Jump to content

İslamiyet Öncesi Arap Kadını


Recommended Posts

İslam öncesi dönemi ‘cahiliyye’ olarak tanımlayanlar, bu dönemde Arap kadınının köle durumunda tutulduğunu, mal gibi alınıp satıldığını ve bu durumun Muhammed ile düzeltildiğini fakat daha sonra, yani İslami esasların ihmali nedeniyle kadın haklarının yok kılındığını iddia ederler. Bu iddianın tarihi gerçeklere oturmadığını kısaca belirtmekte yarar vardır.

Sözde Cahiliye Devrinde Arap Kadını Özgürdü.

Tarihi gerçek o’dur ki İslam öncesi dönemde Arap kadını, toplumun şerefle sayar olduğu, siyasal ve sosyal haklarla donattığı bir varlıktı; mal değil aksine hak süjesi durumundaydı. Erkeğini kendi seçer ve dilediği takdirde boş edebilirdi. Giyim ve kuşamında olduğu gibi dilediği işleri görmede (örneğin ticaret) serbestti. Bunun böyle olduğunu Arap kaynaklardan öğrenmek mümkündür. Sebe melikesi özelliği, ‘cahilliyye’ olarak küçümsenmek istenilen dönemlerde kadının devlet başkanlığına gelebildiğinin kanıtı olmak üzere ortadadır. [İzzettin, age, (1953) 29.]

Kur’an’da Sebe Melikesi diye adı geçen Belkıs, ilk Arap kadın hükümdarı sayılır. Güya şeytana kanmış ve Allah’ı bırakmıştır. Hüdhüd kuşu bunu Süleyman peygambere bildirmiş ve o da Sebe melikesine mektup yazarak muhteşem köşküne davet etmiş ve bunun üzerine Sebe Melikesi: ‘Rabbim, şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman’la beraber alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum’ (Neml 20-45) diyerek inananlardan olmuştur.

‘Kitab al-Muhabbar’ yazarı Muhammed İbn Habib (el-Bağdadi) , İslam’dan önce Arap kadınının sosyal ve ekonomik haklara sahip olduğunu, evleneceği erkeği seçmekte ya da dilediği işleri görmekte özgür bulunduğunu kanıtlayan nice örnekler verir. (Eyyumu’l-Arab’da bu hususlar açıklanmıştır.) Bunlara eklenebilecek en ilginç örnek, hiç kuşkusuz, Muhammed’in ilk karısı Hatice’dir.

Bazı yazarlar, Cahilliyye’de Arap kadınının şahsiyet sahibi olmadığını, mal-mülk edinemediğini kanıtlamak gayretkeşliğiyle Hatice’nin işlerinin babası tarafından yürütüldüğünü ve fakat babasının bir savaş esnasında ölümü üzerine güç durumda kalıp ne yapacağını bilmediğini ve sırf işlerini yürütebilmek maksadıyla Muhammed’i işe aldığını ve Muhammed sayesinde kurtulduğunu iddia ederler.

Oysa ki gerçek bu değildir; zira Hatice, babasının ölümü üzerine ticarete başlamamıştır; çok daha önceden beri ticaretle meşgul olmuştur. İbn İshak ve İbn Hişam ya da Taberi gibi en sağlam kaynakların bildirdiğine göre Hatice Kureyş kadınları arasında neseb bakımından üstün, şeref ve servet bakımından yüksek, akıl ve idrakle iş gören, zeki bir kadındı. Ticaretle uğraşırdı; başkalarına mal ve para vererek ticaret eder, onlara kardan belli bir pay ayırarak karları paylaşırdı. Kureyş kavminden her erkeğin onda gözü vardı. Dul kaldığı andan itibaren her erkek onunla evlenmek için can atar, maksadına erişmek için paralar harcardı. Fakat o gönlüne yakın birini bulamadığı için hiç kimseye kulak asmazdı.

Fakat Muhammed’in ‘güvenilir’ bir kimse olduğunu işitince ona adamlarını göndererek Şam’a gidip alış verişte bulunmak üzere para ve mal vereceğini ve kölesi Meysere’yi de kendisine yardımcı katacağını bildirdi. Muhammed onun bu teklifini kabul etti. Hatice’den mal alarak ve yanında Meysere de olduğu halde Şam’a gitti. Malları satıp, paraları topladıktan sonra Mekke’ye döndü. Getirdiği malları Hatice’ye teslim etti. Hatice bu malları bir kat fazla fiyata sattı ve karı paylaştı. Hatice Meysere’den bilgi istediğinde Meysere kendisine, Şam’da bir Rahib’in Muhammed hakkında ‘Bu zat bir peygamberdir’ dediğini ve yolda gelirken iki meleğin Muhammed’i gölgelediğini söyledi. Bunun üzerine Hatice, adam göndererek kendisiyle evlenmek istediğini Muhammed’e bildirdi. Muhammed bunu amcalarına açıkladı. Ve amcası Hamza bin Abdülmüttalib, Hatice’nin babasının katına giderek ondan Muhammed için Hatice’ye talib oldu. Böylece Muhammed Hatice ile evlendi. (Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, M.E.B.Yayınları, İstanbul 1966; 2.cild; 68-71)

Vakidi’nin anlatışına göre Hatice’nin Muhammed’le evlenmesi şöyle olmuştur. Hatice Muhammed’e aracı göndererek ona evlenme teklifinde bulunur. Bu arada kendi babasına bolca şarap içirterek onu sarhoş kılar ve sonra Muhammed’e, amcasıyla birlikte gelmesini ister. İstediği gibi olur; Muhammed amcasıyla birlikte Hatice’nin babası Huvayilid’ten, kızına talib olduğunu ve onu Muhammed’le evlendirmesini söyler. O da denileni yapar ve kızını Muhammed’e verir. (İbid. 70)

İslam öncesi dönemde Arap kadınının kendi başına ticaretle uğraşabilecek, ya da erkeğe evlenme teklif edebilecek kadar açık fikirli olduğunu kanıtlayan bu örneğe benzer daha nicelerini burada sıralamak mümkündür. Kitabu’l-Agani’de adı geçen Selma bint Amr, ki sadece şiirleriyle değil fakat güzelliğiyle de ün salmış bir kadındı, pek çok talipleri bulunmasına rağmen kendi kafasına ve gönlüne uygun birini bulana kadarevlenmeme kararında olduğundan sayısız taliplerini reddetmekle tanınmıştı. Evlenirken de, evlilik boyunca özgürlüğüne sahip kalacağına ve dilediği an kocasını boşayacağına dair şart koşmuştu.(Agani, XIII ve XVI. 124. İbn Hişam, age, 83)

Yine aynı şekilde, kadın şairlerden Bint Amru’l-Harise bin el-Şarid, ki üç kocaya varmış ve kocalarının hepsini de kendi seçmiş ve boşama şartı ile evlenmişti, zikredilebilecek bir başka örnektir.

İslamiyette kadının kocasını boşama hakkını nikah esnasında alabileceğine dair İlmihallerde yazılanlar aslında İslam’la değil, Cahiliyye dönemiyle alakalı Arap Örfleridir. Kur’an’ın kadına bir tek yerde boşanabilme hakkı verdiğini görüyoruz. O da eşine tazminat ödemesi şartıyla. Evlilik birliğinin sona ermesinde eşin kusurlu davranışları, şiddet uygulaması Kur’an için mühim görülmemiş, böyle eşlerden kadınların boşanabilmesi ancak o fena eşlere mehir olarak aldığını bırakmak, yani tazminat ödemek şartına bağlanmıştır. Oysa ki erkeklerin kadınları ne denli kolay boşayabildikleri Kur’an’daki düzinelerce ayette zikredilmiştir.

Muhammed’in dayısı Abdül-Muttalib b. Haşim’in annesi Selma binti Amr, bu konuda verilecek nice örneklerden bir diğeridir ki, Cahilliyye döneminde Arap kadının özgürlüğünü temsil eder. En sağlam Arap kaynaklarından öğrenmekteyiz ki Selma, öylesine şahsiyetine ve özgürlüğüne sahip bir kadındı ki, evleneceği zaman kendi işlerinin kontrolünü kendi elinde tutacağına ve dilediği zaman kocasını boşayacağına dair şartı, evlilik akdinin şartı kılardı. (Sahih-i… I. sh. 49; VIII, sh. 410; İbn-i İshak, age, sh.59)

Hemen hatırlatalım ki İslamdan sonra Arap kadını, kocasını seçme hakkını yitirmiştir. Aynı şekilde Cahiliyye’de kocasını boşama hakkına sahip iken, İslamdan sonra bu hakkından da yoksun kalmıştır. Zira Muhammed, muhtemelen kendi başına gelenlerden ders almış olarak, boşanma hakkını sadece kocanın hakkı olarak yerleştirmiştir. Örneğin Hazrec’in kızı Leyla ‘aramızdaki akdi boz’ diyerek onunla ilişkisini bozanlardan biridir.

Öte yandan ‘Müt’a evlilik’ sistemi, İslam’dan önce Arap kadınının özgürlüğünün bir başka örneğidir. Arap lügat’lerine göre ‘Zevk evlenmesi’ anlamına gelen bir tür evliliktir, ki, belli bir süre boyunca birlikte yaşamak isteyen kadın ve erkek, hiç bir özel merasime gerek görmeden, aralarında yapılacak bir anlaşma ile evlenebilirlerdi. Evlilik akdi sırasında ne kadının babası ya da velisi ve ne de başkaca bir tanık hazır bulunurdu. Böylece iki tarafın serbest iradesiyle geçici bir evlilik kurulmuş olurdu. Her ne kadar bu evliliğin, kadına verilen bir ücret karşılığında yapıldığı ve belli bir süre (örneğin üç gün) için geçerli olmak üzere akdolunduğu belirtilirse de, gerek akdin serbest iradeye dayalı bulunması ve gerek sürenin taraflarca istendiği gibi uzatılabilmesi nedeniyle ortada kadın bakımından kısıtlayıcı bir durum söz konusu değildi.

Kadınların müt’a suretiyle nikah edilmesi usulüne Muhammed yıllar boyu ses çıkarmamıştır; aksine izin verdiğini bazı hadis’leriyle açıklamıştır. (Ali İbn-i Ebu Talib’den Buhari’nin rivayeti için bkz. Sahih-i… X, 272, hadis no 1613) Hatta söylendiğine göre kendisi bile bundan yararlanmıştır. Ancak ne var ki usulün devamına izin vermesinin nedeni, yine İslam kaynaklarının bildirmesine göre; Kadın ihtiyacının şiddeti ve onların azlığı ve harb ve gaza gibi müstesna zamanlara ait bulunmasıdır, yoksa kıdının özgürlüğüne önem vermesinden değil. Bazı kaynaklar, Hayber günü bu usulü yasakladığını, ve Mekke’nin fethi seferinde yeniden serbest bıraktığını fakat Veda Haccı’nda kesin olarak ortadan kaldırdığını bildirirler. Bununla beraber müt’a uygulamasını yasaklamadığını kabul edenler, ve hatta Kur’an’a koyduğu bir ayet ile ‘ücret karşılığı kadın alma’ olasılığını sağladığını söyleyenler de vardır. Nisa Suresinin 24. ayetinde: (Evli kadınlardan ve cariyeler’den) başkasını… mallarınızla istemeniz size helal kılındı ‘ diye yazılıdır. Bundan dolayıdır ki şii’ler arasında hala müt’a ile nikah usulü geçerlidir. O kadar ki İran Devletinin bu usulü destekler nitelikte kararnameler yayımladığını biliyoruz.

Şunu da eklemek gerekir ki cahilliye döneminde Arap kadını, sözünü geçiren ve erkeğini etkileyebilen, haysiyetine düşkün bir varlıktı. Kocasını saydığı kadar kocası da karısını sayardı; çocuklar baba otoritesine olduğu kadar ana otoritesine de bağlıydı. (Lichtestadter, age 65-83, 1935)

Bu yazı İlhan Arsel’in Şeriat ve Kadın kitabından faydalanarak hazırlanmıştır. Ülkemzin nadiren yetiştirebildiği bilim insanlarından biridir. Yobazların baski ve tehtitleri nedeniyle ömrünün son yıllarını yurtdışında geçirmek zorunda kalmış ama yılmayıp insanlarımızı aydınlatmak için çabalamıştır. Kendisini saygıyla anıyorum.

Kaynak: https://islamingercekleri.wordpress.com/2013/05/26/1-islamiyet-oncesi-arap-kadini/

Link to post
Sitelerde Paylaş

''Şeriat ve kadın'' isimli kitap,benim dinden çıkmamı sağlamıştır..Muhakkak okunmalı bu kitap..

Peki,ne var bu kitapta?

Muhammed isimli hayali karakterin iğrençliği var..Bu iğrençliği idrak edince,çileden çıkmamanız mümkün değildir..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...

İslam öncesi kadın, islam olduktan sonra kendisi burkaya çarşafa bürünmüyor aslında, bir sonraki nesilden başlıyor islami hükümler kendiliğinden uygulanmıyorsa dayatılmaya... islam sonrası eski mısır kadını pasif bir karaktere nasıl büründüğünün mantıklı açıklamasını yapmak başka türlü anlaşılır değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Muhammet güçlü ve güvenilir biri miymiş! Herkesin peşinde olduğu kadını o mu kapmış! Güldürmeyin insanı... Hatta midesini kaldırmayın insanın! Bu uyduruk masal ürününü överek islama hizmet eder, islamın yalanlarına domalmış olursunuz ancak.

Demek muhammet böyle süpermiş ha! Yok ya! Ananız da güzel mi! Bu saçmalığa bir son vermenin zamanı geldi de geçti. Muhammedin yaşamamış bir masal ürünü olduğunu bilmek ateizmin en başta gelen öncelikleri arasına girmiştir. Bu bilinç olmadan ateizm bilincinin gerçekleşemeyeceği açıktır.

Bir ateistin nasıl midesi kaldırarak bu masal ürününü övebildiğini ben kavrayamıyorum. Benim bunu midem kaldırmaz. Öğürürüm. Midem kalkar öğürtüden.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 month later...

Kadınlar çevrelerindeki erkeklerden ilgi beklediklerini ima etmek için alakasız söz ve hareketler yapıyorlar, bunlara tirip deniyor şimdilerde. Tedaviye ihtiyaç duymayan sağlıklı bir kadının, ilgi bulmak adına kendisini sakatlaması ve şifa aramak üzerinden asıl aradığı ilgi tedavisinde beklentilerine ulaşıyor. Evlerinizde oturun, açılıp saçılmayın ahzab 33 ayeti, kendine ilgi gösterme şifasını aramak adına, özgür yanını sakatlamayı seçen kadınların, islamda aradıklarını bulmalarını sağlamış.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kadın konusunda değil de, başka bir açıdan bir kıyaslama yapalım:

Şimdi bu müslümlerin kendi tarihçilerinin yazdıklarına göre, müşrikler Hudeybiye musalahasını yapıp, müslümlerin Mekke'ye gelip silahsız olarak kabe'yi tavaf etmelerine izin vermişler mi? Vermişler. Kabe ellerindeyken böylesi medeni bir tavır göstermiş müşrikler. Gelin silahsız olarak tavaf edin demişler, silahsız tavaf eden müslümleri rahat bırakmışlar. İstedikleri gibi taş dolanmış bunlar...

Peki müslümler kabe ellerine geçince ne yapmışlar? Kuran'a "müşrikler pisliktir, onları mescidi haram'a yani kabenin yakınına bile sokmayın, gördüğünüz yerde öldürün, ey müşrikler size üç ay mühlet, düşünün taşının, sonra ya müslüm olursunuz ya da öldürülür veya sürgün edilirsiniz diye yazmışlar.

Şimdi bunlardan hangisi medeni, açık görüşlü, hangisi yobaz diktacı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 year later...

Türkiye'deki kadınlar islam kadını statüsünü uymuyorlar ve islamı cilalıyorlar. Batı dünyası Türkiye'de yaşayan müslüman başı açık türbansız kadınları, modern islam için referans gösteriyor. Arap ülkelerinde islami açıdan yapılması yasak birçok şeyi yaparak müslüman kadınlar bunları yapabiliyorlar referansına neden olmaları gerçek islamın tozunu aldırıyor Türkiyeli kadınlara ve üstüne islamı cilalıyor bu kadınlar. Elif şafak bunlardan biriydi ama sonra "Türkiye ninem gibi öldü" diyerek sürüden ayrıldı. Sürüdeyken elhamdülillah müslümanım diyenlerin yüz akıydı bu kadın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah islam dini peygamberi olarak muhammed'i seçerek hata yapmış olabilir. Atatürk'ü seçseydi eminimki şu anda islam dini gıpta ile bakılan, imrenilen bir din olacaktı. Oysa iğrenilen bir din oldu muhammed'in peygamberliği dolayısıyla. Peygamber sıfatıyla muhammed'in verdiği ölüm ve suikast emirleri neticesinde öldürülen Esma bint mervan, Kab ibnul eşref, Ebu afak, Abdullah ibnu ebi hukayk ve kimbilir adı silinen, unutulan, unutturulan kaç kişi daha. Oysa Atatürk'ten nefret edenler bile Atatürk'ün suikastleri şeklinde bir cümle kuramıyorlar. Atatürk, peygamber seçilmeye muhammed'den daha layık idi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...