Jump to content

Hassas ayar hakkında


Recommended Posts

Merhaba. Hassas ayar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sadece fikrinizi almak istiyorum...

Hassas ayara bir kaç örnek ;

1)Big Bangden sonra açığa çıkan protonlar ve anti-protonlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için proton sayısının, anti-protonlardan çok olması gerekiyordu ve öyle olmuştur.

2) Aynı şekilde nötronlar ve anti-nötronlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için nötron sayısı, anti-nötronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

Elektronlar ve pozitronlar da birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için elektron sayısı, pozitronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

3) Kuarklar ve karşı kuarklar da birbirini yok eder. Oysa yaşamın varlığı kuarkların daha fazla olmasına bağlıdır ve kuarklar karşı kuarklardan daha çok olmuşlardır.

4) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kendi anti-maddelerinden daha fazla olmaları gerektiği gibi, birbirlerine göre belirlenmiş oranlarda yaratılmış olmaları da gerekmektedir. Bu da canlılığın bir şartıdır.

5) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kütleleri de mevcut şekilde olmalıdır. Bu parçacıkların mevcut kütleleri farklı olsaydı yaşam için gerekli atomlar oluşamayacaktı.

6) Protonlar ve elektronlar çok farklı kütlelerine karşın elektrik yükleriyle birbirlerini dengelerler. Eğer bu denge sağlanmasaydı da canlılık için gerekli atomlar oluşamayacaktı. Elektronun elektrik yükü biraz farklı olsaydı yıldızlar oluşamazdı.

7) Eğer evrendeki nötrino miktarı daha az olsaydı galaksiler oluşamayacaktı. Eğer nötrino miktarı daha fazla olsaydı galaksiler çok yoğun olacaktı. Her iki durum da canlılığın oluşmasını engellerdi.

8) Güçlü nükleer kuvvet çekirdekteki proton ve nötronları bir arada tutar. Bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, hidrojen dışında hiçbir atom, dolayısıyla canlılık oluşamazdı.

9) Zayıf nükleer kuvvet biraz daha güçlü olsaydı, Big Bangte çok fazla hidrojen helyuma dönüşürdü. Eğer bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, yıldızlardaki ağır elementlerin oluşumu olumsuz etkilenecekti ve canlılık oluşamayacaktı.

10)tmosferdeki oksijen miktarı da yaşam için kritik bir değerde yaratılmıştır. Bu değer eğer yüksek olsaydı, yeryüzünde sürekli yangınlar çıkardı. Bu değer eğer alçak olsaydı solunum yapmak imkansız olurdu.

tarihinde SorgulayanMüslüman1 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tüm bunlar olmadan da, sadece Dünya'nın, Güneş'in ve Ay'ın olduğu boş bir evreni de yaratabilirdi Allahınız. Neden böylesine devasa bir evreni yaratma ihtiyacına girmiş ki?

Dünya ayarlandığı için değil, şartları hayatın devamına elverişli olduğu için burada hayat mevcuttur. Şartların müsait olmadığı, Mars, Venüs gibi gezegenlerde ise hayat yoktur. Evrende, Dünya gibi milyarlarca gezegen vardır ve milyarlarca canlı biçimleri oralarda yaşamaktadır.

Aynı durum evrenin kendisi için de muhtemelen geçerlidir. Nasıl tek Dünya bizimkisi değilse, tek evren de bizim bulunduğumuz evren değildir. Fizik kanunları Evrenimizin-kinden çok daha farklı evrenlerin var olması kuvvetle muhtemeldir. Hatta sonsuz olasılıklar gerçeği içinde yüzüyor dahi olabiliriz.

tarihinde CharlesDarwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle yeni ateist arkadaşimiza h.g demek isterim .

Ben anti maddenin tamamen yok olması durumuna karşıyım .

Evren bir balon gibi düşün ,bu balonun bir kısmı madde bir kısmı anti madde.

bu balon okadar yoğun ki ; anti made ve maddenin bir kismi birbirine çarpıp yok olurken evren bir yandan genişliyor ve kalanların birbirine çarpmasına izin vermiyor.

Burda devreye kütle çekimi giriyor. Madde ve anti madde galaksileri oluşuyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tüm bunlar olmadan da, sadece Dünya'nın, Güneş'in ve Ay'ın olduğu boş bir evreni de yaratabilirdi Allahınız. Neden böylesine devasa bir evreni yaratma ihtiyacına girmiş ki?

Dünya ayarlandığı için değil, şartları hayatın devamına elverişli olduğu için burada hayat mevcuttur. Şartların müsait olmadığı, Mars, Venüs gibi gezegenlerde ise hayat yoktur. Evrende, Dünya gibi milyarlarca gezegen vardır ve milyarlarca canlı biçimleri oralarda yaşamaktadır.

Aynı durum evrenin kendisi için de muhtemelen geçerlidir. Nasıl tek Dünya bizimkisi değilse, tek evren de bizim bulunduğumuz evren değildir. Fizik kanunları Evrenimizin-kinden çok daha farklı evrenlerin var olması kuvvetle muhtemeldir. Hatta sonsuz olasılıklar gerçeği içinde yüzüyor dahi olabiliriz.

Bunlar olmadan sadece güneş sistemini yaratamazdı.fizik janunlarına aykırı

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunun için Allaha inanmaya gerek yok.Fizik kanunları ortadan başlamaz.Ateistlerin en büyük hatası,onca argüman varken bilim dışı şeylerle savunma yapması.Bilimle çürütün bunlarla değil.

Bilim senin Allah'ını yüz defa, bin defa öldürdü. Daha neyin biliminden bahsediyorsun?

Fizik kanunları sandığın gibi yazılı kurallar değillerdir. Bir elektrona nasıl davranması gerektiği talimatı verilmez. Elektronu elektron yapan onun özellikleridir. O özellikler kendi varlığı ile bütünleşiktir. Fizik kanunları, insanların tabii olduğu sosyal kurallara benzemez. Nasıl senin ağzın burnun seni bir insan yapıyorsa, bu senin özelliğin ise, elektronun özellikleri de davranışlarını etkiler.

Allah'ın çıkıp da "ey evren, bu özelliklere sahip olacaksın ki içinde insan yaşasın" dediği için biz burada değiliz. Aksine var olma ihtimalimiz küçük olsa da, ihtimaller denizinin büyük olmasından dolayı buradayız. Eğer insanın var olma ihtimali 10 üssü bilmemkaç ise, bu kadar ihtimal gerçekleşip, sonunda o ihtimal de tuttuğu için buradayız. Bizim burada olmamıza neden olan olasılık, bir milyar yüzlü bir tavla zarının atılarak tek yüzünün üste gelmesi kadar ise, o zar bir milyar kere atıldığı ve sonunda o yüzü üste geldiği için buradayız.

Bak gökyüzüne. Evrende yaşamın mümkün olmadığı koca galaksiler mevcut. Evrende yaşamın olmadığı trilyonlarca yıldız sistemleri mevcut. Bunlar canlı barındırma ihtimalini tutturamayan diğer bölgeler. Bu ihtimal hesaplarına göre bu tip bölgelerin matematiksel olarak çok daha fazla olması gerekir ki, gerçekten de öyle.

İşte bu yüzden burada olmamız bir ihtimal, bir tesadüf sonucudur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

var olma ihtimalimiz küçük olsa da, ihtimaller denizinin büyük olmasından dolayı buradayız.

Aynen... Büyük düşünen, dar kalıplarda, kolaycı ve kaçamak düşünmeyen beyinlere selam olsun... Geleceği daima böyle beyinler inşa eder. İnsan beyni sonsuz olasılıkları gücü yettiğince hesaplama yönünde evrilmeye devam ediyor. Bu artık türümüzün bir misyonudur. Bu misyondan istesek de kaçınamayız.

Amundsen güney kutup noktasına ulaşmak için neden acılı ve korkunç bir ölümü göze alıp, parmaklarının soğuk tarafından ısırılıp koparılmasına dayandı? Bunun bir canavar tarafından canlı canlı ve yavaş yavaş yenmekten bir farkı yoktur. Buna "frozenscar" denir. Ölümcüldür.

Ay kaşifleri geri dönemeyip uzak, ıssız, susuz ve havasız bir çölde ölüme mahkum olmayı ve bu yüzden başlıklarının içinde siyanür hapları taşımayı neden göze aldılar? Sabah arabanızın kontağını çeviriyorsunuz ve motorun çalışmaması diye bir olasılık var. Ay örümceğinin çalışma garantisi mi vardı?

İnsan evrimin belli bir aşamasına geldi, biyolojik evrimini önce kültürel, sonra teknolojik evrime dönüştürmeyi başardı. Türümüz kendini imha etse bile evrenin büyüklüğü, başka akıllı türler olmasını kesine yakın kılıyor. Koca evrende bizden başka kimse olmasa ve biz de intihar etsek bile sonuç değişmez. Yine bir evren, yine bir zeki tür yaratacaktır.

Kaçınılmazlığa, zorunluluğa biz determinizm diyoruz. Bu, determinizmin üç ilkesinden biri. Bunu tanrının yazgısı görmek dogmatizm, determinizmin baş ilkesi nedenselliğin doğal sonucu görmek ateizmdir. Tanrı olsa bile o da determinizme boyun eğmek zorunda olurdu.

Ense traşını düzgün istiyorsan berbere boyun eğeceksin... :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tüm bunlar olmadan da, sadece Dünya'nın, Güneş'in ve Ay'ın olduğu boş bir evreni de yaratabilirdi Allahınız. Neden böylesine devasa bir evreni yaratma ihtiyacına girmiş ki?

Malzeme israfı yok. Verili bir anda evrenin herhangi bir yerindeki durum, tüm evrenin bir fonksiyonudur. Tek bir toz tanesi çekilip alınırsa bütün evren yıkılır - Hegel. Senin bir saniyelik hayatta kalman, tüm evrendeki trilyonlarca dengenin-durumun bir fonksiyonudur. Tavlada attığın zarın başka bir şey gelmesi için de big-bang'den itibaren bütün evren tarihinin farkı yaşanması gerekirdi.

Okyanusun öte tarafında kanat çırpan kelebeğin Çin'de fırtınaya neden olmasını insanlar kaos teorisi olarak adlandırırlar, tıpkı, antikçağ insanlarının belli bir sayının üzerini sonsuzluk olarak adlandırması gibi.

Geç ortaçağ döneminde astronomi ile ilgilenen bir İtalyan kral varmış. Bir gün "Tanrı evreni yaratırken bana danışsaydı O'na çok faydalı öğütler verirdim" demiş.

Ben de küçükken "babamın bir sürü parası var, niye hepsiyle oyuncak almıyor ki" derdim.

Senin sorduğun soru da bunlara benziyor.

Değişen bir şey yok, her bilgi düzeyinde insan kendini bir şey zanneder.

Demek bu kadar büyük evrene ne gerek vardı ha? Öyle ya, malzeme israfı. Dünya, güneş ve ay yeterdi.

Evrenin kalanını ne zaman tanıdınız da bu sonuca vardınız?

Dünya ayarlandığı için değil, şartları hayatın devamına elverişli olduğu için burada hayat mevcuttur. Şartların müsait olmadığı, Mars, Venüs gibi gezegenlerde ise hayat yoktur. Evrende, Dünya gibi milyarlarca gezegen vardır ve milyarlarca canlı biçimleri oralarda yaşamaktadır.

Tabii bu bir spekülasyon. Bir taraftan bakarsan, hayat mümkün olsun diye şartlar uygun kılınmıştır. Diğer taraftan bakarsan şartlar uygun olduğu için hayat doğmuştur.

Aslına bakarsan, her ikisi de ampirik ispatlanabilirlik olarak olarak aynı yerde duruyor. Birinin ötekine üstünlüğü yok. Ben bir inanan olduğum için olaya ibret, insaf, akıl, hikmet gözünden bakıyorum ve şartların önceden ayarlandığı izlenimine varıyorum. Şartlar konusu sadece matematik gerekliliklerin yerine getirilmesi değildir. Hanımelleri güzel kokar ve kavun lezzetlidir. Tabii bu spekülasyonu uzatabilirsiniz, hanımellerinin kendisine güzel koktuğu tür hayatta kalmıştır, diğerleri yok olmuştur diye ama bu artık iyice spekülasyonun dibine batmak olur. Bu kertede ampirik olarak ispatlayacağınız hiç bir argüman üretemezsiniz.

Her ne ise, Burada ben başka bir soru soracağım: Eğer hayat, çevre koşullarının bir ürünüyse niye sadece dünya koşullarında hayat var olmuş? Yani, niye sadece dünya üzerinde var olduğu haliyle hayatı tanımlıyoruz? Başka çevre koşullarında başka hayatlar olamaz mı?

Canlılar amino-asit kökenli şeyler olmak, oksijen solumak ve -40 ile +40 arası sıcaklıklarda mı yaşamak zorunda? Niye canlılığın tanımı bu olmak zorunda?

Niye Mars'taki veya Andromeda'daki, hatta Güneşteki koşullar bir hayat doğurmamış? Mesela azot veya helyum soluyan, asit yağmurlarında yaşayan, yüz bin derece ısıda soğuktan donacak olan canlılar niye yok?

Maddeden değil de enerjiden oluşan canlılar niye yok?

Niye uzayda yaşam izleri ararken hep dünyadaki koşulları bulmanın peşindeyiz: su, oksijen, uygun sıcaklık falan?

Kim dikte ediyor, canlılık denen şeyin ille de dünya koşullarında var olması gereken şey olduğunu? Başka koşullar başka tür canlılıklar üretemez mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yorumlarına cevap vermek bana bir eziyet olacak ama bu eziyete katlanacağım.

İlk olarak senin yazından şunu anlıyorum. Allah'ınız kadiri mutlak bir tanrı değil. Ne isterse onu yaratabilecek bir tanrı değil. Hatta fizik kanunlarına karşı gelebilecek mucizeler de yaratamaz. Yarattığı varlıklar fizik kanunlarına bağlıdır. İyi de kardeşim "ol" deyince yaratan bir tanrıyı kendin kısıtlıyorsun. Senin kendi savına göre mucizelere de inanılmaması lazım. Sana göre Allah sadece düz bir Dünya, bu Dünya çevresinde dönen bir Güneş ve ay yaratma gücünden yoksun mu? Neden tanrının yaratma gücünü zorunluluklara mahkum ediyorsun?

İkincisi canlılık bir enerji kullanma olayıdır. Canlılık Güneş enerjisini, kendi moleküllerini çoğaltmak için kullanır. Bunun için hareket etmesi, tepkimeye girmesi gerekir. Tepkime olayları genelde su alışverişi ile olur. Yani su olmadan canlılık oluşamaz. O yüzden Venüs ve Mars'ta hayat yoktur. Ama başka solvantların kullanıldığı farklı tipte canlılıklar olabilir mi bilemem.

Enerjiden canlı olabileceğini düşünüyorsan sen hiç bir şey bilmiyorsun demektir.

tarihinde CharlesDarwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba;

Benim teist olmamın bir sebebi hassas ayar, bios-evren- ekosistem üzerindeki tasarımcı yaklşımdır.

Akıllı tasarım diyeceğim ama, akıllı tasarımcılar gibi bazı ilkel görüşleri desteklemiyorum.

Bence senin teist olmanın tek sebebi ailenin ve çevrenin teist olmasıdır. Teistler aynı çocuklar gibidir, ne kadar büyüseler de kendine anlatılan masalların masal olduğunun farkına varamaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Teistlerin abarttığı kadar hassas bir ayar değil ama sonuçta, başlangıç açısından bir plan program olasılığı bence halen mevcut durumdadır.

Burda önemli olan; bunun arapların iddia ettiği tanrı için bir delil oluşturamayacağıdır.

Burdan tanrı gibi, tüm evrene hakim olağanüstü ve tekbir güç sonucunu çıkarmak da zor.

Tek başına uzayın sonsuzluğunda oluşmuş bir varlık, mantığa pek uygun gelmiyor; Bu varsayım, daha çok duygusal ve insani bir arzuyu temsil ediyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle, canlılığı öyle mucizevi, büyük, muazzam bir şey olarak görüyorsunuz. Öyle ki, evrenin kendinden bile daha muazzam. O kadar ki, evrenin canlılığı oluşturması imkansız gibi bir tribe giriyorsunuz.

Canlılık nedir? Aslında o kadar basit ki: Kendini kopyala, bu işlem için gereken enerjiyi kendin üret. Hepsi bu aslında.

Efenim DNA... Yok enzimler... Ahanda organlar falan.. Bunlar kainattaki herhangi bir şeyden daha karmaşık, daha acayip değil. Tüm mesele, bilhassa bir kaç bin yıl önce, insanların umursamadıkları toprağın bile aslında ne kadar karmaşık olduğunu görebilecek kabiliyetinin olmamasından kaynaklanır. Gökte kandiller... Bir de ay. Ay işte, peynirden yapılmış hatta.

Ama bugün bakıyoruz ki, DNA'nın yapısı, topraktaki ufak bir kristalden daha karmaşık değil.

Peki bu "muazzam" fikrine nerden kapılıyorsunuz? Sebebi basit. Canlılığın acayipliği görecek kadar görme kabiliyetiniz var. Ama onu anlayacak aklınız yok.

Sonuçta, bir canlı, atıyorum mars'taki toz fırtınalarından daha karmaşık değil aslen.

Önce bunu farkedince, olay daha basitleşecektir. Kainattaki hassas denge dediğiniz şey, atomlara benzer. Biraz iyi anladığınız, aklınıza daha kolay gireceği için, canlılıktan örnek verelim. Bir canlıda, temel olarak, 4-5 atom yeralır. Karbon, hidrojen, azot, oksijen falan filan.

Kainatın mevcut halini, fizik kurallarını, madde, antimadde, proton, nötron vs. miktarını, onların kütlelerini vs. vs. birer atom gibi düşünürseniz. Bunların değerine göre var olacak evren, meslea bir elma ağacı olacaktır. Canlılıkta, mesela bunun kabuğu. Ama farklı fizik, madde vs. koşulları olan bir evren, bir böğürtlen çalısı olacak, canlılıkta belki onun yaprağı olacaktı.

Elma ile böğürtlen ne kadar acayip, farklı olsalar da, biri ağaç, diğeri dikenli çalı,olsalarda, özlerinde ikiside bitki. Aynı şekilde, farklı bir fiziksel evren, özde bizim evrenimizle aynı olacaktır, ikiside, evren işte. Her ikisinde de ortaya çıkacak hayat, çok çok farklı olacaktır. Ama olacaktır.

Şimdi siz, bizim evrenimizi alıp, ahanda hayat, bakın, böyle ağacın etrafını sarıyor. Amanda şu kök olmasa bu olmaz, yok bu yaprak olmasa hiç olmaz, gövde olmasa nereye sarılacak bu hayat diyerek, abes abes sayıklıyorsunuz. Bu dediğiniz değerlerin hepsi alakasız bir şey olabilirdi. Bizde o zaman, atıyorum, antimaddeden bir canlı olurduk. Yada belki 5 boyutlu bir evrendeki bir canlı olurduk.

Canlılık denen şey, bilinen maddenin, daha doğrusu maddeyi oluşturan temel parçacıkların, evrenin kendi dokusunun bir uzantısı. Bu doku, bu en temel maddenin bileşenleri, var olduğu sürece, canlılıkta orada bir yerlerde olacaktır.

Unutmayın, zaman bizim algımıza dair bir husus sadece. Evrende canlılık olması, tüm evreni zaman denen kalıptan çıkarıp bakarsanız, bilfiil evrenin içinde olan bir şey.

Evet, madde değilde, antimadde daha çok olsaydı, bizde antimaddeden bir canlı olurduk. Zayıf nükleer kuvvet daha çok olsaydı, karbondan değil, kurşundan canlılar olurduk mesela.

Sonuç olarak, evren öyle olduğu için biz böyleyiz. Biz böyle olalım diye, evrenin öyle olmuş olması gibi bir gerek iddiası, ancak zırvalamaktır.

Bak daha ince bir ayardan bahsedeyim size. Dünyanın %75'i su. Kaldı %25. Onunda %70'i insan yaşamasına uygun olmayan, dağ, çöl, kutup vs. vs. sana kaldı koca dünyadan %8 filan en iyi ihtimalle. Ve sen oldun 7 milyar. İnsanların yaşabileceği tek gezegenin, insan yaşamına ancak %8'i uyuyor, nerde burda ayar? Çok fazla kalmadı, millet şu anda milleti neden boğazlıyor sınırımızda? Sanmak din zart zurt kavgası. Bildiğin ekmek kavgası o. Evet, dünya bu kadar milleti besleyemez, bekle ve gör.

İnsan olarak et yemen lazım. İnek ve koyunla bu ihtiyacı gideremezsin. En verimlisi domuz ve böcekler. Ama ikisini de yemek haram, işte sana ayar mesela.

Hiç aklından bile geçirme, amanda neslim bir icat yapar, Kepler-452b'ye gider, yerleşir diye. O gezegende yaşayamazsın. O yerçekimi seni ezer, ölür gidersin, yok olursun. Kısaca, bulabildiğin dünyaya en benzeyen gezegen, 1400 ışık yılı uzakta. Ama işine yaramıyor. Ve sen tavşan gibi katlanarak çoğalmaya devma ediyorsun. Ve senin tanrı dediğin şey, bunu bile görememiş, birde ayar mı diyorsun şimdi buna?

Link to post
Sitelerde Paylaş

bir gün cemaatçi kardeşimle ailece okey oynuyoruz. benim ateist olduğumu bildiğinden "herşeyin tesadüf olmadığı, allahın her şeyi ayarladığını, bu yüzden okeye dönerken yakalanıp yenildiğini söyledi...
o sırada tam taşları karıştırdık, diziyorduk.

dedim ki

- şimdi senin allah bu taşları karıştırırken ve dizerken kime hangi taş geleceğini ayarlıyor, öylemi ?
- evet, dedi
yani şimdi ben şu taş yerine bu taşı alıyorum, ama yine de o ayarlıyor, değiştiriyor, öylemi?
- evet, tabiki, dedi...

-allah, şu anda rastgele bir taş gelse önemli saymıyor, bizim arkasını görmediğimiz taşların sayılarını ve renklerini değiştiriyor yani?
- tabi, her şey onun kontrolü dahilindedir, dedi

- yani senin allah, sonuçta yenenin yenilenin çok ta önemli olmadığı bir konuda dahi, durmuyor, ekszantrik oyunlar yaparak taşları istediği kişinin kazanacağı şekilde ayarlıyor.
- onun istemediği hiç bir şey olmaz, dedi

- yani senin allah bu basit oyun için bile o kadar uğraşıyor, ama filistindeki çocuğun bir füzeyle öldürülmesine karışmıyor?
ya da afrika da açlıktan ölen çocuğu duymazlıktan geliyor,

ve bir çocuk tecavüz edilirken seyrediyor...

halbuki filistindeki müslümanlar için o kadar dua ediliyor, cevap vermiyor,

afrikada açlıktan ölen çocuğun duasını samimi bulmadığından mı kabul etmiyor, açlıktan ölmesini bekliyor?
tecavüz edilen çocuğun duasını, o çocuğun tecavüze uğradığını seyretmek için mi cevaplayıp kurtarmak istemiyor?

halbuki, bizim bu taşları biz görmeden değiştireceğine, o çocuğa tecavüz edene bi kalp krizi verebilir, yada yoldan geçen birini oraya rastlatabilir.
yapmıyorsa iyi bir değildir, yapamıyorsa her şeye gücü yetmez. dedim

- allahın bir bildiği vardır, imtihan dünyasındayız, o çocuğuğun imtihanı da o, dedi.

tam darbeyi vuracakken, ben tuvalete gidiyom, bi daha senle de tartışmıyom bu konuları dedi ve kaçtı...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bak daha ince bir ayardan bahsedeyim size. Dünyanın %75'i su. Kaldı %25. Onunda %70'i insan yaşamasına uygun olmayan, dağ, çöl, kutup vs. vs. sana kaldı koca dünyadan %8 filan en iyi ihtimalle. Ve sen oldun 7 milyar. İnsanların yaşabileceği tek gezegenin, insan yaşamına ancak %8'i uyuyor, nerde burda ayar? Çok fazla kalmadı, millet şu anda milleti neden boğazlıyor sınırımızda? Sanmak din zart zurt kavgası. Bildiğin ekmek kavgası o. Evet, dünya bu kadar milleti besleyemez, bekle ve gör.

Gene anlatamıyorum.

Önceki yorumcuya "Malzeme israfı yok, verili bir anda evrenin herhangi bir yerindeki durum, tüm evrenin bir fonksiyonudur, tek bir toz tanesi çekilip alınırsa bütün evren yıkılır, senin bir saniyelik hayatta kalman, tüm evrendeki trilyonlarca dengenin-durumun bir fonksiyonudur" demiştim; istediğin kadar de, kıçını yırt.

Bu sefer de bir başkası gelip, "bak, insanlar dünyanın % 8'lik bölümüne sıkışmışlar, nerde burda ayar" diyor.

Sanırım insanların, neden bahsedildiğini, argümanın, esprinin ne olduğunu kavrama kabiliyetleri de yok. Kendi pozisyonuna, kendi istisnailiğine, kendi buluşuna, kendi çıkarımına odaklanmışlar.

Ortaçağdaki İtalyan kralı gibi, Tanrı'dan keşke bana sorsaydı diyor: her şeyden önce bu kadar tuzlu suya ihtiyaç yok, boşa yer kaplıyor. Onu yerine koka-kola ile doldururduk okyanusları. Böylece işe yarardı. Dağ, çöl, kutup falan, onları da düzlerdik. Ne öyle, vahşi buzullar falan, ayağın donuyor. Niye gerek görülmüş ki.

İyi de dünya aynı dünya mı olurdu? Böyle bir dünyada hayat olur muydu? Ya o yaşadığın o % 8'lik bölüm için o düzen gerekiyorsa? Ankara'da 30 derece sıcaklık ve Ayaş'ta domates yetişmesi için kutup ısısının öyle ve okyanusların da böyle olması gerekiyorsa?

Dedim ya, küçükken ben "babamın bir sürü parası var, niye hepsiyle oyuncak almıyor ki" derdim.

Geçen gün bu, yukarıda alıntıladığım "tek bir toz tanesi çekilip alınırsa bütün evren yıkılır" cümlesine de başka birisi, demek ki dandik bir evren yaratmış senin tanrın diyordu. Adamın çıkardığı sonuç bu kadar. İnsanlara kaldırabilecekleri kadarından fazlasını anlatmamak lazımmış aslında. Onun bunu elinde sen maskara oluyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

bir gün cemaatçi kardeşimle ailece okey oynuyoruz. benim ateist olduğumu bildiğinden "herşeyin tesadüf olmadığı, allahın her şeyi ayarladığını, bu yüzden okeye dönerken yakalanıp yenildiğini söyledi...

o sırada tam taşları karıştırdık, diziyorduk.

dedim ki

- şimdi senin allah bu taşları karıştırırken ve dizerken kime hangi taş geleceğini ayarlıyor, öylemi ?

- evet, dedi

yani şimdi ben şu taş yerine bu taşı alıyorum, ama yine de o ayarlıyor, değiştiriyor, öylemi?

- evet, tabiki, dedi...

-allah, şu anda rastgele bir taş gelse önemli saymıyor, bizim arkasını görmediğimiz taşların sayılarını ve renklerini değiştiriyor yani?

- tabi, her şey onun kontrolü dahilindedir, dedi

- yani senin allah, sonuçta yenenin yenilenin çok ta önemli olmadığı bir konuda dahi, durmuyor, ekszantrik oyunlar yaparak taşları istediği kişinin kazanacağı şekilde ayarlıyor.

- onun istemediği hiç bir şey olmaz, dedi

- yani senin allah bu basit oyun için bile o kadar uğraşıyor, ama filistindeki çocuğun bir füzeyle öldürülmesine karışmıyor?

ya da afrika da açlıktan ölen çocuğu duymazlıktan geliyor,

ve bir çocuk tecavüz edilirken seyrediyor...

halbuki filistindeki müslümanlar için o kadar dua ediliyor, cevap vermiyor,

afrikada açlıktan ölen çocuğun duasını samimi bulmadığından mı kabul etmiyor, açlıktan ölmesini bekliyor?

tecavüz edilen çocuğun duasını, o çocuğun tecavüze uğradığını seyretmek için mi cevaplayıp kurtarmak istemiyor?

halbuki, bizim bu taşları biz görmeden değiştireceğine, o çocuğa tecavüz edene bi kalp krizi verebilir, yada yoldan geçen birini oraya rastlatabilir.

yapmıyorsa iyi bir değildir, yapamıyorsa her şeye gücü yetmez. dedim

- allahın bir bildiği vardır, imtihan dünyasındayız, o çocuğuğun imtihanı da o, dedi.

tam darbeyi vuracakken, ben tuvalete gidiyom, bi daha senle de tartışmıyom bu konuları dedi ve kaçtı...

İşte bu da, bu kadar tuzlu suyun gereksizliği türünden başka bir yazı. Ya da bir toz tanesinin eksikliğinden dağılıp gidecek evrenin dandikliği türünden.

Tabii, tanrı önemli bir şahsiyettir. Öyle okey taşlarıyla falan uğraşmaz. Ya da yerin derinliklerindeki bir zerreyle, ya da bir yaprağın kımıldamasıyla. Ciddi işlerle uğraşır. Eminim şu an Türkiye'deki koalisyon senaryolarını değerlendiriyordur.

Okey taşlarının hareketinin önemsiz olduğunu kim söyledi size?

Bir falcı adamın birine, biraz sonra öyle bir şey yapacaksın ki, yıllar sonra bunun yüzünden milyonlarca insan ölecek demiş. Adam falcının yanından çıkmış, bakmış az ötede bir çocuk rayların üzerinde oynuyor ve tren de hızla yaklaşmakta. Çocuğu kaptığı gibi oradan uzaklaştırmış: "Evlat bu yaptığın iş çok tehlikeli, nerede oturuyorsun, adın ne?" "Adolf" demiş çocuk.

Bu adam fiziksel olarak İkinci Dünya Savaşının sebeplerinden biridir. Adamı oradan geçirten şey de öyle: falcının orada bulunması ve falcının oraya yerleşmesine sebep olan her şey: orada bir kıza aşık olması ve o kızla ilgili her şey: çiftin doğan çocuğunun başka biri değil de o kız olması. Babanın yatakta öyle değil de böyle dönmüş olması veya okeyde eli iyi olduğu için eve o saatte değil de bu saatte gitimiş olması.

Aslında tek bir sebebi var İkinci Dünya Savaşının: bütün bir evren tarihinin kendisi.

İnsanların Tanrı algısı her dönemde antropomorfik. Bu duygunun daha bastırılmamış bir biçimde kendini gösterdiği antikçağda bunu daha dolaysız olarak gözlemek mümkündü: insan biçimli heykeller, insansı hikayeler barındıran mitolojiler, dramalar.

Tabii modern çağda insan biraz daha karmaşıklaştı. Tanrı'nın heykelini yapıp da tapmak yerine, insanların yeni ideallerinin yansıtması olan yeni tanrı imajları yarattı. Kuveyt'te yayınlanan bir çizgi romanda Tanrı'nın, Afrika'da açları doyurduğu ve fildişi avcılarını kovaladığı anlatılıyordu. Yani, okey taşlarıya ilgilenmeyen yeni bir Yunan tanrısı.

İnsanlar Tanrı'yı önce kendilerine benzetip sonra inkar ederler.

Bu açıdan bakıldığında ateizm, inkar etmek suretiyle Tanrı'nın mükemmelliğini kurtarır. Yeryüzündeki çoğu dinden daha monotesittir. İslam'dan sonra şirk'e en uzak olan inançtır.

Müslümanlar da zaten okey taşlarıyla ilgilenmeye tenezzül etmeyen bir Tanrı'ya inanmamakla mükelleftir.

Sana cevap veremeyen cemaatçi kardeşine de söyle, siyasetle bu kadar ilgilenmesin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Geçen gün bu, yukarıda alıntıladığım "tek bir toz tanesi çekilip alınırsa bütün evren yıkılır" cümlesine de başka birisi, demek ki dandik bir evren yaratmış senin tanrın diyordu. Adamın çıkardığı sonuç bu kadar. İnsanlara kaldırabilecekleri kadarından fazlasını anlatmamak lazımmış aslında. Onun bunu elinde sen maskara oluyorsun.

Arabın yahudinin palavralarını, masallarını ciddiye alıp savundukça daha çok maskara olursun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...