Jump to content

Allah'ın hiçbir gücü olmasaydı, ona ne kadar saygı duyardınız?


Recommended Posts

Bir insanı ölümle korkutmakla, ölüm sonrası ebedi azapla korkutmayı hangi akılla, hangi vicdanla, hangi bottan kafa ile düşünebiliyorsunuz be!

E, n'apsın, sonunda o varsa yazmasın mı Allah?

Allah diye bir şey yok ki, ne melekleri, ne değerli görmesi? Şu allahın olmadığına, bunu yağmacı çöl vahşilerinin uydurduğuna bir kafanız basmıyor ya...

Basmadı diyelim. Bu muhteşem öfke, kafamız basmıyor diye mi? İşin zor valla. Dünya kafası basmayan insanlarla dolu. Hiç dışarı çıkma en iyisi sen.

ayı neyle bulup okuyorsunuz? Kör müsünüz, beyinsiz misiniz, bunda şimdi ne yazdığını görmüyor musunuz da böyle saçma sapan yok korkuya dayalı değil filan diye saçmalıyorsunuz?

Vallahi okuyorum, sürekli okuyorum. Çay içerek okuyorum. Allah'ın güven, dayanak, sığınak, dost, şefaatçi, yardımcı, esirgeyen, bağışlayan, gözeten, günahları affeden, vesair sıfatları daha çok aklımda kalmış nedense. Korku, cehennem, lavlar falan, tamam, ama şimdi ötekileri de görmemek olmaz. Sanki onlar daha çok tekrar ediyor gibi, her ne kadar teker teker sayıp toplamadıysam da. Biz de ister-istemez o bağlamda kurulan bir ilişkinin içinde görüyoruz kendimizi.

Demek şimdi bir müslüm ülkelerde niye kuralların işlemediğine aklın ermedi ha! Bu salaklar bu trafik maliye çevre filan kuralları allahın kuralları değil diyorlar da ondan, bir buna kafan basmıyor mu? Allahın kuralları kafirleri öldür, yağmala, köle yap, tecavüz et, sat... Müslüm olmayanlar hayvandan aşağıdır, kafalarını kes, karılarına kızlarına tecavüz et, mallarını yağmala. Allahın emirleri bunlar. Ne trafiği ne vergisi ne çevresi yahu? Yağmacı çöl vahşileri ne anlar bunlardan?

Bak üstad, mesleğimin bir on yılı, savaş sonrası coğrafyalarda kapasite oluşturma, kamu düzeni, hukukun üstünlüğü misyonlarında gözlemcilik, danışmanlık, yöneticilik yaparak geçti.

Sana bir şey söyleyeyim mi? Kurallara uyma, normatif davranabilme ve devamında hukuku sayma, bir alışkanlık, eğilim, eğitim, kültür ya da medeniyet becerisidir. Adına ne dersen de.

Eğer eşşek değilsem, şöyle bir gözlemim oldu benim, naçizane: Hukukun üstünlüğü algısı, hangi hukukun söz konusu olduğundan bağımsız olarak başlı başına, kerameti kendinden menkul, self-appointed bir fenomendir. İster İsviçre Medeni Kanunu olsun, ister şeriat hukuku.

Ya sağduyu, alışkanlık, sempati ve tepkilerine göre hareket edersin, biz Türklerin yaptığı gibi, ya da tamamen kurallar çerçevesinde davranıp, ondan sonra arkadaşlarınla bir kelime konuşmaya ihtiyaç duymadan günü tamamlayabilirsin, Finlandiyalılar gibi.

Sen istediğin kadar Afganlara adam öldürmenin günah olduğunu, uyuşturucu yetiştirmenin günah olduğunu, oğlancılığın günah olduğunu, Türk vizesi vaadiyle insanları dolandırmanın haram olduğunu anlat dur. Kendi kuralları bunlar. Ama sana gülerler ancak.

Sadece Müslümanlar değildir böyle olan. Katolik Latinler, Katolik Akdenizliler, Ortodoks Doğu Avrupalılar, hepsi aynı şeyden mustariptir. Hepsinin asfaltları çizgisiz, memurları rüşvetçi, düzenleri bozuktur.

Bu kadar. Umarım senin gibi tarzı olan birine cevap yetiştirme saflığına düşmedim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

E, n'apsın, sonunda o varsa yazmasın mı Allah?

İslam'a göre o sonu hazırlayan insan değil, başka tanrılar değil, bizzat Allah. İnsanı tasarlayan kendisi, nerede, ne zaman, hangi şartlarda doğacağına, nasıl bir aileye sahip olacağına karar veren kendisi. Zekasının ne kadar olacağına, hangi hormonlardan hangi miktarda olacağına karar veren kendisi. Kısacası insanı tamamen kendi keyfine göre tasarlıyor, sonra da sen şu adama inanmadın diye sonsuza kadar yakıyor. Bunun neresinde mantık ve adalet var?

Vallahi okuyorum, sürekli okuyorum. Çay içerek okuyorum. Allah'ın güven, dayanak, sığınak, dost, şefaatçi, yardımcı, esirgeyen, bağışlayan, gözeten, günahları affeden, vesair sıfatları daha çok aklımda kalmış nedense. Korku, cehennem, lavlar falan, tamam, ama şimdi ötekileri de görmemek olmaz. Sanki onlar daha çok tekrar ediyor gibi, her ne kadar teker teker sayıp toplamadıysam da. Biz de ister-istemez o bağlamda kurulan bir ilişkinin içinde görüyoruz kendimizi.

Devamlı okumaktan düşünmeye, aklı ve mantığı devreye sokmaya vakit kalmıyor galiba. Korkutan, tehdit eden Allah, yardım eden, gözeten Allah, kendi çalıp kendi oynuyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam'a göre o sonu hazırlayan insan değil, başka tanrılar değil, bizzat Allah. İnsanı tasarlayan kendisi, nerede, ne zaman, hangi şartlarda doğacağına, nasıl bir aileye sahip olacağına karar veren kendisi. Zekasının ne kadar olacağına, hangi hormonlardan hangi miktarda olacağına karar veren kendisi. Kısacası insanı tamamen kendi keyfine göre tasarlıyor, sonra da sen şu adama inanmadın diye sonsuza kadar yakıyor. Bunun neresinde mantık ve adalet var?

Devamlı okumaktan düşünmeye, aklı ve mantığı devreye sokmaya vakit kalmıyor galiba. Korkutan, tehdit eden Allah, yardım eden, gözeten Allah, kendi çalıp kendi oynuyor.

Eğer şu anlamda sorduysan, kabulüm: Bu sonu hazırlayan Allah, insanı buna göre dizayn eden de Allah.

Hadi, daha fazlasını da söyleyeyim, kimi insana bu sonu, kimine insana da öbür sonu yazan Allah, onların kaderini fixleyen de Allah.

Her şeyini sabitlediği bir süreç için insanı niçin uyarıyor. Kendi kararını vermiş oysa.

Bu sorunun varlığına hiç bir itirazım yok. Felsefenin başından beri sorulan, ama cevabı bulunamayan bir soru.

Eğer bir kader süreci ve bir irade-i külliye varsa, insanın bu süreçte sorumluluk payı var mıdır?

Aynı soru, son ikiyüz yıldır şöye soruluyor. Eğer doğal süreçler determist ise, evrenin belli bir andaki verili durumu sonraki bir andaki durumunu belirliyorsa, bu belirlenimcilik içinde insanın özgür iradesinin yeri nedir? İnsanın seçimleri gerçekten insanın kendisine mi aittir?

Sorunun her iki haliyle de cevabı yok. Eğer biri bir gün, yok kendisine ait değil, insan Tanrı'nın ya da doğal süreçlerindeki determinizmin sıradan bir ürünü, şeklinde bir cevabı kesinleştirirse, o zaman dediğine inanacağım.

Okuma konusuna gelince: okumuyorsun dediniz, okuduk dedik; şimdi de devamlı okumaktan akıl ve mantığı devreye sokumuyorsun oluyor. Arkadaşım, nasıl yaranacağız size? Her yaptığımızın yanlış mı olması gerekiyor? Nasıl bir koşullanma bu?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eğer şu anlamda sorduysan, kabulüm: Bu sonu hazırlayan Allah, insanı buna göre dizayn eden de Allah.

Hadi, daha fazlasını da söyleyeyim, kimi insana bu sonu, kimine insana da öbür sonu yazan Allah, onların kaderini fixleyen de Allah.

Her şeyini sabitlediği bir süreç için insanı niçin uyarıyor. Kendi kararını vermiş oysa.

Bu sorunun varlığına hiç bir itirazım yok. Felsefenin başından beri sorulan, ama cevabı bulunamayan bir soru.

Eğer bir kader süreci ve bir irade-i külliye varsa, insanın bu süreçte sorumluluk payı var mıdır?

Cevabı bulunamıyor değil, cevap ortada ama cevabı görebilmek için belirli bir bilinç seviyesine ulaşmak lazım.

Bir tanrı bir insanı istediği gibi dizayn ediyorsa, istediği sonu seçiyorsa sorumlu o tanrıdır, insan değil. Bir tanrının da kendi sorumlu olduğu bir durumdan insanı suçlaması mantıksızlıktır. Hele her şeyi sabitlediği bir süreç için uyarı yapması mantıksızlığın, saçmalığın dik alasıdır. Tabii bunu görebilmek için insanın beyninin din palavralarıyla kirletilmemiş olması, kirletilmişse o kirden arınması ve sağlıklı düşünmesi gerekir.

Okuma konusuna gelince: okumuyorsun dediniz, okuduk dedik; şimdi de devamlı okumaktan akıl ve mantığı devreye sokumuyorsun oluyor. Arkadaşım, nasıl yaranacağız size? Her yaptığımızın yanlış mı olması gerekiyor? Nasıl bir koşullanma bu?

Yahu aklı ve mantığı devreye sokmadıktan sonra habire okumanın ne manası var? İnsan aklını ve mantığını devreye soksa hiç din palavralarını gerçek sanar mı?

Mesela senin elinde ne var? Arapların palavraları. Arapların anlattığına göre Allah adında bir tanrı varmış, bu Allah 1400 yıl önce bir arabı elçi seçmiş, ona inananlara ve itaat edenlere sonsuz hayat ve sayısız huri verecekmiş, inanmayanları da sonsuza kadar derilerini değiştire değiştire yakacakmış. Şimdi böyle abuk subuk bir iddiaya inanmanın akıl ve mantıkla ne alakası var?

Koşullanmaymış! 1400 yıl önceki arapların palavralarını direk gerçek olarak kabul eden birisinin başkalarını koşullanma ile suçlaması ironiye iyi bir örnek olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

E, n'apsın, sonunda o varsa yazmasın mı Allah?

İşte sizin mantık kurma beceriniz bu kadar... Daha doğrusu mantık kuramama beceriksizliğiniz. Şu yazdığın cümle sizin ne kadar mantıksız, sahtekar ve yalancı olduğunuzu gözler önüne seriyor. Lafın kuyruğundan tutup çekme düzenbazlığınız, sana söylenenle yüzleşememe ikiyüzlülüğünüz...

Ben sana ölümle tehdit etme ile ölüm sonrası sonsuz işkence ile tehdit etme aynı mı diye soruyorum, sen ölmeyecek misin, allah sana ölmeyeceksin mi deseydi istiyorsun gibi akıllara zarar bir sahtekarlık ve utanmazca bir kıvırtkanlıkla yanıt veriyorsun.

Nasıl bu kadar ahlaksız olabiliyorsunuz? Bu kadar sahtekar ve yalancı olmayı nasıl başarıyorsunuz?

Sen şimdi kuran'ı okudun, ama istisnasız her sayfasında kafirlere kızgın demirler, dikenli yiyecekler, kaynar sular, fokurdayan lavlar ile psikopatları arattıracak işkenceler edileceğinin yazdığını göremedin! Bu nasıl göz yahu! Gözüne teleskop verelim mi, görür müsün o zaman?

Kuran'ın herhangi bir sayfasını açsan kan, irin damlar. Şiddetin, işkencenin, psikopatlığın bu kadar meşrulaştırıldığı, bu kadar yüceltildiği bir kitap daha bulmak zordur.

O affedici bilmem ne dediğin allah, ancak inanmayanları öldürür, mallarını yağmalar, karılarına kızlarına tecavüz edersen affeder. Bunları yapmazsan affedici maffedici değildir. Kuran'ı okuyup bunu da görmediysen gözüne teleskop taksak faydası yok. Ahlaksız bir yalancısın, görmediğinden değil...

tarihinde democrossian tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...