Jump to content

OSMANLI TOPLUMUNDA ERMENİLER


Recommended Posts

İşte böyleee

Önce Ermenileri gerçek anlamda tanıyalım,bunları Türklere DÜŞMAN eden

Amarıka

İngiltere

Fıransa

Rusyayı zatan TANIYORUZ.Tolonbeg

Osmanlı Toplumunda Ermeniler ve Ermeni kimliğinin kendini ifadesi
1)KONU
Osmanlı Tarihi, 600 yılı aşar ve Osmanlı Devleti, kurulduğu günden itibaren topraklarında bir Ermeni azınlığı barındırmıştır.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşının ardından,

yabancı devletlerin Osmanlı Ermenileri'ne el atmasından sonra,

Osmanlı ülklesinde ciddi Ermeni kıpırdanışları

ve silahlı ayaklanmalar görülmüştür.

Bu çalışmada asıl amaçlanan, özellikle yabancı kamuoyunda 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren planlı olarak yürütülen Ermeni azınlığa uygulandığı iddia edilen soykırım propagandası başlamadan önce,

bu azınlığın,

Osmanlı ülkesinde sahip olduğu

kültürel,

sosyal

ve ekonomik etkinliğe dikkat çekmektir.

Ermeni diasporasında, öteki kavramını kendi uluslararası çıkarları için bilinçli olarak körükleyen A

BD,

İngiltere

ve Fransa gibi devletlerin iddia ve çalışmalarına doğru karşılık verebilmek için

tarih süreci içinde - bu çalışmada Osmanlı İmparatorluğu boyunca- nasıl bir kültür oluşturduklarına bakmak gerekir.

2) VARSAYIM:

Ermeniler, yabancı basında ve Ermeni diasporasında sıkça dile getirildiği gibi ezilmiş,

hakları yenmiş,

yurtlarından edilmiş

bir azınlık mıdır;

yoksa etkileri günümüz Türkiyesine dek yansımış, Osmanlıyı oluşturan kültür mozaiğinin ayrılmaz bir parçası mıdır?

Varsayımımız Ermenilerin Osmanlı-Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğu ve bu toplumun da kendisini bu karakteriyle benimsediği yönündedir.

3) GİRİŞ -TARİH BOYUNCA ERMENİLER:

Ermeni tarihi hakkında bilgi veren eski eserlerin çoğu,

Ermeni olmayan kimseler tarafından

Yunanca,

Asurice yazılmış,

çok defa birbirinin doğruluğunu kabul etmeyen, değişik fikirler ileri süren eserlerdir.

Çoğu kanıtlara değil mitolojik hikayelre dayanırlar.

Bu durum Ermeniler tarafından da genellikle kabul edilmekle beraber,

yine de bu eserlerin etkisinden tamamen kurtulmamışlardır.

Milliyetçilik ruhunu bu şekilde körüklemek,

bir topluluğun bir çatı altında birleştirilebilmesi için önemlidir ve tüm milletler tarihinde örnekleri de görülmektedir.

Ermeniler tarihleri boyunca, çoğunlukla eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinden birisi olan

(Ermenistan Halk Cumhuriyeti),

Gürcistan

ve Azarbeycan gibi

Güney Kafkasya Halk Cumhuriyetleri,

Doğu Türkiye,

Batı ve Kuzeybatı İran,

Kuzey Irak,

kısmen Kuzey Suriye

ile Kilikya denilen Güney Anadoluda yaşamışlardır.

Yalnız Ermeniler o zaman bile bu bölgelerde yaşayan insanların tamamını ve hatta çoğunluğunu teşkil etmiyorlardı.

Asırlar boyu, çeşitli Ermeni Krallıkları ve Beyliklerinin kısman bağımsız fakat çoğunlukla etraftaki büyük devletlere tabi veya yarı tabi devletler halinde yaşadıkları bu bölgelere,

Zaman zaman çeşitli isimler verilmiştir.

Asıl Ermenistan denilen bölgeler

Büyük Ermenistan

ve Küçük Ermenistan olarak 2 ye bölünmüştür.

Büyük Ermenistan 15,

Küçük Ermenistan 3 vilayet halinde ayrılmıştır.

Kilikya ise Sahil Kilikyası

ve Dağlık Kilikya olarak iki kısım oluşturmuştur.

Bu bölgeye zaman içinde verilen isimler çeşitlidir.

Asurice yüksek memleket anlamina gelen URARTU,

Ibranice ARARAT,

Aramice HARMINYAP-HARMENI kelimleri kullanilmiş ve ilk defa MÖ 521de Daryüs Kitabesinde ARMENI (yukari memleket) adini almiştir.

(Dede Korkut Oğuznamelerinde bölge halkı ve tarihi ile ilgili geniş bilgi verildiği halde Ermeni kelimesi hiç geçmez. )

Batı dillerinde, bölgeye ARMANİA adı verilmiş, bizde de Meşrutiyetten sonra Fransızcadan tercüme edilerek, ilk defa Ahmet Cevdet Paşa tarafından ERMENİ kelimesi kullanılmıştır.

Ermeniler ise kendiler için HAYASDAN-HAY ismini kullanırlar.

Ancak bütün bu isimler aslında bölgeye verilmiş coğrafi birer isimden ibarettir.

4) OSMANLI'DA ERMENİLER

Ermenilerin Urartular ile ilişkileri iddiaları vardır.

Urartular ile ilgili ilk ciddi arekeolojik kazilar 1877de Vanda başlar.

1877de Istanbulda Ingiltere Büyükelçisi olarak bulunan Hanry Layardin çabaları ile daha sonralari ise Alman ve Rus bilimadamlari tarafindan çeşitli arkeolojik araştirmalar yapılmıştır.

Türkiye bu araştırmalara ancak 1938den sonra katılmıştır.(vay babam vay müsmüs Türkiye tolon)

Bunların sonucunda M.Ö. III. binde Güney Kafkasyada Aras Nehrinin kuzeyinde,

Van

ve Urmiye gölleri yöresinde

ve doğu Anadoluda hayvancılığa dayanan,

tarımla ugraşan tek bir kültür

Kuzey Suriyeye de yayılan Hurri kültürü ile yakın ilişkidedir.

MÖ 15. yüzyildan 14. yüzyila girerken Kuzey Suriyeye kadar yayılan Hitit Kültürü ile de baglantı kurmuş, MÖ 1200de Hitit Devleti yıkıldığında en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

Ermeniler, Osmanlı Devletnin kuruluş yıllarında, Anadolu

ve Kafkasya bölgelerinde küçük krallık, beylikler halinde veya dağınık olarak yaşıyorlardı.

Yine bu dönemde Karamanoğulları ve Ramazanoğulları beylikleri idarelerinde yaşayanlar vardı.

Osman Bey, Ermenilerin Bizans'ın zülmünden korunmaları için Anadolu'da ayrı bir toplum olarak örgütlenmelerine izin vermiş ve Batı Anadolu'daki ilk Ermeni dini merkezi Kütahya'da kurulmuştır.

Orhan Gazi Bursayı aldığında Ermeni Patriği buraya yerleşmiş ve bunun üzerine

Kütahya

ve Eskişehirde bulunan Ermeniler Bursaya göç etmeye başlamışlardır.

Fatih Sultan Mehmet İstanbulu fethinin ardından, Ermenilerin ruhani lideri Ovakimi İstanbula getirerek Rumlara vermiş olduğu imtiyazları Ermeni Patriğine de tanımıştır.

Bu gelişmeden hemen soran

İran,

Kafkasya,

Balkanlar,

Kırım,

Doğu ve Orta Anadolu'dan İstanbula Ermeni göçleri başlamıştır.

Böylece, Bizansta azınlık olan Ermenilerin sayısı, buranın Türkler tarafından fethinin ardından çoğalmaya başlamıştır diyebiliriz.

Fatih,

Rumlara tam olarak güvenemediği için Ermenilerin

Topkapı,

Balat

ve Yenikapı gibi semptlere yerleşmelerine izin vermiştir.

Bunların sonucu olarak Türklere sempati geliştiren Ermeniler,

Rus Ermenilerine göre kültür,

lisan

ve edebiyat alanlarında daha ileri ve serbest çalışma imkanlarına kavuşmuşlardır.

Yavuz Sultan Selim zamandında da

Tebrizden bir çok sanatkar Ermeni İstanbula getirilmişti.

Bu dönemde İstanbulun en tanınmış tüccar ve sanatkarları Ermeniler olmuşlardır.

Ermenilerin çoğu Türkçe bilmekte,

kitap ve gazetelerinin bazıları da Türkçe basılmakta idi.

Tokatta oturan Abgar Efendi, 1567 yılında ilk Ermeni matbaasını İstanbulda kurmuştur.

Yine bu yıllarda Ermeni halk, imparatorluğun çeşitli yerlerinde kale bekçiliği veya benzeri hizmetlerde de bulunmakta idi.

Bunların karşılığında ise,

bazı vergilerden muaf tutuluyorlardı.

Örneğin 1523te Çukurovayı Orta Anadoluya bağlayan tarihi boğazdaki Gülek Kalesinde, (165 hane yaklaşık 875 kişi) kale hizmetinde çalıştıklarından olağanüstü vergilerden (avarız) affedilmişlerdi.

5) ERMENİLER ÖNEMLİ GÖREVLER ALIYOR:

Ermeni toplumu kendisine tanınan hak ve ayrıcalıkları başarıyla kullanarak hızla gelişmiş ve refaha kavuşmuş,

ayrıca Türk-Osmanlı kültür,

yaşam tarzı ve yönetim biçimini de benimseyerek kısa süre içerisinde Osmanlı yönetiminin güvenini kazanmıstır.

Bu güven sayesinde iş hayatında olduğu gibi, kamu hizmetlerinde de önemli yerlere gelmişlerdir.

Ermenilerin sarayla ilişkiye geçmeleri, ö

zellikle İstanbuldaki sarraflık işlerini ele geçirmeleri ile başlar.

Ermeni Abra Çelebi,

Köprülü Mustafa Fazıl Paşanın bezirganbaşısı olur.

Sultan 3. Selim zamanında, Ermeni Dadyan ailesinden Arakel, devletin savaş sanayii sayilan Baruthanenin başına getirilir.

Ayni aileden Bogos ise, Sultan Abdülmecid Hanin şahsi hazinesine bakmakla görevlendirilir.

Boğos, Sultan Abdülmecidin ölümünden sonra Parise giderken,

aynı aileden Beran ve Mahsutzade Simon Bey ile Ayoş efendi Harem-i Hümayunun alışveriş işlerini takip etmekle görevlendirilir.

Abdülmecidin kilercibaşısı da Serkiz adında bir Ermeni idi.

İstanbulun en tanınmış Ermeni ailelerinden Gümüşgerdan ailesi ise sarayın terzilik işlerini yapmaktaydı.

Ayrıca Ermeniler, birçok köşkün yapım işlerini üstlenmişlerdi.

Tanzimatın ileri gelenelerinden Mustafa Reşit Paşa, elçi olarak Pariste bulunduğu sırada, yardımcılığını Agop Gircikyan adlı bir ermerni yapmakta idi.

Mithat Paşanın en güvendiği adamlarından biri Ermeni Kirkor Odyan isi. Ahmet Muhtar Paşa ve Kamil Paşa kabinelerinde,

Ermeni Gabriel Nuradonkyan dışişleri bakanlığı;

Mahmut Şevket Paşa döneminde ise Osgan Mardıkyan posta telgraf bakanlığı görevini yapmışlardır.

MİLLET-İ SADIKA

Fatih Sultan Mehmet İstanbulu aldıktan sonra bu şehirdeki Rum Patrikhanesini muhafaza eder

ve 1461de Bursadaki Ermeni piskoposu Ovakimi bazı Ermeni aileleri ile birlikte İstanbula getirerek onu Ermeni Patriği tayin eder.

Samatyadaki Sulu Manastır Kilisesini de bu cemaate tahsis eder.

Bunun yanında

Ankara,

Bayburt,

Adana,

Tokat ve Sivas çevresinde yerleşik çeşitli Ermeni ailelerini de İstanbula getirerek şehrin Ermeni nüfusunu çoğaltmıştır.

Ermeniler Osmanlı Devletinde millet-i sadıka (sadık millet) olarak bilinmişlerdir.

1835-1839 arasında Türkiyede bulunan Helmuth Von Moltke İstanbulda

Osmanlı seraskeri (Başkumandanı)nın

(ünlü Osmanlı ordusunun baş komutanı Alaman.TURP sıkıyım sizin kafanıza ÇOH bülmüş Osmanlılar ve onları ata görenler tolon)

Ermeni tercümanı ve ailesinden bahsederken Ermeniler hakkında şunları yazar:

Bu Ermenilere, gerçekte Hristiyan Türkler denilebilir. Rumların kendi özelliklerini korumalarına karşın

Ermeniler Türk adetlerini,

hatta dilini benimsemişlerdir.

Dinleri onların, hristiyan olarak tek kadınla evlenmelerine izin verir, fakat onlar türk kadınlarından ayırdedilemez.

Bir Ermeni kadını sokakta sadece gözlerini ve burnunun üst kısmını gösterir, diğer taraflarını kapatır.

Arkası yarın

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...