkes herşeyi kar amaçlı yaparmış, sosyalist olsak kimse yoz olmazmış, paylaşımcı ve çalışkan olurmuş hede hödö. Bir ressam, bilimadamı, müzisyen falan para alınca yaptıklarını sadece para için mi yapmış oluyor senin çarpık mantığına göre? Para, kar falan şeytani şeyler zaten...

Bu gelişmeler neden sanayi devrimi ve sonrasında tarih boyunca olduğundan çok daha hızlı yaşansı ve daha fazla insana ulaştı Cheroke? Senin açıklaman nedir?

Yazdığın safsata. Nerden tutsam yerlere vursam bilemedim. İstersen bunu uzun uzadıya başka bir başlıkta tartışalım. "Bilim ve teknoloji nasıl gelişir?" gibi bir başlık olabilir. Burası bunun yeri değil. Yine de bir kaç madde sıralayayım.

1) Bilimsel atılım sanayi devrimi ve kapitalizm sayesinde yapıldıysa; sanayi devrimini ortaya çıkaran teknolojik atılım nasıl ortaya çıktı? Sanki bir kronolojik hata seziyorum ( :

2) Ticaretin serbest olduğu toplumlarda teknolojik atılım yaşanıyorsa, neden tarihteki diğer ülkelerde bu atılım yaşanmadı? Aztekler, Mayalar, Çin, Hindistan ve daha birçoğu... Bu ülkelerde serbest ticaret yok muydu?

3) Avrupada feodalite devam ederken ortaya çıkan bilim adamları, kapitalizm olmayan yerden nasıl çıktı?

4) Çin ve antik Mısır avrupadan neredeyse birkaç bin yıl önce nasıl büyük buluşlar yaptı? Kapitalizm olmayan yerden buluş nasıl çıktı?

Sen en iyisi başlık açta bunu orda tartışalım. Bu çok kapsamlı konu çünkü.

Zart zurt, cart curt, vırt; elektron israfı yapmışsın burada...

Okuma yazma bilen insan oranının artmasının kötü birşey olduğunu da senden öğrendik, sağolasın!

Kendi diyen kendi olur, damdan düşen kel olur. Nys...

Sistem ihtiyaç duyarsa okuma yazma oranı artar, sistem ihtiyaç duymazsa azalır. Sisteme hizmet edecek(yani sermayeye) eleman yetiştirilmesi, sistemin boynunun borcudur. Bizi çok sevdiklerinden okuma-yazma öğretmiyolar, merak etme.

Her ülkeyi Türkiye, tüm insanları da salak sanmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorsun herhalde. Hak olayı konusunda da kafan karışık diye düşünüyorum. Yaşama hakkı denince devlet senin yediğine içtiğine ve yaşantına karışsın, uzun yaşamanı sağlasın; inanç özgürlüğü dendiğinde devlet seni birşeylere inandırsın, ifade özgürlüğü dendiğinde devlet sana düşüncelerini ifade ettirsin vs. tarzı bir beklentidesin sanırım. Hak haktır, korunur, kullanma özgürlüğün vardır, aynı şekilde kullanmama özgürlüğün de vardır. Senin mantıkla intihar eden bir insanın da "yaşam hakkı" yasalar tarafından garanti altına alınmamış oluyor... İnsanlar demokrasiyi sence kullanamıyor diye demokrasi kötü diyorsan, umarım insanların "yaşamayı bilmediği" gibi bir fikre kapılmazsın; yaşama hakkına falan da karşı çıkma sonra.

İnsanların evrensel oy verme hakkına sahip olmaları ve demokrasi de kötüymüş, muhteşem, aydınlat bizi Chero!

Şirketler ve sermaye insanları istediği gibi yönlendirebileceği bir sistem oluştursun. Televizyonlar, medya insanları istediği gibi yönlendirecek safsatalarla dolsun; TV-medyada büyük sermayenin elinde olsun. Sermaye insanları istediği gibi yönlendirsin. Sonra insanlar özgür olduklarını sansın. İşte özgürlük !

Bir de dönüp dolaşıp devlet insanların hayatına müdahil olsun kısmına bayılıyorum. Devlet insanların hayatına müdahale etmesin, insanların hayatına sermaye müdahale etsin. Ne farkı var? Sermaye istediği gibi beyin yokasın, insanları yönlendirsin, kafalarını safsatalarla doldursun. Böyle mi olacak özgürlük?

Devlet yaşam hakkı vs. yazdıkların ise tamamen çarpıtma. Bi mok anlaşılmıyor. Demediğim şeyleri, kafanda sosyazim>komunizm>sscb>totaliter devlet gibi bir düzlemde bağlayıp, kafanın içindekileri döktüğün içinse ayrıyeten teşekkürler. Ne kadar bağımsız ve ön yargısız düşündüğünü çok güzel anlamış oluyoruz.

Kişisel Not: Örneğin "din" konseptini ele alalım. Bilimin ve teknolojinin bu kadar geliştiği bir dünyada, büyük kitlelerin bilimden ve bilimsel bilgilerden bu kadar uzak kalıp; hala din gibi safsataların geniş kabul görmesi durumunu neye bağlıyorsun? Tv-medya, şirketler, sermaye istese halkı bilinçlendiremez mi? Acaba halkın din gibi safsatalara hâla inanması; ahiret, cenet-cehenem gibi kavramlar; şükür kültürü sermayenin işine geldiği ve insanların güdülmesini kolaylaştırdığı için bu safsatalar hâla besleniyor olmasın? He ne dersin?

İnsanların beynini yıkayıp, gereksiz ve yanlış bilgilerle doldurup; insanları yönlendirmek için uygun ortamı yaratıp sonrada sermayenin çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye "özgürlük" diyorsun. Programı, ne yapacağı dahi belli olmayan partilere insanların dini, milliyetçi, şovenist yönelimlerle ve medya yönlendirmesiyle labaratuar faresinden farksız biçimde, medyayla yönlendirilerek "özgür iradesi" ile oy kullanmasına "özgürlük" diyorsun. Ben böyle özgürlüğün içine tükürürm.

Safsatalardan kurtulmuş, gerçek bilimsel bilgilerle donatılmış, içgüdüleriyle değil aklıyla hareket etmeyi öğrenmiş, sorgulamayı ve eleştirel düşünceyi benimsemiş; zihninde zincirleri kırabilmiş,özgür düşünebilen insanlar ancak özgür olur. Afedersin ama diğerleri koyundur. Bu sistemde koyunların özgürlüğüdür.

Sen yine geleceksin "Rejim ve devlet için, devlet gibi düşünen insanların yetiştirilmesi için cart curt eğitim diyeceksin." Tahmin ediyorum. Sen "bağımsız eğitim" diye çemkirde, sonra gereken cevabı vereyim ben.

Bu yazdığına gerçekten inanıyor olman beni gerçekten üzüyor, memleketin okuyan kafası çalışan azınlığından bile böyle şeyler duyabilmem üzücü.

Bu gelişmelerin en hızlı ortaya çıktığı tarihi dönem hangisi? Kapitalizmin olduğu dönem. Peki bu gelişmeler ezici çoğunlukla hangi ülkelerde ortaya çıkmış? Kapitalist ülkelerde. Kapitalizme alternatif olarak sunulan Sosyalist sistem mi daha başarılı olmuş Kapitalizm mi? Kapitalizm. Ama kapitalizm gelişmeleri baltalamış ve baltalamaya devam ediyor(!) Oldu canım!

Bunu ayrıyeten tartışalım diye belirtmiştim. "Bilim ve bilimsel gelişme ile bilim tarihi" adı altında ayrıyeten tartışırz. Bu konu zaten yeterince uzun.

Baltalama işinide yukarda zaten belirtmiştim. Tekrar kabaca belirtmek gerekirse.

  • Bir çok deha olabilecek zihnin fakirlik, yoksulluk ve ya başka sebeplerle eğitim alamaması,
  • Kitlelerin safsatalarla ve cahil bırakılmasının kapitalizmin bir sonucu olması,
  • Teknolojik yayılımın kâr amacıyla büyük şirketler tarafından gerçekleştirilmesi ve yayılımın yavaşlaması,
  • Bilimsel gelişimin sadece kısa vadede kâr getirebilecek şekilde ilerlemesi; diğer araştırmalara gereken önemin verilmemesi,
  • Patent yoluyla icatların önüne set konulması.

Küresel ısınma gerçekten de büyük sorun, önlemler alınıyor olsa da büyük oranda geç kalınmış gibi. Ozon katmanına zarar veren gazların salınıımında da son 20 yıldır azalma olsa da epey zarar verildi bile. Peki sosyalist sistemde bu sorunların olmayacağını söyleyebilir misin? Sovyetlerde kirlilik mi yoktu? Sanayi tesisleri mi yoktu? Çevre felaketi mi yoktu? Batı'ya nazaran fazlası vardı. Zerzan'cılar gibi primitivist takılmamızı önermiyorsan o sorunları kolay kolay çözemezsin, venüs projesiyle falan da olmaz bu işler.

Nüfus artış hızı da düşüş trendinde, gelişme ile aşırı nüfus artışı da sona eriyor, Avrupa'da nüfus azalırken en büyük nüfus artış hızının sub-saharan Afrika'da olmasından anlaşılacak şeyler var.

Dünyada genel nüfus artış trendine buradan bak:

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/comm...ase_history.svg

Bu arada dünyanın kaldırabileceği bir nüfus da tüketim düzeyi de yoktur. Nerede var, Tanrı katından mı belirli? 200 sene önce kim dünyanın 7 milyar insanı kaldırabileceğini düşünürdü? Sen de aynı şekilde, düşünemiyorsun, ama verimlilik arttıkça, teknoloji geliştikçe eskiden kullanamadığımız kaynakları kullanabiliyoruz, kullanabildiklerimizi de daha verimli kullanabiliyoruz. Eğer bir sınır olduğunu düşünüyorsan, lütfen bizimle paylaş bu "sınırın" kaç olduğunu ve sınırı nasıl belirlediğini.

İsrail'de deniz suyunu kullanılabilir hale getirdiklerini biliyorsun, su arıtma denen de bir yöntem var, su kirliliğine de teknolojiyle çözüm üreteceğimizi düşünüyorum. Petrol de bitecek, ama şimdiden hidrojenle, elektrikle çalışan arabalar vs. üretilmeye başlandı, petrol bitene kadar bunlar yeterli seviyeye çıkacak, bak gör. İnsanlığı küçümsememek lazım

Çevreci yaklaşıma alternatif bir bakış açısı için de şu linke bak, bu konuda daha sonra bir yazı yazacağımdan uzun bir biçimde değinmeyeceğim:

http://www.theobjectivestandard.com/exploi...arth-or-die.asp

Olayın geyik kısmına yorum yazmıyorum, "şirketofobin" için bir uzmanla görüşmeni tavsiye ederim.

Çok uzun oldu bitireyim artık. Yoruldum. Kısaca bu kısmada devam edeyim.

  1. Dünya kaynakları sınırlıdır. Dünyadaki temiz su, uranyum, toprak vs. kaynak miktarı sınırsız değildir. Aşırı kullanımla bir gün bitebilir.
  2. Dünyanın atmosferinin kaldıracağı maksimum CO2 ve diğer gazlar bellidir. Aşırı artması sonucunda dünya küresel bir iklim değişimine gidebilir. Feed-forward şekilde hesabı büyük bir küresel felaket yaşayabiliriz. İklimin ince dengelerini daha yeni yeni çözüyoruz.
  3. Dünya kaynakları sınırlıda olsa, teknolojil ilerleme ve yeni buluşlar sayesinde verim arttırılabilir. Lakin bu dünyanın kaynaklarının sınırsız olmadığı gerçeğini değiştirmez.
  4. Şirketler doğanın içine sıçam, atmosferin anasını belleyem diyen vahşi yaratıklar değildir. Lakin kapitalist ortamda bir rekabet vardır. Sistem doğanın ve ya kaynakların korunmasını değil; üretime teşvik eder. Sonuçta sistemin yarattığı bir nevi doğal seleksiyon sonucunda doğaya zarar vermekten gocunmadan, en çok üreten şirketi ödüllendirir. Doğaya zarar vermekten gocunan, bacasına filtre, atık suyuna temizleme cihazı takmak için para harcayan şirketler; bu işlere para harcamayan şirketlerin altında ezilir. Yani sorun şirketler değil; başlıbaşına sistemin kendisidir.
  5. Kapitalizmde sorunlar son anda ele alınır. Bir nevi evrim gibi ( : Kapitalizmde sermaye gelecek sorunları görmez. Kör saatçidir bir nevi. Uzun vadeli sorunlara çözüm aramak için kârdan ödün veren şirketler, kısa vade de kârdan ödün vermeyen şirketler tarafından batırılır.(bkz: kapitalist seleksiyon) [bu konu iyimiş bi ara yazam bunun hakkında]
  6. Aynı şekilde küresel ısınma, ozon deliği, aşırı tüketim gibi konularda da kapitalizm çözümsüzdür. Doğal seleksiyon işler. Günü kurtaran diğerlerinin tepesine çıkar.

Daha yazmak isterdim ama çok yoruldum. Okuyan herkese teşekkürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Astur verdiğin veriler dünyanın iyiye gittiğini filan göstermiyor. Nükleer silahlar ne olacak? Biyolojik silahlar, kitle imha silahları vs vs. Küresel ısınma, nüfus artışı, önemli kaynakların hızla tükenmesi, su gibi vb. Bunları unutuyorsun. Sonra dünya iyiye gidiyormuş öyle mi? Doğrusu hiç sanmıyorum. Bence kapitalizmin sonuna doğru yaklaşmaktayız. 21. yüzyıl kapitalizmin son yüzyılı olabilir. O kadar yazı yazmışsın ama bunların hiçbirini görmemişsin.

Verdiğim veriler dünyanın iyiye gittiğini nasıl göstermiyor? Veriler tam tersi olsa mı dünya iyiye gidiyor denecekti? Nasıl bir şey görsen dünyanın iyiye gittiğine inanacaktın? Haydi anlat bizlere.

Nükleer silahlar şu ana kadar sadece 2 kez kullanıldılar, ikisi de ikinci dünya savaşında ve de Japonya'da. Ben şimdi sana o atom bombaları yüzbinlerce insanın hayatını kurtarmış olabilir diyeceğim, sen de şoke olacak, muhtemelen beni insanlıktan yoksun olmakla falan suçlayacaksın. Neden böyle birşey söylediğimi açıklayayım: Japon şehirleri atom bombaları atılmadan önceki 6 ay boyunca bombalanmıştı, ve 500.000 civarı insan hayatını kaybetti. Atom bombaları nedeniyle yaşamını kaybedenlerin sayısı hakkında ise 140 bin-200 bin arasında tahminler var. Bu bombaların atılmasından 3 gün sonra Japonlar teslim oldular. Atom bombaları 6 ay önce kullanılsaydı Japonya o zaman teslim olabilir, daha az insan ölebilirdi. Atom bombaları atılmasaydı Japonlar büyük ihtimalle teslim olmayacaklardı, yani daha büyük kayıplar yaşanabilirdi. Tarihe bakarken "öyle olsaydı" gibi yaklaşmak elbette çok güvenilir değil, ne olabileceğini tam kestirmek de mümkün değil, ama atom bombalarının kullanılmasının savaşın bitişini hızlandırdığı söylenebilir.

Nükleer silahların "caydırıcı" etkisi de soğuk savaşta görüldü. Soğuk savaş onca yıl "soğuk" kalabildi ise bunun sebeplerinden biri de nükleer savaşın göze alınamayacak büyüklükte bir risk olmasıdır. İki tarafın da nükleer silah sahibi olduğu durumlarda bu dengeleyici unsur görülebilir. Günümüzde nükleer silahların yayılma ve geliştirilmelerinin engellenmesi olan birçok uluslararası kurum var, bunlar denetim yapıyorlar, uluslararası anlaşmalar imzalanıyor vs.; devletlerin birbirlerine karşı nükleer kullanmalarını gelecekte beklemiyorum. Bu silahlar teröristlerin eline geçtiği takdirde çok tehlikeli olur, ama o konuda da alınacak önlemler var.

http://www.newsweekturkiye.com/haberler/de...ukleer-bombalar Şu yazıyı tavsiye ederim.

Benzer şeyler biyolojik ve kimyasal silahlar için de geçerli.

Küresel ısınma konusunda önlemler büyük oranda geç kalnımış olsa da alınıyor, pek çok ülke karbon salınımlarını azaltıyor, Kyoto Anlaşması var vs. ancak bunun sorunu çözmek için yeterli olmayacağı yönünde birkaç makale okudum. Küresel ısınma ile beraber yaşamayı öğrenmek durumundaydız, gelişme yolunda ödemek durumunda kalacağımız bir fiyat olarak görüyorum.

Nüfus artışı konusunda endişelenmeye gerek olduğunu düşünmüyorum, gelişme ile birlikte hız yavaşlıyor, hatta Avrupa'da geriliyor vs. Bununla ilgili bilgiler Cheroke'ye cevabımda verdim. Su konusunda da aynı şekilde, şu anda temiz suya erişebilen insan sayısının hala artmakta olduğunu yineleyeyim. Kaynaklar konusunda da Cheroke'ye cevabıma bak.

Kapitalizmin son yüzyılı olduğunu nereden çıkardın 21. yüzyılın bu arada? Vahiy mi geldi yoksa seni böyle düşünmeye iten birşeyler var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Verdiğim veriler dünyanın iyiye gittiğini nasıl göstermiyor? Veriler tam tersi olsa mı dünya iyiye gidiyor denecekti? Nasıl bir şey görsen dünyanın iyiye gittiğine inanacaktın? Haydi anlat bizlere.

1. Çevrenin tahrip olduğunu görüyorum, benim için çevre önemli ölçüt.

2. Silahlanma hala artıyor. Teknoloji geliştikçe daha berbat silahlar üretiliyor. Bunların süs olsun diye mi üretildiğini sanıyorsun. Ben sanmıyorum. Binlerce nükleer silah, kimyasal silah, biyolojik silah. Sanırım bunlar senin için çok şey ifade etmiyor. Daha yıkıcı silahlarda üretilecek. Teknoloji geliştikçe birçok ülke nükleer silaha sahip olacak. İran, Kuzey Kore ve bu liste uzayıo gidecek. Belki ufak devletler, gruplar, Taliban vb. bu silahlara sahip olacak. Bunu nasıl engelleyeceksin? Bunlar nükleer silaha sahip olunca dünya çok mu güvenli olacak? Sanmıyorum.

3. Tüm bunlara rağmen dünyada hala birçok şey silahlanma ile çözülüyor. ABD gidiyor Irak'ı işgal ediyor. Dünya kaynaklarını istediği gibi tüketiyor. Tüm dünya buna neden hep göz yumsun?

4. Küresel ısınma hala devam ediyor. Küresel ısınma kapitalizmin getirdiği derin bir açmaz. Çözümü bulundu mu? Bulunmadıysa neden iyimsersin?

5. Dünya nüfusu hala artıyor. Gelişmiş ülkelerde azalması önemli değil. Önemli olan dünya nüfusunun azalması. Şimdiki durum bu. İlerde azalabilir tabii, kapitalizm yok da olabilir.

6. Dünya kaynakları azalıyor. Su konusunda ve diğer birçok konuda verdiğin rakamları inandırıcı bulmadım. Su derken temiz içme suyu demek istiyorum. Deniz suyu değil. Çin gibi birçok ülkede su kaynakları, nehirler giderek kirleniyor. Ciddi bir sorun var. Küresel ısınma da bunu kötüleştiriyor ve giderek kötüleştirecek. Bu konuyu iyi incelemediğini düşünüyorum. Ayrıca sorun sadece su ile sınırlı değil.

Kapitalizmin son yüzyılı olduğunu nereden çıkardın 21. yüzyılın bu arada? Vahiy mi geldi yoksa seni böyle düşünmeye iten birşeyler var mı?

Benim görüşüm bu. Bir olasılık olarak 21. yüzyılda son bulacak. Bunu olasılık olarak tahmin ediyorum. Yanılıyor olabilir miyim? Olabilirim. Ama yanıldığımı destekleyen ve yukarıdaki ve daha başka kafamda oluşan sorulara ilişkin bir yanıt göremedim. Yanıldığımı anlarsam da düşüncemi değiştiririm. Çünkü bu vahiy meselesi neden olsun ki? Senin yanıtların da doğrusu ikna edici değil. Bu yüzden şimdilik düşüncem bu yönde. Bir konuda düşüncem, görüşümün ya da tahminim olması için vahiy gelmesi gerektiğine inanmıyorum. Sen yoksa çok uzun bir süre süreceğini mi düşünüyorsun. Ya da 21. yüzyılda hala sence kapitalizm var mı olacak?

21. yüzyılda değil de kapitalizm 22. yüzyıl, 23. yüzyıl, 24 hadi diyelim 25. yüzyılda son buldu. Ne değişecek? Dünya o zaman iyiye doğru gitmiş mi olacak? Bunun olacağını nereden biliyorsun? Bu verdiğin veriler bunun için yeterli mi? Yoksa sonsuza kadar kapitalizm mi var olacak? Ya da ne kadar var olacak? Var olduğu sürece hep iyiye mi gidecek? Gösterdiğin verilerden bunu mu çıkaracağız?

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu arada buraya yazayım; "Bilim ve bilimsel gelişimin altındaki sebepler" başlığı altında Astura hodri çekiyorum. Hatta ve hatta hodri meydan çekip, aduket diyorum.

Çek bakalım... Son mesajına cevap yazdıktan sonra uğrarım o başlığına. Başlığı açtığında haber ver.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nükleer silahlar şu ana kadar sadece 2 kez kullanıldılar, ikisi de ikinci dünya savaşında ve de Japonya'da. Ben şimdi sana o atom bombaları yüzbinlerce insanın hayatını kurtarmış olabilir diyeceğim, sen de şoke olacak, muhtemelen beni insanlıktan yoksun olmakla falan suçlayacaksın. Neden böyle birşey söylediğimi açıklayayım: Japon şehirleri atom bombaları atılmadan önceki 6 ay boyunca bombalanmıştı, ve 500.000 civarı insan hayatını kaybetti. Atom bombaları nedeniyle yaşamını kaybedenlerin sayısı hakkında ise 140 bin-200 bin arasında tahminler var. Bu bombaların atılmasından 3 gün sonra Japonlar teslim oldular. Atom bombaları 6 ay önce kullanılsaydı Japonya o zaman teslim olabilir, daha az insan ölebilirdi. Atom bombaları atılmasaydı Japonlar büyük ihtimalle teslim olmayacaklardı, yani daha büyük kayıplar yaşanabilirdi. Tarihe bakarken "öyle olsaydı" gibi yaklaşmak elbette çok güvenilir değil, ne olabileceğini tam kestirmek de mümkün değil, ama atom bombalarının kullanılmasının savaşın bitişini hızlandırdığı söylenebilir.

Aman ne mutlu, Yaşasın Türküm diyene :) Yahuu Astur, savaşı başlatanlar, yayanlar ve dünyayı sömürge-hammade-nüfuz savaşı cehennemine döndürenleri bıraktık da ATOM bombasıyla savaşı bitirenleri mi kutlayacağız? Seninki ölüyü gösterip sıtmaya razı etmek değil de nedir? Ne yani ABD şimdi AFGANİSTAN'A iki tane ATOM atsa; ''heyyooo, 1 milyon insan öleceğine 500bin öldü'' diye sevinmemiz mi gerekiyor? Peki aynı ABD değil mi ki Wietnam'da, körfez savaşında, yugoslavyada NAPALM, Misket VE FOSFOR bombalarını kullanan? Savaş olgsuna kökten karşı çıkmanın zamanı gelmedi mi artık?

Nükleer silahların "caydırıcı" etkisi de soğuk savaşta görüldü. Soğuk savaş onca yıl "soğuk" kalabildi ise bunun sebeplerinden biri de nükleer savaşın göze alınamayacak büyüklükte bir risk olmasıdır. İki tarafın da nükleer silah sahibi olduğu durumlarda bu dengeleyici unsur görülebilir. Günümüzde nükleer Bunsilahların yayılma ve geliştirilmelerinin engellenmesi olan birçok uluslararası kurum var, bunlar denetim yapıyorlar, uluslararası anlaşmalar imzalanıyor vs.; devletlerin birbirlerine karşı nükleer kullanmalarını gelecekte beklemiyorum. Bu silahlar teröristlerin eline geçtiği takdirde çok tehlikeli olur, ama o konuda da alınacak önlemler var.

http://www.newsweekturkiye.com/haberler/de...ukleer-bombalar Şu yazıyı tavsiye ederim.

Benzer şeyler biyolojik ve kimyasal silahlar için de geçerli.

Saddam'a biyolojik silah teknolojisini veren yada satanlar kimdi ASTUR? Herhangi bir örgütün toplu katliam yapması için oldukça meşakkatli yollardan biyolojik silahh temin etmesine gerek mi var sanıyorsun? Taksim'in göbeğinde şarapnel ve amonyum nitratla güçlendirilmiş kilolarca patlayıcı madde patlatmak, buna niyeti olan bir örgüt için çok mu zor bir eylem sence?:) Hadi İstanbul göz önünde; peki Bursada, Antepte, Antalyada??

Küresel ısınma konusunda önlemler büyük oranda geç kalnımış olsa da alınıyor, pek çok ülke karbon salınımlarını azaltıyor, Kyoto Anlaşması var vs. ancak bunun sorunu çözmek için yeterli olmayacağı yönünde birkaç makale okudum. Küresel ısınma ile beraber yaşamayı öğrenmek durumundaydız, gelişme yolunda ödemek durumunda kalacağımız bir fiyat olarak görüyorum.

Bu konuda gerçekçi baktığına sevindim; ancak, bunu durdurmak da bizim elimizde. Doğa, tüm tahripkarlığımıza karşın direniyor ve çevreyi katletmeyi durdurursak eminim kendini daha hızlı yenileyip normale dönecektir...

Nüfus artışı konusunda endişelenmeye gerek olduğunu düşünmüyorum, gelişme ile birlikte hız yavaşlıyor, hatta Avrupa'da geriliyor vs. Bununla ilgili bilgiler Cheroke'ye cevabımda verdim. Su konusunda da aynı şekilde, şu anda temiz suya erişebilen insan sayısının hala artmakta olduğunu yineleyeyim. Kaynaklar konusunda da Cheroke'ye cevabıma bak.

Dua et bu sene güzel yağmur yağdı :D

Kapitalizmin son yüzyılı olduğunu nereden çıkardın 21. yüzyılın bu arada? Vahiy mi geldi yoksa seni böyle düşünmeye iten birşeyler var mı?

Buna GOMÜNİSTLER değil ama doğa toptan son verecek böyle giderse ::::::::)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Astur;

Temiz su ile ilgili, petrol ile ilgili çözümün bu mu?

İsrail'de deniz suyunu kullanılabilir hale getirdiklerini biliyorsun, su arıtma denen de bir yöntem var, su kirliliğine de teknolojiyle çözüm üreteceğimizi düşünüyorum. Petrol de bitecek, ama şimdiden hidrojenle, elektrikle çalışan arabalar vs. üretilmeye başlandı, petrol bitene kadar bunlar yeterli seviyeye çıkacak, bak gör. İnsanlığı küçümsememek lazım

Bunu mu söylüyorsun? Deniz suyundan enerjiyle su elde edeceksin. Enerji olarak kömür, petrol vb. kullanacaksın, öte yandan küresel ısınmayı engelleyeceksin, bu mu çözümün? Hidrojen ile çalışan araba olacakmış, nerden biliyorsun, olacaksa şimdiye kadar neden olmadı? Petrol fiyatları neredeyse 140 doları bulmuştu yakın zamanda, ne oldu bu çözümlere? insanlar kıvrandı, 70 yıllarda ABD petrol krizinden çekti ama nedense bu araba çıkmadı ortaya, sen de bunu çözüm diye anlatıyorsun. Erke olacak belki...Emre1974 yardıma gel kapitalizmi kurtar, Erkeyi bul :lol: . Bu mu yani? Belki belki, ama olacağını nereden bileceğiz? Sanki birileri her koşulda karşılarına çıkan her sorunu çözecek öyle mi?

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Astur;

Temiz su ile ilgili, petrol ile ilgili çözümün bu mu?

Bunu mu söylüyorsun? Deniz suyundan enerjiyle su elde edeceksin. Enerji olarak kömür, petrol vb. kullanacaksın, öte yandan küresel ısınmayı engelleyeceksin, bu mu çözümün? Hidrojen ile çalışan araba olacakmış, nerden biliyorsun, olacaksa şimdiye kadar neden olmadı? Petrol fiyatları neredeyse 140 doları bulmuştu yakın zamanda, ne oldu bu çözümlere? insanlar kıvrandı, 70 yıllarda ABD petrol krizinden çekti ama nedense bu araba çıkmadı ortaya, sen de bunu çözüm diye anlatıyorsun. Erke olacak belki...Emre1974 yardıma gel kapitalizmi kurtar, Erkeyi bul :lol: . Bu mu yani? Belki belki, ama olacağını nereden bileceğiz? Sanki birileri her koşulda karşılarına çıkan her sorunu çözecek öyle mi?

Enerji olarak kömür, petrol vb.kullanılmasının zorunlu olduğunu ve olacağını nereden çıkardın? Nükleer enerji var? Su arıtma metodları var?

http://en.wikipedia.org/wiki/Hydrogen_vehicle

Hidrojenle çalışan birçok araç yapıldı, zamanla gelişecek ve ucuzlayacak bunlar.

70lerde OPEC'in kararı ile petrol fiyatları 3 dolardan 10a çıkınca ekonomide "supply shock" denen olay yaşandı(bir anamaddedeki beklenmedik fiyat artışı sonucu oluşan stagflasyon diyebiliriz), ve bundan sonra araçları daha yakıt-etkin yapan teknolojiler geliştirildi. Fiyatlar yakın geçmişte tekrar yükseldi ama benzer bir "supply shock" olmadı, bunun sebebi de yeniteknolojilerle petrole bağımlılığın azalmış olmasıydı. Petrol fiyatlarının yükseldiği dönemlerde alternatif yakıtlara büyük yatırımlar yapılıyor.

Neyse, herkese cevap yazmak çok zaman alıyor, daha fazla cevap gelmezse öncekilere cevap yazabileceğim :D

tarihinde Astur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Nükleer çevreyi kirletmiyor mu? Elbette kirletiyor. Uranyum kaynakları sınırsız mı? Hayır sınırsız değil. Ayrıca nükleerin getirdiği bir yığın başka sorunlar var. Rüzgar vb. alternatif olabilir belki ama rüzgar da her yerde olmuyor sanırım. Bu takdirde rüzgar ne derecede olabilir ayrı konu, yani basit bir sorun değil bu. Çünkü enerjiye talep hızla artıyor. Teknoloji geliştikçe daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyorsun paradoksal biçimde, yeni ihtiyaçlar oluşuyor, internet vb. talep artıyor. Azalmıyor. Rüzgar vb. elde edeceğin enerjinin sınırı var, sınırsız bir kaynak değil. Ayrıca sadece su elde etmeyeceksin.

Hidrojenle çalışan araba elde edilebilir. Mesele o değil. Asıl mesele onun verimli olması. Yani yaygınlaşması ve ekonomik olması önemli. Olabilir mi? Emin değilim. Gördüğüm kadarıyla mesele o kadar basit değil ve çözüm de basit değil.

Bunun gibi sana bir sürü sorun yazabilirim. Sen de her seferinde zamanla bunlara çözüm bulunacak diyebilirsin. Ama buna ne kadar eminsin? Hidrojenle çalışan arabalar şu an ekonomik değil ama olacak diyorsun. Çünkü bu konuda para harcanıyormuş, bu mu delil? Çok ikna edici görmedim açıkçası. Büyük yatırım yapılması sorunun çözüleceği anlamına gelmez. Çünkü sorun aynı zamanda teknik bir konu. Bu konuda çalışma yapan insanların görüşleri farklı. Ben hidrojen konusunu ilersi için çok inandırıcı bulmuyorum açıkçası.

Hidrojen için petrol, doğal gaz vb. bağımlı durumdasın ayrıca.

Currently, global hydrogen production is 48% from natural gas, 30% from oil, and 18% from coal; water electrolysis accounts for only 4%.[17] The distribution of production reflects the effects of thermodynamic constraints on economic choices: of the four methods for obtaining hydrogen, partial combustion of natural gas in a NGCC (natural gas combined cycle) power plant offers the most efficient chemical pathway and the greatest off-take of usable heat energy.

Molecular hydrogen is not available on Earth in convenient natural reservoirs, though it is an atmospheric trace gas having a mixing ratio of 500 parts per billion by volume[20] in addition to being produced by microbes and consumed by methanogens in a rapid biological hydrogen cycle. Most hydrogen on Earth is bonded to oxygen in water. Hydrogen is presently most economically produced using fossil fuels In practice this is usually methane, though hydrogen can also be produced via steam reforming or partial oxidation of coal and fossil fuels. It can also be produced via electrolysis using electricity and water, consuming approximately 50 kilowatt-hours of electricity per kilogram of hydrogen produced.

Kaynak:wikipedia

Ayrıca şu yazıyı okumanızı öneririm. Yazının Başlığı şöyle

The Hydrogen Hoax 

"Hydrogen is only a source of energy if it can be taken in its pure form and reacted with another chemical, such as oxygen. But all the hydrogen on Earth, except that in hydrocarbons, has already been oxidized, so none of it is available as fuel. If you want to get plentiful unbound hydrogen, the closest place it can be found is on the surface of the Sun; mining this hydrogen supply would be quite a trick. After the Sun, the next closest source of free hydrogen would be the atmosphere of Jupiter. Jupiter is surrounded by radiation belts so intense that they are deadly to humans and electronics. It also has a massive gravity field that would severely impair hydrogen export operations. These would also be complicated by the 2.5-year Jupiter-to-Earth flight transit time (during which any liquid hydrogen launched would probably boil away), and the fact that upon re-entry at Earth, the imagined hydrogen shipping capsule would face heat loads about eight times higher than those withstood by a space shuttle returning from orbit.

So if we put aside the spectacularly improbable prospect of fueling our planet with extraterrestrial hydrogen imports, the only way to get free hydrogen on Earth is to make it. The trouble is that making hydrogen requires more energy than the hydrogen so produced can provide. Hydrogen, therefore, is not a source of energy. It simply is a carrier of energy. And it is, as we shall see, an extremely poor one.

The spokesmen for the hydrogen hoax claim that hydrogen will be manufactured from water via electrolysis. It is certainly possible to make hydrogen this way, but it is very expensive—so much so, that only four percent of all hydrogen currently produced in the United States is produced in this manner. The rest is made by breaking down hydrocarbons, through processes like pyrolysis of natural gas or steam reforming of coal.

Neither type of hydrogen is even remotely economical as fuel. The wholesale cost of commercial grade liquid hydrogen (made the cheap way, from hydrocarbons) shipped to large customers in the United States is about $6 per kilogram. High purity hydrogen made from electrolysis for scientific applications costs considerably more. Dispensed in compressed gas cylinders to retail customers, the current price of commercial grade hydrogen is about $100 per kilogram. For comparison, a kilogram of hydrogen contains about the same amount of energy as a gallon of gasoline. This means that even if hydrogen cars were available and hydrogen stations existed to fuel them, no one with the power to choose otherwise would ever buy such vehicles. This fact alone makes the hydrogen economy a non-starter in a free society.

Yazının tamamı burada.

Hidrojen olayı aslında birçok bakımdan bir yığın aldatmaca içerir. Ama hala bu doğrudur diyebilirsin. Ne de olsa bilim herşeye en kısa zamanda çare bulacak. Belki ölmeyeceğim bilim ve kapitalizm ona da çare bulabilir de diyebilirsin.

Hidrojen vb. söylenecek çok şey var kuşkusuz. Karşı görüşlerde var sen de sanırım karşı görüşü savunuyorsun. Karşı görüşleri çok ikna edici bulmadığımı söylemeliyim.

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Hidrojenle çalışan araba elde edilebilir. Mesele o değil. Asıl mesele onun verimli olması. Yani yaygınlaşması ve ekonomik olması önemli. Olabilir mi? Emin değilim. Gördüğüm kadarıyla mesele o kadar basit değil ve çözüm de basit değil.

Edit: Emin değilim yazmışım bu çok açıklayıcı ya da yerinde olmamış. Doğusu şöyle: petrol, kömür, doğal gaz vb. yerine güçlü alternatif olarak hidrojenin alternatif bir enerji kaynağı olacağını sanmıyorum. Hidrojen enerji kaynağından ziyade enerji taşıyıcısı olarak kullanılmaya devam edecektir. Bunun ise çok fazla büyük bir anlamı olmayacak. Yani petrol, kömür, doğal gaz, rüzgar, nükleer vb. yardımıyla ürettiğiniz hidrojeni kullanacaksınız. Hidrojen burada asıl kaynak değil taşıyıcı durumunda olacak.

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Petrol de bitecek, ama şimdiden hidrojenle, elektrikle çalışan arabalar vs. üretilmeye başlandı, petrol bitene kadar bunlar yeterli seviyeye çıkacak, bak gör. İnsanlığı küçümsememek lazım

Olaya gelirsek...Hidrojen enerji kaynağindan ziyade daha çok enerji taşıyıcısı olduğuna göre bunun anlamı ne olacak? Hidrojeni elde etmek için zaten petrol, doğal gaz, rüzgar vb. kullanıyorsun diyelim.. Hidrojen ile çalışan araba elde etsen ve bu araba diğer arabaların yerine geçse bile hidrojen enerji kaynağı olmadıktan sonra bunun anlamı ne doğrusu anlamadım. Petrol, doğal gaz vb. azaldığında rüzgar vb. kaynakları kullanırsın anlamı o olabilir. Rüzgarın sınırsız enerji olmadığını söyledim. Nükleer diyeceksen onun da çevre ile ilgili bir yığın sorun getirdiği biliniyor. Üstelik uranyum kaynakları sınırsız değil. O zaman ne olacak? Bu paradoksu nasıl çözeceksin?

Su arıtma yöntemleri diyorsun. Fizikte temel prensip enerji harcamadan iş yapamazsın. Deniz suyunu vb. hiç enerji harcamadan arıtabileceğini mi düşünüyorsun yoksa? Çözüm buysa bunun mümkün bir yol olmadığını söyleyelim.

Su üretmek için sormuştum. Yoksa ilerde araba konusunu ve onların ne gibi yakıtla çalışacağını sormuyorum; onlar işin başka boyutu. Gerçekten ilerde hidrojen ile çalışan arabalar olabilir, ama asıl sorduğum soru o değil.

Ben sana enerji kaynağını soruyorum. Sen hidrojen ile çalışan arabadan söz ediyorsan, ama asıl sorum onunla ilgili değildi. İlerde hidrojen ile çalışan araba olabilir; ama olsa da burada asıl soru o değil.

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...