Jump to content

Ahlak başka canlılara öğretilebilir mi?


Recommended Posts

9 saat önce, Güçlü Ateist yazdı:

Kötü ve iyi kavramlar yok. Saçmalama boşuna.

Ahlak bir dindir.

Sen mesela şu anda bir dinin mensubusun.

Bu dine göre nezaket kurallarına uyan, nazik, kibar, tatlı dilli kişiler - imanlı (ahlaklı)

Senin dinine göre nezaket kurallarına uymayan, kaba, küfürbaz kişiler - imansız, münafık (ahlaksız)

 

Bunun gibi bir sürü şeyle kodlamışlar seni. Sen bir dindarsın.

Bıcı bıcı bici bici cici cici vs diye okuyorum senin yazdıklarını, o yaşında bu çocuk aklınla kendini bir bok sanmana da gülüyorum :)

Düzgün ve eğri bir dini bakış açısıdır.

Bir şeye düzgün ve eğri diyebilmek için yanına başka bir şey koymalısın. O şey ona göre düzgün veya eğri olur.

Bulunduğun 3 boyutlu uzayda tek başına düzgün, eğri kavramları yoktur.

 

Bir müslümanın islam olmadan hızır olmaz demesi gibi yazıyorsun.

Tüm toplumsal kurallar, ahlak, kanunlar ortadan kalktığında güç savaşları başlar.

Güçlüler başka amaçlar etrafında toplanır. İnsanların %90 kısmı yok olup ölür ama sonunda başka amaçlarla bir düzen oluşur.

O düzen de gücün varsa yaşa düzenidir.

 

Senin şu anda yaşadığın düzene ne deniyor?

Bizim sığırımız yaşasın düzeni deniyor (devlet denen bir yapının sığırısın sen, seni alıp asker yapar veya başka yere sokar, madene sokar - ama sen onların sığırısın)

 

Ayrıca benimle bu tarzda sanki bende bir bilgi eksikliği varmış tarzıyla konuşmayın.

Sorun sizlerde, hipnotize olmuş sığırlarsınız. Mölemeniz bile sahibinizi rahatsız etmeyecek desibelde olmalı :D

 

Ahlaklı bir leopar linki vermişti bir ara forumda IFeelGood (eski moderatörlerden)

Babunu avlıyor, sonra yavrusunu görüyor.

Sonra bu leopar ne yapıyor biliyor musun?

Bu babun yetim kaldı diyor, onu alıyor evlat ediniyor, kendi evlatlarından ayırmıyor

Büyütüyor, sonra en güzel okullarda okutuyor

Babın fabrikatör oluyor ve geri lepara gelip elinde viski bardağı ve rop de şambırı ile diyor ki

Hani bir zamanlar anasını yediğin bir babun vardı, hor görüp hakir gördüğün, yetim bıraktığın o babun işte karşında duruyor diyor :)

Gerzek birisin sen. Kadının gerzeği hiç çekilmiyor.

Sayın babun , kafan gerçekten çalışmıyor. :lol: senin ahlak konusundaki argümanlarının geçerliliği tek başına yaşarsan geçerli olur. jupiter gezegeninde otur tek başına,bu safsatalarınla eğlen dur.

İnsan grup halinde yaşayabildiği için, senin saçma argümanların geçersiz. Ahlak din falan değildir. Ayrıca bizim bahsettiğimiz ahlak , teism ahlakı ile ilgili değil. İnsan birey olarak doğar ama grup halinde yaşayabilir.Buna itirazın var mı ? olamaz,olsa da geçersiz. Çünkü insanın grup halinde yaşayabildiği bilimsel bir gerçek. Grup halinde yaşamak için de bir düzene ihtiyaç oluyor. İşte bu düzen dediğin,  ahlak görgü vs. gibi kurallar içerebilir; ama elbette bu kurallar ,anlayışa göre kişiden kişiye ve toplumdan topluma farklılıklar içerebilir. 

On 24.08.2016 at 00:18, haci yazdı:

Evcil hayvanlar ahlaklı, evcil olmayanlar ahlaksız mı?

Bu senin ahmakça anlayışın..

Eğer hayvanlar ehlileşiyorlarsa, onlarda ahlak deden bir kavram zaten vardır. Hem evcilleşenlerde vardır hem de senin gibi vahşi olanlarda vardır. Sende ahlak var mı? Bu soruyu kendine sor. Bence senin için ahlaksız demek yanlış olur. Senin ahlakın kötü. Yani senin ahlakın var ama o kötü bir ahlak.. Kimden aldıysan...

babun arkadaşlarından almış, ahlak anlayışını.

***Hacı Bey, çok iyi cevap vermiş ama babun zekasında olan kişi elbette bunu anlayamaz ! 

Link to post
Sitelerde Paylaş
8 saat önce, Dreary yazdı:

Düzgün ve eğri kavramı, neden dini bir bakış açısı olsun? Bu maddesel biçimde algılanabilir, açık ve nettir. Şu anda yaşadığımız dünyada güç önemlidir zaten, dışarıda beş parasız kal bakalım ne oluyor.. Güç paradır. Sen çok uçuk düşünüyorsun. Senin anlattığın şeylerin bir kısmını yaşamı inceleyerek görebilirsin.

Bu arada forumda herkese sığır, aptal cart curt diyorsun. Tamam ahlaksızsın da herkes senin gibi değil biraz dikkat etmelisin.

Askere gitmeyen yok. Senin istediğinde bu değil mi? İnsanların kullanıldığı ve hiçe sayılabildiği bir düzen. İşte o düzen zaten var bir çok yerde. Bir patron, işçisini parasıyla yani gücüyle ezip istediği gibi kullanabiliyor.

Biraz daha aç ne anlatmak istediğini.

 

1- Düzgün eğri gibi kavramlar gerçeklikte geçerliliği olmayan kavramlardır. Einstein'in görelilik kuramıyla bu ispatlanmıştır.

a- Özel görelilik - herşey (zaman ve uzaklık) gözlemciye göre farklı algılanabilir (bunun yol açtığı silsilelere göre senin doğru bildiğin tüm uzak, yakın - alt üst - ileri geri - hızlı yavaş - alçak yüksek - doğru yanlış - iyi kötü - hepsi geçerliliğini yitirir.

Uzayda bunların hiç biri yoktur. İspatlıdır bu. Uzayda yoksa, bunlar sana göre olan yanılgılar, delüzyonlardır. Geçerliliği yoktur.

b- Genel görelilik - içinde bulunduğun ortamda eğilme, bükülme ve değişim oluşması o ortamı oluşturan maddenin moımentumu (maddedeki potansiyelin adı - maddenin kalp atışı) ve ışıması (enerjisi yani) ile orantılıdır. Yani maddenin potansiyeli ve gücü uzay zaman olarak algıladığın ortamı eğip büküp değiştirebilir.

Bu da şuna yol açıyor. Senin algın uzay zaman denilen kombinasyondaki zamanla bağlantılıdır. Hatta zaman sensin. Senin bilincinin bir delüzyonudur zaman. Ve bundaki eğilme bükülme algısı çevredeki maddenin enerji ve potansiyeli ile oluyor. Bu da sana senin bilincinin bir var olma prensibinin olmadığını. Hatta canlıların bireysel olarak verdiği tüm kararlar arasında fark olmadığını ispatlar. Yani bebeği öldürmenle onu yaşatman aynıdır.

Zaten ahlak diye bildiğin kuralların hiç biri nefes almak gibi değildir. Geçmiştekilerin belirlediği davranış kalıplarıdır.

Yani teknolojisiz, bilgisiz, sanrılı, delüzyona kapılmış insanların uydurduğu kurallar.

2- Ahlakı savunan herkes devletin sığırıdır. Kendini kendinden daha büyük bir soyut saçmalığa feda etmeye hazırdır. Bu devlet olur, sevdikleri olur, başka saçmalıklar olur. Ama hep kendinden daha büyük ve kendinin bir hiç olduğu seçeneğe tapar. O seçeneğe göre de ölmeye hazırdır. Müslümanlardaki ve diğer dinlerdeki kutsal savaş veya şehitlikle aynı durum. Zaten dinle ahlak aynı olduğundan bu kurumlar aynıdır.

Sana sığır ve aptal diyen ben değilim.

Sen kendine sığır ve aptal diyorsun, bundan da zevk alıyorsun. Kendinden daha büyük bir şeyin kurbanı olmaya hazır değil misin? Sığırlık bu işte.

 

3- İnsanların kullanıldığı bu düzen şu açıdan yanlış. Tepede soyut bir kavram var. Devlet, capital vs gibi soyut bir kavram.

Tepede bu soyut kavramlar yerine öldürebilen ve ölen bir insan varsa sorun yok.

 

Yani tepede devletimiz, vatanımız, birliğimiz gibi saçma soyut şeyler varsa bu ahlak.

Ancak Ahmet adlı yerel güçlü bir adamın, kendinden daha zayıf ve güçsüz 100 kişiyi yaşamaları için kendine muhtaç etmesinde sakınca yok.

Küçük bir aslan sürüsü gibi.

Büyük bir müziğe veya resme hipnotize olmuş 1 milyon aslan değil.

 

Yukarıdaki soyut şeyler insan ırkının zayıflarını elemesini engelliyor.

Zayıfları kolluyor.

Zayıflar ise delüzyona, aklını sanrılara kaptırmaya meyillidir. Onlar hastadır.

O yüzden sokağının ortasında bir çizgi filim binası (cami klise gibi) durur. Bu toplumun deliliğini ispatlar.

Deliler ise kapatılmalıdır. Kapatılamayacak kadar silahlar ve teknolojilerle donatılmışlarsa da yok edilmelidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Tatar-Hatun yazdı:

 

Bak şimdi sana bir deney yapıyorum

Sen bir öküzsün, eşeksin, maymunsun

Sen bir kuşsun, aslansın, kaplansın

 

Bunlardan ahngisini sçeerdin? İkinci grubu değil mi? :D

Demek ki neymiş?

Ben haklıymışım.

Senin içinde senin bile farkında olmadığın dinamiklere sahip bir anlayış var.

Buna delüzyon deniyor. Sen ve milyarlarca insanda var bu.

Sizlere ulaşmak da mümkün değil çünkü müslümanlardaki savunma reaksiyonunun aynısı var.

Bak bana karşı olan tüm hislerini bir tarafa bırak ve beni dinle.

Senin bilincinde bir virüs var. Doğru çalışmıyor bilincin. Hep hatalı çıkarımlar yapıyor. Bundan kurtulman için çok cesur olmalısın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Güçlü Ateist yazdı:

Bak şimdi sana bir deney yapıyorum

Sen bir öküzsün, eşeksin, maymunsun

Sen bir kuşsun, aslansın, kaplansın

 

Bunlardan ahngisini sçeerdin? İkinci grubu değil mi? :D

Demek ki neymiş?

Ben haklıymışım.

Senin içinde senin bile farkında olmadığın dinamiklere sahip bir anlayış var.

Buna delüzyon deniyor. Sen ve milyarlarca insanda var bu.

Sizlere ulaşmak da mümkün değil çünkü müslümanlardaki savunma reaksiyonunun aynısı var.

Bak bana karşı olan tüm hislerini bir tarafa bırak ve beni dinle.

Senin bilincinde bir virüs var. Doğru çalışmıyor bilincin. Hep hatalı çıkarımlar yapıyor. Bundan kurtulman için çok cesur olmalısın.

Niye,ben deney tahtası mıyım?Hakaretlerinden bıktım.İyi de,diyelim ki dogrusun. Nasil olmamiz,nasil davranmamiz gerekiyor? Açıkla. Ben önyargılı biri degilim, sirf bir fikri muhabbet olsun diye de reddetmem. Ayrica ben zayiflar grubunda degil,güçlüler grubundayim. Yani demek istedigin, zayif sakat embesil olan canlilar yok edilmeli ? 

Link to post
Sitelerde Paylaş
26 dakika önce, Tatar-Hatun yazdı:

Niye,ben deney tahtası mıyım?Hakaretlerinden bıktım.İyi de,diyelim ki dogrusun. Nasil olmamiz,nasil davranmamiz gerekiyor? Açıkla. Ben önyargılı biri degilim, sirf bir fikri muhabbet olsun diye de reddetmem. Ayrica ben zayiflar grubunda degil,güçlüler grubundayim. Yani demek istedigin, zayif sakat embesil olan canlilar yok edilmeli ? 

Yanlış anlıyorsun.

nasıl davranmamız gerekiyor demek, nasıl bir kanunumuz, kaidemiz olsun demek.

Yani o kanunlar ve kaidelerin birleşip oluşturduğu bir kuruma sahip olalım demek. Böyle bir kurum herkesten güçlü ve büyük olsun demek.

Bu da nasıl bir köle olalım demek.

 

Birbirimizi öldürmememiz için bir kurum kurmuşuz zaten (devlet, ahlak kuralları vs demişiz adına) o kurumun kölesiyiz zaten.

Birbirimizi öldürmemiz için bir yapı kursak da aynısı olur. Farkı yok. (Nazilerle Yeşil Barışçıların veya Hayvan Hakları savunucularının bir farkı yok yani)

 

Hepimiz oluşturduğumuz kurumların kölesi olmuşuz.

Ben diyorum ki insanları örgütleyen ve köleleştiren bu kurumların merkezlerini yok edelim.

Merkezleri nedir? Devlet kavramı ile Dinler.

 

Bunların merkezi sinir sistemini yok ettiğimizde herkesin kölelik bağlantısı anında kopacaktır.

IOndan sonra bir kaos başlayacaktır.

O kaostan ne çıkarsa çıksın.

 

Ancak insanların ana bağlarını koparmadan olmaz.

Çünkü dinler ve devletler insan örgütler.

İnsanları ordulara, ortak hareket eden organizmalara dönüştürür.

Devletler ve dinler bir anda yok edilmedikçe insanların delüzyon yani sanrı bağlantısı kopmaz.

 

Devletleri ve dinleri yok ederken de dünya nüfusunun yarısı ölür. Bu kaçınılmaz.

 

Herkesin start çizgisinde yarış için sıraya geçmesini öneriyorum ben.

O çizgiye dizilmemiz için de insanları iplerle kendisine bağlamış ana sistemleri yani devletleri ve dinleri bir anda yok etmek gerekiyor.

Dİn ve devlet yok olunca insanlar başka amaçlarla bir araya toplanmaya başlayacaklar,

Başka türlü anlaşmalar oluşmaya başlayacak.

Hatta bir süre yamyamlık bile baş gösterebilir.

Ama sonuçta gerçeklere dayalı insan kolonileri oluşur, bu insanlarda da delüzyonlar olmaz.

Delüzyonlar olmayan insan grupları arasındaki çatışma ise daha fazla gelişmeye yol açar.

Yani Türkiye topraklarında 9 koloni sağ kalırsa bu 9 koloninin hem kendi içindeki hem birbirleri arasındaki acımasız ve delüzyondan özgür mücadelesi daha zeki, daha gelişmiş insan türleri ortaya çıakrır.

Konu bu.

 

Belirsizliğin hakim olduğu bir dünya.

Bir karınca bir arı için hayat belirsizdir.

İnsanlar için değil.

Çünkü seni köle edip kendine iplerle bağlamış devlet ve din karışımı delüzyon ssitemi senin için herşeyi belirli hale getiriyor

Yiyeceğin yemeği bile onlar belirliyor.

Karıncanın yiyeceği yemeği avlarının başarısızlığı veya kendi başarıları belirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 dakika önce, Güçlü Ateist yazdı:

Yanlış anlıyorsun.

nasıl davranmamız gerekiyor demek, nasıl bir kanunumuz, kaidemiz olsun demek.

Yani o kanunlar ve kaidelerin birleşip oluşturduğu bir kuruma sahip olalım demek. Böyle bir kurum herkesten güçlü ve büyük olsun demek.

Bu da nasıl bir köle olalım demek.

 

Birbirimizi öldürmememiz için bir kurum kurmuşuz zaten (devlet, ahlak kuralları vs demişiz adına) o kurumun kölesiyiz zaten.

Birbirimizi öldürmemiz için bir yapı kursak da aynısı olur. Farkı yok. (Nazilerle Yeşil Barışçıların veya Hayvan Hakları savunucularının bir farkı yok yani)

 

Hepimiz oluşturduğumuz kurumların kölesi olmuşuz.

Ben diyorum ki insanları örgütleyen ve köleleştiren bu kurumların merkezlerini yok edelim.

Merkezleri nedir? Devlet kavramı ile Dinler.

 

Bunların merkezi sinir sistemini yok ettiğimizde herkesin kölelik bağlantısı anında kopacaktır.

IOndan sonra bir kaos başlayacaktır.

O kaostan ne çıkarsa çıksın.

 

Ancak insanların ana bağlarını koparmadan olmaz.

Çünkü dinler ve devletler insan örgütler.

İnsanları ordulara, ortak hareket eden organizmalara dönüştürür.

Devletler ve dinler bir anda yok edilmedikçe insanların delüzyon yani sanrı bağlantısı kopmaz.

 

Devletleri ve dinleri yok ederken de dünya nüfusunun yarısı ölür. Bu kaçınılmaz.

 

Herkesin start çizgisinde yarış için sıraya geçmesini öneriyorum ben.

O çizgiye dizilmemiz için de insanları iplerle kendisine bağlamış ana sistemleri yani devletleri ve dinleri bir anda yok etmek gerekiyor.

Dİn ve devlet yok olunca insanlar başka amaçlarla bir araya toplanmaya başlayacaklar,

Başka türlü anlaşmalar oluşmaya başlayacak.

Hatta bir süre yamyamlık bile baş gösterebilir.

Ama sonuçta gerçeklere dayalı insan kolonileri oluşur, bu insanlarda da delüzyonlar olmaz.

Delüzyonlar olmayan insan grupları arasındaki çatışma ise daha fazla gelişmeye yol açar.

Yani Türkiye topraklarında 9 koloni sağ kalırsa bu 9 koloninin hem kendi içindeki hem birbirleri arasındaki acımasız ve delüzyondan özgür mücadelesi daha zeki, daha gelişmiş insan türleri ortaya çıakrır.

Konu bu.

 

Belirsizliğin hakim olduğu bir dünya.

Bir karınca bir arı için hayat belirsizdir.

İnsanlar için değil.

Çünkü seni köle edip kendine iplerle bağlamış devlet ve din karışımı delüzyon ssitemi senin için herşeyi belirli hale getiriyor

Yiyeceğin yemeği bile onlar belirliyor.

Karıncanın yiyeceği yemeği avlarının başarısızlığı veya kendi başarıları belirler.

Bu dediklerine katılıyorum.Devlet duzenine ben de karşıyım,hatta anarşizmi severim. Ama dünya buna henüz hazır degil.En az bin yıl sonra belki. Ama bu sefer de evrensel ahlak ilkeleri çikabilir ortaya.Evrensel genel geçer ahlak ilkelerine (dawkinsin tanimladigi gibi) karşı mısın? 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi, Tatar-Hatun yazdı:

Bu dediklerine katılıyorum.Devlet duzenine ben de karşıyım,hatta anarşizmi severim. Ama dünya buna henüz hazır degil.En az bin yıl sonra belki. Ama bu sefer de evrensel ahlak ilkeleri çikabilir ortaya.Evrensel genel geçer ahlak ilkelerine (dawkinsin tanimladigi gibi) karşı mısın? 

İlkeler kurumlarla birlikte gelir.

O kurumlar da insanları köleleştirir.

 

Benim seni veya çocuğunu öldürmemden endişe ediyorsan kendine koruyucu giysi yaparsın, ya da uzaktan görüntülü iletişim kurarsın.

Ya da seni öldürdüğümde çocuğunuın veya yakınındaki birinin bir kimyasal silah kullanıp beni ve ailemi öldüreceği bilgisi beni durdurur. Kimyasal veya nükleer koruma oluşturursun kendine.

 

Ortak bir ilke belirleyip ona göre hareket etmek bir dindir.

 

Sen kendini öldürülemez, çocuklarını tecavüz edilemez, tutsak edilemez ve aç bırakılamaz yapmalısın.

Benim seni öldürmememi veya çocuııklarına tecavüz etmemi dikte eden embesil bir sisteme güvenmemelisin.

 

Eğer sen yapamıyorsan bunu başına gelenlerle ölmelisin.

 

Bütün canlılar böyle yaşıyor. Yakalanan av her zaman grubun en beceriksizidir.

Gücün kendinden gelmeli.

Embesil bir "şöyle şöyle yapalım tamam mı?" şeklindeki çocuk oyunundan değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ahlak

Bende önceleri Ahlak yok diye düsünüyordum ama arastirmalrim düsüncelerimi degistirdi. Sanirim türkce dili bazi seyleri anlamamizi zorlastiriyor. Ahlaki yabanci dilde arastirirsaniz karsiniza “moral” ve “ethik” cikiyor.


MORAL, kisaca yardim etmek, adalet istemek veya empati, acimak gibi duygulara diyebiliriz.
Morali, primatlarda da insanlardaki kadar gelismis olmasada gözlemleyebiliriz. Mesela
-Deneylerde bazi sempanzeler, insanlarin yetisemeyecegi bir yere koydugu degnegi (bir ödül almadiklari halde) insanlara verirler. Yani yardim ederler.
-Jeton verip karsiliginda meyve alan maymunlar, jeton vermeden meyve alan maymunlari görünce bunu protesto ederler. Kendilerine verilen meyveyi yemeyerek kendileri zararli ciktiklari halde adalet isterler.
-Belgesellerde görmüssünüzdür, “sef maymundan” dayak yiyeni diger maymunlar teselli ederler vs
Moral evrimseldir. Cok azda olsa primatlarda da vardir ve insanlarda daha da gelismistir. Insanlar roket veya bilgisayar yaparken, maymunlar bir cöpü/degnegi alet olarak kullanmalari gibi düsünebiliriz. Nasil milyonlarca yil icinde alet yapmayi gelistirdiysek morali da öyle gelistirdik.

 

ETHIK ise neyin “iyi” neyin “kötü” oldugunu sorar, arastirir ama kesin cevap vermez. Ethike ahlak kurallari diyebiliriz, kisiden kisiye, toplumdan topluma degisir. Tartismali bir konudur. “Su ahlak kurallari kesin dogru ve sunlar kesin yanlis” demek zordur. Neyin dogru, neyin yanlis olduguna kisiler, toplumlar, kültürler karar vermeye calisir ama sonunda evrim bir eleme yapar ve zamanla ise yaramayan ahlak kurallari yok olur.
“Ahlak yoktur, tecavüz serbesttir” diyen bir topluluk önceleri var olmus olabilir ama görüldügü gibi zamanla yok olmus veya yok olmak üzeredir. Böyle bir düsünce belki hapishanelerde hala gecerliligini koruyor olabilsede yinede elenmektedir. Bu yüzden böyle düsünceleri onaylayan insanlar bulmakta zorlanirsiniz.
Mesela Islam peygamberi cocuk yasta bir kizla evlendigi halde günümüzün (modern) müslümanlarin böyle bir evlilige iyi bakmadigini ve cocuk evliliklerinin azaldigini gözlemleyebiliriz.

Toparliyorum: MORAL evrimseldir, her insanda az cok vardir. Bu “morali”  bir sepet gibi varsayarsak, bu sepetin icine koydugumuz seyler “ethik”dir, yani subjektivdir ve toplumdan topluma, kültürden kültüre degisir..

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 25.08.2016 at 12:59, Güçlü Ateist yazdı:

İlkeler kurumlarla birlikte gelir.O kurumlar da insanları köleleştirir.Benim seni veya çocuğunu öldürmemden endişe ediyorsan kendine koruyucu giysi yaparsın, ya da uzaktan görüntülü iletişim kurarsın.Ya da seni öldürdüğümde çocuğunuın veya yakınındaki birinin bir kimyasal silah kullanıp beni ve ailemi öldüreceği bilgisi beni durdurur. Kimyasal veya nükleer koruma oluşturursun kendine.Ortak bir ilke belirleyip ona göre hareket etmek bir dindir.Sen kendini öldürülemez, çocuklarını tecavüz edilemez, tutsak edilemez ve aç bırakılamaz yapmalısın.Benim seni öldürmememi veya çocuııklarına tecavüz etmemi dikte eden embesil bir sisteme güvenmemelisin.Eğer sen yapamıyorsan bunu başına gelenlerle ölmelisin.Bütün canlılar böyle yaşıyor. Yakalanan av her zaman grubun en beceriksizidir.Gücün kendinden gelmeli.Embesil bir "şöyle şöyle yapalım tamam mı?" şeklindeki çocuk oyunundan değil.

Senin söylemlerinde bazı doğru cümleler var, ama hepsi değil. Senin düşünce tarzının aynısına sahip olan bir biyolog-sosyoloji profesörü var.Biyolojiden sosyoloji üretmeye çalışan bir kişi ! 

Herbert Spencer (1820-1903) 
Bu kişi, 19. yüzyılda, bütün bilimlerin sentezini yapmaya çalışan bir İngiliz sosyal filozofu ve biyologudur. Bazı bilimadamlarına göre Spencer, evrimin önemini Darwin’den önce fark etmiştir. Darwin’in “uyum sağlayan yaşar” görüşünün benzerini insan toplumlarına uyarlamış birisidir ve serbest rekabetin önünün açılması gerektiğini iddia etmiştir. Çünkü bu durumda insanlar, yeteneklerine en uygun yeri bulacaktır. Ancak böyle bir iddia,ekonomik açıdan çalışanları düşük ücret ve kitleleri de yoksulluk düzeyinde tutmak isteyenlerin işine yarar.Üstelik bu durum ayrımcılığı, “doğal yasalar”ın gereği olarak ortaya koymaktadır.

Spencer, parçaların birbiriyle ilişkili olduğunu, bir organizma (sistem) olarak incelemiştir. O’na göre toplum, bireylerin toplamı değildir. Toplum, parçalar ile bütün arasındaki işbirliğiyle karakterize edilen bir yapı ve canlı organizmadır. Spencer’in diğer bir düşünce tarzı; toplumsal evrim teorisinin geliştirilmesidir.Toplumun organizmalar gibi geliştiğini iddia eder. Toplumlar, Spencer’a göre, basitten karmaşığa doğru gitmektedir.

Tarihi gelişme sürecini ikili bir sınıflamaya tabi tutmuştur. O’na göre insanlık savaşçı toplumlardan, endüstriyel toplumlara doğru gitmektedir. Ona göre savaşçı toplumlar, militer bir örgüte benzerler. Bu toplumlarda, baskıya dayalı bir yönetim biçimi ve despotik bir hükümet iktidarı vardır. Dolayısıyla kendi içinde bütünleşememiştirler. Buna karşılık endüstri toplumları, çok farklılaşmış ilişkilerin oluşturduğu örgütlü bir ağdır. Bu toplumlarda kendi içlerinde güçlü bir bütünleşme söz konusudur. Spencer’ın evrimci görüşleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında, yeni yükselmekte olan orta sınıf arasında oldukça ilgi görmüş; özelikle de Amerika’da taraftar bulmuştur. Bir çok konuda Comte ile benzer düşünmekle beraber, Comte’un geliştirdiği merkezileştirici toplum kavramından kesin bir biçimde ayrılmaktadır. Spencer, Comte’tan farklı olarak liberaldir. O’na göre, bireylerin -kolektivist müdahalelerden uzak bir biçimde- kendi çıkarları peşinde koşmalarına izin verilirse, toplum yeterince düzenlenmiş olur. Spencer, doğa bilimlerinin prestiji ile, 19. yüzyıl kapitalizminin bireyci ve rekabetçi niteliğinin etrafında örülmüş olan bir ilerleme teorisi sunmuştur.

Bir yazarın deyimiyle Spencer, biyolojiden bir sosyoloji türetmeye çalışmıştır.     Bence senin fikirlerin de bu yönde.                    

 (Her türlü fikre saygımız var,lafın gelişi; güzel bir konu bu, tartışmaya değer)                                             
 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Devletler yokedilmelidir, evet. Yalnız bu ancak iyinin kötünün ne olduğunu, toplumun iyi öğrenmesi ile mümkün olabilir. anarşizm ile, çatışma ile değil.
Ve özellikle sevgi, vicdan, erdem, hakkaniyet gibi kavramları ortadan kaldırarak bu hiç mümkün değil.
Zaten bu uzun zaman alacak bir süreçtir. 
 
Devlet, millet, bayrak, ordu, silah, kanun, gelenek, elbise, makam-mevkii gibi tanrılar ve putlaşmış kavramlar da, dinsel tanrılarla birlikte yokedilmeli, sadece insan olmalı değerli olan...
 
Ama tersine bunun için toplumun en büyük değerinin insanlık olması gerekiyor.
Tanrılara, kanunlara ve bir takım düzen sağlayıcı güçlere gerek kalmaması için de, insan beynindeki şiddet, nefret, egoistlik, ayrımcılık gibi virüslerin temizlenmesi şarttır. Bu da bilim ve felsefe ile olabilir.
 
 
                          
 
tarihinde Mindsurfer tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Din emirlerine inanan milletler varken devletler, milletlerin edilgen çatıları olacaklardır.
Dine az-çok inanan seçmen kitlesi, devlet için beka demektir.
Devlet tarafından güdülen millet için din de, beka demek olduğu için ilkin dinler kalkmalıdır veya kalkacaktır.
İlkin dinleri sonra devletleri, evrimsel olarak seyrelten öğe, insan açlığının doyumu olacaktır.
İnsanlar açken dinlerini ve devletlerini, ölümleri pahasına savunacaklardır.
Doymak için ihtiyaç duyulmayan etkisiz bir elemanı kimse yanında tutmaz.
Dinler ve devletler ancak tokluk ile seyreltilir veya yok edilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Din emirlerine inanan milletler varken devletler, milletlerin edilgen çatıları olacaklardır.
Dine az-çok inanan seçmen kitlesi, devlet için beka demektir.
Devlet tarafından güdülen millet için din de, beka demek olduğu için ilkin dinler kalkmalıdır veya kalkacaktır.
İlkin dinleri sonra devletleri, evrimsel olarak seyrelten öğe, insan açlığının doyumu olacaktır.
İnsanlar açken dinlerini ve devletlerini, ölümleri pahasına savunacaklardır.
Doymak için ihtiyaç duyulmayan etkisiz bir elemanı kimse yanında tutmaz.
Dinler ve devletler ancak tokluk ile seyreltilir veya yok edilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
13 saat önce, Tatar-Hatun yazdı:

Senin söylemlerinde bazı doğru cümleler var, ama hepsi değil. Senin düşünce tarzının aynısına sahip olan bir biyolog-sosyoloji profesörü var.Biyolojiden sosyoloji üretmeye çalışan bir kişi ! 

Herbert Spencer (1820-1903) 
Bu kişi, 19. yüzyılda, bütün bilimlerin sentezini yapmaya çalışan bir İngiliz sosyal filozofu ve biyologudur. Bazı bilimadamlarına göre Spencer, evrimin önemini Darwin’den önce fark etmiştir. Darwin’in “uyum sağlayan yaşar” görüşünün benzerini insan toplumlarına uyarlamış birisidir ve serbest rekabetin önünün açılması gerektiğini iddia etmiştir. Çünkü bu durumda insanlar, yeteneklerine en uygun yeri bulacaktır. Ancak böyle bir iddia,ekonomik açıdan çalışanları düşük ücret ve kitleleri de yoksulluk düzeyinde tutmak isteyenlerin işine yarar.Üstelik bu durum ayrımcılığı, “doğal yasalar”ın gereği olarak ortaya koymaktadır.

Spencer, parçaların birbiriyle ilişkili olduğunu, bir organizma (sistem) olarak incelemiştir. O’na göre toplum, bireylerin toplamı değildir. Toplum, parçalar ile bütün arasındaki işbirliğiyle karakterize edilen bir yapı ve canlı organizmadır. Spencer’in diğer bir düşünce tarzı; toplumsal evrim teorisinin geliştirilmesidir.Toplumun organizmalar gibi geliştiğini iddia eder. Toplumlar, Spencer’a göre, basitten karmaşığa doğru gitmektedir.

Tarihi gelişme sürecini ikili bir sınıflamaya tabi tutmuştur. O’na göre insanlık savaşçı toplumlardan, endüstriyel toplumlara doğru gitmektedir. Ona göre savaşçı toplumlar, militer bir örgüte benzerler. Bu toplumlarda, baskıya dayalı bir yönetim biçimi ve despotik bir hükümet iktidarı vardır. Dolayısıyla kendi içinde bütünleşememiştirler. Buna karşılık endüstri toplumları, çok farklılaşmış ilişkilerin oluşturduğu örgütlü bir ağdır. Bu toplumlarda kendi içlerinde güçlü bir bütünleşme söz konusudur. Spencer’ın evrimci görüşleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında, yeni yükselmekte olan orta sınıf arasında oldukça ilgi görmüş; özelikle de Amerika’da taraftar bulmuştur. Bir çok konuda Comte ile benzer düşünmekle beraber, Comte’un geliştirdiği merkezileştirici toplum kavramından kesin bir biçimde ayrılmaktadır. Spencer, Comte’tan farklı olarak liberaldir. O’na göre, bireylerin -kolektivist müdahalelerden uzak bir biçimde- kendi çıkarları peşinde koşmalarına izin verilirse, toplum yeterince düzenlenmiş olur. Spencer, doğa bilimlerinin prestiji ile, 19. yüzyıl kapitalizminin bireyci ve rekabetçi niteliğinin etrafında örülmüş olan bir ilerleme teorisi sunmuştur.

Bir yazarın deyimiyle Spencer, biyolojiden bir sosyoloji türetmeye çalışmıştır.     Bence senin fikirlerin de bu yönde.                    

 (Her türlü fikre saygımız var,lafın gelişi; güzel bir konu bu, tartışmaya değer)                                             
 

 

Başka neden bir sosyoloji üretilir ki?

Delüzyonlardan değil herhalde.

Link to post
Sitelerde Paylaş
8 saat önce, Mindsurfer yazdı:
Devletler yokedilmelidir, evet. Yalnız bu ancak iyinin kötünün ne olduğunu, toplumun iyi öğrenmesi ile mümkün olabilir. anarşizm ile, çatışma ile değil.
Ve özellikle sevgi, vicdan, erdem, hakkaniyet gibi kavramları ortadan kaldırarak bu hiç mümkün değil.
Zaten bu uzun zaman alacak bir süreçtir. 
 
Devlet, millet, bayrak, ordu, silah, kanun, gelenek, elbise, makam-mevkii gibi tanrılar ve putlaşmış kavramlar da, dinsel tanrılarla birlikte yokedilmeli, sadece insan olmalı değerli olan...
 
Ama tersine bunun için toplumun en büyük değerinin insanlık olması gerekiyor.
Tanrılara, kanunlara ve bir takım düzen sağlayıcı güçlere gerek kalmaması için de, insan beynindeki şiddet, nefret, egoistlik, ayrımcılık gibi virüslerin temizlenmesi şarttır. Bu da bilim ve felsefe ile olabilir.
 
 
                          
 

Bak belirli bir seviyeye kadar güzel gittin.

Default tabu merkezlerini tek tek saydın.

Hepsi olmamalı dedin.

Ancak sonra bir ama diyerek başka bir sanrı ve delüzyon sıralamaya başladın.

Sevgi vicdan erdem ve adalet gibi belirsiz şeyleri sıraladın bunlar olsun dedin.

Şiddet, nefret egoizm, ayrımcılık dedin, bunlar olmasın dedin.

 

Şimdi sana büyük haberi vereyim.

 

Bu saydıklarının hepsi belirsiz kavramlar.

 

Sevgi deidğin soyutluğun bir ucu sende hoş şeyler yaratırken diğer ucu başkasında hoş olmayan şeyler yaratır.

Yani senin sevgi dediğin şeyin sendeki adı sevgi, diğer yerdeki adı nefret :)

Kişiden kişiye değişiyor.

 

Aynı şekilde hakkaniyet senin için hakkaniyetse başkası için adaletsizliği ifade ediyor.

Bunlar aynı anda aynı düzlemde oluyor.

 

Şimdi basit bir örnek vereyim.

Siz 100 kişi bir çocuğu agu ugu seviyorsunuz diyelim.

Yüzünüzde de bunun adı "sevgi", ancak o bunalımda bunun adı çocuk için "kötülük" "nefret" "eziyet"

 

Saydığın kavramlar geçersiz.

Sendeki uçlarının adları o ise, bir yerlerde bir açıdan uçları başka oluyor.

 

Bir sevgi yanılsaması aynı anda başkası için nefret oluyor.

 

 

Ayrıca sen nereden biliyorsun insanların kaosta üreteceği davranışların kötü şeylere yol açacağını?

 

Örneğin istanbulda kaos olsa, 100 farklı grup oluşsa, bu gruplardan 2 tanesi yamyamlık, 3 tanesi işkence, 1 tanesi tecavüz, 2 tanesi katliam, 3 tanesi yardım vs gibi çeşitlilikle birbirlerine girse

Sen neredne biliyorsun bu oluşan kombinasyonlar sonucunda ne çıkacağınız?

 

Akrepler kendi ortamında kusursuz değil mi? Gergedanlar da öyle değil mi? Onlar nasıl var oldu sanıyorsun? Haydi sevgiyi seçelim diye mi?

Hayır.

Rastgele davranışlar birbiriyle çarpıştı. Ölümcül çarpışmalar. Ve sonunda gergedan bu şekilde ortamında kaldı.

Kendi içinde ve dışında onu ısırıp boynuz sokanlar çok olduğu için derisi sertleşti.

 

Senin bir müslümandan farkın yok.

Onlar da gerçek islam gerçek islam diye ortada dolaşıyor.

 

Sen de sevgi diyorsuın. Sendeki adı sevgi ise diğer uçtaki adı nefret olan bir yanılsamayı tarif ediyorsun :)

Daha akıllı olmalısın. Yanılsamaların özelliği nedir biliyor musun?

 

Delüzyona kapılan kişi tarafından o açının mükemmel olduğunun düşünülmesi

Müslüman kendi açısını mükemmel der, hristiyan öyle, senin gibiler de kendi açısını doğru der.

Benimse açım yok.

Tüm açılar geçersizdir diyorum hep birden bunalıma düşüyorsunuz.

Akıl hastanesinde deliler de benzer tepkiler veriyor.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...