Jump to content

Rahman ve de Rahim olan yüce Şiva'nın adıyla..


Recommended Posts

Nottamatik arkadaşımız epeyce çalışkan ve epeyce hızlıymış. Google'da ne kadar Hacerül Esvet muhafazası varsa, hemen ve çabucak fotoshopdan geçirmiş ve Google'a tekrar yerleştirmiş. :D

O Google resimlerindeki kırık olan sarı muhafaza Topkapı Sarayında Kutsal Emenetler bölümünde sergileniyor.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 321
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

Bununla ilgili konuya şu kısımlarda değinilmiş/yanıt verilmiş:

http://firatb84.blog...ve-hind/6942782

http://forum.ateizm2...showtopic=34596

Bakınız gerçekçilik ve bilimsellik adına hakkaniyetli davranılmış birinci verdiğiniz adreste.

Hacerül Esvedin kökeni hakkında çeşitli teoriler vardır, bunlardan biri bu karataşın islam öncesi Arap paganizminde Ay Tanrısı Al-ilahın kızlarından Al-latın sembolü olması ile ilgilidir. Al-latın diğer ismi Kaabın sembolü karataştır ve islam öncesi Arap paganları, Kaabın simgesi olan karataşa tapınırdı.

Bu yazımda ise bu karataşın olası Hindu kökenine ve Hinduizmden islama giren çeşitli geleneklere değinmek istiyorum.

Biliyoruz ki o "taş" hem Muhammed'den önceki "putperest" inanırlar tarafından kutsal kabul ediliyordu hem de onlardan sonra Muhammed tarafından kutsal kabul edilmeye devam etmişti, kara taşın o gümüş muhafazanın içine koyulmadan önce de benzeri bir şeklinin var olup olmadığı kesin olarak kanıtlayamayız ancak o yapının daha sonra duvara yerleştirilmesine karar veriliyor.

Bakınız böyle bir söyleme saygı duyulur.

Teoriden bahsediliyor, "olası köken" söylemiyle iddianın "olası" olduğu kabul ediliyor ve sonra hacerül esvedin muhafazaya alınmadan önce böyle bir şekilde olduğunu kanıtlayamayız itirafıda geliyor.

Şimdi lütfen siz söyleyin, bunlarla bu başlıkta sergilenen komiklik bir mi?

Ayrıca bunlar cevap mı yoksa zihin egzersizleri ile "olası" denerek islam ve hinduizm arasında bağ kurma çabaları mı?

Bir soru daha sormak istiyorum.

Acaba hinduizm ve islam öncesi arapların hiç teması olmuş mu?

Olmuşsa nasıl nerede olmuş ve bunu nereden biliyoruz?

Yüzeysel benzerlikler, birazda photoshop hileleri ile bilimsel tartışma yapılamaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Daha eski bir kayıt bulman mümkün değil. Biraz daha ileriye gideyim: Verdiğin 756 senesi de yanlıştır.

Çünkü... Kabe ve Kabe'deki kara taş hele şöyle dursun, Arabistan Yarımadasındaki Mekke şehri dahi tarihi kayıtlarda ilk olarak 9. yüzyılda geçer (822 yılında bastırılmış bir sikke üzernde).

9. yüzyıldan önce Mekke hakkında herhangi bir tarihi kayıt yoktur.

Eğer Hişam/İshak, Vakidi ve Taberi'nin eserlerinden bahsediyorsan, onlar da zaten en erken 9. ve 10. yüzyılda ortaya çıkmışlardır. Fakat 9. yüzyıldan bir kaç yüz yıl daha sonra kaleme alınmış olmaları ihtimali büyüktür.

Sevgiler

Tarih metodolojisi açısından sergilediğiniz mantık yanlış bir mantık.

Nasılki mekke hakkında iddia ettiğiniz bilgi doğru olsa bile, bu mekkenin anılan tarihten daha eski bir geçmişe sahip bir şehir olması gerçeğini değiştirmiyorsa, yaşamışlıklarını 9, 10 ve daha ileriye yüzyıllara taşımaya çalıştığınız tarihçilerin verdiği bilgiler, dediğiniz doğru dahi olsa sakatlanmaz.

Verdiğiniz isimlerle ilgili daha önce bir konu geçmişti, şunları yazmıştım.

İbn-i ishak wikipediaya göre hicretten sonra 153 yılında vefat etmiş.Vakıdi'nin doğumu olarak da hicri 130 tarihi turkcebilgi.com tarafından verilmiş.

İbn-i Hişam içinde şurada söylendiğine göre hicri 213 yada 218'de vefat etmiş.

Görüldüğü kadarıyla bunlar oldukça erken dönem tarihiçler.

Muhtemelen hepsi sahabi denilen muhammed peygamberin arkadaşları yada onların arkadaşlarıyla(tabiin deniyor) yüzyüze görüşmüş olmalı.

Dolayısıyla onların aracılık ettiği bilgi tarih bilimi açısından çok önemlidir.

Nottamatik arkadaşımız epeyce çalışkan ve epeyce hızlıymış. Google'da ne kadar Hacerül Esvet muhafazası varsa, hemen ve çabucak fotoshopdan geçirmiş ve Google'a tekrar yerleştirmiş. :D

Ateistler olarak savlarınızın bu kadar çürük iddialara dayanmasından rahatsızlık duymuyorsanız, bu sizin bileceğiniz iştir.

Bir defa açıkça gösterdiğim gibi arkadaşınızın kullandığı resimde neden oynanma ihtiyacı hissedildiğini sorgulamalısınız.

Resim açıkça deforme edilmiş.

Sonra belirttiğim gibi ifade edilen komik iddia açısından sorduğum ve cevabını da kendim vermek zorunda kaldığım hacerül esvedin bir muhafazaya alınışının başlangıcı çok önemli.

Bunlar saçma iddiayı yıkıveriyor.

Tabi birde pagan arapların hindular ve hinduizm ile ne gibi bir teması olmuş sorusu da havada duruyor.

Ateistlerimiz bu sorulara cevap bulmak yerine photoshop hilelerine başvurmayı yeğliyorsa diyecek bir şeyim yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Garodi,

Elbette konuya sadece Hacerül Esved ve Linga/yoni şekil/benzerlik açısından bakarsak durum %100 kanıtlanamaz ancak olay sadece "şekil" değil eğer dikkatli okuduysan, şeklin de ilgili objeyle çok benzer olmasından başka, arkasına ilgili objeyle alakalı gelenekleri de alması, uygulamaları da alması iddiayı"büyük olasılık" yapar ve mantıksal olarak bizi "esinlenme/araklama var" sonucuna götürür. %100 oranında bir kanıt mı? değil. Ancak eldeki diğer kanıtlara bakınca doğrudan esinlenme olasılığı, ilgisi olmaması olaslığına göre çok çok daha yüksek. İslam ve geleneklerinde genel anlamda direkt Hint etkisinin olduğu zaten kesin, bundan başka konuyla ilgisi yok ama tasavvuf felsefesinin mistisizminin kökeninin Kur'an değil de Hint olduğunu zaten islam alimlerinin çoğu da hem televizyonlarda hem de kitaplarında kendileri dile getiriyor.

Tabi birde pagan arapların hindular ve hinduizm ile ne gibi bir teması olmuş sorusu da havada duruyor

Bunun yanıtı ilgili linklerde var.

Ateistlerimiz bu sorulara cevap bulmak yerine photoshop hilelerine başvurmayı yeğliyorsa diyecek bir şeyim yok.

Photoshop suz yani senin verdiğin versiyon günümüzde Hindu gümüş Şiva linga taşlarına daha çok benziyor, daha yuvarlak ;)

tarihinde Anthemoessa tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bakınız böyle bir söyleme saygı duyulur.

Teoriden bahsediliyor, "olası köken" söylemiyle iddianın "olası" olduğu kabul ediliyor ve sonra hacerül esvedin muhafazaya alınmadan önce böyle bir şekilde olduğunu kanıtlayamayız itirafıda geliyor.

Şimdi lütfen siz söyleyin, bunlarla bu başlıkta sergilenen komiklik bir mi?

Ayrıca bunlar cevap mı yoksa zihin egzersizleri ile "olası" denerek islam ve hinduizm arasında bağ kurma çabaları mı?

O yazı nasıl ki bir olasılık olarak iddiasını dile getiriyorsa, bu başlıktaki düşünceleriyle Notamatik de iddialarını dile getiriyor. Tabi ki onun da kanıtları yok ve kimse yarın çıkıp da bu başlıkta kanıtlandığını ileri sürecek iddialarda bulunmaz. Kimi konularda benzeri iddialar İslam'da da vardır, kanıtı yoktur ama bir düşünce, bir tahmin olarak ortaya konulur.

Bilinmeyenler üzerinde zihin egzersizleri yapmak en doğal tarzdır, felsefenin bir parçasıdır.

Felsefe kanıtlara dayanmaz. Kanıtları ortaya konmuş felsefi düşünce artık bilimselleşmiş demektir.

İbrahim hakkında birçok tez vardır ve bunlar İslam'a karşı bir çaba değildir. İbrahim'in kimliği, kökeni önemlidir çünkü Arapların ve Yahudilerin dayandığı köken odur. İbrahim ne Arap'tır ne Yahudidir dinlere göre. Öyleyse "İbrahim kimdir, nereden gelmiştir, Hangi dilde konuşuyordu?" sorusunu araştırma çabası kötü amaçlı yorumlanamaz.

Aynı şekilde İslam öncesi Arapların inancı, ilahları, karataş ve çeşitli ritüellerin kökeni de bilinmemekte ve kaynağı araştırılmaktadır. Bu kaynaklardan en olası olanlardan biri de Hindu iddiasıdır.

Bu iddia neden rahatsız ediyor?

Pagan Arapların inanç kökeni Hindlere dayandığı kanıtlanmış olsa ne kaybedilir?

Hacerülesved'in kökeninin Afrodit'in kafası olduğu ya da volkanik bir taş olduğu ya da Hind inançlarındaki gibi üreme organının ürünü olduğu ya da eski Anadolu paganlarındaki doğurganlık tanrıçası Kıbele'nin bir taklidi olduğu kanıtlanmış olsa İslam ne kaybedecek?

Sizin bunlara itirazınız Hacerülesved'in cennetten bir taş olduğunun çürütüleceği kaygısı mı?

İslam öncesi adetlerin Hind benzerliği ve o dönemin toplumunun Hind ilişkisi için, Sayar'ul okul'daki Ömer bin hasnam'ın şiiri yeterli bir örnek değil mi? Nereden öğrenip bulmuş Mahadeva'yı, Hind haccını? Kabe oradayken Hind haccına gitmek neyin nesi? Yoksa aslı Hind'de de Kabe taklidi olduğu için miydi?

Kefa vinek zikra min ulumin tav eseru kaluben ayetül heva ve tezekkuru

Ve tezekkuruha uden ilel vedae lilvara veluk yank zatullahe yum tab aseru

Ve ehluleha ezahu ermiman mahadev o menazel ilamuddine minhum ve seyattaru

Ve sahabi kiyem feem kamil hinde yovmen ve yakilun lete hazan feynnak tevajharu .

Meyasseyare akhalekan hasenen kullahum naimun azaed summ gebul Hindu.

Bir adam ki, tüm yaşamını günah ve erdemsizlikle geçirip tutku ve öfke ile harcasa,

Bir yol var mıdır kurtuluşu için, sonunda pişman olup erdemliliğe dönmeyi istese?

Dürüstlük yolunda en yüksek konuma ulaşabilir, bir kez bile içtenlikle Mahadeva’ya ibadet etse,

Ah tanrım! Tüm yaşamımı al, yeter ki ruhumun özgür olacağı Hint’deki kutsal topraklarda bir günlük kalış ihsan eyle;

Soylu davranışların mükemmelliğini kazanır insan ve ideal Hindu hocalarla dindarlığın ayrıcalığını elde eder, Hint’e bir hac sayesinde.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Garodi,

Elbette konuya sadece Hacerül Esved ve Linga/yoni şekil/benzerlik açısından bakarsak durum %100 kanıtlanamaz ancak olay sadece "şekil" değil eğer dikkatli okuduysan, şeklin de ilgili objeyle çok benzer olmasından başka, arkasına ilgili objeyle alakalı gelenekleri de alması, uygulamaları da alması iddiayı"büyük olasılık" yapar ve mantıksal olarak bizi "esinlenme/araklama var" sonucuna götürür. %100 oranında bir kanıt mı? değil. Ancak eldeki diğer kanıtlara bakınca doğrudan esinlenme olasılığı, ilgisi olmaması olaslığına göre çok çok daha yüksek. İslam ve geleneklerinde genel anlamda direkt Hint etkisinin olduğu zaten kesin, bundan başka konuyla ilgisi yok ama tasavvuf felsefesinin mistisizminin kökeninin Kur'an değil de Hint olduğunu zaten islam alimlerinin çoğu da hem televizyonlarda hem de kitaplarında kendileri dile getiriyor.

Anthemoessa,

Hacerül esvedin tavafa onun olduğu bölümden başlamak birde ona temas etmek gibi Muhammed peygamberin sünneti olduğu söylenen yönleri dışında islamda özel bir konumu yokki hinduizmle uyduruk şekil benzerliği dışında benzerlik kurulsun.

Cennetten gelmiş bir taş olduğu ve bu yüzden peygamberin hürmet gösterdiği bir taş, şeklinin mahiyetinin hinduizmde olduğu gibi tanrıya evrene yaratma fiiline vs benzetilmesi vb durumlar islamda yok.

Eldeki kanıtlar demişsiniz ancak ne kanıt var cidden soruyorum.

Sonra bakın tasavvuf ve kökeni konusu bence başka bir konu, orada tarihi kronolojiye bakarsanız hindistanın büyük kısmı müslümanlarca fethedilmiştir ve ilk tasavvuf unsurları sonra görülmeye başlanır.

Bu durumda en azından tasavvuf ve hind etkisi tartışılmaya değerdir.

Ancak diğer konuda faraziyeler var, somut bir bağlantı yok.

Üstelik islam gibi gerçekten pür tevhid akidesini yaymış bir dinden söz ediyoruz.

Ayakları yere basan iddialar olsa bunlar konuşalım ama inanın ben sadece gülüyorum.

Bunun yanıtı ilgili linklerde var.

Ne var, gösterir misiniz?

Belki benim gözümden kaçmıştır.

Photoshop suz yani senin verdiğin versiyon günümüzde Hindu gümüş Şiva linga taşlarına daha çok benziyor, daha yuvarlak ;)

Arkadaşınız vaşinaya benzetmek için eliptik bir şekil vermeye çalışıyor ve "işte benzerlik" diyor, aslında gerçek şeklin daha yuvarlak olduğunu söyliyoruz bu sefer siz "daha çok benziyor" diyorsunuz.

Ancak sonrada şekilcilik yapmıyoruz diyorsunuz :)

İlginç gerçekten.

Bakın hacerül esvedin gümüş muhafazaya alınmasının tarihçesine dair bir bilgi verdim, daha eskiye bunu götürebiliyor musunuz?

Götüremiyorsanız şekil olarak zaten tutarsız olan iddia nesnel gerçeklik olarakda iflas eder.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hacerül esvedin tavafa onun olduğu bölümden başlamak birde ona temas etmek gibi Muhammed peygamberin sünneti olduğu söylenen yönleri dışında islamda özel bir konumu yokki hinduizmle uyduruk şekil benzerliği dışında benzerlik kurulsun.

Benzerlikler gelenek anlamında şunlar:

"Kabe/Kabaa'nın Sanskritçe "tapınak" anlamlarına da gelebilen Gabba/Gabbha/Garbha kelimelerinden türetildiğini söyleyen araştırmacılar olduğu gibi, konu bu kadarla kalmıyor yine Hindistan kökenli Dravid Tamil dilinde Kabaalişvaran tapınağı isminde Mekke'ye yapı itibariyle çok benzer Şİva tapınakları var. Çeşitli Hindu Şiva tapınaklarında Hinduların Garbha/Gabbha lara giderken saç ve sakalların traş edilmesi geleneği, dikiş olmayan bembeyaz ehram elbisesi, 7 kere tavaf olgusu hepsi de Kabe uygulamalarıyla tamamen aynı...

Bütün Şiva tapınaklarında bu Linga, dışarda girişte doğuya bakar pozisyonda yerleştirilmiştir, Kabe'deki kara taş da Kabe’ye aynı şekilde yerleştirilmiştir. "

Ne var, gösterir misiniz?

Belki benim gözümden kaçmıştır.

Pante'nin verdiği şiir mesela.

Kefa vinek zikra min ulumin tav eseru kaluben ayetül heva ve tezekkuru

Ve tezekkuruha uden ilel vedae lilvara veluk yank zatullahe yum tab aseru

Ve ehluleha ezahu ermiman mahadev o menazel ilamuddine minhum ve seyattaru

Ve sahabi kiyem feem kamil hinde yovmen ve yakilun lete hazan feynnak tevajharu .

Meyasseyare akhalekan hasenen kullahum naimun azaed summ gebul Hindu.

Bir adam ki, tüm yaşamını günah ve erdemsizlikle geçirip tutku ve öfke ile harcasa,

Bir yol var mıdır kurtuluşu için, sonunda pişman olup erdemliliğe dönmeyi istese?

Dürüstlük yolunda en yüksek konuma ulaşabilir, bir kez bile içtenlikle Mahadeva’ya ibadet etse,

Ah tanrım! Tüm yaşamımı al, yeter ki ruhumun özgür olacağı Hint’deki kutsal topraklarda bir günlük kalış ihsan eyle;

Soylu davranışların mükemmelliğini kazanır insan ve ideal Hindu hocalarla dindarlığın ayrıcalığını elde eder, Hint’e bir hac sayesinde.

Bu gibi şeylerden başka:

"Mekke'de bulunan Kral Vikrama yazıtı, islamdan önce Arab

istan'ın çeşitli tarihi dönemlerinde, Hintli bilgeler ve din adamlarıyla çeşitli bilgi alışverişleri olduğunu ispatlar nitelikte..." deniyor.

tarihinde Anthemoessa tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

varlık nasıl var oldu...

iki cevab verilebilir...

o zaten hep vardı ...

yada tanrı var etti...

tanrı nasıl var oldu...

o zaten hep vardı...

yani tanrı içinde evren içinde aynı cevab verilebiliyor...

ikisinin ortasını bulmaya çalışanlar tanrı evrendir diyorlar...

Link to post
Sitelerde Paylaş

O yazı nasıl ki bir olasılık olarak iddiasını dile getiriyorsa, bu başlıktaki düşünceleriyle Notamatik de iddialarını dile getiriyor. Tabi ki onun da kanıtları yok ve kimse yarın çıkıp da bu başlıkta kanıtlandığını ileri sürecek iddialarda bulunmaz.

Pante benim eleştirdiğimde bu zaten.

Natomatik "kanıtladım" diyor, oysa her iki başlığıda temelsiz.

Fikir egsersizi yapıyorum demiş olsa benim açımdan tartışılacak bir şey olmazdı.

İslam öncesi adetlerin Hind benzerliği ve o dönemin toplumunun Hind ilişkisi için, Sayar'ul okul'daki Ömer bin hasnam'ın şiiri yeterli bir örnek değil mi?

Pante bu bilgiyi yeni görüyorum.

Biraz bakındım internette ve tutarsızlıklar gördüm.

Alıntıladığınız şiir ve şair bir kaç yerde "ARABİSTANDA HİNT iZLERİ" başlığı ile geçiyor.

İlk bakışta tespit ettiğim bazı noktalar beni yine "ithal senaryo" kuşkusuna düşürdü.

Mesela

İkinci bölümde Muhammet Peygamberden hemen sonra başlayarak Emevi (Banee Ummayya) Hanedanının sonuna kadar olan dönemdeki şairlerin şiirleri ve yorumları bulunur. Üçüncü bölüm ise Halife Harun Reşit zamanı sonuna kadar olan daha sonraki şairlerle ilgilidir. Sırası gelmişken Banee, Vanee demektir ve Ummayya da Krişnaya gibi Sanskritçe isimlerdir.

burada banee umayya diye yazılan beni ümeyye olmalı. Bu yazım metnin ingilizceden tercüme olduğunu, yani savın yabancı orjinli olduğunu ortaya koyuyor. Yazımdaki hata sebebiylede banee ile vanee arasında paralellik kuruluyor.

OKAJ diye bilinen ve her yıl düzenlenen fuar hakkında detaylı açıklamalar içeriyor.

Buda ukaz panayırı olmalı, gördüğün gibi ingilizce konuşan birisi nasıl telaffuz ederse öyle yazılmış.

Son olarak yine benzer bir örnek ve büyük bir hata.

(Şiir adı: Ebul-hikem yani, Bilginin babası). Ömer-bine-Hasnam, Muhammet peygamberin amcası olup, Müslüman olmayı reddetmişti. Müslüman olmayanları yok etmek isteyen Müslüman fanatiklerin elinde şehit oldu. Bu şiiri Kabe?de yıllık fuarda en iyi olarak ilan edilmişti:

Birincisi ömer bine hasnam değil ömer bin hasnam olmalı, hatta belki hassandır kastedilen. İkincisi bildiğim kadarıyla Muhammed peygamberin bu isimde bir amcası yoktur.

Abumüttalibin oğullarıyla ilgili http://sorularlaislamiyet.com adresinde şu bilgi var.

Hz. Peygamber efendimizin a.s.m 10 amcası bulunduğu, babasıyla beraber 11 erkek kardeş olduğu belirtilir. Haris, Zübeyr, Ebu Talib, Ebu Leheb, Kusem, Dırar, Mukavvim, Hacl, Hz. Hamza r.a ve Hz. Abbas r.a dır.

Ayrıca bende Reşit Haylamaz'ın Gönül Tahtımız'ın Eşsiz Sultanı EFENDİMİZ isimli kitabına baktım, orada da 70. sayfada Abdulmuttalib'in nezri anlatılırken şu satırlar geçiyor.

Önce oğulları Haris, Zübeyr, Hacel, Dirar, Mukavvim, Abduluzza(Ebu Leheb), Abbas, Hamza, Ebu Talib ve Abdullah'ı huzuruna toplayıp konuyu onlarla istişare etti.

Muhammed peygamberin ömer bin hasnam isimli bir amcası olduğunu zaten bu güne kadarda hiç duymamıştım.

Alıntıladığın arapça şiiri ise yorumlayacak bilgim yok ancak buraya kadar olan yanlışlıklar ve ithal ürün durumuna bakınca itibar etme edilmez olduğu bence aşikar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benzerlikler gelenek anlamında şunlar:

"Kabe/Kabaa'nın Sanskritçe "tapınak" anlamlarına da gelebilen Gabba/Gabbha/Garbha kelimelerinden türetildiğini söyleyen araştırmacılar olduğu gibi, konu bu kadarla kalmıyor yine Hindistan kökenli Dravid Tamil dilinde Kabaalişvaran tapınağı isminde Mekke'ye yapı itibariyle çok benzer Şİva tapınakları var. Çeşitli Hindu Şiva tapınaklarında Hinduların Garbha/Gabbha lara giderken saç ve sakalların traş edilmesi geleneği, dikiş olmayan bembeyaz ehram elbisesi, 7 kere tavaf olgusu hepsi de Kabe uygulamalarıyla tamamen aynı...

Bütün Şiva tapınaklarında bu Linga, dışarda girişte doğuya bakar pozisyonda yerleştirilmiştir, Kabe'deki kara taş da Kabe'ye aynı şekilde yerleştirilmiştir. "

Anthemoessa, filoloji etimolojik benzerlikle genellikle görecelidir. Bu yöntemlerle kızılderililer ve daha niceleri türk ilan edildi, yada hala günümüzde isim soyisimden sabetaycılık çıkarılıyor.

Bunlar başka unsurlarla desteklenmedikçe her yöne ve belki her dile çekilebilecek şeyler.

Kelime kökenleri dışında kalan noktalarda ise pek bilgim yok, ancak unutmayalımki semavi dinlerin bir iddiası vardır oda ilk insanla birlikte ilahi mesajın iletildiği.

Dolayısıyla yeryüzünde bir çok toplumda ritüel benzerlikleri kopyacılık mı yoksa kaynağın birliği mi sorusunu gündeme getirmelidir diye düşünüyorum.

Pante'nin verdiği şiir mesela.

Onunla ilgili düşüncelerimi yazdım.

"Mekke'de bulunan Kral Vikrama yazıtı, islamdan önce Arab

istan'ın çeşitli tarihi dönemlerinde, Hintli bilgeler ve din adamlarıyla çeşitli bilgi alışverişleri olduğunu ispatlar nitelikte..." deniyor.

Teşekkür ederim bu bilgiyi araştıracağım.

tarihinde garodi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Alıntıladığın arapça şiiri ise yorumlayacak bilgim yok ancak buraya kadar olan yanlışlıklar ve ithal ürün durumuna bakınca itibar etme edilmez olduğu bence aşikar

Garodi,

Yanılıyorsam biri düzeltsin ama bu şiir Mekke'de bulunan Vikrama yazıtıyla ilgili sanırım yani yazıtın içinde geçiyor dolayısıyla ortada "iddia" falan yok yazıtın kendisinde var bu şiir, tarihsel belge niteliğinde.

tarihinde Anthemoessa tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Garodi,

Yanılıyorsam biri düzeltsin ama bu şiir Mekke'de bulunan Vikrama yazıtıyla ilgili sanırım yani yazıtın içinde geçiyor dolayısıyla ortada "iddia" falan yok yazıtın kendisinde var bu şiir, tarihsel belge niteliğinde.

Hayır Anthemoessa yanılıyorsun.

İddia edilen yazıtla iddia edilen şiir zamansal olarak farklı.

Pante'nin söz ettiği şiirin şairi ömer bin hasnam, iddiaya göre Muhammed peygamberin amcası ve ona iman etmediğinden öldürülmüş.

Dolayısıyla Muhammed peygamberle çağdaş birisi, vikrama ise araştırdığım kadarıyla milattan önce yaşamış birisi.

Şimdi 1 saattir araştırıyorum bu konuyu, çok ilginç şeyler yakaladım.

Önce şu pante'nin bahsettiği sayar-ul okul efsanesine gelmek istiyorum.

Pante'nin de yararlandığı ve bir çok yerde olan metine göre bu antolojinin sahibi Ebu Amr Abdül Asama.

Böyle bir şair ve yada bu isimde birisine dair hiçbir bilgiye ulaşamadım, yine iddiaya göre bu kişi harun reşid zamanında bu antolojiyi derlemiş.

Gariplikler böylece başlıyor, sayar-ul okul'la ilgili yaptığım aramalarda hep yabancı siteler çıktı karşıma ve hepsinde aynı metin var, yani bir kaynaktan servis söz konusu ve bu servislerde hep mektebi sultani istanbul türkiye ifadesi geçiyor bu kitap için.

Bu mektebi sultani galatasaray lisesi olmalı.

Şimdi abbasiler devrinde kaleme alındığı iddia edilen bir antoloji var, bu antolojinin istanbulda mektebi sultani kütüphanesinde bulunduğu iddia ediliyor, burada akla gelen moğol istilası ve harap edilen bağdat kütüphanesinden bu eser nasıl geriye kalmış ve istanbula kadar nasıl gelmiş sorusunu sormak gerekiyor.

Tuhaflık bununla da sınırlı değil, nette dolaşan metne göre bu antoloji

1742 yılında Sultan Selimin buyruğuyla daha önceki bir çalışmadan derlenmiştir

Oysa söz konusu tarihte tahtta I. Mahmut oturuyordu.

Antolojinin izini sürerken karşılaştığım ve birbirinin kopyası metinlerin yer aldığı sitelerde bazı okuyucular "bu kitabın bir çıktısı var mı, kitaba ulaşabileceğimiz bir adres, ISBN numarası" gibi sorular sormuşlar ancak hiçbir yanıt alınamamış.

Sonra bir başka tuhaflık mektebi sultani meselesi.

Galatasaray lisesinde kütüphanesinde böylesi bir eserin bulunması iddiası tuhaf, istanbulda paha biçilmez el yazmaları ve böylesi eserler daha çok süleymaniye kütüphanesinde bulunur.

Sonra bir başka tuhaflık iddia edilen kitapta iddia edilen metinlerdeki tuhaflık.

Mesela kral vikramanın mekkeyi arabistanı fethettiğine dair bir bilgiye başka bir kaynakta şu ana kadar göremedim.

Kitaptan alıntılanan ikinci bilgideki yanlışlığı ise daha önce dile getirmiştim, Muhammed peygamberin ömer bin hasnam isminde bir amcası yok.

İşi biraz daha araştırınca ve her yerde aynı ortak metni görünce sonuçta Purushottam Nagesh Oak ismine ulaştım.

The Kaaba

In a 13 page pamphlet headed 'WAS KAABA A HINDU TEMPLE?', Oak derives a claim of a "Vedic past of Arabia" based on an alleged inscription mentioning king Vikramāditya found at the Kaaba. He further claims Muhammad was born to a Hindu family.[21] The text of the inscription Oak quotes from is said to be taken from a manuscript he identifies as Sayar-ul-Okul,[22] allegedly an anthology of Arabic poetry kept in theMakhtab-e-Sultania Library in Istanbul, Turkey. Oak claims the anthology was compiled in 1742 on the orders of a "Sultan Salim" (the actual Sultan at the time being Mahmud I), and alleges it was first edited in 1864 in Berlin. The Sayar ul-Okul has since been propagated by fringe Vedic mysticist Stephen Knapp,[23] but is unknown to the pertinent Arabist reference works.

Bütün bunlara bakınca ortada büyük bir asparagas olduğu sonucuna varıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrıca ilave edeyim, bu antolojinin isminde de tuhaflık var.

Arapçada bildiğim kadarıyla "o" sesi yok, dolayısıyla sayar-ul okul değilde acaba ukul mü olmalı bu.

Yine bu yabancı sitelerde kitabın adının anlamı olarak unutulmaz sözler çevirisi yapılmış, bildiğim kadarıyla arapçada sözler için kelam denilir.

Yani iddia edilen kitap ve içinde olduğu söylenenler kadar ismi de tuhaf ve uydurmaya benziyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türkçe'de bir laf vardır; "Kişi, kendinden bilir işi".

Dini adına hiç bir şeyden şüphe duymamak üzere üretilmiş bu kişiler, konu dinine aykırı olunca, her türlü sahtekarlıktan şüphe duyarlar nedense! Ne demişler? Kişi, kendinden bilir işi.

Dini adına her türlü sahtekarlığı yapan insanlar; elbette ki başkalarının da inanç adına sahtekarlık yapacağını sanacaktır. (inanç sanarak)

Kişi, kendinden bilir işi.

Oysa ki; bilmez ki eğer ben sahtekar olsaydım, onu photoshop hileleriyle kandırmaya uğraşmaz, hacısı hocası, şeyhi şıhı olur, ona her dediğimi yaptırırdım. Bunu bilmez çünkü bunu bilmeyecek şekilde üretildi. Fabrikadan böyle çıktı. İslam aleyhine ne kanıt gösterirsen göster, kendi deyimiyle sadece gülecek şekilde İslam fabrikalarında yaratıldı.

Böylelerine değil, 7 kere tavafı, değil Mısır'daki El-Kab adlı Kabeyi, değil onlarca tanrıçanın kara taşlarını, Kuran'da apaçık bir şekilde "Allah diye bir şey yoktur" yazan bir ayet dahi göstersen onu dahi görmez.

Tam onu gösterirsin. Tam onu bulmuşken kulunu arar. Kulunu da gösterdik ama bu sefer kılını arar.

Ne gösterirsen göster, fark etmez. Onu o dinden yapmışlar, o din giderse kendisi de yok olur. Çünkü din onun boyası değil, kişiliğinin ham maddesi.

Resim de göstersen, isim de göstersen, cisim de göstersen; "Bu mu bilimsel kanıt" deyip reddeder, ama öbür taraftaki o dini ona satan, çoban ona ne söylerse söylesin sorgusuz sualsiz kabul eder.

Ne demiş çoban? "O muhafaza 754 yılında takıldı". Pekiyi nerden biliyormuş 754 de takıldığını? Kanıt sormaya gerek yok, yeter ki İslam yanlısı bir şey söylesin.

Bu daha bir şey değil. Gerçekler internet sayesinde yeni yeni aydınlanıyor. Şimdiden başladılar, hadisleri inkar etmeye. Geçenlerde İslam'ın camilerinin en büyük sembolu olan Ay'ı da inkar ettirdim. O da sonradan İslama girmişmiş. Şimdi de kara taşın kabını inkar ettirdim. O da İslama sonradan girmişmiş. Yakında kara taşın kendisini de inkar edecekler. Sonra sıra Kuran'a gelecek. Onu da inkar edecekler: "Bizim dinimizde kitap yok, ilham var. O Kitabı İslam düşmanı Yahudiler/Hristiyanlar uydurdu." diyecekler. Sadece çobanı bekliyorlar. 3-4 büyük Çoban'ın bunu demesi lazım. İlim, bilim, aydınlanma devam ettikçe, yakında çobanlar onu da demek zorunda kalacaklar. Elbette ki biz görmeyeeğiz ama en sonunda Allah'ı da inkar etmeye başlayacaklar Allah nasip ederse. "Bizim dinimizde tanrı yok, Yahudilerin komplosu" diyecekler. Ama din yine kalacak. Çünkü onun bedeni teist. Çoban işsiz kalmak ister mi? Allah'lı veya Allahsız, yine teist ekecek, yine teist biçecek ki; geçimini sağlasın. Din olmadı fal, fal olmadı büyü, büyü olmadı, kaval eşliğinde La Fontenden masallar. Maksat teist mışıl mışıl uyusun, o da rahat rahat sütünü sağsın.

Bu arada, "Bu mu bilimsel kanıt" deyip, bilimsel diye alıntı yaptığı sayfada yazanları da okumadan geçmeyin hee. Adam bilimsel bir şekilde öyle bir masal anlatmış ki, onun yanında ne Alaaddin'in lambası, ne pamuk prenses, ne de kırmızı şapkalı kız masalına masal denebilir. Allah'ını seven ateist, kaçırmasın o bilimsel makeleyi.

En iyisi geçelim böylelerini de, anlayana anlatmaya devam edelim.

Kuranda adları geçen, Allah'nın kızları Lat , Uzza ve menat'dan bahsetmek istiyorum. Bu üç tanrı sadece İslamda yok. Başka adlarla başka mitlerde de "Triple goddess" olarak geçiyor. Ben bunun detayına girmeyip sadece aşağıda o tanrıçaların İslamda nasıl tasvir edildiğini vurgulkayan bir tarihi eser gösterip, Muhammed konusuna geçeceğim.

Bakınız: Allah ve kızlarının tasviri:

post-2241-127056372349_thumb.jpg

Arkadaşlar, Muhammed konusunda geri adım atıyorum. Çünkü tahminlerim tam doğru çıkmadı. Fakat yine de Muhammed'in yaşayıp yaşamadığı konusuyla ilgilenenler için ilginç olabilecek bir kaç done vermek istiyorum.

Daha önce başka konularda da anlattığım gibi, Mah/Muh kelimelerinin manası "aziz" , "yüce" demektir. Bu sözcük Sanskritçe'de aynen bu manada kullanılıyor fakat sadece Sanskritçe'de değil, bir çok Mezopatamya dilinde kullanılmış bir sözcüktür. Türkçeye bile (bazı sözcüklerde) girmiştir:

Muh-Hakeme: Yüce hakemlik.

Muh-Arrem: Aziz Aram.

Muh-Harebe: Kutsal savaş.(Cihat)

Mah/Muh kelimelerinin yüce, aziz, ulu vs. gibi manalarda olduğuna şüphe yoktur. Fakat burdan sonrası şüpheli, bu sebeple, iyice araştırılmadan emin olunamaz.

Mah-Amid:

Amid, sözcüğü Hamid , Ahmet kelimesiyle aynıdır. Sanskritçe karşılığı Amith kökünden gelent, Amitabha'dır.

Amitabha sözcüğü, Sanskritçe'de, sınırsız aydınlanma manasına gelmektedir ve bu sözcük Amida olarak da kullanılmaktadır.

Amidah sözcüğü İbranice'de "dua eden/duacı" anlamına gelmektedir.

Japonlar Amid kelimesini hala isim olarak kullanmaktadırlar. Eski Tibet dilinde ise, "Ag-Med" olarak geçmektedir.

Hindu dininde, keşişlerin(Rahip), bir adı da Amid'dir. Hatta Hindu dininden çıkmış olan Budizm'in, bir kolu da Amida Budizm'dir. Kurucusu ise Amida Buda'dır.(Yaşadıysa tabii ki)

ibranice'deki Amidah("dua eden/duacı"), sözcüğü ile Hinduizm ve Budizm'deki Amida(Rahib/Keşiş/Derviş), sözcüğü biribiriyle mana bakımından da uyuşmaktadır.

(Budizm'i araştırdım, orada İslam uyumu yok denecek kadar az.)

Bütün bunların ışığında, benim tahminimce, Mah-Ammed sözcüğünün manası, Aziz Rahib olmalıdır.

Fakat dikkat ederseniz, Mah ve Ammed olarak, bu iki sözcük, İbranice hariç, hepsi orta Asya ve (hatta) doğu Asya kökenlidir. İbranice'ye de bu dillerden girmiş olabilir.

Ve internette araştırırsanız, Muhammed tasvirleri hep Japon/Çinli/Hintli gibi çekik gözlüdür. Hatta bazı resimlerinde bire bir upuzun saçlı, up uzun "çift keçi sakallı"dır. Sadece Muhammed değil, yanındakiler de, hatta cennette tasvir edilenler bile, çekik gözlü tasvir edilmiştir.

Bütün bunlardan ne sonuç çıkıyor?

* Mah-ammid aslında Asyalı/Hindu bir rahip/derviş miydi?

* Bildiğiniz gibi, dervişler devamlı gezerdi, acaba orada yaşamadı da sadece bir süre bulundu mu?

* Mekke ve Medine çevrelerinde yaşayan orta Asya'lı kavimler de mi vardı? Yoksa sonradan mı geldiler?

* Yoksa o yerlerde orta Asyalılar yaşıyordu da, Sami ırkı orayı sonradan mı işgal etti?

* Yoksa Sami ırkı zaten ilk önceleri çekik gözlü, orta Asya ırkı mıydı? Ya da çekik gözlü Hintlilerden miydiler? Biz nasıl çekik gözden şimdiki ırka döndüysek, onlar da mı öyle oldular?

* Eski mısır tabletlerine, papiruslarına ve heykellerine bakıyoruz, neredeyse tamamı çekik göz olarak tasvir edilmiş. Yoksa bizim beyaz ırkın tamamı çekik gözden mi dönüştü?

* İskandinav ülkelerinde, (Finlandya, İsveç, Norveç) Sami'ler denen bir ırk var. M.Ö 2000 yıllarında oraya yerleşmişler. Ve bunlar bildiğimiz eski çekik göz Türklerin tıpkısının aynısı. Bunlara neden Sami deniyor?

İşte bu sorular çıkıyor. Benim bu konuda tahminlerim var fakat hem emin olmadığım için hem de biraz da evrimin konusuna girdiği için bu başlıkta yazmak istemedim. Fakat gerek Muhammed konusu olsun, gerek buna benzer konular olsun, merak edip araştırmak isteyenlere bir kıvılcım atmak istedim.

Pante'nin Hacer yumruğu da muhtaşem olmuş. Bu benim hiç aklıma gelmemişti. Hepinizin ellerinize sağlık, çok çok teşekkür ederim.

Bir sonraki iletimde, araştırmacılara, bu topicteki konular hakkında ışık tutacak kaynakları ve yöntemleri anlatacağım.

Hepinize saygılar ve sevgiler.

tarihinde Notamatik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Alıntıladığın arapça şiiri ise yorumlayacak bilgim yok ancak buraya kadar olan yanlışlıklar ve ithal ürün durumuna bakınca itibar etme edilmez olduğu bence aşikar.

Yazının orijinali tabi ki yabancı. Linkini de vermişler zaten. Çeviriyi yapan arkadaşların hataları olduğu gibi, yazıyı hazırlayanın da hataları var. Ben o bilgilere itibar etmiş değilim. Önemli olan o yazıda yer verilen İstanbul'daki Sayar'ul okul'da bulunan şiir. O şiir gerçekse, bu önemli bir bilgidir.

Gerçek olma ihtimali çok yüksek. O şiirden çok daha ilginç "7 askı" şiirlerinde İslam öncesine ışık tutan ifadeler var. 7 askı internette yok ama şu çalışma önemli:

İslam Öncesi Arap Şiirlerinden Motifler

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hayır Anthemoessa yanılıyorsun.

İddia edilen yazıtla iddia edilen şiir zamansal olarak farklı.

Bunlar nedir öyleyse?

"The text of the crucial Vikramaditya inscription, found inscribed on a gold dish hung inside the Kaaba shrine in Mecca, is found recorded on page 315 of a volume known as ‘Sayar-ul-Okul’ treasured in the Makhtab-e-Sultania library in Istanbul, Turkey. Rendered in free English the inscription says:"

http://www.salagram.net/VWH-Kaaba.html

".The text of the crucial Vikramaditya inscription, found inscribed on a gold dish hung inside the Kaaba shrine in Mecca, is found recorded on page 315 of a volume known as ‘Sayar-ul-Okul’ treasured in the Makhtab-e-Sultania library in Istanbul, Turkey."

http://www.zimbio.com/Islam/articles/-Tdlyt-ulI3/Hindus+claim+Holy+Kaaba+Hindu+temple

"kral vikramaditya yazıtı, kutsal kabe’de asılı duran altın bir kabın üzerinde bulunmuştur. bu, hiç bir şüpheye yer bırakmaksızın, arap yarımadasının tarihteki hindistan imparatorluğunun bir parçası olduğunu kanıtlar.

(kaynak: mekteb-i sultani (galatasaray lisesi) kütüphanesi, sayar-ul okul, sayfa 315). kral vikrama’nın vaizleri, birzamanlar hint ve vedik yaşam şeklinin takipçisi olan araplara, hindu vedik yazıtlarının dağıtılmasında ve yayılmasında oldukça başarılı olmuşlardı. okaj adıyla bilinen yıllık fuar, her yıl mekke’deki kutsal kabe çevresinde düzenlenirdi. bu, şimdi müslümanların icra ettikleri hac ibadetinin islam öncesindeki organize haliydi.

bugün bile antic siva işaretleri görülebilir. müslüman hacılar, shankara (siva) taşına dokunmak ve onu öpmek için yarışırlar........"

http://www.lafmacun.org/bak/kabe

tarihinde Anthemoessa tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yazının orijinali tabi ki yabancı. Linkini de vermişler zaten. Çeviriyi yapan arkadaşların hataları olduğu gibi, yazıyı hazırlayanın da hataları var. Ben o bilgilere itibar etmiş değilim. Önemli olan o yazıda yer verilen İstanbul'daki Sayar'ul okul'da bulunan şiir. O şiir gerçekse, bu önemli bir bilgidir.

Gerçek olma ihtimali çok yüksek. O şiirden çok daha ilginç "7 askı" şiirlerinde İslam öncesine ışık tutan ifadeler var. 7 askı internette yok ama şu çalışma önemli:

İslam Öncesi Arap Şiirlerinden Motifler

Pante itibar etmediğiniz bilgiyi neden sunuyorsunuz?

Sonra gerçek olması nasıl kuvvetli olabilirki, bu varolduğu söylenen kitaptan yapılan alıntılardaki maddi hataları göstermeye çalıştım.

Antolojinin abbasi döneminde yazıldığını iddia ediyorlar, bağdat kütüphanesindeki büyük yağmadan bu kitap nasıl istanbula geliyor, üstelik mektebi sultani kütüphanesine.

Mektebi sultani kütüphanesi böyle eserlerin muhafaza yeri mi pante?

Sonra kitabın basım tarihi ve sultan bilgisi çelişkili, kitapta söz edilen ve Muhammed peygamberin amcası denen kişilikde hayal mahsulü, en azından kesin olan Muhammed peygamberin böyle bir amcası olmadığıdır.

Bahsedilen hind kralının mekkeyi fethettiğine dair tarihi bir veriye ben ulaşamadım, siz ulaşabildiniz mi?

Bunlar ortada iken pante gerçek olabilir demek iyimserlik ötesi bir durum değil mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunlar nedir öyleyse?

Anthemoessa konuyu okumuyor musunuz?

Pante'nin sözünü ettiği şiir ile bu iddia edilen yazıt aynı çağın değil.

Tercümesinide vermişsiniz hani şiir?

Ayrıca şunuda bilin, bu iddia edilen yazıtla ilgili de tek veri bu bahsettiğimiz ve kimin nerede gördüğü meçhul kitap, sayar-ul okul.

Yani yazıt ve şiir meselesi bu kitaptan alıntı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Garodi, bu durumda yanılan ben değil sen oluyorsun şu bilgiye de göz at:

http://en.wikipedia.org/wiki/Chandragupta_II#cite_ref-4

"Inscription of Vikramaditya was found in Kaaba

Vikramaditya inscription found in the Kaaba in Mecca proving beyond doubt that the Arabian Peninsula formed a part of his Indian Empire.The text of the crucial Vikramaditya inscription, found inscribed on a gold dish hung inside the Kaaba shrine in Mecca, is found recorded on page 315 of a volume known as Sayar-ul-Okul treasured in the Makhtab-e-Sultania library in Istanbul, Turkey. Rendered in free English the inscription says:"

Dolayısıyla:

1) Pante'nin verdiği şiir Sayar ul Okul'da yani Vikrama yazıtının içinde geçmektedir.

2) Bu şiir Vikrama yazıtının içindedir Sayar ul okul Vikrama yazıtının içinden bir bölümdür.

3) Vikrama yazıtı Kabe'de bulunmuş bir belgedir.

4) Bu belge, islam öncesi Arabistan'da kuvvetli Hint etkilerini kanıtlamaktadır.

tarihinde Anthemoessa tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...