Jump to content

Metafizik spekülasyonlar


Recommended Posts

Başka bir konu içinde ortaya çıkan bir tartışma olması nedeniyle asıl konuyu dağıtmamak adına ayrı bir başlık altında konuyu tartışmaya karar verdik. O nedenle bir giriş yapmadan önceki yorumlara cevapla devam ediyorum.

Olasılıklar süperpozisyon kafasına göre çökmüyor. Çökemiyor.
Bir gün ağaç gördüğümüz yerde öbür gün goblin görmüyoruz. Ve entersubjektivizm mi diyelim, ne diyelim; bu karşılıklı olarak da teyit ediliyor, her bir birey tarafından.


Tam da bu durum bir bütünlüğün varlığına işaret ediyor.
Bir birinden ayrı parçacıkların varlığının aslında bir illüzyon olduğunu gösteriyor. Tek bir yapının içindeki proseslerin açılımlarını parçacıklar (madde) olarak algılarken aslında arka zemini göremediğimizi de anlıyoruz.
Aynen deniz üzerinde seyahat ederken uçaktan aşağıya baktığımızda denizdeki prosesleri yani dalgaları görürken onların denizden ayrı birer tezahür (manifestation) olduklarını düşünerek temelde denizin kendisi olduğunu fark edemeyişimiz gibi.
O yüzden o prosesler bağımsız hareket edemiyor, ağaç gördüğümüz yerde goblin göremiyoruz. Bağımsız, ayrık ve tek olma yok. Her şey bir bütün ve her şey o bütünün kurallarına göre tezahür ediyor.
Bizler bu tezahürleri gözlemleyerek onların doğa yasaları adını verdiğimiz kurallara göre işlediklerini söylüyoruz.

Daha önce özgür irade ile ilgili daha sonra yazacağım dediğim bir açıklama vardı. Konunun tam ortasına düştüğü için burada yazıyorum.
İşte tam özgür irade sahibi olan bu yapının kendisidir. Ayrık, bağımsız olarak var olduğunu düşündüğümüz parçalar bu nedenle tam özgür irade sahibi değiller. Sadece bütünün kendisi bu özgür iradeye sahip.

Farklı tezahürler ile geri bildirimler alarak evrilen bir yapı. Bu proseslerin birbiriyle etkileşmesini aynen bilincimizdeki farklı düşüncelerin birbirlerini etkileyerek yeni bir düşünceye evrilmesine benzetebiliriz. Bize göre ise bu, maddenin maddeyi etkilemesi ile yeni bir maddesel yapının ortaya çıkması şeklindedir.

Bu tezahürlerin o proseslerin gerçekleştiği yapı dışından algılanma şekli maddedir. Bunun bizdeki karşılığı aynen sevdiği bir müziği dinleyen bir kişinin o an hissettiği duyguları anlamaya çalışan diğer kişiler tarafından beynindeki aktivitenin görüntüsünü görmeleri gibidir. Beyindeki aktivitenin görüntüsü bizim için sadece bir görüntüden ibaretken, kişinin o anki hislerini bize hissetiremezken aslında o kişinin içindeki proseslerin tezahüründen başka bir şey değildir.
Bahsi geçen yapıdaki prosesler kişinin hislerine karşılık gelirken, madde de kişinin beyin aktivitesinin görüntüsüne karşılık gelmektedir.
Buradan hareketle bu yapının iç işleyişinin bizim açımızdan bilinemez duruma geldiğini söyleyebiliriz. Tezahürlerle yetinmek zorundayız.

Gerçeklik kendini dayatıyor. Bilince.
Aslolan yine gerçekliğin kendisi.
Master.
Bilinç: servant: uşak.

Not:konuyu dağıtmış olduk yalnız, ilgili bir başlıktan devam edilebilir.


Aslolan gerçeğin kendisidir ama senin düşünce sistemindeki gerçeklik benimkinde bir tezahürden ibaret olmaktadır ve nihai gerçeklik olamamaktadır.

Not: Yazdıklarımda herhangi bir Tanrı'dan bahsetmiyorum veya Tanrı'ya başka isimler takarak öyle bir şeyi doğrulama kaygısı taşımıyorum. Gerçekliği anlamaya çalışıyorum sadece.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Başka bir konu içinde ortaya çıkan bir tartışma olması nedeniyle asıl konuyu dağıtmamak adına ayrı bir başlık altında konuyu tartışmaya karar verdik. O nedenle bir giriş yapmadan önceki yorumlara cevapla devam ediyorum.

Tam da bu durum bir bütünlüğün varlığına işaret ediyor.

Bir birinden ayrı parçacıkların varlığının aslında bir illüzyon olduğunu gösteriyor. Tek bir yapının içindeki proseslerin açılımlarını parçacıklar (madde) olarak algılarken aslında arka zemini göremediğimizi de anlıyoruz.

Aynen deniz üzerinde seyahat ederken uçaktan aşağıya baktığımızda denizdeki prosesleri yani dalgaları görürken onların denizden ayrı birer tezahür (manifestation) olduklarını düşünerek temelde denizin kendisi olduğunu fark edemeyişimiz gibi.

O yüzden o prosesler bağımsız hareket edemiyor, ağaç gördüğümüz yerde goblin göremiyoruz. Bağımsız, ayrık ve tek olma yok. Her şey bir bütün ve her şey o bütünün kurallarına göre tezahür ediyor.

Bizler bu tezahürleri gözlemleyerek onların doğa yasaları adını verdiğimiz kurallara göre işlediklerini söylüyoruz.

Daha önce özgür irade ile ilgili daha sonra yazacağım dediğim bir açıklama vardı. Konunun tam ortasına düştüğü için burada yazıyorum.

İşte tam özgür irade sahibi olan bu yapının kendisidir. Ayrık, bağımsız olarak var olduğunu düşündüğümüz parçalar bu nedenle tam özgür irade sahibi değiller. Sadece bütünün kendisi bu özgür iradeye sahip.

Farklı tezahürler ile geri bildirimler alarak evrilen bir yapı. Bu proseslerin birbiriyle etkileşmesini aynen bilincimizdeki farklı düşüncelerin birbirlerini etkileyerek yeni bir düşünceye evrilmesine benzetebiliriz. Bize göre ise bu, maddenin maddeyi etkilemesi ile yeni bir maddesel yapının ortaya çıkması şeklindedir.

Bu tezahürlerin o proseslerin gerçekleştiği yapı dışından algılanma şekli maddedir. Bunun bizdeki karşılığı aynen sevdiği bir müziği dinleyen bir kişinin o an hissettiği duyguları anlamaya çalışan diğer kişiler tarafından beynindeki aktivitenin görüntüsünü görmeleri gibidir. Beyindeki aktivitenin görüntüsü bizim için sadece bir görüntüden ibaretken, kişinin o anki hislerini bize hissetiremezken aslında o kişinin içindeki proseslerin tezahüründen başka bir şey değildir.

Bahsi geçen yapıdaki prosesler kişinin hislerine karşılık gelirken, madde de kişinin beyin aktivitesinin görüntüsüne karşılık gelmektedir.

Buradan hareketle bu yapının iç işleyişinin bizim açımızdan bilinemez duruma geldiğini söyleyebiliriz. Tezahürlerle yetinmek zorundayız.

Bütünlüğün varlığı her durumda kaçınılmaz bir yorum zannedersem.

Her ne kadar deniz ve beyin aktivitesi görüntüsü örnekleri derdini gayet iyi anlatsa da(teşbihde hata olmaz demişler), konunun bu yanı oldukça soyut ve de spekülatif.

Benim odaklandığım nokta, zaten odaklanmamıza görece imkan veren tek nokta. Birleşik alan kuramı vb. ortaya konduğunda her şey farklı olabilir. Ki planck mesafesindeki küçüklüklere gerçekten yaklaşma, gözlemleme ya da ölçmenin imkanı ya da imkansızlığı bize, "sen gelme ulan ayı!" dendiği hissini uyandıyor bende.

Benim odaklandığım noktaya dönersek, benim söylem ve de vurgum, senin "bir çeşit" idealizmine yönelik.

Yani önce bilinç, sonra madde söylemi. Temel olan bilinçtir söylemi.

Ötesi ya da büyük resim için yapılacabilecek her tür yorum ne kadar makul ve oturaklı olursa olsun, bulunduğumuz noktadan bakıldığında; önce bilinç/sadece bilinç, sonrasında madde gibi bir durum/dizge söz konusu olabilir mi? Çift yarık deneyi vb. sonuçlarında tamamı ile kopenhag yorumuna bağlı kalınsa dahi, Penrose'un şu orch-or teorisi, bilinci döngünün "içindeki" parçalardan biri haline indirgiyor. Sistem dışından değil, sistem dahilinde. Yine aynı yorumdan hareketle dahi bilincin rolü kısmi. Gerçekliği kısmen yaratıyor, temel olan bilinç değil. Hatta yaratma kelimesi bile abartılı. Gerçekliğin, proses içerisinde, gerçekliğe edilgen bir parçası. Sanki parçacıklara kütle kazandıran higgs alanı ve onun taşıyıcısı higgs bozonu gibi.(teşbihde hata olmaz demişler) Ama bilinç dendiği anda hepimizin aklı evvela bambaşka bir noktaya gittiği için aklımız çıkıyor.

Ayrıca;

- "Sonucun ne olacağı, onu bilmeyi istediğimiz anda belirlenir, ölçüm süreci esnasında değil. Sonucun ne olacağı, onu bilmeyi istediğimiz anda belirlenir, ölçüm süreci esnasında değil"

ifadesinde sakil bir durum ortaya çıkıyor. Makro ölçekte. Ay(ay olarak yorumladığımız şey) oraya bakmadığımız zaman orada değil mi? Sonucun "ne" olacağı ve "belirlenmek" kelimelerinde bir tuhaflık var. Bu durumda gerçekliğin olasılıksallığı bir yana; ay orada, ancak bilgisayar oyunlarına benzer şekilde biz baktığımız anda "render" ediliyor gibi bir yorum yapılabileceği gibi(sanal gerçeklik), sadece "ay zaten orada" da denilebilir. Bizim avcılık toplayıcılık ve benzeri harcıalem işler için evrilmiş beynimize çılgınca gelen bir husus, maddenin orada olduğu gerçeğini değiştirmek zorunda değil..

Sürecin bu şekilde tezahür etmesi, gözlemden bağımsız gerçeklik var mı sorusuna, "hayır yok" demeye yeterli mi?

Aslolan gerçeğin kendisidir ama senin düşünce sistemindeki gerçeklik benimkinde bir tezahürden ibaret olmaktadır ve nihai gerçeklik olamamaktadır.

Not: Yazdıklarımda herhangi bir Tanrı'dan bahsetmiyorum veya Tanrı'ya başka isimler takarak öyle bir şeyi doğrulama kaygısı taşımıyorum. Gerçekliği anlamaya çalışıyorum sadece.

Ben şöyle ifade edeyim: biz zaten yorumlayarak algılayabilen bir düzeneğe sahip olduğumuz üzere, nihai gerçekliğin direk gözünün içine bakıyor olsak bile, onu zaten bir tezahür olarak algılamak durumundayız. Nihai gerçekliğin temelinde ise bilincin olduğu savı bu düzeneğe göre nasıl açıklanabilir? Bilinç her zaman kısmiyete mahkum.

Madde, sanal parçacık ya da en nihayetinde, varlık potansiyelini taşıyan şey olmazsa(sanal olsun bizim olsun), bilinç de olamıyor.

Senin örneklediğin tema gerçek olsa bile, böyle bir fenomen nasıl "temel" olabilir? Bir amaç, bir erek nasıl olabilir? (tabi hop senin resmettiğin modele dönecez)

Ha, sürecin/döngünün içerisindeki bir parça haline geldikten sonra, temel olması dahi bile beni ne kadar rahatsız eder bilemiyorum..

Tanrı konusunda ayrıca açıklama yapmana gerek yok rica ederim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sana bir örnek vereceğim. Derinliği olan bir örnek. O zaman bilinç üzerine daha farklı düşünebilirsin.

Hepimizin bildiği ilaç dediğimiz şeyler. Hastalandığımızda iyileşmek için vücudumuza aldığımız katı ve sıvı formdaki maddeler.

Ancak bunlar gerçekten sadece madde midirler?

Bunlar temelde bilgidir. İlgili hastalığı (zararlı bilgiyi) yok edebilmek için vücudumuza aldığımız bilgilerdir. Vücudumuz o bilgileri kullanarak hastalığı yok eder.

Hastalığın davranışlarının incelenmesi sonucu elde edilen bilgiler ile kodlanan bu veri paketi ilacın temelidir, özüdür.

O bilginin tezahürü ise maddesel olarak algıladığımız ilacın fiziksel halidir. Denizin üstündeki dalgadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sana bir örnek vereceğim. Derinliği olan bir örnek. O zaman bilinç üzerine daha farklı düşünebilirsin.

Hepimizin bildiği ilaç dediğimiz şeyler. Hastalandığımızda iyileşmek için vücudumuza aldığımız katı ve sıvı formdaki maddeler.

Ancak bunlar gerçekten sadece madde midirler?

Bunlar temelde bilgidir. İlgili hastalığı (zararlı bilgiyi) yok edebilmek için vücudumuza aldığımız bilgilerdir. Vücudumuz o bilgileri kullanarak hastalığı yok eder.

Hastalığın davranışlarının incelenmesi sonucu elde edilen bilgiler ile kodlanan bu veri paketi ilacın temelidir, özüdür.

O bilginin tezahürü ise maddesel olarak algıladığımız ilacın fiziksel halidir. Denizin üstündeki dalgadır.

Bu mevzu bence şuna benziyor

Allah cc varsa ve her yerdeyse neden göremiyoruz gibi basit bir soru ve cevabı:

Allah cc evet mekandan münezzehtir lakin yine Cenabı Hakka dair bir tabir var o da şu:

ALLAH CC ŞİDDETİ ZUHURUNDAN GİZLENMİŞTİR (zuhur zahir görünür olmak)

ne demektir?

Bir şey kemali zuhurundan, şiddeti zuhurundan gizlenip görünmeyebilir.
Mesela, güneşin ışığı, çok şiddetli olduğunda, insanın gözü güneşi görmekte ve ona bakmakta zorlanır.
Cenab-ı Hak, şu kainatta isim ve sıfatları ile o kadar şiddetli tecelli etmiştir ki
Onu çıplak akıl ile görmek çok zor hale gelmiştir.
Tıpkı çıplak gözle güneşe bakmak nasıl mümkün değil, gözlük olmadan bakılmaz ise
aynı şekilde insan çıplak aklı ile tecelliyat içindeki şiddetli zuhurat ve görünmek manasını fark edemiyor.
Ancak vahiy gözlüğü ile bakarsa, o zaman fark edip görebiliyor.
İnsan kulağı belli bir frekansın üstündeki şiddetli gürültü ve sesleri duyamaz.
Yani şiddetli tecelli duymama, görmemeye sebep olabilir.
İşte, vahyin frekansı, insanın mahiyetine uygun olduğundan,
ya da tabiri caizse adaptör gibi insanla kainatı telif ederek kainat kitabını rahatla okumayı sağlıyor.
Zıddın ademi ile görünmemesi meselesi ise, insan bir şeyi zıttı ile anlar, kıyas ile kavrar.
Mesela, soğuk olmazsa, sıcak anlaşılmaz, mertebe ve dereceleri kavranmaz.
Gece olmazsa, gündüzün kıymet ve derecesi anlaşılmaz.
Hakiki manada Allah’ın da bir zıddı, bir rakibi, bir benzeri olmadığından,
kavramak ve anlamak zorlaşıyor.
Hatta ihata ile idrak etmek imkansız oluyor.
Bizim gizlenmek ve saklanmak dediğimiz aslında izafi ve soyut bir kavramdır,
ya da şiddetli görünmenin farklı bir mertebe ve makamıdır.
Bu yüzden Allah, kendi mutlak isim ve sıfatlarını, bir parça kavratmak ve idrak ettirmek için
farazi zıtlar ve itibari ölçüleri yaratıp insanın eline vermiş.
Ta ki, insan, kıyas yolu ile Allah’ı bilebilsin.
İşte, kainatta Allah’ın zıddı, rakibi ve kıyası olmayınca, çıplak akıl ile görünmüyor.
Onun için, vahyin terbiyesi altına girmiş bir ene (benlik) dürbünü ile bakıldığında, bir parça görünür ve anlaşılır.
Özet olarak,
Allah hem rakipsiz her şeyi ihata ettiği, hem de şiddetli bir şekilde zuhur edip tezahür ettiği için saklanıyor gibi duruyor.
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin
“Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı Akdes!..”(3.şua-şualar)
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kısacası,

Klasik Yaradancı ya da Teizme inanların klişe sorusu:

*Niçin hiçbir şey yok da bir şey vardır? Bizi hiçlikten koparıp alan nedir? Önümdeki masa varsa, bundan bilmem kaç milyar yıl önce atom yığınıydı. Peki, bu nereden çıkıyor? Ondan öncesinde neydi? Zamanın öncesine gidemiyoruz, maalesef, aklımız Tanrı’nın zekâsı kadar geniş değil görüşü…

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sana bir örnek vereceğim. Derinliği olan bir örnek. O zaman bilinç üzerine daha farklı düşünebilirsin.

Hepimizin bildiği ilaç dediğimiz şeyler. Hastalandığımızda iyileşmek için vücudumuza aldığımız katı ve sıvı formdaki maddeler.

Ancak bunlar gerçekten sadece madde midirler?

Bunlar temelde bilgidir. İlgili hastalığı (zararlı bilgiyi) yok edebilmek için vücudumuza aldığımız bilgilerdir. Vücudumuz o bilgileri kullanarak hastalığı yok eder.

Hastalığın davranışlarının incelenmesi sonucu elde edilen bilgiler ile kodlanan bu veri paketi ilacın temelidir, özüdür.

O bilginin tezahürü ise maddesel olarak algıladığımız ilacın fiziksel halidir. Denizin üstündeki dalgadır.

Daha önceki örneklerin de yeterliydi.

Sanal gerçeklik argümanı yanlışlanabilir noktada değil.

Ama bu örnek dahi çok soyut.

Soru: Antibiyotikler nedir, nasıl çalışır?

Temel olan bilinçtir, hatta evrenin amacı da bilinçtir şeklinde iddialı bir önermede bulunyorsun ama netice en sonunda spekülasyon mertebesinde kalıyor.

Gözlemci olarak doğası gereği kısıtlı olmamız, gözlemciden bağımsız bir gerçeklik olmadığını "dayatmaz"

Varlık ya da varlık potansiyeli olmadan bilinç olamıyor.

Böyle bir fenomen nasıl temel olabilir?

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Daha önceki örneklerin de yeterliydi.

Sanal gerçeklik argümanı yanlışlanabilir noktada değil.

Ama bu örnek dahi çok soyut.

Soru: Antibiyotikler nedir, nasıl çalışır?

Aslında çok açık bir örnek. Kısaca bilincin realize olmuş hali maddedir diyor bu örnek.

İlaç bir maddedir ancak temelde bir kodlamadır. Bilginin maddesel olarak kodlanması, bilincin realizasyonu.

Eğer bir bilgi yok sadece madde diyorsan o zaman rastgele maddesel parçacıklar alarak da hastalığı yok edeceğini düşünüyor olman gerekirdi oysa sen özellikle belli bir dizilimdeki maddesel parçacıkları aldığında iyileşeceğini biliyorsun. Senin güvendiğin maddenin altındaki o bilincin kendisi, yüzeydeki maddesel görüntü değil.

Madde sadece bilginin o anki durumunu korumasını sağlayan bir araç.

Temel olan bilinçtir, hatta evrenin amacı da bilinçtir şeklinde iddialı bir önermede bulunyorsun ama netice en sonunda spekülasyon mertebesinde kalıyor.

Gözlemci olarak doğası gereği kısıtlı olmamız, gözlemciden bağımsız bir gerçeklik olmadığını "dayatmaz"

Varlık ya da varlık potansiyeli olmadan bilinç olamıyor.

Böyle bir fenomen nasıl temel olabilir?

Olasılık dalgası bir potansiyeli simgeler. O potansiyelin gerçekleştiği şey maddedir.

Madde oluşan bir şey olduğuna göre varlığın temeli olamaz sadece bir şekli, bir aşaması olabilir.

O nedenle potansiyel durum daha temel durumdur.

Diğer yandan maddesel etkileşimlerin maddesel olmayan sübjektif deneyimleri nasıl oluşturduğu açıklanamamaktadır.

Bununla beraber sübjektif deneyimlerin neden var olduğu da bilinmemektedir. Olmasalardı da sistemin tıkır tıkır işleyeceği düşünülmektedir.

Demek ki sübjektif deneyimler var olduklarına göre bu sistemin birer parçasıdır. Maddesel olmayan bir parça.

Potansiyel durum da maddesel olmadığına göre demek ki sübjektivite ile aynı kategoridedir.

O nedenle sübjektivite daha temeldir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...