TENTEN 0 Şubat 12, 2017 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 12, 2017 gönderildi 2 dakika önce, sağduyu yazdı: Peki neden özellikle arap putunu seçtin? Neden diğer putlardan birisini seçmedin? En iyi bilineni o olduğu için. Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Şubat 12, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 12, 2017 gönderildi Hristayanlarınki senin putu katlıyor ama. Link to post Sitelerde Paylaş
TENTEN 0 Şubat 12, 2017 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 12, 2017 gönderildi 14 dakika önce, kavak yazdı: Iyi halt ettiniz ama saglamasini yapmayi unutmussunuz: Bildiginiz gibi malum Tanrinin en sevdigi rakam ondokuzdur(19), ona isaret eden kitap sorgusuz sualsiz insanlarin, pardon, Tanrinin sözleridir. Itirazlar itinayla reddedilir, bu böyle biline. Hasili bu kelimenin rakamlarini topladigimizda elimize ne geciyor, ona bir bakalim: A + L + L + A + H = 1 + 15 + 15 + 1+ 10 = 42 Cikan sonucun maalesef 19´la alakasi bulunmuyor ve 19´un herhangi bir katina da mukabil etmiyor. Bu durumda üc secenek var: 1. Förmül insan ürünü 2. Malum Tanri ve kitabi insan ürünü 3. Ikisi birden insan ürünü x=1 ise A=1 x=2 ise L=15 x=3 ise L=15 x=4 ise A=1 x=5 ise H=10 15 + 42 = 57/19 = 3 Al sana 19. Link to post Sitelerde Paylaş
kavak 0 Şubat 12, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 12, 2017 gönderildi (düzenlendi) 21 dakika önce, TENTEN yazdı: x=1 ise A=1 x=2 ise L=15 x=3 ise L=15 x=4 ise A=1 x=5 ise H=10 15 + 42 = 57/19 = 3 Al sana 19. Afferin Size, hemen iman ediniz. Herhangi bir akilli tasarimciya degil bizzat bu Tanriya, cünkü 19´un telif haklari sadece buna aittir. Bu Tanrinin x´ler le ne isi olur, kendi ismi tek basina yetmiyor mu ? Şubat 12, 2017 tarihinde kavak tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
Sundance 0 Şubat 13, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 13, 2017 gönderildi On 12.02.2017 at 14:39, TENTEN yazdı: En iyi bilineni o olduğu için. Zeus'a haksızlık etmeyin. y = -11,5x3 + 92x2 - 221,5x + 173 Link to post Sitelerde Paylaş
Ateist Teolog 0 Şubat 13, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 13, 2017 gönderildi Konudan bir şey anladıysam Yiğit Bulut olayım.Jöle kutusunda boğulayım. Link to post Sitelerde Paylaş
NotImportant 0 Şubat 13, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 13, 2017 gönderildi Ben bunu superman içinde yaparım. Spiderman içinde yaparım. Hatta YODA içinde yaparım daha bile kolay olur. Bu ne lan Link to post Sitelerde Paylaş
ilkeli 0 Şubat 15, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 15, 2017 gönderildi On 12.02.2017 at 14:48, TENTEN said: x=1 ise A=1 x=2 ise L=15 x=3 ise L=15 x=4 ise A=1 x=5 ise H=10 15 + 42 = 57/19 = 3 Al sana 19. Yani 19 Allah veya Allah 19 Link to post Sitelerde Paylaş
Ateist Teolog 0 Şubat 15, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 15, 2017 gönderildi 29 dakika önce, ilkeli yazdı: Yani 19 Allah veya Allah 19 Asıl matematiksel mucize Yahudi Talmud'unda ben kipa takıp Yahudi oldum bile : Talmud'ta Ayın Yenilenme Süresi Mucizesi Önce NASA'nın ve ardından da Alman bilim adamlarının, son derecegelişmiş elektronik aygıtlarla ulaştıkları, astronomi alanındaki kesin veriler,acaba binlerce yıl önce yazılmış olan Tora'da(Tevrat'ta) yer almakta mıdır?İnanması güç de olsa bu soruya cevap EVET'tir.Hatırlatmakta fayda var ki ay başlangıcının (İbranice: Roş Hodeş) doğru olaraktayini, dini yönden çok önemlidir. (Tora'da bayramlar belirli aylların belirligünleri olarak tayin edilmişlerdir. Örneğin: Fısıh 15 Nisan, Sukot 15 Tişri, YomKipur 10 Tişri gibi) Bu nedenle ayın yenilenme süresini çok hassas bir şekildehesaplamak gerekmektedir.Talmud:Yahudi fıkıh külliyatı, Yahudilik'te Talmud kurallarının da Tevrat'la birlikte Sina Dağı'nda sözlü olarak Musa'ya verildiğine ve hahamlara ağızdan ağıza aktarıldığına inanılır yani aynı ölçüde kutsaldır yani sözlü Tevrat'tır Talmud.Sonradan yazıya geçirilmiştir.Talmud Roş Aşana madde 25a'da şöyle bir olay anlatılıyor:"Bir keresinde gökyüzü bulutlarla kaplanır ve ay benzeri bir görüntü ortayaçıkar. Tarih olarak ayın 29'udur. Bunu görenler yeni ayın geldiğini düşünürler...Bunun üzerine Raban Gamliel(din adamı) onlara şöyle der; "Babamın evinde bana şuşekilde öğretildi: Ayın yenilenmesi 29.5 gün, 2/3 saat ( = 40 dakika) ve 73helek'den(1 saat= 1080 helek/ Yahudi ölçü birimlerinden birisi helektir. ) az olamaz."Hesap:40 dakika = 2/3 saat = 2/3 * 1080 = 720 helek720 + 73 = 793 helek.793/1080 = 0,734259 saat0,7342592/24 = 0,030594 gün.29,5 + 0,030594 = 29,530594 gün.İlginçtir, ay gördüklerini iddia edenlerin varlığı Raban Gamliel'deherhangi bir tereddüt yaratmamıştır. Sahip olduğu bilginin kesinlikle doğruolduğuna herkes tamamen inanmıştır.Raban Gamliel'in ne denli haklı olduğuna bilimsel veriler ışığındabirlikte bakalım:NASA'dan ünlü bilim adamı C. Sagan'a göre ayın yenilenme süresi :Ölçümler, Amerikalı astronotlarýn ay yüzeyine yerleştirdikleri camprizmalara, yerküreden lazer ışığı yollanması suretiyle; dev teleskoplar ve atomsaatleri aracılığıyla yapılmıştır.. Bulunan şey yani ayın yenilenme süresi hayret vericidir:29, 530588 gün.Olağanüstü bir durum göze çarpmaktadır. Binlerce yıl öncesinde Sözlü Tora'da yazılı olanlarla, günümüzün bilimsel verileri, neredeyse saniyesine kadarbirbirleriyle uyuşmaktadırr!!NASA'ya göre 29,530588. Aradaki fark 0,000006 gün.Yani 0,52 saniye.Berlin'de yapılan başka bir araştırmaya göre ayın yenilenme süresi:Aynı araştırma daha da gelişmiş tekniklerle Berlin'de tekrarlanır. Sonuçlarçok daha hayret vericidir. Bulunan süre:29,530589 gün.Aradaki fark 0,000005 gün. Yani 0,43 saniye.Bu verilerin ışığında Raban Gamliel'in tutumunu anlamak kolaylaşmaktadır.Gözler bazen yanılabilir, teknolojik aletlerde hata payı olabilir, ancak evreni yaratan Tanrı ve bizlereverdiği Tora asla yanılmaz!NASA'nın ölçümüyle Berlin'deki ölçümden öğrenilen önemli bir noktasöz konusudur: Bilim, sürekli olarak kendisini geliştirdikçe, Tora'nın verdiğideğere yaklaşmaktadır. Başka bir deyişle, bir gün bilim 29,530594 değerineulaştığı zaman, daha fazla uğraşmasına gerek olmayacakıýr. Zira bu gerçekdeğerdir. Link to post Sitelerde Paylaş
democrossian 0 Şubat 15, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 15, 2017 gönderildi Hikaye bana mantıksız geldi. Gökte ay benzeri ne görülmüş olabilir ki? Hiç bir şey ay yanılgısı yaratamaz. Bu çok saçma. Ayrıca saat keşfedilmeden bunlar saatin 1000 de biri kadar küçük bir birimi nasıl ölçüyorlardı? Bunun pratik bir değeri yok yani, bu birimin saatin binde biri olduğunu kim nerden biliyor, o zaman gün 24 saate bölünmüş müydü de? Kim bölmüş, hangi ölçüye göre bölmüş? Yahudinin de müslümün de hristiyanın da hinduistin de zırvaları aynı. Aralarında fark yok. Hiç bir dinin diğer dine üstünlüğü yoktur. Ben bir tek Budizmi ayrı tutarım, Budizm üzerinde düşünülmüş, iyi kafa yorulmuş ve ortaya atmışken iyi bir şey atmak için çok emek verilmiş bir din. Öyle cahilce rasgele kafadan atılıp yaratılmamış. Bu baktığın zaman belli oluyor, felsefi ögeleri çok zengin. Link to post Sitelerde Paylaş
teflon 0 Şubat 16, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 16, 2017 gönderildi On 11.02.2017 at 23:13, ANTİATEİST said: seni forumdan atacaklar Böyle adam forumdan atılır mı be! Adam ateistforum için tam bir nimet. İbretlik cevapsız orta maymunu. Rolünün hakkını da veriyor hani.. Neymiş: "C sabiti".. Peki o nerden çıkmış: bilmiyorum. Link to post Sitelerde Paylaş
dr.Kemal 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi Tarihe bakıldığında matematikçilerin kayda değer "ortak" özelliklerinin dine bağlılıkları olduğu görülecektir. Birçok matematikçi (Newton'un hocası Isaac Barrow, Gerbert, din ve felsefe profesörü Bernhard Bolzano, ve John Wallis gibi) Kilisede yetişmiş ve dini görevler almıştır. Bazıları (Bernoulli'ler, Leonard Euler, Auguston Luis Cauchy, Ernest Eduard Kummer, Leopold Kronecker, Berhand Riemann gibi) matematik eğitimi yanında dini eğitim almışlardır. Geride kalan önemli sayıda matematikçiler ise dinlerine bağlı kalmış ve inançlarının gereklerini yerine getirerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Pascal gibi Matematik çalışmalarını bir yana iterek kiliseye sığınan matematikçilere de raslanılabilinir. İnançlarının yaşamlarını etkilemesinin yanında birçoklarının matematiği ve onun araçlarını değerlendirmelerindeki etkisi de görülebilir. Bir çoğumuz Pisagoras'ı adı ile anılan teoremden ( bir dik üçgende dik kenarların kareleri toplamı hipotenüsün karesine eşittir) biliyoruz. Bu teorem eşek davası olarak ta bilinir. Pisagoras milattan önce 580 yılında Sisam adasında doğdu, 532 yılında zorba kral Polikrates'ten kaçarak güney İtalya'da ki Kroton'a göç etti. Bu kent de gizli bir din okulu kurarak öğrencilerine din, töre ve siyaset öğretmişti. Bu bilimlerin tümüne matemata'lar adını vermiştir ki ilk anlamı insan bilgisinin tümünü kuşatan demek olan matematik sözcüğüde buradan gelmektedir. Pisagoras'a göre " evren bir sayı uyumudur. Dünyanın kurucu ilkeleri zıtlıktadır. Ancak doğadaki bütün zıtlıkların kökü bir ile çok arasındaki zıtlıktır. Oysa saltık bir, ne tek ne çifttir, hem tek hem çifttir. İlk varlık olan bir, noktadır. Nokta, devinimle çizgi; çizgi devinimle satıh; satıh, devinimle cisim olmuştur. Öyleyse her başka cisim, bir başka sayının karşılığıdır. Duyum, anlak ve zeka işte bu cisimden çıkar. İnsanlar bir ile sayar, bir ile düşünürler. Bir insanla tanrı arasında ortak bir ilkedir. Bir bilenle bilineni, düşünenle düşünüleni birleştiren ortak ölçüdür. Bir, erkek bir ilkeyle dişi bir ilkenin bileşimidir. Evrensel üçleme (ruh, can ve beden), tanrısal birliktelik içindir. Teklik, üçlüğü özetlediği gibi üçlükte birleşerek dörtlük görünüşüne de geçebilir.Sayılar biliminin ana ilkeleri bu ilk dört sayıdadır. Öteki sayılar, bu dört sayının birbiriyle çarpılması ve toplanması sonunda elde edilebilirler. Örneğin yedi, üçle dördün toplanmasından meydana gelir ve insanın Tanrıyla birliğini belirtir. On ilk dört sayının toplamına eşittir ve Tanrının sürekliliğini anlatır." Her şeyi tamsayılar üzerine kuran bu öğretiye inananlar, dik kenarları 1 birim olan üçgende hipotenüsün uzunluğunun olduğunu gördüler ve bu sayının ortaya çıkmasıyla bir şaşkınlık yaşadılar. Tam sayılar evrenin temel yapı taşları ise, onlarla ifade edilemeyen bir uzunluk nasıl olabilirdi?. sayısını bir sır olarak saklamak için aralarında ant içtiler ve bu sayının özelliklerini ve tamsayılarla ilgisini anlamaya çalıştılar. Ve bu sayıyı irrasyonel -akıldışı- olarak nitelendirdiler. Pisagoras milattan önce 500 yıllarında, okulunda çıkan bir yangın yüzünden öğrencileriyle birlikte ölmüştür. Bir efsaneye göre, rasyonel sayılarla ölçülemeyen uzunluklarının varlığını ortaya çıkarması sonucu, Pisagoras ve okulu tanrılar tarafından yakılarak cezalandırılmış. Başka bir söylenti ise, gizli kalması gerekensayısının Pisagor'un öğrencilerinden birinin dışarıya sızdırması sonucu okul tarafından cezalandırıldığıdır. Pisagorculuk, İsa'dan önce V. ve IV. yüzyıllarda daha da gelişti. Pisagoras'un öğretilerini ilk olarak toplayan Kroton'lu Philolaus, Hipparkhos, aynı zamanda asker olan Plato'nun arkadaşı Tarent'li Archytas ve Lokris'li Timaios bu dönemin bilinen Pisagorcu düşünürleridir. Bu dönemde Pisagorculuğun sayı mistisizmi bu kişilerce geliştirildi. O dönemde sayı mistisizmi üzerine düşünceler ‘..Bilinebilen biçimdir, biçimse sayıya ve ölçüye özgüdür. Her biçim bir sayı oranıyla belirlenir. Her uyumda sayıca belirlenmiştir. Sayı bütün nesneleri uyumlu ve böylece de tanınabilir kılar. Bilmek sayıca bilmek demektir.Gerçek sayıya göredir...‘ biçiminde oluşuyordu. Pisagorcular tek ve çift sayılar arasındaki farkla da büyülenmişlerdi. Tek sayılar, sınırlı olanı, erili, sakinliği, doğruluğu, ışık ve iyiliği; çift sayılar, sınırsız olanı, dişili, hareketi, eğriliği, karanlık ve kötülüğü temsil ediyordu. Bu görüş daha sonra çokça destek buluyordu. Platon (Eflatun) için bütün çift sayılar kötülük işaretiydi. Shakespeare, tek sayılarda Tanrısallık olduğunu, Virgil Tanrı'nın tek sayılardan hoşlandığını söyleyecekti. Pisagoras'un sayılar öğretisi sonradan "sayıcılık" adını alıyordu. Pisagor'un sayıcılığı, Yahudi felsefesi Kabala'dan, Hristiyan ve İslam gizemciliğine kadar bütün dinsel alanları etkiledi. Sayıcılık İslam düşüncesinde "Hurifilik" adını alıyordu. Matematiğin bilimlerdeki etkinliği, doğanın matematiksel bir düzen içermesine dayanır görüşü, 17. ve 18. yüzyılın yaygın bir görüşü idi. Bu görüşü ileri sürenlerin gözünde Tanrı yetkin bir matematikçidir. Evren, kendisini matematiksel bir dille açığa vuracak şekilde kurulmuştur. Doğada gözlenen ilişkilerin matematiksel formül veya denklemlerle ifade bulması bunun bir kanıtıdır. 1707-1783 yılları arasında yaşamış Fransız matematikçi Leonard Euler matematiğin, evrenin yapısal düzenini yansıttığı inancındaydı. Ona göre matematiğin kesin ve zorunlu doğruları Tanrı dediğimiz kanıtlarını taşımaktaydı. Doğayı Tanrı elinden çıkmış bir sanat yapıtı sanan Gottfried Wilhelm Leibniz’ de matematikle doğa arasındaki uyumu, düşünce ile evren arasındaki uyuma bağlıyordu. Fransız Rene Descardes ise, tüm kuşkucu yaklaşıma karşın, matematiksel doğruları Tanrı'nın doğuştan düşüncemize yerleştirdiği sayı ve şekil kavramlarının bir sonucu sayıyordu. 18. yüzyılda Tanrı'nın varlığını cebirsel olarak göstermenin üzerinde konuşuldu. O dönemde, matematiğin kavram ve yöntemleri kullanılarak doğanın anlaşılabileceği düşüncesinin yanında, doğa dışı olgu ve olayların da açıklanabileceği düşünülüyordu. Bir çok matematikçi, matematiksel yoldan Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalıştılar. E.T. Bell "Men of Mathematics" , D.E. Smith "History of Mathematics" , F. Cajori "A History of Mathematics" ve D.J. Struik "kısa Matematik Tarihi" adlı kitablarında felsefeci Didero ile Matematikçi Euler arasında geçen dialoğu anlatıyorlardı. "fransız filozofu denis diderot (1713-1784), kraliçe katerina tarafından rusya'ya çağırılır. diderot, dine karşı düşüncelerini her fırsatta dile getiren bir filozoftur. söylemleriyle rus çariçesi katerina'yı kızdıran diderot'a bir ders vermek isteyen katerina, euler'den bu konuda yardım ister. euler, matematiksel bir yoldan tanrı'nın var olduğunu kanıtlıyabileceğini eğer isterse bunun kanıtını diderot'a sunabileceğini söylemesi üzerine, katerina bu haberi diderot'a iletir. diderot matematikçilerin tanrı'nın varlığını cebirsel yolla gösterdiklerini duymuştur ve merak etmektedir, bu yüzden çariçe katerina'nın saraya davetini memnuniyetle kabul eder. euler ve diderot, büyük bir kalabalık önünde karşırlar.euler, diderot'ya doğru ilerledi, ciddi ve ikna edici bir uslupla bayım, (a+bn)/n=x şeklindedir, o halde tanrı vardır. yanıt veriniz.bu söz üzerine diderot bir an sessizleşir. sessizliğini, etraftakilerin kahkahayla karşılaması üzerine, katerina'dan fransa'ya dönmek üzere izin isteyerek toplantıdan ayrılır." Tarihe bakıldığında matematikçilerin kayda değer "ortak" özelliklerinin dine bağlılıkları olduğu görülecektir. Birçok matematikçi (Newton'un hocası Isaac Barrow, Gerbert, din ve felsefe profesörü Bernhard Bolzano, ve John Wallis gibi) Kilisede yetişmiş ve dini görevler almıştır. Bazıları (Bernoulli'ler, Leonard Euler, Auguston Luis Cauchy, Ernest Eduard Kummer, Leopold Kronecker, Berhand Riemann gibi) matematik eğitimi yanında dini eğitim almışlardır. Geride kalan önemli sayıda matematikçiler ise dinlerine bağlı kalmış ve inançlarının gereklerini yerine getirerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Pascal gibi Matematik çalışmalarını bir yana iterek kiliseye sığınan matematikçilere de raslanılabilinir. İnançlarının yaşamlarını etkilemesinin yanında birçoklarının matematiği ve onun araçlarını değerlendirmelerindeki etkisi de görülebilir. Bir çoğumuz Pisagoras'ı adı ile anılan teoremden ( bir dik üçgende dik kenarların kareleri toplamı hipotenüsün karesine eşittir) biliyoruz. Bu teorem eşek davası olarak ta bilinir. Pisagoras milattan önce 580 yılında Sisam adasında doğdu, 532 yılında zorba kral Polikrates'ten kaçarak güney İtalya'da ki Kroton'a göç etti. Bu kent de gizli bir din okulu kurarak öğrencilerine din, töre ve siyaset öğretmişti. Bu bilimlerin tümüne matemata'lar adını vermiştir ki ilk anlamı insan bilgisinin tümünü kuşatan demek olan matematik sözcüğüde buradan gelmektedir. Pisagoras'a göre " evren bir sayı uyumudur. Dünyanın kurucu ilkeleri zıtlıktadır. Ancak doğadaki bütün zıtlıkların kökü bir ile çok arasındaki zıtlıktır. Oysa saltık bir, ne tek ne çifttir, hem tek hem çifttir. İlk varlık olan bir, noktadır. Nokta, devinimle çizgi; çizgi devinimle satıh; satıh, devinimle cisim olmuştur. Öyleyse her başka cisim, bir başka sayının karşılığıdır. Duyum, anlak ve zeka işte bu cisimden çıkar. İnsanlar bir ile sayar, bir ile düşünürler. Bir insanla tanrı arasında ortak bir ilkedir. Bir bilenle bilineni, düşünenle düşünüleni birleştiren ortak ölçüdür. Bir, erkek bir ilkeyle dişi bir ilkenin bileşimidir. Evrensel üçleme (ruh, can ve beden), tanrısal birliktelik içindir. Teklik, üçlüğü özetlediği gibi üçlükte birleşerek dörtlük görünüşüne de geçebilir.Sayılar biliminin ana ilkeleri bu ilk dört sayıdadır. Öteki sayılar, bu dört sayının birbiriyle çarpılması ve toplanması sonunda elde edilebilirler. Örneğin yedi, üçle dördün toplanmasından meydana gelir ve insanın Tanrıyla birliğini belirtir. On ilk dört sayının toplamına eşittir ve Tanrının sürekliliğini anlatır." Her şeyi tamsayılar üzerine kuran bu öğretiye inananlar, dik kenarları 1 birim olan üçgende hipotenüsün uzunluğunun olduğunu gördüler ve bu sayının ortaya çıkmasıyla bir şaşkınlık yaşadılar. Tam sayılar evrenin temel yapı taşları ise, onlarla ifade edilemeyen bir uzunluk nasıl olabilirdi?. sayısını bir sır olarak saklamak için aralarında ant içtiler ve bu sayının özelliklerini ve tamsayılarla ilgisini anlamaya çalıştılar. Ve bu sayıyı irrasyonel -akıldışı- olarak nitelendirdiler. Pisagoras milattan önce 500 yıllarında, okulunda çıkan bir yangın yüzünden öğrencileriyle birlikte ölmüştür. Bir efsaneye göre, rasyonel sayılarla ölçülemeyen uzunluklarının varlığını ortaya çıkarması sonucu, Pisagoras ve okulu tanrılar tarafından yakılarak cezalandırılmış. Başka bir söylenti ise, gizli kalması gerekensayısının Pisagor'un öğrencilerinden birinin dışarıya sızdırması sonucu okul tarafından cezalandırıldığıdır. Pisagorculuk, İsa'dan önce V. ve IV. yüzyıllarda daha da gelişti. Pisagoras'un öğretilerini ilk olarak toplayan Kroton'lu Philolaus, Hipparkhos, aynı zamanda asker olan Plato'nun arkadaşı Tarent'li Archytas ve Lokris'li Timaios bu dönemin bilinen Pisagorcu düşünürleridir. Bu dönemde Pisagorculuğun sayı mistisizmi bu kişilerce geliştirildi. O dönemde sayı mistisizmi üzerine düşünceler ‘..Bilinebilen biçimdir, biçimse sayıya ve ölçüye özgüdür. Her biçim bir sayı oranıyla belirlenir. Her uyumda sayıca belirlenmiştir. Sayı bütün nesneleri uyumlu ve böylece de tanınabilir kılar. Bilmek sayıca bilmek demektir.Gerçek sayıya göredir...‘ biçiminde oluşuyordu. Pisagorcular tek ve çift sayılar arasındaki farkla da büyülenmişlerdi. Tek sayılar, sınırlı olanı, erili, sakinliği, doğruluğu, ışık ve iyiliği; çift sayılar, sınırsız olanı, dişili, hareketi, eğriliği, karanlık ve kötülüğü temsil ediyordu. Bu görüş daha sonra çokça destek buluyordu. Platon (Eflatun) için bütün çift sayılar kötülük işaretiydi. Shakespeare, tek sayılarda Tanrısallık olduğunu, Virgil Tanrı'nın tek sayılardan hoşlandığını söyleyecekti. Pisagoras'un sayılar öğretisi sonradan "sayıcılık" adını alıyordu. Pisagor'un sayıcılığı, Yahudi felsefesi Kabala'dan, Hristiyan ve İslam gizemciliğine kadar bütün dinsel alanları etkiledi. Sayıcılık İslam düşüncesinde "Hurifilik" adını alıyordu. Matematiğin bilimlerdeki etkinliği, doğanın matematiksel bir düzen içermesine dayanır görüşü, 17. ve 18. yüzyılın yaygın bir görüşü idi. Bu görüşü ileri sürenlerin gözünde Tanrı yetkin bir matematikçidir. Evren, kendisini matematiksel bir dille açığa vuracak şekilde kurulmuştur. Doğada gözlenen ilişkilerin matematiksel formül veya denklemlerle ifade bulması bunun bir kanıtıdır. 1707-1783 yılları arasında yaşamış Fransız matematikçi Leonard Euler matematiğin, evrenin yapısal düzenini yansıttığı inancındaydı. Ona göre matematiğin kesin ve zorunlu doğruları Tanrı dediğimiz kanıtlarını taşımaktaydı. Doğayı Tanrı elinden çıkmış bir sanat yapıtı sanan Gottfried Wilhelm Leibniz’ de matematikle doğa arasındaki uyumu, düşünce ile evren arasındaki uyuma bağlıyordu. Fransız Rene Descardes ise, tüm kuşkucu yaklaşıma karşın, matematiksel doğruları Tanrı'nın doğuştan düşüncemize yerleştirdiği sayı ve şekil kavramlarının bir sonucu sayıyordu. 18. yüzyılda Tanrı'nın varlığını cebirsel olarak göstermenin üzerinde konuşuldu. O dönemde, matematiğin kavram ve yöntemleri kullanılarak doğanın anlaşılabileceği düşüncesinin yanında, doğa dışı olgu ve olayların da açıklanabileceği düşünülüyordu. Bir çok matematikçi, matematiksel yoldan Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalıştılar. E.T. Bell "Men of Mathematics" , D.E. Smith "History of Mathematics" , F. Cajori "A History of Mathematics" ve D.J. Struik "kısa Matematik Tarihi" adlı kitablarında felsefeci Didero ile Matematikçi Euler arasında geçen dialoğu anlatıyorlardı. "fransız filozofu denis diderot (1713-1784), kraliçe katerina tarafından rusya'ya çağırılır. diderot, dine karşı düşüncelerini her fırsatta dile getiren bir filozoftur. söylemleriyle rus çariçesi katerina'yı kızdıran diderot'a bir ders vermek isteyen katerina, euler'den bu konuda yardım ister. euler, matematiksel bir yoldan tanrı'nın var olduğunu kanıtlıyabileceğini eğer isterse bunun kanıtını diderot'a sunabileceğini söylemesi üzerine, katerina bu haberi diderot'a iletir. diderot matematikçilerin tanrı'nın varlığını cebirsel yolla gösterdiklerini duymuştur ve merak etmektedir, bu yüzden çariçe katerina'nın saraya davetini memnuniyetle kabul eder. euler ve diderot, büyük bir kalabalık önünde karşırlar.euler, diderot'ya doğru ilerledi, ciddi ve ikna edici bir uslupla bayım, (a+bn)/n=x şeklindedir, o halde tanrı vardır. yanıt veriniz.bu söz üzerine diderot bir an sessizleşir. sessizliğini, etraftakilerin kahkahayla karşılaması üzerine, katerina'dan fransa'ya dönmek üzere izin isteyerek toplantıdan ayrılır." Tarihe bakıldığında matematikçilerin kayda değer "ortak" özelliklerinin dine bağlılıkları olduğu görülecektir. Birçok matematikçi (Newton'un hocası Isaac Barrow, Gerbert, din ve felsefe profesörü Bernhard Bolzano, ve John Wallis gibi) Kilisede yetişmiş ve dini görevler almıştır. Bazıları (Bernoulli'ler, Leonard Euler, Auguston Luis Cauchy, Ernest Eduard Kummer, Leopold Kronecker, Berhand Riemann gibi) matematik eğitimi yanında dini eğitim almışlardır. Geride kalan önemli sayıda matematikçiler ise dinlerine bağlı kalmış ve inançlarının gereklerini yerine getirerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Pascal gibi Matematik çalışmalarını bir yana iterek kiliseye sığınan matematikçilere de raslanılabilinir. İnançlarının yaşamlarını etkilemesinin yanında birçoklarının matematiği ve onun araçlarını değerlendirmelerindeki etkisi de görülebilir. Bir çoğumuz Pisagoras'ı adı ile anılan teoremden ( bir dik üçgende dik kenarların kareleri toplamı hipotenüsün karesine eşittir) biliyoruz. Bu teorem eşek davası olarak ta bilinir. Pisagoras milattan önce 580 yılında Sisam adasında doğdu, 532 yılında zorba kral Polikrates'ten kaçarak güney İtalya'da ki Kroton'a göç etti. Bu kent de gizli bir din okulu kurarak öğrencilerine din, töre ve siyaset öğretmişti. Bu bilimlerin tümüne matemata'lar adını vermiştir ki ilk anlamı insan bilgisinin tümünü kuşatan demek olan matematik sözcüğüde buradan gelmektedir. Pisagoras'a göre " evren bir sayı uyumudur. Dünyanın kurucu ilkeleri zıtlıktadır. Ancak doğadaki bütün zıtlıkların kökü bir ile çok arasındaki zıtlıktır. Oysa saltık bir, ne tek ne çifttir, hem tek hem çifttir. İlk varlık olan bir, noktadır. Nokta, devinimle çizgi; çizgi devinimle satıh; satıh, devinimle cisim olmuştur. Öyleyse her başka cisim, bir başka sayının karşılığıdır. Duyum, anlak ve zeka işte bu cisimden çıkar. İnsanlar bir ile sayar, bir ile düşünürler. Bir insanla tanrı arasında ortak bir ilkedir. Bir bilenle bilineni, düşünenle düşünüleni birleştiren ortak ölçüdür. Bir, erkek bir ilkeyle dişi bir ilkenin bileşimidir. Evrensel üçleme (ruh, can ve beden), tanrısal birliktelik içindir. Teklik, üçlüğü özetlediği gibi üçlükte birleşerek dörtlük görünüşüne de geçebilir.Sayılar biliminin ana ilkeleri bu ilk dört sayıdadır. Öteki sayılar, bu dört sayının birbiriyle çarpılması ve toplanması sonunda elde edilebilirler. Örneğin yedi, üçle dördün toplanmasından meydana gelir ve insanın Tanrıyla birliğini belirtir. On ilk dört sayının toplamına eşittir ve Tanrının sürekliliğini anlatır." Her şeyi tamsayılar üzerine kuran bu öğretiye inananlar, dik kenarları 1 birim olan üçgende hipotenüsün uzunluğunun olduğunu gördüler ve bu sayının ortaya çıkmasıyla bir şaşkınlık yaşadılar. Tam sayılar evrenin temel yapı taşları ise, onlarla ifade edilemeyen bir uzunluk nasıl olabilirdi?. sayısını bir sır olarak saklamak için aralarında ant içtiler ve bu sayının özelliklerini ve tamsayılarla ilgisini anlamaya çalıştılar. Ve bu sayıyı irrasyonel -akıldışı- olarak nitelendirdiler. Pisagoras milattan önce 500 yıllarında, okulunda çıkan bir yangın yüzünden öğrencileriyle birlikte ölmüştür. Bir efsaneye göre, rasyonel sayılarla ölçülemeyen uzunluklarının varlığını ortaya çıkarması sonucu, Pisagoras ve okulu tanrılar tarafından yakılarak cezalandırılmış. Başka bir söylenti ise, gizli kalması gerekensayısının Pisagor'un öğrencilerinden birinin dışarıya sızdırması sonucu okul tarafından cezalandırıldığıdır. Pisagorculuk, İsa'dan önce V. ve IV. yüzyıllarda daha da gelişti. Pisagoras'un öğretilerini ilk olarak toplayan Kroton'lu Philolaus, Hipparkhos, aynı zamanda asker olan Plato'nun arkadaşı Tarent'li Archytas ve Lokris'li Timaios bu dönemin bilinen Pisagorcu düşünürleridir. Bu dönemde Pisagorculuğun sayı mistisizmi bu kişilerce geliştirildi. O dönemde sayı mistisizmi üzerine düşünceler ‘..Bilinebilen biçimdir, biçimse sayıya ve ölçüye özgüdür. Her biçim bir sayı oranıyla belirlenir. Her uyumda sayıca belirlenmiştir. Sayı bütün nesneleri uyumlu ve böylece de tanınabilir kılar. Bilmek sayıca bilmek demektir.Gerçek sayıya göredir...‘ biçiminde oluşuyordu. Pisagorcular tek ve çift sayılar arasındaki farkla da büyülenmişlerdi. Tek sayılar, sınırlı olanı, erili, sakinliği, doğruluğu, ışık ve iyiliği; çift sayılar, sınırsız olanı, dişili, hareketi, eğriliği, karanlık ve kötülüğü temsil ediyordu. Bu görüş daha sonra çokça destek buluyordu. Platon (Eflatun) için bütün çift sayılar kötülük işaretiydi. Shakespeare, tek sayılarda Tanrısallık olduğunu, Virgil Tanrı'nın tek sayılardan hoşlandığını söyleyecekti. Pisagoras'un sayılar öğretisi sonradan "sayıcılık" adını alıyordu. Pisagor'un sayıcılığı, Yahudi felsefesi Kabala'dan, Hristiyan ve İslam gizemciliğine kadar bütün dinsel alanları etkiledi. Sayıcılık İslam düşüncesinde "Hurifilik" adını alıyordu. Matematiğin bilimlerdeki etkinliği, doğanın matematiksel bir düzen içermesine dayanır görüşü, 17. ve 18. yüzyılın yaygın bir görüşü idi. Bu görüşü ileri sürenlerin gözünde Tanrı yetkin bir matematikçidir. Evren, kendisini matematiksel bir dille açığa vuracak şekilde kurulmuştur. Doğada gözlenen ilişkilerin matematiksel formül veya denklemlerle ifade bulması bunun bir kanıtıdır. 1707-1783 yılları arasında yaşamış Fransız matematikçi Leonard Euler matematiğin, evrenin yapısal düzenini yansıttığı inancındaydı. Ona göre matematiğin kesin ve zorunlu doğruları Tanrı dediğimiz kanıtlarını taşımaktaydı. Doğayı Tanrı elinden çıkmış bir sanat yapıtı sanan Gottfried Wilhelm Leibniz’ de matematikle doğa arasındaki uyumu, düşünce ile evren arasındaki uyuma bağlıyordu. Fransız Rene Descardes ise, tüm kuşkucu yaklaşıma karşın, matematiksel doğruları Tanrı'nın doğuştan düşüncemize yerleştirdiği sayı ve şekil kavramlarının bir sonucu sayıyordu. 18. yüzyılda Tanrı'nın varlığını cebirsel olarak göstermenin üzerinde konuşuldu. O dönemde, matematiğin kavram ve yöntemleri kullanılarak doğanın anlaşılabileceği düşüncesinin yanında, doğa dışı olgu ve olayların da açıklanabileceği düşünülüyordu. Bir çok matematikçi, matematiksel yoldan Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalıştılar. E.T. Bell "Men of Mathematics" , D.E. Smith "History of Mathematics" , F. Cajori "A History of Mathematics" ve D.J. Struik "kısa Matematik Tarihi" adlı kitablarında felsefeci Didero ile Matematikçi Euler arasında geçen dialoğu anlatıyorlardı. "fransız filozofu denis diderot (1713-1784), kraliçe katerina tarafından rusya'ya çağırılır. diderot, dine karşı düşüncelerini her fırsatta dile getiren bir filozoftur. söylemleriyle rus çariçesi katerina'yı kızdıran diderot'a bir ders vermek isteyen katerina, euler'den bu konuda yardım ister. euler, matematiksel bir yoldan tanrı'nın var olduğunu kanıtlıyabileceğini eğer isterse bunun kanıtını diderot'a sunabileceğini söylemesi üzerine, katerina bu haberi diderot'a iletir. diderot matematikçilerin tanrı'nın varlığını cebirsel yolla gösterdiklerini duymuştur ve merak etmektedir, bu yüzden çariçe katerina'nın saraya davetini memnuniyetle kabul eder. euler ve diderot, büyük bir kalabalık önünde karşırlar.euler, diderot'ya doğru ilerledi, ciddi ve ikna edici bir uslupla bayım, (a+bn)/n=x şeklindedir, o halde tanrı vardır. yanıt veriniz.bu söz üzerine diderot bir an sessizleşir. sessizliğini, etraftakilerin kahkahayla karşılaması üzerine, katerina'dan fransa'ya dönmek üzere izin isteyerek toplantıdan ayrılır." Tarihe bakıldığında matematikçilerin kayda değer "ortak" özelliklerinin dine bağlılıkları olduğu görülecektir. Birçok matematikçi (Newton'un hocası Isaac Barrow, Gerbert, din ve felsefe profesörü Bernhard Bolzano, ve John Wallis gibi) Kilisede yetişmiş ve dini görevler almıştır. Bazıları (Bernoulli'ler, Leonard Euler, Auguston Luis Cauchy, Ernest Eduard Kummer, Leopold Kronecker, Berhand Riemann gibi) matematik eğitimi yanında dini eğitim almışlardır. Geride kalan önemli sayıda matematikçiler ise dinlerine bağlı kalmış ve inançlarının gereklerini yerine getirerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Pascal gibi Matematik çalışmalarını bir yana iterek kiliseye sığınan matematikçilere de raslanılabilinir. İnançlarının yaşamlarını etkilemesinin yanında birçoklarının matematiği ve onun araçlarını değerlendirmelerindeki etkisi de görülebilir. Bir çoğumuz Pisagoras'ı adı ile anılan teoremden ( bir dik üçgende dik kenarların kareleri toplamı hipotenüsün karesine eşittir) biliyoruz. Bu teorem eşek davası olarak ta bilinir. Pisagoras milattan önce 580 yılında Sisam adasında doğdu, 532 yılında zorba kral Polikrates'ten kaçarak güney İtalya'da ki Kroton'a göç etti. Bu kent de gizli bir din okulu kurarak öğrencilerine din, töre ve siyaset öğretmişti. Bu bilimlerin tümüne matemata'lar adını vermiştir ki ilk anlamı insan bilgisinin tümünü kuşatan demek olan matematik sözcüğüde buradan gelmektedir. Pisagoras'a göre " evren bir sayı uyumudur. Dünyanın kurucu ilkeleri zıtlıktadır. Ancak doğadaki bütün zıtlıkların kökü bir ile çok arasındaki zıtlıktır. Oysa saltık bir, ne tek ne çifttir, hem tek hem çifttir. İlk varlık olan bir, noktadır. Nokta, devinimle çizgi; çizgi devinimle satıh; satıh, devinimle cisim olmuştur. Öyleyse her başka cisim, bir başka sayının karşılığıdır. Duyum, anlak ve zeka işte bu cisimden çıkar. İnsanlar bir ile sayar, bir ile düşünürler. Bir insanla tanrı arasında ortak bir ilkedir. Bir bilenle bilineni, düşünenle düşünüleni birleştiren ortak ölçüdür. Bir, erkek bir ilkeyle dişi bir ilkenin bileşimidir. Evrensel üçleme (ruh, can ve beden), tanrısal birliktelik içindir. Teklik, üçlüğü özetlediği gibi üçlükte birleşerek dörtlük görünüşüne de geçebilir.Sayılar biliminin ana ilkeleri bu ilk dört sayıdadır. Öteki sayılar, bu dört sayının birbiriyle çarpılması ve toplanması sonunda elde edilebilirler. Örneğin yedi, üçle dördün toplanmasından meydana gelir ve insanın Tanrıyla birliğini belirtir. On ilk dört sayının toplamına eşittir ve Tanrının sürekliliğini anlatır." Her şeyi tamsayılar üzerine kuran bu öğretiye inananlar, dik kenarları 1 birim olan üçgende hipotenüsün uzunluğunun olduğunu gördüler ve bu sayının ortaya çıkmasıyla bir şaşkınlık yaşadılar. Tam sayılar evrenin temel yapı taşları ise, onlarla ifade edilemeyen bir uzunluk nasıl olabilirdi?. sayısını bir sır olarak saklamak için aralarında ant içtiler ve bu sayının özelliklerini ve tamsayılarla ilgisini anlamaya çalıştılar. Ve bu sayıyı irrasyonel -akıldışı- olarak nitelendirdiler. Pisagoras milattan önce 500 yıllarında, okulunda çıkan bir yangın yüzünden öğrencileriyle birlikte ölmüştür. Bir efsaneye göre, rasyonel sayılarla ölçülemeyen uzunluklarının varlığını ortaya çıkarması sonucu, Pisagoras ve okulu tanrılar tarafından yakılarak cezalandırılmış. Başka bir söylenti ise, gizli kalması gerekensayısının Pisagor'un öğrencilerinden birinin dışarıya sızdırması sonucu okul tarafından cezalandırıldığıdır. Pisagorculuk, İsa'dan önce V. ve IV. yüzyıllarda daha da gelişti. Pisagoras'un öğretilerini ilk olarak toplayan Kroton'lu Philolaus, Hipparkhos, aynı zamanda asker olan Plato'nun arkadaşı Tarent'li Archytas ve Lokris'li Timaios bu dönemin bilinen Pisagorcu düşünürleridir. Bu dönemde Pisagorculuğun sayı mistisizmi bu kişilerce geliştirildi. O dönemde sayı mistisizmi üzerine düşünceler ‘..Bilinebilen biçimdir, biçimse sayıya ve ölçüye özgüdür. Her biçim bir sayı oranıyla belirlenir. Her uyumda sayıca belirlenmiştir. Sayı bütün nesneleri uyumlu ve böylece de tanınabilir kılar. Bilmek sayıca bilmek demektir.Gerçek sayıya göredir...‘ biçiminde oluşuyordu. Pisagorcular tek ve çift sayılar arasındaki farkla da büyülenmişlerdi. Tek sayılar, sınırlı olanı, erili, sakinliği, doğruluğu, ışık ve iyiliği; çift sayılar, sınırsız olanı, dişili, hareketi, eğriliği, karanlık ve kötülüğü temsil ediyordu. Bu görüş daha sonra çokça destek buluyordu. Platon (Eflatun) için bütün çift sayılar kötülük işaretiydi. Shakespeare, tek sayılarda Tanrısallık olduğunu, Virgil Tanrı'nın tek sayılardan hoşlandığını söyleyecekti. Pisagoras'un sayılar öğretisi sonradan "sayıcılık" adını alıyordu. Pisagor'un sayıcılığı, Yahudi felsefesi Kabala'dan, Hristiyan ve İslam gizemciliğine kadar bütün dinsel alanları etkiledi. Sayıcılık İslam düşüncesinde "Hurifilik" adını alıyordu. Matematiğin bilimlerdeki etkinliği, doğanın matematiksel bir düzen içermesine dayanır görüşü, 17. ve 18. yüzyılın yaygın bir görüşü idi. Bu görüşü ileri sürenlerin gözünde Tanrı yetkin bir matematikçidir. Evren, kendisini matematiksel bir dille açığa vuracak şekilde kurulmuştur. Doğada gözlenen ilişkilerin matematiksel formül veya denklemlerle ifade bulması bunun bir kanıtıdır. 1707-1783 yılları arasında yaşamış Fransız matematikçi Leonard Euler matematiğin, evrenin yapısal düzenini yansıttığı inancındaydı. Ona göre matematiğin kesin ve zorunlu doğruları Tanrı dediğimiz kanıtlarını taşımaktaydı. Doğayı Tanrı elinden çıkmış bir sanat yapıtı sanan Gottfried Wilhelm Leibniz’ de matematikle doğa arasındaki uyumu, düşünce ile evren arasındaki uyuma bağlıyordu. Fransız Rene Descardes ise, tüm kuşkucu yaklaşıma karşın, matematiksel doğruları Tanrı'nın doğuştan düşüncemize yerleştirdiği sayı ve şekil kavramlarının bir sonucu sayıyordu. 18. yüzyılda Tanrı'nın varlığını cebirsel olarak göstermenin üzerinde konuşuldu. O dönemde, matematiğin kavram ve yöntemleri kullanılarak doğanın anlaşılabileceği düşüncesinin yanında, doğa dışı olgu ve olayların da açıklanabileceği düşünülüyordu. Bir çok matematikçi, matematiksel yoldan Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalıştılar. E.T. Bell "Men of Mathematics" , D.E. Smith "History of Mathematics" , F. Cajori "A History of Mathematics" ve D.J. Struik "kısa Matematik Tarihi" adlı kitablarında felsefeci Didero ile Matematikçi Euler arasında geçen dialoğu anlatıyorlardı. "fransız filozofu denis diderot (1713-1784), kraliçe katerina tarafından rusya'ya çağırılır. diderot, dine karşı düşüncelerini her fırsatta dile getiren bir filozoftur. söylemleriyle rus çariçesi katerina'yı kızdıran diderot'a bir ders vermek isteyen katerina, euler'den bu konuda yardım ister. euler, matematiksel bir yoldan tanrı'nın var olduğunu kanıtlıyabileceğini eğer isterse bunun kanıtını diderot'a sunabileceğini söylemesi üzerine, katerina bu haberi diderot'a iletir. diderot matematikçilerin tanrı'nın varlığını cebirsel yolla gösterdiklerini duymuştur ve merak etmektedir, bu yüzden çariçe katerina'nın saraya davetini memnuniyetle kabul eder. euler ve diderot, büyük bir kalabalık önünde karşırlar.euler, diderot'ya doğru ilerledi, ciddi ve ikna edici bir uslupla bayım, (a+bn)/n=x şeklindedir, o halde tanrı vardır. yanıt veriniz.bu söz üzerine diderot bir an sessizleşir. sessizliğini, etraftakilerin kahkahayla karşılaması üzerine, katerina'dan fransa'ya dönmek üzere izin isteyerek toplantıdan ayrılır." Tarihe bakıldığında matematikçilerin kayda değer "ortak" özelliklerinin dine bağlılıkları olduğu görülecektir. Birçok matematikçi (Newton'un hocası Isaac Barrow, Gerbert, din ve felsefe profesörü Bernhard Bolzano, ve John Wallis gibi) Kilisede yetişmiş ve dini görevler almıştır. Bazıları (Bernoulli'ler, Leonard Euler, Auguston Luis Cauchy, Ernest Eduard Kummer, Leopold Kronecker, Berhand Riemann gibi) matematik eğitimi yanında dini eğitim almışlardır. Geride kalan önemli sayıda matematikçiler ise dinlerine bağlı kalmış ve inançlarının gereklerini yerine getirerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Pascal gibi Matematik çalışmalarını bir yana iterek kiliseye sığınan matematikçilere de raslanılabilinir. İnançlarının yaşamlarını etkilemesinin yanında birçoklarının matematiği ve onun araçlarını değerlendirmelerindeki etkisi de görülebilir. Bir çoğumuz Pisagoras'ı adı ile anılan teoremden ( bir dik üçgende dik kenarların kareleri toplamı hipotenüsün karesine eşittir) biliyoruz. Bu teorem eşek davası olarak ta bilinir. Pisagoras milattan önce 580 yılında Sisam adasında doğdu, 532 yılında zorba kral Polikrates'ten kaçarak güney İtalya'da ki Kroton'a göç etti. Bu kent de gizli bir din okulu kurarak öğrencilerine din, töre ve siyaset öğretmişti. Bu bilimlerin tümüne matemata'lar adını vermiştir ki ilk anlamı insan bilgisinin tümünü kuşatan demek olan matematik sözcüğüde buradan gelmektedir. Pisagoras'a göre " evren bir sayı uyumudur. Dünyanın kurucu ilkeleri zıtlıktadır. Ancak doğadaki bütün zıtlıkların kökü bir ile çok arasındaki zıtlıktır. Oysa saltık bir, ne tek ne çifttir, hem tek hem çifttir. İlk varlık olan bir, noktadır. Nokta, devinimle çizgi; çizgi devinimle satıh; satıh, devinimle cisim olmuştur. Öyleyse her başka cisim, bir başka sayının karşılığıdır. Duyum, anlak ve zeka işte bu cisimden çıkar. İnsanlar bir ile sayar, bir ile düşünürler. Bir insanla tanrı arasında ortak bir ilkedir. Bir bilenle bilineni, düşünenle düşünüleni birleştiren ortak ölçüdür. Bir, erkek bir ilkeyle dişi bir ilkenin bileşimidir. Evrensel üçleme (ruh, can ve beden), tanrısal birliktelik içindir. Teklik, üçlüğü özetlediği gibi üçlükte birleşerek dörtlük görünüşüne de geçebilir.Sayılar biliminin ana ilkeleri bu ilk dört sayıdadır. Öteki sayılar, bu dört sayının birbiriyle çarpılması ve toplanması sonunda elde edilebilirler. Örneğin yedi, üçle dördün toplanmasından meydana gelir ve insanın Tanrıyla birliğini belirtir. On ilk dört sayının toplamına eşittir ve Tanrının sürekliliğini anlatır." Her şeyi tamsayılar üzerine kuran bu öğretiye inananlar, dik kenarları 1 birim olan üçgende hipotenüsün uzunluğunun olduğunu gördüler ve bu sayının ortaya çıkmasıyla bir şaşkınlık yaşadılar. Tam sayılar evrenin temel yapı taşları ise, onlarla ifade edilemeyen bir uzunluk nasıl olabilirdi?. sayısını bir sır olarak saklamak için aralarında ant içtiler ve bu sayının özelliklerini ve tamsayılarla ilgisini anlamaya çalıştılar. Ve bu sayıyı irrasyonel -akıldışı- olarak nitelendirdiler. Pisagoras milattan önce 500 yıllarında, okulunda çıkan bir yangın yüzünden öğrencileriyle birlikte ölmüştür. Bir efsaneye göre, rasyonel sayılarla ölçülemeyen uzunluklarının varlığını ortaya çıkarması sonucu, Pisagoras ve okulu tanrılar tarafından yakılarak cezalandırılmış. Başka bir söylenti ise, gizli kalması gerekensayısının Pisagor'un öğrencilerinden birinin dışarıya sızdırması sonucu okul tarafından cezalandırıldığıdır. Pisagorculuk, İsa'dan önce V. ve IV. yüzyıllarda daha da gelişti. Pisagoras'un öğretilerini ilk olarak toplayan Kroton'lu Philolaus, Hipparkhos, aynı zamanda asker olan Plato'nun arkadaşı Tarent'li Archytas ve Lokris'li Timaios bu dönemin bilinen Pisagorcu düşünürleridir. Bu dönemde Pisagorculuğun sayı mistisizmi bu kişilerce geliştirildi. O dönemde sayı mistisizmi üzerine düşünceler ‘..Bilinebilen biçimdir, biçimse sayıya ve ölçüye özgüdür. Her biçim bir sayı oranıyla belirlenir. Her uyumda sayıca belirlenmiştir. Sayı bütün nesneleri uyumlu ve böylece de tanınabilir kılar. Bilmek sayıca bilmek demektir.Gerçek sayıya göredir...‘ biçiminde oluşuyordu. Pisagorcular tek ve çift sayılar arasındaki farkla da büyülenmişlerdi. Tek sayılar, sınırlı olanı, erili, sakinliği, doğruluğu, ışık ve iyiliği; çift sayılar, sınırsız olanı, dişili, hareketi, eğriliği, karanlık ve kötülüğü temsil ediyordu. Bu görüş daha sonra çokça destek buluyordu. Platon (Eflatun) için bütün çift sayılar kötülük işaretiydi. Shakespeare, tek sayılarda Tanrısallık olduğunu, Virgil Tanrı'nın tek sayılardan hoşlandığını söyleyecekti. Pisagoras'un sayılar öğretisi sonradan "sayıcılık" adını alıyordu. Pisagor'un sayıcılığı, Yahudi felsefesi Kabala'dan, Hristiyan ve İslam gizemciliğine kadar bütün dinsel alanları etkiledi. Sayıcılık İslam düşüncesinde "Hurifilik" adını alıyordu. Matematiğin bilimlerdeki etkinliği, doğanın matematiksel bir düzen içermesine dayanır görüşü, 17. ve 18. yüzyılın yaygın bir görüşü idi. Bu görüşü ileri sürenlerin gözünde Tanrı yetkin bir matematikçidir. Evren, kendisini matematiksel bir dille açığa vuracak şekilde kurulmuştur. Doğada gözlenen ilişkilerin matematiksel formül veya denklemlerle ifade bulması bunun bir kanıtıdır. 1707-1783 yılları arasında yaşamış Fransız matematikçi Leonard Euler matematiğin, evrenin yapısal düzenini yansıttığı inancındaydı. Ona göre matematiğin kesin ve zorunlu doğruları Tanrı dediğimiz kanıtlarını taşımaktaydı. Doğayı Tanrı elinden çıkmış bir sanat yapıtı sanan Gottfried Wilhelm Leibniz’ de matematikle doğa arasındaki uyumu, düşünce ile evren arasındaki uyuma bağlıyordu. Fransız Rene Descardes ise, tüm kuşkucu yaklaşıma karşın, matematiksel doğruları Tanrı'nın doğuştan düşüncemize yerleştirdiği sayı ve şekil kavramlarının bir sonucu sayıyordu. 18. yüzyılda Tanrı'nın varlığını cebirsel olarak göstermenin üzerinde konuşuldu. O dönemde, matematiğin kavram ve yöntemleri kullanılarak doğanın anlaşılabileceği düşüncesinin yanında, doğa dışı olgu ve olayların da açıklanabileceği düşünülüyordu. Bir çok matematikçi, matematiksel yoldan Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalıştılar. E.T. Bell "Men of Mathematics" , D.E. Smith "History of Mathematics" , F. Cajori "A History of Mathematics" ve D.J. Struik "kısa Matematik Tarihi" adlı kitablarında felsefeci Didero ile Matematikçi Euler arasında geçen dialoğu anlatıyorlardı. "fransız filozofu denis diderot (1713-1784), kraliçe katerina tarafından rusya'ya çağırılır. diderot, dine karşı düşüncelerini her fırsatta dile getiren bir filozoftur. söylemleriyle rus çariçesi katerina'yı kızdıran diderot'a bir ders vermek isteyen katerina, euler'den bu konuda yardım ister. euler, matematiksel bir yoldan tanrı'nın var olduğunu kanıtlıyabileceğini eğer isterse bunun kanıtını diderot'a sunabileceğini söylemesi üzerine, katerina bu haberi diderot'a iletir. diderot matematikçilerin tanrı'nın varlığını cebirsel yolla gösterdiklerini duymuştur ve merak etmektedir, bu yüzden çariçe katerina'nın saraya davetini memnuniyetle kabul eder. euler ve diderot, büyük bir kalabalık önünde karşırlar.euler, diderot'ya doğru ilerledi, ciddi ve ikna edici bir uslupla bayım, (a+bn)/n=x şeklindedir, o halde tanrı vardır. yanıt veriniz.bu söz üzerine diderot bir an sessizleşir. sessizliğini, etraftakilerin kahkahayla karşılaması üzerine, katerina'dan fransa'ya dönmek üzere izin isteyerek toplantıdan ayrılır." Link to post Sitelerde Paylaş
teflon 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi (düzenlendi) 6 hours ago, dr.Kemal said: Tarihe bakıldığında matematikçilerin kayda değer "ortak" özelliklerinin dine bağlılıkları olduğu görülecektir. .... Vay, Kemal Bey Ne oldu, bizim evrim sorularına yanıtı bulabildin mi? İçini ferahlatacak bir bilgi vereyim: o sorulara henüz cevap verebilen bir teist çıkmadı. Ama sen doktorsun, tehlikeli adamsın, kolay kolay pabuç bırakmazsın......di mi...? "Bir efsaneye göre..." demek, o da güzelmiş. Şubat 17, 2017 tarihinde teflon tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
Rhodium 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi Bunu aristo yapmıştı "Bir karenin kenarının köşegenine oranı bir kesirle ifade edilemez. " İşte Tanrının matematiksel ispatı budur. Link to post Sitelerde Paylaş
NotImportant 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi 28 dakika önce, Rhodium yazdı: Bunu aristo yapmıştı "Bir karenin kenarının köşegenine oranı bir kesirle ifade edilemez. " İşte Tanrının matematiksel ispatı budur. ne alakası var ? Link to post Sitelerde Paylaş
Rhodium 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi Bildiğiminiz gibi matemetik var olmayan zihinsel bir süreçtir. Mesela gerçekte 1 cm diye doğada bir şey yoktur. Hiç bir şey 1cm olamaz. 1.0001 veya 0.9999 gibi bir şeydir. Ama yinede bilim öncelikle fizik olmayan bu referans ile varlığı tanımlar. Yani ispat matemetiğe dayanır. Varlıklar, var olduklarını ispatlayamazlar. Düşünüyorum öyle ise varım gibi. Acı çekmeniz yada bu satırları okuyor olmanız gerçekte var olduğunuzu ispatlayamaz. Matrix filmi gibi. İşte gerçek sayılar ve gerçek olmayan sayılar arasında varlık tanımlanır. Eğer sayılar olmasaydı kuantum fiziğide evrimde ispatlanamazdı. Ama farkındaysak tüm bu ispatlar aslında en başında mutlak değer ön kabulü ile yapılır. Aslında mutlak 1 veya mutlak 90 derece diye bir şey yoktur. Hiçbir gerçek olmayan sayı, gerçek sayı olmadıkça var olamaz. Yani bir şeyin var olması için matematiksel olarak önce bir başka boyutunun olması gerekir. X ve y ekseni ile ancak hipotenüs vardır. Yada küre için önce düzlem var olmalıdır. Yada zaman için önce mekan olmalıdır. Örneğin bir bilgisayar oyunu kendi içindeki pixellerindeki dünyanın farkındadır. Ama onun yazılım kodlarının bilincinde olamaz. Ama var olması için bir başka boyutunun olması zorunludur. Kısacası bilgisayar oyunu yani gerçek olmayan sayı, ancak bir gerçek sayıdan yazılımcıdan üretilebilir. Kısacası biz var isek matematiksel olarak başka bir boyutumuzun olması zorunludur. Not; var olmak gerçek olduğumuz anlamı taşımaz. Link to post Sitelerde Paylaş
NotImportant 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi (düzenlendi) '' Hiç bir şey 1cm olamaz. 1.0001 veya 0.9999 gibi bir şeydir. '' Düşünüyorsun ama eksik düşünüyorsun. 1 cm yi tam sayı olduğu için aldın. Özünde 1cm ile 0,9999cm yi ayıran tek şey 0,0001 cm dir. Eğer ki şayet hiç bir şey 1cm olamıyorsa, ozaman 0,9999 cm de olamaz. Yani her hesap başka bir hesaba kayma eğilimi göstermek zorunda kalır. Bu mantığa göre hiç bir şey belirli bir uzunluğu olamaz demek zorunda kalırız Bu mantık '' limit '' kavramı ile çöktü hatta adını hatırlayamadığım için şuan çok sinirli olduğum bir adam hareket kavramı için iyi bir paradoksu bile vardı. Şubat 17, 2017 tarihinde NotImportant tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
BurakTuna67 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi Şimdi, NotImportant yazdı: Bu mantık '' limit '' kavramı ile çöktü hatta adını hatırlayamadığım için şuan çok sinirli olduğum bir adam hareket kavramı için iyi bir paradoksu bile vardı. Birader bişey soracam . Şimdi bu matematik, sosyal bilim değil mi ? eeee ? bence geçerliliği yoktur ,, ve bence evrende matematik de yoktur. Yani şöyle birşey aklıma geliyor. Bu matematik de ahlak gibi insan zihni üretimi bir saçmalık ! ama fizik kuralları gerçekten var. Haksız mıyım ? Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi Konu bir arap tanrısı olan Allah'ın matematiksel ispatı ile ilgili. Konuyu açan kişi arap putunu matematik ile ispatladığını iddia ediyor. Link to post Sitelerde Paylaş
NotImportant 0 Şubat 17, 2017 gönderildi Raporla Share Şubat 17, 2017 gönderildi (düzenlendi) 35 dakika önce, BurakTuna67 yazdı: Birader bişey soracam . Şimdi bu matematik, sosyal bilim değil mi ? eeee ? bence geçerliliği yoktur ,, ve bence evrende matematik de yoktur. Yani şöyle birşey aklıma geliyor. Bu matematik de ahlak gibi insan zihni üretimi bir saçmalık ! ama fizik kuralları gerçekten var. Haksız mıyım ? Haksızsın. Matematik şudur. Elinde kaç elma var ? 5 tane var. İşte matematik budur. İstersen devam edeyim. Toplama işlemi: 5 elma + 3 elma = 8 elma. Bölme işlemi: 6 elmada kaç 2 li elma grubu vardır. 6/2 = 3 Çarpma işlemi zaten sıralı toplama işlemidir. Fonksiyon ve fonksiyonda tanımlı bileşke işlemi: Bir girdiyi sonucu götüren işleme denir. Bileşke ise seri halde giden fonksiyonlar olur. Örneğin f, a yı b ye götürsün g de b yi c ye götürsün. (a,b,c bir küme olmak üzere) Şu şekilde ifade edilir (f o g)(a)..... kümedekileri elma armut gibi düşün. Temelde bilgisayarların çalışma sistemi böyledir. Belirli bir girdiyi alıp belirtilmiş sonuca götürürler. Bütün matematik konularının tanımı yapacak değilim ama her şey elma, armut ile başlar. İrrasyonel sayılarda buna dahildir. İntegral bile özünde bir toplama işlemi. Ayrıca fiziği kabul edip matematiği kabul etmemen ilginç doğrusu. Şubat 17, 2017 tarihinde NotImportant tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts