Jump to content

Rahman ve de Rahim olan yüce Şiva'nın adıyla..


Recommended Posts

Sevgili Tumagü.

O bilgi bu başlıkda 263. iletide geçiyor:

Neşet Çağatay’ın kitabının kaynak göstermesini epeyce garipsemiştim. Gerçi elimde yazarın adı geçen kitabı yok ama, "İslam Tarihi" isimli kitabı var. Buna, “Bir tarih kitabıdır.” demek bence ayıp olur.

Sayfa 7:

Araplar, Sami ırktandırlar. Arap adı tarihte ilk kez İ.Ö 853 yılında Mezopotamya'da yaşayan ulusların tabletlerinde (b a t ı l ı) anlamında geçer; ancak, Arap Yarımadası' nda bu Sami topluluklar güneyde Main. Saba, Hımyer ; kuzeyde Palmir, Nabat, Hire vb. gibi başka başka adlarla anılıyorlardı.

Araplar 'ın kendilerine özgü bir yazılan bulunmadığından kültürleri de geç gelişti.Bu yüzden onların tarihlerini, başka ulusların verdiği bilgi-lerden anlıyoruz.Bu nedenlerle Araplar 'da tarihçiliğin, başka uluslarla karşılaştırıldığında çok geç başladığı görülür.

İslâm Dini'nin ortaya çıkıp yayıldığı Orta Arabistan 'da yani Mekke 'de ve Medine 'de yazı VII. yüzyıl başlarında Fenikeliler 'den alındı.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 321
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

colomb oraya adım atmadan evvel kızılderilileri "amerikalı" diye tesmiye etmiş eçhel, yada bu gün kim amerikanın kurulmasından evvel o kıtadakileri "amerikan" diye tesmiye etmiş!

amerika'ya amerika adını Kristof Kolomb'un verdiğini iddia etmişsin sanırım.

#-# Kolomb öncesi Amerika

Amerika isminin kökeni ile ilgili birkaç teori vardır:

Bunlardan çok kabul göreni, İtalyan kaşif Amerigo Vespucci'nin adından geldiğine dair olanıdır.

İkinci bir teori kıtaya ayak basan ilk Batı Avrupalı olan John Cabot'nun finansörü Richard Amerike'nin adından türetildiğidir.

Bir başka teori de bu adın Nikaragua'daki "Amerrique" bölgesinin adından geldiğidir.

hangisi neden olmuştur bilemeyeceğim ama şu gerçekki, amerika'ya amerika adını Kolomb vermemiş.

diğer birçok konuda yanıldığın gibi bunda da yanılmışsın Alchindus.

tarihinde Engse Hohol tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Teşekkürler DreiMalAli, okudum.

"Ama kalkıp da bana Nebati'lerden, Keldani'lerden, Sasani'lerden, İbrani'lerden metin getirip Arapça diye yutturmaya kalkma, yutmam."

sami ırk bulayım deyip istediğin şey ile alakasız isimleri yan yana getirmişsin amma bir uyanıklık yaparak en başa nebatileri almışsın

Niçün! Çünki onların hem arap olduğunu öğrendin hem çok eski kalıntılar bıraktığını!

Nebatilerin Arapların ataları olmasının ilk Arapça metne Nebati yazılı eseri kanıt oluşturmamalı. Çünkü, bu iki yazı çeşiti arasında görsel karakteri ve ses karakteri farklılığı var. Nebatiler güney Ürdün'lü, Kenan'lı (Flistin) ve kuzey Arabistan'lı Araplardı. Bugünkü Arabistan'a coğrafya yakınlığı olarak en yakın kentleri Madain Salih, Al jawf ve Tebük idi. bu kentlerde Nebatiler dönemi (MÖ 167) eserler var. Mekke ve Riyad kentlerinin tarihinde Nebatiler yok, Yesrip ise bir dönem kısmen var.

Tablo1-Tablo2 : (2Tablo; Nabataean Language, png ve gif türü dosya uzantılarına izin verilmediği için url olarak verdim, lütfen bağlantılara bakınız).

Görsel açıdan Aramaic, Nabataean, Arabic alphabets karşılaştırmaları, aralarındaki farkı göstermesi bakımından hemen hemen Türkiye dil alfabesi ile Göktürk dil alfabesi arasındaki fark kadar denebilir.

tarihinde Tumagü tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bende sümer mit lerinde tevrat ve kuran hatta incil den çok şey buldum.Sümerler M.Ö. 3500 - M.Ö. 2000 yılları arasında Mezopotamya'da yaşamış halk.

Kuran( Bkz. Kassas Suresi) ve Tevrat okunduğunda,çok tanıdık bir hikaye ile karşılaşırız.

Doğan erkek çocuklar öldürülmektedir,ve bir erkek bebek öldürülmekten kurtarılarak,bir sepet veya bir sal ile suya veya nehre bırakılır ve bebek soylu bir aile veya simgeleyen hayvan vs tarafından bulunarak büyütülür ve mutlaka öz annesi ortaya çıkar bazen kimliğini gizleyerek çocuğun süt annesi olur.Çocuk büyür ve önemli bir şahsiyet olur,kendi milletine lider olur onları kurtarır vs vs.

Şimdi bu hikaye veya efsane din kitaplarında olduğu gibi,ilkel tüm inanış ve efsanelerde benzer olarak vardır.

Babil'in kurucusu Agadeli Sargon (MÖ 2800) kendi anlatır,

'Annem bir BAKİRE idi (Burada Meryem İsa bağlantısı kurulabilir),Annem beni Fırat kıyısında gizlice doğurdu,kamıştan yapılmış bir sandığın içine kapatarak nehre bıraktı,Sucu Akhi beni sudan çıkardı büyüttü ve bahçıvanı yaptı,Tanrıça Ishtar beni sevdi ve Kral oldum'

Bknz Dinin Kökenleri S. Freud sayfa 256 Öteki yayınevi

Sargon gibi öyküsü benzerlik gösterenler,Cyrus,Odipus,Karna,Parisi;Telephos,Perseus,Heracles,Gılgamış,Amphion ve Zethos ve bizde iti bilinen Romus Romulus hikayesi vardır,sala bırakılan iki kardeşi Bozkurt büyütür.

Sümerler Tapınağa girerken,kurban keserken,dua ederken vuçutça temiz olmaya özen gösterirler.

Sumer de Tanrılar 'OL' der ve her şey olur.

Sümer'de,Tanrılar kızdı mı azab ediyor,kendi milletlerin helak ediyor.

Sümer Ay Tanrısının sembolu,cami ve minarelerin tepesinde gördüğümüz yarımaydır.

Hamurabi (İÖ 1750) Güneş Tanrısından kanunu alır,Musa'da Tevrat'ın Tanrısından.

Sümer'de kadın kısırsa,kocasına çocuk doğurması için cariye verir ve cariye haddi aşarsa kapı dışarı eder.

(Bknz Tevrat taki İbrahim Sara Hacer ilişkisi)

Hamurabi kanunu madde 165 ile, Tevrat Tekvin Bap 25-32-34 teki hüküm aynıdır.

Taşlanma cezası Sümerlerde var,İÖ 2200 de Lagaş kralı Urukagina,iki koca alan kadınların (yanlış okumadınız)

Yazılı taşlarla (Bknz Kurandaki işaretli taşlar) taşlanmasını emretmiş.

Sumerliler kadınları Tarlaya benzetir,Tevrat ve Kuran da.

Sümer de 7 sayısı önemli,Yeraltı dünyasının 7 kapısı var.

Kuran da da 7 kat gök,cennetin 7 kapısı şeklinde var.

Sumerlerde Tanrılara Kurban kesiyor,sağ kalça ve iç organlar Tanrıya takdim edilir gerisi dağıtılır.

Sumerlerde 6 gün çalışma 7. Gün dinlenme var,

Tevrat ta da aynı şey sözkonusu Şabbat günü !

Sümer Tanrılarının gökte toplandıkları Duku adlı bir yerleri var.

Kuran da Göklerde bir meclis var,Kuran okunur,şeytanlar bu meclisi dinler,ve Arş !

Sümer de Bilgelik Tanrısı Enki,Tufanın olacağını,Nuh'un karşılığı olan Ziusudra'ya duvar arkasından söyler,

Tevrat ta ve Kuran da da Tanrı Musa ile perde arkasından konuşur ve Tufan olayı vardır.

Sumerde günah çıkaran rahipler var.

Dilimizden pek eksilmeyen, din kitaplanna girmiş, "Eyüp Peygamber'in Sabrı" hikâyesinin de, Sumerlerden kaynaklandığı ancak bu yüzyılın ikinci yarısından sonra anlaşılabilmiştir. Bu metnin yazıldığı tabletin bir kısmı Philadelphia Üniversitesi'nde, diğer kısmı İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulundu. Bunlar ayrı ayrı okunup birleştirilince 135 satıra ulaşan, şiir tarzında yazılmış bir hikâye ortaya çıktı. Fakat parçalann birçok yeri kırık veya bozuk olduğundan metnin tümü tam olarak elde edilemedi.

Hikâyenin ana fıkri; insanın felaketlere uğradığı zaman, bunu yapan Tanrıya lanetler saçacağı yerde, onu yücelterek, ona yalvarıp yakararak kalbini yumuşatıp, bu felaketlerden kurtulabileceğidir. Sumer'de yalvarılan Tanrı, insanın kendi Tanrısıdır. O, Tanrılar meclisine bu duaları götürerek iyi sonuç alıyor.

Bu şiir, evvela insanın Tanrısını övmesini, yüceltmesini, ağlayıp sızlamalarla kalbini yumuşatmasını öğüt vererek başlıyor. Ondan sonra adı verilmeyen bir adama, akraba ve arkadaşlan tarafından yapılan fena davranışlar anlatılıyor. Adam başına gelen felaketlerden söz ediyor. Arkadaşlarının da kendi üzüntülerine katılmasını istiyor. Bundan sonra başına gelen bu hallerin kendi günahları yüzünden olabileceğini söyleyerek, Tanrısına affetmesi için yalvarıyor. Şiir, Tanrısının onu affettiğini bildiren bir kısımla son buluyor.

Sumer şiirinden bazı bölümler: (Tarih Sumer'de Başlar, s.96-98.)

"Ben anlayışlı insandım, şimdi bana kimse değer vermiyor

Doğru sözüm yalana döndü

Hilenin adamı beni güney rüzgân gibi sardı, ona iş yapmaya zorlandım.

Bana saygı duymayan, senin önünde beni utandırdı

Bana durmadan yeni üzüntüler verdin

Eve girdim ruh ağır, sokağa çıktım kalp sıkıntılı.

Cesur, dürüst çobanım bana kızdı, düşmanca baktı.

Düşmanı olmadığım çobanım bana fenalık aradı,

Yoldaşım doğru bir söz söyleyemedi bana,

Arkadaşım dürüst sözümü yalanladı.

Hilenin adamı bana tuzak kurdu,

Ve sen Tanrım ona engel olmadın!

Ben bilgin, neden genç cahiller içine sokuldum?

Ben anlayışlı, neden bilgisizler arasında sayıldım?

Her yerde yiyecek var, şimdi benim aşım açlık,

Herkese paylar verilirken benim payım üzüntü oldu.

Tanrım önünde durmak istiyorum,

İniltili sözlerimi söylemek istiyorum,

Acılarımı bildirmek istiyorum.

Tanrım gün ışıdı, benim günüm karanlık,

Gözyaşları, ağıt ve sıkıntı sardı beni.

Gözyaşlanmdan başka bir seçeneğim yokmuş gibi üzüntü kapladı beni.

Kötü kader eline aldı beni, çalıyor yaşam soluğumu,

Fena hastalıklar yakıyor bedenimi.

Tanrım, beni var eden babam, yüzünü kaldır,

Ne zamana kadar beni ihmal edecek, beni korumayacaksın?

Ne kadar zaman beni rehbersiz bırakacaksın?

Bir doğru söz söylüyor akıllı bilginler,

'Asla günahsız bir çocuk annesinden doğamaz,

Günahsız bir genç, en eski zamandan beri yoktu."'

Bundan sonra mutlu sonuç şöyle:

"İnsanın Tanrısı onun acı gözyaşlanna ve ağlamalarına kulak verdi.

Genç adamın yalvarış ve yakarışları tanrısının kalbini yumuşattı.

Söylediği doğru sözü Tanrısı kabul etti,

Adamın dua dolu tövbeli sözünü.

Tanrısı fenalıklardan elini çekti.

Kanatlarını geren hastalık cinlerini uzaklaştırdı.

Adamın üzüntüleri sevince döndü,

Tanrısı yanına koruucu bir cin koydu,

Ona müşfık bir melek verdi."

***

Tevrat'ta bu hikâye, birçok bilge dolu sözle süslenmiş 1040 satırı kapsayan bir şiir halinde anlatılmıştır. (Tevrat, Eyüb.)

Hikâyenin başında Rab, şeytana, Eyüb'ün iyi bir kul olduğunu söylüyor. Şeytan da, "Eğer onu fena duruma düşürürsen bak sana nasıl lanet edecektir" diyor. Şeytan, Eyüb'ün vücudunu tabanından tepesine kadar çıbanlarla dolduruyor. Eyüb sesini çıkarmıyor. Karısı ona "Bunu veren Allah'a lanet et!" diyor. Eyüb de "Allah'ın iyiliğini nasıl kabul ediyorsak, kötülüğü de öyle üstlenmeliyiz" karşılığını veriyor.

Bundan sonra Eyüb başına gelen felaketleri, dünyaya gelmemesi gerektiğini, Allah'ın bunu haksız olarak kendisine verdiğini şiir halinde anlatıyor. Arkadaşları ise Tanrının haksız iş yapmayacağını, kendisinin bunu hak ettiğini söyleyerek Allah'ı savunuyorlar. Bundan sonra Allah ile Eyüb karşılıklı tartışıyorlar. Her ikisi de kendi yaptıklan iyi işleri sayıp döküyor. Sonunda Eyüp söylediklerine pişman olup tövbe ediyor. Allah da onun tövbesini kabul ederek sağlığına kavuşturuyor ve mal mülkünü de iki kat yapıyor. Böylece Eyüb arkadaşlannın yanında saygınlığını kazanıyor.(38)

Tevrat'taki şiirden, Sumer şiirine paralel olan bazı satırlar:

Bap 63:15-16:"Kardeşlerim hainlik ettiler, bir vadi gibi,

Akıp giden vadilerin yatağı."

Bap 7:3:"Miras olarak bana sefalet ayları verildi,

Pay olrak da meşakkat geceleri.''

Bap 7:11:"Ruhumun sıkıntısı ile söyleyeyim,

Canımın acılığı ile şekva edeyim."

Bap 7:11:"Niçin günahımı bağışlamaz,

Fesadımı gidermezsin?"

Bap 10:2:"Allah! diyeyim, beni mahkum etme!

Niçin benimle çekişiyorsun bana bildir!"

Bap 13:1:"Bana günahımı ve suçumu bildir,

Niçin yüzünü göstermiyorsun?"

Bap 13:23:"Fesatlarım ve suçlanm ne kadar? Bana günahımı ve suçumu bildir!"

Bap 16:6:"Ağlamaktan yüzüm kızardı."

Bap 19:2:"Ne zamana kadar canımı üzecek,

ve beni sözle ezeceksin?"

Bap 19:13: `"Kardeşlerimi benden uzaklaştırdı

ve tanıdıklarım bana bütün bütün yabancı oldular."

Bap 19:14:"Akrabalanm gelmez oldu,

Yakın dostlarım da beni unuttu."

Bap 19:19:"Hep sırdaşlarım benden ikrah ediyorlar,

Sevdiklerim de yüz çevirdiler."

Bap 30:1:"Yaşça benden küçük olanlar üzerime gülmekte!"

Bap 34:5:"Hakkım varken yalancı sayılmaktayım."

Bap 30:26:"Ben ışık beklerken karanlık geldi,

Ruhum kırıldı, günlerim karardı."

Bap 34:6:"Hakkım varken yalancı sayılmaktayım." .

Şiirin sonu. Eyüb Allah'a söylüyor:

Bap 42:

"Sen her şeyi yaparsın!

Anlamadığım şeyleri söyledim,

Benden üstün olanı bilmediğim, şaşılacak şeyleri

Niyaz ederim, dinle de ben söyleyeyim!

Sana sorayım da bana anlat!

Senin için kulaktan işitmiştim,

Şimdi ise seni gözlerim gördü.

Bundan ötürü kendimi hor görmekteyim,

ve tozda külde tövbe etmekteyim."

Daha önce de belirtildiği gibi, Eyüb'ün tövbesi Tanrı tarafından kabul edilerek, daha büyük mutluluğa erişiyor.

Görüldüğü gibi, Sumer ve Tevrat metinleri, konu olarak aynı. Tevrat'taki, Sumer, şiirinden en az bin yıl daha geç yazılmış.

Kurân'a gelince, bütün konularda olduğu gibi, bu da çok yüzeysel; ancak dört sure içinde birkaç ayette bulunuyor. Nisâ Suresi, ayet 163 ve En'âm Suresi, ayet 84'te, İbrahim'den başlayarak bütün peygamberler arasında Eyüb'e de vahiy edildiği yazılı.

Enbiyâ Suresi, ayet 83-94:

"Eyüb'e gelince: O Rabbine 'başıma bu dert geldi, sen merhametlilerin en merhametlisisin!' diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik. Kendisinden dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik."

Sâd Suresi, ayet 41-44:

"Kulunuz Eyüb'ü de an! O Rabbine nida etmiş ve 'doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve azap verdi' diye seslenmişti. 'Ayağını yere vur! İşte yıkanacak, içilecek soğuk su!' Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona, hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık. Eline bir sap al da onunla vur, yeminini bozma! Gerçekten biz Eyüb'ü sabırlı bulmuştuk.. O ne iyi bir kuldu, daima Allah'a yönelirdi."

***

Süleyman'ın Meselleri:

Tevrat araştırıcılarını yüzlerce yıldan beri meşgul eden ve nedenini bulamadıklan bir konu da, yine Sumer metinlerinin çözülmesi ile açıklanabildi. O da Tevrat'ta bulunan, "Süleyman'ın Şarkılar Şarkısı" bölümü. Açık saçık şiirlerden oluşan bu bölüm Tevrat'ta niçin bulunuyordu? Görünüşe göre onlar ne dinle, ne de tarihle ilgiliydi. Bu şiirlerde bir seven bir de sevilen vardı. Bunu, kilise papazları, İsa'yı seven, kiliseyi sevilen; İbraniler ise Yahveyi seven, İsrail'i sevilen olarak yorumlamışlardı. 19. yüzyılda ise bunlann İsrail düğünlerinde yapılan tören ile ilgili olduğu söylenmiş.

Bu yüzyılın ilk yarısından sonra, özellikle İstanbul Arkeoloji Müzeleri arşivindeki Sumer edebi metinleri okunup çözülünce, "Süleyman'ın Şarkılar Şarkısı"ndaki şiirlere benzer şiirler bulundu. Yapılan incelemelerde bunların, Sumerlilerin yeniyıl bayramlarında, sazlar eşliğinde söylenen şarkılar ve ilahiler olduğu anlaşıldı.(39)

Sumer ekonomisi tarıma dayalı olduğundan, onlar için tarımla ilgili konuların en önemlisi, ülkelerinde bolluk ve bereketin olması idi. Bunun için onlar, Aşk Tanrıçaları İnanna ile Çoban Tanrısı Dumuzi'yi (bu başlangıçta bir kral idi, sonradan Tanrı yapılmış nasılsa) evlendirirlerse, onların verimlilik gücünü ve ölümsüzlüklerini paylaşacaklarına ve bu yolla ülkelerinde bolluk ve bereketi sağlayacaklanna inanmışlardı. Bu inanca uyarak Sumer şair ve ozanları onlarla ilgili uzun bir efsane yaratmışlar ve bunu yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaştırmışlardır. Bu hikâyeyi kısaca özetleyelim:

Aşk Tanrıçası İnanna ile Dumuzi birçok zorluktan sonra evleniyorlar. Bu evlilikten sonra Tanrıça yeraltı dünyasına gidiyor. Fakat orası "gidip de dönülmeyen ülke". Kurala göre, Tanrıça olmasına rağmen, yeryüzüne bırakılmıyor. Bilgelik Tanrısı Enki'nin yardımı ile Tanrıça, kendi yerine birini göndermek üzere, yeraltı yaratıkları ile dışarı çıkıyor. Tanrıça her gittiği yerde Tanrı ve Tanrıçaların, kendisinin yokluğundan çuvallar giyerek, yerlerde sürünerek yas tuttuklannı görüyor ve hiçbirini göndermeye kıyamıyor. Fakat kocasının bulunduğu şehre gelip, onu, karısının yokluğuna aldırmayarak keyifle tahtında oturduğunu görünce, büyük bir kızgınlıkla "alın bunu" diyerek cinlere veriyor. Daha sonra yaptığına pişman olan, fakat kocasının cezasız kalmasını da istemeyen Tanrıçanın yardımıyla, Dumuzi in kız kardeşi Rüya Tanrıçası Geştinannan'ın, kardeşi yerine yarım yıl yeraltında kalması, Tanrılar meclisinde kabul ediliyor.

Böylece Dumuzi kış aylarında yarım yıl yeraltında kaldıktan sonra bahar zamanı dışarı çıkıp tekrar karısı ile birleşiyorlar.

Bu birleşmeyi zamanın kralı ile bir başrahibe evlenerek kutluyorlar. Bunun için büyük törenler yapılıyor. Artık yeni bir yıl başlamıştır; ortalık uyanıyor, ağaçlar yeşilleniyor, hayvanlar çoğalıyor.

İşte bu törenlerde okunmak üzere kralın ve rahibenin veya Tanrının ve Tanrıçanın ağzından birbirlerine karşılıklı söylemeleri için aşk dolu, sevgi dolu, açık saçık şiirler yazılmış ve bunlar bestelenerek şarkı haline getirilmiştir.

Sumer bereket kültünü oluşturan bu törenler, bugün "Kutsal Evlenme Törenleri" olarak nitelendirilmiştir.

Bu bereket kültünün İsa'nın zamanına kadar, hatta daha geç zamanlara kadar sürdüğü anlaşılıyor. İşte bu yüzden Tevrat'tan birçok dinle ilgili olmayan konu çıkarıldığı halde, bu şiirler bırakımış olmalı. Bu törenlerin Süleyman zamanında büyük bir ihtişamla devam ettiği, şiirlerin ona ait olarak gösterilmesi ile kanıtlanabilir.

Sumer ve Tevrat şiirlerinden bazı bölümleri karşılaştıralım: İstanbul Arkeoloji Müzesi arşivinde bulunan ve bir rahibe tarafından Kral Şusin'e söylenmek üzere yazılmış bir şiirden bölümler:

"Güvey kalbimin sevgilisi,

Senin neşen hoştur, bal tatlısı!

Arslan! Kalbimin sevgilisi,

Senin neşen hoştur, bal tatlısı!

Beni büyüledin, karşında titreyerek durayım!

Güvey! Senin tarafından yatak odasına götürüleyim!

Beni büyüledin, karşında titreyerek durayım,

Arslan! Senin tarafından yatak odasına götürüleyim.

Güvey seni okşayayım!

Yatak odasında bal dolu,

Senin güzelliğinle neşelenelim,

Arslan! Seni okşayayım!"

Tevrat: Neşideler Neşidesi, bap 1:2-4:

"Beni kendi ağzının öpüşleriyle öpsün:

Çünkü okşamaların şaraptan daha iyidir.

Kokuca ıtırın ne güzel;

Senin adın kabından dökülen ıtır gibidir,

Bundan ötürü seni kızlar seviyor.

Beni kendine çek, biz senin ardınca koşarız,

Kral beni iç odalarına götürdü

Seninle biz ferahlanıp seviniriz,

Senin okşamalarını şaraptan ziyade anarız,

Seni sevmekte onların hakkı var."

Bap 4:9-11:

"Kaptın gönlümü, kız kardeşim, yavuklum!

Gözlerinin bir bakışı ile,

Gerdanının tek zinciri ile gönlümü kaptın.

Okşamaların ne güzel, kız kardeşim, yavuklum!

Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların,

Itırın güzel kokusu da her çeşit baharattan! .

Ey yavuklum! Bal damlatır dudakların."

(Sumer'de Tanrı Dumuzi, İnanna'ya "kız kardeşim" der.)

Bap 3:11:

"Ey Sion kızları! Çıkın, Kral Süleyman'ı taç ile görün,

O taç ki, onun düğünü gününde ve yüreğinin sevinci gününde,

Anası onun başına giydirmişti."

Bu satırlar, kutsal evlenme törenlerinin Kral Süleyman zamanında devam ettiğini kanıtlıyor. Tevrat'a göre Süleyman'ın her dinden 700 karısı varmış ve onların dinlerini de Süleyman sürdürürmüş.

Bap 2:10-12:

"Sevgilim cevap verdi ve bana dedi: Sevgilim, güzelim, kalk da gel.

Çünkü, işte, kış geçti

Yağmurlar geçip gitti;

Yerde çiçekler göıünüyor;

Terennüm vakti geldi."

Bu satırlar da kutsal evlenme töreninin baharda yapıldığını anlatmaktadır.

Bap 6:10:

"Bakışı seher gibi

Ay gibi güzel,

Güneş gibi temiz,

Sancak açmış ordu gibi korkunç,

Bu kadın kim?"

Bu satırlar da Tanrıça İnanna'nın niteliklerine uymaktadır.

Bap 2: 5-6:

"Kuru üzümle bana kuvvet verin, elma ile beni canlandırın,

Çünkü aşk hastasıyım ben.

Sol eli başımın altında olsun,

Sağı da beni kucaklasın."

Sumerce'de buna paralel olan satırlar:

"Sevgilim, kalbinin adamı,

Sağ elini vulvama koydun,

Sol elin başımı okşadı,

Ağzını ağzıma dayadın,

Dudaklarımı başına bastırdın."

Göıüldüğü gibi, birkaç Sumer şiirinde bile paralellikler bulunuyor. Kuşkusuz bunlar gibi pek çok şiir vardı Sumer'de. Fakat bunlann büyük kısmı hâlâ toprak altında olmalı. Belki bazı müzeler ve koleksiyonlarda da henüz okunmayanlar vardır.

Sumer Aşk Tanrıçası İnanna; Akadlarda İştar, İsrail'de Astarta, Yunanlılarda Afrodit, Romalılarda Venüs adı altında saygı görmüş ve varlığını sürdürmüştür.

Bugün de İsa'nın annesi Meryem'e, İnanna'ya ait nitelikler yakıştırılıyor. O da İnanna gibi, göğün hâkimesi, sosyal adaletin savunucusu, fakirlerin, ezilenlerin koruyucusu sayılıyor. Bazı çevrelerde Tanrıça seviyesine getirildiğinden, oğlundan daha çok ona tapıldığından; annelerin, savaşanlann, üzüntü çeken ailelerin yardım için ona dua ettiklerinden söz ediliyor. (The Search of Mary, Richard N. Ostling, Handmaid or Feminist, The Time, Aralık 1991, s.52-56.)

İsa'nın durumu da Dumuzi ye benziyor. Damuzi'nin dövülerek, eziyet edilerek yeraltına götürülüşü, tekrar yeryüzüne çıkışı, İsa'ya yapılanlar ve her yıl yeryüzüne çıktığı düşüncesi, Dumuzi'nin serüvenini andırıyor.

***

Gılgameş destanı ve Nuh Tufanı:

Utnapiştim ona, Gılgamış'a dedi:

"Gılgamış, sana gizli bir şey açayım. Tanrıların gizini söyleyeyim: Şurippak (103), senin bildiğin bir kent, Fırat'ın kıyısındadır. Bu kent çok eskiden varken, tanrılar bu kentin yanındaydılar. Tanrıların aklına bir tufan yapmak geldi. Bunların babaları soylu Anu, hükümdarları yiğit Enlil, büyük vezirleri Ninurta, su yolcuları Ennagi ve Bilge Ea da onların toplantısında yer aldı. Ea, tanrıların verdikleri kararı, kamıştan bir çite anlattı:

"Kamış çit, kamış çit! Duvar, duvar! Kamış çit dinle, duvar anımsa (104)! Şurippaklı Ubar-Tutu'nun (105) oğlu (106), evi sök. Bir gemi yap. Serveti bırak. Yaşamı ara! Mülkten nefret et! Canını kurtar! Canlı yaratıkların her türünden geminin içine yükle. Yapacağın geminin her yanı uyumlu bir ölçüde olsun. Onun eni ve boyu bir ölçüde olsun. Yağmura karşı onun her yanına bir çatı kur."

'Küçük yavrular bile gemi için zift taşıyorlardı. Güçlü erkekler gemiye yedek kereste getiriyorlardı. Beşinci günde geminin kaburgasını oluşturdum. Geminin temeli (omurgası) bir iku (108) genişliğindeydi. Kenarları (küpeştesi) iki kez on kamış (109) yüksekliğindeydi. Üst güvertesi de alt güverteye tümüyle eşitti. Bunun da her yanı, iki kez on kamış uzunluğundaydı. Bundan sonra geminin dış yüzünü (bordasını) hazırladım ve onları boyadım. Gemiyi altı katlı yaptım. Geminin alt ve üst güvertelerini yedi bölüme ayırdım, ambarını da dokuza böldüm. Ortasına da su kazıkları çaktım (110). Güzel kürek seçtim. Ve geminin yedeklerini ambara koydum. Eritmek için kazana 21600 ...... zift döktüm (111). Bunun yarısını saf zift olarak gemiye sakladım. Tekneciler, gemiye 10800 şırlık (112) getirdiler. Bunun üçte biri peksimet kızartmak için harcandı; üçte ikisini de gemici sakladı. İşçilere çok sığır kestim. Ve her gün koyun boğazladım. Ustalara, ırmak suyu gibi bira, rakı, şırlık ve şarap akıtıldı. Bunlar, Nevruz bayramına benzer bir bayram kutladılar. Ustayı yağlamak için kendi elimi de bulaştırdım. Gemi yedinci günde tamam oldu. Gemiyi kızaktan indirmek güç oldu. Çünkü, geminin üçte ikisi suya girinceye dek, onu, kızak üzerinde aşağıdan ve yukarıdan itmek zorunluğu vardı.

Elime geçen her şeyi içine yükledim. Elime geçen her gümüşü içine yükledim. Elime geçen her altını içine yükledim.

Bütün soyumu, sopumu ve kavmimi gemiye bindirdim. Yazının yabanıl, yazının evcil hayvanlarını ve bütün ustaları gemiye aldım.'

'Fırtına ve tufan, altı gün, yedi geceyi geçti. Fırtına yurdu silip süpürüyordu. Artık yedinci gün gelince tufan fırtınası savaşımı durdurdu.'

'Yedinci gün gelince, dışarı bir güvercin çıkarıp uçurdum. Güvercin gitti, geldi. Onca konacak bir yer belli olmayınca geri döndü.'

Link to post
Sitelerde Paylaş
Tablo1-Tablo2 : (2Tablo; Nabataean Language, png ve gif türü dosya uzantılarına izin verilmediği için url olarak verdim, lütfen bağlantılara bakınız).

Görsel açıdan Aramaic, Nabataean, Arabic alphabets karşılaştırmaları, aralarındaki farkı göstermesi bakımından hemen hemen Türkiye dil alfabesi ile Göktürk dil alfabesi arasındaki fark kadar denebilir.

sevgili Tumagü, eklediğin 2 resimi paint ile jpg formatına dönüştürerek myopera adresime aldım,

istersen oradan kullanabilirsin.

#myopera.com/begteginli

uğrola.

tarihinde Engse Hohol tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 10 months later...
  • 2 weeks later...
  • 1 year later...

kadınların türban bağlama şekli...

üstten bi kıvrım yapıyorlar hani......bir de türban altına kara bir bez bağlıyorlar....türbanın o alınla birleştiği yerden de mahsus o kara bezin bi parçasını dışarıda bırakıyorlar....

şekil olarak hacerülesvet e benzetiyorlar.....

farkettiniz mi ?

ancak olay da burda başlıyor zaten...

o LİNGA....yani çerçeveli karataş...zaten vajinayı andırıyor...içindeki o kara taş da doğmak üzere !!!

peki o türban altındaki o kara bez ? doğmak üzere olan kara taş değil midir ?

şurdaki gibi :

cacharel-siyah-beyaz-esarp-modelleri.jpg

t%C3%BCrban%C4%B1n-vajinay%C4%B1-an%C4%B

http://takunyalibidocusu.blogspot.de/

.

türbanın üst kıvrımına ve alınla kesişen alttaki siyah beze dikkat edin...

sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır ?

hilal-ve-karatas.jpg?w=545

daha detaylı bilgi :

vaj.jpg

https://seyhulateist.wordpress.com/2012/12/27/kible-shiva-allah-iliskisi/

tarihinde Zavallı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...

üstten bi kıvrım yapıyorlar şekil olarak hacerülesvet e benzetiyorlar o LİNGA çerçeveli karataş vajinayı andırıyor

capraz_sal_baglama_teknigi-6.jpgturbans.jpg

Değerli Zavallı, Ortak içeriği Siva linga benzerliği olsa da Hint türbanındaki içbölge, görsel olarak AKP türbanından hoş bence. AKP türbanı hakkaten itici. Türban altına takke takma fikri yapısal olarak Hint kökenli, islamı üreten araplarda çarşaf var zaten, ilk üretildiği tarihten beri.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...
  • 5 weeks later...
  • 1 month later...
  • 1 month later...

Kur'anı kerim Muhammed'in siyasi talimatları olduğunun birçok kanıtları vardır. Kur'an ayetlerinde güneşe, aya, yıldızlara, fecre\tanyerine VS yemin edilmiştir. Atların koşarken ayaklarını yere vurarak toynaklarından ateş çıkarmalarını övüp, köpeklerin ağızlarından çıkan salyalarını yeren allah, adil ve gerçek bir Tanrı olamaz. Yemin niçin edilir ve yemini kim eder, kimlere eder? insan, kendisinden daha güçlü, daha üstün ve avantajlı bir konumdaki varlığın adına yemin eder. Allah yemin eder mi? Allah "allah kahretsin onları" der mi? Tanrı'dan daha üstün bir varlık olamayacağına göre, kendi yarattığı gezegenlere, yıldızlara, güneşe, aya, fecre, allah niçin yemin etsin? Görülüyorki bu yeminler Muhammed'in gönlünden kopmuştur. Allah'ın yemin veren ayetleri, Muhammed'in beyninden doğmuştur. Muhammed'in kendi fikirleridir onlar. İslamdan önce arapların kendi aralarında yaptıkları yöntem ve yordam biçiminde edilmiştir 0 yeminler. Muhammed'in yazdırdığı kur'an "allaha hamd ederim" ifadesiyle başlıyor. Bu ayetin sözü de Muhammed'in dir. Çünkü Tanrı'nın kendi kendine hamd etmesi saçmalık olurdu. Mealciler Allah "böyle deyin" demek istemiştir yolunda tevil ederek ayeti Türkçeye çevirmişlerse de "Qale(قَالَ), Söyle, Deki" ifadesinin yeraldığı ayetler zaten kuranın bazı ayet başlarında vardırlar. Allah'ın kendi kendine hamd ettiği ve "allah onları kahretsin" dediği Münafikun 4 ve Tevbe 30 ayetlerinde "Qale(قَالَ), Söyle, Deki" ifadesi yeralmamaktadır. Ayrıca gerçek bir Tanrıya yakışmacaka şekilde Muhammed'in Kur'an kitabında birçok argo ve küfürlü ayetler de mevcuttur. Demeli, allah arapların kültür tanrısıdır .

14237655_1657229011271717_46547408366176

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...