Jump to content

Tevhid vs. Mistisizm/Gnostisizm


Recommended Posts

Allah katında din İslam’dır. (Ali İmran, 19)

Kim İslam’dan gayri bir din ararsa artık o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana düşenlerdendir. (Ali İmran, 85)

Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçtim. (Maide, 3)

Din kelimesi tutulan yol, hayat tarzı, karar, hüküm, hesap günü, kanun, yaşamında izlediği yol gibi anlamlara gelmektedir.

Yukarıdaki ayetler hem Allah’a teslim olunarak barış dinine girilmesi gerektiği, hem de İslam’ın diğer dinlerden ve yaşam felsefelerinden farklı olduğu iddiasındadır.

Herkesin bildiği üzere İslam dinindeki en önemli kavram tevhid ilkesidir. Ayetlerde Allah’ın dilediği kişinin şirk dışındaki günahlarını isterse affedeceğini söylemesi bunun önemli bir kanıtıdır.

Tevhid ise Tanrı’nın varlığını kabul edip etmemekten ziyade, O’na ortak koşmadan iman etmek demektir.

Allah’a ortak koşmamak deyince insanlar “biz zaten tek Tanrı’ya inanıyoruz” diyorlar. Oysa Kur’an’a göre tevhid Tanrı’ya inanmak değil, nitelikleri Kur’an’da açıkça belirtilen Tanrı’dan yani Allah’tan başka ilah kabul etmemek, bir başka deyişle egemen unsur olarak hayatın merkezine yerleştirmemek, yaşamın geçici bir sınav yeri olduğunu ve kalıcı olanın erdemli davranışlarla bizi yaratanın rızasını kazanmak olduğunun bilinciyle yaşamak demektir.

Kimi ateistler Allah’a kulluk etmeyi özgürlük kısıtlaması-insanlık onurunu aşağılama vs. olarak görse de bir Müslüman için Tanrı’dan başkasını otorite kabul etmemek tamamen özgürleşmek anlamına gelmektir. Çünkü Müslümanlara göre kulluk edilmeyi sadece kendisini yaratan, gözeten, rızık veren ve hayatını anlamlandıran hak eder.

Allah, Kuran’ın hak ve batılı birbirinden ayıran yegane kaynak olduğunu ayetlerde açıkça belirttiğine, kendi katındaki dinin İslam olduğunu ve dindeki en önemli ilkenin tevhid olduğunu vurguladığına göre şimdi diğer dinlerdeki Tanrı algısına bakmak suretiyle İslam’ın onlardan en temel farklılığını oluşturan tevhidin tam olarak ne anlama geldiğini, karşılaştırma yoluyla, inceleyebiliriz.

Dinler tarihine baktığımızda mistik/ gnostik dinlerin (ki bu dinler aynı zamanda panteist-politeist oluyor) baskınlığını ve tevhide karşı duruşunu görüyoruz. Hatta bizzat İslam’ın kendi içinde de bu tarz inançlara Sufizm, tasavvuf vs. adıyla rastlamak mümkün.

Şimdi bazı mistik/gnostik dinlerin Tanrı tasavvurlarına ve inanç esaslarına göz atalım:

Hint düşüncesinin dayandığı en önemli kaynak olan Upanişadlar ve ona dayanan Advaita Vedanta ekolüne göre nihai kurtuluş, ferdî ruhun (atman) evrensel ruhla (Brahman) özdeşliğini idrak etmesidir. Upanişad terimi “yanlış ve doğru, bâtıni veya gizli izah”, “bâtıni izahlardan elde edilen bilgi”, “bu tür bilgileri elde edebilecek kişilerin uyması zorunlu kural veya yerine getirmeleri gereken dini törenler” anlamlarında kullanılır. Tüm Upanişad metinlerinin amacı, “Tat tvam asi” (sen osun) veya “Aham Brahma asmı” (Ben Brahma’yım) şeklinde özetlenebilecek hâlin her din mensubunda idrakine yardımcı olmaktır. Hinduizm’in Tanrı inancını ifade ederken Rig Veda’nın şu cümlesinin göz önünde tutulması çok önemlidir: “Aslında hakikat birdir, ancak azizler ondan değişik isimlerle bahsetmişlerdir.” Yani Hindular her ne kadar pratikte farklı isimlerdeki tanrılara ibadet eder gibi görünseler de çoğu zaman aynı tanrıya ibadet ettiklerini düşünürler. Mutlak hakikat çoğu zaman güneş, ay, rüzgâr, yağmur ve fırtına gibi doğa olayları ile özdeşleştirilir ve özellikle Tanrı güneş forumundayken, sabahleyin Brahma, öğlen Vişnu, Akşam da Şiva şeklinde tezahür ettiği fikri Hindular arasında yaygındır.

Yahudilik’te de bâtıni geleneğin (Kabala) büyük önemi vardır. Yahudi mistisizminin en erken biçimi olan Merkava mistisizminde, Tanrı’nın görünümünü ya da ihtişamını tecrübe etmeyi ve ruhun bu tecrübe için semavi alana yaptığı yolculuk ve yükselme tekniklerini konu edinen iki mistik tecrübe söz konusudur. Gayr-i Bâtıni olan ılımlı anlayışta esas olan, Kutsal Metin’den hareketle ilahlık (kutsal taht) üzerine tefekkür ve ilahi tezahürün dünyası tutulması esas alınır. Bâtıni, elitist ve tehlikeli özelliğe sahip yoğun mistik anlayışta ise gizli isim ve sihirli duaları içeren bir takım mistik teknikler vasıtasıyla kutsal taht vizyonuna ya da tecrübesine ulaşmak hedeflenir. Erken Kabala içindeki yoğun tecrübe biçimleri 12. yüzyıldan itibaren süre gelen Kabala’da da teozofik ve vecdî eğilim şeklinde devam eder. Mistik kişiliği esas alan vecdi Kabala ilahî isimlerin mistik kullanımı ve bir takım duruş ve nefes alış teknikleri vasıtasıyla yoğun mistik değişime ulaşma amacını esas alır. Ayrıca farklı dönemlerde gelişen iki büyük kabalistik gelenek de son derece önemlidir. Bunlardan biri İspanyol Kabalası, diğeriyse Safed Kabalasıdır. İspanyol Kabalasının temel eseri, Tevrat üzerine yapılmış ve onun gizli manasını ortaya koyan bir nevi mistik yorum niteliğindeki Zohar (Işık) Kitabıdır. Bu kitaptaki “sefirot” doktrini Neo-Platoncu südur teorisiyle büyük benzerlikler arz etmektedir.

Hıristiyanlıkta ise mistisizmin önemini vurgulayan en önemli ifade “Ruhun Karanlık Gecesi” tabiridir. Bu ifade ilk kez 16. yüzyılda İspanyol şair ve Roma Katolik Kilisesi mistiği Aziz John tarafından yazılan ve ruhun Tanrı ile birleşmek üzere yola çıktığı bir gece yolculuğunu konu alan bir şiirde kullanılmıştır. Aziz John çok meşhur olan bu şiirinde ruhani olgunluğa erişip Tanrı ile bütünleşene dek ruhun çektiği ızdırap dolu deneyimden bahsetmektedir. Zaten Hıristiyanlıkta kurtuluş teolojisi “Mesih’e iman etme” ve “Mesih’te olma” (Mesih sırrına vakıf olma) üzerine kuruludur. Aslında kutsal kabul edilen sakramentlerin, örneğin şarap ve ekmek ayininin, temelinde bu “Rab Mesih’te olma” ve onunla bir olma, birleşme arzusu yatar. Teslis öğretisi de akılla kavranabilecek bir öğreti olmaktan ziyade, hissedilebilecek, sezgilere güvenmek suretiyle iman edilecek bir gizemdir. Aslî amaç bu sırra erişebilmektir. Bu bağlamda, Hıristiyanlığın, temel inanç esasları doğrultusunda, başlı başına mistik bir din olduğu söylenebilir. Ayrıca şunu da eklemekte yarar vardır: Hıristiyanlar kendi dinlerini monoteist olarak nitelendirirler, kesinlikle panteist yahut henoteist olduklarını kabul etmezler. Oysa panteist/politeist olarak nitelendirdikleri bir Hindu 1=1=1=1=1=1=1=1…… derken bir Hıristiyan 1=1=1 der.

Mistisizm ve panteist Tanrı tasavvurları her zaman bir dini akım içerisinde kendini göstermez. Herhangi bir dinin mensubu olmayan batılılar üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen veriler, hallucinogen bitki/madde kullanan insanların da mistiklerin “vecd” (esrime) dedikleri hâli andıran bir deneyim yaşadıklarını açıkça göstermektedir. Örneğin, on beş miligram psilosibin içeren mantarların (magic mushroom) doz aşımı durumunda neler olduğunu psikedelik deneyimler üzerine araştırmalar yapmış, yazar filozof ve bitkibilimci Terence McKenna şöyle ifade eder:

“Otuz miligramda neler oluyor? Kırk beş veya altmış miligramda? Bunlar fiziksel olarak tehlikeli dozlar değil, fakat zihnin kırılgan yapılarının görüş açısından bunlar dehşet verici dozlar. Mantarlarla beş, altı, yedi gramlık bariyeri geçtiğiniz zaman, bu sıradan anlamda bir uyuşturucu olmaktan çıkarak, daha çok sizinle başka bir yerdeki bir şey arasındaki eşsiz bir karşılaşma olan bir deneyim, bir olay gibi olmaya başlar.”

Neo-Platonizm, Upanişadlar vs. ile çok büyük paralellikler içeren tasavvufta ise Allah'tan ayrı düşmüş olma, bir mistiğin en temel üzüntüsü ve onu harekete geçiren arzunun itici gücüdür. Sûfîler sık sık bu “ayrılık acısı”nı dile getirirler. Eşyanın aldatıcı görüntüsünden vaz¬geçerek, ruhunun derinliğinde gömülü ilâhî kıvılcımı ortaya çıkarmak için, kendi iç derinliğinde yolculuğa çıkmak gereklidir. Onlar için insanî tutkuların çeşitli şekilleri, tek gerçek arzunun aldatıcı kılık değiştirmeleridir; bu, “Allah veya ulûhiyet arzusudur.” Çünkü mistiğin gözünde “insan, özü itibariyle Allah'tan kopan bir parçadır”. Bu sebeple de bütüne, asıl ve hakiki varlığa ulaşmak, onunla bütünleşmek varoluşun en son gayesini oluşturur. Sufiler kendi nefslerini tüm dünyevi arzulardan temizleyip, Allah'ın birliğinde bir varoluş duygusunu yaşmayı hedefler. Birlik hissine ulaşan Sufi, kendisinin herhangi bir şey olduğunu inkâr edebileceği gibi, kendisinin her şey olduğunu (Ene'l-Hak) da iddia edebilir. Eşyayı bir bütün olarak görerek, kendisini de bütünün bir parçası olarak algılar

Kur’an’da ortaya konan Tanrı tasavvuru ise yukarıda örnekler verdiğimiz mistik/ gnostik dinlerinkinden bambaşkadır. Allah hem aşkın hem de içkin bir Tanrı’dır. Ama O’nun aşkınlığı deizmin Tanrı’sı gibi hayata hiç müdahale etmeyen bir aşkınlık değil, içkinliği ise panteizm yahut panenteizmle alakası olmayan türdedir. Allah aşkındır, hiç bir şeye benzemez, hiçbir şey O’nun dengi, benzeri değildir, akılların kavrayamayacağı kadar yüce olandır ama aynı zamanda yarattıklarına şah damarından yakın olan, insan hayatına egemen olan, işiten, gören, kollayandır.

Bu aşkınlık ve içkinlik meselesinin Tanrı’da bir arada bulunması genelde insanların kafasını karıştırır.

Örneğin Cahilliye döneminde insanların aşkınlık ile içkinliği bağdaştıramamalarının, Tanrı’nın insan hayatına müdahale edemeyecek kadar (çok) aşkın olduğuna kanaat getirmelerinin ve Tanrı’yı içkinlikten münezzeh kılmalarının araya aracılar sokarak şirk koşmalarına neden olduğu düşünülür. Günümüzde kimi Müslümanlarca bile bu iki vasfın çelişiyor olarak algılanması ya araya aracılar sokmaya ya da deist yahut panteist bir Tanrı tasavvuru oluşturmaya neden olmuştur. Oysa Kur’an’ aracılığı ile bizlere kendini tanıtan Allah hem çok yücedir/uludur (aşkındır) bunun yanı sıra gerek insanın kendisine şah damarından daha yakın olması itibariyle gerekse evrenin her noktasında denetici olarak var olması ile içkindir. Bu noktada Tanrı’nın evrenin parçası olması (panteizm) ile madde dünyasından tamamen ayrı bir Varlık olarak onun her bir noktasında “denetleyici otorite” olarak var olmasının (monoteizm) ayrımının iyi yapılması gereklidir.

Sevgiler

----

Kaynaklar:

Ali İhsan Yitik ve Baki Adam, Yaşayan Dünya Dinleri

Jim DeKorne, Psikedelik Şamanizm: Sanrılandırıcı Bitkilerin Şamanist Kullanımı

Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi

http://en.wikipedia.org/wiki/Dark_Night_of_the_Soul

Link to post
Sitelerde Paylaş

Epifun,

İslam'ın da ezoterik bir öğreti olduğu, müslümanların bildiğinin sadece bu öğretinin dışsal kısmı olduğu, Kuran'da gizlenmiş derin anlamlar olduğu, ''değişmeyecek'' ve ''mucizevi'' olanın da zaten bu içsel anlam olduğu v.s. türünden iddialar da var. Sufizm ve Alevilik bunu böyle iddia ediyor. Şimdi bana öyle bir ayet yaz ki, bu iddiaların gerçek dışı olduğuna net biçimde kanaat edeyim. Çünkü İslam'ın da mistik bir öğreti olup zamanla yozlaştığı ve içsel anlamının unutulduğu iddası da var, İslam'ın tevhid esasına dayanan bir din olmasına karşın mistik öğretilerce paravan olarak kullanılmaya çalışıldığı iddiası da var. Her iki ihtimalde de Alevilik ve Sufizm ile Sünni-İslam birbirinden ayrı inançlar oluyor. Bu konuda bir başlık da açmıştım yakın zamanda, belki okumuşsundur. Başlığın adı, yanlış hatırlamıyorsam ''Alevilik Nedir?'' idi.

Bana kalırsa -ama tam emin değilim yine de- İslam'ın 'özü' tevhid esasına dayanır ve Alevilik ile Sufizm gibi mistik öğretiler, -İslam'ın baskıcılığı karşısında-, müslüman görünümüne girip Kuran'a çeşitli anlamlar yükleyerek kendilerini islam içi göstermişlerdir. Bunun bir benzerini Kabalacılar Musevilik karşısında, Orfecilik de eski Yunan dini karşısında yapmıştır. Hıristiyanlık ise zaten gnostik olmakla birlikte zamanla tevhid esasına gelmiştir. Yani hıristiyanlığın ilk hali, -İslam'ın iddia ettiği gibi-, tevhid esaslı bir inanç değil gnostik bir inançtı kanaatindeyim.

Muhtemelen bu mistik/gnostik inancın kökü eski Mısır'a dayanıyor. Belki onun da öncesinde Mezopotamya, Anadolu veya Hindistan olabilir. Eski Mısır'dan çıkıp zamanla diğer dinlerin hakim olduğu coğrafyalara gidiyor ve o dinlerin içine giriyor. Sanırım önce Museviliğe Kabala olarak girdi. Sonra Yahudi toplumuna yönelik gnostik yeni bir inanç kurmak için Hıristiyanlığı kurdu. Arap dünyasında ise İsmaililik'le gün yüzüne çıktı. Fatimiler, Karmatiler derken Sufizm ve Alevilik üzerinden günümüze kadar geldi. Eski Yunan'da ise önce Orfizm olarak ortaya çıktı. Sonra da Pisagorculuk ve Platonizm geldi.

Bence günümüz masonluğu da bu akımın(mistisizm/gonstisizm akımının) bir temsilcisi. Fakat onlar herhangi bir dinin içine girip onun ''asıl anlamı'' olduklarını iddia etmeden yapıyorlar sanki bu işi. 'Normalde' bu öğreti bir inisiyasyon hiyerarşisi içeriyor ve ancak üst basamaklardakine öğreti veriliyor, giriş basamaklarında ise mevcut toplumun dini yer alıyor. Fakat -bence- masonlarda giriş basamaklarında herhangi bir din değil, 'seküler hümanizm' yer alıyor. Alt basamaklar, yani gnsotk öğretinin dışsal kısmı için bir din kurmanın veya var olan birini kullanmanın olumsuz sonuç getirdiğini görerek, artık bu aşama için bir din değil seküler bir felsefe düşünüyorlar. Bunu da hümanizm olarak belirlemişler. Dinleri geriletip hümanist kültürü yaymak, bunu ilk basamaklar ve 'hariciler' için temel almak, daha üst derecelerde ise mistik/gnostik aydınlatma söz konusu. Bence en makulü de bu zaten. Ama emin değilim, belki de yanılıyorumdur. Ayrıca Aleviler ve Sufilerin müslüman olmadıklarını vurgulamak gerekir diye düşünüyorum.

Sevgiler...

tarihinde Freddie_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

Tesekkürler Fireddie,Yazinin tanitimi güzelde,halka inik bir dille yazsaniz cok daha iyi olur.Bence üst kesimdense alt kesimin uyandirilmasi maksat olmalidir.

Örneyin bu yazilarin bazi kelimeleri deyistirilerek halkin anlayabileceyi duruma getirilebilir.

Halkimizi okumaktan biktiran ,uzaklastiranda anlamlarini bilmedigi Farsca,Arapca,bati dillerinden alinan kelimelerdir.

Deyindigim bir duruma tekrer deyineyim,Bayburtlu arkadas Almanyada 40 yidirda camiya gidiyor,günde ortalama 250 kerede Allahu ekber diyorda bu 40 yil icinde Ekberin anlamini ögrenememis.

EKBER in anlami nedir dedigimde bana,BEN IMAMMIYIM DEMEZMI.

Ne din adamlari 40 yilda bir EKBERI ögretebilmis nede kendisi ögrenebilmis.

Dinlerin böyle ögretici özellikleri vardir:-))))).

Haci yatmaz gibi yat kalk.

Almanyada bir kasat firmasi bir cd yapmis adida söyle

Ali hicbirsey bilmez , herseyi Alinin Allahi bilir.

OKA DIN , OKA ÖGRENMEK.

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Epifun,

İslam'ın da ezoterik bir öğreti olduğu, müslümanların bildiğinin sadece bu öğretinin dışsal kısmı olduğu, Kuran'da gizlenmiş derin anlamlar olduğu, ''değişmeyecek'' ve ''mucizevi'' olanın da zaten bu içsel anlam olduğu v.s. türünden iddialar da var. Sufizm ve Alevilik bunu böyle iddia ediyor. Şimdi bana öyle bir ayet yaz ki, bu iddiaların gerçek dışı olduğuna net biçimde kanaat edeyim. Çünkü İslam'ın da mistik bir öğreti olup zamanla yozlaştığı ve içsel anlamının unutulduğu iddası da var, İslam'ın tevhid esasına dayanan bir din olmasına karşın mistik öğretilerce paravan olarak kullanılmaya çalışıldığı iddiası da var. Her iki ihtimalde de Alevilik ve Sufizm ile Sünni-İslam birbirinden ayrı inançlar oluyor. Bu konuda bir başlık da açmıştım yakın zamanda, belki okumuşsundur. Başlığın adı, yanlış hatırlamıyorsam ''Alevilik Nedir?'' idi.

...

Sevgiler...

Selam Freddie,

Alevilikle ilgili açtığın başlığı az evvel okudum.

Bazı tespitlerine katılmamak mümkün değil.

Fakat bir dinin yahut felsefenin diğerinden daha iyi olduğuna karar vermeden evvel onu sadece belirli bir grup (azınlık) tarafından inanılan bir öğreti olarak değil, dünyadaki herkesin kabul ettiği ve uyguladığı bir öğreti olarak hayal etmeli ve ona göre gerçekten iyi olup olmadığına karar vermelisin.

Şu an yaşam felsefesinden bahsettiğimiz ve pratikteki yanlış uygulamalar konu dışı olduğu için işin uygulanış boyutuna girmeyeceğim. Yani bir başka deyişle “ama İslam’da da böyle yapılıyor” tarzında itirazlardan ziyade Kur’an’ın ne dediğine bakacağız. Sadece gnostik/ mistik bir öğretinin dünyadaki herkes tarafından kabul görmesi durumunda başımıza geleceklerden bir kesit sunmaya çalışacağım:

Her şeyden evvel, gnostik öğretide farkındalık sahibi olan bir grup elit ve henüz olamamış bir zavallı insan grubu var. Bunlar henüz kamil insan olamamış, tekamül bakımından geri kalmış insanlar. Gördüğün üzere KİBİRLİ seçilmişlik iddiasında bir grup insan diğer grubu kendi öğretisi doğrultusunda domine etmek durumunda. Nitekim yazımda bahsettiğim, Upanişad-Rig Veda öğretisinde durum böyle. Kast sistemi bu öğretinin kaçılınmaz sonucu. Çünkü zaten bizzat öğretinin kendisi realitenin/düzenin böyle olduğunu iddia ediyor.

Bu öğretide kâmil insan olmak için tekamül etmek gerektiği ve bunun için de zaman gerektiği için sefalet ve kötülükler muhakkak yüceltilmek durumundadır. Çünkü onlar aslında kâmil olmaya giden yoldaki asıl GİZLİ KAHRAMANLARdır. Kamil olan biri sefalet, musibet ve kötülükler sayesinde olgunlaşır, tanrılaşır, kemale erer.

Kimi Sufi tarikatların İblis’e (baş kötü) “Hz. İblis” demesi işte hayatı böyle algılamaları yüzündendir. Yahut Hinduizm’de kastın en altındaki Sudraların kaderlerine itiraz edemeyip, sefaletten kurtulmaya çalışmak yerine sefalet içinde yaşamayı tercih etmelerinin altında yatan felsefe budur. Başka bir deyişle onların sefaletleri inandıkları felsefenin kaçınılmaz bir sonucudur.

Demek istediğim o ki, bu öğretinin kardeşliği-sevgiyi falan savunuyor gözüktüğüne hemen aldanmamak gerek. Bir yandan bunu söylerken diğer yandan öğretisi itibariyle tam tersini pratiğe geçirmeyi hedefler.

Ayrıca yine öğretisinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ahlaksızlıklara da sevgi ile (!) göz yumar (teorikte bunu söylemese de) çünkü onlara göre realite budur. İnsanların çoğu “seçilmiş”, “farkındalık sahibi” insan olamamıştır henüz! O yüzden ahlaksızlıkların-kötülüklerin olması da gayet doğaldır ve bunlar farkındalık bakımından geri kalmış avamın kâmil olması için kilit görev görmektedir.

Tekamül yoluyla Tanrı ya da başka bir şeyle (Nirvana vs.) “bir olma” felsefesini içeren tüm dinlerin altında bu dediklerim muhakkak yatar. Yatmak zorundadır da zaten…

Kur’an’ öğretisinde ise durum tam tersidir.

Kuran’a göre insanlar kendi içlerinde belli bir gruba-kasta ayrılmaz. Herkes kendi arasında eşittir. Üstünlük ve farklılıklar Allah nezdinde vardır. Bundaki ölçüt "takva"dır ve kimin takvaca üstün olduğunun bilgisi YALNIZCA Allah’tadır. Kimse kimsenin takvasını ölçemez çünkü bu “Tanrı’yı oynamak” yani O’na şirk koşmak olur. Ayrıca kimse kimseyi "sen cehennemliksin" vs. diye de itham edemez çünkü ölümün ne zaman gerçekleşeceğinin ve kimin yaşamının sonlarında neye inanacağının bilgisi de yine YALNIZ Allah’tadır. Yani Kur’an öğretisi KİBİRE olanak tanımayan bir öğretidir. Başa gelen sefaletleri, musibetleri övmek bir yana ya bir ceza ya da bir an evvel üstesinden gelinmesi gereken sınanma araçları olarak görür.

Bu bakımdan sen Kur'an'a inan yahut inanma, insanların gnostik dinlere yönelmelerini arzulamandansa Kur’an’daki gerçek İslam’a yönelmelerini dilemen içinde yaşadığın dünyanın çekilir bir yer olması açısından senin daha lehinedir. Benden söylemesi ^_^

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Epifun benim tevhide de gnosise de iman etmeyecek bir materyalist 'kafir' olduğumu bildiğinden ve bunlarla sadece kendi ideolojime sağlayacakları fayda oranında ilgilendiğimi fark ettiğinden olsa gerek, hiç tevhid inancını benimsetmeye kalkmadan, gnostisizmin komünizmle çok daha uyumsuz olduğu yönünde yazmış. Akıllı kız. :)

Fakat tevhidi öyle bir anlatmış ki ''mübarek'' sanki komünizmi savunuyor! Oysa yaşanan pratik kimin bir mollalar rejimi kurduğunu açık ediyor. Tevhid'de sadece Allah'ın iradesi geçerli olup demokrasinin, özgürlüklerin zırnığı yoktur. Mistisizmde ise herkesin tanrının bir parçası olarak görülmesinden dolayı düşünce özgürlüğü ve demokrasi savunulabilir. Hatta masonların da gnostik/hermetik olduğunu ve dünyadaki sekülerleşmenin mimarı olduğunu kabul edecek olursak, elde edilen demokrasi ve özgürlüklerin önemli bir kısmını mistisizme borçlu olduğumuz sonucu çıkar. Öte yandan mistisizm hiç de anlattığın gibi yorumlanmayadabilir Epifun. Bu inançta reenkarnasyon olduğu için bu inancın dünyaya değer vermek, daha eşit ve adil bir düzen kurmakta yönlendirici olacağı düşünülebilir. Çünkü tevhidde ölünce dünyadan çekip gidiyorsun, kalanlar ne yaparlarsa yapsınlar, dünyaya yönelik müdahelen Allah'ın emrettiğiyle sınırlı ama gnositisizmde bir başka bedende tekrar geleceksin dünyaya. Eğer eşitsizlikler sürerse, -ayrıcalıklıların sayısı pek az olduğu için-, büyük ihtimalle gene eşitsiz bir konumda doğacaksın. O halde eşitsizlikleri kaldır! Irkçılık ve milliyetçilik yapma çünkü belki sonraki doğumunda başka bir ırktan veya milletten olacaksın. Cinsiyet ayrımcılığı yapma çünkü belki sonraki doğumunda karşı cinsten olacaksın. Çevreyi kirletme çünkü bu dünyaya tekrar geleceksin. Reenkarnasyon inancını barındıran mistisizmin bunları düşündürmesi daha mantıklı değil midir?

Söylediğin gibi günahın yüceltildiğini sanmıyorum çünkü bir sonraki doğumda, önceki yaşadığında yaptıklarının başına geleceği türünden bir inancı barındırıyor gnostisizm. Tabi tevhidçilerin günah dedikleri bazı şeyleri günah görmedikleri açık, ama bence bu bir eksiklik değil kazanım. Öte yandan, sadece üst derecelerdekilerin kendi tanrısallıklarının farkına varmaları, alt derecelerdekileri köle yapmak zorunda değildir. Zira alt derecedekiler seküler bir ''kendinin tanrısı olma'' öğretisi ile inisiye olurken, derece yükseldikçe bunun mistik anlamının verilmesi yoluna da gidilebilir. Böylece seküler planda herkes tanrı olur. Sanırım masonlukta böyle bu.

Pisagorculuk da bir tür mistisizmdir ve onun toplum yönetimi konusundaki görüşlerini açıklayan bir kısa açıklama aktarıyorum şimdi;

''Bu yönetim rejimi şöyle açıklanır:

* Yöneticiler yurttaşların oylarıyla değil, atama yoluyla seçilmelidir.

* Yöneticiler hiyerarşisine alınacak kişiler liyakatleri esas alınarak yöneticilerce belirlenmelidir.

* Yöneticiliğe uzanan yolda fırsat eşitliğinin sağlanması için kız ve erkek tüm çocuklar devlet tarafından yetiştirilip eğitilmelidir.

* Bu eğitimde belirli aşamalarda sınavlar yapılmalı ve sınavlarda başarılı olamayanlar ekonomik çalışma alanlarına kaydırılmalı, başarılılara ise ezoterik doktrin dersleri verilmeye başlanmalıdır.

* Ezoterik öğrenimde kuramsal ilkeleri öğrendiklerini kanıtlayanlar, uygulama deneyiminden oluşan bir eğitimden geçirilmeliler.

* Bu eğitimden de geçenler arasından, kitaplardan öğrendiklerini gerçek dünyaya, yaşama uygulayabilecek ve başlıca ilgilerinin kamu refahı olduğunu gösterebilmiş olanlar 'yöneticiler vasi sınıfı'na seçilebilirler.

* Bu sınıfa üye olmanın çekici gelmemesi için, bu sınıf üyelerinin toprakları, özel evleri, altınları olmamalı, yalnızca, fazla olmayan, sabit bir maaşları olmalıdır. Ayrıca bu kimselerin çeşitli sakıncaları olabileceğinden, evlilik yapmamaları gerekir.'' (Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Pisagor#Pisagor.E2.80.99un_rejim_modeli )

İdeal bir model değil tabi ama şeriata yüz kere tercih ederim. En azından fırsat eşitliği veriyor, cinsiyet ayrımı yapmıyor ve yöneticilerin zenginleşerek ayrıcalıklı hale gelmesini yasaklıyor. Yobazların yönetime gelmelerini engellemesi de cabası. Öte yandan gnostisizmde mülkiyeti reddeden bir anlayış da olabiliyor. Herşeyin herkesin ortak malı olduğu, çünkü farkında olsunlar ya da olmasınlar herkesin ''tanrısal öz'' bakımından aynı olduğu savunuluyor. ''Ben yok, biz var'' diyen bir öğretiden bahsediyoruz sonuçta. Zaten muhtemelen 'ilkel komünal toplum' aşamasının inancından kalma bir öğreti bu. Kısacası, tevhid işime yaramaz fakat mistisizmden, en azından bazı türlerinden umutluyum. İnanmak için değil tabi, sınıfsız bir toplumu kurmada müttefik olmak için. :)

tarihinde Freddie tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 weeks later...
Tevhid ise Tanrının varlığını kabul edip etmemekten ziyade, Ona ortak koşmadan iman etmek demektir.

İbadet etmeyi koşul getirmek ile her din eş benzerliğe, mistisizme bürünür.

kesinlikle panteist yahut henoteist olduklarını kabul etmezler. Oysa panteist/politeist olarak nitelendirdikleri bir Hindu 1=1=1=1=1=1=1=1 derken bir Hıristiyan 1=1=1 der.

Sanki müslümanlıkta bunlar yok !

Kur'an + Peygamber + Şeriati = Allahın dini.

"Allah katında din İslamdır" demekle, sen enbaşta politeist bir geleneğin değerini kabullendin. Mertebe kabul ettin. Allahın katını kendinden uzakta tuttun. Ona ulaşmak için hinduların gündönümüne göre ibadet biçimlerini eleştirebilme hakkını yitirdin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 5 years later...
  • 1 month later...

Tevhid dünya toplumlarında ortak anlamlar içermiyor. Gerçek islamda tevhid yoktur zaten, allah'tan başka ilah yoktur ifadesi tevhid önerisi değildir. islamda muhammeden resulullah demek, zorunlu bir gerekliliktir.

Sn.Tumagü;bir bakıma haklısınız,bir bakıma da haksızsınız..

Muhammed,kendi babası kendisine iman etmeden öldü diye ''Benim babam cehennemliktir''demiştir..Bu yönden bakarsak,Muhammed'e iman etmeden müslüman olmak/kalmak mümkün değildir..

Bir de diğer yönü var olayın..

''Kim la ilahe illalah der ve kalbinde de arpa kadar iyilik taşırsa cehennemden çıkar..''

Müslim,iman,316..Tirmizi,Cehennem,9

Bu tarz söylemler(hadisler),Muhammed'e iman etmeyenin de Cehennem'den kurtulacağını belirtir..

Nerdeyse tüm İslami konularda olduğu gibi,bu konuda da net birşey söylemek mümkün değildir..İslam tam anlamıyla MUĞLAK bir dindir..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kesinlikle öyle, Muhammed'e iman etmeden müslüman olmak mümkün değildir. Kalbinde arpa kadar iyilik taşıyanların cehennemden çıkması, muhammed koşulu sağlanmış haldeki insanlar içindir. Resule itaat eden allah'a itaat etmiş olur der nisa 80. Hz Muhammed'in risaletini duyduğu halde bilerek peygamberi ve kuran kitabını kabul etmeyen kişiler cennet yüzü göremezler. La ilahe illallah'n fayda verebilmesi için Muhammed'in sözlerinin allahın sözü imiş gibi kabullenmemiz istenir. Peki biz, kur'an kitabının Allah'tan Muhammed'e indirildi nereden bileceğiz? Muhammedin "ben size gönderilmiş bir peygamberim, allah'tan korkun ve bana itaat edin" demesiyle ona inanacak mıyız? Bugün ihtiyaç halinde olunan nice siyasi ve toplumsal olaylar var, müslümanların yüzleşdiği bu sıkıntıları gidermesi gereken öneri ayetleri yerine, peygambere itaat edin sözünün kur'anda çokca tekrar edilmesini sorgulamanız gerekiyor.

-

Aliimran 31 "allahı seviyorsanız bana uyunki allah da sizi sevsin". Muhammed kendinden bağımsız allaha varlık fırsatı vermemiştir. allah muhammedin tarif etmediği bir kimlikte ve muhammedsiz bir zamanda kendini asla gösteremez. buna sebep allahın buyruğudur sandıklarınızın muhammedin buyrukları olmasıdır. o buyruklar muhammede siyasi rahatlama sağlamıştır ki asıl amaç budur. muhammed, allahı tanımlarken, allahı birlemek olan tevhide özne olarak allah'ı birleyen, çokları terk etmiş, çokları tekleştiren kişi anlamındaki muvahhid'i kur'anda hiç kullanmamıştır. kur'anda muvahhid yazmaz. çünkü muhammedin kendi başına fikri olan bir allah derdi hiç olmamıştır. Kelime olarak kuranda geçmeyen muvahhid, allah'ı birleyen, çokları tekleştirmiş demektir. vahdet: teklik, birlik, yalnızlık; vahit: tek, bir, yalnız. Tevhid bir değildir, birlemek'tir, bir vahid'tir. Vahid (واحد) bir, isnan (اثنان) iki, selase (ثلاثة) üç, erbea (اربعة) dört... Her yeni gün allahın günüdür ama bir müslüman, muhammedin yaşam günlerini yaşamayı kendine ilke edinmiştir. Yılların yaşam koşulları değişir, sünneti seniyye değişmez. muhammedi taklit etmek sevap, etmemek azap ve ceza kazandırır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 year later...

İslamın vahdeti, birciliği, monizmi, arap kültürünün dışından yürüyerek allah'a ulaşamaz. Kuran'da yazanları gerçek sanmak için insanların maruz kalacağı manipülasyon için arap kültürü olmazsa olmazdır. İslam dışı dünya medeniyetlerinin yaşam hakları, yaşam kültürleri allah'ın kuranını yazanların ilgisini çekmedikleri için islamın vahdetinin içine girememişlerdir. Japon kimonosu ile arap kandurası, giyen insanlarda kumaş parçası giysi, aynı vücut bölgelerini örtse bile kimono, asla kandura yerini tutmaz. Kimono giymiş bir müslümanın inadığı tek tanrı inacı, kandura giymiş arap bir müslümanla sevap point cetvelinde aynı hizada olmaz. Kuran ayetleri muhatap alındığında açıkca görülürki tek tanrı inancının geçerli olmasının şartı, arapların tanım getirdiği allah adındaki tanrıları hak bilinip, odak tanrı sadece allah yapıldığında hak din islamın vahdetine girilmiş olunur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...