Jump to content

Uzaydan görülen dünya neden mavidir?


Recommended Posts

Gökyüzü Neden Mavidir

Gökyüzünün mavi görünmesinin (dikkat! olmasının değil görünmesinin! çünkü normalde atmosferimiz daha doğrusu hava renksiz bir gazdır!) tek sebebi kırılma hadisesidir.

Güneş ışınları atmosfere girdiğinde atmosferdeki gaz moleküllerine ve toz parçacıklarına çarparak saçılır. Gün ışığı değişik dalga boylu birçok ışından oluşur. En kısa dalga boylu mavi ışınlar atmosferin üst tabakalarındaki küçük parçacılar tarafından hemen saçılırlar. Fakat kırmız

ışık (ki en büyük dalga boylu ışıktır!) saçılmak için daha büyük parçacıklara çarpmak zorundadır.

Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık diğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır. Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür. Mesela gökyüzü yoğun bulutlarla veya dumanla dolu olduğunda, tüm ışınlar nerede ise aynı oranda saçılır. Bu da gökyüzünün gri renkte görünmesine sebep olur.

Gün batımında veya doğumunda ise güneş ışınları atmosfere eğik girdikleri için daha fazla yol katetmek zorunda kalırlar. Bu yüzden daha çok ışın ve renk saçılır ve o posterlere konu olan, şahane gün doğumu ve batımını gözlemleyebiliriz. Çok az saçılmış olan kırmızı ışık ise güneşe ve ufuğa kızıl veya portakal görüntü verir.

ALINTIDIR.

Arkadaşlar belki çok basit bir cevabı vardır soracağım sorunun. Ama çok fena halde aklıma takıldı. Bu sebeple başlık açmak istedim.

Soru şu: Dünyada yaşayan bizlere göre gökyüzü mavi görünüyor. İşte değişik zamanlara ve durumlara göre gri, kızılımsı oluyor; ama genede mavi baskın. Peki dünyanın uzaydan çekilen fotoğrafları var. O fotoğraflar uzayda çekiliyor. Uzayda atmosfer yok ki, gelen güneş ışığını etkilesin. Ancak fotoğraflarda dünya mavi beyaz görünüyor. Şimdi bu nasıl oluyor?

tarihinde baglanti tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

muhammetde bu mavi gokyuzunu gorup onu mavi cadır sanmıştır ve göğü biz inşa ettk elimizle demiştir ve bu sanal maviyi karpuz gibi yarılabilir sanmıştır ve diger afrikanın balta girmemiş ormanında puta tapan yamyam embesillerde böyle sanmaktadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Uzayda dünyaya baktığınız zaman, dünya atmosferinden ve dünyadan yansıyan ışığı görüyorsunuz.

Dünyadan havaya baktığınız zaman atmosferde kırılan ışığı görüyorsunuz..

Atmosferde kırılan ışık hem yeryüzüne yansıyor hem de uzaya yansıyor.. İllegal güzel açıklamış..

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnternette araştırdığım zaman bende benzeri bir açıklamayı gördüm. Ama bu başlığı aslında konuyu irdelemek adına açtım.

Yine okuduğuma göre gökyüzü aslında mor imiş. Ne kadar doğru bir bilimsel bilgi bilemem. Aslında havadaki moleküller tarafından mor ve mavi ışınlar emiliyorlar imiş. Moleküllerin emdiği ışınların saçılması bizde renk algısı oluyor sanırım. Bazı hayvanlar gökyüzünü mor görüyorlarmış. Bizim gözlerimiz mavi ışına daha duyarlı olduğu için mavi görüyormuşuz.

Şimdi bundada bir tuhaflık var. Biz gökyüzünü dünyadan atmosfer içinden fotoğraflıyoruz. Fotoğraflarda da mavi çıkıyor. Fotoğraf makineside insan gözü gibi, yapısından dolayı algıda seçici olmuyor ya.

Ayrıca biz dünyada iken gökyüzünü mavi görüyoruz. Uzaydan da aynı ton mavi gibi bir şey.

Tamam sorduğum yada düşündüğüm şey ince çizgi bir soru. Ama aklıma takılıyor, kimbilir belki bir gün bir yerde açıklamasını bulurum. Teknik olarak bu durum şimdi bilindiği gibidir, itiraz edecek değilim. Ama genede bana tuhaf gelen bir şeyler var.

Link to post
Sitelerde Paylaş
İnternette araştırdığım zaman bende benzeri bir açıklamayı gördüm. Ama bu başlığı aslında konuyu irdelemek adına açtım.

Yine okuduğuma göre gökyüzü aslında mor imiş. Ne kadar doğru bir bilimsel bilgi bilemem. Aslında havadaki moleküller tarafından mor ve mavi ışınlar emiliyorlar imiş. Moleküllerin emdiği ışınların saçılması bizde renk algısı oluyor sanırım. Bazı hayvanlar gökyüzünü mor görüyorlarmış. Bizim gözlerimiz mavi ışına daha duyarlı olduğu için mavi görüyormuşuz.

Şimdi bundada bir tuhaflık var. Biz gökyüzünü dünyadan atmosfer içinden fotoğraflıyoruz. Fotoğraflarda da mavi çıkıyor. Fotoğraf makineside insan gözü gibi, yapısından dolayı algıda seçici olmuyor ya.

Ayrıca biz dünyada iken gökyüzünü mavi görüyoruz. Uzaydan da aynı ton mavi gibi bir şey.

Tamam sorduğum yada düşündüğüm şey ince çizgi bir soru. Ama aklıma takılıyor, kimbilir belki bir gün bir yerde açıklamasını bulurum. Teknik olarak bu durum şimdi bilindiği gibidir, itiraz edecek değilim. Ama genede bana tuhaf gelen bir şeyler var.

Açıklamasını anlamadınız mı hala?

İster dünyada olun, ister uzayda, gözünüze ulaşan ışık dünyanın atmosferinden yansıyor.

Dünyanın atmosferi ışığı nasıl kırıyor ve saçıyorsa, nerede olursanız olun o ışığı aynı renkte görmek zorundasınız.

Ayrıca renkler konusunda farklı algılardan bahsedilemez..

Dünyada yaşayan bütün canlılar, bütün renkleri aynı görürler..

Bundan neden eminim?

Çok basit bir nedenden.. Kamuflaj denen bir doğal süreç var..

Canlılar renkleri kullanarak kendilerini saklıyorlar..

Hemen bütün hayvanlar renkleri kullanarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

Dolayısıyla renkleri bütün canlıların aynı görmesi gerekiyor.

Renkleri farklı algılayan bir canlı için kamuflaj söz konusu değildir.

Ama madem kamuflaj mükemmei bir uyumdur, öyle ise bütün hayvanlar renkleri aynı görür.

Gök yüzü mor olursa her canlı onu mor görür.

Nitekim bazı durumlarda gökyüzü morarıyor.

Ama her hayvan için morarıyor..

Renk körlüğü bir hastalıktır. Ve insanların yüzde 2,5'unu tutar..

Kamuflaj yapamayan hayvanlar başarılı olamazlar.

Örneğin albino aslan hemen görülebileceğinden kısa ömürlüdür. Veya bebeklik çağını geçemez.

Beyaz doğan zebraların akibeti de hiç iyi değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Rayleigh scatter diye bi arat... Rayleigh saçılımı elektromanyetik radyasyonun dalga boylarından küçük partiküller tarafından nasıl saçılıma uğradığını açıklar.

Uzaydan bakarken atmosfer yok olmuyor... Dünyadan yansıyan ışık yine Rayleigh saçılımına uğruyor. O yüzden mavi görüyoruz.

Görüyoruz dedim ama ben görmedim şahsen, görmeyi çok isterdim...

Bu arada saçılım konusunu biraz açalım...

Diyelim ki bir ortam var... Saydam bir katı veya sıvı yada en iyisi gaz olsun...

Bu ortama giren ışığın saçılımını ışığın dalga boyu ve ortamdaki partiküllerin boyutu belirler.

Örneğin bu ortam dünya atmosferi ise giren ışığın yüksek dalga boylarındaki bileşenleri (kırmızı satı yeşil tarafı) az saçılıma uğrarken düşük dalga boyundaki bileşenleri (mor, mavi) çok fazla saçılır.

Bu tamamen atmosferin gaz komposizyonundan kaynaklanan bir durum... Saçılımın derecesi partiküllerin boyutu ile ilgili...

Rayleigh saçılımı subsurface bir saçılımdır... Yani yüzey altı saçılım.

Olayı anlaman için yüzeyde oluşan saçılımdan gidelim... Biraz farklı bir durum ama anlamamıza yardımcı olur. Şimdi olayı şöyle düşün...

Duvarları simsiyah olan karanlık bir odaya tek bir nokta ışık kaynağı koy. Fazla aydınlık olmasın... Büyük bir salonda tek bir mum gibi bir ışık olsun... Bir ayna al... Duvara as... Aynadan mumu görebilmek için, yani aslında aynayı görebilmek için mum ile aynanın yüzey normali arasındaki açı ile gözlerin ile aynanın yüzey normali arasındaki açı aynı olmalı...

Şimdi aynadan mumun yansımasını göremediğin bir yere geç... Sonra ayna yerine beyaz bir kağıt koy... Kağıtta mumu göremiyorsun ama kağıdı görüyorsun... Neden?

Aynanın yüzeyinde saçılım düşüktür. Zira ayna kendisine ulaşan ışınları yüzey normaline aynı açıyı yapacak şekilde yansıtır.

Fakat kağıt yüzeyi pürüzlüdür ve yüzey normalleri çok çeşitli yönlere bakar... O kadar çeşitli ki her yere saçar ışığı... Ayrıca ayna kadar çok yansıtmaz, birazda soğurur... Renkli bir kağıt ise bazı dalga boylarını daha fazla soğurur.

Subsurface scatter olayında da, yani yüzeyaltı saçılımında da soğurma kısmı farklı olsa da durum benzerdir. Eğer atmosfer ışığı dağıtmasaydı atmosferi göremezdik... Güneşi direk göremediğimiz gökyüzü parçası kapkara olurdu. Yani kapkara bir gökyüzü ve bir noktada pırıl pırıl güneş....

Eğer atmosfer her dalga boyunu eşit dağıtsaydı bu kez atmosferi beyaz görürdük...

Ama atmosfer Rayleigh saçılımına göre mavi ışığı daha çok dağıtıyor ve hakim renk bu oluyor. Diğer dalga boyları daha doğrusal ilerleyebiliyor.

Bu etki uzaydan da baksan aynıdır. Zira uzaklaşmış hatta dışına çıkmış olmak atmosferin ışığı saçma özelliğini kaybettirmiyor.

Aklıma siste yakılan far geliyor... Eğer sis içinde otomobille yolculuk ediyorsan ve uzun farları yakarsan sis karşında duvar gibi olur, hiç bir şeyi göremezsin... Kısalar daha iyi görüş sağlasa da yetersizdir. O yüzden sarı renkli ışık siste daha iyi görmemizi sağlar...

Sis içerisinde yol alan bir otomobilin farlarının sis içinde yarattığı saçılımı uzaktan da görebilirsin.

Tıpkı dünyadaki saçılımı uzaktan görebildiğin gibi.

Bu arada denizi düşün... Dışarıdan da mavi :)

Bir de soru, eğer atmosfer çok çok daha fazla saçılım yapsaydı ne olurdu?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Açıklamaları gayet iyi anladım haci,

Konuyu irdeliyorum sadece. Renkleri tüm canlıların aynı görmesi gerekiyor ile öyle oluyor mu bilmem. Gerekmek başka şey öyle olması başka şey. Hayvanların göz yapılarının farklılıklar var. Aynı görmüyoruz. Ama renkler konusunda bir şey diyemem. Sonuçta farklı canlılarız. Renkleri aynı algıladığımızı pek sanmıyorum. Bu sebeple google a baktım ve

İşte size bir alıntı:

Renkli görüşe sahip canlılar arasında bazı balık cinsleri, bazı sürüngenler, kuşlar ve memeli canlıların çoğu bulunuyor.

Bunların dışında kalan hayvanlar da siyah-beyaz görüyorlar.

Bir hayvanın renkleri görüp göremediğini anlamak için göz yapısının incelenmesi yeterli. Yapılan anatomik incelemeler, belirli bir canlının göz yapısı hakkında bir sürü bilgi verebiliyor. Bu bilgiler ışığında yapılan bilgisayar modellemeleri de, o canlının görüşünün tam olarak ortaya çıkarılabilmesini sağlıyor. ALINTIDIR.

Ben uzaydan görülen dünyanın mavi rengi ile ilgili takıldım, ama bilimsel açıklamaları red edecek değilim. Ancak renklerin algılanması ile ilgili açıklamalarda başlıkta yer aldı doğal olarak, konu ile ilgili olduğundan. Durum şimdilik budur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Açıklamaların için teşekkürler Bilgehan. Atmosferi oluşturan gaz partikülleri ile ilgili yani saçılım. Bu gazların yapısı farklı olsa farklı bir durum olurdu yani. İlginç.

Peki mor ışık en fazla saçılan ışık olmasına rağmen neden onu görmüyoruz? Buna yapılan açıklama göz yapımız gereği oluyor. Aslında bir göz doktoru bulursam bunu soracağım. Bilgehan tabii senden tüm soruların cevabını beklemiyorum, bu çok fazla olur.

Gelelim yazının sonundaki soruna. Şimdi bu soruna bilerek değil tamamen atarak cevap vereceğim. Rengarenk görürdük, gökkuşağı gibi bir gökyüzü olurdu. Bilmem doğru attım mı? Belki de böyle olması çok hoş olacağı için, yani işime öyle geldiği için böyle bir sonuç çıkarttım :D

Bir dakika nette bir yazı buldum. Mor rengin görülmemesi ile ilgili. Onu ekleyeyim şuraya:

Güneş'ten gelen ışık yelpazesi tüm dalga boylarında aynı değildir ve buna ek olarak atmosfer tarafından büyük oranda emilir. Bu nedenle ışıkta mor renk daha az seçilir. Bilmecenin çözümü ise gözlerimizin mor renge diğer renklere oranla daha az hassasiyet göstermesidir. Ayrıca gökkuşağında belirgin bir miktar görünen çivit mavisi ve mor, gökyüzünde mavi rengin ardında kalır. ALINTIDIR.

Her şey teknik bir olay yani. Anlamaya çalışıyorum. Soru sormak güzel, yeni şeyler öğreniyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Açıklamasını anlamadınız mı hala?

İster dünyada olun, ister uzayda, gözünüze ulaşan ışık dünyanın atmosferinden yansıyor.

Dünyanın atmosferi ışığı nasıl kırıyor ve saçıyorsa, nerede olursanız olun o ışığı aynı renkte görmek zorundasınız.

Ayrıca renkler konusunda farklı algılardan bahsedilemez..

Dünyada yaşayan bütün canlılar, bütün renkleri aynı görürler..

Bundan neden eminim?

Çok basit bir nedenden.. Kamuflaj denen bir doğal süreç var..

Canlılar renkleri kullanarak kendilerini saklıyorlar..

Hemen bütün hayvanlar renkleri kullanarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

Dolayısıyla renkleri bütün canlıların aynı görmesi gerekiyor.

Renkleri farklı algılayan bir canlı için kamuflaj söz konusu değildir.

Ama madem kamuflaj mükemmei bir uyumdur, öyle ise bütün hayvanlar renkleri aynı görür.

Gök yüzü mor olursa her canlı onu mor görür.

Nitekim bazı durumlarda gökyüzü morarıyor.

Ama her hayvan için morarıyor..

Renk körlüğü bir hastalıktır. Ve insanların yüzde 2,5'unu tutar..

Kamuflaj yapamayan hayvanlar başarılı olamazlar.

Örneğin albino aslan hemen görülebileceğinden kısa ömürlüdür. Veya bebeklik çağını geçemez.

Beyaz doğan zebraların akibeti de hiç iyi değildir.

Hocam, bu renk algısı konusunda çok uzun konuşmak gerek ama benim de uyumam gerek...

Tüm canlılar renkleri aynı görmezler. Çok ciddi farklar vardır. Görme ve algı düzeyinde farklar.

Kısaca bazı hayvanların farklı renk şemaları ile gördüklerini retinalarındaki fotoreseptörlerden biliyoruz. Balıklar ve kuşlarda tetrakromasi var... Görebildikleri spektrumu 4'e bölerler. Güvercinde pentakromasi varmış, onu da yeni öğrendim.

Biz de durum dikromasi... Biz renk ayrımı açısından daha zayıfız. Deniz memelileri ise monokromatik görüşe sahipler. Tek tip reseptör hücreleri var.

Renkleri daha çok çeşitli reseptörlere bölen canlılar daha keskin renk ayrımına sahip oluyorlar. Biz 10 milyondan biraz fazla tonda rengi ayırt edebiliyoruz.

Arılarda UV görenler var. Mor ötesini görüyorlar ama kırmızıyı az görüyorlar... Hatta bitkilerin çiçeklerini felan UV profillerinden tanıyorlar.

Kamuflaj değişik renklerde görmeye engel değil. Renkleri farklı gören bir hayvan tüm renkleri farklı görür. Yani bir canlı bir ortamda kamufle olup saklanıyorsa ona bakan avcı çevrenin rengini de o canlının rengini de aynı göz ve aynı algı sistemi ile görür.

Kendini kamufle eden canlı ise farklı görse bile doğru rengi seçebilir. Farklı görmek yanlış görmek demek değildir.

Bu aradan bazı renk körlükleri vardır, o insanlar renkleri sadece farklı görürler... Eksik görmezler... Yani göremedikleri dalga boyu yoktur, sadece spektrumu farklı yorumlarlar. Bizim Genetik hocası bunlara hasta diyemeyiz diyordu... Doğru söylüyor, nereden çıkarıyoruz bizim "normal" olduğumuzu? Sadece kalabalığız diye adamlara "renk körü" diyoruz. Solaklara hasta demek gibi bişey.

Renk algısı da çok ilginç bişey... Sizin kırmızı rengini algılayışınızla benimki farklı.. Herkesinki farklı aslında...

Neyse, renk algısı diye başlık açıp orada konuşmak gerek... Çok dağıttım konuyu...

Saygılar

Bilgehan

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı bir taşla iki kuş vurmuş. İşte evrim de bu.

Kamuflaj yapamayan hayvanlar başarılı olamazlar.

Örneğin albino aslan hemen görülebileceğinden kısa ömürlüdür. Veya bebeklik çağını geçemez.

Beyaz doğan zebraların akibeti de hiç iyi değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bilgehan kardeşim..

Her hayvan her rengi görmez diyorsan haklısın..

Ama her hayvan gördüğü her rengi (renkleri) aynı görmez diyorsan yanılıyorsun...

Abi benim söylemeye çalıştığım özetle şudur;

Görme algısı temelinde ışığın modellenmesidir. Işık değişik dalgaboylarına göre ayırt etme yeteneği ne kadar fazla ise modelleme o kadar başarılıdır.

Göze gelen ışığın tek bir dalga boyundaki ışık olmayacabileceğini (ve genelde olmadığını) hatırlatırım.

Gözde değişik dalga boylarına hassas fotoreseptörler bulunabilir. Reseptör çeşitliğili arttıkça renk ayrımı artar.

Matematiksel bir model üzerinden örnek vereyim; kırmızı, yeşil ve mavi bileşenleri için üç ayrı reseptörü simgeleyen ve herbiri 0-255 arası değer alabilen trikromatik bir model ele alalım. Bu model 16.777.216 rengi gösterebilir.

RGB(100,200,230) ve RGB(100,200,231) değerlerinde iki rengi ele alalım.

İnsan gözü bu iki rengi ayırt edemez. Zira o kadar hassas değilidir.

Ama RGB(100,200,230) ve RGB(100,200,240) arasındaki farkı ayırt edebilir.

Bazı canlılar ilk örnekteki küçük değişimi algılayabilirler.

Bazıları ikinci örnekteki büyük değişimi bile algılamazlar.

Bazı canlılar renkleri göremez sadece gri tonlama görürler... Renkleri göremeyen canlılar için aşağıdaki iki satır aynıdır. Rastgele vermiyorum bu renkleri, Photoshop'da desature edip denedim.

*******

*******

Bu renk ile şu renk onları için böyledir.

Bu işin diğer bir boyutuda reseptörlerin duyarlılık farklarıdır.

Yani yüksek dalga boyunu algılamada daha duyarlı, düşük dalga boylarında daha duyarsız gözler vardır.

O canlılar renklerin kırmızı bileşenlerini daha fazla, mavi bileşenlerini daha az görürler...

Onlar için tüm renkler kırmızıya kayar. Örneğin bizim de mavi-mor tarafındaki duyarlılığımız daha azdır.

İlk iletimde insanlar da dikromasi olabileceğini söylemiştim. Bu rahatsızlığa sahip olmayan bireylerin 3 çeşit koni hücresi vardır.

S, M ve L tipi olmak üzere üç tip olan bu koni hücrelerinin her biri belli dalga boyu aralığına hassastır. En hassas oldukları bir peak noktaları vardır.

Wikipedia'da güzel bir tablo varmış... Hemen alayım...

Tip Ad Aralık --- Pik dalgaboyu

S -- β 400–500 nm 420–440 nm

M -- γ 450–630 nm 534–545 nm

L -- ρ 500–700 nm 564–580 nm

Görüldüğü üzere S aralığı dardır. L aralığı geniştir. Bu hücreleri çeşidi ve duyarlık alanları canlılar arasında farklılıklar gösterir.

Sadece iki tipe sahip olanlar vardı, 5 tipe sahip olanlar vardır... Onlarda ki renk duyarlılığı ve değişik dalga boylarının algısı tamamen farklıdır.

Bu durum tamamen evrimsel farklılardan kaynaklanır ve adaptasyon örneğidir.

Koni hücreleri renk algılar, ama ışık gereksinimleri fazladır. Karanlıkta iyi çalışmazlar. Otobur primatlarda renk algısı önemlidir, meyvelerin, yaprakların renkleri onlar için önem taşır. Ama noktrunal canlılarda renkli görüş azalır, zira konilerin, çubuklara oranı azalır. Çubuklar düşük ışık şiddetlerinde çalışabilirler, ama renklere duyarlı koniler yerine bunları tercih etmenin bedeli vardır, canlı renkleri iyi ayırt edemez. Benzer şekilde deniz memelileri de renk ayrımına değil düşük ışık şiddetinde görmeye gereksinim duyarlar.

Kuşlar renk konusunda çok iyidir. Sebebi de açıktır. İşi gücü çicek böcek olak kuş hem hassas bir görüşe hem iyi bir renk ayrımına ihtiyaç duyar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu yazdiklarının hepsi güzel açıklamalar da, tartışma konusu olan bütün hayvanlar rengi aynı mı görür sorusunu yanıtlamıyor..

Her hayvan kendi türü ile ilgili bazı niteliklere göre her rengi görmeyebilir.

Ama gördüklerini de diğer hayvanların gördüğü gibi görür..

Bunu açıklamaya çalışıyorum..

Yaşam diyalektik bir fenomendir..

Bunu bilim forumunda şöyle açıkladım:

Yaşam diyalektik bir fenomendir.

Bu konteksde kullandığım “diyalektik” teriminin anlamı, Hegel mantığının bir ürünü olan “diyalektik materyelizmdeki” anlamı ile özdeştir.

Marx, Hegel’den bu terimi kendi felsefi görüşü olan komünizmi tanımlamak için adapte etmiştir.

Benim burada kullandığım anlamda diyalektik, karşıt görüşlerin, tez ve antitezlerin sürekli ilişkilerinin sağladığı çözümlerdir.

Böcek ve onu avlayan diğer böcekler, kuşlar veya canlılar birbirleri ile sürekli olarak tepkileşiyorlar.

Onların arasında diyalektik diyebileceğimiz ilişkiler var. Onları tez ve antitez olarak da düşünebilirsiniz.

Bu ilişkiler sürekli..

Böcek ortama daha iyi adapte oluyor, diğerleri ortama daha iyi adapte olan böcekleri daha kolay görmeye adapte oluyor.

Bu diyalektik en azından üç milyar yıldır sürüp gidiyor..

Tabii son bir milyar yıl içinde çok daha aşırı boyutlara ulaşıyor.

Günümüzde bu boyutlar en aşırı bir düzeye ulaşmış durumda.

Tabii ilerde bu aşırılık devam edecek ve artacak..

Bir hayvanın renk değiştirmesi, diğer hayvan tarafından farkedilmezse, kamuflajın bir anlamı kalmaz.

Tek başına bu neden bile hayvanların neden aynı renkleri aynı algılamaları gerektiğinin kanıtıdır.

Eko sistemlerinde canlıların pigmentasyonun yeri çok önemlidir.

Önemli olabilmesi için de bütün canlıların aynı renkleri aynen algılamalarıdır.

Çeşitli nedenlerden dolayı rengini teşhir eden bir hayvanın renginin algılanmaması, o rengi teşhir etmenin bütün esprisini yok edecektir.

Evrimde pigmentasyonun son derece önemli bir yeri vardır.

Pigmentasyon nerdeyse seks kadar önemlidir.

Pigmentasyon olmasaydı, dünyada bu kadar çeşitli canlı türü olmazdı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi bu renklerin canlılarda nasıl göründüğü kesinlik arz ediyor mu etmiyor mu? Bu biraz havada kaldı mı kalmadı mı? Araştırıyorum ve net bir şeyde bulamıyorum.

Mesela optik anlamda tarafsız fotoğraflayan bir makine yapılmaya çalışılmış mıdır yoksa çalışılmamış mıdır? Şimdi ben MIT ye kadar bir gidip geleyimde öğreneyim bari. Adamlar belki bu konuda yeni çalışmalar yapıyorda bizim haberimiz yok. :D

Vay be. Aştım ben aştım artık. Ya bu bilim fena kafasına takılıyor insanın. Bir bulaşmaya gör. Son doğru diye bir şey yok ki. Kendimle fena kavga edeceğim ama. Ya kızım kalk, işine gücüne bak. Öğrenenmezsin her şeyi, kolay mı bu işler. Ara vereceğim başka çaresi yok. Pc insanı oldum çıktım be, nedir bu?

Arkadaşlar burada herkesin katkılarına teşekkürler. Takılırım ara sıra.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...