Jump to content

Kur'an'ın Yazılış Nedeni Ne Olabilir?


Recommended Posts

İlhan Arsel ve Turan Dursun'un Kur'an yorumlarını bilirsiniz...

Mevcut Kur'an yorumlarına ilginç, özgün, farklı ve çok daha gerçekçi bir alternatif oluştururlar.

Ama o yorumlarda ve diğerlerinde değinilen gerçekler, Kur'an'ın yazılış ve kodlanış nedenlerindeki gerçeklerle ne kadar örtüşmektedirler?

Kur'an Muhammed'in yazdığı bir kitap ise amacı nedir?

Neden bu kadar entrikalı ve gizemli bir içeriği vardır?

Muhammed Turan Dursun ve İlhan Arsel'in ileri sürdükleri gibi, Kur'anı gerçekten kendi günlük politikasını icra etmesini kolaylaştırsın diye mi yazmıştır?

Yoksa Kur'an'ın çok daha ciddi ve önemli başka yazılış nedenleri mi vardır?

Kur'an'ın içeriğini yakından inceleyerek bu ciddi ve önemli yazılış nedenini bulabilir miyiz?

Bu önemli konu üzerinde biraz daha durmamızın gerektiğini düşünüyorum..

Kur'an'ın yazılşı nedenini farklı bir bakış açısından değerlendireceğim.

Bunlar yalnız bana ait düşüncelerdir.

Ateistforumun bu konuda belli bir politikası ve görüşü yoktur ve burada değineceğim iddialar onu bağlamaz.

Bu konudaki düşünce ve inançlarını paylaşmak isteyenler bu tartışmalara katılabilirler..

Selamlar..

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 103
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Kur'an ilk yazıldığında prototipti, çok daha basitti ve yanlış,saçma olduğu apaçık ortadaydı, yüzyıllar boyunca değiştirip durdular biraz anlaşılmaz biraz muaalak biraz dengeli biraz da mantıklı hale getirmeye çalıştılar yavaş yavaş sinsi sinsi

(aynı bugün yaptıkları gibi ) yani kuran muazzam evrim geçirdi insanlar tarafından( çakal sınıfı tarafından )

O gün için bi şekil yapalım dedi muho( ve yardımcıları ) herhalde yada muho yaşamadıysa artık kimler ortaya çıkardıysa bu kitabı. Bi çok nedeni var herhalde.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kur'an, birbirinden tamamen farklı iki temelden oluşuyor. Savaşlar ve kadınlar.

Bu kitabın, Muhammed'in, günlük işlerini yürütmek ve seksüel fanatzilerini gerçekleştirmek için yazdığı düşüncesi biraz yetersiz ve hatta sığ bir bakış açısı.

Çünkü ortada çok büyük olan ve gittikçe de büyüyen bir devlet var.

Bedeviler komşu kabilelerle savaşmayı, çapulcuğulu ve yağmacılığı zaten seviyor ve uyguluyor.

Kur'an ise, tıpkı köleliği meştulaştırdığı gibi yağmacılığı da gaspçılığı da meşrulaştırıyor. Büyümek ve devletleşmek için ihtiyaç duyduğu insan gücünü sürekli canlı tutmak, ve istediğini yaptırmak üzere manipüle etmek için de sürekli savaş ayetleri iniyor.

Savaşçıların gönlünü hoş etmek ve onları kamçılamak için de kadınlarla ilgili sapık ayetler kullanılıyor.

Çok bilinçli ve kompleks bir iş çıkarmışlar. Çok başarılı.

Çok iyi bir ekip çalışması.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kur'an'ı bir roman gibi baştan sona okursanız, bazı ilginç gözlemler yapmaktan kendinizi alıkoyamazsınız.

Herşeyden önce Kur'an'ın bir roman, ya da konulu bir kitap gibi olmadığını görürsünüz.

Amacını, ana temasını önce anlayamazsınız.. Öyle bir tema veya amaç yoktur sanırsınız..

Ama tümünü okuyunca aklınızde bir tema oluşur.

Ben işte o temadan bahsetmek istiyorum size.

O tema Kur'an'ın yazılış nedenidir.

Kur'an kötü yazılmış, karman çorman bir kitaptır diyerek okumamazlık edenler ilginç bir gözlemi kaçırıyorlar demektir.

Şu anda Kur'an elimde dolaşıyorum.. Birçok kereler sağını solunu okudum. Ve bir keresinde baştan sona üstün körü okudum.

Şimdi yine baştan sona dikkatle okuyorum. İnanın Kur'an çok dikkatli okumaya değer bir kitaptır.

Çünkü başka türlü ana temasını ve amacını anlamanız çok zordur.

Ayetler arasında, birbirlerine çok yakın olanlar dışında belli bir ilişki ve süreklilik yoktur.

Sureler arasında da bir ahengin olduğundan bahsedilemez.

Ama bütününü okuyunca aklınızda bir tema oluşuyor. Ve Kur'an'ın yazılış amacını anlıyorsunuz..

Bu amacı ben çağdaş görüşlerle birleştirince İlhan Arsel ve Turan Dursun'dan biraz farklı bir sonuca varıyorum.

Evet. Onlar gibi Kur'an'ın yazılış nedeni olarak günlük politikanın önemini görebiliyorum.

Ama Muhammed'i aradan çıkarınca, çok daha ilginç ve geniş bir manzara ile karşılaşıyorum.

O manzara beni peşinde sürüklüyor. O manzarayı son derece ilginç buluyorum..

Bu başlık altında o manzaradan bahsetmek istyorum..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kur'an kötü yazılmış, karman çorman bir kitaptır diyerek okumamazlık edenler ilginç bir gözlemi kaçırıyorlar demektir.

Nüzul sırasına göre okursanız nereden nereye geldiğini daha iyi anlar, ne amaçla başlayıp nasıl sonlandığını daha net görürsünüz.

Elmalılı mealinin nüzul sırasına göre dizilmiş halinin linki:

http://www.tiyemder.org/kuran/surelern.asp?iMeal=2

Link to post
Sitelerde Paylaş
Nüzul sırasına göre okursanız nereden nereye geldiğini daha iyi anlar, ne amaçla başlayıp nasıl sonlandığını daha net görürsünüz.

Elmalılı mealinin nüzul sırasına göre dizilmiş halinin linki:

http://www.tiyemder.org/kuran/surelern.asp?iMeal=2

Bu da bir mitdir..

Kur'an'ın nuzul sırası bize İslam tarafından dayatılan ve olmayan bir efsanedir.

Kur'an'ın hiç bir ayeti önce inmemiştir. Hangisinin ilk olduğu gibi bir kavram yoktur.

Kur'an halk arasında yüzlerce yıldır dolaşıp durmakta olan bazı efsanelerin bir güç tarafından derlenip toparlanmasından oluşan bir kitaptır.

İnme sırası falan yoktur.. O İslam'ın yalanıdır..

Burada efsaneleri yıkıyoruz arkadaşlar..

Nüzul yalanı da onlardan biri olarak yıkılmalıdır..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu da bir mitdir..

Nüzul yalanı da onlardan biri olarak yıkılmalıdır..

O zaman başlangıçta Necranlı Hristiyanları müminler olarak tanımlayan, biraz cehennem, biraz kıyametle korkutmakla birlikte dönemine göre oldukça hümanist sayılabilecek öğütler veren bir kitabın giderek "asın, kesin, tuzak kurun, cizye alın, kadınları dövün, din Allah'ın oluncaya kadar savaşın, yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin v.s." şekline dönüşümünü nasıl açıklayacağız?

Bir de kısa, basit üç-beş ayetlik surelerin giderek hem sayıca hem de içerik olarak ağırlaşması durumu var tabii.

Nüzul sırası lafın gelişi elbette, ama ilk derlenme sırası gibi birşey söylenebilir herhalde.

Saygılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
O zaman başlangıçta Necranlı Hristiyanları müminler olarak tanımlayan, biraz cehennem, biraz kıyametle korkutmakla birlikte dönemine göre oldukça hümanist sayılabilecek öğütler veren bir kitabın giderek "asın, kesin, tuzak kurun, cizye alın, kadınları dövün, din Allah'ın oluncaya kadar savaşın, yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin v.s." şekline dönüşümünü nasıl açıklayacağız?

Bir de kısa, basit üç-beş ayetlik surelerin giderek hem sayıca hem de içerik olarak ağırlaşması durumu var tabii.

Nüzul sırası lafın gelişi elbette, ama ilk derlenme sırası gibi birşey söylenebilir herhalde.

Saygılar.

Bu soruların cevabı çok kolay.. Onlara değineceğim ilerde..

Aslında Kur'an'ın bir sıra izlediği de bir başka efsanedir. Hiç bir sırası yoktur.

Yani uzun ayetler önce, diğerleri sonra gibi bir sıra yoktur.

Kabaca öyle görünür ama, değildir.

Kur'an hakkında yazılanların çoğu, hatta hepsi diyebiliriz, efsanedir. Temelsizdir. Yalandır..

Ne iniş sırası vardır. Ne ilk inan ayetler vardır. Ne son inenler vardır.

Ne surelerin mantıklı bir sırası vardır..

Ne ayetlerin mantıklı bir diziliş sırası vardır..

Yani biz bir efsane ile uğraşıyoruz.. Efsaneler de kurallar aranmaz. Mantık aranmaz.

Sıra, düzen aranmaz..

Ve Kur'an'da da yoktur onlar..

İslam'ın Kur'an ve kendisi hakkındaki iddialarının hiç birisi doğru değildir. Hepsi, istisnasız hepsi, efsanedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ama Muhammed'i aradan çıkarınca, çok daha ilginç ve geniş bir manzara ile karşılaşıyorum.

O manzara beni peşinde sürüklüyor. O manzarayı son derece ilginç buluyorum..

Bu başlık altında o manzaradan bahsetmek istyorum..

Muhammed'in varlığıyla ilgili şüphe duymaya başladığımda, ben de hemen Kur'an'ı elime almış ve Muhammed'i devre dışı bırakarak okumaya çalışmıştım. Bildiğim her şeyi unutup, başka bir açıyla değerlendirmek istemiştim.

Çok zor olmadı ama oldukça şaşırtıcıydı. Bütün tekrarlar, çelişkili olduğunu bildiğimiz ayetler,vs. hep anlam kazandı.

Birileri gözden kaçırmış, birileri de vurgulamak istemiş, tekrar etmişti. Demek ki o anda çok önemli ya da çok önemsizdi.

Yukarıda değindiğim sonuca Muhammed'siz okumalardan sonra ulaştım.

Büyümek ve devlet kurmak için bedeviyi kimi zaman gaza getirmek, kimi zaman da tehditler savurarak korkutmak ve kilitlemek için uydurulmuş şahane yalanlardı.

Kadınlarla ilgili bölümler ise armağan..

Link to post
Sitelerde Paylaş

IFeelGood gayet güzel özetlemiş. Ben biraz daha ayrıntılı incelemek istiyorum bu önemli konuyu..

Bize anlatılan yalanlar gerçekten kuyruklu.

O kadar büyük yalanları biz nasıl sorgulamadan kabul ediyoruz bilmiyorum.

Nüzul sırasının palavra olduğuna değindim.

Ayrıca surelerin sırası konusunda da yapılan açıklamaların tümüyle yalan olduğunu biliyoruz..

Bize anlatılan masala göre Fatiha dışındaki sureler uzunluklarına göre sıralanmışlardır.

Ne büyük yalan..

İlk 23 surede olan ayetleri şöyle sıralayabiliriz.

2-286

3-200

4-176

5-120

6-165

7-206

8-75

9-129

10-109

11-123

12-111

13-43

14-52

15-99

16-123

17-111

18-110

19-98

20-135

21-112

22-78

23-118

Burada duruyorum.. Devamı gereksiz..

Surelerin sırası görüldüğü gibi karman çormandır.

Kur'an'da hiç bir sıra ve düzen yoktur.

Birisi ayetleri tombaladan çeker gibi çekimiştir.

Kur'an'ı surelere ayırmanın anlamaı olmadığı gibi, kronolojik bir sırası olduğu da absürd bir iddiadır.

Kur'an'ın saçmalıklarına ve hakkında ileri sürülen yalanları açıklamaya devam edeceğiz..

Tabii bizim için önemli olan Kur'an'nın yazılış nedenidir.

Ona da ayetleri referana alarak değineceğiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kur'an'ı bir roman gibi baştan sona okursanız, bazı ilginç gözlemler yapmaktan kendinizi alıkoyamazsınız.

Herşeyden önce Kur'an'ın bir roman, ya da konulu bir kitap gibi olmadığını görürsünüz.

Amacını, ana temasını önce anlayamazsınız.. Öyle bir tema veya amaç yoktur sanırsınız..

Ama tümünü okuyunca aklınızde bir tema oluşur.

Ben işte o temadan bahsetmek istiyorum size.

O tema Kur'an'ın yazılış nedenidir.

Kur'an kötü yazılmış, karman çorman bir kitaptır diyerek okumamazlık edenler ilginç bir gözlemi kaçırıyorlar demektir.

Şu anda Kur'an elimde dolaşıyorum.. Birçok kereler sağını solunu okudum. Ve bir keresinde baştan sona üstün körü okudum.

Şimdi yine baştan sona dikkatle okuyorum. İnanın Kur'an çok dikkatli okumaya değer bir kitaptır.

Çünkü başka türlü ana temasını ve amacını anlamanız çok zordur.

Ayetler arasında, birbirlerine çok yakın olanlar dışında belli bir ilişki ve süreklilik yoktur.

Sureler arasında da bir ahengin olduğundan bahsedilemez.

Ama bütününü okuyunca aklınızda bir tema oluşuyor. Ve Kur'an'ın yazılış amacını anlıyorsunuz..

Bu amacı ben çağdaş görüşlerle birleştirince İlhan Arsel ve Turan Dursun'dan biraz farklı bir sonuca varıyorum.

Evet. Onlar gibi Kur'an'ın yazılış nedeni olarak günlük politikanın önemini görebiliyorum.

Ama Muhammed'i aradan çıkarınca, çok daha ilginç ve geniş bir manzara ile karşılaşıyorum.

O manzara beni peşinde sürüklüyor. O manzarayı son derece ilginç buluyorum..

Bu başlık altında o manzaradan bahsetmek istyorum..

>>>Kur'an'ı bir roman gibi baştan sona okursanız, bazı ilginç gözlemler yapmaktan kendinizi alıkoyamazsınız.

Nedir bu yaptigin "ilginc gozlemler",haci agabey?

>>>Ama tümünü okuyunca aklınızde bir tema oluşur.

Senin aklinda olusan tema ne oldu?

Bana sanki birilerinden korkuyormussun gibime geldi:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
>>>Kur'an'ı bir roman gibi baştan sona okursanız, bazı ilginç gözlemler yapmaktan kendinizi alıkoyamazsınız.

Nedir bu yaptigin "ilginc gozlemler",haci agabey?

>>>Ama tümünü okuyunca aklınızde bir tema oluşur.

Senin aklinda olusan tema ne oldu?

Bana sanki birilerinden korkuyormussun gibime geldi:)

Korkudan titriyorum..

Ne bildin..

Yaşın çok küçükse bu tartışmalara girme..

Aklımda oluşan temedan ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğim ..Bekle biraz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kur'an ilk yazıldığında prototipti, çok daha basitti ve yanlış,saçma olduğu apaçık ortadaydı, yüzyıllar boyunca değiştirip durdular biraz anlaşılmaz biraz muaalak biraz dengeli biraz da mantıklı hale getirmeye çalıştılar yavaş yavaş sinsi sinsi

(aynı bugün yaptıkları gibi ) yani kuran muazzam evrim geçirdi insanlar tarafından( çakal sınıfı tarafından )

O gün için bi şekil yapalım dedi muho( ve yardımcıları ) herhalde yada muho yaşamadıysa artık kimler ortaya çıkardıysa bu kitabı. Bi çok nedeni var herhalde.

Peki bu ayetlerin ya da cümlelerin ben baktığımda öle saçma ve dağınık olduklarını görmüyorum.

Neden dizilimi ve ana temsı bu kadar sağlam?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Peki bu ayetlerin ya da cümlelerin ben baktığımda öle saçma ve dağınık olduklarını görmüyorum.

Neden dizilimi ve ana temsı bu kadar sağlam?

Bir kitap daha ne kadar düzensiz olabilir bilmiyorum..

Dizilim ve ana temasının sağlam olduğunun delili nedir?

Bana deli saçması gibi geliyor ve deli saçması olduğunu kanıtlamak çok kolay...

Ama değil.. Saçma olmasına rağmen saçma olmasının ilginç bir nedeni var.

Bir ana teması var.. Dizilimi saçma olsa da bir ana temasının ve yazılış nedeninin olması bu kitapla ilgili ilginç hususlar.

Aslında Kur'an yazıldığı yüzyılların tarihine de bir tür ışık tutuyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Muhammed ve arkadaşları Kuran'ı nasıl hazırladılar? Islamiyet Islam Tarihi

Kendisini Tanrı-varsa eğer- elçisi olarak ilan eden Arabistan'ın Kureyş Kabilesi'nden Muhammed'in, okur-yazar olmayan birisi olduğuna inanılır. Islamiyetin kitabı Kuran'ın, Tanrı-varsa eğer- tarafından gönderildiğini savunanlar, okur-yazar olmayan birisinin nasıl kitap yazabileceğini sorarak, Kuran'ı Muhammed'in yazmadığını güya savunmaktadırlar.

Muhammed'in okur-yazar olması ihtimali de var.. Muhammed, okur-yazar olmasa bile, kör ya da sağır da değildi ve kendisine "anlatılanlar"ı Kuran'a koyacak kadar becerikli idi.. Kendisine kimler yardımcı oluyordu hazırladığı kitap için.

Turan Dursun'un "Din Bu" adlı kitap serisinin dördüncü cildinde, Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr ve Iranlı Selman (Farisi) ve İman adındaki yardımcılarından söz edilir. Bunlardan Bel'am, Yunanlı bir köleydi. Yaiş ve Cebr (Yemenli) de birer köle idiler.

Ilhan Arsel'in Şeriat'tan Kıssalar adlı kitabının önsözünde de Muhammed'in diğer öğreticileri/yardımcıları olarak Bahîra, Verkâ ve Abdullah Ibn-i Selâm'ın adları geçer.

Muhammed katiplerini genellikle Yahudilikten ya da Hristiyanlıktan dönme ya da İbranice ve Süryanice bilen kişilerden seçerdi. Bu dillere vakıf değil iseler, öğrenmelerini isterdi. Örneğin, Hicret'in dördüncü yılında katiplerinden Zeyd bin Sabit'e Yahudi yazısını öğrenmesini söylemiştir.

Söylendiğine göre, en ziyade yararlandığı kimselerin başında, Hristiyanlıktan dönme Selman-ı Farisî ile, Yahudilikten dönme Abdullah İbn-i Selam gelirdi. Siyer'in yazarları İbn-i İshak, İbn Hişâm ve Tabakat yazarı İbn-i Sa's gibi (ya da benzeri) kaynakların bildirmesine göre, Selman-ı Farisî, Iranlı bir "Mecusî" iken çok genç yaşta Hristiyanlığı kabul ederek Suriye'ye gelmiş, daha sonra Bedevîler tarafından esir alınıp bir Yahudi'ye satılmış ve onun tarafından Medine'ye getirilmiştir. Kölelikten kurtulmak için Muhammed'e başvurup da onun tarafından satınalınmasıyla İslam'a girmiş ve azad olmuştur. Hristiyan ve Yahudi dinlerini en iyi bilen birisi olarak Farisi, Muhammed'e sadece din konusunda değil, yönetim ve savaş konusunda da Muhammed'e yardımcı olmuştur. Hendek Savaşı olarak bilinen savaşta, Muhammede'e hendek kazılmasını öneren kişinin Farisi olduğu söylenir.

Abdullah İbn-i Selam'a gelince, Tevrat'ı en iyi bilen yahudi'lerden birisiydi. Muhammed'in Medine'ye hicretinden sonra Islamiyete girmiştir. Tevrat konusunda, Muhammed'e en fazla bilgi verenlerden biri olduğu kabul edilir. O kadar ki, Muhammed onu, muhtemelen bu yardımlarından dolayı, "Cennetlik olan on kişinin onuncusu" olarak tanımlamıştır. (Bkz. Sahih-i Buhari ... c.IX, s.81, ve c.X, s.25 vd.)

Muhammed bu kaynaklardan aldığı bilgileri, kendi günlük siyasetine uyduracak şekilde değişikliklere sokmuştur. Ancak, bunu yaparken, "kıssa"ları (masal ve hikayeleri) bir teviye ya da belli bir sıra ve silsile esasına göre değil, fakat Kuran'ın çeşitli surelerine ve bu surelerin ayetlerine dağıtmıştır. Bazılarını da hadis olarak ifade etmiştir.

Kuran'ın okur-yazar olmayan Muhammed tarafından hazırlanması bu şekilde mümkün olmuştur.

Ne var ki, Muhammed'in Kuran'ı, daha sonra bizzat halife Ebu Bekir tarafından yaktırılmış ve sonra da değişikliklere uğramıştır.

Muhammed, Allah'in-varsa eğer- sözü olduğunu iddia ettiği Kuran'i nasil ve kimlerle yazdi. Hristiyanlik, Musevilik, tarih ve efsanelerden alintilar yaparak celiskilerle dolu Kuran'i nasil yaratti

Kuran Nasıl Yazıldı? Muhammed'in Öğretmenleri mi? Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr, Iranlı Selman

Konuya iliskin Kur'an ne diyor?

Kur'an'daki "Tanrı", her zamanki gibi ant içerek açıklama yapıyor:

"And olsun ki biz, onların:'O'na (Muhammed'e) bir insan öğretiyor kesinlikle.' Dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kimsenin dili yabancıdır. Buysa (Kur'an), apaçık bir Arapça'dır."(Nahl, ayet:103)

Bundan sonraki ayetlerde, "inanmayanlar" korkutuluyor, "yalancı, iftiracı" olarak nitelendiriliyor ve "işkenceli bir ceza"yla cezalandırılacakları bildiriliyor.

Yukarıdaki ayette, Muhammed'e öğreticilik ettiği söylenen kimsenin, "Arap olmadığı, yabancı olduğu" belirtiliyor.

Yunanlı Bel'am, Yaiş..

Kimilerine göre, Muhammed'in öğretmeni, bir Yunanlı köleydi. Bel'am adında bir köle.

Ibn Abbas anlatıyor:

"Peygamber, Mekke'de köle olan birine öğretimde bulunuyordu. Yabancıydı. Puta tapardı. Adı da Bel'am'dı. Peygamberin yanına girişinde ve çıkışında putataparlar görüyorlardı. 'Muhammed'e her şeyi öğreten Bel'am'dır..' diye konuştular." (Bkz. Taberi, Cami'ul-Beyan, 14/119)

Ya da Yaiş'ti üzerinde durulan köle. Bel'am için söylenen, Yaiş için de söyleniyordu. "Yaiş, Muhammed'e öğretmenlik yapıyor" deniyordu. (Bkz. Aynı yer)

Ya da, Muhammed'e öğreticilik eden köle, Cebr'di. (Bkz. Aynı yer)

Ya da, Yemenli CEBR, YESSAR, ADDAS.

"Hadrami'lerin iki genç köleleri vardı. Yemen halkından olan bu iki köleden birinin adı Yessar, öbürünün adı Cebr'di" diye aktarılır. Bu iki kölelerin sahiplerinin tanıklığı şöyle:

"Bizim iki genç kölemiz vardı. Kendi dilleriyle kitaplarını okurlardı. Peygamber de bunlara uğrar, durup bunları dinlerdi. İşte bunun için, putataparlar, 'Muhammed, bunlardan öğreniyor..' dediler." (Taberi, 14/119)

Fahruddin Razi'nin yer verdiği aktarmada, bunların yanında bir üçüncü köle daha var: Huvaytıb'ın kölesi Addas. (Bkz. F.Razi, tefsir, 24/50)

Görülüyor ki, ister Yunanlı, ister yemenli olsunlar, kölelerin Muhammed'le ilişkilerine bakışlar değişik açılardan:

Müslümanların bakışları ve savları başka, "putatapar" dedikleri inanmazların bakışları ve savları başka.

Müslümanlardan kimine göre: Muhammed'le köleler arasında bir "öğretme ve öğrenme" ilişkisi vardı, ama öğreten Muhammed'di, öğrenenlerse köleler. Inanmayanlara göreyse bunun tam tersi gerçekti. Yani, öğreten kölelerdi. Muhammed'se öğreniyordu onlardan.

Müslümanlardan kimine göre de, aradaki ilişki, "okuma ve dinlenme" ilişkisini geçmiyordu. Köleler, kutsal kitaplarını kendi dillerinde okuyorlar, "peygamber" de "dinliyordu" yalnızca.

Müslümanların bu savları karşısında şu soru yanıtsız kalıyor:

"Dillerini bilmiyordu"ysa, Muhammed'in bu köleler arasındaki sürekli işi neydi? Ve kendi dilleriyle okuduklarını Muhammed'in dinlemesinin ne yararı oluyordu?

Kısacası, müslümanların savları, akla sığacak türden değil.

Iman nereli?

Muhammed'in kendisinden bir açıklaması bu konuda oldukça ışık tutucu:

"Iman, Yemen'lidir."

Bu hadis, Buhari'nin "e's-Sahih"inin de içinde bulunduğu en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında yer almıştır. Hadis'e göre, "hikmet (bilgi, bilgelik) de Yemen'lidir." Dahası: "Fıkıh da Yemen'lidir," hadise göre. (Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Meğazi/74; Tecrid, hadis no:1362; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Iman/81-91, hadis no:51-52, ve öteki hadis kitapları.)

Bu hadis, incelemecilere göre, sağlamlığın en yüksek basamağında olan "mutevatır hadis"ler arasındadır, ve peygamberin arkadaşlarından onbir kişi tarafından aktarılmıştır. (Bkz.Ebu'l-Feyz Muhammed, Lukatu'l-Lai'l-Mütenasire Fi Ahadisi'l-Mutevatıre, Beyrut,1985, s.42-43,hadis no:10)

Kimi yorumcu, buradaki "Yemen"i, birtakım zorlamalı yorumlarla, "Mekke ve Medine" olarak göstermeye çabalar. (Bkz.Tecrid,1362 no.lu hadis,Kamil Miras'ın izahı.) Ne var ki, hadisin kimi aktarılışında "Yemenliler"den de açıkça sözedilir. Yani, buradaki Yemen, coğrafyada herkesin bildiği Yemen'dir.

Demek ki, bu hadise göre, "imanı"yla, "hikmet"iyle ve "fıkh"ıyla (buradaki 'fıkh', sözlük anlamında olmalı) Islam, yabancı kökenlidir, "Yemen"lidir.

"Muhammed'e öğreten, Iranlı Selman'dır ya da.." (Selman Farisi).

Kimileri de, Nahl Suresi'nin 103.ayetinde sözü edilen yabancının, Iranlı Selman olduğu görüşünde.(Bkz. Taberi,aynı yer.)

Sonradan Müslüman kimliğiyle ortaya çıkan ve müslümanlar arasında büyük ün kazanan Selman'ın, Muhammed'le son derece sıkı bir ilişki ve işbirliği içinde bulunduğu, herkesçe biliniyor. "Müslüman" olması, Selman'a çok şey sağlamıştır. En başta, özgürlüğü, yani, "kölelikten kurtulma"yı. Sonra da ünü, saygınlığı ve maddi, manevi çıkarları..

Ya da, sözü edilen "yabancı", önc Müslüman olup sonra Islam'ı bırakan bir "vahiy katibi"dir.

Bunu ileri sürenler de var. (Bkz. Taberi, aynı yer)

"Vahiy katibi"nin başına gelenler:

Adam, önce müslüman olmuştur. Selman gibi o da Muhammed'le işbirliği halindedir. Ama sonra ne olursa olur, bırakır Islam'ı. Ve bir de açıklama yapar:

"Muhammed'e ben öğretiyordum, ve benim öğrettiklerim Kur'an'a vahiy olarak yazılıyordu.."

Sonra, adam ya öldü, ya da öldürüldü. Ölüsüne gelince, bir türlü gömüldüğü yerde kalmıyordu. Muhammed'in adamları şunu yayıyordu:

"Bu olay, Tanrı'nın gazabının yansımasıdır. Adam, Tanrı'yı çok öfkelendirdi. Şimdi durum ortada. Gömülüyor, toprak da kabul etmiyor, edemiyor, Tanrı'dan korkuyor. Onun için de kafiri, mezarının dışına fırlatıyor. 'Ibret almak' gerek.."

Gerçekten de adam gömülüyordu, ama, birkaç gün sonra, sabahleyin bakılıyordu ki, adam mezarın dışında. Birkaç kez olmuştu bu.

Muhammed'in arkadaşlarından Enes (Malik Oğlu), çok sonra, şöyle anlatacaktır olayı:

"Bir adam vardı. Neccaroğullarından..Hristiyan'dı, Müslüman olmuştu. Bakara ve Ali İmran surelerini okumuştu. Peygambere de vahiy yazıyordu. Sonra, yeniden Hristiyan oldu ve kaçıp Hristiyanlara katıldı. 'Ben ne öğretip kendisi için yazdımsa, Muhammed yalnızca onu bilir, başka bir şey bilmez,' demeye başladı." (Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l Menakıb/25,c.4,s.181-182;Tecrid, hadis no:1477)

Enes'in anlattığına göre, Tanrı adama öfkelenmiş, boynunu kopararak öldürmüş. Hristiyanlar, gömmüşlr adamı. Ama sabah bakmışlar, ölüsü ortada. Ve kefensiz. Hristiyanlar, "Muhammed adamları kefenini soymuş, kendisini de işte böyle ortada bırakmışlar.." diye konuşmuşlar. Adamı bir daha gömmüşler. Bu kez biraz daha derince. Ertesi gün sabah yine aynı durum. Sonra aynı konuşmalar. Sonra yeniden ve daha derine gömme. Sonra aynı durum ve aynı yorumlar. Bir kez daha ve derince gömme. Aynı durum. Bakmışlar ki bu böyle sürüp gidecek, adamı gömmekten vazgeçmişler artık.

Bu adamın söylediğini söylemiş, yani "ben ne diyorsam, ne yazıyorsam o vahiy oluyor.." demiş, muhammed'in "Tanrı'dan falan vahiy almadığını" söyleyerek, Islam'ı bırakmış birisi daha vardı: Ebu Serh Oğlu Sa'd Oğlu Abdullah. Ama , onun başına yukarıdaki olay gelmedi nedense..Muhammed tarafından idamına karar verilmişti. Ne var ki, Halife Osman'ın süt kardeşiydi. Ve Osman'ın araya girmesiyle, bağışlandı. Sonra, Mısır Valisi bile oldu. (Ölm.656-657. Bkz. Islam Ansiklopedisi.)

Ayetteki Cevap

"Muhammed'e ögreten Tanrı değil, insandır.." diyenlere, ayette verilen cevap ne ölçüde doyurucu?

Cevap, yukarıda verilen ayetin anlamında da görüleceği gibi şöyle:

1) Muhammed'e öğrettiği söylenen kişi, Arab değildir, yabancı biridir.

2) Kur'an'sa apaçık Arapça'dır.

3) Öyleyse, Muhammed'e sözü edilen kisi ögretmis olamaz.

Oysa, Arapça'yı bilen yabancı biri de Muhammed'e "eskilerin söylencesi"nden, "Tevrat"tan, "Incil"den, başka "kutsal metin"lerden birtakım "bilgiler" verebilirdi. Ileri sürülen de bu. Muhammed, aldığı bilgileri, Arapça kalıplara döküp, kendi uslubu içinde sunmuş olamaz mıydı? Kaldı ki, "apaçık Arapça" diye nitelenen Kur'an'da; Yunanca, Süryanca, Ibranca, Koptça.. gibi dillerden birçok sözcük bulunduğunu, müslüman incelemeciler bile örnekleriyle yazıyor. (Bkz. Suyuti, el Itkan Fi Ulumi'l-Kur'an, Arapça, Mısır, 1978, 1/178-185)

Kur'an'da bu denli değişik yabancı sözcüklerin bulunması da "Muhammed'e yabancının (ya da yabancıların) bilgi verdiği, öğrettiği" yolundaki savı desteklemez mi?

Muhammed'e bir yabancının ya da yabancıların yanında, bir ya da birkaç Arap da ögretmiş olabilir.

Islam için çok önemli bir kaynak, "Müseyime"dir.

Müseylime, müslimcik demektir. Müslümanlar, onu küçümsemek için böyle demişler, ayrıca da "kezzab" yani "çok yalancı" demeyi uygun görmüşlerdir. Müslümanların bir sövgüsüdür bu. Anlaşılıyor ki, onun kendi adı "Müslim"di. Bu adı taşımış olması çok önemlidir. "Islam" ve "müslim" sözcüklerinin kaynağına götürür niteliktedir.

Müslümanlarca sövülen, aşağılanan bu kişiye, "Rahman", "Yemame Rahmanı (Yemameli Rahman" da deniyordu. Yani adam aslında böyle ünlüydü. Bu da çok ilginç.

Bir başka ilginç olan da, Mekke'lilerin, Muhammed'e söyledikleri şu sözler:

"Bize ulaşan bilgiye göre, sana öğreten (Tanrı değil), Yemame'deki şu adamdır. Rahman denen adam. Tanrı'ya ant içerek söyleriz ki, biz Rahman'a inanmayız." (Bkz. Ibn Ishak, Siyer, tahkik ve ta'lik: Muhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254)

Mekkeli'lerin bu söyledikleri nedensiz miydi?

Müseylime, daha doğrusu "Müslim", bir başka adıyla "Rahman", Yemame'nin Hanifeoğulları kabilesindendi.

Ilgiç üç ad: "Müslim", "Hanife", "Rahman".Bu adlar, hele ilk ikisi bir araya gelince daha da ilginçlik kazanıyor: Kur'an'da islam inanırlarının, "müslim"lerin "ad babası" olarak tanıtılan Ibrahim (bkz.Hacc,ayet:78) için hem "Hanif" hem de "Müslim" denir. (Bkz.Bakara:135; Ali Imran:67,95; Nisa:125; En'am:161; Nahl:120,123.) "Peygamber" olarak yer alan Ibrahim, kısa anlamı ile "yıldız tapımı" demek olan Sabiilik Dini'nin "peygamberi"ydi. Islam kaynaklarından yaptığım incelemelerden vardığım sonuç bu. Muhammed de ilk ortaya çıktığında Sabii olarak niteleniyordu. (Bkz.Buhari,e's-Sahih,Kitabu't Teyemmüm,/6,c.1,s.89) Sabii'liğin dili Süryanca'ydı. "Allah", "Kur'an", "Furkan", "kitab", "melek" ve daha bir çok sözcük gibi "Islm", "müslim", "hanif", ve "Rahman" da bu dilden geliyordu. (Bkz.Aziz Günel,Türk Süryaniler Tarihi,Diyarbakır,1970,s.46-48;Suyuti el Itkan,1/180-184;Doğubilimci Arthur Jeffery,The Foreign Vocabulary of the Quran,Kahire,1938,s.12 ve ötk.)Yine benim incelemelerimden vardığım sonuca göre: Yıldız tapımı, "Sabiilik" adı altında, Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerine de kaynaklık eden bir din olarak kurumlaşırken, özellikle Ortadoğu'da "Müslimler"I ve "Hanifler"i içine alıyordu. Önce, "Müslimler" vardı, sonra "Hanifler" kolu meydana geldi. Ibrahim, bu kolun "peygamberi"ydi. Işte, "Yemame Rahmanı" diye ünlü "Müslim (Müseylime)" ve ondan çok şey öğrendiği anlaşılan Muhammed de bu kola bağlıydı. (Sabiilik konusunda geniş bilgi için, bkz.Eren Kutsuz-Turan Dursun, 'Saçak Dergisi', Subat 1988, sayı 49.)

Yemame Rahmanı, Muhammed'in yararlandığı kaynaklardan yalnızca biri olabilir.

Yukarıda adı geçenler ve daha başkaları, tek tek de, tümü birden de Muhammed'in "öğretmenleri" olabilirler. Furkan sures'nin 4.ayetine göre, Muhammed'in yardımcılarından, yani öğretmenlerinden "kavm", yani "topluluk" diye sözedilmistir. Bu ve bunu izleyen iki ayetin anlamı şöyle: (Diyanet'in resmi çevirisi)

"Inkar edenler, 'Bu Kur'an, Muhammed'in uydurmasıdır. Ona başka bir topluluk yardım etmiştir.' Diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. 'Kur'an öncekilerin masallarıdır. Başkalarına yazdırılıp, sabah akşam onu okunmaktadır' dediler. Ey Muhammed, de ki: 'O'nu göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir." (Furkan, ayet:4-6)

Buna göre, Kur'an'ın "uydurma" olduğunu söyleyenler, şunları da söylüyorlar:

1)Muhammed'e bir topluluk yardımcı oluyor,

2)Muhammed, Kur'an ayetlerini, başkalarından alıp yazdırıyor,

3)Muhammed'e sabah akşam okunuyor

4)Ayetler, "eskilerin masallarından" oluşuyor.

Buna karşılık, Kur'an'ın cevabı şudur:

"Yalan ve haksızca iddia. Kur'an'ın ayetlerini Tanrı indirmiştir. O, göklerin ve yerlerin gizini bilir.."

Hars Oğlu Nadr, Muhammed'in kendisini "Tanrı'nın elçisi", yani Tanrı'yla insanlar arasında yer almış, Tanrı'nın bildirilerini insanlara iletme görevini üstlenmiş biri olarak tanıtmaya yöneldiğinde, ve "Kur'an ayetlerini" sunması karşısında Mekkelileri uyarma yoluna gitmişti. Ve şöyle demişti:

"Sakın inanmayın bu adama. 'Tanrı'dandır' diye ileri sürdüklerinin tümü, eski masallardır. Ben size, onunkilerden daha güzellerini söyleyebilirim.." Iran krallarına, Iran'lı masal kahramanlarına ait söylencelerden örnekler aktarabileceğini söylüyor, anlatıp duruyordu Nadr.(Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan,18/137-138)

Nadr, haklımıydı? "Eskilerin masallarından" varmıydı Kur'an'da?

Bilindiği gibi,Kur'an'da "kıssa" denen birçok öykü var. Bir çoğu; başta Tevrat; Yahudi kaynaklarında, kimileri Incil'lerde yer alır. Incelendiğinde görülür ki, bunların bir kısmı, Tevrat'tan da çok önceki çağların söylencelerinde aynen var. Örneğin, "Nuh Tufanı"na ilişkin öykü, "Gılgamış Destanı"nda hemen hemen aynıdır. Daha başka örnekler de verilebilir.

Mekke'de, Medine'de ve çevrelerinde çeşitli din ve inançların inanırları vardı. Çeşitli toplumların "söylenceleri"ni, "kutsal metinler"ini bilenler az değildi. Muhammed'in özgürlüklerini söz verdiği ve işbirliği yoluna gittiği kölelerden de bu nitelikte olanlar bulunduğu biliniyor. Daha önce adlarına yer verilen Bel'am, Yaiş, Yessar, Addas, Cebr, Iran'lı Selman..da bunlardan.

Bunların ya da başkalarının, Kur'an'ın oluşması için Muhammed'e yardım etmiş, öğretmenlik etmiş olmalarını düşünmek akla uzak değil. Aklın ve mantığın kabul edemeyeceği şey, "Tanrı'nın, insanlara gökten mesaj göndermesi" ve bunun için şu ya da bu insanı aracı olarak seçmesidir. Bunu insan aklı değil, ancak, akılla ilgisi olmayan "iman" kabul eder.

Not: Muhammed'in Kur'ani hazirlarken istifade ettigi ve Islamiyet'e koydugu eski Arap gelenekleri ve âdetleri hakkinda bilgi almak icin buraya tiklayiniz.

Kaynakça:

Turan Dursun, Bir Tabu Yıkılıyor, Din Bu kitaplar serisi ve Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir kitap daha ne kadar düzensiz olabilir bilmiyorum..

Dizilim ve ana temasının sağlam olduğunun delili nedir?

Bana deli saçması gibi geliyor ve deli saçması olduğunu kanıtlamak çok kolay...

Ama değil.. Saçma olmasına rağmen saçma olmasının ilginç bir nedeni var.

Bir ana teması var.. Dizilimi saçma olsa da bir ana temasının ve yazılış nedeninin olması bu kitapla ilgili ilginç hususlar.

Aslında Kur'an yazıldığı yüzyılların tarihine de bir tür ışık tutuyor.

Şimdi bir ezbere bilen sana okuyacak Kuran'ı. Bu ne yani. 3-5 kahve adamı bir araya gelip yazabilir mi bunu?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Rochader..

Malesef bu yazı gerçeği yanısıtmıyor.

İslam efsanesini ciddiye almanın hazin sonucu olarak ortaya çıkıyor.

İslam efsanesine inanmanın ne kadar yanlış olduğunu biliyoruz.

İslam ve Kur'an hakkında bilinen her şey efsanedir.

Hiç birisi en ufak bir şekilde bile doğru değildir.

Kur'an'ı çok iyi bilmek, O'nun yazılışını da çok iyi bilmek demek değildir.

Kur'an'ı farklı bir şekilde yorumlamazsak, onu İslam'ın bize dikte ettirdiği gibi kabul etmek zorunda kalırız ve o zaman İslam efsanesine çanak tutarız.

Kur'an'ı Muhammed yazmamıştır. Bunu kesin olarak biliyoruz. Bunda en ufak bir şüphe yoktur.

Kur'an'ın bir yazarı olmayınca, ayetlerin iniş sırasının da bir anlamı kalmaz. Surelerin sırasının da bir önemi kalmaz.

Ve Turan Dursun'un bu yazısı da İslam efsanesinin bir parçası olmaktan kurtulamaz.

Turan Dursun'un Kur'an hakkındaki bu yazısı aslında İslam'ın Kur'an'ın nasıl yazıldığını bize empoze etmesinin bir başka verziyonudur.

Tümüyle efsanedir..

İlhan Arsel ve Turan Dursun'un Kur'an kitaplarını bu bağlamda değerlendirmemiz gerekmektedir.

Kur'an'ı Muhammed'den soyutlamadan İslam'ı anlamak mümkün değildir.

Ancak o zaman İslam ve kitabı bir anlam kazanmaktadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ya bir noktada anlaşamıyoruz çıldırıcam ya.

Yaw bu kitabın içine girince neye göre deli saçması ve ya tutarsızlıklar içeriyor.

Zaten bir kitap halinde inmedi ki...

Asıl olan o anlattıkları ve o özlü anlatışı? Belli bir hedeften sapmadan, ne biliyim en basitinden hadis denilenler ile Kuran ayetleri ayıt edilebiliyor. Yani bunu yazan tek başına Peygamber ise, nasıl oluyor da bu kadar ap ayrı yazabiliyor.

Bakınca kendi sözlerinden Kuran sözleri ayırt edilebiliyor.

He burada tüm bu tartışmayı yaparken kendimden biliyorum, tabiki bir de karşıda ki adamın ego düzeyini kıracaksın.

1) Ben bu yazıyı yaparken önce senin egona takılacak savım.

Sonra sen bana savunma yapacak kendi egonu kurtaracaksın.

Tüm bunlardan fırsat bulabilirsek Kuran okunduğunda hissedilen şeyin ne olduğu konusunu tartışmaya fırsat bulabiliriz

Bu forumda şaırmaya yer yok, şaşırmanıza izin vermezler. Neden?

Çünkü üzerinize 10 kişilil bir ego ordusu saldırır.

Mimik ve el hareketleri olmadığından klavye üzerinden sadece bir ego savaşı sergilenir.

Bunun dışında bir kazanç yoktur. Sanal ortamdaki tartışmların akıbeti de budur.

Sadece bir mastürbasyon ve bir ego tatminidir. ONun için herkes kendi yolunu kendi bulur deyimi çok doğrudur.

ben sizlerin de bir gün teslim olacağınızı düşünüyorum. Siz teslim olmasanız bile Allah sizi teslim alacak. Merak etmeyin. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah sizi sizin iyiliğiniz için ve yok olmanızdan kurtarmak için teslim alır. Zaten öyle olmadı mı dünyaya nasıl geldik.

Bu evreni nasıl teslim aldıysa ve bizi bu dünyaya nasıl tam bir teslimiyet ile getirdiyse, sesimiz bile çıkmadan aval aval büyüdüysek bu topraklarda..

Yine öyle bir kıyametle bizi avala aval baktırarak teslim alıcak ve bu işi bitirecek. Bence budur. ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...