Jump to content

Diyanet'e Kadro Verilmemeli, Feshedilmelidir!


Recommended Posts

Erdogan Aydin'a ait bir yazi gozume ilisti gecen gun, sizlerle paylasmak istedim:

_____________

Erdoğan AYDIN: Diyanet'e Kadro Verilmemeli, Feshedilmelidir!

ERDOĞAN AYDINBizde din alanı, devlet tarafından toplumun tektipleştirilmesinin ve kontrol edilmesinin temel bir aracı olarak kullanılmaktadır. Bunun sonucudur ki, Diyanet devasa bir bütçe ve kadroyla beslenip büyütülmektedir.

Önce AKP hükümetinin Diyanet'e 150'si Kur'an Kursu Öğreticisi, 850'si imam hatip ve 600'ü müezzin kayyım olmak üzere toplam 1600 kadro tahsis etme haberi geldi. Bu kadarı bile yeterince vahimdi ve Diyanet'e ilişkin tartışmanın yeniden alevlenmesi için yeterliydi.

Öncelikle anımsanmalıdır ki, laik bir düzende din kamusal bir görev değil, aksine sivil topluma ait bireysel bir alandır. Devletin buradaki fonksiyonu, yurttaşlarının din ve vicdan özgürlüğünü sınırsız ve eşit bir şekilde güvenceye almak bağlamında biçimlenir. Din alanının devletçe örgütlenmesi ise, Onu laik bir düzenlemenin dışına çıkararak ya bir din devletine ya da halen olduğu gibi dini kontrol ve din aracılığıyla toplumu kontrol eden sözde laik bir konuma geri çeker.

İkincisi mevcut haliyle bile Diyanet'in personel sayısı, Dışişleri, Ulaştırma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Enerji ve Tabii Kaynaklar ile Orman ve Çevre Bakanlıklarının toplam personel sayısıyla eşittir. Dahası Diyanet, personel sayısı bakımından, genel bütçeye dahil kurum ve kuruluşlar arasında en yüksek personele sahip yedinci kuruluş durumunda (Ahmet Kıvanç, Radikal, 20 Haziran 03) Ancak AKP'nin sözkonusu kadro tahsisi bu kadarla kalmayacak ve Meclis Komisyonunda 10 kat arttırılarak 15 bine çıkarılacaktı.

Hükümetin reformcu uleması Mehmet Aydın ise, durumu camilerde cenazelerin kaldırılamadığını, ölü kefenlemenin ve dini görevlerin uzmanlık gerektirdiğini, halkın mağdur olduğunu, yıllardır Diyanet kadrosunun arttırılamadığını, bu rakamın zorunlu olduğunu, halen 65 bin olan cami sayısının mevcut 76 bin personelle yönetilemediğini söyleyerek durumu mazur göstermeye çalışacaktı. Dahası dinin siyasete alet edilmediğini ve bunun kefilinin de kendisi olduğunu söyleyerek bizleri "rahatlatma" yoluna gidecekti. Tam bir tilki masalıyla karşı karşıya olduğumuz açık!

Oysa devletin mevcut çarpık "laiklik" anlayışı içinde bile sorunun başka yollardan çözümü pekala mümkün; nitekim Alevi köylerine zorla yapılan camilere atanan boşoturur imamların geri çağırılması halinde bile imam eksikliği ortadan kalkmış olacaktır. Bu arada Osmanlıda bile din işlerinin parayla desteklenmediği, cami cenaze işlerinin inanan yurttaşların kendisine bırakıldığı anımsansın. Kaldı ki sorunun laiklik içinde çözümü böylesi palyatif yollardan değil, inanç alanının tüm laik ülkelerde olduğu gibi yurttaşlara bırakılması yoluyla yapılmak zorundadır.

Laik devlet ibadet alanına değil özgürlüklerin geliştirilip korunmasına yatırım yapar. Hele ki bu devletin anayasasında bir de sosyal ve demokratik iddiaları geçiyorsa, o durumda yapılması gereken, eğitim ve sağlığı her gün artan oranlı paralı yapmak şeklindeki uygulamanın aksine parasız hale getirmek, bunun için de bütçeden Diyanet'e ayrılan fonların eğitim ve sağlık alanına kaydırmaktır.

Dolayısıyla Mehmet Aydın'ın "cenazeler kaldırılamıyor" şeklindeki tilki masalına kanmak yerine Hükümetin 2003 bütçesinde Diyanet'e tam 771 trilyon 267 milyar lira ayırdığını da anımsayıp, laikliğin devlet ve hükümetler aracılığıyla bulandırılan anlamını yeniden yeniden anımsamak durumundayız.

Örneğin laik bir düzende din işlerinin kamusal değil özel olmak zorunda olduğu, devletin bu özel alanın, bütün inançlara eşit mesafede duran ve bir vicdan özgürlüğü olarak her inancın özgürce ifası için laik özgürlükler temelinde korunmasıyla yükümlü olduğunu anımsamak çok daha gerçekçi olacaktır. Oysa bizde din alanı, devlet tarafından toplumun tektipleştirilmesinin, din aracılığıyla kontrol edilmesinin temel bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Bunun sonucudur ki, Diyanet devasa bir bütçe ve kadroyla beslenip büyütülmektedir. Bu uygulama kuşkusuz şeriatçı çevreleri de görece rahatsız etmektedir; çünkü onlar dinin aynı zamanda siyasal alanı da belirlemesi gerektiğini düşünmekte ve devletin desteğini benimserken bu yolla devletin din alanı üzerinde elde ettiği kontrolün kalkmasını istemektedirler. Devlet ise hem çoğunluk mezhebi olan Sünni/Hanefi İslam doğrultusunda toplumu kontrol altında tutmakta hem de diğer inançların asimilasyonunu, Türk kimliğini bütünlemek üzere tektipleştirilmesini sağlamaktadır.

Özetle dinsel inanç, şeriatçı güçler yanı sıra devlet için de bir hak ve özgürlükler alanı değil, aksine iktidar alanı olarak hassasiyetle korunmaktadır. Bu ise laikliği, demokrasinin temel bir güvencesi olmaktan çıkarmaktadır.

Bu bağlamda laikçi yanı sıra şeriatçı tarafların dövüşü, toplumun gözünü boyamaya ve dönem dönem gündemin gerçek sorunlarını gizlemeye yönelik bir kayıkçı dövüşünden ibarettir. Yoksa Diyanet bu iki kesim ve onların ucube "laiklik" anlayışları için merkezi bir kurum olup, başta 15-20 milyon Alevi olmak üzere diğer İslam mezhepleri, gayrı Müslimleri ve din inancı olmayanları dışlayan bir anlayışa tekabül etmektedir.

Diyanet'i eksen alan bu yaklaşım laikliği ve demokrasiyi olduğu gibi sosyal devleti de kemiren ciddi bir handikap oluşturmaktadır. Nitekim Diyanet'e bahşedilen ve halen Sanayi ve Ticaret (126.882.000), Enerji ve Tabii Kaynaklar (195.064.000), Turizm (190.130.000), Çevre (43.651.000) ve Orman Bakanlıklarına (225.396.000) ayrılan toplam 779 trilyonluk bütçeye eşit olan 771 trilyon 267 milyarlık devasa bütçe, ülkenin temel gereksinimi olan eğitim, sağlık, bayındırlık, vb. pek çok yatırımı olanaksız kılmaktadır.

Özetle bir kontrol aracı olarak beslenen Diyanet, eğitimsizliği, sağlıksızlığı, işsizliği besleyen anti sosyal bir canavar olarak karşımızda durmaktadır.

Devlet nezdindeki değeri tam 5 bakanlığa eşit olan bu kurum, Başbakanlık'a ayrılan (697.390.000) bütçeden 74 trilyon, Dışişleri -Bakanlığı'na ayrılan (531.572.000) bütçeden 240 trilyon, Bayındırlık Bakanlığı'na ayrılan (414.621.000) bütçeden 357 trilyon, Kültür Bakanlığı'na ayrılan (349.327.000) bütçeden ise tam 422 trilyon fazla bir destekle beslenmektedir.

Dahası bize verilen personel sayısının, Diyanet'in gerçek personelinin çok altında gösterildiği gerçeği bir yana, Diyanet Vakfı aracılığıyla Diyanet'in aynı zamanda Türkiye'nin en büyük sermaye guruplarından biri olduğu anımsanacak olursa durum düşünülenden çok daha vahimdir.

Bu veriler yanı sıra din ve vicdan özgürlüğü bağlamında laikliğin kurumlaşabilmesi için yapılması gereken Diyanet'e yeni kadro vermek değil, acilen ve kayıtsız şartsız lağvedilmesidir. Diyanet'in lağvı sonrasında ülkenin parçalanacağı veya şeriatçıların at koşturacağı iddiaları ise, her şeyi kontrol altında tutmak isteyen, toplumun kontrolü ve manipülasyonu için böylesi işlevsel bir aracı terk etmek istemeyen bir devlet zihniyetinin ve tabii dini siyasal çıkarları için eğitim, sağlık, istihdam gibi sorumlulukların yerine ikamet etmek isteyen politikacıların klasik demagojisidir.

Laik bir düzende dindar yurttaş dini ihtiyaçlarının gerektirdiği maddi katkıyı yapmalıdır. Laik devlet ise, yurttaşa bıraktığı din işlerini iki alanda korumayı yükümlenir. Bunlardan birincisi, yurttaş hangi inanca sahipse onu özgürce ifa edebileceği bir atmosfer yaratmak, ikincisi, bu inanç gereksiniminin, başkalarının inançsal özgürlük ve eşitliğine saygı temelinde gerçekleştirilmesini sağlayacak güvenlik ve kültürel atmosferi yaratmaktır. Bunların yapılması halinde halen taraflarca istismar edilen sorunların bütününün orta vadede çözüleceği görülecektir.

24 Kasım 2005

____________

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş

Diyanet'in Alevilik hakkindaki gorusleri:

____________

Erdoğan AYDIN: Laik Devlet İnançlar Arasında Tercih Yapmaz

ERDOĞAN AYDINYazar Aydın, Alevilik ve Cemevleri konusunda Diyanet İşleri'nin tutumunu "Devletin resmi Sünni kurumu olan Diyanet, bu konuda ısrar ettiği müddetçe Türkiye hem laikleşemeyecek, hem de Aleviler inanç ve vicdan özgürlüğüne kavuşamayacak" diye değerlendirdi.

BİA Haber Merkezi - Yıldız SAMER

"Aleviliği Ne Yapmalı?" (*) adlı kitabı yeni çıkan yazar Erdoğan Aydın, "Laik olduğu iddiasındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin, halkının inançları arasında tercih yapmamak ve ibadet mekanı kavramının anlamını o inancın sahiplerine bırakmak zorundadır" dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dün Aleviliğe ilişkin yaptığı açıklamayı ve Çankaya Kaymakamlığı'nın Alevilerden gelen cemevi için yer tahsis edilmesi istemine olumsuz yanıt vermesini bianet'e değerlendiren Erdoğan Aydın, "Önce Çankaya Kaymakamlığının, ardından devletin, bu meşru Alevi talebini reddetmeleri, evrensel hukuk ve laikliğin açık ihlalidir" diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanlığı dün Cemevlerini "özgün bir kültürel zenginlik olarak gördüğünü ve ibadethane saymadığını" açıkladı. Laik devlet anlayışı açısından bu ifadeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle belirtilmeli ki; Anayasasında laik olduğunu iddia eden bir devlet, halkın bir kesiminin inançlarına giren bir sorunu, bir mezhebin resmi yöneticilerini görüşlerine göre değil evrensel hukuk normlarına göre değerlendirmek zorundadır.

Alevilerin Cemevini nasıl gördükleri Sünni-Hanefi Diyanetin yöneticilerini değil, sadece ve sadece Cemevi talebinde bulunan halkın sorunudur.

Laik bir devlete düşen, eğer belli bir nüfus yoğunluğu uygun bir mekanda kendi ibadethanelerini açma talebinde bulunuyorsa, ona kayıtsız şartsız olumlu yanıt vermektir.

Bu açıdan önce Çankaya Kaymakamlığının, ardından devletin, bu meşru Alevi talebini reddetmeleri, evrensel hukuk ve laikliğin açık ihlalidir.

Dahası bunu Diyanet gibi, bir mezhebin kurumu üzerinden meşrulaştırmaya çalışmaları, Türk devletinin laik olmaktan çok dini bir devlet normuyla davrandığının açık göstergesidir.

Bu açıdan önümüzdeki dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye'yi bir de bu nedenle mahkum etmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Gerek devletin geleneksel çekirdeği, gerek şeriatçı gelenekten gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, gerekse de devletin resmi Sünni kurumu olan Diyanet, bu konuda ısrar ettikleri müddetçe Türkiye hem laikleşemeyecek, hem de Aleviler inanç ve vicdan özgülüğüne kavuşamayacaklardır.

Anayasanın 10. maddesinin, herkesin yasa önünde eşit olduğu ve resmi organların eşitlik ilkesine göre hareket etme zorunluluğunu düzenliyor. Ayrıca 24. madde din ve inanç özgürlüğünden söz ediyor. Diyanet İşlerinin açıklaması ve Çankaya Kaymakamlığının uygulaması Anayasaya aykırı değil mi?

Anayasaya kesinlikle aykırı fakat bildiğiniz gibi Türkiye'de dışsal baskılarla değişime uğratılan yasalar, devletin geleneksel aklı çerçevesinde hayata geçirilmemektedir

1839 Tanzimat Fermanından son Avrupa uyum yasalarına varana kadar devlet işkence yapmama yasağından farklı inançların özgürlüğüne kadar verdiği taahhütlerin hiçbirini yerine getirmemiştir.

Yasalar değişmiş olsa bile uygulama değişmemiştir. Bu açıdan meskun mahallerde cami ibaresi yerine ibadethane kavramının geçirilmesine rağmen uygulamanın değişmemiş olması bunu açık olarak gösteriyor.

Nitekim ibadethane vurgusuna rağmen devlet misyonerliğe karşı kampanya başlatmış ve asıl önemlisi Anadolu'nun en otantik inancı olan Aleviliğe yönelik asimilasyoncu iradeden en küçük anlamda geri adım atılmamıştır.

Türkiye'nin başkentinde, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Çankaya'da sergilenen bu yasakçı tutum bunun bariz göstergesi. Eğer bugün Çankaya şeriatçı gelenek partilerine kaptırılmamışsa bunun biricik nedeni Çankaya'daki Alevi nüfus yoğunluğudur. Oysa laiklik elden gidiyor diye bizi sokaklara dökmeye çalışan devletin derin güçleri, demokratik yollarla şeriatı engelleyen Alevilerin ibadet mekanı kurma girişimlerini engelleyerek tam bir iki yüzlülük sergilemektedir.

Üstelik son yasal değişim çerçevesinde söz konusu bu yasaklama sadece Anayasanın laiklik ilkesinin değil aynı zamanda cami yerine ibadethane kavramını geçiren AB uyum yasasının da bizzat devlet eliyle açık ihlalidir.

Diyanet Alevileri "kültürel bir zenginlik" olarak görüp Aleviliğin İslam içi bir inanç ve dini anlayış olduğunu söyledi. "Cemevlerinin birer mabet olarak gösterilmeye çalışılması tarihi tecrübe ve bilimsel kriterlere aykırıdır" diyor. Diyanetin Alevilere bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Diyanetin tarihe yollama yaparak Cemevlerine karşı çıkışı teokratik Osmanlı hukukunun arkasına sığınmaktan başka bir şey değildir. Osmanlıda Cemevi yasaktı; çünkü Sünni-Hanefi mezhebi doğrultusunda teokratik bir devleti ifade etmekteydi.

Oysa laik olduğu iddiasındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin, halkının inançları arasında tercih yapmamak ve ibadet mekanı kavramının anlamını o inancın sahiplerine bırakmak zorundadır.

Aleviler tarihleri boyunca camiye girmemiş ve İslam'ın 5 temel farzını kabul etmemişlerdir. İşin doğrusu Alevilik İslam'ın içine sığdırılamayacak, özgün bir inançtır.

Dolaysıyla laik devlete düşen, nasıl ki diğer inançların ibadethanesine kabulleniyorsa Alevilerin ibadet mekanı olan Cemevine de aynı yasal saygıyla yaklaşmaktır.

İşin doğrusu kilise ve sinagogu da son dönem AB baskısı ile kabullenmek zorunda kalmış olan bu Sünni devlet aklı, sahipsiz zannettikleri Anadolu'nun özgün inancı Aleviliğin ibadethanesini reddetme inadını sürdürmektedir. Ancak gelinen noktada bu inat suları tersine akıtma çabasıdır. Ve ciddi bir aydınlanma yaşayan Alevilerin ve demokratik laik kamuoyunun baskısıyla değişime uğramak zorundadır.

Türkiye'nin gerçekten laik ve demokratik olması da buna bağlıdır.

* "Aleviliği Ne Yapmalı?", Nokta Yayınevi, 320 sayfa

__________

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 7 years later...

ne yazıkki diyanet kapatılamaz, chp hükümet olsa bile kapatılamaz, o yüzden dönüştürülmelidir. alevileri hatta ateistleri de kapsayıcı şekilde dönüşmelidir diyanet ve felfesik bir ad almalıdır. müminlerin dinsizler hakkındaki önyargılarını kırmak için diyanetin eğitici bir yordam takınması gerekir. 201 yılda 25,000 osmanlıca kitap yayımlanmışken, biz bu kitapları okuyamıyoruz diye zırlayan insanların eğitilmeye ihtiyaçları var. ayrıca okumak istedikleri kitaplar edebiyat kitapları. hani diyorlar ya bir gecede cahil kaldık, işte o kişiler bir gecede cahil kalmadılar, hep cahildiler zaten gene cahil olarak yaşıyorlar.

12063398_446135338921281_767021806901309

Kendilerini tarif ederken amaçlarını tarif ediyorlar, ve bunu faretmiyorlar. Osmalıların cahilliklerini kıskandıklarını bu denli kolay belirtmeye insan utamacak yerde kabarıyorlar, tabi AKP sayesinde. insanı değerli yapanın halen din sananları, gerçeğin öyle olmadığını, ve onların kendilerini yargılama yeteneği kazandırmanın bir yolunu bulmak gerektiğini düşünüyorum.

tarihinde Engse Hohol tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Diyanet kaldırılmalı. Türkiyede diyanet kadar sapık kurum yok. Diyanet işleri yalanlarla sapıklıklarıyla toplumu yozlaştırıp ülkeyi daha yaşanmaz bir yer haline getiriyor. İslam gibi ruh hastası dinin tek hakettiği yer foseptik çukurudur. Böyle bir din için milyarlarca liranın harcanması doğru değil.

tarihinde zeus- tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

Diyanet'in kapatılmasına kesinlikle karşıyım. Devlet dini düzenlemelidir. Din zaten siyasetin ta kendisidir. Devlet böyle örgütlü, yaygın ve büyük bir gücü başıboş bırakamaz.

90'lardan sonra Türkiye okumuş sınıfları içinde sivil toplumculuk yaygınlaştı. Ideolojisiz, mantık zemini zayıf ve kof bir imalat olan sivil toplumculuk, Türkiye okumuşlarını böyle garip saplantılar içine soktu.

Bir adım ötesini hesaplamadan, olacakları görebildiği halde sırf saplantıları yüzünden garip talepleri destekliyorlar.

- Diyanet kapatılmalıdır.

- Ama o zaman dinin direksiyonu, maddi gücü tamamen cemaatlerin eline geçecek

- Olsun. Laik devlet dinden tamamen uzak durmalıdır.

- Peki laik devletin regüle etme ve dengeleme görevi de yok mu? Para, bürokrasi ve medya gücüne sahip cemaatleri nasıl denetleyeceksiniz? Bu tip cemaatler, maaşını devletten alan diyanetten çok daha tehlikeli değil mi?

- Hayır. Sivil örgütlerden zarar gelmez.

- Bu söylediğin bir temenni mi, yoksa somut olgulara mı dayanıyor?

- Eeh yeter be! Seni fazla bile dinledim! Kamalist, tekçi, faşist!

- ??

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim kanaatımda Diyanetin kapatılması yönündedir.Deniyorki O zaman Toplum ve Ülke Cemaatlerin eline düşer! İyide hakikate bakalım şu anda bu Ülke Hem Diyanetin hemde cemaatlerin elinde değilmi?Çifte kavrulmuş olduk! Diyanet Cemaatlere karşı bir kurum değilki? Diyanet Ehli sünnetden yana olmayan cemaat dahi olamamış sadece tasavvuf yapan çok küçük guruplar,Ateistler ve Alevilikle aslanlar gibi mücadele ediyor:))

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benzerlerine bol rastlanan lüzumsuz iki yazı. Bu toplumda Diyanet'i kapatmak, devletin kendisini kapatmaktan daha imkansız, gerçek dışıdır.

Kim bu Erdoğan Aydın, bilmiyorum. Okumuş çocuk, skolastik işkembeden atmış: Osmanlıda Cemevi yasakmış; çünkü Sünni-Hanefi mezhebi doğrultusunda teokratik bir devleti ifade etmekteymiş. Orta malı laflardan istediğin salatayı yap.

Üçüncü dünya okumuşlarının Aristo mantığına örnek. Salla gitsin anasını satayım. Osmanlı kötü adam, Atatürk iyi adam. 2015 yılında hala bu mantıkla entelektüellik kotarıyoruz. Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler ne de olsa.

Bir kere Osmanlı'da cemevi diye bir şey yoktu. Dergahtır onların aslı, dergah denir. O dergahlar da, Osmanlı'da değil, Cumhuriyet'te yasaklandı: Tekke, Türbe ve Zaviyeler'in Kapatılmasına Dair Kanunla kapatıldılar. Bugün de biçimsel olarak açılmaları hala yasaktır. Bir Mevlevi semahanesi ya da Melami tekkesi nasıl açamazsanız, cemevi yani Alevi dergahı da açamazsınız.

Kapatan da bizzat Atatürk'tür. Şu, Diyanet'i kuran ve güçlendiren, Türkiye'de İslam'ı Diyanet merkezli olarak tekrar örgütleyen Atatürk.

Atatürk babalardan, dedelerden, şıhlardan, mürşitlerden, garip kılıklı, uzun sakallı dervişlerden, şaman danslarından, sazlı-tefli zikir alemlerinden nefret ediyordu.

Cemevlerinin kapatılmasındaki bağlam budur, başka bir şey değil. Şimdi olay ucuz bir sağcılık-solculuk olayına döndüğünden, bu bağlamla alakası olmayan yazılar yazılıyor. Necip miletim de okuyup, akşam misafirliklerinde entel tartışması yapıyorlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benzerlerine bol rastlanan lüzumsuz iki yazı. Bu toplumda Diyanet'i kapatmak, devletin kendisini kapatmaktan daha imkansız

Atatürk babalardan, dedelerden, şıhlardan, mürşitlerden, garip kılıklı, uzun sakallı dervişlerden, şaman danslarından, sazlı-tefli zikir alemlerinden

Tamamen bağırsak gazı ile çalışan bir beynin var.

1- tekke ve zaviyeler kanunu ile kapatılan Sünni merkez sayısı, Alevi/Bektaşi merkezlerin yüzlerce katıdır.

2- Osmanlı'da halifelik resmi bir makamdı. Sünni kitle devletin fetva vermesine alışkındı. Bu mekanizma Diyanet'e aktarılmıştı. Bu mekanizma eli ile Türk Islamı tesis etmeye çalışılmıştır. Atatürk parasını kendi cebinden ödeyerek Kuran'ı Ömer Nasuhi Bilmen'e Türkçeye çevirtmiştir. Protestanlık mezhebi Incilin Latince dışı dillere çevrilmesi ile çıkmıştır. Martin Luther İncil'i Almanca okuduğu için afaroz edilmiştir. Atatürk muhtemelen Türklüğe özgü, Arap etkisinden kurtulmuş bir Islam hayal etmişti.

3- Atatürk kişisel zevkleri için yasa çıkartmamıştır. Terbiyesizlik yapma. Sazlı sözlü bilmem neyi sevmiyordu falan...

Karşında cahil insanlar yok. İşkembeden sallayıp durma.

tarihinde Robespierre tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

1- tekke ve zaviyeler kanunu ile kapatılan Sünni merkez sayısı, Alevi/Bektaşi merkezlerin yüzlerce katıdır.

2- Osmanlı'da halifelik resmi bir makamdı. Sünni kitle devletin fetva vermesine alışkındı. Bu mekanizma Diyanet'e aktarılmıştı. Bu mekanizma eli ile Türk Islamı tesis etmeye çalışılmıştır. Atatürk parasını kendi cebinden ödeyerek Kuran'ı Ömer Nasuhi Bilmen'e Türkçeye çevirtmiştir. Protestanlık mezhebi Incilin Latince dışı dillere çevrilmesi ile çıkmıştır. Martin Luther İncil'i Almanca okuduğu için afaroz edilmiştir. Atatürk muhtemelen Türklüğe özgü, Arap etkisinden kurtulmuş bir Islam hayal etmişti.

3- Atatürk kişisel zevkleri için yasa çıkartmamıştır. Terbiyesizlik yapma. Sazlı sözlü bilmem neyi sevmiyordu falan...

Karşında cahil insanlar yok. İşkembeden sallayıp durma.

Adı sünni; tekke İslam'ı, sünni bile olsa, kurumsal İslam'a göre her zaman daha hetorodoks referanslar taşır: Ali ve ehl-i beyt kavramları, kendine özgü zikir, sema, semah vs. ayinleri, ney, kudüm, bağlama gibi müzik aletleri, kişisel bağlılık ve tapınmalar, aziz ve evliya kültleri, kırklar-yediler kültleri, türbe ve yatır kültleri, karizmatik bağlılık ilişkileri, şeyh-mürit ilişkisi, rehber-mürşit kavramları, popüler dini kültür, bazı normları savsaklama, alkol ve oğlancılık gibi şeylere gösterilen müsamaha, vesaire.

Demek istediğim, alevi/bektaşi olsun, sünni olsun, dergah niteliğindeki bütün örgütlenmeler birbirine benzer. Müsamahakar, hetorodoks, kişisel karizmaya ve popüler dini kültüre dayalıdır. Kontrol dışıdır ve yaygındır. Tahrike müsaittir. Atatürk'ün istemediği bir dini yapıydı bu, kişisel zevki ile alakası yok. (Nutuk'un bir yerinde Doğu'da bir yerde ayaklanan bir şeyhten bahsederken, "adam şia mı ne" demeyi ihmal etmez.) İrrasyonel bir dini yapı istemiyordu. Dini hizmetleri de, modern bir devlette olması gerektirdiği gibi merkezileştirdi, homojenleştirdi ve rasyonelleştirdi. Bunun için kullandığı enstrüman Diyanet'ti. O da aslında, diğer cumhuriyet kurumlarının olduğu gibi, Osmanlı Şeyhülislamlığının devamıydı (Meşihat).

Ha, modern devlette dini hizmet diye bir kavram olur mu, orası ayrı mesele. Ayrıca tartışılır. Ama Atatürk'ün, olduğunu düşündüğü ortada.

Alevilik/bektaşilik sünnilikten çok daha fazla, dergah tarzı örgütlenmeye dayanır. Sünniliğin buna o kadar ihtiyacı yoktur. Bu nedenle tarikat ve tekkeleri kapatılması ile Türkiye'de asıl darbeyi Alevilik yemiştir. (Kendim sünniyim.)

Sanırım bu kadar yeterli. Bağırsak gazımı çok harcamayayım. Lazım ne de olsa.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sizinle anlaşamadığımız konu ne biliyor musun? Siz kafanızda ideal bir model yaratıyorsunuz. Buna uymayan herşeyi gayrimeşru ve gayri ahlaki kabul ediyorsunuz.

Modern devlet din hizmeti verir mi?

Burada idealize edilmiş olan şey; modern devlet. Demek ki kafanızda modern devlet diye birşey var. Sınırları net bir şekilde çizilmiş ve tanımlanmış. Pek güzel. Peki ya bu sizin mükemmel modeliniz gerçek hayata pek uymuyorsa? O zaman gerçek hayat kendine çekidüzen versin mi diyeceğiz?

Din siyasetin göbeğinde ve siyasetin ta kendisidir. Dini siyaset ve devletten ayrı, sivil bir alan olarak gördüğünüz anlaşılıyor. Peki bu düşünce dinin niteliği, tarihsel kökeni ve gelişimi ile uyumlu mu? Din devletten tamamen bağımsız filozofların ve olağanüstü yetenekleri olan insanların tefekkürleri ile mi oluştu? Din devlettir. Bunu unutmayın.

Protestanlık nedir? Martin Luther çeşitli Alman prensleri, çeşitli yabancı devlet güçleri hatta Osmanlı'nın desteği olmasa yaşayabilir miydi? Alman prensleri niçin Protestanlık'ı destekledi? İncilin orijinalini okudular ve ha..ktir laan, olay tamamen farklıymış diyerek bir aydınlanma mı yaşadılar? Hayır! Roma'daki üçkağıtçıların tasallutundan sıkılmışlardı ve iktidarlarını genişletmeyi istiyorlardı. Tek sebep budur. Protestanlık tamamen siyasi sebeplerle ortaya çıkmıştır. Yani devlet bir din yaratmıştır. Aynı şekilde Anglikan Kilisesi bir hatun meselesi bahane edilerek kuruldu. Din devlettir.

Devlet dini başıboş bırakamaz. Hiçbir ülkede böyle birşey mümkün değildir. Din başıboş kaldığı an, devleti ele geçirir.

Eğer lisede fizik problemi çözmüyorsak ve sürtünmeyi sıfır almayacaksak, normal şartlar altında ya devlet dini ya da din devleti yönetir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Adı sünni; tekke İslam'ı, sünni bile olsa, kurumsal İslam'a göre her zaman daha hetorodoks referanslar taşır: Ali ve ehl-i beyt kavramları, kendine özgü zikir, sema, semah vs. ayinleri, ney, kudüm, bağlama gibi müzik aletleri, kişisel bağlılık ve tapınmalar, aziz ve evliya kültleri, kırklar-yediler kültleri, türbe ve yatır kültleri, karizmatik bağlılık ilişkileri, şeyh-mürit ilişkisi, rehber-mürşit kavramları, popüler dini kültür, bazı normları savsaklama, alkol ve oğlancılık gibi şeylere gösterilen müsamaha, vesaire.

Demek istediğim, alevi/bektaşi olsun, sünni olsun, dergah niteliğindeki bütün örgütlenmeler birbirine benzer. Müsamahakar, hetorodoks, kişisel karizmaya ve popüler dini kültüre dayalıdır. Kontrol dışıdır ve yaygındır. Tahrike müsaittir. Atatürk'ün istemediği bir dini yapıydı bu, kişisel zevki ile alakası yok. (Nutuk'un bir yerinde Doğu'da bir yerde ayaklanan bir şeyhten bahsederken, "adam şia mı ne" demeyi ihmal etmez.) İrrasyonel bir dini yapı istemiyordu. Dini hizmetleri de, modern bir devlette olması gerektirdiği gibi merkezileştirdi, homojenleştirdi ve rasyonelleştirdi. Bunun için kullandığı enstrüman Diyanet'ti. O da aslında, diğer cumhuriyet kurumlarının olduğu gibi, Osmanlı Şeyhülislamlığının devamıydı (Meşihat).

Ha, modern devlette dini hizmet diye bir kavram olur mu, orası ayrı mesele. Ayrıca tartışılır. Ama Atatürk'ün, olduğunu düşündüğü ortada.

Alevilik/bektaşilik sünnilikten çok daha fazla, dergah tarzı örgütlenmeye dayanır. Sünniliğin buna o kadar ihtiyacı yoktur. Bu nedenle tarikat ve tekkeleri kapatılması ile Türkiye'de asıl darbeyi Alevilik yemiştir. (Kendim sünniyim.)

Sanırım bu kadar yeterli. Bağırsak gazımı çok harcamayayım. Lazım ne de olsa.

Türkiyede asıl darbeyi Sünniliğin değil Babagan Bektaşiliğin ve Aleviliğin yediği kesin bir vakıadır.Ancak Sofra kurup saz ve sözü ibadet sayan Dem gören bu insanların Osmanlıdan beri hiç. bir siyasi etkilerininde olmadığı gibi Atatürke verilen İdam fetvalarında Kuvvvayı Milliyeye karşı yapılan girişimlerde hiç bir dahilleride yoktu.Bugün dahi Bektaşi ve Aleviler Laikliğe en uygun guruplardır.Ha zararlı olan tarafları nedir? Babalar ve Dedeler sizin elinize bakarlar.Akıllı olan servetini onların eline kaptırmaz!Şimdi biraz mantıklı olalım Şeriatı kaldırıpta Laik düzen kurmak isteyen bir Devlet adamının ilk vurması gerekenin Sünni Cemaatler ve tarikatlar olması gerekirdi.Öyle ya bu adamlar arap harfleri kaldırıldı ,Vay efendim şapka devrimi oldu,Sarık Fes kaldırıldı,Kadınlara sosyal haklar verildi diye vaveyla koparanlar değildiki?Atatürkünde pek o kadar dini bütün bir sünni olmadığıda ortadadır.Atatürk Tarikatları kapatma kararında Sünni alevi Bektaşi ayırımı yapmamıştır.Son Bektaşi Dede babası Salih Niyaziye Ankarada bir ev tutup Orada faallliyetlerine devam etmesini dahi istemiştir.Kaldıki istediği kadar yasaklasınlar Demli sazlı sözlü bir muhabbet sofrasında hangi suç unsurunu bulacaksınızki?Ayini cem dahi yapacak olsalar gece yarısı yaparlar yine yakalanmazlar.Bu adamlar öyle sesli zikir falanda yapmazlar.Ama tabiki Alevi köylerine yerleştirilen Sunni imamlar iyi casusluk yapmaya çalıştılar.Tekkemiz güzel ama Haber uçuranlar var! baskınlar yapıldı ama Ele geçen suç aletleri:Saz,Rakı şişeleri,Lokmalar ,Tatlılar:)))Melamiler dahada dikkatli davrandılar .Meyhanelerde toplandılar. :)) halendahada Meyhanede oturup konuşurlar.

tarihinde yeniçeri53 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Modern devlet din hizmeti verir mi?

Burada idealize edilmiş olan şey; modern devlet. Demek ki kafanızda modern devlet diye birşey var. Sınırları net bir şekilde çizilmiş ve tanımlanmış.

Dini siyaset ve devletten ayrı, sivil bir alan olarak gördüğünüz anlaşılıyor.

Ahir ömrümde laik olmak da varmış. Benim gibi bir gericiye Cihangirli muamelesi yaptınız ya... Ahmet Hakan olsa çok gururlanırdı herhalde.

Yanlış anlaşılmayayım: ben yukarıda genel tartışma dilini kullandım da modern devlet dedim. Bana ait bir kavram olduğunu göstermez bu. Yoksa bana ne, elin Fransız'ının yarattığı modern devlet tanımından. Hiç de beni heyacanlandırmaz. Elin geçmişinden gelip de kendi geleceğime yürüyecek değilim. Herkesin tecrübesi kendine. Oraya kadar seninle aynı fikirdeyim (ondan sonra tamamen zıtız).

Ben baştaki hususa takılıp kaldım hala: Tartışmanın nasıl bağlam değiştirdiğine.

Atatürk iyi Müslüman'dı, kötü Müslüman'dı, agnostikti, deistti... Kesin olan bir şey var: Atatürk milliyetçi idi ve Balkan milliyetçilik ekolüne aitti. Esasen Türkiye'deki milliyetçilik bir Balkan milliyetçiliğidir. Bu milliyetçilik ekolünde din, ulusal kimliğin çok önemli bir unsurudur. Balkanlarda din değiştirmek, milliyet değiştirmek demektir, aynı zamanda taraf değiştirmek. Bugün içimizde bizden biri olarak yaşayan Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar, Torbeşler, Giritliler vesairesi, Osmanlı zamanında din değiştiren yerli Balkan uluslarından başkası değildir.

Atatürk de bir Balkanlıdır. Baba memleketi güney Makedonya'dır, Kocacık ya da Banitsa nahiyesi. Türk, Arnavut, Makedon ve Müslüman Makedonların (Torbeşlerin) karışık yaşadığı bir bölgedir burası. Bu bölgenin Torbeşleri bir ara, 90'lı yıllarda, Türk olduklarını iddia ederek, hükmetten çocukları için Türkçe okul talep etmişler ve bunun için açlık grevine gitmişlerdi. Türkiye'dekilerin pek haberi olmadı bu olaydan.

Atatürk bütün buraların nasıl kaybedildiğini gören bir adam. Sonra onu, Libya'da İtalyanlara karşı mücahit direnişi örgütlerken görüyoruz. Çok muhtemel ki Atatürk artık burada Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğünü savunmuyordu. Bunun için artık geçti. Eski bir Osmanlı mülkünün, bir Müslüman toprağının, Avrupalıların eline geçmemesi için çalışıyordu. Daha sonra cumhurbaşkanlığı sırasında, birkaç Türk kızının din değiştirip Hıristiyan olması üzerine bazı misyoner okullarını kapatacaktır.

Atatürk, Türk milleti için Müslümanlıktan başka bir dini kimlik hiç düşünmedi. Ama, Batı ile benzeşmemizi engellediği ölçüde, İslam'ın toplumdaki görünürlüğü de bir sorun oluşturuyordu o nesil için. Hem modernistti, hem İslam'ı gerekli görüyordu. Hem onu muhafaza etmenin gerekliliğine inanıyordu samimi olarak, hem de modern uluslar arasına katılmak istiyordu.

Hurafelerle, şıhlarla, mürşitlerle, yatırlarla dolu tarikat İslam'ı, modern yaşama, kurumsal İslam'dan daha ters bir görüntü oluşturur. Türkiye'de tarikatler kapatıldı. Ne misyoner okullarının kapatılması, ne de tarikatlerin tarihe gömülmesi, benim gibi Diyanet Müslümanlarını acıtmaz.

Aradan yıllar geçti. Tarikatları bu milletin geleceğinde görmek istemeyen adamın resimleri bugün cemevlerine, yani orijinal adı ile Alevi dergahlarına, Hz.Ali ve Hacı Bektaş resimlerinin yanına asılıyor.

İncelenmesi gereken bir bağlam değişikliği: Bu tartışma, başlangıçtaki referanslarından saptı çünkü. İşin içinde artık ideoloji var.

Benim gaz bitiyor gene, idareli kullanayım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

i. Esasen Türkiye'deki milliyetçilik bir Balkan milliyetçiliğidir.

Değildir.

Atatürk iyi Müslüman'dı, kötü Müslüman'dı, agnostikti, deistti...

Müslüman değildir Atatürk.

Aradan yıllar geçti. Tarikatları bu milletin geleceğinde görmek istemeyen adamın resimleri bugün cemevlerine, yani orijinal adı ile Alevi dergahlarına, Hz.Ali ve Hacı Bektaş resimlerinin yanına asılıyor.

İncelenmesi gereken bir bağlam değişikliği: Bu tartışma, başlangıçtaki referanslarından saptı çünkü. İşin içinde artık ideoloji var.

Hazmedemiyor musunuz alevilerin Atatürk sevgisini? Yoksa anlamıyor musunuz?

Şu alevileri Atatürk'e karşı getirme çabası bıktırdı be. Yok dersim yok katilinize aşıksınız yok diyanet kuruldu cem evi açılamdı yok siz nasıl asarsınız Atatürk'ün resmini . Bitsin artık bunlar.

Açıkça laiklik karşıtıyım demiyorsun da.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ahir ömrümde laik olmak da varmış. Benim gibi bir gericiye Cihangirli muamelesi yaptınız ya... Ahmet Hakan olsa çok gururlanırdı herhalde.

Yanlış anlaşılmayayım: ben yukarıda genel tartışma dilini kullandım da modern devlet dedim. Bana ait bir kavram olduğunu göstermez bu. Yoksa bana ne, elin Fransız'ının yarattığı modern devlet tanımından. Hiç de beni heyacanlandırmaz. Elin geçmişinden gelip de kendi geleceğime yürüyecek değilim. Herkesin tecrübesi kendine. Oraya kadar seninle aynı fikirdeyim (ondan sonra tamamen zıtız).

Ben baştaki hususa takılıp kaldım hala: Tartışmanın nasıl bağlam değiştirdiğine.

Atatürk iyi Müslüman'dı, kötü Müslüman'dı, agnostikti, deistti... Kesin olan bir şey var: Atatürk milliyetçi idi ve Balkan milliyetçilik ekolüne aitti. Esasen Türkiye'deki milliyetçilik bir Balkan milliyetçiliğidir. Bu milliyetçilik ekolünde din, ulusal kimliğin çok önemli bir unsurudur. Balkanlarda din değiştirmek, milliyet değiştirmek demektir, aynı zamanda taraf değiştirmek. Bugün içimizde bizden biri olarak yaşayan Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar, Torbeşler, Giritliler vesairesi, Osmanlı zamanında din değiştiren yerli Balkan uluslarından başkası değildir.

Atatürk de bir Balkanlıdır. Baba memleketi güney Makedonya'dır, Kocacık ya da Banitsa nahiyesi. Türk, Arnavut, Makedon ve Müslüman Makedonların (Torbeşlerin) karışık yaşadığı bir bölgedir burası. Bu bölgenin Torbeşleri bir ara, 90'lı yıllarda, Türk olduklarını iddia ederek, hükmetten çocukları için Türkçe okul talep etmişler ve bunun için açlık grevine gitmişlerdi. Türkiye'dekilerin pek haberi olmadı bu olaydan.

Atatürk bütün buraların nasıl kaybedildiğini gören bir adam. Sonra onu, Libya'da İtalyanlara karşı mücahit direnişi örgütlerken görüyoruz. Çok muhtemel ki Atatürk artık burada Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğünü savunmuyordu. Bunun için artık geçti. Eski bir Osmanlı mülkünün, bir Müslüman toprağının, Avrupalıların eline geçmemesi için çalışıyordu. Daha sonra cumhurbaşkanlığı sırasında, birkaç Türk kızının din değiştirip Hıristiyan olması üzerine bazı misyoner okullarını kapatacaktır.

Atatürk, Türk milleti için Müslümanlıktan başka bir dini kimlik hiç düşünmedi. Ama, Batı ile benzeşmemizi engellediği ölçüde, İslam'ın toplumdaki görünürlüğü de bir sorun oluşturuyordu o nesil için. Hem modernistti, hem İslam'ı gerekli görüyordu. Hem onu muhafaza etmenin gerekliliğine inanıyordu samimi olarak, hem de modern uluslar arasına katılmak istiyordu.

Hurafelerle, şıhlarla, mürşitlerle, yatırlarla dolu tarikat İslam'ı, modern yaşama, kurumsal İslam'dan daha ters bir görüntü oluşturur. Türkiye'de tarikatler kapatıldı. Ne misyoner okullarının kapatılması, ne de tarikatlerin tarihe gömülmesi, benim gibi Diyanet Müslümanlarını acıtmaz.

Aradan yıllar geçti. Tarikatları bu milletin geleceğinde görmek istemeyen adamın resimleri bugün cemevlerine, yani orijinal adı ile Alevi dergahlarına, Hz.Ali ve Hacı Bektaş resimlerinin yanına asılıyor.

İncelenmesi gereken bir bağlam değişikliği: Bu tartışma, başlangıçtaki referanslarından saptı çünkü. İşin içinde artık ideoloji var.

Benim gaz bitiyor gene, idareli kullanayım.

Alevi ve Bektaşiler için Tekke yada Dergahlarının kapanması çok önemli değildirki?Bir Muharremleri,Nevruzları, ve Ölülerinin Kırkı(Dardan indirme) birde Senelik İbraları vardır.Cem bu zamanlarda yapılır.Yani Sunniler ve diğer tariklerde olduğu gibi Allahın günü cem yapılmaz!Bakmayın şimdi her Cuma Cem evlerinde cem yapılsada bu bir gerek değildir.Alevlikte Bir dost birde post yeterde artar bile.Atatürkün Sünni İslama ne kadar bağlı olduğuda tartışmalıdır:Rakı içermiydi? İçerdi.Namaz kılarmıydı?Kılmazdı! Bırak onu Cenaze namazı dahi kılmazdı.Milliyetçilik anlayışına bakın Din birliğini Milletin unsuru olarak dahi görmez.Sadece Müslüman asıllı olmak esastır Ona göre.Bunuda Ortak Tarih birliği olarak görebiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Diyanetin iki yönü var, birisi araştırmacı ve bilimsel yönü ikincisi ise siyasilerin eteği altında yalayıp yutup hapur hupur götüren kısmı.

Dine inanın inanmayın, kültürel bir yönü vardır. Bu kültürel yön hem edebi hem tarihi hususlarda çok önemlidir. Diyanet bu hususta iyi çalışıyor. Yanlış bilmiyorsam ISAM'ın harcamaları diyanet kaynağından. Lakin diyanet yani din işleri, özellikle bu memleketteki bütün din gruplarından üyeler seçmelidir ve o dinler üzerine yapılacak çalışmalara da kaynak verilmelidir.

Öte yandan padişahın köpeği olan şeyhülislam, diyanet işler başkanı ve bu hizmetler için aldığı hususi para... evet bunun tesbit edilip kesilmesi gerek. Gereksiz yere sadece siyasi sebeplerden ötürü adım başı camilerin yapılmaması gerek. Hoş, o iş artık zıvanadan çıkmış açılacağı kadar açılmış... belki halk bu camilerin bazısının evsiz kimsesiz insanlar için konak olacağına razı olabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Diyanetin iki yönü var, birisi araştırmacı ve bilimsel yönü ikincisi ise siyasilerin eteği altında yalayıp yutup hapur hupur götüren kısmı.

Dine inanın inanmayın, kültürel bir yönü vardır. Bu kültürel yön hem edebi hem tarihi hususlarda çok önemlidir. Diyanet bu hususta iyi çalışıyor. Yanlış bilmiyorsam ISAM'ın harcamaları diyanet kaynağından. Lakin diyanet yani din işleri, özellikle bu memleketteki bütün din gruplarından üyeler seçmelidir ve o dinler üzerine yapılacak çalışmalara da kaynak verilmelidir.

Öte yandan padişahın köpeği olan şeyhülislam, diyanet işler başkanı ve bu hizmetler için aldığı hususi para... evet bunun tesbit edilip kesilmesi gerek. Gereksiz yere sadece siyasi sebeplerden ötürü adım başı camilerin yapılmaması gerek. Hoş, o iş artık zıvanadan çıkmış açılacağı kadar açılmış... belki halk bu camilerin bazısının evsiz kimsesiz insanlar için konak olacağına razı olabilir.

Ne zamandan beri topluma palavraları gerçek diye yutturmak araştırmacı ve bilimsel yön oldu?

Link to post
Sitelerde Paylaş

O işi her hangi bir matbaa da yapar.

Öyle kolay zannediyorsunuz değil mi eser vermek. Arşive gireceksin, eski yazıyı okuyabileceksin ki eski yazıyı okuyabilmek için nesirde Arapça şiirde ise Farsça lazım. Bu kalifiyede adam olduktan sonra o arşiv senin bu arşiv benim belge peşine düşeceksin... Matbaa dediğin nedir, matbaa eser mi veriyor ?

tarihinde Tengiz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...