Jump to content

Uzayın Sonu Var mı?


Recommended Posts

  • İleti 191
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Aslında sonruna şu açıdan değerlendirin.

Uzay sonsuz olmayabilir. Ama sonsuz bir boşluğun içinde genişliyor olabilir.

Aslında uzay için sonsuz diyebiliriz.

Genişlemeseydi sonlu da diyebilirdik.

Ama bir şey sonlu da olsa sonsuzdur, sonsuz da olsa sonsuzdur.

Sonlu da olsa sonsuzdur, çünkü o sonun bir tür devamı olmak zorunda.

Uzayın her şey olduğunu düşünelim..

Yani uzay genişleyen bir boşluk olsun ve hiç bir şeyin içinde genişlemesin. Herşeyi kendisi oluştursun..

Bu durumda bile uzay sonsuzdur. Ya da sonsuzluk vardır.

Çünkü uzay ya sonsuz bir boşluk içinde genişlemektedir,

ya da genişlediği sonsuz boşluğu oluşturmaktadır.

Ben bir fark görmüyorum.

Uzay sonlu olamaz. Ve ayrıca uzay sonsuzluğu kendisi oluşturamaz.

Uzayın sonsuz bir boşluk içinde genişlemesinden başka çaresi yoktur..

Zavallı uzay...

ya da hicbiri yoktur,biz de yokuz,hic birsey var,hersey yok

olmamamiza ragmen oldugumuzu saniyoruz

intihar edelim hadi :crazy:

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kainat ZAMAN içerisinde büyükmekte; Başka bir mekan içerisinde değil..

Sevgili mask'tan çok güzel bir yorum.

ilk defa din kalıplarından çıkarak, aklını kullanarak ortaya attığı bir buluş.

Evet gerçektende evren zaman içinde büyümektedir.

Büyüme bir harekettir.

Zaman maddedeki hareketin bizler tarafından algılanmasıdır.

Yön önemli değil. Madde hareket halinde oldukca zamanı oluşturuyor.

Bizim büyüme dediğimiz şey de zamanı algılamamızın mekansal açıdan tanımlanmasıdır.

Sevdim bu yorumu.

Tebrikler Mask.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili mask'tan çok güzel bir yorum.

ilk defa din kalıplarından çıkarak, aklını kullanarak ortaya attığı bir buluş.

Evet gerçektende evren zaman içinde büyümektedir.

Büyüme bir harekettir.

Zaman maddedeki hareketin bizler tarafından algılanmasıdır.

Yön önemli değil. Madde hareket halinde oldukca zamanı oluşturuyor.

Bizim büyüme dediğimiz şey de zamanı algılamamızın mekansal açıdan tanımlanmasıdır.

Sevdim bu yorumu.

Tebrikler Mask.

Sevgiler.

iyide zaman ne veya neyin içinde..?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mutlak bir sonsuzluk var, bu bir zorunluluktur. İnsanların bunu algılıyamaması

gerek alışıla gelmiş düşünce

tarzından, gerekse içinden çıktığı kültür kalıpları ve sağ duyusundan kaynaklanmaktadır.

İnsan, bütününü göremediği şeyleri algılamakta çok zorlanır. Bizler sonsuzluğu bütünü ile

göremeyeceğimiz için algılamada zorlanıyoruz.

Birde şu, sonsuzluğun sonunda ne var espirisine gelirsek, artık bu soruları, çocuklar

aralarında oyun amaçlı oynuyorlar. Şöyle ki; En büyük sayıyı kim bilecek diye yarışa

başlıyorlar, trilyonlar, sentirilyonlar havada uçuşuyor. Sonra içlerinden biri, SONSUZ SAYI diyor,

bir sezsizlik çöküyor, tam sonsuz sayı diyen çocuk yarışmayı kazanacakken içlerinden biri

sonsuz sayı artı bir deyiveriyor. Sonun da bu oyundan çocuklarda sıkılıyor. Çünkü sonsuzluk

bitti denilen yerde yeniden başlıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sonsuzluk illaki evrenin büyüklüğüyle alakalı olmayabilir. Gözlemlenebilir maddenin derinliklerine inince de sonsuzluğun varlığına yaklaştığımızı hissediyoruz. Sonsuzluk zaman ya da maddenin boyutuyla ilgili olmayabilir. Düşünceler de geliştirilen sonsuzlukta(sonsuz güç, bilgi, oyuncak, taş toprak, rakı) bu evrende belli bir kütleye sahip beynin oluşturduğu bir varlıktır. Şimdiye kadar insanlığın elde ettiği bilgi; her varlığın bir merkezi vardır. Bence varlığın merkezi diye bir şey yoktur. Herşey tekillikte(içinde,dışında ya da herhangi biryeri anlamında değil) gerçekleşiyor. Bence gözlemlenebilir evren bu tekilliğin düşünceyle kaos(birden fazla düzen) almış hali. Bence Hacınında yazdığı gibi 0 nasıl sayının başlangıcıysa sonsuzda sonu ama ikiside bir ölçü değil. Umarım bir şeyler anlamaya yardımcı olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Drekinci,

Zaman bir Alan'ı ifade eder mi?

Sevgili euclid

zaman maddenin 4 boyutundan biridir. Dördüncüsüdür. Alan için üç boyut gerek (en,boy,yükseklik). Bu üç boyutu teker teker ele aldığımızda kafamızda canlandıramıyoruz. Yani somut bir varlık için, en az üç boyutlu olması gerek. Ancak içinde herhangi bir somut varlık olmayan uzayı da algılayamıyoruz. Yani boş uzayın içinde mutlaka bir yeri işgal eden somut bir varlık olmalı. Boş uzaya diyelim ki bir taş koyduk. Eğer bu taşta en küçük bir hareket yok ise, zaman diye bir şey de olmaz. Diyelim ki taş bir yöne doğru hareket halinde ve de Taşın atomları ve molekülleri sürekli hareket halinde. Böyle olunca zaman (saat) da işlemeye başlar. Peki taş nereye kadar gidecek? Evrenin sonuna kadar mı? Biz taşın hareketiyle zamanı ölçüyoruz. Yani zaman geçiyor. Yani sayılabilen, ölçülebilen şeydir zaman. Taşın hareketinden biz evrene alansal bir sınır koyamıyoruz. Ama elimizde ölçebileceğimiz bir zaman var.

Bu taş, aslında zaman içinde seyahat ediyor, mekan içinde değil.

İşte bu bakış açısı ile evren genişlemiyor, zaman genişliyor diyebiliriz.

Farzedelim ki zaman dediğimiz şey de, Saatin akrep veya yelkovanı olsun. Bunlara bakarak zamanı ölçüyoruz ama ilginç bir durum var. Yelkovan her saat başı, akrep 12 saatte bir başa dönüyor.

Evrensel saat de bizim akrep veya yelkovanımız gibi olmasın.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kısacası uzay yahut boşluk mekan değil diyorsun drekinci.Bu boşluğu da zamanı mekansal yorumlayarak zaman içinde genişler gibi kurguluyorsunuz.

Ben Alan ve zaman boyutunu hep ayrı görürüm.Evren yahut evrenler sonsuz alan ve zaman içinde genişlemekte.Benim cevabım bu.

tarihinde euclid tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu iş eski dönemde dünyanın sonlu, en önemlisi düz sanılması gibi olabilir bence.

Bu konuda daha yeni olmakla (yaş gereği) birlikte evrenin çemberden küreye nasıl bir benzerlik varsa küreden de başka birşeye -4 boyutlu, belki görsel olarak hayal edemeyeceğimiz ama farkında olabileceğimiz birşeye- benzediği düşünüyorum.

tarihinde thewalrus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili mask'tan çok güzel bir yorum.

ilk defa din kalıplarından çıkarak, aklını kullanarak ortaya attığı bir buluş.

Evet gerçektende evren zaman içinde büyümektedir.

Büyüme bir harekettir.

Zaman maddedeki hareketin bizler tarafından algılanmasıdır.

Yön önemli değil. Madde hareket halinde oldukca zamanı oluşturuyor.

Bizim büyüme dediğimiz şey de zamanı algılamamızın mekansal açıdan tanımlanmasıdır.

Sevdim bu yorumu.

Tebrikler Mask.

Sevgiler.

Benim ifade kabiliyetim biraz kısırdır.. Ama bu zaman meselesini algılayabilen birisini görmek beni sevindirdi...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Soyut ve somut düşünme yetisi

En önemli sorunlarımızdan biri, soyut düşünceye uzak oluşumuz, bunun sonucu somuta indirgenmedikçe durumları kavramada sorun yaşamamızdır.

İnsanın en önemli özelliği, soyutlama yeteneğinin olmasıdır. Doğar, görür, duyar, yürüremeye başlar. Bu aşamaya kadar herşey somuttur. Konuşmaya başlayınca soyut ile karşılaşmaya başlar.

Eğitim döneminde kavramlar öğretilmeye başlanır. Kavramlar öğretilirken somut örneklerden yola çıkılarak soyut öğretilmeye çalışılır. Çocuk büyür, bir halt olur, ama soyut düşünemez. Hala soyut bir şeyin somut bir karşılığını bulmaya çabalar. Adalet denildiğinde “tanıdığı bir mübaşir (!) amcayı gözünün önüne getiremeden” bir çırpıda adalet kavramını beyninde işleyemez. Mübaşir amcanın silüetini düşleyip, soyut kavramı şekillendirecektir.

Soyutlama bir eğitim sorunudur. Bilim de soyutlamalar üzerinden yeni somut durumları tanımlayarak ilerleme göstermiştir.

Kişinin kurduğu hayaller yaşayıp gördükleri ile sınırlıdır.

Cennet birçok kişi için somut (!) bir durumdur; sınırlamanın olmadığı bir piknik ortamında hurilerin de bulunduğu yerdir.

Cehennem; eski filmlerdeki gibi yağ kazanları, alttan tutuştutulmuş odunlar, insanların yakıldığı yerdir. (örneğin özellikle odunla tutuşturulur, elektrikli fritöz gibi bir şey hayal edilemez.)

Uzay somut düşünceyi alt üst eden birşeydir. Gökyüzüne bakmaya, havaya bakmaya alışmış, ayakları yere basarken başını yukarı kaldırarak gördüğü birkaç yıldızdan samanyoluna, galaksilere, kara deliklere terfi etmek zaten oldukça zordur.

Gelişmeleri, gelişmenin içinde doğanlar daha kolay kabul ederken; yeni gelişmeleri eskisinin üzerine öğrenenler zorlanırlar. Bunun en güzel örneklerinden biri radyodur. Günümüzün çocukları radyo denilince somut bir cismi gözlerinin önüne getirmelerine gerek yoktur. Onlar için kavramdır. Radyodaki sesin kaynağını radyonun içinde aramazlar. Radyoyu ilk gören dedelerimiz ise önce radyonun içindeki minik insanları, cinleri aramış, yıllar sonra radyo kavramına alışabilmiştir. Radyo ilk çıktığında 30-40 yaşında olanlar radyoyu bir kavram olarak kabul edememişler, açma-kapama düğmesi olan, ışıkları yanan bir alet düzeyinde algılamışlardır. Bir zamanlar yaşlı bir amca; hala radyonun içinden minik cinler çıkacağını sanırım demişti.

Bir şeyi bilmek ile algılayabilmek arasında uçurumlar olabilir. Uzaya ilişkin bilgilerimiz giderek artmakta. Bilmemize karşın hala algılama sorunları yaşıyoruz. Bir şey, birşeyin içinde olmak zorunda düşüncesini üzerimizden atamamaktayız. Çünkü somut dünyamızda herşey birbaşka şeyin içindedir. Kalem çekmecede, çekmece masada, masa odada, oda evde, ev mahallede, mahalle kentte, … İki basamaktan ötesini düşünmeye gereksinim de duymayız. Ama dünya uzayda, uzay neyin içinde demek kaotik bir durumdur.

Uzay genişliyor: Fizikçiler hesapladığında sonuç bu yönde çıkmakta. Bu bilgi, somut verilerden yola çıkarak, soyut düşüncenin aracı olan matematik formüllerinin bir ürünü. Birileri çıkıp tersini göstermedikçe uzay genişliyor. Algılamaya gelince tekliyoruz.

Ama normalde somut verilerle çalışan beynimiz, soyut düşünce eğitiminden ne kadar geçirilirse geçirilsin, hayal etmesi ZOR bir kavram. ZOR sözcüğü insanın kolaya kaçıp tanrı düşüncesine sarılmasına yol açmıştır. Cübbeli Ahmet Hoca kolaya kaçıp insanlık tarihi 7000 yıllık demekte; güneş, ay ve bir iki gezegen ona yetmekte, bunun ötesini düşünmenin saçmalık olduğuna inanmakta.

Everest “insanın da tüm evreni anlaması o kadar imkansızdır” demiş. Bu söze “hangi insanın?” demek gerek. Otomobil ilk icat edildiğinde 30 km üzeri hızla gidildiğinde içindeki insanların vakum etkisiyle havasızlıktan öleceğine inanılmıştı. Uzay araçlarının hızı bunun 1000 katı. Ve hala yavaş gidiyorlar! Dünyanın yaşı, insanlığın ve teknolojinin bugüne kadarki gelişim eğrisini dikkate alınca, günümüz insanı için imkansız görülen şeyler, bizim göremiyeceğimiz yüzyıllarda olanaklı hale gelecek. Cennet/cehennem kavramları olasılıkla yine olacak. O dönemin insanları odun ateşiyle özdeşleşen cehennem düşlemeyecekler. Daha teknolojik yanma odaları düşleyecekler.

“Zaman maddedeki hareketin bizler tarafından algılanmasıdır” . Bir soyutlama. Bizler için kavranılması zor, bu kavram içinde doğan çocukların kolay algıladıkları bir durum olacak. Bu basamaktan yola çıkan çocuklar evreni bizden daha iyi anlayabilecekler.

Uzayın genişlediği kavramına uyun sağlamışken, uzayın bir şeyin içinde olmak zorunda olmadığı düşüncesi gündeme gelirse oldukça zorlanacağımı söyleyebilirim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bende çok sayıda evrenin var olduğunu düşünüyorum.Tahminim milyarlarca evren olduğu yönünde

Bence sen kenan evren le karistiriyorsun.

Evren diye nitelenen sey galaksiler kümesi degil ki. Bütün maddeleri barindiran bir mekan.

O da sonsuzdur, sonsuz olmak zorundadir.

Big-bang dersen o baska. Her büyük patlama bir önceki büyük patlamanin devamidir ve bir sonrakinin dogurucusudur. Yani lafin kisasi big-bang, big-bang degildir aslinda. Bizim icinde bulundugumuz evren parcasinin patlamasidir. Evrende bir cok böyle kozmik patlamalar olabilir, olmustur ve olacaktir. Kutsal kitaplarin bahsettigi kiyamet te olmayacaktir. Evren biz tarafindan algilanmayi ciddiye almak zorunda degildir, onun kendi yasalari vardir. Bizim galaksimizi de iceren cok büyük bir degisiklik olabilir ama bu evrenin kiyameti degil bizim acizane yok olusumuz olabilir. Beynin fonksiyonlarini yitirmesi bile binlerce yillik insan tarihi icinde her tek insan icin bitis demektir zaten.

Evren icin zamanin sifir oldugu nokta yoktur. 15-16 milyar yil önceden bahseden big-bang savunuculari zamanin o anda basladigini söyleseler bile birimlerini bizim teorik olarak vasiflandirdigimiz bir gecis dönemidir. Peki 148 milyar yil öncesi neden olmasin veya 6756 milyar yil öncesi, yani patlamadan geiye gidemiyeceksek ileriye nasil calisir bu zaman ?

Evren yaratilmamistir, yok olamaz. Ille biz kavrayalim diye ecüs, bücüs tanri fikirlerini veya durup dururken olusan bir big-bang teorilerini zorla savunmaya kalkmak abesle isgal etmektir. Evren , evrenüstü kurallarin toplamina balyoz vurarak kendi bildigi gelismesini sürdürecektir.

Bu konuda dawkins tanri yanilgisi (sacmaligi) kitabinda kisa da olsa cok acik bir aciklama yapmistir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...