Jump to content

Kur'an'daki Çelişkiler Doğru mu? -1


Recommended Posts

Bu başlıkta Kur'an'daki çelişki iddialarını ele alacağız.

Sn.Edip Yüksel bu iddiaları tek tek yanıtlayacak ve tartışacağız.

Sıra ile bir çelişki konusu ele alınıp tamamen tartışıldıktan sonra diğer çelişki konusuna geçilecek şekilde bir tartışma düzeni sağlamaya çalışacağız.

O nedenle bir konu tartışılırken gereksiz ve konu dışı mesaj gönderilmemesi, konuya bağlı kalınması önem arz ediyor. Arkadaşların bu hususa özen göstereceklerini umuyorum.

İlk konuyu açıyorum, hayırlı olsun. :)

-------------------------------

1. Kur'an, Allah tarafından vahyedilen bir Kitap değil, insan sözü, insan yazmasıdır:

İslam inanışında Kur'an Allah kelamıdır. Muhammed'e Cebrail adlı melek tarafından vahyedilmiştir.

Tevrat ve incil gibi geçmiş zamanı anlatımı şeklinde değil, Allah'ın insanlara ve peygambere hitabı şeklinde düzenlenmiştir.

Ayetlerde Allah'tan başkasına ait olan sözler için "kul", "kale" yani "de ki", "dedi ki" gibi önekler kullanılmıştır.

Kur'an'da 400-500 ayet bu şekildedir.

Çünkü Allah'a ait sözlerle başkalarının sözlerinin birbirine karışmaması için zorunlu bir uygulamadır.

Mamafih, bazı ayetlerde kullanılması zorunlu olmasına rağmen kullanılmamıştır.

Bu bir hatadır ve bu hata ayetlerin sahibinin bir tanrı değil, bir insan olduğunun kanıtıdır. Kitap gerçekten tanrı tarafından gönderilmiş olsaydı böyle bir hata mümkün olmazdı.

Örnekler:

Hud-2. Ki ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

Bold yazılı ifadeler, Muhammed hazretlerinin "de ki" koymayı unutarak yaptığı gaflardır. Bu da Kur'an'ı Cebrail'le, vahiyle değil, kendi tasarrufu ile yazdığını gösterir.

Bu konuda daha geniş açıklama için bakınız:

Kur'an Allah Kelamı mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 664
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bu tür iddialara cevap da olan yazım:

Kuran’ın olayları anlatımı

Kuran ağır dile sahip roman gibi değil de, sade bir şekilde anlatır bilgileri ve yaşam öykülerini. Hatta çoğu yerde geçişleri sinematik bir havada sunar. Bu yüzden bir çok yerde "de ki", dediler ki" gibi ifadeleri kullanmaz. Tabii aynı zamanda Kuran`ın matematiksel mucizesi de sağlanmış olur bu yolla.

YUSUF

80. Yûsuf`tan ümidi kesince bir kenara çekilip tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına garanti aldığını, daha önce Yûsuf`a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut da Allah hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım. Yargıçların en hayırlısıdır O. "

81. Babanıza dönüp şöyle deyin: "Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz sadece bildiğimize tanıklık ettik. Biz gaybı bilenler değiliz. "

82. "İçinde bulunduğumuz kente, beraberinde döndüğümüz kervana sor. Biz gerçeğin ta kendisini söylüyoruz. "

83. Yakub dedi ki: "Hayır, öyle değil, nefisleriniz sizi yine bir işe itmiş. Bana düşen yine güzel bir sabra sarılmak. Bakarsın Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü Alîm olan O, Hakîm olan O`dur. "

Burada Yusuf`un kardeşlerinin büyükleri diğerlerine babalarına dönüp ne söylemeleri gerektiğini 81 ve 82. ayetlerde anlatıyor. Ve dikkat edin 83. ayette birden sahne değişiyor ve bu sözlerin babaları Yakub`a aynen söylendiğini ve hatta onun karşılık verdiğini görüyoruz. Yani arada "kardeşleri gidip babalarına bunları söylediler" diye bir ifade kullanılmıyor. Tıpkı bir film sahnesi gibi direkt o sözlerin Yakub`a iletilmiş olduğunu ve onun da cevap verdiğini görmekteyiz.

Başka bir örnek:

TAHA

43. "Firavun`a gidin, çünkü o azdı. "

44. "Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır, yahut ürperir. "

45. Dediler ki: "Rabbimiz, onun aleyhimizde bir taşkınlık yapmasından yahut yine azmasından korkuyoruz. "

46. Buyurdu: "Korkmayın! Ben sizinle beraberim; işitiyorum, görüyorum. "

47. Hadi gidin ona! deyin ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını bizimle gönder, onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, hidayete uyanlaradır. "

48. "Azabın, yalanlayıp yüz çevirenler üzerine olacağı bize vahyedildi. "

49. Firavun dedi: "Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsa? "

Burada da Musa ve kardeşi Harun çekincelerini iletiyor. Rabbimiz de karşılık olarak korkmamaları gerektiğini belirtip, Firavun`a söylemeleri gerekenleri bildiriyor.

Ve yine dikkat edin 49. ayette birden bu sözleri Firavun`a aynen ilettiklerini ve hatta Firavun`un cevap vermeye başladığını görüyoruz. Yani yine arada "Firavun`a gidip şunları bunları söylediler" gibilerinden bir açıklama yok. Doğrudan sahne geçişi yaşanıyor.

Daha böyle bir çok örnekte "dediler", "dedi", "de ki" veya "deyin ki" gibi ifadeler kullanılmadan doğrudan anlatım sağlanmıştır. Bu durum, dediğim gibi, hem anlatıma akıcılık sağladığı gibi hem de Kuran`ın matematiksel mucizesini sağlamaktadır.

Mesela Kuran`ın tamamında "de" (kul) ve "dediler" (kalu) 332`şer defa geçmektedir.

"De" 332 defa...

"Dediler" 332 defa...

Selam ve sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba Pante:

Şahsen 11:2 ayetlerindeki uyarıcı, müjdeci ve elçiyi hem Muhammed ve hem Kuran'a referans olarak anlıyorum... Bu anlayış 51:51 ayeti için de mümkün. Muhammed'e referans olması durumunda o ifadelerin "De" veya "Söyle" emri ile başlaması gerektiğine katılmıyorum. Kuran'ın bağlamı bu konuda yeteri bilgiyi sağlıyor. Zira bağlamdan bu ifadenin Allah tarafından Muhammed'e dikte ettirilen bir ifade olduğunu anlıyoruz. Nitekim sen de öyle anlamışsın ve sorunu bu anlayışa göre yöneltmişsin.

Emre arkadaşın belirttiği noktaya katılıyorum. MESAJ adlı Kuran çevirimden bu tür ifade ekonomisinin kullanıldığı bir kaç ayeti ve ilgili bir dipnotu buraya alıntılıyorum:

12:80 Ondan ümitlerini kesince, danışmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri: "Babanızın sizden ALLAH adına bir söz aldığını ve daha önce Yusuf konusunda da sınırı aşmış olduğunuzu bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut ALLAH hakkımda hüküm verinceye kadar buradan ayrılmayacağım. O, en iyi Hükmedendir," dedi,

12:81 "Babanıza dönün ve şunları söyleyin: 'Ey babamız, oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimiz şeye tanıklık ediyoruz. Gizli işlenen bir şeyi önleyemezdik.'"

12:82 'Bulunduğumuz topluluğa ve beraber geldiğimiz kervana sor. Biz doğruyu anlatıyoruz.' "

12:83 "Hayır, egonuz sizi bir işe sürüklemiş. Bana düşen artık güzelce sabretmektir. Olur ki ALLAH, bana onları topluca getirir. O, Bilendir, Bilgedir," dedi.*

12:84 Onlardan yüz çevirdi ve, "Vah, yazık oldu Yusuf'a!," dedi. Üzüntüden gözlerine ak düştü, acısını içine gömdü.

12:85 Dediler ki: "ALLAH'a and olsun, Yusuf'u anmaya devam edersen ya hasta düşeceksin veya öleceksin."

12:86 "Ben kahrımı ve tasamı ancak ALLAH'a şikayet ederim, sizin bilmediğinizi ALLAH'tan biliyorum," dedi.

12:87 "Oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. ALLAH'ın rahmetinden umut kesmeyin. İnkarcılardan başkası ALLAH'ın rahmetinden umut kesmez."

12:88 (Yusuf'un) Huzuruna girince, "Sayın ekselans, bize ve ailemize darlık dokundu; bu yüzden değersiz bir eşya ile geldik. Ama sen bize tam ölçü ver, bize yardımda bulun. ALLAH sadaka verenleri ödüllendirir," dediler.

12:89 "Sizler cahiller iken, Yusuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz," dedi.

Not (12:83) Büyük kardeşin diğerlerine Mısır'da verdiği öğüdü babalarının Filistin'de verdiği cevabın izlemesi çarpıcı ve ekonomik bir anlatım sanatıdır. Böylece, 81 ve 82 ayetlerinde yer alan öğüdün tekrarlanmasından kaçınılmış veya "Filistin'e varınca büyük kardeşin verdiği öğüde göre babalarına durumu anlattılar" gibi bir ifadeye gerek görülmemiştir. Mısır'da günler önce kardeşler arasında konuşulan sözler 83. ayet ile birlikte, birden bire üç boyut (yer, zaman ve bağlam) atlayarak Filistin'deki babalarıyla yüz yüze konuşmaya dönüşüyor. Bak 20:47-49; 26:16-18.

***

Not (20:47-49) Tanrı'nın Musa'ya dikte ettirdiği sözler Musa'ya tekrarlattırılmadan Firavun'un o sözlere verdiği cevaba geçiliyor. Kuran'ın anlatım dili, okuyucu tarafından doldurulabilecek boşluklarla veya ilişkilerle doludur. Böylece hem istenmeyen tekrarlardan kaçınılmış oluyor ve hem de okuyucunun beyni harekete geçiriliyor. Kuran, pasif ve beyince tembel okuyucuyu sevmez. Tembel okuyucu da Kuran'dan gereken lezzeti alamaz...

Selam,

Edip

tarihinde EdipYuksel tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu tür iddialara cevap da olan yazım:

Kuran’ın olayları anlatımı

Kuran ağır dile sahip roman gibi değil de, sade bir şekilde anlatır bilgileri ve yaşam öykülerini. Hatta çoğu yerde geçişleri sinematik bir havada sunar. Bu yüzden bir çok yerde "de ki", dediler ki" gibi ifadeleri kullanmaz. Tabii aynı zamanda Kuran`ın matematiksel mucizesi de sağlanmış olur bu yolla.

Sevgili Emre;

Kur'an'ın ağır dile sahip roman gibi değil de, sade bir şekilde bilgileri ve yaşam öykülerini anlatması ile geçişleri sinematik bir havada sunmasının özelliğinin sunduğum çelişkilerle bir ilgisi yok. "De ki" gibi gerekli bir belirteçin kullanılması, Kur'an'ın bu özelliğini ortadan kaldırmıyor.

"De ki" ekinin olması gerekip de olmadığı ayetlere bu eki koyduğumuzu varsayalım. Kur'an'ın değindiğin özelliğini kaldırmayacaktır. Öyleyse böyle bir nedeni öne süremeyiz.

İlaveten bu ekleri kullanmamakla matematiksel mucizenin sağlandığını söylemişsin. "De ki" eki kullanmakla hangi mucizenin gerçekleşmeyeceğini belirtebilir misin? Örneğin Hud-2 ayetinin başında "kul" olsaydı; ne olumsuzluk olacaktı?

Yusuf suresi ve Taha suresindeki örnekler, benim vurguladıklarımdan farklıdır. Bu örneklerde kıssanın başında ve birçok yerinde bu ekler kullanıldığı için, içindeki bir cümlede "de ki" olmaması bir eksiklik olarak görülemez. Okuyucu, bunu algılar ve söyleyenin kim olduğunu anlar. Ama Hud suresinin daha ilk ayetlerinde böyle bir eksiklik için bu söylenemez. Okuyucudan-dinleyenden burada kimin seslendiğini algılaması beklenemez. "De ki" ekinin kullanılması en gerekli ayetleridir bunlar. Buna karşın kullanılması hiç gerekli olmayan ayetlerde bu ekin kullanılmış olması, belirttiğin sebebin geçerli olmadığını ortaya koymaktadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şahsen 11:2 ayetlerindeki uyarıcı, müjdeci ve elçiyi hem Muhammed ve hem Kuran'a referans olarak anlıyorum... Bu anlayış 51:51 ayeti için de mümkün. Muhammed'e referans olması durumunda o ifadelerin "De" veya "Söyle" emri ile başlaması gerektiğine katılmıyorum. Kuran'ın bağlamı bu konuda yeteri bilgiyi sağlıyor. Zira bağlamdan bu ifadenin Allah tarafından Muhammed'e dikte ettirilen bir ifade olduğunu anlıyoruz. Nitekim sen de öyle anlamışsın ve sorunu bu anlayışa göre yöneltmişsin.

Merhaba Sn.Yüksel.

Kur'an'a konuşma-insanlara seslenme özelliği verilmiş olduğunu hiçbir ayetinde görmüş değiliz. Hiçbir ayetinde "Ben size uyarıcı olarak gönderilmiş bir kitabım" diye bir ifade yoktur ki, bu ayetlerini de "Burada seslenen Kur'an'dır" diye anlayalım. Öyle olduğunu varsaysak bile Hud ve Zariyat ayetlerinin dışındaki diğer "de ki" eksiklerini bununla izah edemeyiz.

Hud ve Zariyat surelerinde kastedilen Muhammed ise, bunu anlamak yeterli değildir. Anlamak, kullanılması zorunlu bir sözcüğü kullanılmamasını gerektirmez. Kaldı ki yanlış anlamaya çok müsait ifadelerde bilhassa buna dikkat edilmesi gerekmez mi?

Örneğin verdiğiniz Yusuf suresi örneğinde yanlış anlamaya müsait bir anlatım söz konusu değildir. Bu kıssada kullanılan "de ki" ve "dediler" gibi eklerin çoğu kullanılmasa dahi yanlış anlaşılmazdı. Çünkü anlatılanın bir kıssa olduğu ve kimler arasında geçtiği bellidir. Ama Hud suresinin girişinde 1. ve 2. ayetinde kimin konuştuğu belli değildir. Ortada ne bir kıssa vardır, ne de daha önce anlatılanın devamı ifadeler. Direk sure girişidir ve Kur'an'da kullanılan 300 civarında "de ki" sözcükleri içinde kullanılması en gerekli olanıdır. Bir çok "de ki" eki kullanılmasa da olurdu. En kullanılması gerekli yerde kullanmayıp, gereksiz yerlerde kullanımı bile kitabın ilahi olmadığının başlıca göstergesidir. Kaldı ki "de ki" kullanılmaması gereken yerde de yanlışlıkla kullanılmıştır. Örnek vereyim:

Zümer-10. Kul yâ ıbâdıllezîne âmenûttekû rabbekum, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh ve ardullâhi vâsiahinnemâ yuveffas sâbirûne ecrehum bi gayri hisâb.

De ki: Ey iman eden kullarım, Rabbınızdan korkun. Bu dünyada iyilik yapanlara, iyilik vardır. Ve Allah'ın arzı geniştir. Yalnız sabredenlere ecirleri, hesapsız ödenecektir.

Mealcilerin bu ayeti çevirilerine dikkat edilirse nasıl tereddüte düştükleri görülecektir. Çünkü "kullarım" sözcüğü ile inananlar Muhammed'in kulu-kölesi durumuna düşürülmektedir. Siz ise bu sözcüğü "kullarım" değil "kullar" olarak çevirmişsiniz. Bir kesim ise "tarafımdan söyle" şeklinde çevirmiş. Halbuki ayette "kul" kullanılmasaydı hiçbir tereddüte mahal kalmayacaktı.

Benzer olarak Bakara-97 ayetindeki "kul" sözcüğü de fazladır. Kullanılmaması gerekirdi.

Bakara-97. Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn

(edip Yüksel) Şunu de: 'Kendinden öncekileri doğrulayıcı, inananlara yol gösterici ve müjde olarak ALLAH'ın izniyle bunu kalbine indiren Cibril'e her kim düşman olursa,

(Diyanet) De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”

Ayetten "de ki" ekini kaldırdığımızda sorun ortadan kalkar. Ama bu haliyle ifade bozukluğu vardır.

"de ki" diyen Allah ise, devamındaki ifadeyi söyletilen Muhammed'dir. Öyleyse Muhammed, "kendisi için neden " senin kalbine" ifadesi kullanmaktadır. "kalbime" demesi gerekirdi ya da "de ki" olmamalıydı.

Kuran'ın anlatım dili, okuyucu tarafından doldurulabilecek boşluklarla veya ilişkilerle doludur. Böylece hem istenmeyen tekrarlardan kaçınılmış oluyor ve hem de okuyucunun beyni harekete geçiriliyor. Kuran, pasif ve beyince tembel okuyucuyu sevmez. Tembel okuyucu da Kuran'dan gereken lezzeti alamaz...

Bu ifadelerinize katılmak mümkün değil.

Kur'an'da çok sayıda istenmeyen tekrarlar vardır.

"Okuyucu tarafından doldurulması istenen boşluklar" ise Muhammed ile ekibinin ve dönem şartlarının yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Ya da Kur'an'a müdahale edildiğini, sözcüklerle oynandığını söyleyebilirsiniz. Ama çelişkiler görmeyi tembel okuyuculuğa bağlamak pek ikna edici değil. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
dantecim Kuran'ı Kerim 23 yılda belli olaylar karşısında inmiştir.

Mesela yahudi ve hristiyan alimleri Peygamberimizi test etmek için sık sık yanına gelir soru sorarlardı, Peygamberimiz onların sorularını dinler eğer sorunun bilgisi daha önceden ayet olarak inmişse o ayeti okuyarak onlara cevap verirdi. Eğer sorunun bilgisi kendisinde yoksa onlara başka zaman gelmelerini söyler ve vahiy gelmesini beklerdi. Vahiy gelince bir haberciyle onları çağırtır ve onlar gelince de ki diye başlayan ayetleri okurdu.

Kur'an'ın 23 yılda peyderpey tamamlanmış olmasının ele aldığımız çelişki konusu ile hiçbir ilgisi yok.

"De ki" ile başlayan ayetlerin Yahudilere cevap olarak verilmiş olması da hiç uygun bir örnek değil.

Yahudilerle Medine döneminde muhatap olunmuştur.

Mekki dönem ayetlerinde de "de ki" öneki yoğun olarak kullanılmıştır.

Bazen de mucize olarak olay gerçekleşmeden gerçekleşecek olayın ayeti önceden inerdi ve o zaman da de ki kelamı kullanılmazdı.

Kur'an'da mucize yoktur. Bunu sırası geldiğinde işleyeceğiz umarım. Kaldı ki mucize olayın ayetinde "de ki" kullanılmadığı ,le ilgili bir durum da söz konusu değildir. Örneğin Kamer suresi, Rum suresi, Fetih suresi vb. mucize olduğu iddia edilen surelerin ayetlerinde "de ki" sözcüğü ile ilgili bir sorunumuz yok. Verdiğim örnekleri incelersen görebilirsin. Şöyle sıralayayım:

Fatiha suresi

Hud-2

Zariyat-51

Şura-10

En'am-104

En'am-114

Tevbe-30

Meryem-64

Zuhruf-11

Umarım anlatabilmişimdir kubbeli. :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Pante şöyle yapalım;

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

Verdiğin ayet bu. Acaba Kuran'ın başka yerinde "deki" ile başlayan buna benzer bir ayet var mı ?

Eğer var ise, Muhammed bu ayette "deki" demeyi unutmuş diyebiliriz.

Ama yoksa, hep aynı "deki" olmadan yazılan bir kalıpsa o zaman işler değişebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yani verdiğin ayetlere dikkat ettimde her ikiside tıpa tıp aynı.

Hud-2. Ki ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

İlk cümlede Allah'dan başkasına tapılmaması gerektiği vurgulanıyor sonrada elçilikten söz ediliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mesala ayetlerden biri şöle olsaydı;

Hud-2. DEKİ: ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.

Diğeride;

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

O zaman kolaylıkla diyebilirdik, Muhammed Hud suresinde düşmediği hataya Zariyatta düşmüş.

Bir insan aynı hatayı iki defa yapar mı acaba ?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran-ı Kerim'de ilginç bir dil kullanıldığı ve şu ana kadar yazılan hiç bir esere benzemediğini kabul etmem gerek.

Eğer konu sadece ''de ki'' türündeki kimin sözü olduğu konusunda kafa karışıklığı yarattığı iddiasında iseniz o zaman hiç Hud süresine kadar gitmenize gerek yok.

Hemen açın elinizdeki Kuran-ı Kerim'i ve ilk süreye bakın.

Fatiha süresi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Pante şöyle yapalım;

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

Verdiğin ayet bu. Acaba Kuran'ın başka yerinde "deki" ile başlayan buna benzer bir ayet var mı ?

Eğer var ise, Muhammed bu ayette "deki" demeyi unutmuş diyebiliriz.

Ama yoksa, hep aynı "deki" olmadan yazılan bir kalıpsa o zaman işler değişebilir.

Sevgili Antiateist;

Bunu o kadar önemsemiyorum. Olmaması çelişkiyi ortadan kaldırmıyor. Ama var.

1-2 örnek vereyim:

Hicr-89. Ve kul innî enen nezîrul mubîn

De ki: 'Ben apaçık bir uyarıcıyım.'

Araf-158. Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard (...)

De ki: 'Ey halk, ben, hepiniz için, göklerin ve yerin egemenliğine sahip olan ALLAH'ın elçisiyim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mesala ayetlerden biri şöle olsaydı;

Hud-2. DEKİ: ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.

Diğeride;

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

O zaman kolaylıkla diyebilirdik, Muhammed Hud suresinde düşmediği hataya Zariyatta düşmüş.

Bir insan aynı hatayı iki defa yapar mı acaba ?

neden yapmasın? böyle bir savunma olmaz. 2 ayetin birinde de ki koysaydı sonra 9 tane de ki siz yazsaydı gelip burda bi insan aynı hatayı 9 kez yaparmı diyecektin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yok dediğini anladım Pante. Ama ben ayet kalıbı olarak demek istedim.

Mesala ayetlerden biri şöle olsaydı;

Hud-2. DEKİ: ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.

Diğeride;

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

O zaman kolaylıkla diyebilirdik, Muhammed Hud suresinde düşmediği hataya Zariyatta düşmüş.

Bir insan aynı hatayı iki defa yapar mı acaba ?

Yani diyorumki sevgili pante;

Yani verdiğin ayetlere dikkat ettimde her ikiside tıpa tıp aynı.

Hud-2. Ki ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

İlk cümlede Allah'dan başkasına tapılmaması gerektiği vurgulanıyor sonrada elçilikten söz ediliyor.

Eğer bu kalıpta bir üçüncü ayet daha olsaydı, o da sanırım "deki" kullanılmadan yazılırdı.

Ve soruyorum, bu kalıpta olupta "deki" ile başlayan başka ayet var mı acaba ?

tarihinde antiateist_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Mesala ayetlerden biri şöle olsaydı;

Hud-2. DEKİ: ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.

Diğeride;

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

O zaman kolaylıkla diyebilirdik, Muhammed Hud suresinde düşmediği hataya Zariyatta düşmüş.

Bir insan aynı hatayı iki defa yapar mı acaba ?

Hicr-89 ayeti bu verdiğin örnekler ve önermeyi için önemli bir kanıttır.

Gerçek olan ayetlerin iniş sebebine bakacaksın. Birilerinin peygambere soru sorması üzerine ayet inince de ki ile başlıyor. Şayet sorulmadan önce ise de ki kullanılmıyor. Bu kadar basit kafir.

Sen boş konuşuyorsun cübbeli.

Kur'an'da geçen 300 küsur "de ki" sözcüğünün sadece çok az bir kısmı sorulara karşılıktır.

Sorulara yönelik olması ise, bazı ayetlerde "de ki" yazılmamasının açıklaması olamaz.

"Onlarda neden yazılmamıştır?" sorusunun yanıtı değildir bu.

Yaklaşık 300 "de ki", toplamda 500'ün üzerinde başkasına ait sözü belirtmek için kullanılan emir kipleri içinde sadece 8-10 tanesinde bu hata yapılmıştır. Hata oranı % 20 civarındadır. Bunun açıklaması ancak "Kur'an'ın derlenmesi sırasında unutulmuştur." şeklinde olabilir. Bunun kabulü ise Kur'an'ın kutsallığını zedeleyeceğinden kabul görmez, reddedilir.

Bir konuyu yeniden ele almakta fayda var. Seni bu başlıktan alalım, burayı bozuyorsun.

Sen gel diğer tarafa. :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

neden yapmasın? böyle bir savunma olmaz. 2 ayetin birinde de ki koysaydı sonra 9 tane de ki siz yazsaydı gelip burda bi insan aynı hatayı 9 kez yaparmı diyecektin.

Ben Kuran'ı savunmuyorum. Sadece çelişki olarak sunulan iki ayetin de birbirlerine benzer olması dikkatimi çekti.

tarihinde antiateist_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Hicr-89 ayeti bu verdiğin örnekler ve önermeyi için önemli bir kanıttır.

Yok Pante. Demek istediğim çelişki olarak sunulan 2 ayetinde aynı olması dikkat çekici.

Yani verdiğin ayetlere dikkat ettimde her ikiside tıpa tıp aynı.

Hud-2. Ki ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.

Zariyat-51. ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

İlk cümlede Allah'dan başkasına tapılmaması gerektiği vurgulanıyor sonrada elçilikten söz ediliyor.

Eğer bu kalıpta bir üçüncü ayet daha olsaydı, acaba o da "deki" kullanılmadan mı yazılırdı ?

Ve soruyorum, bu kalıpta olupta "deki" ile başlayan başka ayet var mı ?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrıca Pante,

Kuran'ın üslubu konusuna girecek olursak o zaman şunu da gözardı etmemiz gerekir. Kuran-ı Kerim Allah'ın sözüdür. Ama bir çok ayette Allah ''ben'' yerine ''Allah'' der.

Yani örneğin ''Benden başkasına tapmayın!'' demiyor da ''Allah'tan başkasına tapmayın.'' diyor. Bunu herhangi bir kişiye de söylettirmiyor.

Fatiha süresi konusunu da değerlendirmeni isterim.

Selamlar

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cevabımız kabul edilirse, bu konuya ben de bir doktora tezinden alıntı ile cevap eklemek istiyorum.

Kuran dil olarak Arapça olmasının ötesinde ilk hitap çevresinin içinde bulunduğu zihinsel, kültürel atmosferle/örfle girişilen diyalektik bir sürecin ürünüdür.

Diyalektikte ilk aşama vahiyle elçinin kalbi arasında gerçekleşir:

De ki:Kendinden öncekini doğrulayan, inananlara yol gösteren ve

müjdeleyen Kuranı senin kalbine indiren...(Bakara 2/97).

Vahyin inzal sürecinde elçide görülen haller,bize elçinin sanılanın aksine pasif bir alıcı olmadığını, (kelimeleri ve cümleleri taşıma) bizzat oluşuma aktif olarak katıldığını daha doğrusu vahyin onun kalbinde

harmanlandığını(kelimeye ve ifadeye dönüştüğünü) dolayısıyla hitabın ümmiliğinin evvel emirde elçinin durumundan kaynaklandığını ve vahyin muhdes olduğunu ima eder.

Razi bu ayetin tefsiriyle ilgili şöyle der:Ümmeti Muhammedin çoğu Kuranın Hz. Peygamberin kalbine değil, kendisine indirildiğine inanır.

Şu kadar var ki burada bilhassa kalbin zikredilmesi ona indirilen ayetlerin kalbinde ezberlenmek suretiyle yer etmesi ve böylece Hz Peygamberin onları ümmete iletmesi yüzündendir. O onu kalbine indirdi denilmesi caiz olmuştur.Her ne kadar gerçekte Kuran Hz. Muhammedin kalbine değil kendisine indirilmiş olsa da...

Yani Razi şunu demek istiyor: Tarih yazılmış olayların zamanı geldiğinde ortaya çıkmasıdır.

Bunun vahiy açısından anlamı şudur:

Allah yirmi üç sene zarfında önce sorunu yaratmış/ortaya çıkarmış sonra da soruna çare olacak ayeti Cebrail levhi mahfuz kutusundan alıp Hz. Peygambere iletmiştir.

Böylece biz Kuran-ı arabi bir hüküm olarak indirdik.(Raad 13/37)

Dolayısıyla Kuran önceden kurgulanmış bir kitap değil, bir hitaptır, daha doğrusu O yirmi üç yıllık bir sürece yayılan hitaplar toplamıdır.

Kuran kendisini öğüt, uyarı ve hatırlatma olarak görmektedir.

Dolayısıyla burada problem, öğüdün/uyarının söylendiği zeminde hangi durumlara karşılık geldiğiyle ilgilidir. Örneğin ben üşüyorum dediğimde, kapının veya pencerenin kapatılmasını mı ya da sobanın yakılmasını mı istediğimi yahut sadece bildirimde mi bulunduğumu veya bütün bunların dışında üşüyorum sözcüğünü örneğin ne kadar yalnız olduğumu belirtmek için mecazi anlamda kullanıp kullanmadığımı ancak hitabın gerçekleştiği anda benimle aynı ortamı paylaşanlar bilir.

Hitabı anlamanın yolu da muhatabının durumunu bilmekten geçer.

Ama bu keyfiyet itibariyle bütün yeryüzünün vahyin muhatabı olduğu gerçeğini değiştirmiyor:O günde yeryüzü bütün haberlerini anlatacaktır, çünkü Rabbi ona vahyetmiştir.(Zilzal 99/7)

Sonuç itibarı ile özetle şunu demek istiyorum;

Kuran sadece başında dedi veya de ki ifadelerinin bulunmadığı ayetlerden müteşşekil değil.

Sayısız yerde Bu kitap Allah katındandır/indirilimiştir.. şeklinde ifadeler mevcut.

Bu ifadeleri de topluma iletmekle görevli kişi Muhammed yani Peygamber.

Eleştireye maruz kalan ayetlerde de Kuran ın bütününe ters bir durum veya hiç söylenilmeyen bir bilgi söz konusu değil.

Kitapta bulunan önceki ifadelerin Allah tan, başında "de ki-dedi ki" bulunmayan ifadelerin Muhammed ten olduğu düşünülmesi çok saçmadır, çünkü zaten Allah a ait olduğu düşünülen ifadelerin sözsücüsü de Muhammedtir.

Bu ancak bir ön kabul ile kabul edilebilir bir durumdur.

O ön kabul de daha önceki ifadelerin de Allah a ait olmadığı peşin kabulüdür.

Konu bence yine ehemmiyeti olmayan mekanik bir bakış açısından problem şekline dönüştürülüyor.

Buna bir örneği hemen bu yazı üzerinden gösterim:

Örneğin yazının başında "cevabımız" şeklinde bir hitabım oldu.

Fakat yazının ilerleyen bölümlerinde "bence", "istiyorum".. gibi 1. tekil şahsa ait cümleler kurdum.

Şimdi siz ilk cümleme bakıp siz kaç kişisiniz diye sorabilirdiniz ama yazının ilerlyen bölümlerinde bu cevabı tek başıma yazdığım açıktır.

Böyle bir soru soranın ön kabullü olduğunu ben de peşinen kabul ederim.

Son söz olarak ben burada ifade edilene bir hata olarak değil, Muhammed in Kuran adına söylediklerinin Allah katından olduğuna dair bir pekiştirme ve doğrulama olarak bakıyorum.

yani Elçi Kuran da, Allah katından olmayan bir şey söylemez ise başında "de" gibi ifadeler bulunmasa da o, Allah katındandır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

FATİHA

5. Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

6. Dosdoğru giden yola ilet bizi...

7. Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlığa/şaşkınlığa saplanmamışların yoluna...

Burda da "deki" eki yok.

Allah kendisine ibadet etmiyor herhalde. Bunlarıda söyleyen Muhammed gibi.Yada dragonun dediği gibi Kuran'ın üslubu, daha doğrusu Allah'ın üslubu böyle.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ayrıca Pante,

Kuran'ın üslubu konusuna girecek olursak o zaman şunu da gözardı etmemiz gerekir. Kuran-ı Kerim Allah'ın sözüdür. Ama bir çok ayette Allah ''ben'' yerine ''Allah'' der.

Yani örneğin ''Benden başkasına tapmayın!'' demiyor da ''Allah'tan başkasına tapmayın.'' diyor. Bunu herhangi bir kişiye de söylettirmiyor.

Fatiha süresi konusunu da değerlendirmeni isterim.

FATİHA

5. Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

6. Dosdoğru giden yola ilet bizi...

7. Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlığa/şaşkınlığa saplanmamışların yoluna...

Burda da "deki" eki yok.

Allah kendisine ibadet etmiyor herhalde. Bunlarıda söyleyen Muhammed gibi.Yada dragonun dediği gibi Kuran'ın üslubu, daha doğrusu Allah'ın üslubu böyle.

Dragon ve anti-ateist;

Fatiha suresinin "de ki" olmayan çelişki konusu içinde yer aldığını belirtmiştim.

Dikkat ederseniz verdiğim listede yer alıyor.

Benim ortaya koyduğum ve yanıtını istediğim konuya karşın "Bak Fatiha'da da yok, bunu nasıl açıklayacaksın?" diye sorulması doğru değil. Bunu soran benim zaten.

Şimdi Amenerrasulü duası da karşımıza getirilebilir. "Bak bunda da yok" diye.

Onu da yazayım da, benzer durumla karşılaşmayalım. Bakara/ 285-286

Eğer bu kalıpta bir üçüncü ayet daha olsaydı, acaba o da "deki" kullanılmadan mı yazılırdı ?

Ve soruyorum, bu kalıpta olupta "deki" ile başlayan başka ayet var mı ?

Hicr-89 ve Araf-158 bu isteğin için en iyi örneklerdendir.

Daha ötesinde ne istediğini anlamış değilim.

Her 4 ayette de uyarıcı olarak gönderildiğini belirtiyor. Ama ikisinde "de ki" var, ikisinde yok.

Yeterli değil mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...