Jump to content

Atatürk'ü Kötülemek İstiyorum.


Recommended Posts

Ele geçirilen bir pkk lıyı elime verseler zevkle öldürürüm.

İşte Dersim'de katliam yapanlar da senin bu düşüncende olanlardı.

Tam da böyle düşünen bir insan olarak, ben dersim harekatında öldürülen kadın ve çocukları bir türk olarak kendime yediremiyorum ve sorguluyorum.

Senin gibi hınç içinde olanlar, o psikolojiyle Dersim'i kana buladılar.

Onlar da belki anlayamadı. Her biri alt tarafı 1-2 kişiyi ölüdrmüştü. Hepsi biraraya gelince katliam oluştu.

Bir köyü mahveden bir çığdan, o çığ içindeki bir kar tanesi ne kadar sorumluysa sen de o kadar sorumlusun.

Anlayabilmek için diğer faktörlere de bakmak lazım. Köye, çığa, çığı tahrik edene...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 509
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

Atatürk'ün en büyük hatası İslam'ı tımar edebileceğini, İslam'ın tımar edilebileceğini, sanmasıdır.

Bu hatayı günümüzde bile bütün ateistler yapmaktadırlar.

Bu bütün Türk aydınlarının hatasıdır.

Atatürk de temelde bir Türk aydınıdır.

Bundan 90 yıl önce devrimlerini yapmayı planlamıştır ve onlar hiç kuşkusuz dünyada bir ilkdir ama, onların bu ülke halkı için çok fazla olabileceklerini hiç dikkate almamıştır.

Ama daha azını yapamazdı Atatürk.

Onları belki de bütün ömür planlamıştı.. Planladıklarını gerçekleştirmek zorundaydı.

Bu geri ve düşkün toplumu çağdaş düzeye çıkarmak için neleri yapması gerektiğini çok iyi biliyordu.

Bilmediği bu zavallı toplumun onlara layık bile olmadığı idi.. Bu da bir hatadır.

Bu bağnaz toplumdan çağdaş ve ileri bir toplum oluşturacağını düşünmesi Atatürk'ün hatalarından biridir.

Bakın. İsteyince nasıl kötüleyebiliyoruz Atatürk'ü...

Bunlar benden.. Birazda sizlerden gelsin. Kötülemeyin de, eleştirin..

Öyle boş durmayın. Birşeyler söyleyin..

Hiç mi eleştirilecek yanı yok bu içkici gavurun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Tam da böyle düşünen bir insan olarak, ben dersim harekatında öldürülen kadın ve çocukları bir türk olarak kendime yediremiyorum ve sorguluyorum.

Bilmem anlatabildim mi?

evet anlatabildin..

kafatasını sormadım hiç ben kimseye,

ama sen "türk olduğunu" belirtme ihtiyacı duymuşsun..

apoist(!) türkler de var

atatürkçü(!) kürtler de var

hangi etnisiteden olduğun zerre kadar ilgi alanıma giren bişey değil şahsen..

ama sen söyledin madem, bende söylerim (:

ben de türk(!) olmadığım halde,

36-38 dersim sürecine "mezalim" ya da "katliam" felan demiyorum..

eğer dünyanın x bir coğrafyasında

devlet otoritesi; egemen olduğu topluluktaki gençleri askere çağırırken

"ailenizi çocuğunuzu da yanınızda getirin" şeklinde bir dayatmada bulunursa,

yapılan savaşlar da, tıpkı yüzlerce/binlerce yıl önceki gibi olur..

kazanan taraf, kaybeden tarafın ailesini de esir eder..

bazen de "ganimet" adı altında mücahitlere(!) ya da askerlere dağıtır o esirleri..

seyit rıza adlı şarlatandır o kadın ve çocukların katili..

"toprak reformu istemezüüüük" şeklinde çığırmış,

ve kendi aşiretini diğerleriyle birlikte "silahlı direnişe" çağırmıştır..

aşiret dendiği zaman, "ordu yada terör örgütü" şeklinde anlaşılmasın ama

kadınlar da dahil o aşirete, çocuklar da..

he devlet terörü felan diyecekseniz,

-o dönemde- terörist olmayan devlet mi var ? derim..

gerçi bu dönemde de silahsızlanmayı savunan, silahlara ordulara ihtiyaç duymayan devlet ya hiç yok,

ya da kukla/mandacı devletler var..

günümüzde modernizm felan da yok

bu gezegen, bu dünya, bu coğrafya

-adını ne koyarsanız koyun-

haaala en az 4 bin küsür yıl önceki kadar

ilkel..

kadınlar/çocuklar ölmesin, kimse aç yatmasın felan

humanizm iyi güzel bir din(!) tabi de,

sizin vejeteryan olmanız,

boğanın size saldırmayacağı anlamına gelmez diye bişi var (:

bugün bile gerek filistin de,

gerek hakkari de

ergen veletler kullanılıyor

"işte çocukların canına kıyan zalim devlet terörü" <<< şeklinde mazlum edebiyatı yapılabilmesi için..

"vicdan tanrısı vicdanopulos size akıl/fikir ihsan eylesin" demişsem zamanında

boşuna değil

19 mayıs bayramında 11-15 yaşlarında mini etekli(!) kız ergenlerin ve tören giysilerindeki erkek ergenlerin

bulundukları illerdeki aqp il binalarına/valiliklere/polise/imamın f tipi ordusuna vb.

taş ve molotof attığını hayal edin bi an için..

imamın ordusu tarafından öldürülmesi mi gerekiyor 19 mayıs çocuklarının ?

mağduriyet klişesinden nemalanabilmemiz için,

çocuklarımızı yem diye önüne mi atmamız gerekiyor oligarşik otoritelerin ?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Atatürk eleştirisinde objektif olabilmek için mümkünse empati yapın.

Ama Atatürk'ün istediği herşeyi yapabilecek güce sahip olduğu yanlışına düşmeyin sakın.

Örneğin isteseydi bile, Kürtlere özgürlük tanıyamaz, toprak veremezdi. En fazla muhtariyet tanıyabilirdi, o da kabul ettirebilirse.

Bir de bugün olsaydı, bugünkü dünyanın yapısıyla-düşünceleriyle imkan olsa hangi işlerinden pişmanlık duyar, "keşke şunu şöyle yapsaydım" diye düşüneceğini varsayın.

Örneğin Lozan'ı daha farklı sonuçlandırmaya çalışır, 12 adaları elde etmeye çabalardı belki.

Yine örneğin Karamanlı Hristiyanların mübadelesini yapmazdı.

Ezan konusunda acele etmezdi, anadilde ibadeti yavaş yavaş, alıştıra alıştıra yerleştirmeye çalışırdı.

Belki parti kapatılmasına karşı çıkar, bir tarafta yer almak yerine iki taraf arasında dengeleyici olurdu.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Atatürk eleştirisinde objektif olabilmek için mümkünse empati yapın.

Ama Atatürk'ün istediği herşeyi yapabilecek güce sahip olduğu yanlışına düşmeyin sakın.

Örneğin isteseydi bile, Kürtlere özgürlük tanıyamaz, toprak veremezdi. En fazla muhtariyet tanıyabilirdi, o da kabul ettirebilirse.

+1

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu Kürt sorunu o dönemde onun tarafından halledilseydi şimdi çok daha rahat edicektik.

Ben buna kızıyorum işte, Atatürk'ün o zamanda yapamadığı bir şeyi 100 yıldır 70 milyon insanı kendinde yapacak güç bulamıyor.

Kendi problemlerini bile çözecek taakatları yok.

Atatürk'ü toprağa gömün artık. O yok.

Artık onsuz halledicez sorunlarımızı. Bize yardım edecek kurtarıcı yok artık.

Mesih yok. Kurtarıcı yok. Lanet olası bir PKK sorunumuz var. Biz varız.

Ölüyoruz. Birbirimizi vurarak yok ediyoruz. İnsanlar hala mesih bekliyor.

Sen kesinlikle kafayı yemişsin.

Kendi uydurduğunuz şeylere kendiniz yanıt veriyorsunuz.

Bu sorunları Atatürk'le çözelim diyen biri mi olmuş?

Atatürk'e sabah akşam spor olsun diye saydıran, neredeyse barsak sorunlarından bile onu sorumlu tutan saplantılı AKP yalakalarına, ayrılıkçı faşist Kürtlere anlat bunu.

İmamlardan nefret ettiğini söylerken AKP'yi kakalamaya çalışman da gözden kaçmış değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunları bilmeden Atatürk hakkında konuşan kişinin zekasından şüphe edilir..oku sonra yazzz..

ANADOLU TÜRKLERİNİN.(YÖRÜKLER-TÜRKMENLER) TARİHİ

Ey Türk evladı eğer birisi Türk yerine Osmanlı olduğunu söylerse ve Türklerin Müslümanlaştırılmasını savunuyorsa o kişinin Türk olmadığı, yada Türk olduğunu bilmediği kesindir.Çoğunlukla bir TÜRK düşmanıdır.(Arap,Rus,İranlı,Ermeni vb)Uyanık ol..Bunun nedenini aşağıda Gizledikleri ve öğrenmene engel olmaya çalıştıkları gerçek TÜRK TARiHİ ni okuyunca anlayacaksın.

Anadolu Selçukluları tarafından Yalvaç, Borlu ve Eğirdir taraflarına yerleştirilmiş olan Türkmenler de 13. yüzyıl sonlarında, Yaşamlarını sürdükleri göller bölgesinde bağımsızlıklarını ilân etmişler.Hamidoğulları beyliğini kurmuşlardır. Önce Uluborlu’yu, daha sonra Eğirdir’i merkez yapmışlardır.

Kuruluştan hemen sonra ülkesinin sınırlarını güneye doğru genişleten Dündar Bey Beyliği'nin sınırlarını Germiyan ve Denizli’ye kadar genişletmiş ve Antalya’yı kardeşi Yunus Bey'in idaresine vermiştir. Bu suretle Hamidoğulları Beyliği Eğirdir ve Antalya olmak üzere ikiye ayrılmıştır..

14. yüzyılda yaşamış olan İspanyol Fransisken rahibi seyahatnamesinde; Antalya’daki Teke Oğulları’na ait iki bayrak olduğunu ve birinin beyaz zemin üzerinde zikzaklı koyuca çizgiler taşıdığını, diğerinde ise Mühr-i Süleyman bulunduğunu beliritmektedir.

Türk imparatoru Timur Anadolu’da Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan 72 milletten biri olan kendi soydaşları Türkler e kötü davranılması ve Bu davranışların aşırı rahatsızlık verici boyutlara ulaşması üzerine önce Osmanlı imparatorluğunu uyarır.Fakat Anadolu’da yaşamlarını sürdüren beyliklerden Ege bölgesi Türklerinin oluşturduğu Aydınoğulları beyliğinin Osmanlının Batı seferlerinde kırdırmasıyla savaşabilecek nufusu oldukça azalmıştır.Osmanlının tekrar vergi ve asker talebine Beyliğimiz kendini koruyamaz hale geldi diye cevap verilmiştir.

Teke Yöresinde(Antalya,Burdur,Isparta,mersin,Göller bölgesi) bulunan Türkleri artan Osmanlı baskıları bezdirmişti.Ellerinde ne varsa Osmanlıya veriyorlardı.Bu da yetmezmiş gibi Osmanlının bitmez tükenmez seferlerinde imparatorlukta ki 72 Milletten sadece Türkleri kullanmak istemesi sonucunda bu isteğe uymak istemeyen Türk halkı Torosların içlerine çekilmek zorunda kalıyorlardı.

En Büyük Türk beyliklerinden olan Karaman oğlu Mehmet beyi Osmanlının Bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine karşı çıktığı için Bursa da hapsetmişlerdi.

Bu şartlar altında Osmanlıyı uyarmasının fayda etmediğini gören Türk imparatoru Timur Anadolu Türklerinin yardımına koşarak Yıldırım Beyazıtı bozguna uğratır.

Timur Kütahya’ya geldiği sırada, Teke-eli’ni, Antalya ve Alâiye dâhil, Bursa’dan hapisten kurtardığı Karamanoğlu Mehmed Bey’e vermişti. Bu suretle Teke Oğullan Beyi Osman Çelebi elindeki Korkud-eli ve Osmanlı hakimiyetindeki Antalya hariç, bu bölgede Karaman hâkimiyeti başlamıştır (1402-1415)

Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazid’in 1402’de Türk imparatoru Timur’a karşı yaptığı Ankara Savaşı'nı kaybetmesi üzerine Osman Çelebi Bey, Antalya hariç olmak üzere eski beyliğine yeniden sahip olarak İstanos (Korkud-eli)’u kendisine merkez yapmıştır.

Bütün bu bilgiler ışığında, konuşulan bir kavram üzerinde durmak gerekir.

Bu kavram “YÖRÜK” veya“Yörüklük”tür. Yörük, Türkmen demektir.

Yörük, büyük ölçüde, XVII. yüzyıla kadar yerleşik hayata geçmeyerek yaşamına göçebe olarak devam eden Türkmen topluluklarına verilen isimdir. Üstelik de bu kavram, XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı tarafından kullanılmaya başlanmıştır.

Yörük denilen bu göçebe toplulukların yerleşik hayata geçirilmesi, Osmanlı için önemli bir problem olmuş ve çok uzun zaman almıştır. Osmanlı’nın bu konuda tam olarak başarılı olduğunu söylemek güçtür. Günümüzde bazı toplulukların bu isimle anılmasının altında bu gerçek yatar

Osmanlı’nın, Teke Sancağı Türkmenleri’ne pek de iyi yaklaşmadığını söyleyebiliriz. Arşivlerde kayıtlarda kullanılan ifadeleri görünce şaşırmamak elde değildir. Gerçi araştırmalar ilerledikçe bu yorumların bazı altyapısal nedenlere dayandığı görülür.

Enderun’da yetişen Osmanlı aydınları, bütün kötülüklerin sorumluluğunu Anadolu halkında arama eğilimindedirler. Bu nedenle, “Türk” sözcüğünün

anlamı giderek farklılaşmış ve küçültücü bir ifade olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Burada, kul sistemi dediğimiz anlayışın biricik kaynağının temsilcisi Enderun’un, yani Saray Okulu’nun etkisi büyüktür. Bu kurumun ortaya çıkmasının ardından, hükümdarların kölelerden kurdukları kişisel askeri düzenleri gelişerek,Osmanlı’nın birleştirici orta gücüne dönüşecektir. Artık, Osmanlı Devleti’nin en önemli gücü, akıncılar değil Kapıkulları’dır.

Bu sürecin doğal bir sonucu olarak, Enderun’dan yetişen ve Türk soyundan olmayan Osmanlı aydınları ve komutanları, özellikle Anadolu Türklerini buldukları her fırsatta kötülemeye başlayacaklardır.

Öyleki, bazı aydınlar, Saray ve hükümetin önünde, rakip gördükleri Türkleri gözden düşürmek için bütün kötülüklerin sorumluluğunu onlara yüklemeye başlayacaklardır.

İşte bu andan itibaren, Osmanlı toplum ve devlet düzeninde, “Türk” kelimesinin anlamı da yavaş yavaş değişmeye veya yeni bir anlam daha kazanmaya başlayacaktır.

TÜRK kelimesi ve Türklük ikinci plana itilmeye başlanır.

Yönetici zümre, kendini dinsel terimlerle ifade etmeye çalıştığı için, Osmanlı’da“Türk” terimi giderek küçültücü bir anlam taşımaya başlar. Bu nedenle, bu dönemden itibaren kaleme alınan vakayinamelerde,

Türklüğü küçültücü “cahil Türk”, “kaba Türk”, “idraksiz Türk” gibi ifadeler yer almaya başlayacaktır.

Hatta bu konuda biraz daha ilerigidilerek, Türkler veya Türklük hakkında “kötü fiili Türkmen”, “kötü niyetli Türkmen”, “etrâk-i bî-idrak”, “hilekâr Türkmen” gibi tanımlamaların da kullanıldığı görülür. Bunların içinden “etrâk-i bî-idrak”sıfatı çok meşhurdur.

Osmanlı yönetiminin birinci derecede yöneticisi konumunda olan padişahların kökenlerine bir kez göz atalım. böylece, 3. padişah olan 1. murat'tan başlayarak padişah analarının kökeni öğrenilecek, Türk ulusunun kanı ve canı üzerine kurulan saltanata karşın, Türke düşman oluş nedeni daha iyi anlaşılacak, "ECDAT" özlemi çekenlerin "ECDATLARI" daha iyi tanınmış olunacaktır.

Osmanlı Türklerin yaşadığı bölgelere hiçbir yatırım yapmamıştır.çevrenize bakın bakalım Osmanlıdan kalan ne vardır.Türlerin yaşadığı bölgelere Yapılan osmanlı eseri yoktur.

Konyada ,Ispartada,Burdurda,Antalyada ve diğer bir çok ilde tarihi eser olarak ne var ne yok Roma ile roma öncesi ve selçukludan kalmadır.

Sarayda küçücük bir zümre Anadolu’nun kanıyla beslenerek şaşalı bir yaşam sürerken.

O kanları akıtan Türklerin torunları,Bugün Osmanlı sarayında yaşayan kişileri Türk halkıymış gibi sanarak Osmanlının muhteşemliğinden sözederler.

Osmanlıda Muhteşem saray sofraları,

Muhteşem Osmanlı saray yemekleri ve giysileri vardır.

Vardır da be adam senin deden o Osmanlı sarayını uzaktan bile görebildi mi sanırsın?

Yine o torunlar zannederlerki Osmanlı sofrası denilince o sofra halkın Osmanlı sofrası..

Benim Türk köylümün sofrası öylemiydi sanırsın. Benim köylüm Osmanlıya varını yoğunu vermekten yüzyıllar boyu bulgur çorbası ve pilavından başka bir şey yememiştir.

Osmanlının henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede, "TÜRK İTİ ŞEHRE GELİNCE FARİSİCE ÜRER" denilmektedir.

Osmanlı şairlerinden baki'nin, "MUHTEŞEM SÜLEYMAN" olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin türkçeleştirilmiş dizeleri şöyle:

HER TAÇ YOKSULLUK VE YOKLUK EHLİNE BAŞ TACI OLAMAZ.

EY HOCA TÜRK TOPLUMUNDAN OLANIN BAŞI KABADIR.

TÜRK SULTAN OLMA YETENEĞİNDEN YOKSUNDUR.

Yine bir osmanlı şairi olan nef'i ise; "TANRI TÜRKE İRFAN ÇEŞMESİNİ YASAKLAMIŞTIR" demiştir.

Divan-ı hümayun yazmanlarından hafız hamdi çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde,

"BABAN DA OLSA TÜRKÜ ÖLDÜR" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün islam peygamberi HZ.MUHAMMED'e ait olduğunu vurgulamaktadır.

“Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır.”

Muhammed

(Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’l-Melahim/9 Babun fi Kıtali’t Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu’l-Cihad/ Babu Gazveti’t-Türk)

“Şu da kıyamet alametlerinden: Kıldan (keçe) ayakkabı giyen bir toplumla vuruşup öldüreşeceksiniz. Geniş yüzlü, yüzleri kalkan gibi, üst üste derili toplulukla vuruşmanız-öldürüşmeniz kıyamet alametlerindendir. Siz (müslümanlar), küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan Türklerle öldürüşmedikçe kıyamet kopmaz.“( Bkz. Buhari, e’s-Sahih, kitabu’l-Cihad/95; Müslüm, e’s-Sahih, Kitabu’l-Fiten/66, hadis no: 2912; İbn Mace, h.no: 4097-4098).

- “Sizinle(siz müslümanlarla), küçük (çekik) gözlü toplum, Türkler savaşacaktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp süreceksiniz. Sonunda Arap Yarımadası’nda karşılaşacaksınız. Birincide, onlardan kaçan kurtulur. İkincide kimi kurtulur, kimi yok edilir.

Üçüncüdeyse onların tümü kırılacaktır.”(Ebu Davud, sünen, hadis no: 4305.)

Muhammed’in, bugün kendisine “Peygamberimiz, efendimiz” diyen Türklere bakışı tutumu budur işte.

Şiirin sadece bir kıtasını yineleyelim:

SAKIN TÜRKÜ İNSAN SANMA.

BİR AN BİLE OLSA TÜRKLE BİRLİKTE OLMA.

OLUR ZEHİR TÜRK ELİNE ŞEKER ALSA.

TÜRKÜN BAŞINI KESERKEN GAM ALMA.

ÖLDÜR TÜRKÜ BABAN DA OLSA.

Osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan fatih bile, otlukbeli savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; öldürülen türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve "DEVAM ET" demiştir.

Hırvat kökenli, sadrazam kuyucu murat döneminde (1606-1611), 155.000 TÜRK doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. aman dileyen insanlara kuyucu'nun yanıtı "VURUN ŞU PİS TÜRKÜN BAŞINI" olmuştur.

CELLATLARIN BİLE ÖLDÜRMEYE KIYAMADIĞI ÇOCUĞU ATINDAN İNEREK ÖLDÜREN KUYUCU MURAT…..OSMANLI NIN YETKİLİSİ…….

ÖLDÜRÜLEN ÇOCUK İSE ANADOLUNUN EVLADI TÜRK DÜR..

(olayı ayrıntıları ile osmanlı tarihçisi naima'dan öğrenmek olasıdır.)

Yavuz sultan selim'in, halifeliği zorla da olsa aldıktan sonra, yönetim ile Türk ulusu arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık şekilde çelişmiştir.

Yönetime dayalı şeriatçı anlayış üst yönetime egemen olur iken, Anadolu'da YÖRÜKLER sayesinde türk dili kendini koruma olanağı bulmuştur.

Yönetimin anadolu'yu dil unsuru aracılığıyla araplaştırmasına ve acemleştirmesine karşı olan Türkler yok edilmek istenmiştir. Bu nedenle anadolu'da öldürülen Türk sayısı, yavuz sultan selim zamanında 40.000 kadardır.

Osmanlı tarihçisi naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır:

“TÜRKÜN ÇÖZÜLÜP GİTMESİ YAMANDIR,

CEMİ-Ü İLTİYAMINA DERMAN YOK”

Yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır.

osmanlı tarihçisi naima "tarihi"nde türkler için; NADAN (kaba) TÜRK, İDRAKSİZ TÜRK, HİLEKAR TÜRK ifadelerini kullanmaktadır.

Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar selçuklulardan beri yaygındır.

örneğin,

selçuklu yazar aksaraylı kerimeddin mahmud, şunları yazmıştır:

"hunhar türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar."

Osmanlı düşüncesinde, "KAVMİ NECİP" olarak görülen ARAPLAR karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır.

1912 yılında sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; "TÜRK" deyiminin kullanılması, DİNSİZLİK,KAFİRLİK sayılıyordu. "TÜRK ORDUSU", "TÜRK ÜLKESİ" deyimlerinin osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu.

1913 tarihli "mecmuai ebuzziya" dergisinin 94. sayısında;

“BİZİM TÜRKLÜĞÜMÜZ SEMBOLİZMDEN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR.BİZ TÜRKLER MÜSLÜMANLIK İÇİNDE ERİMİŞİZDİR.TÜRK FALAN DEĞİLİZ SADECE MÜSLÜMANIZ.TÜRKİSTANI ZAPTEDEN ARAPLARDAN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLİZ”

demekle, kendisini ve anadolu'da yaşayan bütün insanların kimliğini inkâr ediyordu.

Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı "islam'da davai kavmiye" adlı kitabında, Türke karşı savaş açmış ve "TÜRKÜN GEÇMİŞİNİ BİLMESİNE VE LÜZÜM VE İHTİYAÇ YOK... GEREKLİ OLAN ŞERİATI ÖĞRENMEKTİR," demiştir.

1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa sabri efendi ise, TÜRKE TÜRKLÜK BENLİĞİNİ VERMEK İSTEYENLERE "SOYSUZLAR" yakıştırmasında bulunmuştur.

Bu tutum ve koşullar içerisinde "TÜRK" kimliği, yönetimin merkezi olan istanbul'dan uzak, savaştan savaşa asker toplamak için anımsanan, anadolu köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamıştır.

Osmanlı efendisine Türk' demek hakaret sayılmış",

"Türk" sözcüğü, anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur.

İstanbul alındıktan sonra, osmanlı yönetiminde, Devletin en yüksek yürütme organları Türke kapalı tutulmuş, Devlet adamlarının yetiştirildiği enderun okullarına türkler alınmamışlardır.

12. yüzyıl ortalarında Ahmet Yesevi'nin kurduğu; Türk geleneğini, dilini ve kültürünü şamanlık ile bütünleştiren (bektaşilik gibi) tarikatlar anadolu'da yayılmaya başladı.

-Bir taraftan Yesevi yanlısı ve Türk kimliğini taşıyan tarikatlar yayılırken,öte yandanda,

-Sünni İran kültürünü benimseyen nakşibendi tarikatı,

-Yeniliklere karşı koyma alışkanlığını güden zeyni tarikatları

-Fars diline önem verdiği için daha çok aydınlar arasında yayılan Mevlevilik, yaygınlık gösteriyordu.

Bu tarikatlar içinde, Türk kökenli olanları, doğal olarak Arap kültürü görmüş olan medreselilerce aşağılanmaya çalışıldı.

Bu koşullar altında Türk halkı kendi yurdunda aşağılanmış oldu. "KABA TÜRK", "anlayışsız türkler", "PİS TÜRKLER" gibi önyargılar dönemin özelliklerinden oldu.

Osmanlı yönetiminde TÜRK’E yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir:

"TÜRK DEĞİL Mİ, MERZİFON’UN EŞEĞİ,

EŞEK DEĞİL,KÖPEKTEN DE AŞAĞI."

Osmanlı'nın bu yaklaşımına TÜRK’ün verdiği yanıt, bir şiirin dizelerinde şu şekilde yer almıştır:

"ŞALVARI ŞALTAK OSMANLI

EĞERİ KALTAK OSMANLI

EKMEDE YOK BİÇMEDE YOK

YEMEDE ORTAK OSMANLI”

Yabancılar, Türkleri ;

"yaklaşık Yılına kadar Arapların esiri olan Türkler dağ insanı niteliğinde bir kavimdir"şeklinde yorumluyorlardı.

Milliyetçilik akımlarının etkisi ile etnik kökenlilerin, osmanlı yönetiminden birer birer ayrılmaya başladığı 19. yüzyılın ilk yarısında hatta sonlarında bile, osmanlı yönetiminin Türke olan yaklaşımı değişmemişti. 1874 yılında "dünya tarihi" kitabının yazarı, askeri okullar bakanı süleyman paşa, "Osmanlı devletin adıdır, milletimizin adı Türktür" görüşünü savunmasına karşın, bu düşüncesini kendi kitabında bile kullanmaya cesaret edememişti.

Koçu bey, 4. murat'a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında şunları yazıyordu: "...mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, çingene, tatar, kurt, ecnebi, laz, yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler..."

"harem-i hümayuna kanuna aykırı olarak Türk ve yörük, çingene, yahudi, dinsiz, mezhepsiz, nice kallaş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu." bu sözler yazılıp Türk olduğu söylenen padişaha veriliyordu.

Abdülhamit'in Araplara ve islamiyete dayanan siyaseti, Türkü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi.

ABDÜLHAMİT ZAMANINDA “TÜRKÜM “DEMEK TÜRKTEN SÖZ ETMEK BÜYÜK SUÇTU

Devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek,

Osmanlı devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 anayasasına değin rastlanmadı.

DİNi ile DİLİNİ de değiştiren bir ulusa Osmanlı devletinden başka yeryüzünde rastlanmamıştır.

Bilge kağan dediki,

TÜRK OĞUZ BEYLERİ İŞİTİN

ÜSTTE GÖK ÇÖKMEDİKÇE

ALTTA YER DENİZİ DELİNMEDİKÇE

İLİNİ VE TÖRENİ KİM BOZABİLİR

Müslümanlara yenildikten sonra önce isimlerimiz değişti,Türk isimleri yerine Arap isimleri almaya başlatıldık.1923 yılındaki Büyük Türk hamlemizle birlikte yeniden Anadolu Türkleri çocuklarına Türk isimleri vermeye başladılar.Fakat Osmanlı Türklük bilincimizde öyle yaralara yol açmıştı ki.Günümüzde bile bu yaşanan tarihsel olayların farkına varamamış Anadolu insanlarının birçoğunun çocuklarına Arap isimleri vermeye devam ettiklerini görmekteyiz.İsimlerimizi 29 ekim 1923 tarihinden itibaren geri almak için çabalıyoruz..

Yukarda anlattığımız olaylar sonucunda Bilge kağan yukarıda ki sözü söylesede Anadolu da ki Türklerin çoğunluğuna örf ,adet ve geleneklerini unutturmuşlardır. Osmanlı imparatorluğu Yörükleri Önce yerleşik hayata geçirmek için çabalamışdır.Yerleşik hayatta Türkleri Müslümanlaştırmak kolay olacaktı.Bir kere Müslümanlaştırmakla millet bilincinden uzaklaştırılacak ve Dinin önemli olduğunu ve Müslüman toplumlarda Türk Kürt İranlı vb diye bir şey olmayacağını insan için Müslüman olmanın yeteceğini anlattılar.Orta asya Türklerine Arapların uyguladığı sistemi Osmanlı Anadolu Yörüklerine uyguladı.Yerleşik hayatla birlikte Dağlarda göçebe hayatında cami görmemiş Yörükler camilere gitmeye zorlandı.

Yerleşik olmayan Türkler orta Asya da ki ataları gibi yaşam sürüyor ve yerleşik olmadıkları için de bir türlü Müslüman yapamıyorlardı.Türklerin Gelenek ve görenekleri değiştirilemiyordu.

Türklerin yaşam alışkanlıklarıyla Arap ve Müslümanların yaşamları Gelenek ve görenekleri çok faklıydı.Türklük kuzey kutbuysa Müslümanlık güney kutup tu.Bu elbise bu bedene göre değildi.

Türkler Gelenek ve görenekleri ve karekterleri bakımından Müslümanlığı yaşamayı kabul edecek en son ulus olabilirdi.

-TÜRK ler ile Müslümanlar arasındaki Farkları şöyle sıralarsak bunun nedeni daha iyi anlaşılabilir.

1-Türkler ilkçağlardan beri Demokrasiyle yönetilirler.Kadın ve erkek yönetime tamamen katılır.Kurultaylar toplanır ve orada kararlar alınır.Obalarda ihtiyar heyetleri vardır. Tecrübeli ve bilgili yaşlılardan oluşur.Türkler tecrübeye yaşa önem verir.

Müslümanlarda ise yönetici, Peygamber,Halife yada bunların dışında Dini liderdir.Halkın yönetime katılma sına gerek yoktur.Çünkü Allah kuranda insanların ne yapması gerektiğini yazmıştır.Herşey kurana göre belirlenince demokrasiye ihtiyaç da yoktur.

2-Türklerde yiğitlik Mevkiye para pula göre değildir.Askerlik en büyük endeğerli özelliktir.Türkün,Yörüğün ata binişi, yürüyüşü, oyun oynaması, konuşması, oturması, kalkması hepsi bir yiğitlik sembolüdür.

Müslümanlarda ise yiğitlik maddi güce ve mevkiye göredir.Ne kadar İslam hakkında konuşuyorsan ve ne kadar iyi dini bildiğine inanılıyorsan mevkinde ona göre yükselir.Ne kadar varlıklıysan o kadar yiğit ve sözsahibisindir.

3-Türklükte Dürüstlük çok önemlidir.Türk yiğittir dürüsttür rakibinin zayıf anından yararlanmayı onuruna yediremez.Rakibinin ayağı kayıp düşe onu ayağa kaldırır.

Müslümanlarda güç Tuzak kurmak ve karşısındakinin açığından kurnazca yararlanmaktır. Kuran da Ali İmran suersinde tuzak kuranların en iyi si Allah tır yazmaktadır. Kuran da düşmanlarına tuzak kurulması emredilir.ve her türlü hile takdir görür.

4-Türkler özgürlüğe düşkündür.Osmanlılların Türkleri(Yörükleri) yerleştirilme çabalarına şu ünlü sözle karşı çıkmışlardır.Osmanlı sarayına söylenen bu söz çok ünlüdür.Dağlara çıkarız ama özgürlüğümüzü vermeyiz denmiştir.FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR.Özellikle toroslara Osmanlı girememiş ve Türkün gelenek ve göreneklerini bozamamıştır.

Müslümanlarsa Ticeret i sevmeleri ve ibadetleri gereği yerleşiktirler.yer değiştirmeyi sevmezler. önemli görülür.mekkeden medineye giderek yerleşmek Müslümanlar için hala konuşulan bir şeydir.ibadet için cami ye ihtiyaç duyduklarından hep yerleşik olmuşlardır. Müslümanlarda kulluk hakimdir.Birine iteat geleneği vardır.

5-Türklerde çocuklara isimler yeteneklerine göre verilirdi.Her ailenin bir lakabı vardır.Günümüzde alınan soyadlarda ailenin yapısal bir özelliğine göre alınmıştır.

Müslümanlarda isimler kuran dan alınır.önemli İslami şeyler ad olur.Ramazan ayı gibi.

6-Türkler yerleşik hayatı sevmediklerinden ve doğada yer değiştirdiklerinde ortamlara ayak uydurabilmek için değişken ve gelişken yani Devrimci bir ruha sahiptirler.Türkün Her zaman bir ülküsü vardır.

Müslümanlar ise sabittir durağandır.Tek uyulması gereken İslam ve kurandır.Kuran dışında bir yaşam düşünmek Allaha karşı gelmektir.

7-Türkler maddiyatcılığı red ederler o nedenle 19 cı yüzyıla kadar yerleşik olmamayı başarmışlardır.ev-bark, bağ-bahçe Mal edinmek önemli olmamış asırlarca mülkiyetsiz yaşamışlardır.Çadırı ve dağları ona yeter.

Müslümanlarda ise Mülkiyet mal edinme önemlidir.kuranda bile ilk yer verilen sureler de konu miras ve mülk hukukudur.

8-Türkler doğada özgür yaşamayı severler ve tercih ederler.Türkün her şeyi doğadır.Göktanrıya ,yer tanrıya inanır.Sembolü hayvandır(kurt)Türk için At çok önemlidir.Türkün yaşamını şu üçlü özetler aslında AT,SİLAH,AİLE bu üçüne zarar gelmektense ölmeyi yeğler.

Müslümanlar ise doğayla bütünleşik değildirler.yaşadıkları çoğrafya nedeniyle doğa onlara çömert davranmamıştır.

9-Türkler Sağlığı Doğada arar.her türlü bitki ilacıdır.Şifacıları şamanları vardır. Sevgiyi doğada bulur.Dini doğadan esinlenerek yaşarlar.Tanrısı doğadandır.Yer tanrısı Gök tanrısı ,bereket tanrısı gibi.Falcıları vardır.Geleceği önceden gören bilge şamanları vardır.

Müslümanlarda ise Doğayla ilgili inanış ve sağlık ve şifa arama günah sayılmıştır.herşey Allahtan geldiği için hastalığa çare aramazlar.insanın hasta olmasını Allah istediği için tedavi etmek Allah ve kurana karşı gelmek olarak görülmektedir.Fal ve Gelecek bilgisi günahtır.Herşeyi Allah bilir.fala baktırmak ve geleceği söylemek Allahın işine müdaheledir.

10-Türkler özellikle Büyüklerin ve atalarının resimlerini duvara asarlar ve sembolleri evlerinin süsleri yaparlar.Çocuklarına Ahşap oyuncaklar,bez bebekler yaparlar.keçelerinde tarihleriyle ilgili olayları anlatan şekiller ve resimler vardır.Teke boynuzu keçenin en çok kullanılan desenidir.

Müslümanlarda ise resim,fotoğraf ve semboller günahtır.İnsan figurü yapmak.oyuncak bebek büyük günahtır.

11-Türklerde Müzik önemlidir ve düğünlerde müzikle eğlenilir. Halk oyunları,danslar vardır..

Müslümanlarda müzik günahtır.eğlence günahtır. kadınla erkek asla bir arada oturamadığı için kadınla erkek bir arada eğlenemez.halk oyunları oynayamaz.

12-Türklerin hayatlarında içki önemli yer tutar Kımız ve rakı geleneksel içkileridir.Kutlamalarda eğlencelerde içkiler içilir..

Müslümanlarda içki içmek günah olduğu için eğlence ve kutlama yapılmaz...

13-TÜRKLERDE KADIN… Türklerde kadınlar yönetimde söz sahibidir Anaerkil bir aile yapısı vardır.Ailede erkeklerden çok ana ve kadının sözü geçer.Kadın ailenin temel direğidir.En büyük ana izin vermezse Türk ordusu savaşa bile gidemezdi…Türklerde ilk çağlardan buyana kadın anlayışı tüm dünyadan farklıdır.Türklerin kadınlarının ilk çağlardan beri sahip olduğu haklara Tüm dünyadaki diğer ulusların kadınları ancak 1900 lü yıllardan sonra sahip olabilmişlerdir.Türkler de kadınlar ve erkekler birlikte yemek yerler.Birarada oturur sohbet ederler,Bir arada eğlenir, oyun oynarlar. Birlikte düşmanlarına karşı savaşırlar..En son kurtuluş savaşında bu yaşanmıştır. Kadın eştir,bacıdır,anadır,abladır,haladır, teyzedir.Türklerde kadınlara cinsel meta olarak bakılmaz. Erkek kadın ayrımı Türklerde yoktur ve tarih boyunca hiç olmamıştır.

MÜSLÜMANLARDA KADIN…Müslümanlarda ise Ataerkil bir yapı vardır. Ailenin tek hakimi erkektir.Erkek ne derse o olur.Anaların ismi sadece erkekleri cennete göndermede geçer.(cennet anaların ayakları altındadır) Cennete gitmek için anaya saygı göstermeleri söylenir.Anadan faydalanma vardır.Bir Müslüman erkeğin yanında kadın yürümeyip arkadan gelme izni olduğu için.Ana da erkeğin yanında yürüyemiyor. Müslümanlarda haremlik selamlık vardır.Erkekler ve kadınlar aynı yerde bulunamaz. Kadın tamamen örtünür ve erkeğin yanında yürüyemez.Diğer erkeklerin görmesi yasaktır.(kadın sadece cinsel öğe olarak görüldüğünden erkeğin nefsini uyandırabilir. kadının başka bir özelliği yoktur)Savaşta kocası öldüğünde bir yeteneği ve çalışma izni olmadığından kocasının arkadaşları tarafından nikahlarına alınırlar.İslamda Nikaha almadan yardım yapma geleneği yoktur.Hz Muhammed zamanında peygamber ölen arkadaşlarının eşlerini nikahına almıştır.kadınları nikaha almadan yardım etmeme geleneği sünnettir.İslamda bir kadının dul olması felakettir.Dul kadına izin verilmez.hemen biriyle nikahlanması istenir.

İslamda iki kadının şahitliğinin bir erkeğe denk sayılması(bakara-282)

Hatta bu şahitliği yapacak akıldan yoksun olduğunun söylenmesi(bakara-282)

Miras ta erkeğin yarısı kadar pay sahibi olması(nisa-11)

Erkekler tarafın dan şiddet uygulanması dövülmesi emri(nisa-34)

Kocasını birden fazla kadınla paylaşmak onursuzluğuna zorlanması(nisa-3)

NİSA SURESİ -15.ayeti..Bir erkeğin karısını zina yaptı diye suçlaması için 4 kişi bunu görmüş olmalı.

BAKARA SURESİ 229-230. ayet: iki kez bosandigin karın ile 3üncü kez evlenmek istiyorsan, karın önce baska birisi ile evlenmeli ve gerdege girmeli.

Müslümanlarda Kadın erkek eşit değildir.kuran da mirasta kadın erkeğin yarısı kadar pay alır ve iki kadının şahitliği bir erkeğe eşittir.Müslümanlarda kızlarla evlenmenin alt yaşı sınırı yoktur.Müslümanlarda Muhammed Ebu bekirin kızı ayşeyle 6 yaşında..Hz.ömer hz.alinin kızı ümmü gülsümle 6 yaşında evlenmiştir.ve Müslümanlar küçük kızlarla evlenme nedenlerini Muhammed ve ömere göre belirlediklerini savunurlar.sünneti yerine getirdiklerini söylerler.

Gördüğünüz gibi Dünyanın iki farklı kutubu birbirinin tam zıddı iki yaşam şekli nasıl olurda aynı yerde buluşabilirdi..tabiki de olmadı..özellikle Türk kadını hiçbir zaman Müslümanlaştırmayı benimsemedi.Türk erkeğide karısını Kızını anasını bacısını Müslümanların istediği kalıplara sokmadı..

Günümüzde en müslüman’ım diyen Türkten çok araba benzeyen bazı Anadolu insanları bile mirasta kızına oğlunun yarısı kadar pay vermez..kurana uymaz ama yinede bunu yapmaz.

Bu gibi şeyler Yörük ve Türk insanına göre şeyler değildi.O nedenle Türkler Arapların kadın konusundaki uygulamalarını hiç hazmedemedi ve uygulamadılar.

Osmanlı imparatorluğu Yörükler dışında yerleşik bölgelerde yaşayan Türkleri kontrol altında tutabildiği için maalesef yerleşik Türklere Türklüklerini unutturmada başarılı olmuştur. Anadolu nun çoğu Türklerini Araplaştırmışlardır.

Ancak,Teke bölgesi Yörükleri coğrafi ortam nedeniyle ve yukarda açıkladığımız sebeplerle Osmanlıdan uzak durmayı başarmış ve Bozulmadan kalan birkaç bölgeden biri olmuştur..

Zaten.Toros dağları,Antalya Korkuteli,Alanya ,Göller bölgesi,Isparta ,Eğirdir,Adana, Mersin,Yalvaç,Burdurlular Türkiyenin Diğer bölgelerindeki insanlara göre çok farklıdırlar.

O kadar Yakın olmasına rağmen Şarkikaraağaç ile Konya Kuzey kutbu ile Güney kutbu kadar birbirlerinden farklıdır. Hiçbir görenekleri benzemez. Konya bölgesi Buram buram Arap kokarken..Beyşehir,şarkikaraağaç Buram buram Yörük kokar ,Türk kokar..

Osmanlıda Ticaret yapmamıza izin yoktu.Herhangi bir hakkımız da yoktu.Yıllarca Osmanlı sarayına para lazım olup başka ülkelerle savaşıp yağma yapılması gerektiğinde Türk bölgelerinden asker toplanır ve sistem yapısına göre gidecekler zaten bellidir. Savaşa ve seferlere katılarak ölürüz. Osmanlının Türklere hakim olduğu yüzyıllar boyunca Türk çocukları babalarını göremeden ve tanımadan büyümüşlerdir.

Osmanlı Türklerin yaşadığı bölgelere hiçbir yatırım yapmamıştır.İyi bakın sorun soruşturun Anadolunun yani Türklerin yaşadığı yerlerde bir Osmanlı çivisi varmıdır.Osmanlı Türklere 600 yıl boyunca ne vermiştir.

Atatürk bir gün mersine gider

-Şu güzel bina kimin diye sorar?

Salomon efendinin derler,

-Diğer güzel bina kimin der,

Agop un, marya hanımın filan derler

-Atatürkde onlar bu güzel binaları yaparken siz ne yaptınız der,

bunun üzerine yaşlı bir adam

-Bizde cepheden cepheye koştuk paşam der.

Atatürk ömrümde bir tek bu yaşlı adama cevap veremedim der.

Osmanlı zamanında tüm Türkler Fakirken, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler,Yunanlılar, Araplar zengindir.

Milyonlarca Türk, Arap cephelerinde, Kafkas cephelerinde,Viyana kapılarında kırdırılmıştır.

Neden Rumlar, Ermeniler askere alınmadı da Türkler ta Libya çöllerinde aç perişan ölüme gönderildiler.

Neden tüm tüccarlar ve zenginler rum-ermeni-yahudi kökenliydi,

Türkler Osmanlının dediği gibi eşekmiydi?

Yada o kadar mı kafasızdı ki ticaret yapması bile yasaktı.

Savaşmaktan Askerlikten Türk köylerinde erkek kalmamaktaydı. Ermeni Rum Arap Bulgar köyleri erkelerini askere almamışlar, ağzına kadar erkek dolu bu köylerde bizim erkeksiz köylerimizi basıp, kadınlarımıza kızlarımıza tecavüz etmişlerdir,

Bu nedenlerle isyan etti Köroğlumuz osmanlının bolu beyine..

Onun için Nasrettin hocanın Osmanlıya tek kelamı yoktur.

Konuşmaları ,şakaları Türk imparatoru Timur’ladır.

Osmanlı imparatorluğu Askerlerini Türklerden toplaması nedeniyle Türklerin yaşadığı Doğuyla yaptığı hiçbir savaşı kazanamamıştır.Hep yenilmiştir.İran da takılıp kalmış doğuya geçememiştir.Çünkü ordudaki askerler kendi soydaşlarıyla gerektiği gibi savaşmamıştır.

Yakaladığı askerlik yapabilecekler dışındaki Türkleri Kıbrısa yerleştirmiş.Bulgaristana yerleştirmiş.Girite,yunanistana,yugoslavyaya yerleştirerek dört bir yana dağıtmaya çalışmış.Bizim yaşadığımız yerlerede Arapları ve Kürtleri yerleştirmiştir.Bu yerlerden gelmiş insanlarla konuşursanız.çoğu konyadan ve toroslardan yunanistana kıbrısa ve girite yerleştirilmiş olduklarını bilirler.

Türk imparatoru Timurun Osmanlıyı yenip 30 yıl Anadolu medeniyetlerinin beylikler dönemini yaşadığı günlerde Anadoluya gelip Osmanlıyı yenmesinin nedeni Osmanlı imparatorluğunun bünyesinde bulunan Türklere yaptığı zulümlerdir.Timur işgal falan yapmamış sonra tekrar Türk imparatorluğu topraklarına dönmüştür.

Üzüldüğüm ise;

-Bilgi sahibi olduğunu zanneden Tarihini bilmeyen cahil insanların bişey biliyormuş gibi kendisini Osmanlı zannedip..kendi yüce TÜRK ulusu yerine Osmanlıyı savunmasıdır.

-Türk gelenekleri yerine, Osmanlının geleneklerini savunup yaşatmaya çalışmalarınadır.

-Başka uluslar tarihler boyunca biz Türkleri iyi ahlak ve kültürümüzle tanınırken,

Müslüman Araplar nedeniyle yozlaşmış Osmanlı ahlaksızlığını biz Türklerin ahlakı zannetmelerinedir.

-Dünyanın yeni yeni keşfetmeye ve anlamaya başladığı.Doğanın gücü ve bilimi beş bin yıl önce Örf Adet ve din olarak yaşayan tek millet olduğumuzu bilmemelerinedir.

-Arapların Din diye yutturduğu yukarda anlattığımız şeyin aslında siyasetten başka bir şey olmadığını anlayamamalarınadır.

Sarayda küçücük bir zümre Anadolu’nun kanıyla beslenerek şaşalı bir yaşam sürerken.

O kanları akıtan Türklerin bazı bilgisiz ve aklı kıt torunları, Osmanlı sarayında yaşayan kişileri ecdadı sanarak Osmanlının muhteşemliğinden sözederler.

Özgür düşüncenin olmadığı bir ortamda, kendi ulusal çıkarlarını savunma olanağından y1897 tarihinde, bir ingiliz gezgini şunları söylüyordu: "Türk adı nadiren kullanılır, onun iki yolda kullanıldığını işittim; ya bir ırkı ayırt eden deyim olarak, örneğin bir köyün 'türk' veya türkmen' olup olmadığını sorarsın, ya da bir hakaret deyimi olarak, örneğin ingilizce söyleyeceğin 'EŞEK KAFALI' anlamında, 'TÜRK KAFA' diye homurdanırsın."

Yabancıların Türk tarifi ise osmanlı'nın, Türke yaklaşımından farklı değildi.

Türkologlara göre Türkler;

-İnsanlar arasında anlayış bakımından sonuncudur. inançtan ötesini kavrayamazlar; anlamaya da çalışmazlar...

-İslam dininin Türkler üzerindeki etkisi iyi sonuç vermemiştir. Türkler, müslüman Asya'nın Avrupa'ya karşı savaşan askeri oldu.

-Müslümanlık, Türk dehasına ters düştü.

islam, bu "yarı çinliler"den "acımasız iranlılar" yarattı.

Türk aydınının durumuna gelince; çok az sayıda olsa da uyanma belirtileri başlamıştı.

Bunlar arasında en önemlisi Ziya Gökalp adını taşıyor.

“SORMA BANA OYMAĞIMI BOYUMU

BEŞ BİN YILDIR MİLLET OLARAK YAŞARIM

BANA OĞUZ KAYI OSMANLI DEME

TÜRKÜM

BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR”

diye haykırıyordu.

Bu aydınlar, yurt özlemi ile, ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği içindedirler. onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır:

*********************************

"bir mayıs sonu ya da bir haziran başı idi. bağımsız fakat, bütün kalbiyle ittifak devletlerinin zaferini kutlayan bir avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. yüreğim bir derin uçurum, kafam bir cehennemdir. ...gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. ...lakabımız 'MAKAK'tı. (bir çeşit şempanze maymun türü). ... gönül verdiğimiz genç kızlar türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu.

İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi:

'bir Türk Generali itilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.' titreyerek gazeteyi aldım. yürürken okuyorum;

'MUSTAFA KEMAL PAŞA isminde bir türk generali.' "

***************************************

İşte o Mustafa Kemal önce bölgesel sonra ulusal toplantılarla Türke Türklüğünü, Dünyaya insanlığını anımsatacak uğraşısını başlatmadan önce geldiği istanbul'dadır.

www.abdullahabdal11111.blogcu.com

Link to post
Sitelerde Paylaş

Atatürk'ün korunmaya, savunulmaya ihtiyacı yok.

Atatürk'ü eleştirmek zor iş değil. Bu eleştirme konusu insanlarda neden takıntı halini aldı, onu düşünmek gerek.

Atatürk'ü herkes sahiplenebilir, aynı oranda kızabileceği birtakım şeyler de bulabilir yaptıklarında. Benim babam da mollaların kökünü iyi kazıyamamış diye hep kızar mesela..

Kürtçü, toprak reformu yapmamış diye kızar.

Komünist, kapitalist bir bir ülke kurmak ve burjuvazi yaratmak istediğini düşünür, ondan kızar.

Ülkücü ya da Türkçü, Türklüğü daha çok diye kızar. İçlerinden bazıları Kürtleri yok edememiş, yurttaştan saymış diye kızar.

Şeriatçıyı saymaya lüzum yok, onlar zaten tepeden tırnağa nefret ederler. Doğal.

Tuhaf olan, bütün bunlar neden şimdi böyle yüksek sesle bağırılıyor?

Hepsi de vardı, her zaman yazılıp çizildi ve konuşuldu. Tarihe dair öğrenilen bir bilgi, objektif değerlendirilmelidir. Cumhuriyet tarihi ve hemen öncesi çok karmaşık olayların yaşandığı, çoğu zaman hemen gününde müdahaleyi zorunlu kılan olaylarla doludur. Bir olayı değerlendirirken ele alınması ve incelenmesi gereken öyle çok parametre vardır ki, bunlardan birini kaçırırsanız hataya düşersiniz.

Hiç kimse eleştirilemez değildir. Atatürk hiç değildir, sonuç olarak olağanüstü sayılabilecek bir dönemin birinci aktörüdür ve hatasız olması mümkün değildir. Benim kişisel düşüncem, hatalarının devede kulak olduğudur.

Diğer başlıkta yazmıştım galiba.

Atatürk'ü o kadar sakız ettiler ki, yaptıkları sıradanlaştı, adı değersizleşti... gibi görünüyor.

Atatürk Tanrı değildir, peygamber değildir, kutsanmış üstün bir insan değildir.

Fakat sıradan, herkesin anlayabileceği biri de değildir. Atatürk gerçekten çağlara damgasını vurmaya başarmış çok önemli ve bir o kadar da değerli bir liderdir.

Bunu görmek ve kabul etmek kimseyi küçültmez. Bana göre aksi küçültür, zaten kafası azıcık çalışan herkes de ona güler.

Ben Atatürkçüyüm diyor ve bundan onur duyuyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Abdullahhabdal bilgi için teşekkürler ,yalnız anlamayana anlatamazsın bunları ,beyin yok yani anlamaz.Benim de Osmanlıyı sevmemem genetik sanırım .Akhenin kulakları çınlasın :D

tarihinde şahika tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Eleştirin o zaman. Bekliyorum. Atatürk'ü eleştirin. Kötülemeyin ama eleştirin.

Bakalım onu nasıl becereceksiniz....

Kötülemeyi beceremediniz. Eleştirin bari. Merakla bekliyoruz.

Umarım onu becerirsiniz.

keşke alkol kullanmasaydı, belki ömrü uzardı...

keşke İsmet Paşa ve benzeri asker kafalılardan uzak durabilseydi...

keşke diyanet işleri benzeri kurumlara taviz vermeseydi...

keşke sağlığında gerçek anlamda çok partili döneme geçebilseydi...

becerebildim mi?

Atatürkü eleştirmek onu sevmemek değildir.

tarihinde Afrodit tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

keşke alkol kullanmasaydı, belki ömrü uzardı...

keşke İsmet Paşa ve benzeri asker kafalılardan uzak durabilseydi...

keşke diyanet işleri benzeri kurumlara taviz vermeseydi...

keşke sağlığında gerçek anlamda çok partili döneme geçebilseydi...

becerebildim mi?

Atatürkü eleştirmek onu sevmemek değildir.

Yalnız O'nu anlamayınca sevmenin pek esprisi olmuyor sanırım ,Çok partili döneme erken geçilseydi ,bugünleri de mumla arardık.....

tarihinde şahika tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yalnız O'nu anlamayınca sevmenin pek esprisi olmuyor sanırım ,Çok partili döneme erken geçilseydi ,bugünleri de mumla arardık.....

Bilemeyiz ki, belki öyle olurdu belki böyle belki şöyle...

her halükarda o dönemde ve öyle bir süreçte yoktan varettikleriyle bile dev gibi bir liderdir.

ama insandır. elbette eleştirilebilir. tabi eleştirilecek birşeyi bulunursa :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest Malik Cebbar

Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936)

Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930)

Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiç bir piyasa da başıboş değildir. (1937)

Atatürk devletçilik ilkesinde özel teşebbüse izin verdiği için hata yapmıştır.

Bu ilke ile sermaye sahiplerinin yönetimi ele geçirmesine izin verir.Bireysel çıkarlar toplumsal çıkarların önüne geçer.

Sözde yerli şirketler yerli üretim adı altında yabancı sermayeye çalışmıştır.

Eğitim veren sözde yerli özel okullarda milliyetçilik,laiklik gibi ilkelere karşı eğitim başlatmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

keşke İsmet Paşa ve benzeri asker kafalılardan uzak durabilseydi...

ismet paşa asker kafalıymış da, kendisi ne kafalıymış ?

keşke diyanet işleri benzeri kurumlara taviz vermeseydi...

diyaneti kuran zaten ta kendisi,

-osmanlıda olduğu gibi- ulemalardan, hacılardan hocalardan tarikatlardan mı öğrenseyi halk dinleri ?

her önüne gelen şeyh/şıh kafasına göre isyan mı başlatsaydı "şu islama aykırıdır" şeklinde çığırarak ?

keşke sağlığında gerçek anlamda çok partili döneme geçebilseydi...

sağlığında çok partili döneme geçme girişimlerinde de

fethi okyar örneği var mesela..

serbest cumhuriyet fırkası yani "muhalefet = dindarlık" şeklinde algılandı o dönemin tosunları tarafından

izmir mitingi bunun bi örneğiydi mesela..

______________________________

600 küsür yıl boyunca padişahın, ağanın, aile reislerinin, aşiretlerin, ulemanın vb. tebaa'sı haline getirlmiş kimliksiz(!) bir koyun sürüsüne,

"siz artık onun bunun tebaa'sı olmaktan çıkıp da, insan ve vatandaş(!) olmak istiyor musunuz,

-kendi kendinizi yönetmek istiyor musunuz, kendinizi ifade edebileceğiniz bir kimlik(!) istiyor musunuz ?"

şeklinde gereksiz sorular sorulmaz..

devrimler halk için değil,

"halka rağmen" yapılır..

ama cia güdümlü kenan evren darbeleri diyorsanız

ahanda işte onlar "halk için" adı altında yapılır

tam da şu nato kafalı(!) askerler tarafından hem de..

Link to post
Sitelerde Paylaş

+1

Arkadaşlar Atatürk sorun falan bırakmamıştır..

Şöyle düşünelim..Birisi 50 Yıl sonra ANGElA MERKEL şu türkleri başımıza sorun olarak bırakmış deme ihtimaliyle aynı

Almanyada 3.000.000 Türk var.. Şimdilik sorun yok..

Eğer Almanlar şimdiki gibi çocuk yapmamaya devam eder de..

Türklerde Bizim doğuda olduğu gibi 30-40 çocuk yaparsa Nufus dengesi bozulur ve almanyaya sorun olmaya başlarlar..

Doğu nun nufusu batıya göre çok fazla artmıştır..

kürtlere göre doğum konytrolü günahdır..

şunu kabul ederim..Eğer cumhuriyetten sonra kürtler bu ülkede yaşamıyor olsaydı bu Ülke bu kadar dindarlaşmaz ve geri kalmazdı..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Atatürk devletçilik ilkesinde özel teşebbüse izin verdiği için hata yapmıştır.

Bu ilke ile sermaye sahiplerinin yönetimi ele geçirmesine izin verir.Bireysel çıkarlar toplumsal çıkarların önüne geçer.

Sözde yerli şirketler yerli üretim adı altında yabancı sermayeye çalışmıştır.

Eğitim veren sözde yerli özel okullarda milliyetçilik,laiklik gibi ilkelere karşı eğitim başlatmıştır.

Sanki ben yazdım..İmzamı atıyorum...ama Türk sermayesiyle işbirliği yapmak için Dünya sermayesi ülkede karışıklıkları daha erken çıkarır ve Atatürkü anlayamayan geri zekalıları daha atatürke ve türklere karşı erken kullanırlardı..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Atatürk'ün en büyük hatası bence her soruna kendisinin çözüm bulmaya çalışmasıdır.

Her işe bulaşmış Atatürk...

Nedeni de çevresinde İnönü dışında güvendiği birinin olmamasıdır.

İnönü de yeterince parlak bir aydın değildir malesef. Kaba, katı bir adamdır.. Kincidir..

Ben Atatürk'ün yerinde olsaydım, dış danışmanlara daha büyük önem verirdim.

Her batı ülkesinden danışman çağırır, fikirlerini alırdım.

Atatürk herşeyi kendi planlamış ve uygulamaya koymuştur.

Türkiye'de gerçek anlamda aydının olmadığı bir zamanda yaşamıştır Atatürk.

Türk aydınları o zaman da yoktu, şimdi de yok...

Yine de bazılarına güvense iyi ederdi Atatürk.. Herşeyin iyisini yapmaya çalışmak her zaman iyi sonuç vermez.

Muhalefeti değersiz kabul etmesi Atatürk'ün en büyük hatalarındandır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Atatürk'ün en büyük hatası bence her soruna kendisinin çözüm bulmaya çalışmasıdır.

Her işe bulaşmış Atatürk...

Nedeni de çevresinde İnönü dışında güvendiği birinin olmamasıdır.

İnönü de yeterince parlak bir aydın değildir malesef. Kaba, katı bir adamdır.. Kincidir..

Ben Atatürk'ün yerinde olsaydım, dış danışmanlara daha büyük önem verirdim.

Her batı ülkesinden danışman çağırır, fikirlerini alırdım.

Atatürk herşeyi kendi planlamış ve uygulamaya koymuştur.

Türkiye'de gerçek anlamda aydının olmadığı bir zamanda yaşamıştır Atatürk.

Türk aydınları o zaman da yoktu, şimdi de yok...

Yine de bazılarına güvense iyi ederdi Atatürk.. Herşeyin iyisini yapmaya çalışmak her zaman iyi sonuç vermez.

Muhalefeti değersiz kabul etmesi Atatürk'ün en büyük hatalarındandır.

Katiliyorum. Ataturk'un her zaman "Tek adam" olarak ortaya cikisi ve "tek adam" i oynamasi, hem herseyi onun sirtina yukler; hem de belki ayni yonde fakat degisik fikir ve dusuncelerin cesnisi ile bazi seyler daha "akillarda soru birakmadan/seffaf" halledilebilirdi. Aslinda buradaki sorun, yani guvensizlik ve en ufak Ataturk algisinda harcama "korku mu/guvensizlik mi?" hangisi idi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...