Jump to content

İslam'ın Kısır Döngüsüne Bir Örnek


Recommended Posts

KALP İLE DÜŞÜNMEK

Araf Suresi 179 Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn

Araf Suresi 179 Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onunla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridirler.

Allah, Mu’minun Suresi’nde, müminlerin Cennet’in varisleri olduğunu ifade ediyor “Ulâike humul vârisûn(Mu’minun 10)İşte onlar, varis olanlardır” Varis olmanın şöyle bir şey olduğunu düşünürüz; sizin için geride bırakılmış bir şey vardır, sizin adınıza konmuştur ve vakti geldiğinde sizin olur. Neden miras alacağız diye düşünebilirsiniz. Yani o zaten bizim adımıza olan bir şey mi?

Daha iyi bir açıklama araştırdım ve aslında, Peygamberimizin(s.a.v), bunu tasvir ettiği bir sözünü buldum. Şöyleydi; Allah aslında – buraya dikkat edin – “Allah, yaratılmış her insan için Cennet’te bir ev yaratmıştır.” Yaratılmış her bir insan için Cennet’te bir ev inşa edilmiştir ve şu kesin ki her insan Cennet’e gitmeyecek. Mü’minler Cennet’e gittiklerinde kendi evlerine gidecekler ve evlerinin karşısında başka boş evler bulacaklar. Bu evler, Cennet’e gidecek insanlar için inşa edilmiş ama onlar gitmeyi reddetmişlerdir. Dolayısıyla Mü’minler sadece kendi evlerini almayacaklar, aslında diğerlerini de alabiliyor olacaklar, başkalarının almadığı evlerin de varisi olacaklar.

Eğer “Allah bu evleri Cennet’in en alt kademesinde mi inşa edecek?” şeklinde bir soru gelicek olsaydı düşünsenize herkes bunu yapabilir, o zaman hepsi en yüksek Cennet’te olabilir ki en yüksek Cennet “Firdevs” tir ve İngilizcedeki “Paradise” kelimesi bu kelimeden alınmıştır.Ayette “Ulâike humul vârisûn Ellezîne yerisûnel firdevs, hum fîhâ hâlidûn(Mu’minun 10-11)İşte onlar, varis olanlardır, onlar Firdevs cennetine varis olacaklar ve orada ebedi kalacaklardır.” Tüm insanoğlu için inşa edilmiş bu evler, aslında Firdevs Cenneti’nde inşa edilmiştir. En yüksek Cennet’te.

Şimdi anlayın en üstteki ayeti. Bu ayet tam aksinden bahsediyormuş gibi görünüyor “Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi” “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık” Burada tercüme yapmak istemiyorum. Kur’an’ın başka yerlerinde, Allah bizi yaratma sebebini zaten söylemiştir; sadece O’na kulluk etmemiz değil, aslında “İllâ men rahime rabbuk ve li zâlike halakahum(Hud 119) Rabbinin rahmet ettiği kimseler hariç ki onları, bunun için yarattı” Allah sizi, sevgi ve merhamet göstermek için yarattı. Allah’ın bizzat dediği şey bu. Sadece bu amaçla sizi yarattı, diğer bir deyişle Allah’ın amacı sizi yaratıp Cehennem’e atmak değildi. O’nun amacı, sizi yaratıp Cennet’e koymaktı.

Şimdi, bu ayet nasıl şöyle der “Onlardan birçoğunu Cehennem için yarattık.” “Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi “ Buradaki “li” nin çevirisi bizim için anahtar. Allah, bu ayette bir trajediyi ifade ediyor. Ben bir çok cin ve insan yarattım ve bunlar Cehennem’e doğru gidiyorlar. Neden böyle yapıyorlar?

lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ” “kalpleri vardır fakat onunla gerçeği anlamazlar” Kalpleri var ama onunla düşünmüyorlar. Diğer bir deyişle bu ayet; kilitli kalpleri var ya da kalpleri yok, kalpsiz insanlar demiyor. Ayet “Kalpleri var” diyerek başlıyor. Sadece bunu düzgün kullanmıyorlar.”lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ” “gözleri vardır, fakat onlarla görmezler”, “lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ” “kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler

Yani kalbleri var, gözleri var, kulakları var. Var, var, var. Bunlara sahip olmaları, bunları Cennet’e gidebilmek için doğru bir şekilde kullanmaya güçlerinin yettiği anlamına gelir. Yani Allah, Cennet’i sizin ve benim için yarattı ve bize üç şey verdi.” ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’idete(Nahl 78)Size işitme, görme ve güçlü kalpler verdi” Eğer bu üç şeyden doğru bir şekilde istifade edebilirseniz doğruca Cennet’e gidebilirsiniz. Ama eğer bunları doğru şekide kullanmazsanız sadece kendinizi suçlayabilirsiniz, çünkü bunlara sahiptiniz. Bu araçlar sizde vardı. Bu arabanızın olup onu hiç sürmemeniz gibi bir şey. Başkasını suçlamayın. Arabanızın benzini ve diğer her şeyi vardı. Talimatları da vardı ama hiç kullanmadınız.

Şimdi de biraz kalbe sahip olmak ama onunla düşünmemek ne anlama geliyor, bunu konuşalım. Çünkü biz beynimizle düşündüğümüzü sanırız. Allah neden kalpler düşünür buyuruyor? “kalpleri vardır fakat onunla gerçeği anlamazlar

“Fıkh” derin bir anlayış demektir. Çünkü Allah diyor ki; vahiy, ayet, inanç, bunların yeri kalptir.

Sokakta aşağı doğru yürüdüğüm zaman ve belki bir jeologla yürüyorumdur veya bir botanikçiyle, bitkilerle çalışan biriyle, onlar bana ağacın türünü söyleyebilirler, ağacın kaç yaşında olduğunu söyleyebilirler, ağacın yetişmesi için en uygun koşulları söyleyebilirler ya da ölmek üzere olduğunu kısacası bana bu ağaçla ilgili tüm bu şeyleri söyleyebilirler. Ben bunların hiç birini bilmiyorum, botanik okumadım ama size şunu söyleyebilirim ki, aynı ağaca kalbimle baktığım zaman sadece beynimle değil, kalbimle de baktığım zaman bana, Allah’ın ölümden sonra hayat meydana getirmesini hatırlatır. Çünkü bu ağaç bir zamanlar sadece bir tohumdu ve Allah ondan bir hayır meydana getirdi, bir hayat meydana getirdi. Yani bir ağacı gördüğümde aklıma fani olduğum gelir.

Bir bilim adamı göğre bakıp birçok şey söyleyebilir. Ben göğre baktığımda tevazu görürüm. Sadece göğe bakarım ve Allah(s.v.t.)’ın gök için “ferciıl basara hel terâ min futûr(Mülk 3)Hiçbir çatlak ve düzensizlik görüyor musun?” dediği aklıma gelir.

Diğer bir ifadeyle, etrafınızdaki Dünya’ya bilimsel bir açıdan bakabilirsiniz, kuşkucu bir açıyla bakabilirsiniz, sadece yanınızdan geçip gidiyormuş gibi bakabilirsiniz. Ama etrafınızdaki dünyaya kalbinizle bakarsanız başka bir şey görüceksiniz. Diğer insanların görmediğini göreceksiniz.

Bir tecrübeden bahsedeyim, bunu bizzat yaşadım, siz de tecrübe edebilirsiniz. Otoyola indim, Kur’an’ın açısından, çevrenizde maddi olarak gördüğünüz her şey sizin için manevi birer hatırlatıcı olabilir, her şey bir ayettir. Haydi bunu deneyelim. Bir keresinde birkaç kişiyle arabadaydım, bir üniversite programına gidiyorduk ve hız yapıyorlardı, saatte 90 mille gidiyorlardı. Onlara “Yavaş olun” demeden önce birdenbire fark ettim ki hız yapıyorlar ve insanların yolunu kesiyorlar. Aklıma “Kellâ bel tuhıbbûnel âcileh(Kıyamet 20)Hayır, siz çarçabuk geçmekte olanı seviyorsunuz” Hayır, hayır, hayır. Siz insanoğlunun acele etmeye meyli var. Bu hızdan kurtulmanız lazım. Allah bunu Kur’an’da belirtiyor. Onların hız yapması, Allah’ın söylediği bir şey için hatırlatıcı olabilir. Allah bizi ne kadar iyi biliyor! “Elâ ya’lemu men halak(Mülk 14)Yaratan, bilmez mi?

Sonra camdan dışarı bakmaya başladım ve bana en üstteki ayeti hatırlatan bir şey gördüm. Orada otlayan inekler vardı ve araba onların üstüne gidiyordu. Biliyorsunuz başka bir hayvan, üzerine bir araba geldiğinde, hızlı bir cisim geldiğinde tepki gösterir; kuşlar uçar, kertenkele bir deliğe girer, geyik sersemleyip arabaya toslar ama bir inek nasıl tepki verir biliyor musunuz? Tepki vermez! Öylece yerinde durur. Nerdeyse 2-3 fit ötedeki araba onun için bir risktir, peki neden hala çimlerde duruyor, kenarda değil? Tam yanından geçerken o hala hareketsiz duruyor, otlamaya devam ediyor, aldırmıyor. Tamamen etrafından bihaber ve o anda dedim ki “SubhanAllah!” Allah, pervasız insanlardan bahsederken onları sığırla kıyaslıyor “ulâike kel en’âmi bel hum edallu” “işte onlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar” ve “ulâike humul gâfilûn” “işte onlar gafillerin ta kendileridir

Gaflet konusunda sığırdan daha büyük bir örnek ne olabilir! Allah başka bir hayvanla kıyaslamamış, çünkü diğer hayvanlar tepki veriyor diğer hayvanların keskin refleksleri var. Sığırın yok. Bu bile bir hatırlatıcı oldu. Arabada gidiyoruz, bir reklam tabelası gördüm. Bir ev almakla alakalı bir reklamdı. Bir ev resmi var, birbirine sarılan bir aile ve “Her Amerikan’ın Rüyası” şeklinde bir yazı. Baktım ve SubhanAllah dedim. Aklıma gelen ilk ayet “İnnehu kâne fî ehlihî mesrûrâ(İnşikak 13)Çünkü o, ailesi içinde sevinçli idi” Bir ayet daha aklıma geldi “mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî(Tevbe 24)Hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda çabalamaktan daha sevimli ise” SubhanAllah! Herşey bir ayet olabilir! Etrafınızda olmayacak tek bir şey bile yok. Her şey olacak. Bu, bir şeyin peşine düşen bir kalbin hisleridir.

Bir arkadaşım vardı, onu gerçek bir adam olarak görürdüm, yolda yürüyorduk. Bu, sizinle paylaşacağım son örnek. Sadece kalble düşünmenin ne olduğuna dair bir fikir vermek için. Yolda yürüyoruz ve şehirdeyiz, New York’tayız ve birden bir tutam çimen gördü, orada bitmiş. Hani bazen beton kaldırımların ortasından çimen biter, iki kaldırım taşının arasından bilirsiniz. Birdenbire durdu ve ona bakmaya başladı. Döndüm ve “Herşey yolunda mı, neden ona bakıyorsun?” dedim. Şöyle cevap verdi “Biliyorsun, şu an bizi çevreleyen her şeyin içinde tek doğal olan şey bu ve yerinde değilmiş gibi duran tek şey de bu. Tıpkı Müslümanlar gibi, tıpkı İslam gibi

Tabiat insanlarıyız biz, fıtrat üzerine yaratılmış insanlarız. Bu Kur’an ve bize öğrettikleri doğal olanlar ve öyle bir noktaya geldik ki, dünya içerisinde buraya ait değilmiş gibi duran tek şey bu. SubhanAllah! Düşünce insanı haline geliyorsunuz, sadece etrafınızda gördüklerinizle. O kadar derin düşünebilmek isterdim.

Ana fikir şu, eğer kalbinizi kullanırsanız, düşünen bir insan haline gelirseniz, düşünme egzersizine gerçekten sıkı sıkıya bağlı kalırsanız gördüğünüz, duyduğunuz ve hissettiğiniz şeyler bambaşka olacak. Ve bunlar da Cehennem için yaratılmış insanlar değil. Bu insanlar Cennet için yaratılmış. Yani bu ayet bir trajediyle ilgili, bu insanlar nasıl olur da Cehennem’e yönelirler; kalpleri, gözleri ve kulakları varken. Allah(s.v.t.) bize kalplerimizi, gözlerimizi ve kulaklarımızı mümkün olan en iyi şekilde, bizi O’na daha da yakınlaştıracak şekilde kullanmayı nasip etsin.KALP İLE DÜŞÜNMEK

Araf Suresi 179 Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn

Araf Suresi 179 Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onunla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridirler.

Allah, Mu’minun Suresi’nde, müminlerin Cennet’in varisleri olduğunu ifade ediyor “Ulâike humul vârisûn(Mu’minun 10)İşte onlar, varis olanlardır” Varis olmanın şöyle bir şey olduğunu düşünürüz; sizin için geride bırakılmış bir şey vardır, sizin adınıza konmuştur ve vakti geldiğinde sizin olur. Neden miras alacağız diye düşünebilirsiniz. Yani o zaten bizim adımıza olan bir şey mi?

Daha iyi bir açıklama araştırdım ve aslında, Peygamberimizin(s.a.v), bunu tasvir ettiği bir sözünü buldum. Şöyleydi; Allah aslında – buraya dikkat edin – “Allah, yaratılmış her insan için Cennet’te bir ev yaratmıştır.” Yaratılmış her bir insan için Cennet’te bir ev inşa edilmiştir ve şu kesin ki her insan Cennet’e gitmeyecek. Mü’minler Cennet’e gittiklerinde kendi evlerine gidecekler ve evlerinin karşısında başka boş evler bulacaklar. Bu evler, Cennet’e gidecek insanlar için inşa edilmiş ama onlar gitmeyi reddetmişlerdir. Dolayısıyla Mü’minler sadece kendi evlerini almayacaklar, aslında diğerlerini de alabiliyor olacaklar, başkalarının almadığı evlerin de varisi olacaklar.

Eğer “Allah bu evleri Cennet’in en alt kademesinde mi inşa edecek?” şeklinde bir soru gelicek olsaydı düşünsenize herkes bunu yapabilir, o zaman hepsi en yüksek Cennet’te olabilir ki en yüksek Cennet “Firdevs” tir ve İngilizcedeki “Paradise” kelimesi bu kelimeden alınmıştır.Ayette “Ulâike humul vârisûn Ellezîne yerisûnel firdevs, hum fîhâ hâlidûn(Mu’minun 10-11)İşte onlar, varis olanlardır, onlar Firdevs cennetine varis olacaklar ve orada ebedi kalacaklardır.” Tüm insanoğlu için inşa edilmiş bu evler, aslında Firdevs Cenneti’nde inşa edilmiştir. En yüksek Cennet’te.

Şimdi anlayın en üstteki ayeti. Bu ayet tam aksinden bahsediyormuş gibi görünüyor “Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi” “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık” Burada tercüme yapmak istemiyorum. Kur’an’ın başka yerlerinde, Allah bizi yaratma sebebini zaten söylemiştir; sadece O’na kulluk etmemiz değil, aslında “İllâ men rahime rabbuk ve li zâlike halakahum(Hud 119) Rabbinin rahmet ettiği kimseler hariç ki onları, bunun için yarattı” Allah sizi, sevgi ve merhamet göstermek için yarattı. Allah’ın bizzat dediği şey bu. Sadece bu amaçla sizi yarattı, diğer bir deyişle Allah’ın amacı sizi yaratıp Cehennem’e atmak değildi. O’nun amacı, sizi yaratıp Cennet’e koymaktı.

Şimdi, bu ayet nasıl şöyle der “Onlardan birçoğunu Cehennem için yarattık.” “Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi “ Buradaki “li” nin çevirisi bizim için anahtar. Allah, bu ayette bir trajediyi ifade ediyor. Ben bir çok cin ve insan yarattım ve bunlar Cehennem’e doğru gidiyorlar. Neden böyle yapıyorlar?

lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ” “kalpleri vardır fakat onunla gerçeği anlamazlar” Kalpleri var ama onunla düşünmüyorlar. Diğer bir deyişle bu ayet; kilitli kalpleri var ya da kalpleri yok, kalpsiz insanlar demiyor. Ayet “Kalpleri var” diyerek başlıyor. Sadece bunu düzgün kullanmıyorlar.”lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ” “gözleri vardır, fakat onlarla görmezler”, “lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ” “kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler

Yani kalbleri var, gözleri var, kulakları var. Var, var, var. Bunlara sahip olmaları, bunları Cennet’e gidebilmek için doğru bir şekilde kullanmaya güçlerinin yettiği anlamına gelir. Yani Allah, Cennet’i sizin ve benim için yarattı ve bize üç şey verdi.” ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’idete(Nahl 78)Size işitme, görme ve güçlü kalpler verdi” Eğer bu üç şeyden doğru bir şekilde istifade edebilirseniz doğruca Cennet’e gidebilirsiniz. Ama eğer bunları doğru şekide kullanmazsanız sadece kendinizi suçlayabilirsiniz, çünkü bunlara sahiptiniz. Bu araçlar sizde vardı. Bu arabanızın olup onu hiç sürmemeniz gibi bir şey. Başkasını suçlamayın. Arabanızın benzini ve diğer her şeyi vardı. Talimatları da vardı ama hiç kullanmadınız.

Şimdi de biraz kalbe sahip olmak ama onunla düşünmemek ne anlama geliyor, bunu konuşalım. Çünkü biz beynimizle düşündüğümüzü sanırız. Allah neden kalpler düşünür buyuruyor? “kalpleri vardır fakat onunla gerçeği anlamazlar

“Fıkh” derin bir anlayış demektir. Çünkü Allah diyor ki; vahiy, ayet, inanç, bunların yeri kalptir.

Sokakta aşağı doğru yürüdüğüm zaman ve belki bir jeologla yürüyorumdur veya bir botanikçiyle, bitkilerle çalışan biriyle, onlar bana ağacın türünü söyleyebilirler, ağacın kaç yaşında olduğunu söyleyebilirler, ağacın yetişmesi için en uygun koşulları söyleyebilirler ya da ölmek üzere olduğunu kısacası bana bu ağaçla ilgili tüm bu şeyleri söyleyebilirler. Ben bunların hiç birini bilmiyorum, botanik okumadım ama size şunu söyleyebilirim ki, aynı ağaca kalbimle baktığım zaman sadece beynimle değil, kalbimle de baktığım zaman bana, Allah’ın ölümden sonra hayat meydana getirmesini hatırlatır. Çünkü bu ağaç bir zamanlar sadece bir tohumdu ve Allah ondan bir hayır meydana getirdi, bir hayat meydana getirdi. Yani bir ağacı gördüğümde aklıma fani olduğum gelir.

Bir bilim adamı göğre bakıp birçok şey söyleyebilir. Ben göğre baktığımda tevazu görürüm. Sadece göğe bakarım ve Allah(s.v.t.)’ın gök için “ferciıl basara hel terâ min futûr(Mülk 3)Hiçbir çatlak ve düzensizlik görüyor musun?” dediği aklıma gelir.

Diğer bir ifadeyle, etrafınızdaki Dünya’ya bilimsel bir açıdan bakabilirsiniz, kuşkucu bir açıyla bakabilirsiniz, sadece yanınızdan geçip gidiyormuş gibi bakabilirsiniz. Ama etrafınızdaki dünyaya kalbinizle bakarsanız başka bir şey görüceksiniz. Diğer insanların görmediğini göreceksiniz.

Bir tecrübeden bahsedeyim, bunu bizzat yaşadım, siz de tecrübe edebilirsiniz. Otoyola indim, Kur’an’ın açısından, çevrenizde maddi olarak gördüğünüz her şey sizin için manevi birer hatırlatıcı olabilir, her şey bir ayettir. Haydi bunu deneyelim. Bir keresinde birkaç kişiyle arabadaydım, bir üniversite programına gidiyorduk ve hız yapıyorlardı, saatte 90 mille gidiyorlardı. Onlara “Yavaş olun” demeden önce birdenbire fark ettim ki hız yapıyorlar ve insanların yolunu kesiyorlar. Aklıma “Kellâ bel tuhıbbûnel âcileh(Kıyamet 20)Hayır, siz çarçabuk geçmekte olanı seviyorsunuz” Hayır, hayır, hayır. Siz insanoğlunun acele etmeye meyli var. Bu hızdan kurtulmanız lazım. Allah bunu Kur’an’da belirtiyor. Onların hız yapması, Allah’ın söylediği bir şey için hatırlatıcı olabilir. Allah bizi ne kadar iyi biliyor! “Elâ ya’lemu men halak(Mülk 14)Yaratan, bilmez mi?

Sonra camdan dışarı bakmaya başladım ve bana en üstteki ayeti hatırlatan bir şey gördüm. Orada otlayan inekler vardı ve araba onların üstüne gidiyordu. Biliyorsunuz başka bir hayvan, üzerine bir araba geldiğinde, hızlı bir cisim geldiğinde tepki gösterir; kuşlar uçar, kertenkele bir deliğe girer, geyik sersemleyip arabaya toslar ama bir inek nasıl tepki verir biliyor musunuz? Tepki vermez! Öylece yerinde durur. Nerdeyse 2-3 fit ötedeki araba onun için bir risktir, peki neden hala çimlerde duruyor, kenarda değil? Tam yanından geçerken o hala hareketsiz duruyor, otlamaya devam ediyor, aldırmıyor. Tamamen etrafından bihaber ve o anda dedim ki “SubhanAllah!” Allah, pervasız insanlardan bahsederken onları sığırla kıyaslıyor “ulâike kel en’âmi bel hum edallu” “işte onlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar” ve “ulâike humul gâfilûn” “işte onlar gafillerin ta kendileridir

Gaflet konusunda sığırdan daha büyük bir örnek ne olabilir! Allah başka bir hayvanla kıyaslamamış, çünkü diğer hayvanlar tepki veriyor diğer hayvanların keskin refleksleri var. Sığırın yok. Bu bile bir hatırlatıcı oldu. Arabada gidiyoruz, bir reklam tabelası gördüm. Bir ev almakla alakalı bir reklamdı. Bir ev resmi var, birbirine sarılan bir aile ve “Her Amerikan’ın Rüyası” şeklinde bir yazı. Baktım ve SubhanAllah dedim. Aklıma gelen ilk ayet “İnnehu kâne fî ehlihî mesrûrâ(İnşikak 13)Çünkü o, ailesi içinde sevinçli idi” Bir ayet daha aklıma geldi “mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî(Tevbe 24)Hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda çabalamaktan daha sevimli ise” SubhanAllah! Herşey bir ayet olabilir! Etrafınızda olmayacak tek bir şey bile yok. Her şey olacak. Bu, bir şeyin peşine düşen bir kalbin hisleridir.

Bir arkadaşım vardı, onu gerçek bir adam olarak görürdüm, yolda yürüyorduk. Bu, sizinle paylaşacağım son örnek. Sadece kalble düşünmenin ne olduğuna dair bir fikir vermek için. Yolda yürüyoruz ve şehirdeyiz, New York’tayız ve birden bir tutam çimen gördü, orada bitmiş. Hani bazen beton kaldırımların ortasından çimen biter, iki kaldırım taşının arasından bilirsiniz. Birdenbire durdu ve ona bakmaya başladı. Döndüm ve “Herşey yolunda mı, neden ona bakıyorsun?” dedim. Şöyle cevap verdi “Biliyorsun, şu an bizi çevreleyen her şeyin içinde tek doğal olan şey bu ve yerinde değilmiş gibi duran tek şey de bu. Tıpkı Müslümanlar gibi, tıpkı İslam gibi

Tabiat insanlarıyız biz, fıtrat üzerine yaratılmış insanlarız. Bu Kur’an ve bize öğrettikleri doğal olanlar ve öyle bir noktaya geldik ki, dünya içerisinde buraya ait değilmiş gibi duran tek şey bu. SubhanAllah! Düşünce insanı haline geliyorsunuz, sadece etrafınızda gördüklerinizle. O kadar derin düşünebilmek isterdim.

Ana fikir şu, eğer kalbinizi kullanırsanız, düşünen bir insan haline gelirseniz, düşünme egzersizine gerçekten sıkı sıkıya bağlı kalırsanız gördüğünüz, duyduğunuz ve hissettiğiniz şeyler bambaşka olacak. Ve bunlar da Cehennem için yaratılmış insanlar değil. Bu insanlar Cennet için yaratılmış. Yani bu ayet bir trajediyle ilgili, bu insanlar nasıl olur da Cehennem’e yönelirler; kalpleri, gözleri ve kulakları varken. Allah(s.v.t.) bize kalplerimizi, gözlerimizi ve kulaklarımızı mümkün olan en iyi şekilde, bizi O’na daha da yakınlaştıracak şekilde kullanmayı nasip etsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 43
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

UYDURULAN DİN VE KUR’AN’DAKİ DİN

Kur’an günümüzle alakalı değil. Kur’an benim hayatımla ilgili değil. Çok uzun zaman öncesinde olan şeylerden bahsediyor.

Kur’an hakkında bahseden tanıdığım kişiler 500 sene öncesinde yaşayan insanlar gibi konuşuyorlar. Modern insanlar gibi konuşmuyorlar. Konuştukları zaman başka kimsenin konuşmadığı bir şekilde konuşuyorlar. Arkadaşlarım, iş arkadaşlarım, okuldaki profesörler öyle konuşmuyorlar. Aslında bir hatip ile arkadaş olabilirsiniz. Sizinle konuştuğu zaman gayet normal bir şekilde konuşurken mimbere geçtiğinde konuşması farklılaşır. Öyle konuşuyorlar ki sanki başka bir zamana aitmiş gibi. Nerdeyse seninle irtibatı kesmiş gibi.

Dini konularda Kur’an olsun, sünnet olsun bununla alakalı tüm konularda edindiğim ilk intiba; bu devire ait olmamalarıydı. Tüm bunlar eskide kalmış, geri kafalı yani hem bu dine sahip olup hem de modern hayatı bir biriyle buluşturamazsın, bu imkansız gibi bir şey. Bu ilkiydi, aslında dinlediğim bir çok sohbette bu zamanların ne kadar kötü olduğu o zamanların ise ne kadar iyi olduğundan bahsederlerdi. Hep konuştukları bu, bu zamanlar çok kötü eski zamanlar çok çok iyi. Sonra kendi kendime dedim ki, “Eski zamanların devri bitti. Şu an kötü durumdayız demek. Ee bu dinin misyonu ne?” Bu ilk problem

Fark ettiğim ikinci problem, hem kendimde hem de diğer milyonlarca kişide fark ettiğim şu ki; bu din, bu kitap fazlasıyla katı, sert ve zor. Bu dinin uygulaması kolay olmayan kuralları var. Kitabın kuralları ve esasları sana şöyle söylüyor; yapmaman gerekenleri bir şeyleri yasaklar ya da başka şeyleri emreder fakat kuralları öyle çok ağır ve çok zor ki temelde uygulanışsız. Yapamazsın, yapamazsın yani. Eğer yapmaya karar verirsen, gerçekten aşırı biri olmalısın.Normal mutlu bir insan olup da bu kurallara uyamazsın. Bunun sonucunda ne kadar dindar olursan, o kadar aksi olursun ve o kadar sinirli olup öfkeli görünürsün. Tanıdığım tüm Müslüman kişiler gerçekten sinirli tipler. Böylelikle “Onlar gibi olmak istemiyorum.” ki bunun sebebi din olmalı. Din katı olduğu için insanları da sert bu da insanları sinirli yapıyor.

Aslında benim de Allah’ın dinine dönmeden önce tüm yaşantım –malum Müslüman bir ailede doğmuştum – şöyle özetlenebilirdi.Ne zaman sakalı uzun birini görsem, hemen yolumu değiştirirdim, o tip kişilerin arasında olmak istemezdim zira hep benim nasıl cehenneme gideceğimden bahsederlerdi. Ya da namaz kılmam gerektiğini söylerlerdi. “Kardeşim neden böyle giyindin? Neler dinliyorsun? Neler izliyorsun? Ne….?” Bi dur artık. Seninle konuşmak istemiyorum. Beni rahat bırak da pizzamı yiyeyim. Bilirsiniz rahat rahat pizzanı yerken restoranda birden sakallı biri sana doğru gelir ve o anda aklınızdan geçen şey “Hay, tam da yemeğimin tadını çıkarıyordum. Bu adamın gelmesi mi gerekti şimdi..?” olur.

Din sert olduğu gibi onu takip eden insanlar da kaba ki, bu da ikinci tutum. Üçüncü tutum ise, Allah’ın dininden bahseden insanlardan hep duyduğum – ki çoğu zaman duyardum bunu – neden Müslüman olmam gerektiği değildi, bana dedikleri tek şey Müslüman olmam gerektiğiydi “İşte yapman gerekenler!” ve eğer neden Müslüman olmam gerektiğini sorarsam da “Çünkü yapmazsan cehennemi boylarsın!” Neden inanmalıyım ki? “Neden inanman gerektiğini sorgulama! Yoksa cehennemde yanarsın! Eğer sorgularsan kafir olursun! Şüphen mi var yoksa…! İmansız mısın!”

Eğer sohbetini dinlemeye gittiğin kişinin yanına gidip “Bu dinin doğru olduğu hakkında bilgiye nasıl sahip olacağız?” diye sorarsan, “Nasıl bileceğiz ki bu din haktır. Çünkü birçok din var dünya çapında bizimkinin doğru olduğunu nerden bileceğiz?” O şeyh muhtemelen size şöyle diyecektir ki bana söylediği şey “Sen, evladım önce bir abdest al ve iki rekat namaz kıl zira senin üstünde şeytanın vesvesi var.” Abdest aldıktan sonra iki rekat namaz kıldım ve hala kafamda aynı soru “Niye bu dini takip ediyoruz?” Bu soruyu her soruşumda verilen tepki “Estağfirullah el Azim, nasıl böyle bir soru sorarsın? Bu soruyu sormamalıydın! Ailenin bundan haberi var mı? Güzel kardeşim, otur otur okuyup üfleyeyim seni.” Okunup üflendikten sonra da aynı sorun hala devam ediyordu ve biliyor musunuz ne düşünmeye başladım. Etraftaki milyonlarca insanın da aynı düşündüğü şeyi; bu insanların o soruya bir cevapları yoktu.

İlk olarak bu tip insanlar 2015 yılına göre yaşamayı değil 1275 yılında yaşamayı istiyorlardı. Onlar Ömer Bin Hattab (r.a) zamanında yaşamak istiyorlardı. Birincil olarak, bu zamana ait değildi. İkinci olarak aşırı serttiler ve üçüncü olarak da, benim sorumu cevaplamak istemiyorlardı. Benim düşüncelerimin şeytanca olduğunu düşünüyorlardı. Bu söylediğim 3 neden bir kişinin İslam ile ilişki kurmak istememesi için yeter de artar. Şayet bu 3 endişeye sahipseniz ve İslam ile ilgili bir şey yapmak istemiyorsanız olgunluk ve anlayışla karşılarım. Mantıklı. Ve şunu söyleyebilirim ki bundan çok eminim Müslüman ya da gayri Müslim, dünyadaki hiçbir ülkede, tam anlamıyla bunun gibi düşünmeyen kimse yok. Tüm sohbetlere gelip dinleyen yüzlerce ya da binlerce Müslüman ya da gayri Müslim aynı sorunu taşımaktalar. Bu sorunu yaşamaktalar.

Böylelikle bu zamana kadar hayatımdaki Kur’an’dan uzak durmamın sebebi sadece tek bir neden olduğunu fark ettim benim yaşadığım zamanla bir alakası yok. Katı ve benim sorularıma cevap vermiyor. Fakat New York’ta üniversiteye gittiğimde felsefe dersleri aldım ve bu felsefe derslerinde, psikoloji derslerinde, antropoloji derslerinde Freud üzerine çalışıyordum, evrim üzerine çalışıyordum, modern Avrupa filozofisi üzerine çalışıyordum. Nasıl olur da, 1400 yıl öncesinden bir kitap benim sorularıma cevap verebilir? Gerçekçi olalım. Gerçekten benim sorularıma cevap verebilecek mi? Böylece bu kitapla ilişiğimi sağlayacak hiçbir neden yoktu.

Lakin Allah’ın inayetiyle – başka bir nedenden değil – Allah’ın kitabıyla karşılaştığımda, ne zaman ki Allah’ın kitabını anlama çalışmaya karar verdim – Allah’tan gerçekten inanılmaz hocalarla tanıştım – ve fark ettim ki bu 3 şey de doğru değildi. Kitap inanılmaz derecede günümüzle iç içeydi. Kitap, bu zaman için, benim sorularımı, benim problemlerimi ve benim kişisel sorunlarımı karşılıyordu. Toplumun ve dünyanın problemlerini bir tarafa bırakın ki bu ikinci üçüncü seviye olarak kalır, ben birinci adımdan yani benim kişisel sorunlarımın cevap bulmasından bahsediyorum.

İkinci mesele katı olmasıydı, kitapla daha fazla haşır neşir olduğumda fark ettim ki insanlar sertmiş, fakat kitap değil. Allah kitabı rahmet olsun diye indirdi ancak bizde rahmet yok. Ne zaman kitaptan bahsediyoruz o zaman rahmeti bir köşeye bırakıyoruz. Bu bizim yaptığımız. Allah’ın kitabı bunu yapmıyor, biz yapıyoruz. Tahamülsüzüz.

Ve son problem, insanlar benim sorularıma cevap vermek istemiyor. Ben bir soru soruyorum, onlar bana “Estağfirullah bu soru şeytandandır!” diyorlar. Fakat Kur’an ise insanları soru sormaya davet ediyor ve “Eleştirilerinizi getirin!” diyor. Dünyadaki hangi din “Lütfen beni eleştir.” der? İslamdan başkası değil. “Lütfen biz seni bu kitabı eleştirmeye davet ediyoruz.” “fetû bisûratin min miślihi ved’û şuhedâekum min dûnillâhi(Bakara 23)ona benzer bir sure getirin ve Allah’tan başka tanıklarınızı da çağırın Bunu okuduğumda “Bir kitap bunu nasıl der?” diye düşünmüştüm. Kendi kendime bu kitap “Sadece inan ve eğer inanmazsan yanarsın” demeliydi diye düşünmüştüm. Ama kitap “efelem takilun” “hala düşünmeyecekler mi” diyor. Diğer hiçbir din size bunu demez, diğer her din size “Düşünmeyi bırak ve inan” der. Fakat bu kitap size “Düşünmeyi bırakma, düşünmelisin ve sadece, düşünürsen o zaman inanırsın” diyor. Böyle başka bir din yok.

19 yaşımdayken fark ettim ki, Müslüman ümmeti tarafından aldatılmıştım. Aldatılmış hissettim. Tüm hayatım boyunca müslümandım ve kimse bana gelip de, bu kitabın tüm soruların cevaplarına sahip olduğunu söylemedi ve bu kitabın gerçekte günümüze yönelik olduğunu, katı olmadığını…

Etrafımda bana İslam dinini öğreten insanların onun öğretisini yanlış aksettirdiğini gördüm. Kişisel olarak gerçekten hayal kırıklığına uğramıştım. Güvenimi yitirmiştim. Bu insanlara güvenmiyordum. Kendim öğrenmek istiyordum. Allah’ın dinini öğreten tüm insanları suçlamıyorum ama yeterince bunlardan var. Yeterince! Ve ben yeterince şanslıydım ki inanılmaz hocaları, alimleri bulabildim. Bana göre dini, anlaşılması gerektiği manada anlamış insanları. Fakat bu tip insanlar çok azlar. Ve bu bahsettiğim hocaların başka bir özelliği daha var. İyi birer konuşmacı değiller. Yanlarına gidip öğrenmelisiniz. Ama size onların bir videosunu göstersem muhtemelen uyumaya gidersiniz.

İslam’ı bana kötü sunan insanlara gelince, ne kadar iyi konuşmacı olduklarını görebilirsiniz. Gayet iyiler ve geniş bir alana hitap edebilirler. İşte problem bu. Biz gayri Müslimlere İslam’ı tebliğ etmekten bahsederken size şunu söyleyebilirim ki ümmetin kendisi bizatihi Kur’an ile bağlarını kopartmış durumdalar. Bir çok zaman Kur’an hakkında bir şeyler duyan insanlar, vahyin ne kadar katı olduğunu, çağımıza ayak uyduramadığını ve sorularına cevap veremediklerini işitiyorlar. Kur’an’ın kendisi soruları cevaplamasına rağmen bunu sunan kişiler Kur’an’ı bu şekilde sunamıyorlar.

Bizler Kur’an’ı yanlış temsil ettik ya da, öyle demeyelim, olması gerektiğinden daha az temsil ettik. Allah’ın kitabını olması gerektiğinden daha az temsil ettik. Bu benim önceden gördüğüm bir problemdi. Bu, bizim zamanımızın üstesinden gelmesi zor olan bir sorunu ki, bana göre bu zamanın en büyük sorunu…

Link to post
Sitelerde Paylaş

ALLAH’IN KİTABI İLE YAŞAMAK

Maide 66Ve lev ennehum ekâmût tevrâte vel incîle ve mâ unzile ileyhim min rabbihim le ekelû min fevkıhim ve min tahti erculihim. Minhum ummetun muktesıdeh ve kesîrun minhum sâe mâ ya’melûn

Maide 66Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbleri tarafından kendilerine indirileni, Kur’an’ı gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından bol bol rızk yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür!

Allah (s.v.t.) “Ve lev ennehum ekâmût tevrâte vel incîle” buyuruyor. Kendilerine Tevrat ve İncil indirilenler, Allah geçmişin Hristiyan ve Yahudi insanları hakkında konuşuyor. Tevrat ve İncil onlara indirilmiş ve onlar da o kitaplara göre yaşamışlardı.” ve mâ unzile ileyhim min rabbihim” ve Rabblerinden olan diğer talimatları doğru uygulamış olsaydılar “le ekelû min fevkıhim ve min tahti erculihim” Üzerlerinden (gökten) ve yerden bol rızıklar yerlerdi. Allah diyor ki, eğer kitap olarak kendinize bu kitabı seçtiyseniz, hayat, sadece bir önceki 65. Ayette tasvir edilen cennette güzel olmayacak, dünyada da güzel olacak. Eğer Allah’ın kitabına göre yaşarsan aşağıdan ve yukarıdan yiyeceksin. Çok iyi değil mi?

Bir çok insan eğer Allah’ın kitabına göre yaşarlarsa hayatlarının zorlaşacağını düşünüyorlar. Hayatlarının güzelliklerini kaçıracaklarını düşünüyorlar. Allah (s.w.t) diyor ki “Eğer bilirseniz yerin ve göğün rızık kapılarını size açarım.” Ve size de tüketirsiniz, bu lüks hayat içinde yaşarsınız. Sadece Allah’ın kitabını seçtiğin için. SubhanAllah!

Minhum ummetun muktesıdeh ve kesîrun minhum sâe mâ ya’melûn” Onların aralarında, o kitap insanlarının arasındaki adil insanlardan bahsediyor, mükemmel derecede adil değillerdi “Muktasida” demek, iyiler orta seviyedeler demektir. Sınıflarının en iyileri değillerdi. Kötü değiller ama yolun ortasındalar. Yani Allah şunu söylüyor, eğer ortaya bile erişsen Allah sana verir ve sonra diyor ki “kesîrun minhum” aralarından çoğu “sâe mâ ya’melûn” ne kötü işler yapıyorlar, ne berbat ne korkunç işler yapıyorlar.

Bazı insanlara bakıyorsun ve o kişilerin bir kitaba inanabileceğini düşünemiyorsun. Vahye inanabileceklerini asla düşünemiyorsun. Yahudiler ya da Hristiyanlardan bahsetmiyorum. Müslümanlardan bahsediyorum. Biz böyle insanlar mı olduk? Ben, sen böyle biri mi olduk? Yaptıklarımıza dışarıdan baksak bir kitaba ya da Allah’tan, yukarılardan gelen vahye, bir otoriteye inanıyor olduğumuzu düşünemezdik. Bunu yapıyoruz. Çünkü bazen Allah’ın sözünden taviz veriyoruz. “Arkadaşım, yemek zorundayız, yalan söylemek zorundayız, biraz yaşamam lazım.” Diyoruz.

Ama bu bir ayet. Allah, eğer sadece benim kitabıma göre yaşarsanız gerçekten iyi yaşamış olursunuz diyor. Siz buna yaşamak mı diyorsunuz? Ben size varlığından haberdar olmadığınız şeyleri bile açacağım ve sadece cennette değil, dünyada da. “Üstlerinden ve ayaklarının altından yerlerdi.

Bugün Müslüman ümmeti olarak büyük bir kargaşa içindeyiz. Biliyorsunuz kaynaklar elimizden alındı. Bozulmaya doğru gittiğimizi biliyoruz. Bize sürekli sağlanacak kullanabilir temel kamu hizmetine bile sahip değiliz. Müslümanların olduğu, yeryüzünde Müslümanların ayak bastığı bir çok yerde. SubhanAllah! Ama Allah, diyor ki tek yapmanız gereken kitabıma göre yaşamak. Tek yapmanız gereken bu. Gerisini ben halledeceğim. Ekonominiz yeniden canlanacak. Herşey yerli yerine oturacak. İş gelecek. Para gelecek. Yemeğiniz tabağınızda gelecek. Çocuklarınızın eğitimiyle ilgilenilecek. “Üstlerinden ve ayaklarının altından yerlerdi.” SubhanAllah!

Bu senin ve benim, Allah’ın bize dünyayı vermesinin onun için boş olduğu üzerine tefekkür etmemiz için. Çünkü Allah için dünya boş. Eğer biz Allah için cennetin insanları olursak, Allah dünyanın değersiz olduğunu bize gösterecek. Seninle ben maddi şeylerin peşinde koştuğumuz, sadece onları önemsediğimiz sürece Allah onları bile bizden uzak tutacak. O dünyalıklara sahip olsan bile sana mutluluk getirmeyecekler. Seni hiçbir şekilde tatmin etmeyecekler.

Sen ve ben ahiret insanı olmaya karar verdiğimiz an, bu dünyaya daha fazlası için konmuş oluyoruz. Hayatlarımızda öylece burada olmaktan daha fazlası için var oluyoruz. Bunu fark edip Allah’ın kitabına göre yaşamaya başladığın an, büyük mesele olduğunu düşündüğün şeylerin kucağına düştüğünü göreceksin. Sana öylece gelecekler. Birinden sonra diğeri, ondan sonra, ondan sonra diğeri. SubhanAllah!

Allah(s.v.t) kapılarını hepimize açsın. Bizi O’na yakınlaştıracak, sadece dünyadaki değil cennetteki evlerimizi de inşa edeceğimiz rızık kapılarını.

Link to post
Sitelerde Paylaş

BİR KULAĞINDAN GİRİP DİĞERİNDEN ÇIKMASIN

Enfal Suresi 21-22 “Ve lâ tekûnû kellezîne kâlû semi’nâ ve hum lâ yesmeûn. İnne şerred devâbbi indallâhis summul bukmullezîne lâ ya’kılûn”

Enfal Suresi 21-22 “Ve işitmedikleri halde “İşittik” diyenler gibi olmayın! Muhakkak ki Allah katında canlıların en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.”

Bu iki ayette Allah(s.w.t.), dinleme eyleminden bahsediyor.” “İşittik” deyip ama aslında gerçekten dinlemeyen insanlar gibi olmayın”. Pasif dinleyiciler olmayın. Bu ayet ne tür dinleyiciler haline geldiğinizle ilgili çok kuvvetli imalar içeriyor.

Şimdilerde medyaya çok fazla maruz kalıyoruz. Yani bir şey dinliyorsunuz ve aynı anda bir şey izliyorsunuz, anne babanızın konuşmasını falan dinliyorsunuz. Aynı anda çok sayıda şeye maruz kalıyor ve dikkatimizi tek bir şeye yöneltemiyoruz. Bir şey duyduğumuzda, ona tüm dikkatini veren insanlar olmalıyız.

Günümüzde bir Cuma hutbesinde, sohbette, konuşmada, derste oturan böyle insanlar bulmak çok yaygın. Yani yarı dinliyorsun yarı başka bir şey yapıyorsun. Allah buyuruyor ki, işittik deyip ama aslında dinlemiyor olan o insanlar gibi olma. Açıkça belli ki bu, Resulullah(s.a.v.)’a göstermeleri gereken edepten bahsediyor.

Öyleyse birincisi dikkatle ilgili, buradaki ilk tavsiye birini ya da bir şeyi dinlediğimiz zaman ki kimi dinlemeniz gerektiğini bile söylemiyor, bir adap meselesi artık, dikkatli ve iyi dinleyiciler olmamız gerektiği. Annen ya da öğretmenin seninle konuşurken, telefonunu kaldır, bir şey yapma, bırak. Çünkü dikkatini dağıtacak. Öğretmen konuşurken ve çocuklar dinlerken camdan dışarıya bakma. Öğretmenin konuşuyor, dinle. Başka şeyler yapma. Karalama, çizme, sadece dinle. Bazen öğretmeniniz der ki “Kalemlerinizi bırakın, iPadlerinizi bırakın, sadece dinleyin!” Sadece onu yapın, sadece dinlemelisiniz. “İşittik” deyip gerçekte dinlemeyen insanlar gibi olmayın.

İkincisi de şu, dinleyen ama gerçekte içselleştirmeyen insanlar var. Dinleme sözcüğü her dilde ilginçtir biliyor musunuz? İngilizce’de, Urdu’da, Farsça’da, Arapça’da ilginç bir kelimedir. Mesela, birine deriz ki “Ona tavsiye vermeye çalıştım ama o dinlemedi” O dinlemedi ne demek? Hiçbir şey duymadı demek değil tavsiyeye kulak asmadı demek. Ona aslında uymadı, onda hiçbir şey değişmedi demek. Dinlememeniz söylediğimi kabul etmemeniz demektir.

Öyleyse kısmen anlamı şu, “Evet evet biliyorum duydum, bunları çok duyduk” diyenler gibi olma. Ama aslında kulak asmıyorsun, aslında tavsiyeyi gerçekçi olarak kendin için düşünmüyorsun sadece başından savıyorsun. Sadece törensel bir şeymiş gibi dinliyorsun ve hiçbir şey değişmiyor. Cuma hutbesine giden bir çoğumuz için de bu geçerli değil mi? Gidiyoruz, hatibi dinliyoruz, bize tavsiye veriyor, biz gerçekten dinlemiyoruz, gerçekten pratiğe dökeceğimiz bir şey olmuyor duyduklarımız çünkü dinleyip içselleştirmiyoruz.Bazen sadece duyuyoruz.

Danışmanınız, muhasebeciniz size tavsiye veriyor ve dinliyorsunuz. Doktorunuz size tavsiye veriyor ve çoğu zaman dinliyorsunuz. Polis size bir şey yapmanızı ve ya yapmamanızı söylüyor ve dinliyorsunuz. Allah’ın size dediğini, anne babanızın, imamın, Kur’an’ın size dediğini dinliyorsunuz ama gerçekten dinlemiyorsunuz. Bu insanlar gibi olmayın. Bu arada Allah, dinleyen ama gerçekten dinlemeyen insanları hayvanlarla kıyaslıyor. Sadece Allah öfkeli olduğu için değil, aynı zamanda iyi bir benzerlik olduğu için. Bir hayvana bir konuşma yapabilirsin ancak hayvanın davranışında muhtemelen pek fazla bir değişiklik elde edemeyeceksin. Allah diyor ki, yararlı bir şey duyduğun halde davranışında bir değişiklik yoksa sana tavsiye verme deneyimi bir maymuna tavsiye verme deneyimiyle nerdeyse aynı ya da bir kediye tavsiye vermekle. Davranışını gerçek anlamda değiştirmeyecek.

Bir sonraki ayette Allah diyor ki, Allah katında canlıların en kötüsü, önce onlara canlı/hayvan dedi sonra da onların en kötüsü dedi, sağır ve dilsizlerdir ve onlar düşünemezler. Neden onların konuşamayacaklarından bahsetti?

Bu ayetlerde sizinle paylaşmak istediğim son şey de tam olarak bu. Düzgün dinlemediğin zaman, düşüncelerini de düzgünce ifade etmeyi beceremezsin. Düzgün duymadığın şeyi, düzgün söylemeyi beceremezsin. Bazen sınıfta öğretmen “Bunu dikkatli dinleyin, yarın bunu siz bana tekrar ediceksiniz.” der. Arapça’da “Kötü dinledin bu yüzden kötü cevap verdin” şeklinde bir deyiş vardır. Allah, eğer dikkatli dinlemezsen, dikkatli cevap veremezsin buyuruyor. Düşünmenizi istediğim şey bu.

Hesap Günü gelecek ve o zaman açıkça konuşabilecek olan yegane insanlar, bu dünyada dikkatli dinleyen insanlar olacak. Öldüğümüzde melekler kabrimize gelecek ve bize soracaklar; “Rabbin kim?” Dikkatli dinleyen insanlar, sadece geçip gitmeyen, kulak asan insanlar, “Allah” demeyi başarabilecekler. Bunu ciddiye almayan insanlar, Müslüman olsalar bile, melekler “Rabbin kim?” diye sorduğunda, konuşamayacaklar. Allah, hayvanların en kötüsü, konuşamayanlardır, diyor. Yapmakta olduklarını fark etmiyorlar bile, düşünmüyorlar bile.

Allah, bizleri düşünen ve dikkatli dinleyen insanlar haline getirsin ve Allah, bizlere dinlediklerimize uyarak yaşamamız için güçlü karakterler ve güçlü irade versin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

KUR’AN-I KERİM’İN OLAĞANÜSTÜ GÜCÜ

Biz inanıyoruz ki Kur’an, edebiyatın ulaşabileceği son noktadır. İstediğiniz şeyle kıyaslayın, Kur’an olabilecek en nihai yazıdır. Ama bu özneldir, yani eğer edebiyat öğrencisiyseniz bilirsiniz. Yani sen güzel dersin ben kötü derim. Sen şu şiiri seversin ben sevmem. Sen bu resmi seversin ben sevmem. Yani özneldir. Yani diyebilirsiniz ki edebiyat özneldir.

Ama ben “Allah diyor ki Kur’an belaağ’dır. [belaağ: Hakkını tamamiyle vererek anlatan]” diye sözlerime başladım. Bu “iletişim” anlamındadır ve iletişimin amacı dinleyicileri etkilemektir. Yani biz neyin daha üstün bir edebiyata sahip olduğuna neyle karar vereceğiz? Ölçü nedir?

Buradaki ölçü onun etkisidir. Onun dünyaya yaptığı etki, hangi değişikliklere neden olduğu, insanları nasıl değiştirdiği, davranışları nasıl etkilediği, insanların davranışlarını nasıl düzenlediği, insanlara nasıl hükmettiğidir.İşte bular konuşmalar için, yazılar için ölçüdür. Bunlar kullanabilir ölçülerdir. Fevkalade diyebilirsiniz, ben saçmalık derim veya o fevkalade, hayatımı değiştirdi diyebilirsiniz.

Bunu tarihsel yönden araştırırsanız görürsünüz ki hiçbir toplum tek bir yazı ile değişmemiştir.İnsanların (Müslümanların) Kur’an ile değiştiği gibi hiçbir medeniyet değişmemiştir tarihte.

Ama Kur’an’ın her ayetinin bir mucize olduğuna inanıyor muyuz? Vahyedildiği anda bir mucize midir yoksa sonra mı mucizesi ortaya çıkar?

Vahyedildiği anda öyledir, Kur’an ile ilk iletişime geçildiği an, her ayet mucizedir. Budur inancımız. Kur’an’ın kaç ayeti gelecekten haber vermiştir? (Örnek Rum Suresi 2-3) Çok az. Kur’an’ın kaç ayeti bilimsel olgularla ilgilidir? (Örnek Zariyat 47) Çok az. Peki bunların hangisi o zamanın Arapları tarafından biliniyordu? Neredeyse hiçbiri.

Peki bu insanları adeta hipnoz eden şey neydi Kur’an’ın? Ne oluyordu da her ne zaman Resulallah (s.a.v.) ağzını açsa, çevresindekiler donup kalıyorlardı. Söyleyecek hiçbir şey bulamıyorlardı.

Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Ahnes ibn Şureyk. Bu 3 kişi Resulallah(s.a.v.)’tan nefret ediyorlardı. Onlar Kureyş’in büyükleriydiler. Efendiydiler. Onlar toplumun aklıydılar ve onlar bile gece yarısı Resulallah(s.a.v.)’ın evine sessizce yaklaşıp O’nun Kur’an okumasını dinlerlerdi.İlk defasında, o birbirlerinden habersizce dinleyenler sabah olmadan sessizce geri dönmek isterken birbirlerini fark edip sordular “Sen ne yapıyorsun burada?!”Hayır, asıl sen ne yapıyorsun burada?!” diye.

Onlar orada ne yaptıklarını biliyorlardı. Bu yüzden bir daha asla aynı şeyi yapmayacaklarına yemin ettiler. Ama sonraki gece yine birbirlerini yakaladılar. Yine yemin ettiler. Ama ertesi günü yine aynı şey. 3.günde aynı şey olunca bir daha gelmeyeceklerine dair anaları, babaları ve hayatları üzerine büyük yeminler ettiler ve böylece bir daha gelmediler.

Ama Ahnes ibn Şureyk meraklıydı. Ebu Süfyan’a gitti ve dedi ki “3 gündür dinliyoruz. Ne düşünüyorsun? Sence bu hakikat mi?

Ebu Süfyan(Bu olay Ebu Süfyan’ın müslüman olmasından çok önce olmuştur) dedi ki “Tabi ki öyle.Başka ne olabilir ki.”

“Peki o zaman hadi gidip Ebu Cehil ile konuşalım.” dedi Ahnes ibn Şureyk ve ikisi gidip Ebu Cehil ile konuştular.”Sen ne düşünüyorsun?” dediler. “Tabi ki hakikat.” dedi Ebu Cehil ve ekledi “Biliyorsun ki biz Beni Amir’iz (Beni Amir kabilesi) ve o ise Beni Haşim

Tam burada onun sonra ne söylediğini söylemeden önce belirteyim neyi önemsediğine dikkat edin. Konuşmaya mı(Kur’an)? Konuşmacıya mı(Resulullah)? İnanmayanın hakikati reddetmesi –sözler ne kadar güçlü, doğru, pürüzsüz olursa olsun- konuşmacıyı reddetmesinden ötürü oldu.

Çünkü “Beni Haşim kabilesi hayırseverlik yaptığı kadar biz de yapıyoruz, savaştıkları gibi biz de savaşıyoruz, cesurlarsa biz de cesuruz” dedi. “Ama şimdi onlar bu sözlerin (Kur’an) geldiği kabile olurlarsa artık onlara karşı hep ezik kalırız.İşte bu yüzden buna izin veremeyiz.”

İşte sebep buydu. SubhanAllah! Tarihte çok garip bir olay değil mi? Kur’an’dan nefret edenler bile Kur’an tarafından adeta hipnoz olmuşlardı.

Kur’an olağanüstü, şok edici, aşırı derecede çekici bir yazıdır. Sadece dini yönden değil, psikolojik yönden bile okuduğun veya dinlediğin her şeyden daha fazla Kur’an seni etkileyecek. Çağımızın trajedisi; Kur’an’ı meallere, parantez aralarına indirgemiş olmamız, bizim ondaki anlatım gücünü görmemizi engelliyor. Bu arada Arap alimlerinin böyle bir sorunu yok onlar tüm güzelliği görüyorlar. Ama bu sorun ümmetin çoğunluğunun problemi ki onlar iman zaafından muzdaripler, şu mucizeyi görseler, şu çekici anlatım gücünü görseler en azından onu düzenli olarak duysalar, kesinlikle onların yaklaşımında değişiklikler olacaktır. Kur’an’daki bu güçten dehşete kapılma, ilham alma… O zaman Kur’an ile çok farklı bir ilişkimiz olurdu. Bu ilişkinin dinamikleri değişirdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

KUR’AN-I KERİM’İN OLAĞANÜSTÜ GÜCÜ

Biz inanıyoruz ki .................

Siz sadece inanırsınız zaten, oysa biz biliyoruz ki Kuran her açıdan en dandik kitaplardan birisidir. Anlattığı hikayelerde konu bütünlüğü yok, bol bol tekrar var, sistem yok, akıl ve mantık yok, gelişigüzel yazılmış bir kitap.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Siz sadece inanırsınız zaten, oysa biz biliyoruz ki Kuran her açıdan en dandik kitaplardan birisidir. Anlattığı hikayelerde konu bütünlüğü yok, bol bol tekrar var, sistem yok, akıl ve mantık yok, gelişigüzel yazılmış bir kitap.

Daha önce ölmediğine göre, ölümden sonra ne olacağını bilmediğin büyük bir gerçek çünkü ben de bilmiyorum. Ama evreni ve içindekileri yarattığını söyleyen ve insanlara rahmet olarak bir kitap indirdiğinden bahseden, inanıp yararlı işler yapanları müjdelerken, inatçı ve boş bir şekilde yaşayanları tehdit eden tek ve herşeye gücü yeten bir Yaratıcımız'ın kendinden söz etmesi olası olan bir kitap var ortada.

Olay da bu zaten. Günlük yaşamımızda meteorolojinin söylediği şeye inanıp güveniyor ve ertesi gün yanımda şemsiyeyle çıkabiliyorsam dışarı, doktorun söylediği şeye inanıp güveniyor ve vücuduma ne yapabileceğini bilmediğim ilaçları içebiliyorsam, Yaratıcımız olduğunu söyleyen ve "Herkes yaptığından sorumludur." diyen bir söze mi güvenmiyecekmişim. İnançta burda devreye giriyor. Şahsen ben "BİLİYORUM" şeklinde bir kibre sapmak ve herşeyi bildiğini iddia eden bir egoya sahip olmaktan çekindiğim için "İNANIYORUM Kİ ANLATILANLAR DOĞRU" demek daha samimi geliyor.

Ama maalesef mantık yok, gelişigüzel yazılmış bir kitap demekle kafasını kuma gömen bir devekuşunu andırıyorsun bana. Sanki üstünde çalışmış yıllarını harcamış ve milyonlarca hatta milyarlarca insanın göremediğini görmüş gibi konuşuyorsun. Ama dikkatini çekmek isterim "Eğer mantıklı olmasaydı inanmayanlar, inanmamayı seçmezdi. Yoksa niye riski göze alsınlar ki. Onlar için mantıklı olmalı ki hatta o kadar mantıklı olmalı ki, inananlar körü körüne inanıyor diye düşünmeliler ve böylece onlar inananların göremediği gerçekleri farkedebilsin. Herşey güç toplamak için, coğrafi bir hareket, insanları kandırmak onlara cennet vaadedip cehennemle korkutmak ve böylece savaş gücü elde etmek, cariyeler ve kadınlar kazanmak."

Fakat şu şekilde düşünmezler "Eğer anlatılanlar gerçekse, eğer öldükten sonra insanlar hesaba çekilecekse bu insanlara nasıl bildirilirdi acaba? Bu peygamber böyle mantıksız bir kitap yazabildiyse nasıl oluyorda 14yy boyunca bu kadar insan bu Kitap ın peşinden gidebiliyorlar. Bu mantıksız bir kitap nasıl oluyor da elinde hiç güç yokken bir adamı koca bir devletin lideri haline getirebiliyor? Bu peygamberin yaptığı evliliklerin amacı neydi? Neden bu kadar çok eşi oldu ve bu eşler neden kritik önem taşıyan kabile ve soylara mensuptular?"

"Bel yurîdul insânu li yefcure emâmeh"(Kıyamet 5)"İnsan önündekini yalanlamak ister"

"E yahsebul’insânu en yutreke sudâ"(Kıyamet 36)"İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır"

"E ve lem yerel insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe iza huve hasîmun mubîn"(Yasin 77)"İnsan görmez mi ki biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir"

"Kutilel insânu mâ ekferah"(Abese 17)"Kahrolası insan, ne kadar nankördür"

İşin gerçeği biz inanıyoruz ki, her geçen gün yaklaşan bir şeyi inkar etmek, yaklaşana hiçbir etki yapmaz. Sadece inkar edenin zarar etmesine ve

"Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânuve sadakal murselûn"(Yasin 52)"Eyvah bizlere kim bizi mezarımızdan çıkaran. Bu Rahman'ın vaadetiği şey, peygamberler doğru söylemiş" diyecek bir pişmanlık yaşamalarına sebep olur.

Ebedi pişmanlık ise en büyük azaptır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Daha önce ölmediğine göre, ölümden sonra ne olacağını bilmediğin büyük bir gerçek çünkü ben de bilmiyorum.

Yani ölümden sonra ne olacağını bilmiyorsun diye "Bana inanmayan herkesi bir tanrı sonsuza kadar yakacak." diye sallayan bir arap bedevisin peşine takılmak zorunda mısın? Bu kadar aptal mısın?

Sen şu anda arapların programladığı bir robotsun, sana ne söylemeni programlamışlarsa onu söylüyorsun, senin kendine ait bir düşüncen yok, sen sadece sana söylenenleri tekrarlayan bir papağandan farksızsın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fakat şu şekilde düşünmezler "Eğer anlatılanlar gerçekse, eğer öldükten sonra insanlar hesaba çekilecekse bu insanlara nasıl bildirilirdi acaba?

He koca tanrı o kadar yöntem arasından doğru düzgün bir şey bulamadı kitap yollıyım dedi onu da cümle cümle yolladı ve tek bir kişiye yolladı?

Ok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yani ölümden sonra ne olacağını bilmiyorsun diye "Bana inanmayan herkesi bir tanrı sonsuza kadar yakacak." diye sallayan bir arap bedevisin peşine takılmak zorunda mısın? Bu kadar aptal mısın?

Sen şu anda arapların programladığı bir robotsun, sana ne söylemeni programlamışlarsa onu söylüyorsun, senin kendine ait bir düşüncen yok, sen sadece sana söylenenleri tekrarlayan bir papağandan farksızsın.

Şahsi olarak aklımla tartıp mantıklı olduğunu düşündükten sonra bu dini kabul etmiş biriyim. Yoksa uzun bir süre dine karşı çokta sıcak değildim etrafta yeterince dindar olduğunu iddia eden insanlar vardı. İşin özü şu ki kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemiyor. Bana seçenekler sunuluyor ve ben iyi ve yararlı olduğunu düşündüğüm şeyi seçiyorum. Papağan düşünemez ama ben bir işe girerken sonucunu düşünüp yararlı olup olmamasına göre karar veriyor ve ona göre hareket ediyorum.

Aslına bakarsan bir gün hesaba çekilme bilinci taşımayan bir insan için bu dünya çokta umrunda olmaz yapıp yapmama konusunda çaba göstermez. Çünkü insan tembelliğe ve rahatlığa karşı meyillidir. Benim gördüğüm dünyada çalışmadan hiçbirşey kazanmıyorsun. Başlı başına insanların birbirlerine karşı sahip olduklarıyla övündükleri mal kazanma daha lüks bir hayata sahip olmak için yarıştıkları bir yer olmuş. Merhamet, şevkat ve sevgi artık çok yabancı ve garip terimler olmuş insanlar için.

Bu din, çürümeye yüz tutmuş bu gerçekleri göstermek için hala olduğu yerde sapasağlam duruyor ve insanlar gerçekten acımasızca saldırıyorlar bu dine. Şahsi düşüncemdir. Biraz çerçevelerinizi genişletin. "Din dogmatiktir" "İslam Arap uydurmasıdır" "Kuran yalandır" "Peygamber sahtekardır" Bu tarz düşüncelerin sağlıklı düşünmenizi engellediğini farketmeniz gerekiyor. Eğer gerçeği arıyorsanız yargınız olmadan bakmanız ve düşünmeniz gerekiyor. Zaten Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğunu düşündüğünüzde, peygamberin yazdıkları olmadığını farkettiğinizde görüceksiniz ki Kur'an'ın, peygamberin kendi kendisine yazmış bir kitap olması çok büyük bir saçmalık olur.

Mesela Abese Suresi'nin ilk 10 ayeti

1- Surat astı ve yüz çevirdi;

2- Kendisine o kör geldi diye.

3- Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip-arınacak?

4- Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.

5- Fakat kendini müstağni gören (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,

6- İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.

7- Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?

8- Ama koşarak sana gelen ise,

9- Ki o, ‘içi titreyerek korkar’ bir durumdadır;

10- Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.

Burda hitap eden Allah, hitap edilen peygamberdir. Söyler misiniz bir insan yaptığın şeyin farkında olmadığı halde nasıl kendisini düzeltebilir?

Ama tabi ki bir kukla olacağınızdan korkuyorsanız ya da inanların bir delinin peşine takıldığını düşünüyorsanız ya da tek bir hayatınız olduğu ve onu boşa geçireceğinizi düşünüyorsanız zaten bu yazılanların bir anlamı yok. Ama bize göre gerçek şu ki, bu dünya çalışmak için, çabalamak ve vazgeçmemek için var. İnsanların, birbirlerine yararlı olacak şeyleri yapması, dünyayı bir nebze olsun yaşanılır bir yer yapması için var. Ve ölüm var ki bu dünya geçici zevkler peşinden koşmak ancak aptallıktır. Çünkü ben ve sen geçicisin. Çünkü biz inanıyoruz ki öldükten sonra yaptığımız herşeyden hesap vericez ve bu dünya hayatı, ebedi hayatımızı kazanmak için bir çalışma yeri. Bu yüzden uğraşıyoruz ve çabalıyoruz. Sakallı dindar abilerden bahsetmiyorum ama ortalıkta görmediğiniz o kadar çok Allah yolunda insan var ki, facebookta bile zaman kaybetme gereği duymuyorlar.

Ama görüyorum ki insanlar ellerindeki telefonlara, evlerindeki televizyonlara, müzikli eğlence mekanlarına, bilgisayar oyunlarına, futbol maçlarına, sigaraya ve uyuşturucuya o kadar bağlanıyorlar ve gelip geçen zamanı o kadar umursamıyorlar ki ve bu da yetmezmiş gibi bu dünyaya iyilik katmak isteyen insanlarla alay etmekten de geri kalmıyorlar bu tarz sitelerde. Neden? Bence bir nedeniniz yok. Sadece haklısınız ve doğruyu biliyorsunuz ama nasıl olduğunu bilmeden.

Link to post
Sitelerde Paylaş

He koca tanrı o kadar yöntem arasından doğru düzgün bir şey bulamadı kitap yollıyım dedi onu da cümle cümle yolladı ve tek bir kişiye yolladı?

Ok.

O kadar yöntem dediğin yöntemler nelerdir? Sence Allah insanlarla iletişim kurmak istese ne yapmalıydı? Bir kişiye yollamasına mı takıldın? Halbuki bir kişiye değil farklı zaman dilimlerinde o kadar çok kişi gönderdi ki yolunu kaybeden insanlara yol göstermesi için. Ama herşeyin bir sonu vardır değil mi? O halde peygamberlerin neden olmasın? Allah bu kadar vurdumduymaz canlılar için durmadan peygamberler mi yollayacaktı? Mahşer gününde kimse bize bir yol gösterici gelmedi diyemeyecek bu yetmez mi?

Sadece biz ona uymadık diyerek suçlarını kabul edecekler ki zaten Bakara 38'de "Eğer benden size bir yol gösterici gelir de her kim hidayetime tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler." dediğini biliyoruz. Biz gelen hidayeti kabul ettik sadece. Fark bu. Ama diğer yönmetler dediğin şeylerin neler olabileceğini dinlemek isterim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şahsi olarak aklımla tartıp mantıklı olduğunu düşündükten sonra bu dini kabul etmiş biriyim. Yoksa uzun bir süre dine karşı çokta sıcak değildim etrafta yeterince dindar olduğunu iddia eden insanlar vardı. İşin özü şu ki kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemiyor. Bana seçenekler sunuluyor ve ben iyi ve yararlı olduğunu düşündüğüm şeyi seçiyorum. Papağan düşünemez ama ben bir işe girerken sonucunu düşünüp yararlı olup olmamasına göre karar veriyor ve ona göre hareket ediyorum.

Aslına bakarsan bir gün hesaba çekilme bilinci taşımayan bir insan için bu dünya çokta umrunda olmaz yapıp yapmama konusunda çaba göstermez. Çünkü insan tembelliğe ve rahatlığa karşı meyillidir. Benim gördüğüm dünyada çalışmadan hiçbirşey kazanmıyorsun. Başlı başına insanların birbirlerine karşı sahip olduklarıyla övündükleri mal kazanma daha lüks bir hayata sahip olmak için yarıştıkları bir yer olmuş. Merhamet, şevkat ve sevgi artık çok yabancı ve garip terimler olmuş insanlar için.

Bu din, çürümeye yüz tutmuş bu gerçekleri göstermek için hala olduğu yerde sapasağlam duruyor ve insanlar gerçekten acımasızca saldırıyorlar bu dine. Şahsi düşüncemdir. Biraz çerçevelerinizi genişletin. "Din dogmatiktir" "İslam Arap uydurmasıdır" "Kuran yalandır" "Peygamber sahtekardır" Bu tarz düşüncelerin sağlıklı düşünmenizi engellediğini farketmeniz gerekiyor. Eğer gerçeği arıyorsanız yargınız olmadan bakmanız ve düşünmeniz gerekiyor. Zaten Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğunu düşündüğünüzde, peygamberin yazdıkları olmadığını farkettiğinizde görüceksiniz ki Kur'an'ın, peygamberin kendi kendisine yazmış bir kitap olması çok büyük bir saçmalık olur.

Mesela Abese Suresi'nin ilk 10 ayeti

1- Surat astı ve yüz çevirdi;

2- Kendisine o kör geldi diye.

3- Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip-arınacak?

4- Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.

5- Fakat kendini müstağni gören (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,

6- İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.

7- Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?

8- Ama koşarak sana gelen ise,

9- Ki o, ‘içi titreyerek korkar’ bir durumdadır;

10- Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.

Burda hitap eden Allah, hitap edilen peygamberdir. Söyler misiniz bir insan yaptığın şeyin farkında olmadığı halde nasıl kendisini düzeltebilir?

Ama tabi ki bir kukla olacağınızdan korkuyorsanız ya da inanların bir delinin peşine takıldığını düşünüyorsanız ya da tek bir hayatınız olduğu ve onu boşa geçireceğinizi düşünüyorsanız zaten bu yazılanların bir anlamı yok. Ama bize göre gerçek şu ki, bu dünya çalışmak için, çabalamak ve vazgeçmemek için var. İnsanların, birbirlerine yararlı olacak şeyleri yapması, dünyayı bir nebze olsun yaşanılır bir yer yapması için var. Ve ölüm var ki bu dünya geçici zevkler peşinden koşmak ancak aptallıktır. Çünkü ben ve sen geçicisin. Çünkü biz inanıyoruz ki öldükten sonra yaptığımız herşeyden hesap vericez ve bu dünya hayatı, ebedi hayatımızı kazanmak için bir çalışma yeri. Bu yüzden uğraşıyoruz ve çabalıyoruz. Sakallı dindar abilerden bahsetmiyorum ama ortalıkta görmediğiniz o kadar çok Allah yolunda insan var ki, facebookta bile zaman kaybetme gereği duymuyorlar.

Ama görüyorum ki insanlar ellerindeki telefonlara, evlerindeki televizyonlara, müzikli eğlence mekanlarına, bilgisayar oyunlarına, futbol maçlarına, sigaraya ve uyuşturucuya o kadar bağlanıyorlar ve gelip geçen zamanı o kadar umursamıyorlar ki ve bu da yetmezmiş gibi bu dünyaya iyilik katmak isteyen insanlarla alay etmekten de geri kalmıyorlar bu tarz sitelerde. Neden? Bence bir nedeniniz yok. Sadece haklısınız ve doğruyu biliyorsunuz ama nasıl olduğunu bilmeden.

Yahu bırak bu hikayeleri, bu hikayelerle ancak kendini kandırırsın. Aklıyla tartıp mantıklı olduğunu düşünmüş! Kimi kandırıyorsun?

Bir arap bedevisin "Bana inanmayan herkesi bir tanrı sonsuza kadar yakacak." iddiasına inanmanın neresinde akıl ve mantık var?

Ki inandığın peşine takıldığın adam 9 yaşındaki bir çocukla, evlatlığının karısı ile, analarını, babalarını, kocalarını öldürttüğü kadınlarla evlenmiş, bir düzine kadar karısı ve cariyesi olan, cariye hediye alıp cariye eden, çetesiyle beraber yaptığı soygunlardan elde ettiği ganimetin beşte birini kendine ayıran birisi. Bu adam teslim olmuş bir kabilenin bütün erkeklerini öldürtmüş, kadınlarını ve çocuklarını köle ve cariye yapmış birisi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yahu bırak bu hikayeleri, bu hikayelerle ancak kendini kandırırsın. Aklıyla tartıp mantıklı olduğunu düşünmüş! Kimi kandırıyorsun?

Bir arap bedevisin "Bana inanmayan herkesi bir tanrı sonsuza kadar yakacak." iddiasına inanmanın neresinde akıl ve mantık var?

Ki inandığın peşine takıldığın adam 9 yaşındaki bir çocukla, evlatlığının karısı ile, analarını, babalarını, kocalarını öldürttüğü kadınlarla evlenmiş, bir düzine kadar karısı ve cariyesi olan, cariye hediye alıp cariye eden, çetesiyle beraber yaptığı soygunlardan elde ettiği ganimetin beşte birini kendine ayıran birisi. Bu adam teslim olmuş bir kabilenin bütün erkeklerini öldürtmüş, kadınlarını ve çocuklarını köle ve cariye yapmış birisi.

Sakin ol şampiyon Peygamberimin hayatını iyi biliyorum ayrıca bana inanmayan herkesi tanrı sonsuza kadar yakacak diye bir iddiayla ortaya çıkmadığını da biliyorum. Dikkat et müjdeleyici ve uyarıcı. Müjdelemek kelimesi uyarmaktan önce telafuz ediliyor. Sana mantıklı düşünüp değerlendirmen için yıllar veren, hayat veren ve şu an nefes alarak yaşamaya devam ettiğin o bedeni veren Alemlerin Rabbini inkar eder ve küfür içinde ölürsen azap göreceğin söyleniyor.

Sanırım siz dinin kendisinden çok peygamberin yaptıklarıyla ilgileniyorsunuz o yüzden olsa gerek inkarda direniyorsunuz ki yaptıklarını da ne kadar iyi bildiğiniz ortada. Hiç siyer okudun mu diye sormama bile gerek yok sanırım. Ama hep aynı şeyleri gevelediğiniz ortada.

Unutmayın "Your life burns faster"

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sakin ol şampiyon Peygamberimin hayatını iyi biliyorum ayrıca bana inanmayan herkesi tanrı sonsuza kadar yakacak diye bir iddiayla ortaya çıkmadığını da biliyorum. Dikkat et müjdeleyici ve uyarıcı. Müjdelemek kelimesi uyarmaktan önce telafuz ediliyor. Sana mantıklı düşünüp değerlendirmen için yıllar veren, hayat veren ve şu an nefes alarak yaşamaya devam ettiğin o bedeni veren Alemlerin Rabbini inkar eder ve küfür içinde ölürsen azap göreceğin söyleniyor.

Sanırım siz dinin kendisinden çok peygamberin yaptıklarıyla ilgileniyorsunuz o yüzden olsa gerek inkarda direniyorsunuz ki yaptıklarını da ne kadar iyi bildiğiniz ortada. Hiç siyer okudun mu diye sormama bile gerek yok sanırım. Ama hep aynı şeyleri gevelediğiniz ortada.

Unutmayın "Your life burns faster"

Hiç bir şey bildiğin yok, nereden bileceksin ki? Ne Muhammed'in hayatını biliyorsun ne de Kuran'ı? Eğer bilseydin bu cümleyi kurmazdın.

Nisa/(150-151) Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, “(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

Şimdi bu ayetlere göre kimler kafirmiş, sayabilir misin? Evet, kim bu alçaltıcı azap hazırlanan kafirler?

Şimdi ben diyorum ki, Muhammed yalancı bir sahtekardır, sana göre benim sonum ne olacak?

Link to post
Sitelerde Paylaş

O kadar yöntem dediğin yöntemler nelerdir? Sence Allah insanlarla iletişim kurmak istese ne yapmalıydı? Bir kişiye yollamasına mı takıldın? Halbuki bir kişiye değil farklı zaman dilimlerinde o kadar çok kişi gönderdi ki yolunu kaybeden insanlara yol göstermesi için. Ama herşeyin bir sonu vardır değil mi? O halde peygamberlerin neden olmasın? Allah bu kadar vurdumduymaz canlılar için durmadan peygamberler mi yollayacaktı? Mahşer gününde kimse bize bir yol gösterici gelmedi diyemeyecek bu yetmez mi?

İlk aklıma geleni yazıyorum, beş saniyemi aldı:

Bu bilgileri genetik yolla aktarabilirdi. Genler birbirlerine baskın/çekinik oldukları için yine bu şekilde inananlar ve inanmayanlar olurdu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sence Allah insanlarla iletişim kurmak istese ne yapmalıydı?

Telefon edebilir, fax çekebilir, e-mail atabilir, mektup gönderebilir, posta güvercini kullanabilir ya da yanında sadece tapmakla meşgul hiç işe yaramayan melekleri gönderebilir. Hatta çıksın ben buradayım desin, neden saklanıyor ki? Çok mu çirkin ya da mide bulandırıcı? Şimdi sen ama kendisini gösterirse imtihan bozulur falan diye sana ezberletilenleri tekrarlamaya başlarsın, aslında bu imtihan iddiası başka bir saçmalık ya neyse onu başka bir sefer açıklarım. Bu arada sokayım onun imtihanına, bu ne manyak, sadist bir tanrı ki sırf yakacağını bile bile insan yaratıyor. Derdi ne bu tanrının? Canı mı sıkıldı, başka bir tanrı onunla dalga mı geçti ki, kızgınlığı geçsin diye yakmak için insan yaratıyor?

Secde/13. Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, “Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir.

Hud/118-119. Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan dolduracağım” sözü kesinleşti.

Dileseymiş insanları tek bir ümmet yaparmış, hidayet verirmiş ama yapmamış, çünkü bu sadist manyak kendi kendine yemin etmiş cehennemi insan ve cinlerle dolduracağım diye.

Sana bir soru: Sen tanrı olsan sonsuza kadar yakacağını bile bile bir insan yaratır mısın?

Başka bir soru: Sana göre insan tamamen tamamen Allah'ın kendi tasarımı değil mi? Ayrıca hangi ortamda, hangi ana babadan, ne zaman doğacağını da o belirlemiyor mu? O belirliyor.

Hepimiz biliyoruz ki, insanların büyük bir çoğunluğun hangi dinden olacağına anası, babası, ailesi ve ya çevresi karar verir ve o karar verilen dinin en doğru olduğu bebeklikten başlayarak o kişiye empoze edilir, onun için her inanan en doğru dinin kendi dini olduğunu sanar. Bunu bi biliyoruz da bu salak Allah bilmiyor mu? Buna rağmen hangi mantıkla mesela hristiyan bir ana babadan doğan, aile fertleri ve çevresi hristiyanlarla çevrili bir insanı sen neden müslüman olmadın, neden Muhammed'e inanmadın diye sonsuza kadar yakıyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 4 months later...

Allah kendisi için muhammetin ağzından kendisine ben tanrıyım dedirtir, allahın kendisi ben tanrıyım diyemez çünkü. allahın herşeye gücü yeter olsaydı allah adına dinadamı konuşamazdı. allah diyorki bunları yapın, bunları yapmayın isteklerini, insandan insana tebliğ ve fetva yöntemiyle ulaştırmazdı. diyanet kurumundan kanıksadığımız üzre, insandan insana ulaştırılan tanrısal bilgiler, güveniksizdir ve ahlaksız, kanıtsız çıkarımlara dayanıyorlar.

12509562_475407845994030_836201571408965

Allahın kalü bela'da yazdığı kaderi beğenmeyip dua ile kaderini değiştirmek için gene allaha dua etme cabasının insana yararının dokunduğu görülmemiştir. Duaları kabul olur sanarak müminler allaha tapar, yardım diler, dua eder ki allahın kendi yaptığı kötü şeylerinden, afetlerinden, öfkelerinden, kazalarından, gene aynı allah, müminleri korunsun diyerekten. inanıldığı kadar güçlü ise önceden yazdığı kaderde allahın kendi yaptığı ve yapacağı kötü şeyleri hangi insan dua ile nasıl durdurabilir ?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

Allah'ın kendisi için "ben tanrıyım" diyebilmesinin, evrensel yasalarla insan yardımı olmaksızın yapabileceği bir fırsatı yoktur. Bu nedenle mecburen insanlar arasından peygamberler seçmiş ama o peygamberler allahı hep kültür seviyelerince yorumlamışlar ve layıkıyla tanıyamamışlar. Örneğin bir bitki çeşiti olan zakkum'a muhammet ağaç demiştir. Allah zakkum'um ağaç mı yoksa bitki mi olduğunu bilmiyor muydu? Elbette biliyor olmalı ama kendisi için "ben tanrıyım ve zakkum (nerium) ağaç değildir, bir bitkidir" diyebilmek için kendi ağzı ve sesini kullanmadığından ötürü hep yanlış anlaşılmalar ortaya çıkmış.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 5 months later...


1) Muhammed'in peygamber olduğunu kim söylüyor? Allah.
2) Allah'dan gelen vahiyle Kur'anı yazdığını ve Kur'anın Allah sözü olduğunu kim söylüyor? Muhammed.
3) Evreni bir Tanrı'nın yarattığı ve o Tanrı'nın da Allah olduğu ve ona tapınmamız gerektiği nerede yazıyor? Kur'anda.

Bu göngüde özneli varolan tek gerçek kişi Muhammed'dir. 

Fcb dininisorgula - Twt dininisorgula

13612351_1624444767883475_12397671173833

tarihinde Engse Hohol tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...