Jump to content

Tevfik Fikret Ateist mi?


Recommended Posts

Tevfik Fikret'in şu şiir i dikkatimi çekti, bayağı ateizm i savunuyor, ben mi yanlış anladım?

Tarihi Kadim’e Zeyl

Molla Sırat'a (Mehmet Akif'e cevap yazmış.)

Paraya hiç dayanmayan bir şairmişim

Zangoçluk edermişim Protestanlara gider

Size edebi saygılarımı sunarım efendim

Yani yıldızlı bir kursunun üstadına

Bilgin sairine yani İslam dininin

Molla Sırat hazretlerine yani

Lütfen bize ne güzel

Zangoçluğu yakıştırıvermişler

Ama aldanmış olmayasın sakin üstadım

Müslüman oğluyum ne de olsa

Sen o güzel dini anlatma bana

O dinden senin kadar ben de anlarım

Ben de okudum o Tanrı kitabini

Yüreğe doğan o sözleri ben de dinledim

Ben de dolaştım sizin gibi cami cami

Tanrı önünde ben de oldum iki kat

Açılırdı hayalimde cennet yolu

Dolardı yüreğime cehennem korkusu

Ulu Tuba'ya ben de tırmandım

Ben de çıktım melekler katına

Ezani duydum mu bayılırdım

Nasıl koşardım o 'Tanrı' sesine!

Ben de tesbih çektim, dua ettim

Ben de namaz kildim oruç tuttum,

Hepsini yaptım halt ettim!

Çünkü ne dendiyse inanmıştım

Kanmıştım senin kandıklarına

Bağlanmıştım körü körüne

Canimi adamıştım dinime canimi.

Tanrıyı da sevmiştim peygamberi de.

Ama onlar bu gün çok uzaklarda

Anladım ben asil gerçek nerde

Anladım Hanya’yı konyayı

Bizi hakka götüren yol başka

Senin su saydıkların var ya hani

Su şaşılacak şeyler hani doğaüstü

Onlar hep masal hep kafadan atma

Buğun hiç durmadan arıyor insan

Gitgide görüyor isin içyüzünü de

Senin hokkabazlar unutmuşlar geleceği

Isa ile Musa, aldatılan ve aldatan

O büyülü değnek, bir koca kuyruklu yalan

İşte insanoğlu bir yerde böyle sapık

Beserin böyle delaletleri var

putunu kendi yapar kendi tapar

Git ara kiliseyi, dolaş Kabeci

Can sesini duy, tekbiri dinle

Umduğun, beklediğin şeyler nerde hani

Ortada bir tek şey göreme

Şeytani da düzme, Allah’ı gibi

Buda’sı düzme, Ehrimen'i düzme, Yezdan’ı düzmece

Bir korkak kuşku yaratmış bunların topunu

Gölgeler baktım, gölgeler, gölgeler...

Sonra baktım bir karanlık uçurum

Haydi don geri, don geri, don, oğlum!

Ve beynimden vurulmuş gibi devrildim.

Simdi benim ne cennet, ne cehennem umurumda

Bakarım evrene, şaşar şaşar kalırım.

Ne tapılan tanırım, ne taptıran tanırım

Yaradılışın kuluyum ben artık

Ben yaradılışın kulu

Pıtrak gibi işte gökyüzünde mescitler

İşte onlara orda vicdanim secde eder

İşte benim bundan böyle tapınmam bu

İşte bundan böyle benim vaktim böyle geçer

Artık öyle rahat, öyle rahat ki içim

Ayırt edemem kendimi bir kayadan

Tapınmakta biraz minnacık bir kuşla

Bir ishal kuşu da, la il ilahe illallah der

Ben de la ilahe illallah derim

Ve doğruluk ve alçak gönüllülük ve sıkı dostluk

Ve el uzatma ve koruma ve insaf ve acıma

Ve sonra bir şaire zangoç dememek

İşte buyuran bunlar benim vicdanıma

Benim ayinim düşünüp yapmaktır

Benim dinim insan gibi yaşamaktır

İnanmışım: Taparım ben varlığa

Her kanat bana bir melek sesi getirir

Ne isim var peygamberle benim

Beni Hakka bir örümcek oturur

Kitabim iste yeryüzü kitabi

Bendedir iyilik, kötülük tohumu

Varırım hep böyle ta mezara dek

Yeniden dirilmek bizim nemize gerek

Taşır insanların hem aşkını, hem acısını

Bağrımdaki su deli, su ince yürek

İnsan gibi yaşamaktır buğun gerçek din

İnsan gibi yaşamak

Tevfik Fikret

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 41
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Yanlış anlamamışsın. Tevfik Fikret ateisttir ve bunu en gerici dönemde açıkça belirtmiştir. Yukarıdaki şiiri yazma nedeni de çok hoştur..

Bu şiirden önce Tarih-i Kadim adlı, dine, Tanrı'ya ve gericiliğe eleştiri getirdiği çok etkileyici bir şiiri vardır. Gerçekten hayranlık uyandıracak, şaşırtıcı bir cesarettir onunki.

Bir kurban bayramında karısıyla boğazda sandala binmiş dolaşırken bir başka sandalla karşılaşmışlar. İçinde iki tane süslü püslü koç varmış, Tevfik Fikret

"Din şehit ister, gökyüzü kurban

Her zaman, her tarafta kan, kan, kan..."

demiş. Evine dönmüş, gece de oturup Tarih-i Kadim'i yazmış. Herkes, ama en fazla da Mehmet Akif çıldırmış. Kalbi duracak gibi olmuş (kendi ifadesiyle). Tipik bir müslüman olarak "Bu adam babama küfretseydi ses çıkarmazdım ama dinime, peygamberime sövüyor" demiş, oturup Tevfik Fikret'e bir şiir yazmış. (Oysa Tarih-i Kadim'de küfür yoktur.)

Yine tipik bir müslüman olarak birazcık çirkefe bulaşır Mehmet Akif, bel altı çalışır. Tevfik Fikret'in Robert Kolej'de öğretmenlik yaptığı bilir ve bunu kullanır.

"Ediplerimiz hele, gayetle bayağı mahlukat,

Halkı aydınlatacak öyle mi bunlar; heyhat

Kimi garbın yalnız fuhşuna gönüllü simsar,

Kimi İran malı der, köhne alır hurda satar.

Eski divanlarımız dopdolu oğlanla şarap

Biradan, fahişeden başka nedir şir-i şebap

Serseri…hiçbirinin mesleği yok, meşrebi yok.

Filozof hepsi, fakat birçoğunun mektebi yok

Şimdi Allah’a söver, sonra biraz bol para ver,

Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder!"

(Süleymaniye Kürsüsünde/ s. 184)

Tevfik Fikret bunun üstüne Tarih-i Kadim'e Zeyl ("Eski Tarihe Ek") adlı şiiri yazar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mehmet Akif'i böylesi çıldırtan, kalbini durduracak ve bel altı çalışmasına neden olacak kadar çileden çıkaran ilk şiir Tarih-i Kadim'i de asalım. Mehmet Akif ikinci şiirin geleceğini bilse hiç ses çıkarmazdı herhalde çünkü Tarih-i Kadim-i Zeyle daha serttir.

TARİH-İ KADİM

İste, der, insanoğlunun geçmiş hayati bu.

Ve baslar bize maval okumaya.

Ninniler uydurup uyutur bizi

dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,

zifiri karanlık hayatından.

Gösterir bize evvel zamanı,

tek doğru, en güzel örnek, der.

Bakarsın gelecek günlerin farkı yok gecen geceden.

Senin tarih dediğin iste budur,

alnında altı bin yıllık buruşuklar

ve bir o kadar da kuşku.

Bası geçmişe bir düşe değer,

sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,

bir deri bir kemik,

ayakta zorla durur.

Ben hiç tiksinmem ondan,

karsıma alırım onu arada bir,

anlat bakalım, derim, şu eskilerden.

Bir parça feylesofa benzer o,

bir parça sırtlana benzer,

berbat suratıyla da bir hortlağa.

Yoklar mezarını unutulmuş gecelerin,

baslar paslı, boğuk bir sesle

bir bana anlatmaya,

sirksiyle, ne olmuş ne bitmişse:

Hep yıkım üstüne yıkım,

acı üstüne acı!

Ne vakit geçse anlı sanlı bir ordu,

çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,

kanlar yağar dört bir yana.

En basta bir kanlı bayrak.

Kanlı bir taç gelir arkasından.

Sonra araçlar sokun eder kan içinde:

Balta, topuz, yay, kılıç, mızrak,

mancınık, top, tüfek, sapan.

Arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri.

En son alay esirler geçer.

Yenen bir kişiye yenilen on kişi,

çiğneyen hakli, yignenen hapı yuttu.

Yıkımlara, acılara alkış tut,

yüksekten bakanlar önünde eğil,

insafla birdir aşşağlık ve namussuzluk,

dogruluk lafta, yürekte değil,

iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.

Bir gerçek var, tek bir gerçek:

Eli kolu bağlayan zincir.

Bir tek şey var sözü gecen: yumruk.

Hak güçlünun, kotunun yani.

Uzun lafın kısası:

Ezmeyen ezilir!

Nerde bir şeref var, iğreti.

Nemde bir mutluluk var, yama.

Bir şeyin ne başına inan ne sonuna.

Din şehit ister, gökyüzü kurban.

Her yanda durmadan kan akacak,

durmadan her yanda kan!

İşte böyle inler, sayıklar o,

anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü

ne yolda, nasıl sürdüğünü.

Bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.

Duyarım sesinin titreyen kuyusunda

yankısını korkunç bir iniltinin,

ben de baslarım birdenbire titremeye,

toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana.

Savaşın gurultusu, patırtısı, indir artık

indir bu acıklı sahnenin perdesini!

Dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık!

Sen de, gelenekçi iskelet,

yazdığın kara yazılara bir son ver,

aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.

Uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?

Bizden iyi geceler onlara,

bizden onlara iyi uykular!

Kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş,

koşuyorsun karanlıklara doğru?

Kanla oynamış gibisin,

kırmış geçirmişsin insanoğlunu.

Sen buna kahramanlık mi dedin?

Onun koç'ku' kan ve hayvanlık be?

Şehirler çiğne, ordular dağıt,

kes, kopar, kir, sürükle,

ez, vur, yak ve yık.

Yalvarmalara yakarmalara bos ver,

gözyaşlarına iniltilere aldırma.

Ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,

ne ekin koç, ne ot koç, ne yosun.

Sonsun evler, surunsun insanlar orda bumda,

kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,

mezar taşına donsun her ocak,

damlar çoksun yetimlerin başına.

Bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk!

Hey bana bak, başbuğ musun ne?

Yerin dibine bat, cakanla gösterisinle!

Her başarı bir yıkım bir mezarlık,

iste bir yavrucak yatıyor surda,

ey cihangir, onu gör de utan!

Devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril,

nice acılar verdin butun insanlara,

inim inim inlettin butun insanları.

Parçalan, kararmış taç, tuz buz ol,

hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.

Göz yaşından incilerin nemde hani?

Nasıl da yosun tutmuşlar, biç görsen!

Eski cağlar nasıl kanmış size?

Ey kan içen kargalar,

butun karanlıklar sizinle dolu!

Artık yeter fikri susturduğunuz,

yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada

zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.

Hadi gidin tarih korusun sizi,

-haydutlara en iyi sığınaktır gece-,

gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.

İste müjdelerin en güzeli,

iste en gerçek özgürlük

düşümüzdeki gelecek cağlarda:

Ne savaş, ne savaşan, ne salgın,

ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,

ne yakınma, ne de zulmün kahrı,

ne tapılan, ne tapan,

ben benim, sen de sen!

Ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek zaman,

kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini,

savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne?

Belki duyulmadık bir öykü,

belki korkunç bir masal.

Çok sürmez köhne kitap,

fikri gömen sayfaların

buğun olmazsa yarin yırtılacak.

Ama kim yapacak dersin bu isi?

Bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki,

hangi güç kalkar, ben yaparım der?

Yerlerin ve göklerin sahibi mi?

Tamam, iste oldu simdi!

Yeri göğü elinde tutan o kibirli,

o somurtkan ve dokunulmaz.

Butun bu kavgalar onun yüzünden değil mi?

Gökyüzü, sen söyle,

yüzyıllarca sel gibi akan şu,

- simdi esrik bir ağzın türküsü,

kuru sesi zindandaki bir adamın,

iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi,

bir geniş 'oh!', bir derin 'eyvah!',

bir yakarış, bir övgü,

Simdi tüy gibi bir rüzgar,

Simdi ağzın bir kasırga.

Dokunaklı bir yakınma şimdi,

sabredemeyen bir basa kakma,

bir titreme, bir can sesi,

bir savaş davulunun gümbürtüsü,

için için ağlaması çaresizliğin,

kahrın iyilik bilir kişnemesi,

bir söylev, apaçık, gürül gürül,

Simdi utangaç ve hasta bir yalvarış,

bir rahatlık bir iç sıkıntısı,

Simdi korkunç bir haykırma -

butun bu karman çorman gürültü patırtıyla

inleyen bos kubbe, sen söyle!

Sen ki her sesi yankılayansın,

söyle, bu bir suru bos çabalama içinde,

daha yukaçlardaki şu tanrı katına

hangi sesin yankısı varabilmiş ki?

Hangi dua kabul olmuş bugüne dek?

Binlerim seni, göklerin tanrısı,

din ulularından dinlerim seni:

'Ne benzer var, ne noksanı,

canlı ve olumsuz ve her şeye gücü yeten ve yüce.

Odur veren yiyeceği içeceği,

düşleri gerçek yapan o,

bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,

acık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,

el uzatan yoksullara ve çaresizlere,

her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören...'

Seni böyle ovup duruyorlar iste.

Oysa senin en ustun özelliğin ne,

'Ortaksız' olusun değil mi?

Kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.

Topu Olumsuz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.

Ve topu ortaksız ve tek.

Ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,

ve topunun yukaçlarda bir gökyüzü.

Butun oradan gelir yüreğe doğan.

Topunun güneşi, ayı, yıldızları var,

ve topunun görünmez bir tanrısı.

Topunun adanan bir cenneti var,

ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,

ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.

Ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yasar.

Ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.

Tanrılar ne derse onu yapacak halk,

sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.

Ama tanrılar ne derse onu yapacak.

nanasım gelmiyor bunların hiçbirine.

'Ne bileyim?' diyor kime sorsam.

Hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?

Belki aldanmak yasamanın bir gereği.

Belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,

belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,

karıştırmaktayım 'yok' la 'var' I.

Kusurum ne? Kuşkuda olmak mi?

Kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru.

İnsan aklidir eninde sonunda gerçeği bulacak olan.

Belki de yok olacağız bir gün topumuz birden.

Kim bilir, obur dünya belki de var.

Madem bu beden o olumsuzun isi,

ne diye kıvranır durur bin turlu dert içinde?

Hadi diyelim aslimiz toprak bizim,

sen gel onu kederden bir çamur yap.

- her yeri kanla, göz yaşıyla dolu -

insaf be, bu kadarı da olur mu?

Sen gel hem yoktan var et,

sonra da ettiğini boz, kötüle.

Hiç bir yaramandan ummam bunu:

Yaradan yok eder, ama perişan etmez!

En zorlu düşmanın iste, tanrı,

boğmak ister seni ulu katında,

çok iyi tanırsın sen o yılanı,

onun kızgın zehrinden bir vakitler bize

bir tadımlık vermiştin hani.

Kuşku! En zalim en güçlü düşman.

Bunu ya bildin ya koydun kafamıza,

ya da bilemedin isin nereye varacağını.

'şeytanlık, düzen, sapıklık' denen şey var ya,

buğun yerinden yurdundan edecek seni o.

Tapınağında ışıklarını söndürüyor,

elleriyle parçalıyor heykelini.

Sense, iler tutar yerin kalmamış,

göçüp gidiyorsun olanca gücünle.

Burçlarında yıkılmalar falan hani?

Nemde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?

O kızgın soluğun hani nemde?

Ne cehennemlerinde bir kaynama var?

Ne büyük acını gören bir göz.

Ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.

Oysa bir ufak parçası kopsa insanin,

bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.

Sen Yeryüzü ve Gökyüzü’nle göç gir de,

bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.

Tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.

Zaten yalana ağlasa ağlasa,

bir ikiyüzlüler ağlar,

bir de ahmaklar.

.

Tevfik Fikret

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tevfik Fikret'i tebrik etmek lazım. Türkçe öğretmenliği yaptığı Robert Kolejdeki bir çay'a karısı ile gittiği için tutuklanabileceği kadar bağnaz Osmanlı döneminde yaşayan bir şairin bu kadar cesaretle böyle ataist şiirler yazabilmek yürek ister, biz hala bundan yüz yıl sonra bile ateist olarak adımızı gizleyerek yazı yazıyoruz. Nufüs kağtlarımızda hala din kısmında İslam yazıyor, din kısmında Ateist yazmasını isterdim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tevfik Fikret gerçekten takdir edilecek sanatçılarımızdan. Onun döneminde her şair üzerlerindeki baskıdan korkup çiçeğe, böceğe şiir yazmaya yönelirken o pek çok eserinde inandığı şeyleri belirtti. Hele İstanbul'u eleştiren aslında İstanbul adı altında 2. Abdülhamit devrini eleştiren Sis şiiriyle gönlümde taht kurdu. Bazıları onu Servet-i Fünun'culardan olduğu için toplumcu bir şair olarak görmez ama bana kalırsa o döneminin en iyi toplumcu şairlerindendi.

Tevfik Fikret gibi birde onunla aynı dönemde yaşamış Hüseyin Rahmi Gürpınar'ımız var. O da ateisttir. Dikkatli bir okuyucu eserlerinde sürekli mizahi bir şekilde dine çattığını anlayabilir. Romanlarındaki inançlı karakterleri hep cahil, dünyadan haberi olmayan basit insanlar olarak gösterir. İkiside eserlerinde inançlarını belli ettikleri halde nasıl o dönemde sağ kalabilmişler anlayabilmiş değilim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tevfik Fikret'in oğlu papaz olurken, Mehmed Akif Ersoy'un torunu komunist olmuştur.

Hata yapan kim acaba? :)

Evet Aydemir güler, TKP başkanlığı yaptı ve hala partide.

Bir şiiri daha var 2 dizesi bu;

Her şeref yapma her saadet piç

Her şeyin iptidası, ahiri hiç

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tevfik Fikret benim ateist olmamda hayli etkisi olan bir şairdir.

Arkadaşlarımız da belirtmiş; özellikle Tarih-i Kadim adlı şiiri enfestir, okurken insanın kanını dondurur. Bu şiirde müthiş dürüst, doğruları söylemekten korkmayan oldukça cesur, insan sevgisine yürekten inanan tertemiz namuslu bir insan görürüz:

İşte bir yavrucak yatıyor şurda

Ey cihangir, onu gör de utan!

Tevfik Fikret'in, bu ve benzeri şiirleriyle sadece sıradan insanları değil, Mustafa Kemal’i de hayli etkilediğini iddia etmek hiç de abartılı bir iddia değildir. Hatta bana göre devrimlerin temelinde bu etkiyi gayet açık bir şekilde görüyoruz.

Günümüzde bir taraftan kendisine aydın sıfatı yakıştırıp diğer taraftan da üç kuruşluk dünya nimeti uğruna başımızdaki mevcut cemaatçi tayfaya ve onların iktidardaki kuklalarına yaltaklananların Tevfik Fikret’ten öğreneceği çok şey var. Gerçi onlara aydın değil, ''yarım aydın'' demek daha doğru.

tarihinde Yakup tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tevfik Fikret'in şiirlerini yazarken Yağma Sofrasını da hatırlamak gerekir.

Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır

Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;

Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!

Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!

Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say

Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,

Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;

Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar

Gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.

Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.

Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını

Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini

Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.

Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!

Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!

Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

.

Tevfik Fikret

Düzenlenmiş Şekli

Link to post
Sitelerde Paylaş

tevfik fikretin bir adalet hak hukuk iyi kötü haram helal inancı var...

bunu yaratana ve vicdanına dayandırıyor...

haksızlığa karşı mücadele etmeyi görev bilen kötülere yiyicilere böyle taşlamalar yapan birinin inançsız olduğunu iddia etmek inancı anlamamaktır...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnançsız olmasının ne sakıncası var kirec? Tüm faziletlerin kaynağı 7. yy dogmalarına inanmaktan mı geçer? Bir adama inanmayınca fazilet ve erdem insanda olmuyor mu? Bu kelimelerin anlamlarını teistler mi bulmuş?

tabi ki erdem ve fazileti teistler bulmuş ve onların tekelinde şeklindeki anlayışı savunmuyorum...

bunlar her insanın doğasında bulunan temel özelliklerdir...

din adına dayatılan saçmalıkları kabul etmemekle kişi dinsiz yada kafir olmaz...

bilakis dinini saflaştırmış öze yakınlaşmış olur...

sizin imzanız da bunun güzel bir örneği...

Link to post
Sitelerde Paylaş

tabi ki erdem ve fazileti teistler bulmuş ve onların tekelinde şeklindeki anlayışı savunmuyorum...

bunlar her insanın doğasında bulunan temel özelliklerdir...

din adına dayatılan saçmalıkları kabul etmemekle kişi dinsiz yada kafir olmaz...

bilakis dinini saflaştırmış öze yakınlaşmış olur...

sizin imzanız da bunun güzel bir örneği...

Biz örneklerle Tevfik Fikret'in ateist olduğunu gösteriyoruz, tüm bunları neye dayanarak söylediğini açıkla biz de yanlış biliyorsak öğrenelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

tevfik fikretin bir adalet hak hukuk iyi kötü haram helal inancı var...

bunu yaratana ve vicdanına dayandırıyor...

haksızlığa karşı mücadele etmeyi görev bilen kötülere yiyicilere böyle taşlamalar yapan birinin inançsız olduğunu iddia etmek inancı anlamamaktır...

Şeytani da düzme, Allah’ı gibi

Buda’sı düzme, Ehrimen'i düzme, Yezdan’ı düzmece

Bir korkak kuşku yaratmış bunların topunu

ne demek?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...