Jump to content

Sosyal Demokrasi ve Kemalizm


Recommended Posts

9 saat önce, Türk Ateist yazdı:

Bir de şu CHP'ye saldırıp durma, nefret kusma işini bi bıraksanız öyle iyi olacak ki. Adamlar üç gündür mecliste yumruk yumruğa dövüşüyor, gece millet uykudayken geçirilmek istenen milletveklliğiyle ilgili madde görüşülüyorken kürsü işgal ediyor falan filan. Bunlara odaklanmak daha akıllıca olur. Yok şu anda başka parti. O yüzden herkes aklını başına alıp tek muhalefet partisi olan bu partiyi şu anda desteklemeli, yanında olmalı. Var mı başka muhalefet? Yok. Ya dincinin yanındasınız ya da CHP'nin. Başka seçeneğiniz yok.

İki yumruk salladılar diye havaya girdin değil mi? 

Ne kadar safsınız siz ya. Görmedin mi Binali Yıldırım'la nasıl sohbet edip Kaz Kebabı muhabbeti yaptıklarını? Y. Özdil'in o yazısını okumadın mı?

Bu CHP bu haliyle sırf birkaç vekili iki yumruk salladı diye şimdi bir umut mu oldu? 

Biz bu hale nasıl geldik diye hiç mi düşünmezsiniz?

Bandı başa saralım mı? Sene 2002'de RTE'nin siyaset yasağını kimler kaldırdı? Sırf partisinin başına geçebilsin diye, hukuku çiğneyerek, "Gericilere hoşgörü göstermek demokratlık değildir" diyen Atatürk'e nispet yaparcasına Anayasayı delik deşik ederek, Sabih Kanadoğlu gibi değerli bir hukuk insanının girişimiyle alınan kesinleşmiş yargı kararını yok sayarak, sadece %34 oy almış bir partiyi "Çoğunluğun iradesine saygı göstermek gerek" diyerek ve %66'lık çoğunluğu %34'lük cahil azınlığa yem yaparak, tüm hukuk, akıl, nizam ve vicdan ölçütlerine ihanet ederek RTE'yi başbakan yapan kimlerdi?

Kısıklı Köşkünde, azılı Atatürk düşmanı RTE'yle pazarlık masasına oturan kimdi? 

Bir türlü plajlardan çıkarıp da partisine sahip çıkmasını sağlayamadığımız, demokrasi kahramanımız ve hala vazgeçilmez olduğunu P.ztesi günü kendisine tanınan söylev verme inisiyatifinden anladığımız, hızlı zampara D. Baykal değil mi?

RTE gibi birinin asla ve kat'a devlet yönetme mevkiine getirilmemesi gerektiğini idrak edebilmek için ille de bu felaketlerin yaşanması mı gerekiyordu?

Bu adam başa geçtiğinde her türlü hukuk kuralını çiğneyeceğini, her türlü hileye başvuracağını bilmek için alim olmak mı gerekiyordu?

Elbette hayır. Zaten bunun için Anayasamızda, demokrasiyi güvence altına almak için cezai müeyyideler öngörülmüştü.

Bu yaptırımlar oraya süs olsun diye konulmadılar.

Ama CHP'deki kökleşmiş ihanet ve savsaklık, yavşaklık, vurdumduymazlık, adam sendecilik o boyutlardaydı ki Baykal itinin peşinden gittiler ve Anayasayı tarumar edip malum şahsı başa getirdiler.

Eeeee bunların olacağı zaten başından belliydi. O zaman Tayyib'e kızmak anlamsızdır.

Hırsızların cirit attığı bir mahallede, tüm kapıları ve pencereleri açık bırakıp sonra da "aaaa evime hırsız girdi, soyuldum" diye feryat etmektir.

İşte bu ülkeyi bu noktaya getiren de bu aptallığımızdır, aymazlığımızdır. Kendi içimizden yıkılıp un ufak edildiğimizi göremeyecek kadar kör oluşumuzdur.

O yumruk sallayan kahraman vekiller, Başkanlık geldikten sonra süt dökmüş kediye döneceklerdir. 17 bin TL maaş için iki yumruk sallamışlar çok mu.

Oku Yılmaz Özdil'i de daha şimdiden Kaz Etini mangalda nasıl çevireceklerinin muhabbetini yaptıklarını gör.

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Al işte bugün de K. Kılçıkdaroğlu'nun marifetlerini yazmış. Ekmelledin'den başka adam kalmamış mıydı memlekette?

Bir Yılmaz Büyükerşen, ya da Uğur Dündar aday gösterilmez miydi?

MHP'li seçmenin oylarını alacağım diye, üstelik MHP'li seçmenin yarısının AKP'ye çabucak kayabilecek kadar CHP'den nefret ettiği apaçık ortadayken CHP seçmenine böyle bir utancı yaşatmayı nasıl reva görebildiler?

Seçim gezisinde MHP'lilere ülkücü bozkurt işareti yapan Kılçıkdaroğlu omurgasızlığının bedelini bize ödetmiştir.

Kendi değerlerine sahip çıkmayana kimse sahip çıkmaz arkadaşım.

Sağa sola fino köpeği gibi kuyruk sallamanın, ilkelerine ihanet edip basit numaralarla, ucuz siyasetle oy devşirmeye çalışmanın, dik duramamanın kaçınılmaz sonucu budur.

Al oku da gör kimleri Cumhurbaşkanı olarak görmek istemiş bu CHP

 

Vahdettin'in şeyhülislamı'ydı Mustafa Sabri… Sevr'in imzalanması için özel çaba harcadı. Sarıklı İngiliz finosuydu, İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucularındandı. Anadolu'daki direnişi kırmak için İngilizler tarafından icat edilen İslam Teali Cemiyeti'nin kurucularındandı. Mustafa Kemal'in idam fermanını bizzat kaleme aldı, fetva verdi, “Mustafa Kemal'in öldürülmesi caizdir, hatta her müslümanın dini vazifesidir” dedi. Böylesine süzme şerefsizdi yani… Kuvayi Milliye'den nefret ediyordu, “kudurmuş haydutlar, hainler, caniler” diyordu. “Eyy Allah'tan korkmayan, eyy peygamberden haya etmeyen mahluklar” diyordu. “Mustafa Kemal ve Ankara Hükümeti kahpedir” diyordu. “Bunların dinsizlik derecesi tasavvur edilemez, cenabı hakkın gazabı ve laneti bunların üzerine olsun” diyordu. Milli mücadelenin moralini bozmak için elinden geleni yapıyordu, “İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin, iki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İstanbul'dan çekip gitmelerini, ancak Kemalist Türk aklı kabul edebilir” diyordu. “Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bizim için hayırlı ve menfaatli olamaz, İngilizleri kızdırırız, İngiliz gibi muazzam devlete karşı katiyen kazanma ihtimali yoktur” diyordu. “Yunan ordusu halifenin ordusudur, asıl kafası koparılacak mahlukat Ankara'dadır” diyordu. “Eyy askerler, Mustafa Kemal'in gayrimeşru emirlerine uyduğunuz yeter, bunların vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, müslümanlık için farz olmuştur, sizin bu hainlere itaatiniz mescitlerimizi mabetlerimizi harap eyleyecek, bu zalimlere, bu katil canavarlara alet olduğunuz yeter, padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet kucağı size açılmıştır, Allahını peygamberini seven bu tarafa gelsin” diyordu. Kuvayi Milliye'nin yanında saf tutan Denizli, Isparta, Uşak, Antalya, Sinop müftülerini görevden azletti, Ankara müftüsü Börekçizade Rıfat için idam fermanı çıkarttı. İzmir'deki Yunan Yüksek Komiserliği'ne teklifte bulundu, “Mustafa Kemal'in pençesinden kurtulmak için Batı Anadolu'da sizin kontrolünüzde özerk hükümet kuralım” dedi, Atina'ya iletildi, Yunan başbakanı Gunaris teklifi inceledi, “kendi milletini satan hainlere ihtiyacımız yok” dedi, reddetti. Bu haysiyetsiz yobaz… Milli mücadele kazanılınca, padişahı efendisi Vahdettin gibi, İngiliz gemisiyle kaçtı, Yunanistan'a sığındı, Yarın adıyla gazete çıkardı. O gazeteye 1927 senesinde “Allah'ın huzurunda Türklükten istifa ediyorum, tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme, beni Türk milletinden addetme” diye makale yazdı. “Elimden gelse bütün Türkleri Arap yaparım, bunların vaktiyle Araplaşmadığına eseflenirim” diye yazdı. Hilafetin yeniden kurulması için dönemin Papa'sına mektup gönderdi, İslamiyet adına Vatikan'dan yardım istedi. Yunanistan'dan Suudi Arabistan'a geçti, en son Mısır'a yerleşti, El Ezher Üniversitesi'nde ders verdi, Kahire'de öldü, Gafir mezarlığına gömüldü.

*

Mehmet İhsan efendi, bu haysiyetsiz Mustafa Sabri'nin en birinci öğrencisiydi. Atatürk Cumhuriyeti'ne katlanamadı, Cumhuriyet ilan edilir edilmez tası tarağı topladı, henüz 22 yaşındayken, Mustafa Sabri'nin yanına Mısır'a gitti. Birbirlerini öylesine seviyorlardı ki, Mehmet İhsan efendi öldüğünde, Mustafa Sabri'nin yanına gömüldü.

*

Kemal kılıçdaroğlu efendi, bu Mehmet İhsan efendinin oğlunu Atatürk Cumhuriyeti'ne cumhurbaşkanı adayı yaptı!

*

Atatürkçüler şoke oldu. Memlekette adam kalmamış gibi, tee Mısır'dan getirilmişti. Herkes google'a koştu, “kim bu ekmeleddin?” diye aradı. Vatandaşların yüzde 78'i adını bile duymamıştı. Yukarıda özetlediğim zihniyetle, Arap kültürüyle yetişmişti. Kahire'de doğmuş, Türkiye'ye hayatında ilk defa 27 yaşında gelmişti, 27 yaşına kadar memlekete adım bile atmamıştı. Akp'nin ve özellikle Abdullah Gül'ün desteğiyle İslam İşbirliği Teşkilatı genel sekreteri olmuştu. İslam Ordusu kurulmasını önerdi, ki, bu İslam Ordusu aslında ABD'nin projesiydi. Açık açık “CHP'li değilim” diyordu. Demokrat Parti geleneğinden geldiğini söylüyor, Turgut Özal hayranı olduğunu söylüyor, güya rakip olduğu Tayyip Erdoğan için “aile dostum” diyordu. Seçim bildirgesini okumaya Fatiha suresiyle başladı, Menderes'in mezarının başında konuşma yaparken ağladı. Yurt gezilerinde en önce türbelere gitti, vatandaşları “ehlen ve sehlen” diye Arapça selamladı. Ekmeleddin ihsanoğlu efendinin cumhurbaşkanı adaylığını, kemal kılıçdaroğlu efendi ve devlet bahçeli efendiden başka, sadece fethullah gülen destekliyordu, pensilvanya'daki vaazında “her halimizde, her tavrımızda iman-ı ekmel, İslam-ı ekmel, ihsan-ı ekmel, ihlas-ı ekmel, rıza-yı ekmel, yakin-i ekmel demeliyiz, hayatımızı bu atkılar arasında dantela gibi işlemeliyiz, sürçsek bile, kalktığımızda el ihsan demeliyiz” diyordu. Ekmeleddin efendinin adaylığına itiraz etmek adeta suç haline getirilmişti, itiraz edenler “CHP düşmanı, Atatürk düşmanı, AKP yandaşı” ilan ediliyordu. Kemal kılıçdaroğlu efendi “tıpış tıpış oy vereceksiniz” diyordu. Netice kaçınılmazdı… Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçildi. CHP seçmeni saçını başını yolarken, ekmeleddin efendi gevrek gevrek gülümseyerek “çok mutluyum” dedi. Kemal kılıçdaroğlu efendi de “siyaset dünyamız çok önemli bir aktör kazandı, bugün seçim olsa yine sayın ihsanoğlu'nu aday gösterirdim” dedi.

*

Chp'nin cumhurbaşkanı adayı olan ekmeleddin efendi, Chp'den milletvekili olmayı kabul etmedi, gitti Mhp'den milletvekili oldu.

*

Mhp'deki tüm muhalifleri fetocu olmakla suçlayan devlet bahçeli efendi, fetonun bizzat dualar ettiği ekmeleddin efendiyi hem cumhurbaşkanı çatı adayı yaptı, hem milletvekili yaptı, hem TBMM başkan adayı yaptı.

*

Ve şimdi, bu ekmeleddin efendi, Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimini değiştirecek olan yeni anayasaya, halkın egemenliğini saraya veren yeni anasayasa “evet” oyu verdi. Henüz aksini açıklamadığına göre… Kemal kılıçdaroğlu efendinin halka dayattığı cumhurbaşkanı adayı, gitti, Tayyip Erdoğan'ın başkanlığı lehine oy kullandı!

*

Bitmedi…

*

Dün anlatmıştım, başbakan binali efendi, muhalefet kulisine geldi, yılışık yılışık sırıtan Chp'lilerle çay içti, kemal kılıçdaroğlu efendiyle Kars kazı muhabbeti yaptı, hep birlikte Kars kazı yeme konusunda anlaştılar.

*

Meclis kulisindeki bu görüşmede Chp ve Akp kurmaylarından başka biri daha vardı. Ekmeleddin ihsanoğlu efendi de oradaydı!

*

TBMM'de rejim değiştirilirken… Bir avuç namuslu CHP milletvekili canhıraş şekilde direnirken… CHP'li kadın milletvekili AKP milletvekilleri tarafından tartaklanırken… Atatürkçü yurttaşlar bu vahim hadiseleri Halk tv ekranından seyredip, kahrolurken… Ekmeleddin efendi, binali efendiye ne dedi biliyor musunuz?

*

“Osmanlı hanedanı mensuplarına maaş bağlanması, hanedanın çocuklarına yurt ve burs imkanı sağlanması için bir yasa teklifi sunmuştum, bu konuda yardımlarınızı rica ediyorum” dedi!

*

Evet, yanlış okumadınız…

*

Atatürk Cumhuriyeti'nin adeta kapısına kilit vurulurken… Atatürkçü seçmene zorla dayatılan cumhurbaşkanı adayı ekmeleddin efendi, Osmanlı'ya maaş bağlanması için kulis yapmakla meşguldü.

*

Üzülüyorsunuz, daha çok üzülün diye yazmıyorum bu satırları…

*

Bile bile, göz göre göre, yurtsever duygularınızı istismar edip, aslanlar gibi direniyorlar, bravo chp yönetimine, kılıçdaroğlunun Atatürk'lü klibine bayıldım, elli kere tıkladım filan diyebilirdim. Kişisel olarak bana çok faydası olur ama, memlekete yazık olur.

*

Yarınların aydınlık olmasını istiyorsak, bu karanlık günlere nasıl sürüklendiğimizi asla unutmayalım diye yazıyorum… Mücadele ediyormuş gibi görünürken, aslında kimlerin Kuvayi Milliye maskesinin altına gizlendiğini görelim diye yazıyorum

tarihinde Userİşte tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On ‎1‎/‎3‎/‎2017 at 16:47, yeniçeri53 yazdı:

Birde şöyle düşünelim :Acaba Atatürkün ömrü İsmet paşa kadar olabilseydi.II Cihan savaşında ne yapardı? Savaştan sonra ne yapabilirdi? İtalyanların bize bıraktığı 12 adayı alabilirmiydi? SSCB nin Toprak talebi ve Boğazlar üzerindeki isteklerine ayrıca Türkiyenin bir Varşova paktı Ülkesi olması taleplerini nasıl karşılar ve neler yapabilirdi?

12 ada meselesini bilmiyorum. Ama onların halkı yunanlı. (İzmir filan da Yunanlılarındı). Zaten bir sürü toprak var. gözünüz doysun.

Bir kere yazdım. Bi daha yazayım.

Atatürk ülkeyi var eden kişidir. Atatürkçülük bu ülkenin var olma ideolojisidir. ABD'de Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti vardır ama her ikisi de ABD'nin kuruluş ilkeleri konusunda hemfikirdir.

Normal koşullarda "Atatürkçü olmayan" parti diye bir şey olmaz. Anlatabiliyor muyum.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 hours ago, leonardo18 said:

12 ada meselesini bilmiyorum. Ama onların halkı yunanlı. (İzmir filan da Yunanlılarındı). Zaten bir sürü toprak var. gözünüz doysun.

Bir kere yazdım. Bi daha yazayım.

Atatürk ülkeyi var eden kişidir. Atatürkçülük bu ülkenin var olma ideolojisidir. ABD'de Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti vardır ama her ikisi de ABD'nin kuruluş ilkeleri konusunda hemfikirdir.

Normal koşullarda "Atatürkçü olmayan" parti diye bir şey olmaz. Anlatabiliyor muyum.

 

Yani Var olmaksa sayet o zaman  padisahlık yani Mutlakiyetle ve seriatla da yönetilmekdemi var Atatürkcülügün icinde ? Yanlısmı anladım ?Eger anlamadımsa buna katılmak mümkün degildir

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, yeniçeri53 yazdı:

Yani Var olmaksa sayet o zaman  padisahlık yani Mutlakiyetle ve seriatla da yönetilmekdemi var Atatürkcülügün icinde ? Yanlısmı anladım ?Eger anlamadımsa buna katılmak mümkün degildir

Onu diyorum işte yıllardır. Cumhuriyeti yıkmak isteyen parti yasal olamaz. Yurt dışında komünist parti filan var. Ama onlar bile bu kadar ileri gitmiyorlar. Deveye sormuşlar hesabı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, yeniçeri53 said:

Yani Var olmaksa sayet o zaman  padisahlık yani Mutlakiyetle ve seriatla da yönetilmekdemi var Atatürkcülügün icinde ? Yanlısmı anladım ?Eger anlamadımsa buna katılmak mümkün degildir

Yok. Leo haklı. Atatürkçülük aydınlanma ve modern düşüncelerin tamamını ifade eder. Yani miliyetçilik, solculuk ve liberalizm. Bütün bunların varlığının temeli Atatürkçülüktür. Atatürk'ü silersek geriye sadece din ve kabile temelli cemaatler kalır. O cemaatler içinde siyasi düşünce yoktur. Siyasi düşünce denen kavramın temeli Atatürkçülüktür. Bir organizasyon ancak modern/laik görüşlere sahip olursa siyasi parti olarak kabul edilir. Modern/laik olmayan organizasyonlar siyasi parti değildir. AKP ve HDP siyasi parti değildir

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Robespierre said:

Yok. Leo haklı. Atatürkçülük aydınlanma ve modern düşüncelerin tamamını ifade eder. Yani miliyetçilik, solculuk ve liberalizm. Bütün bunların varlığının temeli Atatürkçülüktür. Atatürk'ü silersek geriye sadece din ve kabile temelli cemaatler kalır. O cemaatler içinde siyasi düşünce yoktur. Siyasi düşünce denen kavramın temeli Atatürkçülüktür. Bir organizasyon ancak modern/laik görüşlere sahip olursa siyasi parti olarak kabul edilir. Modern/laik olmayan organizasyonlar siyasi parti değildir. AKP ve HDP siyasi parti değildir

Evet bende aynı düsüncedeyim-Leo yu tam anlayamamıstım tamam zaten izahde etti-6 ok olmadan Atatürkçülük olmazki ;O zaman Atatürk İstiklal savasını yapan  Pasa olmakla kalırdı-

tarihinde yeniçeri53 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...
Alıntı

 

Mustafa Kemal’i Sahiplenenler – Özgür Gülsoy

 

O talihsiz geri sıçramanın, yani SSCB’nin sona ermesinin ardından, Dünyamızı bir virüs esir almış durumda… Sivil örümcekçilik virüsü. En sağından en soluna kadar, egemenliği elinde bulunduran siyasi ekipler bu virüsün etkisi altında.

Söz konusu virüsün etkisi altında düşünce felcine uğramış arkadaş Mustafa Kemal neden Marksist-Leninistlerin bir kısmı tarafından savunulmakta diye feryat ediyor bir yazısında. [1]

Kısaca özetlemek gerekirse, Mustafa Kemal’in önderlik ettiği ulusal nitelikli kurtuluş hareketi, sosyalizme yuva olan tüm değerleri, gelişimi ifade etmekte. Tıpkı Bolivar’ın, Jose Marti’nin ifade ettiği gibi. Tabii ki sınıf mücadelesinin ışığı altında o yuvanın modern gericilik olan Finans-Kapital tarafından nasıl parçalanmaya çalışıldığını, bu durum sonucunda Kürt ve Türk halkından sömürülen tabaka ve sınıflarının acılarının nasıl arttığını ortaya koymalıyız. Bu kavrayışa sahip olamadığımız anda kendimizi sıradan, sorgulamayan bir oy veren / seçmen olarak buluruz. Ancak Türkiye’de sosyal düzenin değişimini isteyen kişiler olacaksak, Mustafa Kemal’in ve önderlik ettiği hareketin değerini eğip bükmeden kavramak zorundayız. Bugün Mustafa Kemal’i gerçekten sahiplenen, onu hakkı neyse öyle değerlendiren kişiler, işte en rahatsızlık verici kişiler onlardır.

Sanıldığının aksine, bugün o ruhu taşıyanların büyük kısmı Mustafa Kemal’in kurmuş olduğu partide değildir. Hatta geçmişte Atatürk’ün önderliğini yaptığı parti ile de, sınıfla da uzlaşmayan, bu yüzden de toplamda bin yıllarca hapislere çarptırılan bir geçmişleri vardır. 50 yıl öne, Mustafa Kemal’in, kendisine dost görünenler tarafından öldürülmeye (beden ve devrimci ruh açısından) çalışıldığını, nesnel bir bakış açısı ile ortaya koyanlarda yine onlardır.

ATATÜRK’Ü ÖLDÜREN NEDENLER

Türkiye’nin son yarım yüzyılına kişiliklerinin damgasını vurmuş görünen iki kahramandan birinin “İhtilâlci”, ötekisinin “Nizamcı” karakterleri bu bakımdan birbirini tamamladı ve sosyal eğilimde ortak yanlarını kaynaştırdı. “Ulu önder”, gene tarihsel devrimler geleneğine dayanarak, karşısına çıkabilecek herkesi, önce acı güç kullanamıyacak “sivil” durumuna soktu : “Kuvayı Milliye zamanı uzaktan yakından politikayla temas eden ne kadar kumandan ve subay varsa, yaverlerine kadar, hepsi sivil olmuşlar ve çoğu meclise katılmışlardır.” (Fâ.; s. 345). Burada kişi kaprisi değil, enkonsiyanın etkisi gibi derinlere işlemiş sosyal eğilim kendine yol açıyordu. Nitekim, kadim Pers Devletinden beri yerleşik olan : Askeri-sivil güçleri bölme tekniğine uygunca, Atatürk, hemen bütün devlet işlerinden “Yüce Hakem” rolüne çekildi : “Yalnız. dış politikaya devamlı bir ilgi göstermiştir. Bunun dışında Hükümet İsmet Paşaya, Ordu Fevzi Paşaya emanetti. Bazı meselelerde şikâyet ve tenkitler üzerinde müdahaleler yapmak ve hakem rolünü oynamaktan başka Hükümet işleriyle pek yorulmazdı.” (Fâ., s. 350). “Hükûmet işleriyle pek baş ağrıtmamıştır. Bütün inkılâplar Atatürk’ ündür. Dış politika, bâzı bayındırlık (imar) işleri, Orman Çiftliği, Yalova, Florya vs. gibi… Bir de dil ve tarih dâvalariyle uğraştı.” (Fâ., s. 472).

En basit dil işinde : “İşi başkalarına bırakamam” diyen Atatürk mizacında bir insanın tümüyle devlet işini başkalarına bırakması kahredici sosyal determinizmdendi. Varolan sosyal “DÜZEN”e ve “HİYERARŞİ”ye kart blanş verilmezse yaşanmazdı. “O bir kuru kabadayı değildi. İnsanın kendisini boşuna harcamasından topluluğun bir şey kazanamıyacağını pek iyi anlayanlardandı.” (Fâ., 508) deniyor. Doğrusu bunun tersidir: Atatürk kendini yazık ki harcamıştır. Harcayışının sebebi, dilediğini yapamamasıdır. Kızkardeşi Makbule hanıma gazeteci soruyor : “Büyük Atatürk birçok işler yapmış… Acaba, bunların içinde hangisi kendisi için daha mühimdi?” Hanım, düşünmeye lüzum görmeden şu cevabı verdi : “- Hiçbirini ötekine tercih etmiyordu… Daha doğrusu onlardan hiç birini dilediği çapta kabul etmiyordu. Daha çok şeyler yapmak, daha büyük inkılâplar yaratmak niyetindeydi…” (Milliyet, 16 Kasım 1955 : Ağabeyim Mustafa Kemal no : 7). Şimdi gericilerin ağzına sakız edilen Atatürkün içkiciliğini gözönüne getirelim. Her keyif veren zehir: hayat baskısına enkonsiyan protestoda bulunmak için taksitle intihar etmektir. Atatürk’ü içki intiharına götüren içgüdü ne idi? “Daha büyük inkılâplar yaratmak niyeti”ni gerçekleştirememek baskısı. Bay Falih’in kendisi yazıyor : “Savaş ve devrim günlerinde, meseleler konuşulduğu sıralarda hiç içmez veya pek az içerdi.” (Fâ., 493). Demek Ata’yı içkiye sardıran şey, “Kendini boşuna harcaması” : dileğine rağmen “Daha çok şeyler” yapamıyacak ortamda kıvranmasıydı.

Sosyal sınıf eğilimleri önünde tek kişinin trajedisiydi bu. Ne kadar ULU olursa olsun, ergeç, kişinin rolü sosyal sınıfların etkisiyle yönetiliyor yahut eziliyordu. Düşünce ve sınıf alanından iki canlı örnek :

Atatürk ve düşünceleri : “Uzun gecelerde, arasıra bir takım düşüncelerini dikte ettirmek Atatürk’ün âdetiydi. Kalabalık arasında : “- Bunları gazetene koyarsın” derdi. Pek çok defa bu diktelerde bir “Dikişsizlik”, bir “Gelişi güzellik” olduğu için, biz notları ertesi gün kaybederdik. Kendisine söylediğimizde : “- İyi ettiniz. Zaten mesele vakit geçirmektedir.” derdi.” (Fâ., 473) deniyor. Yapacak o kadar çok şeyi bulunan kimse, vakti boşuna geçirmek ister miydi? Fakat işte, sofrasında ün alan bir kapıkulu gazeteci bile, Atatürk’ün düşüncelerini sansür edebiliyordu. Atanın “Dikişsiz” sayılan düşünceleri nelermiş? Gerçekten öyle bile olsalar, onları o hâle getiren kimlerdi?

Atatürk ve sosyal sınıf ilişkileri: Yazar soruyor [2] : “Etrafındaki bu adam ve seviye karışıklığının sebebi ne? Bir akşam, yanındaki hanıma sofrasındaki bir dâvetliyi göstererek : “- Bu adamın ne bayağı olduğunu bilmezsiniz! ” demişti. Hanım şaşırarak : ” Aman Paşacığım, öyleyse, ne diye sofranıza alıyorsunuz?” demesi üzerine : “- Ha, işte… Onu da sen bilmezsin, kızım.” cevabını vermişti. Bu devrin, kendisine eski komitekâri taktiklerden faydalanmak zaruretlerini duyuran hususiyetlerden gelir.” (Fâ., 354)… Yâni, hanımcağız insanüstü kahramanın çevresini dileğince yaratıp yokedebileceğini sanıyordu. Kahraman ise, sosyal ilişkilerden nasıl bağımsız kalınmıyacağını anlatıyordu. Kişi olarak Atatürk, bütün tiksintilerine rağmen, içine düştüğü veya içine işlemiş çevre sınıf insanlarını kontrol altına alamıyordu.”

Sürekli vurguladığımız gibi, Finans-Kapital (bugünkü TÜSİAD, TİSK, TESK), Mustafa Kemal’e dost görünümlü bir düşmandı. Bugün de görüldüğü gibi, uluslararası emperyalizm ile birlikte, sivil örümcekler aracılığı ile mirasını yemekle meşguller. Neler neler duymuyoruz, görmüyoruz ki bu partide… “Yeni” olduğunu, “sağdan oy almak” adına türbana dolandığını, yönetiminde her türlü şeriatçı, ajan örgüt öğrencisi, organize suç örgütü sempatizanına yer verdiğini, Kürt ve Türk ulusunu katillikle itham edenleri milletvekili yaptığı, 15 Temmuz hesaplaşmasının ardından Taksim’de, Yenikapı’da gerçekleşen eylemlerde organize suç örgütüne meşruluk zemini sağladığını, sarı sendikacının, karşı-devrimci akademisyenin yuvası olduğunu… Partinin başına çöreklenmiş, ikinci enternasyonalin fon örgütlerinden maddi ve manevi destek alan vakfın marifetleri ile Mustafa Kemal’in mirası (hem maddi hem manevi anlamda) yenmektedir ve bu eylem gösterdiğimiz gibi yakın zamanda başlamamıştır sanılanın aksine.

Tarihsel süreci kavrayamayan ya da çeşitli çıkarlar dolayısıyla görmezlikten gelen sıradan, sorgulamayan seçmenin Mustafa Kemal sempatizanlığı ya da Mustafa Kemal metalaştırması artık değer etmemektedir. Yani bilinçli bir yurtseverlik yerine, şovenizm kokan bayağılıklar metelik etmemekte, hatta bilinç bulandırmaktadır.

İşte Proletarya devrimcileri, tam da bu boşluğun altını doldurabildiği sürece anti-emperyalist cephenin öncüleri haline gelmekte, Mustafa Kemal’in ruhunu verdiği (doktorine ettiği) Türkiye’nin bağımsızlığı davasına gerçekten sahip çıkanlar olmaktadırlar. Tabii ki bunu güncel sorunların değerlendirmesi ışığında gerçekleştirmekteler.

Sivil örümcekçiliğin algıları ile siyaset yapan, Türkiye topraklarında turist olarak yaşayan “solcuların” (burjuva sosyalistlerinin) bu kavrayışı anlayamaması doğaldır. Çünkü onların amacı Türkiye’yi sömürücü sınıflardan temizlemek değil, onların dili ile söylersek “yaşam alanlarını savunmak” yani günlerini kurtarmaktır. Bu yüzden demokrat gördükleri ajan örgütü patentli milletvekillerine üzülmekle meşgul olurlar. Ağustos böceğinin hikayesinde olduğu gibi, meclisteki parababaları muhalefeti de siyasi etkinliklerini bu hareketlere emanet ederler. Ancak kış bastırdı mı sus pus olur, en akla gelmeyecek saçmalıklarla halkı oyalarlar. Emanet olarak koltuk verdikleri örgütleri de azarlayarak azlederler (DİSK ve Türk-İş içinde bu mücadelelerin yansımalarını görebilirsiniz).

Onların aksine, proletarya devirmcileri için olay dupduru ve nettir.

Devirmci Gençlik Önderi Deniz Gezmiş yoldaş “Bu memlekette Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz.” diyerek başlamıştı savunmasına…

Bugün güya bayrağı en önde taşınacağı iddia edilen Mahir Çayan ise Mustafa Kemal’in içinde bulunduğu durumu netçe ortaya koyuyordu.

“Mustafa Kemal, dünyada ilk defa zaferle sonuçlanmış bir halk savaşının büyük bir lideri, mazlum ulusların emperyalistleri alt edebileceğini ilk defa gösteren bir ihtilalci olarak, cephelerden cephelere vatan müdafaası için geçen hayatından dolayı sosyal sistem ve doktrinleri incelemeye zaman bulamadı.

Gazi Mustafa Kemal’in emperyalizme ve kapitalizme karşı savaş açmasına rağmen sosyalist olmaması, iç ve dış dinamiklere bağlı idi.

Bu yüzden hiçbir sosyalist Mustafa Kemal’i kınayamaz, yargılayamaz.

Mustafa Kemal’in o ortamda anti-emperyalist ve anti-feodal düşünce ve aksiyon içinde olması bile önemli bir şeydir.” [3]

Bugün işbirlikçi parababaları iktidarına ve muhalefetine karşı Mustafa Kemal’in bağımsızlık ve laiklik ilkelerini savunmak ve olması gereken sonucu olan sosyal devrim ile tanıştırmak, Proletarya Devrimcilerinin görevidir.

Görevi omuzlayarak, daha da ileri taşıyanlar, kazanacaklardır.

Özgür Gülsoy

[1] İsmail Güney Yılmaz – Pop Kemalizm
[2] Hikmet Kıvılcımlı – Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi
[3] Mahir Çayan – THKP/C Savunması

 

 

Kaynak: http://www.muasir.org/2017/03/22/mustafa-kemali-sahiplenenler-ozgur-gulsoy/

 

Yukarıdaki yazıda bahsedildiği gibi, bugün Mustafa Kemal'i gerçekten savunanlar proletarya sosyalisti devrimcilerdir. Sosyal demokratlar ve gardırop Kemalistleri, onun biçimini kullanmaktan başka bir iş yapmazlar. 

tarihinde tarihselmaddeci tarafından düzenlendi
link
Link to post
Sitelerde Paylaş
15 saat önce, Ateist Türk Milliyetçisi yazdı:

Ne komünist ulusalcıların ne de sosyal demokratların Atatürk'ü sevdiği falan yok. Bu ülkede Atatürk'ü gerçekten seven bir tek Türkçüler var.


Mesele zaten sevmek-sevmemek değil, prensiplerini kavrayıp devam ettirmek. Türkçüler Atsız'ın peşinde bunu yapmamış oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...