Jump to content

Saçma ayetler


Recommended Posts

86- Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."

Güneşin battığı yere doğru yürüyebilir mi?Güneşin kara bir balçıkta battığını kim söyledi?Bunu ancak ilk çağ zihniyetindeki insan söyleyebilir.

Hadi arkadaşlar sizlerde saçma bulduğunu ayetleri sorgulayıp burada paylaşın.



Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 151
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

DOĞRUYU ARAYAN ŞÜPHECİ ATEİSTLER OKUSUN.

İçimizde çok enteresan bir şey var; BEN. BEN kendisine şunu sorar. BENin var olması BENe iyi mi gelir, yahut yok olması mı BENin işine gelir? Tabiki de var olmak yok olmaktan daha iyidir. BENin var olması kendisine daha hoş gelirse BENin var olmasını sağlayan neyse O da BENin hoşuna gitmeli.

Eğer ben kendisi kendisini yarattıysa BEN için herşeyden değerli BENdir. Evrendeki kanunlar BENi yarattıysa onun için en değerli evren kanunlarıdır.

O zaman BEN nasıl var olmuş ona bakmak gerekli; çünkü BENin özünün de özünü, ne yapması gerektiğini, ne yapmaması gerektiğini, BENin çıkarı için bilmek zorundadır.

BEN kendisi kendisini oluşturduğunu söylerse kendisi kendisinin herşeyini o zaman bilmek zorundadır. Biz kişisel gelişim kitapları neden okuruz? daha BENimizi bile bilmediğimiz için. BEN benini bilmesse o zaman BENi BEN yaratmamıştır.

Kafanızda evreni canlandırınız. Evrenin içinde milyonlarca parçacık var. Bir de BEN. BENi BEN yaratmadıysa acaba evrende şu parçacıkların birleşimiyle mi BEN oluştu? Eğer parçacıklar oluşturduysa BENin anahtarı kainattaki parçacıklarda gizlidir ve insan yönünü ona göre çizer. (BENi parçacıkların oluşturduğunu söyleyenler evrim savunucularıdır. Aynı zamanda bunlar Ateisttirler. ) O zaman ikinci olarak parçacıkların yaratıp yaratmadığını incelemeliyiz. Eğer parçacıklarda şuur varsa şuurlarıyla hareket edip de bizi meydana getirebilirler. Şuurlu olmadığını herkez biliyor. Ama bir şık daha var rastlantısal olarak da birleşip BEN oluşturabilirler. Bir anda tüm maddeler bir şekilde gelip anında insanı oluşturma ihtimali nedir? Bu ihtimal kapasitemizi bile aşacak küçüklükte bir ihtimal olduğundan Evrimciler demişler ki küçük bir hücreden evrimleşerek bu kadar çok canlı oluştu. En azından küçük bir hücrenin rastlantısal olarak oluşma ihtimali daha yüksektir. Evrim teorisi doğruysa bizim mahiyetimiz parçacıklarda gizli olabilir. Ancak yanlış ise bunu bırakıp evrenden de bağımsız boyut, zaman gibi kavramlardan bağımsız bir yaratıcının var olduğuna inanma ihtimali kalıyor.

Aşağıdaki paragrafta yazılan, tek bir proteinin rastgele oluşma ihtimalinin bilimsel açıklamasıdır.

Hücreyi oluşturan yüzlerce çeşit karmaşık protein molekülünden bir tanesinin bile doğal şartlarda oluşması ihtimal dışıdır. Proteinler, amino asit adı verilen daha küçük moleküllerin belli sayılarda ve çeşitlerde özel bir sırayla dizilmelerinden oluşan dev moleküllerdir. Bu moleküller canlı hücrelerinin yapıtaşlarını oluştururlar. En basitleri yaklaşık 50 amino asitten oluşan proteinlerin, binlerce amino asitten oluşan çeşitleri de vardır. Önemli olan nokta şudur: Proteinlerin yapılarındaki tek bir amino asitin bile eksilmesi veya yerinin değişmesi ya da zincire fazladan bir amino asit eklenmesi o proteini işe yaramaz bir molekül yığını haline getirir. Bu nedenle her amino asit, tam gereken yerde, tam gereken sırada yer almalıdır. Hayatın rastlantılarla oluştuğunu öne süren evrim teorisi ise, bu düzenlilik karşısında çaresizdir. Çünkü söz konusu düzenlilik, asla rastlantıyla açıklanamayacak kadar olağanüstüdür. (Kaldı ki teori henüz proteinlerin tesadüfen oluştukları iddiasına bile geçerli bir kanıt ya da açıklama getirememektedir, bunu da biraz sonra inceleyeceğiz. ) Proteinlerin fonksiyonel yapısının hiçbir şekilde tesadüfen meydana gelemeyeceği, herkesin anlayabileceği basit olaslık hesaplarıyla dahi rahatlıkla görülebilir. Örneğin, bileşiminde 288 amino asit bulunan ve 12 farklı amino asit türünden oluşturan ortalama büyüklükteki bir protein molekülünün içerdiği amino asitler 10300 farklı biçimde dizilebilir. (Bu, 1 rakamının sağına 300 tane sıfır gelmesiyle oluşan astronomik bir sayıdır: D) Ancak bu dizilimlerden yalnızca bir tanesi söz konusu proteini oluşturur. Geriye kalan tüm dizilimler hiçbir işe yaramayan, hatta kimi zaman canlılar için zararlı bile olabilecek anlamsız amino asit zincirleridir. Dolayısıyla yukarıda örnek verdiğimiz protein moleküllerinden yalnızca bir tanesinin tesadüfen meydana gelme ihtimali 10300`de 1″ ihtimaldir. Bu ihtimalin pratikte gerçekleşmesi ise imkansızdır. (Matematikte 1050`de 1`den küçük ihtimaller sıfır ihtimal kabul edilirler. ) Dahası, 288 amino asitlik bir protein, canlıların yapısında bulunan binlerce amino asitlik dev proteinlerle kıyaslandığında oldukça mütevazi bir yapı sayılabilir. Aynı ihtimal hesaplarını bu dev moleküllere uyguladığımızda ise, imkansız kelimesinin bile yetersiz kaldığını görürüz. Canlıların gelişiminde bir basamak daha ilerlediğimizde, tek başına bir proteinin de hiçbir şey ifade etmediğini görürüz. şimdiye kadar bilinen en küçük bakterilerden biri olan Mycoplasma Hominis H 39″un bile 600 çeşit proteine sahip olduğu görülmüştür. Bu durumda, tek bir protein için yaptığımız üstteki ihtimal hesaplarını 600 çeşit protein üzerinden yapmamız gerekecektir. Sonuçta karşılaşacağımız rakamlar ise imkansız kavramının çok ötesindedir. şu anda bu satırları okuyan ve şimdiye kadar evrim teorisini bilimsel bir açıklama sanmış olan bazı okuyucular, belki buradaki rakamların abartıldığından, gerçekleri yansıtmadığından endişe edebilirler. Hayır; bunlar kesin ve somut gerçeklerdir. Hiçbir evrimci de bu rakamlar karşısında bir itirazda bulunamaz. Tek bir proteinin tesadüfen oluşma ihtimalinin bir maymunun daktilo tuşlarına rastgele basarak hiç hata yapmadan insanlık tarihini yazması kadar imkansız olduğunu onlar da kabul etmektedirler. Ama diğer açıklamayı, yani yaratılışı kabul etmektense, bu imkansızı savunmaktadırlar. Pek çok evrimci bu gerçeği itiraf eder. Örneğin Harold Blum adlı evrimci bilim adamı, bilinen en küçük proteinlerin bile rastlantısal olarak meydana gelmesi, tümüyle imkansız gözükmektedir demektedir. Evrimciler, moleküler evrimin çok uzun bir zaman sürdüğünü ve bu

zamanın imkansız olanı mümkün hale getirdiğini iddia ederler. Oysa ne kadar uzun bir zaman verilirse verilsin, amino asitlerin rastlantısal olarak Evrimin Moleküler Çıkmazı 135 protein oluşturmaları imkansızdır. Amerikalı jeolog William Stokes Essentials of Earth History adlı kitabında bu gerçeği kabul ederken eğer milyarlarca yıl boyunca, milyarlarca gezegenin yüzeyi gerekli amino asitleri içeren sulu bir konsantre tabakayla dolu olsaydı bile yine (protein) oluşamazdı diye yazar. Peki tüm bunlar ne anlama gelmektedir? Kimya profesörü Perry Reeves ise bu soruya şöyle bir cevap verir: Bir insan, amino asitlerin rastlantısal olarak birleşiminden ne kadar fazla muhtemel yapı oluşabileceğini düşündüğünde, hayatın gerçekten

de bu şekilde ortaya çıktığını düşünmenin akla aykırı geldiğini görür. Böyle bir işin gerçekleşmesinde bir Büyük ınşa Edici`nin var olduğunu kabul etmek, akla çok daha uygundur.

Yukarıki paragrafta yazılan tek bir proteinin rastgele oluşma ihtimalidir. Kaldı ki bizim tek bir hücremizde 1 tane protein yok!

Evrimciler yukarıda anlatılan olayın tesadüfen olduğuna inanırlar. Bir şekilde küçük bir hücre oluştuğuna sonra da bu hücreden evrimleşme neticesinde canlı çeşitlerinin türediğine inanırlar. Günümüzdeki modern bilim, Tek bir hücreden evrimleşme sonucu bu kadar çok canlı oluştuğu düşüncesinin tamamen yalan yanlış bir hayal ürünü olduğunu hiç kimsenin inkar edemeyeceği delillerle ispatlamıştır.

http: //api. fmanager. net/api_v1/productDetail. php? dev-t=7EZU2FZ0164&objectId=648

Yukarıdaki adresten Evrimin yanlış olduğuna dair kesin ispat içeren kitabı bedava indirebilirsiniz.

Evrimi savunanlar evrim teorisinin yalan olmasını istemezler neden? . Çünkü evrim teorisi yalan olursa tesadüflere devam etmek zorunda kalacaklar. Onlar için bu dayanılmaz bir acıdır. Çünkü ister istemez bu durumda bir yaratıcının var olduğunu kabul etmek zorundalar. Ancak içlerindeki inat bu kabulü engellemektedir. Tek bir proteinin bile oluşma ihtimalini gören bunun tesadüfen olmadığını, bir yaratıcısı olduğunu hemen görür.

Çok eski tarihlerde evrenin ve zamanın sonsuz önceden beri var olduğu sanılıyordu. Ancak Günümüzdeki modern bilim Zamanın da bir başlangıcı olduğunu buldu. Bilimin şu anki bulgularına göre evren küçücük bir nokta halindeyken büyük bir patlama gerçekleşmiş ve zaman kavramı da bu patlama ile başlamıştı. Gelecekte ise evrenin yok olmasıyla zaman da yok olacaktı. BU ZAMANIN DA BİR BAŞLANGICI VE SONU OLDUĞUNU GÖSTERİYOR.

Evrimciler sonsuz önceden beri mukakkak böyle bir tesadüf olacağını öne sürerdi. Gerçektende mantıklıydı söyledikleri. Eğer sonsuz önceden beri zaman akıyor ve sonsuz sonraya gidiyorsa böyle bir tesadüf yaşanabilirdi. Şunu şu misalle daha iyi açıklayabiliriz. Dünyanın herhangi bir yerine gizlice elimdeki küçük kum taneciğini gömsem. Sonra bu kum taneciğini sizden bulmanızı istesem. Ve bunu bulmanız için sonsuz yıl (ölümsüz olduğunuzu farzedin) mühlet versem. Belki bir gün bulabilirsiniz. Ancak 1 gün mühlet versem bulabilir misiniz? Günümüzdeki modern bilim zamanın da bir başı ve sonunun var olduğunu ispatlamasıyla tesadüfçülerin hiçbir tanecik dayanak noktasını bırakmadı.

SONUÇ:

Evrim teorisi doğruysa bizim mahiyetimiz parçacıklarda gizli olabilir. Ancak yanlış ise bunu bırakıp evrenden de bağımsız boyut, zaman gibi kavramlardan bağımsız bir yaratıcının var olduğuna inanma ihtimali kalıyor. Evrim teorisinin çürük bir fikir olduğunu ve bizim BENimiz tarafından hayal edilmiş fikirden ibaret olduğu şu anki bilim tarafından düzeltilemeyecek şekilde ispat edilmiştir. O zaman geriye son şık kalıyor Peki niçin BEN BENi oluşturanını bilmek istemiyor da başka yaratıcılar kendine bulmaya çalışıyor? Kimi BENini kendi yarattığına inanır, Kimi şuursuz parçacıklardan geldiğine, kimi kendi şekillendirdiği puta

Anlayacağınız çeşit çoktur. Fakat bu çeşitlerden sadece bir tanesi doğrudur. Bendeki BENi şuursuz parçacıklar yarattı, sendekini şu şekillendirdiğim put yarattı, ondakini Allah yarattı gibi bir mantıksızlık olmayacağını herkez kavrayabilir. O zaman doğruyu aramak lazım. Çünkü BEN için yararlı olan onda gizlidir. Ondan öğrenmeli BENin özünü neden var olduğunu BENi yaratmayandan değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Müslüman arkadaşım şunun farkındasın değil mi? Kuran'dan saçma bir şey çıktığı anda hemen "mecazi" etiketini yapıştırmak o saçmalığı ortadan kaldırmıyor. O zaman ben de alırım İncil'i, Buda'nın öğretilerini, saçma sapan, yalan ne varsa mecazi derim, o metinler de en az kuran kadar "mucizevi" olur. Neye inanmak istiyorsanız ona göre araştırma yapıyorsunuz. Kuran'ın bile bazı ayetlerini bilmiyorsunuz biz "bu ne?" diye saçmalıkları ortaya çıkarana kadar. Sonra da aldığı ürünü beğenmeyen ama geri de iade edemediği için beğeniyomuş gibi yapan mağdur müşteri rolünü üstlenip, kuran'ı savunmaya çalışıyosunuz taraflı bakış açınızla(yanlı doğrulama).

Ayrıca dr.Kemal o koyduğun tabloya baktın mı hiç? 7 kat gök tek bir katmanda alınmış. Yani Bağbozan'ın yolladğı tablo hala doğru. Zaten biraz Kuran okursan görürsün. Biraz tarafsız ve açık fikirli ol ama okurken.

tarihinde Xibalba tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Müslüman arkadaşım şunun farkındasın değil mi? Kuran'dan saçma bir şey çıktığı anda hemen "mecazi" etiketini yapıştırmak o saçmalığı ortadan kaldırmıyor. O zaman ben de alırım İncil'i, Buda'nın öğretilerini, saçma sapan, yalan ne varsa mecazi derim, o metinler de en az kuran kadar "mucizevi" olur. Neye inanmak istiyorsanız ona göre araştırma yapıyorsunuz. Kuran'ın bile bazı ayetlerini bilmiyorsunuz biz "bu ne?" diye saçmalıkları ortaya çıkarana kadar. Sonra da aldığı ürünü beğenmeyen ama geri de iade edemediği için beğeniyomuş gibi yapan mağdur müşteri rolünü üstlenip, kuran'ı savunmaya çalışıyosunuz taraflı bakış açınızla(yanlı doğrulama).

Ayrıca dr.Kemal o koyduğun tabloya baktın mı hiç? 7 kat gök tek bir katmanda alınmış. Yani Bağbozan'ın yolladğı tablo hala doğru. Zaten biraz Kuran okursan görürsün. Biraz tarafsız ve açık fikirli ol ama okurken.

Tarikate mensup adama yaptığınız öneri komik olmuş. Adam tarikatçı ya, dindarlığın iki ötesinde. Beyni falan kalmamış, bir robot yani. Onu Allah'ı gelse bile kurtaramaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

86- Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."

Güneşin battığı yere doğru yürüyebilir mi?Güneşin kara bir balçıkta battığını kim söyledi?Bunu ancak ilk çağ zihniyetindeki insan söyleyebilir.

Hadi arkadaşlar sizlerde saçma bulduğunu ayetleri sorgulayıp burada paylaşın.


86- Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."

Güneşin battığı yere doğru yürüyebilir mi?Güneşin kara bir balçıkta battığını kim söyledi?Bunu ancak ilk çağ zihniyetindeki insan söyleyebilir.

Hadi arkadaşlar sizlerde saçma bulduğunu ayetleri sorgulayıp burada paylaşın.


Evet, sizler semadaki yıldızlara sapanla taş atıp düşürmeye çalışan ahmak ve haylaz çocuklara benziyorsunuz..Çünkü, siz de her biri külli bir şuur ile beyan edilen ve sonsuz bir ilimden gelen ayet yıldızlarını düşürmek için ayetlerin yıldızlarına taş atıyorsunuz..Fakat, o taş geri dönüp, kafanızı kırıyor, imanınızı uçuruyor.

Kur'anın ayetleri, Arap üslubu üzerine ve zâhir nazara göre umumun anlayacağı bir tarzda ifade ettiği için, çok defa teşbih ve temsil suretinde beyan ediyor. Güneşin, hararetli ve çamurlu bir çeşme gibi görünen Atlas Okyanusu sahilinde veya volkanlı, alevli, dumanlı dağın gözünde battığını Zülkarneyn görmüş. Yani, zâhir nazarda, Atlas Okyanusu sahillerinde, yazın şiddetli hararetiyle etrafındaki bataklık hararetlenip, buharlaştığı bir zamanda, o buhar arkasında büyük bir çeşme havzası suretinde uzaktan Zülkarneyn’e görünen Atlas Okyanusunun bir kısmında, güneşin zâhirî battığını görmüş. Veya volkanlı, taş ve toprak ve maden sularını karıştırarak fışkıran bir dağın başında, yeni açılmış ateşli gözünde, gökyüsünün gözü olan güneşin gizlendiğini görmüş.

Zülkarneyn’in nazarında uzaklık cihetiyle öyle göründüğü gibi, Arş-ı Âzamdan gelen ve semavi yıldızlara ve gezegenleri kumanda eden Kur'anın semavi hitabı ise, Rahmani bir misafirhanede lamba vazifesini gören musahhar güneşi Atlas Okyanusu gibi bir Rabbani çeşmede gizleniyor demesi, azametine ve ulviyetine yakışıyor ve mucizane üslûbuyla denizi hararetli bir çeşme ve dumanlı bir göz gösterir; ve semâvî gözlere öyle görünür.

Elhasıl: Atlas Okyanusunda "çamurlu bir çeşme" tabiri, Zülkarneyn’e nisbeten uzaklık noktasında o büyük denizi bir çeşme gibi görmüş. Kur’ân’ın nazarı ise herşeye yakın olduğu cihetle, Zülkarneyn’in galat-ı his nevindeki nazarına göre bakamaz. Belki Kur’ân semâvâta bakarak geldiğinden, dünyayı kâh bir meydan, kâh bir saray, Bazen bir beşik, Bazen bir sayfa gibi gördüğünden, sisli, buharlı, koca Atlas Okyanusunu bir çeşme tabir etmesi, azamet-i ulviyetini gösteriyor.

tarihinde İLİMCİK tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, sizler semadaki yıldızlara sapanla taş atıp düşürmeye çalışan ahmak ve haylaz çocuklara benziyorsunuz..Çünkü, siz de her biri külli bir şuur ile beyan edilen ve sonsuz bir ilimden gelen ayet yıldızlarını düşürmek için ayetlerin yıldızlarına taş atıyorsunuz..Fakat, o taş geri dönüp, kafanızı kırıyor, imanınızı uçuruyor.

Kur'anın ayetleri, Arap üslubu üzerine ve zâhir nazara göre umumun anlayacağı bir tarzda ifade ettiği için, çok defa teşbih ve temsil suretinde beyan ediyor. Güneşin, hararetli ve çamurlu bir çeşme gibi görünen Atlas Okyanusu sahilinde veya volkanlı, alevli, dumanlı dağın gözünde battığını Zülkarneyn görmüş. Yani, zâhir nazarda, Atlas Okyanusu sahillerinde, yazın şiddetli hararetiyle etrafındaki bataklık hararetlenip, buharlaştığı bir zamanda, o buhar arkasında büyük bir çeşme havzası suretinde uzaktan Zülkarneyn’e görünen Atlas Okyanusunun bir kısmında, güneşin zâhirî battığını görmüş. Veya volkanlı, taş ve toprak ve maden sularını karıştırarak fışkıran bir dağın başında, yeni açılmış ateşli gözünde, gökyüsünün gözü olan güneşin gizlendiğini görmüş.

Zülkarneyn’in nazarında uzaklık cihetiyle öyle göründüğü gibi, Arş-ı Âzamdan gelen ve semavi yıldızlara ve gezegenleri kumanda eden Kur'anın semavi hitabı ise, Rahmani bir misafirhanede lamba vazifesini gören musahhar güneşi Atlas Okyanusu gibi bir Rabbani çeşmede gizleniyor demesi, azametine ve ulviyetine yakışıyor ve mucizane üslûbuyla denizi hararetli bir çeşme ve dumanlı bir göz gösterir; ve semâvî gözlere öyle görünür.

Elhasıl: Atlas Okyanusunda "çamurlu bir çeşme" tabiri, Zülkarneyn’e nisbeten uzaklık noktasında o büyük denizi bir çeşme gibi görmüş. Kur’ân’ın nazarı ise herşeye yakın olduğu cihetle, Zülkarneyn’in galat-ı his nevindeki nazarına göre bakamaz. Belki Kur’ân semâvâta bakarak geldiğinden, dünyayı kâh bir meydan, kâh bir saray, Bazen bir beşik, Bazen bir sayfa gibi gördüğünden, sisli, buharlı, koca Atlas Okyanusunu bir çeşme tabir etmesi, azamet-i ulviyetini gösteriyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayetlerin saçmalığını görmezden gelinebilir fakat niçin vaaaay ooooof şu ayete bak bunu asla insan yazamaz, atomu ve yıldızları, evreni yaratanın kesin sözüdür diye bir ayet niye yok???

Var...Bunun delili, insanın sözlerinin onun icaz ve belağatına ve manasının camiiyetine yetişmemesi..Zaten Kur'an değil sana, bütün asırlara meydan okumuş..Kısa bir süresinin benzerini getirin demiş..Bundan daha büyük bir meydan okuma olabilir mi?

Evet, istersen şöyle yapalım.."bir din icad etmek ve milyarlaca insanı inandırmak çok kolay" diyorsan, Kur'anın çok kolay ve tam ikna edici bir şekilde cevap verdiği bir iman meselesini sana soralım ve sen Kur'andan daha mükemmel cevaplar ver..O meseleyi Kur'an gibi çok kolay bir şekilde hallet..Eğer kendine güveniyorsan Kur'anın karşısına çık.

İkinci olarak, buyur ben Kur'andan sadece 1 satırlık bir süre söyleyeyim..Sen, icaz ve belağat ve manasının camiiyeti açısından ona mukabele et...cesaretin var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Var...Bunun delili, insanın sözlerinin onun icaz ve belağatına ve manasının camiiyetine yetişmemesi..Zaten Kur'an değil sana, bütün asırlara meydan okumuş..Kısa bir süresinin benzerini getirin demiş..Bundan daha büyük bir meydan okuma olabilir mi?

Evet, istersen şöyle yapalım.."bir din icad etmek ve milyarlaca insanı inandırmak çok kolay" diyorsan, Kur'anın çok kolay ve tam ikna edici bir şekilde cevap verdiği bir iman meselesini sana soralım ve sen Kur'andan daha mükemmel cevaplar ver..O meseleyi Kur'an gibi çok kolay bir şekilde hallet..Eğer kendine güveniyorsan Kur'anın karşısına çık.

İkinci olarak, buyur ben Kur'andan sadece 1 satırlık bir süre söyleyeyim..Sen, icaz ve belağat ve manasının camiiyeti açısından ona mukabele et...cesaretin var mı?

sen kuran okudun mu ???
Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, sizler semadaki yıldızlara sapanla taş atıp düşürmeye çalışan ahmak ve haylaz çocuklara benziyorsunuz..Çünkü, siz de her biri külli bir şuur ile beyan edilen ve sonsuz bir ilimden gelen ayet yıldızlarını düşürmek için ayetlerin yıldızlarına taş atıyorsunuz..Fakat, o taş geri dönüp, kafanızı kırıyor, imanınızı uçuruyor.

Kur'anın ayetleri, Arap üslubu üzerine ve zâhir nazara göre umumun anlayacağı bir tarzda ifade ettiği için, çok defa teşbih ve temsil suretinde beyan ediyor. Güneşin, hararetli ve çamurlu bir çeşme gibi görünen Atlas Okyanusu sahilinde veya volkanlı, alevli, dumanlı dağın gözünde battığını Zülkarneyn görmüş. Yani, zâhir nazarda, Atlas Okyanusu sahillerinde, yazın şiddetli hararetiyle etrafındaki bataklık hararetlenip, buharlaştığı bir zamanda, o buhar arkasında büyük bir çeşme havzası suretinde uzaktan Zülkarneyne görünen Atlas Okyanusunun bir kısmında, güneşin zâhirî battığını görmüş. Veya volkanlı, taş ve toprak ve maden sularını karıştırarak fışkıran bir dağın başında, yeni açılmış ateşli gözünde, gökyüsünün gözü olan güneşin gizlendiğini görmüş.

Zülkarneynin nazarında uzaklık cihetiyle öyle göründüğü gibi, Arş-ı Âzamdan gelen ve semavi yıldızlara ve gezegenleri kumanda eden Kur'anın semavi hitabı ise, Rahmani bir misafirhanede lamba vazifesini gören musahhar güneşi Atlas Okyanusu gibi bir Rabbani çeşmede gizleniyor demesi, azametine ve ulviyetine yakışıyor ve mucizane üslûbuyla denizi hararetli bir çeşme ve dumanlı bir göz gösterir; ve semâvî gözlere öyle görünür.

Elhasıl: Atlas Okyanusunda "çamurlu bir çeşme" tabiri, Zülkarneyne nisbeten uzaklık noktasında o büyük denizi bir çeşme gibi görmüş. Kurânın nazarı ise herşeye yakın olduğu cihetle, Zülkarneynin galat-ı his nevindeki nazarına göre bakamaz. Belki Kurân semâvâta bakarak geldiğinden, dünyayı kâh bir meydan, kâh bir saray, Bazen bir beşik, Bazen bir sayfa gibi gördüğünden, sisli, buharlı, koca Atlas Okyanusunu bir çeşme tabir etmesi, azamet-i ulviyetini gösteriyor.

Yine mi deli saidce yazdın?

Türkçe yaz okuyalım. Çok boş işler bunlar. Sobayla konuşan adamın dilini ancak sobayla konuşanlar anlar.

Kuranı türkçe okuyoruz artık. İnsanları kandıramazsınız. Elin pis bedevisi cehaletten güneşin battığı bir yer olduğunu sanıyormuş. Nedir şu bedevi sevgisi anlamadık. Adamlar 14 asır önce pisti, hala pisler, elleriyle yemek yiyorlar, kölecilik yapıyorlar hala.

İslam emperyalizmin dibine vurmuş bir zihniyettir. İnsanları köle yapar, zengin, fakir ve köle ayrımını pekiştirir. Zengin daha zengin, fakir daha fakir kalır...

Kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş, arapların haline bak. Güya evrenin yaratıcısı onlara bir kitap vermiş, hala pislik içindeler. Biraz Arap ülkesi gezmiş olsan dediğimi anlarsın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim anlamadığım ateistler genelde başka manalara da gelebilecek yada mecazi anlatım olabilecek ayetleri gösteriyorlar saçma olarak.O kadar bilim dışı ayet varken neden tartışmaya açık olanlarını ortaya atıp konuyu uzattırıyorsunuz ki anlamıyorum.Yok güneşin battığı yermiş.Günümüzde de güneş batıyor diyoruz.Yok kalbi beyin sanıyolarmışmış.Bugün de kalbim seni sevdi diyoruz.Onun yerine yıldızları şeytanlara atılan taşlar yaptık ayetini söylesenize.Açıklayabilen açıklasında göreyim.En yakın göğü yıldızlarla donattık diyor.Hadi açıklasın kim açıklayacaksa.Ne mecazi anlamı var nede kelime oyunu yapmaya müsait bir ayet mesela bu.

tarihinde Miki tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim anlamadığım ateistler genelde başka manalara da gelebilecek yada mecazi anlatım olabilecek ayetleri gösteriyorlar saçma olarak.O kadar bilim dışı ayet varken neden tartışmaya açık olanlarını ortaya atıp konuyu uzattırıyorsunuz ki anlamıyorum.Yok güneşin battığı yermiş.Günümüzde de güneş batıyor diyoruz.Yok kalbi beyin sanıyolarmışmış.Bugün de kalbim seni sevdi diyoruz.Onun yerine yıldızları şeytanlara atılan taşlar yaptık ayetini söylesenize.Açıklayabilen açıklasında göreyim.En yakın göğü yıldızlarla donattık diyor.Hadi açıklasın kim açıklayacaksa.Ne mecazi anlamı var nede kelime oyunu yapmaya müsait bir ayet mesela bu.

Kalbim seni sevdi cümlesi mecazidir. Çünkü kalbe sadece duygular mecazi olarak atfedilir.

Sen hiç kalbimle düşünüyorum şeklinde bir cümle duydun mu? Ama kuranda bu cümleyi görebilirsin. Çünkü niye? 7nci yydakiler kalbin düşünme ve anlama işlevi olduğunu sanıyorlardı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim anlamadığım ateistler genelde başka manalara da gelebilecek yada mecazi anlatım olabilecek ayetleri gösteriyorlar saçma olarak.O kadar bilim dışı ayet varken neden tartışmaya açık olanlarını ortaya atıp konuyu uzattırıyorsunuz ki anlamıyorum.Yok güneşin battığı yermiş.Günümüzde de güneş batıyor diyoruz.Yok kalbi beyin sanıyolarmışmış.Bugün de kalbim seni sevdi diyoruz.Onun yerine yıldızları şeytanlara atılan taşlar yaptık ayetini söylesenize.Açıklayabilen açıklasında göreyim.En yakın göğü yıldızlarla donattık diyor.Hadi açıklasın kim açıklayacaksa.Ne mecazi anlamı var nede kelime oyunu yapmaya müsait bir ayet mesela bu.

Kimse güneşin battığı yere gittiğini söylemez. Güneşin batışını izlemeye gittim diyebilir. Güneşin batışı çok güzel görünüyor denebilir.

Güneşin batması mecazi olarak doğru olabilir ama güneşin battığı yere gitti demek, mecazi olarak da kurtarılamaz.

Senin önerdiklerinin de bunlardan bir farkı yok. Bu yazdıklarımızı çürütmek isteyen adam senin söylediğin, "en yakın göğü kandillerle süsledik," lafını da çevirebilir.

En yakın gökten ne anladığına bağlı der falan. Belki bu evrende görünen yıldızlar en yakın göktür. Sonuçta 7 kat gök var gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...