Jump to content

Kureyza Katliamı


Recommended Posts

Müslümanlar'ın Kureyza Katliamını haklı çıkarabilmeleri için öncelikle kasık ve koltuk altında büyüyen kılların ne gibi bir suç unsuru olarak kabul edildiğini, bu kılların nasıl ve ne tür bir suç teşkil ettiğini açıklamaları gerekir. Kasıkta ki kıllar suç mu teşkil ediyordu? Yoksa kasıklarında tüyü bitmiş toy çocuklar Muhammed'e bir tehdit miydi? Bu acımasızlığı ve insanlık dışı katliamı aklamaya çalışan vicdanı hislerden mahrum müslümanları şiddetle kınayarak yazıma başlıyorum.

Müslümanlar peygamberlerinin işledikleri katliamı kınamaya cesaret gösteremezler. Aksine korkularından bu katliamı haklı çıkarabilmek için var güçleriyle çalışırlar. Onların kalpleri mantığa ve insanlığa mühürlü ve sadece Allah'a açık olduğu için Muhammed'in yaptığı her türlü insanlık dışı çirkin davranışları kabul etmek zorundadırlar. Kureyza Katliam'ı da buna birebir örnektir.

Kan, para, ganimet ve cariye aşkıyla yanıp tutuşan Muhammed, Hendek Savaşından daha henüz yeni dönüldüğü bir zamanda güçlü bir Yahudi kabilesi olan Kureyza'yı nasıl yok edeceğinin planlarını yapar. Muhammed'i hiç bir zaman yalnız bırakmayan ve her türlü ihtiyacını kusursuz karşılayan Cebrail yine o gün Muhammed'e görünür ve şu kelimeleri söyler;

'Ya Rasulallah silahınızı bıraktınız mı? Ama biz melekler topluluğu henüz silahlarımızı bırakmadık. Allah (cc) Sana, Kurayzaoğulları üzerine yürümeni emir buyuruyor'[1]

Daha sonra rivayete göre başında beyaz sarıklı olan yaşlı bir adamın at üzerinde Kureyza'ya doğru hızla gittiği görülür. Muhammed'e bu adamın kim olduğu hususunda sorarlar. Muhammed ise şöyle der;

'O Cibril'di.. bizden önce gidip Beni Kurayza'nın kalbine korku ve panik saldı.. onların maneviyatlarını sarstı, ümitlerini bitirip tüketti...' [2]

Evet, buraya kadar yanlış okumadınız. İslam dininde melekler(!) bile silahlı savaşcılardır. Siz hiç bir meleğin elinde silahla tıpkı bir terörist gibi insanların başında terör estirip onlara korku salacağını düşünebilir mıisiniz? İslam dininde bu bile mümkündür.

Üstelik işin ilginç tarafı ise Cebrail gibi diğer meleklere ordu kumandanı mevkisinde olan bir meleğin, arkasında koca bir melek ordusu varken Muhammed'in gariban çapulcularından yardım beklemesidir. Muhammed, kendisini hiç bir zaman yalnız bırakmayan ve her zaman koruyan Cebrail'e (Uhud'da dişinin kırıldığı zaman haric) yardım etmeleri için derhal askerlerini, pardon müslümanları toplayıverir.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, silahını yeni çıkarmış, temizliğini henüz bitirmişti. Derhal Hz. Bilal'i çağırtarak, bütün Müslümanlara şunu nidâ etmesini emretti:

"İşiten ve Allah'ın emrine itaat edenler, ikindi namazını Benî Kurayza yurdunda kılsın!"[3]

Üstteki kaynakta açıkça bellidir ki Muhammed zamanın tam bir Mafya Babası gibi belinde silahla gezerdi. Bu adam Allah'in peygamberi ise ve Kuran'da da açıklandığı gibi Allah tarafından korunuyor ise neden belinde silah taşıma gereğini hisseder? İslam gibi nurani güzelliğe sahip(!) bir dinin hem meleklerinin ve hemde peygamberlerinin bile silahları vardır.

Muhammed hiç vakit kaybetmeden askerleriyle birlikte soluğu hemen Kureyza kabilesinin kalesinde alır;

Resûl-i Ekrem Efendimiz, mücahidlerle Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerinin dibine kadar vardı. Oradan Yahudi ileri gelenlerinin isimlerini birer birer zikrederek onlara şöyle seslendi:

"Ey Allah'ın gazabına uğrayarak maymuna çevrilmiş olanların kardeşleri! Allah sizi hor, hakîr kıldı mı ve belâsını, cezasını üzerinize indirdi mi? Demek siz bana kötü söz söylediniz öyle mi?"

Yahudi ileri gelenleri süt dökmüş kediye dönmüşlerdi:

"Yâ Ebâ'l-Kasım! Sen, sözünü bilmezlerden değilsin! Musâ'ya indirilmiş olan Tevrat'a yemin ederiz ki, biz sana hiçbir kötü laf sarfetmedik" diyerek söylediklerini inkâr ettiler.[4]

Aradan günler geçer. Kuşatma altında olan kale içerisinde ki zavalli Yahudiler artık çareyi Muhammed ile görüşmekte bulurlar. Yahudiler Muhammed ile görüşmek için Nabbaş bin Kays'ı görevlendirirler;

Nabbaş, "Yâ Muhammed!" dedi, "Benî Nadir Yahudilerinin teslim olmalarındaki gibi kanımızı dökme, mal ve silahlar senin olsun! Kadınlarımız ve çocuklarımızı alıp memleketinden çıkıp gidelim. Her cins silah hariç olmak üzere, her âile için bir devenin taşıyabileceği gerekli eşyayı götürmemize müsâade et!"

Peygamber Efendimiz, "Hayır, bu teklifi kabul edemem" buyurdu.

Nabbaş ikinci olarak şu teklifi yaptı:

"Öyle ise kanımızı bize bağışla. Sadece kadınlarımızı ve çocuklarımızı alıp gidelim. malları olduğu gibi bırakalım!"

Peygamber Efendimiz, "Hayır," dedi, "kayıtsız, şartsız, benim hükmüme itaat edip teslim olmaktan başka hiçbir çareniz yoktur!"

Nabbaş, me'yus ve perişan bir halde, kavminin yanına döndü. Olup bitenleri olduğu gibi anlattı.[5]

İnsanı düşünce ve hoşgörüde eşi benzeri bulunmayan peygamber efendimiz yukarıda ki kaynakta da görüldüğü gibi Kureyza kabilesini tamamıyla yok etmek için şartlanmıştır. Yahudiler artık mallarından ve topraklarından da vazgeçerek gitmeyi kabullenir. Muhammed bunu bile kabul etmemiştir. Neden? Çünkü Küreyza kabilesini sağ bırakıp göç etmelerine izin verdiği durumda onları ileri vakitte tekrar potansiyel bir düşman olarak görüyordu. Müslümanlar Muhammed'in asıl niyetinin onları öldürmemek, yani bağışlamak olduğunu söylerler. Halbuki üstte örneğini verdiğim kaynak bunun aksini, yani Muhammed'in asıl emelinin Yahudileri kuşbaşı kuşbaşı doğramak olduğunu doğrulamaktadır.

Görüşmeden havalarını aldıklarını anlayan Yahudiler artık kendi aralarında iyice tedirginleşir, seçenekleri göze alarak senaryolar üretmeye başlarlar. Akıllarına Muhammed'in ordusunda bulunan Ebu Lubabe isimli, Evs kabilesine mensup, eski bir Musevi olan kişi gelir;

Benî Kurayza, Peygamberimiz'den, Evs kabîlesinden Ebû Lübabe'nin istişâre için yanlarına gönderilmesini istediler. Bunun üzerine Ebû Lübabe, gönderildi. Ebû Lübabe, Medîne yahûdîlerinden Müslüman olmuş servet sâhibi bir kimse idi. Peygamberimiz, kendisine kıymet verirdi. Peygamberimiz, Ebû Lübabe'yi gönderirken; "git onlara Allah ve Rasûlü için nasihat et." buyurdu.

Ebû Lübabe, kale kapısından yanlarına vardı.

Kureyza yahûdîleri O'na; "Yâ Eba Lübabe! Sen ne dersin? Muhammed bize, "benim hükmüm ile kaleden dışarı çıkın!" dedi" dediler.

Ebû Lübabe de onlara nasihat etti. Fakat, bu arada bir eliyle sakalını bir eliyle de boğazını tutarak, "başınızı keser bilmiş olasınız" diye, harbetmelerine işâret etti[6]

Müslüman olduğu halde vicdanı hislerini henüz kaybetmemiş bir insandı Ebu Lubabe.

Lubabe Yahudilerle görüştüğünde Muhammed'in asıl emelini el işaretiyle Yahudilere belirtmiştir. Müslümanlar Ebu Lubabe'nin bu hareketine hala bir ihanet gözüyle bakarlar. Oysa işin özü bu bir ihanet değil, binlerce insanın kurtulmasını sağlamaya çalışmak için yapılan insani bir çaba idi. Ebu Lubabe müslüman olduğu halde bir anlıkta olsa vicdanını dinleyerek "Sakın teslim olmayın, yoksa Muhammed hepinizi doğrayacak!" demek istemiştir. Muhammed'in asıl emelide buydu zaten.

Daha fazla anlatmaya gerek var mi? Kafası kolay basmayan canı insanlar için yazımıza devam edelim..

Daha sonra 25 gün süren bu kuşatma son bulur, kale'de su ve yiyecek kalmadığı için Yahudiler Muhammed'e teslim olmak zorunda kalırlar. Beni Kureyza kabilesi Muhammed'den haklarında hüküm vermek üzere bir kimseyi hakem tayin etmesini isterler;

Kuşatmanın yirmi beşinci günü Rasûlullah‘in hükmünü kabul ederek teslim oldular. Eli silah tutan adamlar kadın ve çocuklardan ayrılarak tutuklandılar. Cahiliye döneminde müttefikleri olan Evs, onlara Hazrec’in müttefiki Kaynuka oğullarına yapıldığı gibi iyilik yapılması ve ağır ceza verilmemesi hususunda ısrar etti. Rasûlullah Evslilere hitaben;

"Onlar hakkında sizden bir adamın hüküm vermesini ister misiniz?" diye sordu. Onlar da

"Elbette" diye cevap verdiler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-

"Bu kişi Sa’d bin Muaz’dır" buyurdu. Evsliler

"Tamam razı olduk" dediler. [7]

Şimdi hikayemizi burada geçici olarak durduralım.

Muhammed neden hakem olarak Sa'd bin Muaz'i seçmiş ya da kabul görmüştür?

Koskoca bir kabileyi ve binlerce insanın hayatını ilgilendiren bir hususta Allah'in peygamberi duruken neden Sa'd hüküm verir?

Sad, Muhammed'in Yahudiler için gönlünden geçeni zaten biliyor muydu?

Diğer bir deyişle, Muhammed Sa'd'in Yahudiler için hangi hükmü öne süreceğini önceden tahmin edebiliyor muydu?

Muhammed Sad'a güveniyor muydu?

Sad'ın Muhammed'e yakınlığı nasıldı?

Kimdir bu Sad?

Gelin biraz araştıralım..

Öncelikle sunu söylemekte yarar vardır ki, Sad bin Muaz Yahudi kökenli bir Müslümandı. Evs Kabilesinin reisi idi. Müslümanlığı Medine'de kabul etmiştir. Sa'd'dan siyer kitaplarında sinirli bir adam olarak söz edilir. Fakat Sad, Muhammed'e sadık bir kişiydi. Tıpkı bir tetikçinin Mafya babasına olan sadakatı gibi bir bağlılıktı bu. Sad çoğu zaman Muhammed'in çadırının önünde nöbet tutmuştur. Muhammed'ın en güvendiği adamlardan biri olduğu gibi, Muhammed'in öldürtmek istediği kişi ve kişilerin kim olduğundan da haberdardı.

Bakınız İslam alımı İbni Hisam, Sad'in Mekke'ye gittiği bir dönemi anlatırken ne gibi bir olayı kaleme almaktadır. Bakalım Sad Muhammed'in öldürtmek istediği kişiler hakkında bilgi sahibi miydi;

Abdullah ibn Mes'ûd ® şöyle demiştir: Sa'd ibnu Muâz umre yapmak için Mekke'ye gitmişti. Abdullah dedi ki: Mek­ke'ye vardığında Ebû Safvân, Umeyyetu'bnu Halefin evine inmiş, ona konuk olmuştu. Umeyye de (ticâret) için Şam'a gittiğinde Medî-ne'ye uğrar, Sa'd ibn Muâz'a konuk olurdu. (İkisi arasında bir dost­luk vardı.) Umeyye, Sa'd'a:

— Biraz bekle! Gündüz yarı olduğu ve insanlar kuşluk uykusu­na daldığı zaman git Ka'be'yi tavaf et, dedi.

Sa'd bu suretle hareket edip vaktinde tavafa başladı. (Umeyye, Sa'd'la beraber bulunduğu) bu sırada Ebû Cehl çıkageldi ve:

— Ka'be'yi tavaf eden şu adam kimdir? diye sordu. Sa'd da:

— Ben Sa'd ibn Muâz'ım, dedi. Ebû Cehl:

— Ey Sa'd, sen Ka'be'yi emniyetle tavaf ediyorsun. Hâlbuki siz (Medîneliler) Muhammed'le sahâbîlerini sığındırıyorsunuz (onlara yar­dım ediyorsunuz)! dedi.

Sa'd:

— Evet öyledir, diye Ebû Cehl'i karşıladı ve aralarında bir çe­kişme ve husûmet başladı. Bunun üzerine Umeyye, Sa'd'a:

— Ebû'l-Hakem'e (Ebû Cehl'e) karşı sesini yükseltme! Çünkü o, Mekke vâdîsi halkının seyyididir, dedi.

Sa'd-ibn Muâz, Ebû Cehl'e hitâb ederek:

— Eğer sen beni Ka'be'yi tavaf etmekten men' edersen, vallahi ben de sana (daha ağırım yapar, Medine'deki) Şâm ticâret yolunu ke­serim! diye haykırdı.

Bu sırada Umeyye, Sa'd'a:

— Sesini yükseltme, demeye ve Sa'd'ı tutmaya başladı. Bunun üzerine Sa'd, Umeyye'ye öfkelenerek:

— Sen de (Ebû Cehl'i koruyarak) beni tutma, bırak! Ben Muhammed'den işittim ki, kendisi seni öldüreceğini söylüyordu, dedi.

Umeyye:

— Beni mi? diye sordu. Sa'd:

— Evet seni, dedi. Bunun üzerine Umeyye:

— Vallahi Muhammed birşey söylediği zaman yalan konuşmaz, dedi de (korku ve heyecan içinde) dönüp karısına gitti. Ve:

— (Yâ Ümme Safvân!) Yesribli kardeşimin bana ne dediğini bi­lir misin? diye yanıktı.

Karısı:

— Ne söyledi? diye sordu. Umeyye:

— (Yesribli kardeşim) Sa'd: Muhammed'in Umeyye'yi ben öl­düreceğim dediğini işittim diyor, diye cevâb verdi.

Ümmü Safvân:

— Allah'a yemîn ederim ki, Muhammed yalan söylemez! diye Sa'd'ın haberini te'yîd etti.

(Bir müddet sonra Bedir günü gelince) Mekkeliler'i bir nidâcı ça­ğırıp onlar da Bedir'e çıktıkları zaman, karısı Ümmü Safvân, kocası Umeyye'ye:

— Yesribli dostun Sa'd'ın vaktiyle sana söylediği sözü hatırla­maz mısın? dedi.

Umeyye de:

— (Vallahi Mekke'den çıkmam! diye) Kureyş ile Bedir'e çıkma­mak istedi. Fakat Ebû Cehl, Umeyye'ye:

— Sen Mekke vadisinin eşrâfmdansın, bir iki gün olsun sefere katılıp yürü! deyip kandırdı

Umeyye de onlarla iki gün yürüdü. Neticede Allah onu öldür­dü.[8]

Üstte ki kaynakta Sa'd yalan söylemediğine göre, demek ki Sad'in bu gibi durumlarda Muhammed'in tüm sırlarını ve niyetlerini bildiğini söyleyebiliriz.

Sad, Muhammed'ın emri doğrultusunda kendi halkını yani Evs kabilesinden birini bile acımadan katledebilecek bir kişiliğe sahip biriydi. Bunu nasıl mı biliyoruz? Lütfen alttaki hadisi okuyunuz;

Ali İbnu Ebi Talib de şöyle demişti: "Ey Allah`ın Resulü, Allah sana darlık vermez. Ondan başka kadın çoktur. Sen cariyene sor, (onun halini o daha iyi bilir), sana gerçeği haber verir." Resulullah (sav) bu tavsiye üzerine cariyemiz Berire`yi çağırdı ve: "Ey Berire, söyle! Aişe`de sana şüphe verici bir husus gördün mü?" diye sordu. Berire: "Hayır! Seni hak üzerine peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelal`e yemin olsun, ben onda fena bulduğum bir şey görmedim. Ayıplanabilecek tek gördüğüm şey şudur: "Yaşı genç olduğu için, ailesi için yoğurduğu hamurun üzerine uyur, bu sırada gelen keçi, hamurdan yerdi." (Bu soruşturma sonunda) Resulullah (sav) kalkıp mescidde bir hutbe okur. Bu iftirayı ilk defa çıkaran Abdullah İbni Ubey İbni Selül hakkında söz etmekten özür dileyerek, minberde şunları söyler: "Ehlim hakkında bana sıkıntı veren adamı cezalandırmada, intikamımı almada bana kim yardım edecek? Allah`a yemin olsun ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Adı iftiraya karıştırılan bir adamdan söz ettiler. Onun hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. O ailemin yanına ben olmayınca hiç girmemiştir." Resulullah (sav)`ın bu sözleri üzerine (Evs kabilesinin reisi) Sa`d İbnu muaz (ra) kalktı ve: "Ey Allah`ın Resulü! Allah`a yemin olsun biz ondan senin intikamını alırız! Eğer Evs kabilesindense boynunu vururuz. Hazreçli kardeşlerimizden ise, bize sen emredersin, biz emrini aynen yerine getiririz!" dedi.[9]

Sad'in mafya babası Muhammed'e ne derece bağlı ve sadık bir tetikçi olduğunu isterseniz birde Sad b. Muaz'in kendi ağzından dinleyelim;

"Ey Allah'ın Rasûlü, biz sana imân ettik. Getirdiğin Kur'ân'ın hakk olduğuna şehâdet ettik, sözlerini dinlemeğe ve itâat etmeğe, düşmana karşı seni korumağa söz verdik. Sen nasıl istersen öyle yap. Seni hak Peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bize denizi gösterip dalsan biz de dalarız, hiç birimiz geri dönmeyiz. Biz düşmanla savaşmayı, harpte sebât göstermeyi biliriz. Allah'a güvenerek düşman ordusunun üzerine gidelim..."dedi. Rasûlullah (s.a.s.) bu konuşmadan son derece memnun oldu.[10]

Ayrıca bakınız Muhammed, Sad hakkında ne gibi lütuflarda bulunmaktadır;

Efendimiz (s.a.s.), "Sa'd İbn Mu'az'ın vefatından arş titredi." (İ. Esir, 2:375-376) buyurmuşlardır. Efendimiz, meleklerin de iştirakiyle Hz. Sa'd'ın namazını kıldırdıktan sonra cenazeyi taşırken mübarek parmaklarının ucuna basarak yürümeye başlamıştı. Onun bu durumunu merak ederek soranlara: "Bütün gök ehli, bu cenazeyi teşyi' için indi, yere basmaya utanıyorum." cevabını veriyordu.[11]

Resulullah (sav)'a sündüs bir cübbe hediye edildi, elimizle yoklamaya başladık, hepimiz hayran olmuştuk. "Nefsim (kudret) elinde olan Zat'a yemin olsun, Sa'd İbnu Muaz'ın cennetteki mendilleri bundan hayırlıdır" buyurdular.[12]

Sa'd Kureyza'nin kuşatıldığı günlerde yaralı idi. Hendek savaşında kendisine isabet eden bir ok yüzünden sürekli kan kaybediyordu. Muhammed Sa'd'ın yarası ile bizzat kendisi ilgilenmiş, pansuman bile yapmıştır. Muhammed ve Sa'd'in samimiyetini gösteren bir başka kaynak ise şu şekildedir;

Ahzab (Hendek) günü Sa'd İbn Mu'az (ra) [Kureyş'ten İbnu'l-Arika'nın attığı bir okla] koldaki ana damardan vurulmuştu, böylece damarı kesilmiş oldu. (Kanı durdurmak için) Resulullah (sav) dağlama uyguladı. Bunun üzerine eli şişti, çokça kan akarak Sa'd'ı zayıf düşürdü. Resulullah tekrar bağladı. Eli yine şişti. Bu hali görünce Sa'd; "Allahım, Beni Kureyza'dan gönlüm rahata ermedikçe canımı alma!" diye dua etti. Derken kanı durdu. Kureyza onun hükmüne baş eğinceye kadar tek damla akmadı. Onlar hakkında erkekleri öldürülmesine, kadınların sağ bırakılmasına hükmetti. Resulullah (sav): "Haklarında Allah'ın verdiği hükme isabet ettin!" buyurdu. Dörtyüz kişiydiler. Onların katli tamamlanmca, damarı patladı. Sa'd (ra) vefat etti. [13]

Umuyorum ki yazının buraya kadar olan kısmında Sa'd'ın Muhammed ile ne derece samimi ilişkiler içerisinde olduğuna dair bilgi sahibi oldunuz.

Şimdi yazımıza üstte kaldığımız yerden, yani yedinci kaynaktan itibaren devam edelim..

Muhammed kuşatmanın 25. gününde teslim olan Yahudilere soruyor;

Rasûlullah Evslilere hitaben;

"Onlar hakkında sizden bir adamın hüküm vermesini ister misiniz?" diye sordu. Onlar da

"Elbette" diye cevap verdiler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-

"Bu kişi Sa’d bin Muaz’dır" buyurdu. Evsliler

"Tamam razı olduk" dediler.[7]

Sad bin Muaz, "Evs" kabilesinin reisi olduğu için Evsliler " Bu bizim reisimizdir, hakkımızda kötü bir hüküm sürmez" gibilerine düşünerek teklifi tereddütsüz kabul ederler. Muhammed'in müridleri üzerinde ne derece kontrol sahibi olduğuna dair en ufak bir fikirleride yoktu tabiki. İslam dininde kişiler değil kabilesini, öz analarını ve babalarını bile Muhammed ile bir tutamazlar. Sa'd, Muhammed'in Yahudileri katletmek istediğini bildiği için tereddütsüz kendi kabilesinin infaz emrini vermiştir. Akabinde plan Muhammed'in tasarladığı gibi kusursuz uygulanmış ve Muhammed emeline kavuşmuştur. Sad bin Muaz Yahudiler hakkında infaz kararını şu şekilde açıklamıştır;

Hz. Sa'd bin Muaz bütün bunlardan sonra hükmünü şöyle açıkladı:

"Ben, onlar hakkında buluğ çağına eren erkeklerin boyunlarının vurulmasına; malların Müslümanlar arasında taksim edilmesine, çocuklarla kadınların ise esir alınmasına hükmettim."

Peygamber Efendimiz, Hz. Sa'd'ı bu hükmünden dolayı tebrik ve takdir ederek, "Sen, onlar hakkında, Allah Teâlâ'nın yedi kat gökler üzerinde verdiği hükmüne uygun hüküm verdin" buyurdu.[14]

Sonrası ise malum. 900'e yakın Yahudi, kadınları ve kızlarının gözleri önünde kılıçtan geçirilir. Gözleri önünde kocalarının ve henüz tüyü yeni bitmiş oğullarının kellelerinin kesildiğini seyreden kadıncağızlar çaresizlikten kendi saçlarını başlarını yolarken Muhammed efendi kendisine yeni bir cariye bulmak için arayış içerisindedir. Muhammed esirler arasından güzelliği ile tanınan reyhana'yi kendisine cariye seçer. Katliam tam bir gün boyunca sürmüştür;

"Ayşe (Hz.) nin aktardığına göre, bu kesim işi sabahtan akşama kadar sürmüş. Erkekler idam edilirken, Yahudi kadınlar ve çocuklar da buna feryat edip saçlarını başlarını yolmuşlar"[15]

İyilik ve hoşgörü abidesi peygamberimiz bu arada kurbanlık koyun gibi doğranan Yahudilere dönerek şu sözleri söyler;

“Ey domuz ve maymun kardeşleri! Yediniz mi! İşte haliniz; görün bakalım” [16]

Bakınız Muhammed'in çapulcularından biri olan Mesleme, Kureyza'da kendisine düşen payı nasıl anlatmaktadır;

“Beni Kureyza Savaşı’nda kadınlar bölüşülürken bana üç tane düştü; hepsini de sattım”[17]

Ele geçirilmiş Yahudi erkekleri, kadınlarının müslüman çapulcuları arasında bölüşüldüklerini izlerken içlerinden birinin şu feryadı duyulur;

“Artık her şeyimize el koydunuz, hiç olmazsa gözlerimizin önünde namusumuza el uzatmayın” [18]

Tüm bu yazılanlardan sonra Muhammed'e hala bir peygamber gözü ile bakan kişiler insanı değerden yoksun, zalim, vicdansız, gurursuz ve haysiyetten mahrum kişilerdir. İnsanlıktan nasibini alamayan zalimlere duyurulur.

[1] Buhari, Meğâzi 30; İbni Kesir, el-Bidaye, 3/134

[2] İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/120

[3] A.g.e., 3:244-245; Tabakât, 2:74.

[4] Sîre, 3:245.

[5] Sîre, 3:246

[6] Sîre, 3:247.

[7] Sîre, 3:290

[8] Buhârî, Magâzî, îbn Hişâm

[9] Buhari, Sehâdât, 15, 30, Hibe 15, Cihad 64, Megâzi 11, 34, Tefsir, Yusuf 3, Nur 6, 11, Eyman 18, I'tisan 28, Tevhid 35, 52; Müslim, Tevbe 56, (2770); Tirmizi, Tefsir, (3179); Nesâi, Tahâret 1194, (1, 163-164).

[10] İbn Hişâm, 2/267; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/120; Müslim, 3/1403, (Hadis No: 1779) Kahire 1375/1955

[11] (Buhari, "Menakıb", 12) .

[12] Buhari, Libas 26, Bed'ül-Halk 8, Menakıbu'l-Ensar 12, Eyman 3; Müslim, Fezail 126, (2468); Tirmizi

[13] Kaynak: Tirmizi, Siyer 28, (1582)

[14] Sîre, 3:251; Tabakât, 3:426; Taberî, 3:56.

[15] Vakıdi, Meğazi, 2/512-517

[16] Taberi

[17] Kaynak: Diyarbekiri, Tarihi Hamis,1/499 ve Vakıdi age 2/523-25

[18] Kaynak: Vakıdi, Meğazi, 2/250

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 75
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

bu konuda hazırlanmış bir akademik çalışmayı kısaltarak aktarıyorum.

1. İbni İshakın bu konuda istifade ettiği ravilerin çoğu kureyza soyundan gelen medineliler olmuştur.

Oysa, bu geç dönem ve kesin olmayan kaynaklar yerine, olaylarla eşzamanlı ve tümüyle sahih bir kaynak olan Kur’an yer almalıdır. Ahzab Suresi’nin 26. ayetinde, anılan olaya çok kısa bir atıf var:

"Allah kitap ehlinden olup müşriklere yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine büyük bir korku saldı. Siz onların bir kısmını [ferîqan] öldürüyor, bir kısmını da esir ediyordunuz”.

Ayette –görüldüğü üzere– öldürülenlerin sayısıyla ilgili herhangi bir bilgi yoktur.

2. Alimlerin ve tarihçilerin, hikayenin İbni İshak versiyonuna yaklaşımları, ya tereddütler karışmış bir kabullenme, ya da en azından iki önemli vak’ada görüldüğü gibi yargılama ve açık bir şekilde red olmuştur. Çağdaşlarından, ilk hadiscilerden ve fıkıh alimlerinden biri olan Mâlik, net bir biçimde onu “yalancı”, “deccâl”ve “rivayetlerini Yahudilerden alan” birisi olarak tanımlamıştır.Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, Malik, kendi kriterlerini uygulayarak, İbni İshak’ın rivayetlerinin doğruluğundan şüphe etmiş ve yaklaşımını kabul etmemiştir.

3. Daha sonraki bir dönemde, İbni Hacer, Malik’in, İbni İshak’ı suçlamasının temel noktalarını açıklamıştır. Onun dediğine göre,20 Malik, İbni İshak’ı suçlamıştır, çünkü o, Peygamber’in gazvelerine dair yazdıklarını, Medine’de yaşayan Yahudi torunlarına başvurarak, Yahudi ataları tarafından kendi bakış açılarıyla aktarılmış olan şekilleriyle elde etmiştir. İbni Hacer21 bahsi geçen meseleleri “Kurayza ve Nadir hakkındaki acayip rivayetler” şeklinde güçlü bir ifadeyle tanımlayıp reddetmiştir. Bu sarih redden daha mahküm edici bir şey olamaz.

4. İnsan şöyle düşünmekten kendini alamaz: Bu olayla ilgili olarak eğer 600 ya da 900 kişi öldürülmüşse, bu vak’anın önemi çok büyük olurdu. Kur’ân’da bu hususla ilgili daha net açıklamalar, ibretler ve öğrenilmesi gereken dersler yer almalıydı. Yok eğer sadece, suçlu [savaşmış] liderler öldürülmüşse, bunun sonucunun Kuran’da basit/kısa bir açıklamayla yer alması tabii olacaktır.

Kaynaklar hakkında söylenecek son söz: bunlar ne ilgiye şayan, ne de itimat edilir durumdadırlar. Tespitler çok geç bir dönemlere aittirler. Bu nedenle, rivayeti reddetmek için gerekçeler şöyle sıralanabilir:

Rivayetin etrafındaki şüpheler

1. Yukarıda belirtildiği gibi, Kuran’da, bahsi geçen rivayetlere yapılan atıflar çok kısa olup çok sayıda insanın öldürülmesi ile ilgili herhangi bir ifade yoktur. Savaş söz konusu olduğunda, yapılan atıf fiilen savaşanlara yöneliktir. Kuran, tarihçilerin herhangi bir şüphe duymaksızın kabul edecekleri tek kaynaktır. O, [olayla] eş-zamanlı bir metin olup, birçok inandırıcı sebepten dolayı, olayın, sahip olduğumuz en sahih versiyonudur.

2. İslami hükümlere göre, sadece ihanetten sorumlu olan kişiler cezalandırılır.

3. Bu kadar çok sayıda kişiyi öldürmek, İslam’ın adalet anlayışına ve Kuran’da geçen “Hiç bir günahkâr başkasının günahının sorumluluğunu yüklenmez” temel ilkesiyle taban-tabana zıttır. Rivayete göre gayet açıktır ki, liderler sayılıydı ve isimleri iyi biliniyordu.

4. Bu rivayet ayrıca savaş mahkûmları ile ilgili Kuran’daki hükümlerin zıddınadır. Kur’ân hükmüne göre esirler ya doğrudan serbest bırakılmalı ya da fidye karşılığında salıverilmelidirler.

5. Beni Kurayza’dan önce ve sonra gene birer savaş sonrası teslim alınmış diğer Yahudi gruplarına müsamahakâr davranılarak Medine’den çıkıp-gitmelerine izin verilirken, Beni Kurayza’nın katliama tabi tutulması ihtimali zor bir durumdur.

Nitekim Ebu Ubeyd b. Sallâm, Kitâbu’l-Emvâl’inde şöyle bir rivayete yer verir:

Hayber Müslümanlar tarafından fethedildiğinde, Hayber halkı içinde öyle bir aile/sop vardı ki, Hz. Peygamber’e çirkin hakaretlerdeki aşırılığıyla şöhret bulmuştu. Hz. Peygamber o gün onlara azarlama sınırlarını geçmeyecek şekilde şöyle hitap etti: “Ey Ebu’l-Hukayk’ın çocukları! Ben sizin Allah ve O’nun Elçisi’ne olan aşırı düşmanlığınızı biliyorum. Fakat bu husus, [geçmişte] kardeşlerinize muamelede bulunduğum gibi size de aynı muamelede bulunmama mani olmayacaktır” [Yani sizi bu kin ve düşmanlığınızdan dolayı yargılayacak değilim]. Bu olay, Beni Kurayza olayından sonra vuku bulmuştu.

6. Eğer, yüzlerce insan pazarda öldürülmüş ve bunun için hendekler kazılmış ise, bununla ilgili herhangi bir iz’in olmaması, bahsi geçen yere işaret eden herhangi bir referansın ya da yazının olmaması çok ilginçtir.

7. Bu katliam gerçekten olmuş ise, fıkıh alimleri bunu bir emsal karar olarak kabul edeceklerdi. Gerçekte ise, durum bunun tam tersinedir. Fıkıh alimlerinin yaklaşımı ve hükümleri, bunun zıddına olarak “Hiç bir günahkâr başkasının günahının sorumluluğunu yüklenmez” şeklindeki Kur’ânî öğretiye daha uygundur.

Nitekim, Ebu Ubeyd b. Sellâm, bir siret veya biyografi kitabı olmaktan çok bir fıkıh ve fetva kitabı olan Kitab-ul Emval’inde26 konuyla ilgili çok önemli bir olay kaydetmektedir:

İmam El-Evzaî zamanında, Abdullah b. Ali’nin (Abbasi lider) vali olduğu bir dönemde, Lübnan’da Kitap Ehli’nden bir grup olay çıkarmıştır. Vali isyanı bastırmış ve sorun çıkaran topluluğun sürgüne gönderilmesi emrini vermiştir. El-Evzai, toplumun ileri gelen müçtehidi yetkisiyle hemen bu kararı reddeder. Bu tavrıyla ilgili gerekçesi ise, isyan olayının, anılan tüm topluluğun iştirakiyle gerçekleşmemiş olmasıdır. “Bildiğim kadarıyla, az sayıda kişinin yaptığı bir hata nedeniyle çok kişiyi cezalandırması Allah’ın bir sünneti değildir, aksine O’nun sünneti çok kişinin yaptığı hata nedeniyle az kişinin cezalandırılmasıdır.”

Eğer İmam el-Evzai, Beni Kurayza’nın kılıçtan geçirilmesi rivayetini kabul ediyor olsaydı, bunu bir emsal olarak kabul edecek ve Abdullah b. Ali ile temsil edilen otoriteye karşı itiraz edemeyecekti. El-Evzai’nin, İbn İshak’ın genç bir çağdaşı olduğu da unutulmamalıdır.

8. Kurayza rivayetinde, aktif düşmanlık yapan kişiler olarak tanımlanan bazı şahısların öldürüldüğü rivayet edilmiştir. Bunların ihanete sebep oldukları için cezalandırılmaları makul bir sonuçtur. Buradan bütün kabilenin cezalandırıldığı sonucu çıkarılmamalıdır.

9. Rivayetin ayrıntıları tamamen Yahudilerin mahrem konuşmalarından oluşmaktadır: Kuşatılmış durumda iken kendi aralarında yaptıkları müzakereler, liderleri olarak Kab b. Esed’in tiradı, bu konuşmada müslümanlara karşı son bir umutsuz eylem yapmak üzere kendi kadınlarını ve çocuklarını öldürme önerisini getirmesi... [bütün bunların Yahudi kaynaklı olması kaçınılmaz olmaktadır].

10. Kurayza’nın soyundan gelen kişilerin kendi atalarını yüceltmek istemeleri gibi, olayla ilişkili olan Medinelilerin soyundan gelenler de aynı şekilde hareket etmişlerdir. Olayın, Sa‘d b. Mu‘az’ın Kurayza aleyhine verdiği kararla ilgili olan kısmı, Sa‘d’ın soyundan gelen bir kişi tarafından rivayet edilmektedir. Bu rivayete göre, Peygamber, Sa‘d’a şöyle buyurmuştur: “Sen, yedi kat semadan (ilham edildiği üzere) onların üzerine Allah’ın hükmü ile hükmettin.”

Şu bir gerçektir ki, atalarını yüceltmek ya da başlangıçta İslam’a karşı olanları temize çıkarmak amacıyla, sonraki nesillerce birçok hikaye uydurulmuş, bu rivayetlerin çoğu da İbni İshak tarafından rivayet edilmiştir.

11. Diğer detayların da kabul edilmesi zordur. Yüzlerce insanın Beni Neccâr’lı bir kadına ait tek bir evde hapsedilmiş olması nasıl mümkün olabilir?

12. Bu kabul edilemez katliam rivayetinin gerçek kaynağı, Medineli Yahudilerin soyundan gelen kişiler olup, İbni İshak bu “garib/acayip rivayetleri” oradan almıştır. Böyle yapmakla, İbni İshak diğer alimlerden ve tarihçilerden ciddi eleştiriler almış ve Mâlik tarafından deccal olarak nitelendirilmiştir.

Rivayetin kaynakları, bu yüzden, fazlasıyla şüpheli olup haberin ayrıntıları, İslam’ın ruhuna ve Kuran’daki ayetlere taban tabana zıttır. Güvenilir kaynak eksikliği olup, çevresel kanıtlar rivayetleri desteklememektedir. Bunun anlamı, rivayet şüpheli olmaktan da öte bir niteliktedir.

http://www.nidadergisi.com/default.asp?say...maoku&id=11

tarihinde Mesut Bayar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi hikayemizi burada geçici olarak durduralım.

Muhammed neden hakem olarak Sa'd bin Muaz'i seçmiş ya da kabul görmüştür?

YAHUDİLER İSTEDİ, PEYGAMBERİMİZ DE KABUL ETTİ.

Koskoca bir kabileyi ve binlerce insanın hayatını ilgilendiren bir hususta Allah'in peygamberi duruken neden Sa'd hüküm verir?

SAD RA. HÜKMÜNÜ TEVRAT'A GÖRE VERECEKTİR VE NİTEKİM DE ÖYLE VERMİŞTİR. EH TEVRAT DA aLLAH'TAN GELME OLDUĞU İÇİN HÜKÜMLER GENELDE BİRBİRİYLE UYUMLUDUR.

Link to post
Sitelerde Paylaş
SAD RA. HÜKMÜNÜ TEVRAT'A GÖRE VERECEKTİR VE NİTEKİM DE ÖYLE VERMİŞTİR. EH TEVRAT DA aLLAH'TAN GELME OLDUĞU İÇİN HÜKÜMLER GENELDE BİRBİRİYLE UYUMLUDUR.

Neden tevrat'a göre veriyor hükmü ? Esirlerin boyunlarını vurun,mallarını gasp edin,karılarına tecavüz edin mi diyor tevrat ve kuran ?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Neden tevrat'a göre veriyor hükmü ? Esirlerin boyunlarını vurun,mallarını gasp edin,karılarına tecavüz edin mi diyor tevrat ve kuran ?

Anlaşma yapılıyor kurallar konuyor ama yahudiler bizim arkamızdan müşriklerle işbirliği yapıyor. Bu sebeple müslümanların malları, canları tehlikeye giriyor. Gerçi sen kendini inkara şartladığın için iyisi mi git toplarla oyna...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Daha önce Muhammed "hakem seçti" dediğimde, bana "vahiy alan koskoca peygamber hakeme ihtiyaç duyar mı" diye karşı çıkmıştın, şimdi ise hakem seçme mevzusuna yorum yaparak ahkam kesiyorsun. Ulen ne fırıldak adamsın sen?

Sana gereken cevabı orda verdim niye kuyruğunu kıstırıp kaçtın?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Neden tevrat'a göre veriyor hükmü ? Esirlerin boyunlarını vurun,mallarını gasp edin,karılarına tecavüz edin mi diyor tevrat ve kuran ?

Tevratın hiç bir yerinde öldürdüğünüz adamların karılarını cariye,çocuklarını köle edin diye bir şey yazmaz,tevratta yazan şudur;

israiloğulları vaadedilen toprakları ele geçirmek için saldırdıkları kavimlerinden elde ettikleri kadın,erkek,çocuk,havan,mahsül,put,define...vs ne bulurlarsa yakıp yok etmek zorundaydıylar.Burada amaçları bu saldırıyı maddiyat için değil,tanrı emrettiği için yaptıklarını herkezin görmesini sağlamaktı.

tarihinde jadı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

"Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah'ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz."

Yani muhammed Allah'ı pek takmıyor.Hatta hiç takmıyor.

tarihinde cantona tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Anlaşma yapılıyor kurallar konuyor ama yahudiler bizim arkamızdan müşriklerle işbirliği yapıyor. Bu sebeple müslümanların malları, canları tehlikeye giriyor. Gerçi sen kendini inkara şartladığın için iyisi mi git toplarla oyna...

İyi de kardeşim, adam allahtan olur olmaz vahiy alıyor, hatta hangi karıyla düzüşmesi gerektiğine dair vahiy alıyor, burada tarihe geçecek bir olay var, bir katliam sözkonusu Allah la irtibatı kesiliyor muhammedin Muaz diye bir adama bırakıyor kararı, üstelik elinde Allahtan gelen açık bir emir varken.Üstelik kuran varken tevrata göre hüküm verdiriyor.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

tarihinde cantona tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
kureyza katliamı uydurmadır...

Sen Kuran filanda okumuyorsun belli.

33/25 Allah, küfre sapanları öfkeleriyle yüz geri etti; hiçbir hayra ulaşamadılar. Allah, çarpışma sırasında müminler için yeterli oldu. Allah Kavi'dir, Aziz'dir.

33/26 Allah, Ehlikitap'tan onlara arka çıkanları, kulelerinden/kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı: Bir grubunu öldürüyordunuz, bir grubunu da esir ediyordunuz.

33/27 Sizi onların yerlerine-yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız bir toprağa mirasçı kıldı. Allah'ın herşeye gücü yeter.

Evet kafirlere yardım eden ehli kitabın(yahudi-hristiyan) akıbeti Kuran'da da yazılmıştır Kireç.Daha neyi kıvırıyor neyi inkar ediyorsun.

Kendi kendine tutturmuşsun bir yalan kendi söylediğine kendin bile inanmıyorsun.

Dini doğrulayacağım diye böyle şaklabanlık yalancılıkta olmaz kardeşim.

Kuran'da müşriklere yardım eden ehli kitap öldürülmüş mallarına yerlerine yurtlarına el konuşmuştur.Kurayza katliamı gerçektir.

tarihinde euclid tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Benim kısaltarak alıntıladığım makale(2.mesaj) hakkında görüşü olan yok mudur?ilgili makale çok ciddi delillerle kureyza olayını uydurma olarak lanse ediyor.Görüşlerinizi bekliyorum.

sizin iletinize dayanarak uydurma olduğunu söyledim bende...

peygamberin genel ahlakına veislamın özüne uymayacak çok yönü var anlatılanların...

bu ayrıntıların en azından uydurma olduğunu akılve vicdan söylüyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Benim kısaltarak alıntıladığım makale(2.mesaj) hakkında görüşü olan yok mudur?ilgili makale çok ciddi delillerle kureyza olayını uydurma olarak lanse ediyor.Görüşlerinizi bekliyorum.

O yazıdan benim anladığım, İbn İshak'ın yalancı olduğu. Onun yazdıklarını temel alan İbn Hişam da yalancı oluyor bu durumda, yani islam tarihi'nin en önemli iki tarihçisinin yalancı, israiliyatçı, islam tarihinin de yalan olduğunu kabul ediyoruz. Bence sakıncası yok ama Risale-i Nur Enstitüsü öyle düşünmüyor anlaşılan:

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.a...&TextID=862

Link to post
Sitelerde Paylaş
Benim kısaltarak alıntıladığım makale(2.mesaj) hakkında görüşü olan yok mudur?ilgili makale çok ciddi delillerle kureyza olayını uydurma olarak lanse ediyor.Görüşlerinizi bekliyorum.

Böyle bir olayın uydurulmasında amaç neydi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...