Jump to content

Hıristiyan Rahip Bahira Uydurma Bir Kişilik Olup İncil’den Çalınmıştır.


Recommended Posts

İncil’den alıntı:

Çocuğun sünneti için gerekli sekiz gün dolunca, anne karnına düşmeden önce melek aracılığıyla bildirildiği gibi O’na İsa adı verildi.

Musa’nın ruhsal yasasına göre paklanma günü gelince, Yusuf’la Meryem çocuğu Yeruşalim’e Rab’be sunmaya götürdüler. Rab’bin ruhsal yasasında, “İlk doğan her erkek Rab için kutsal sayılacaktır” diye yazılı olduğundan, bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu sunmaya gelmişlerdi. Bu, Rab’bin ruhsal yasasında belirtilmiştir. Yeruşalim’de Simeon adında bir adam vardı. Doğru ve tanrısayar biriydi o. İsrail’in avunç bulacağı günü beklemekteydi. Kutsal Ruh onun üzerindeydi. Rab’bin Mesih’ini görmeden ölmeyeceği Kutsal Ruh aracılığıyla kendisine bildirilmişti. Simeon Ruh yönetiminde tapınağa geldi. Anneyle baba ruhsal yasanın gereğini uygulamak üzere çocuk İsa’yı tapınağa getirdiklerinde Simeon O’nu kucağına aldı; Tanrı’ya yücelikle yüklü sözler söyledi:

“Ey egemen Rab, verdiğin söz uyarınca gayrı uşağını esenlikle bu yaşamdan ayırabilirsin.

Çünkü gözlerim kurtarışını gördü.

Tüm insanlığın önünde hazırladığın bu kurtarış uluslara

Tanrı açıklamasını sağlayan ışık ve halkın İsrail’e yüceliktir.”

Annesiyle babası çocuk için bildirilen sözlere şaştılar.Simeon onları kutsayarak çocuğun annesi Meryem’e, “İşte bu çocuk İsrail’de birçoklarının düşmesi ve kalkması içindir” dedi. “Hem de ona karşı konuşulacak bir belirtidir. Bir kılıç senin canını da delip geçecek. Öyle ki, birçok kişinin yüreğindeki düşünceler açığa çıksın.”

Orada Anna adında bir peygamber de bulunuyordu. Fanuel’in kızıydı kendisi. Aşer oğulları kuşağından çok yaşlı bir kadın. Kızlığından sonra eşiyle yalnızca yedi yıl yaşamıştı. Seksen dört yıldır da duldu. Tapınaktan hiç ayrılmaz, gece gündüz oruçla duayla Tanrı’ya tapınırdı. Anna o saatte yaklaşıp Tanrı’ya şükrederek, Yeruşalim’in kurtuluşunu gözleyen herkese İsa’dan söz etti.

Anneyle baba, Rab’bin yasası uyarınca gereken her şeyi yaptıktan sonra, Galile’ye, kendi kentleri Nasıra’ya döndüler. Çocuk bilgiyle dolarak gelişiyor, güçleniyordu. Tanrı iyiliği O’nun üzerindeydi.

İsa’nın anası babası her yıl Passah Kutlayışı’nda Yeruşalim’e giderlerdi. İsa on iki yaşına girince, kutlama töresi uyarınca kente çıktılar. Orada gerektiği kadar kaldılar. Geri dönmek için yola koyulduklarında çocuk İsa Yeruşalim’de kaldı. Anasıyla babası bunu bilmiyorlardı. O’nun yolcular arasına katıldığını sanmışlardı. Bir günlük yol yürüdükten sonra, akrabalarla tanışlar arasında kendisini aradılar. Bulamayınca, O’nu aramak için gerisin geriye Yeruşalim’e döndüler. Üç gün sonra O’nu tapınakta öğretmenler arasında oturur buldular. Onların dediklerini dinliyor, kendilerinden sorular soruyordu. O’nu dinleyenlerin tümü anlayışına ve verdiği yanıtlara şaşırıyordu. Onlar O’nu görünce şaşırdılar. Annesi, “Çocuğum, neden bunu bize ettin?” dedi. “Bak, babanla ben kaygı içinde seni arıyoruz.” İsa, “Nasıl olur da beni ararsınız?” dedi. “Babamın evinde bulunmam gerektiğini bilmiyor musunuz?” Gelgelelim, onlar kendilerine söylediklerinden bir anlam çıkaramadı. İsa onlarla birlikte yola koyuldu. Nasıra’ya gelip kendilerine bağımlı oldu. Annesi bütün sözleri yüreğinde tutuyordu. İsa bilgice ve boyca gelişiyor, Tanrı ve insanlar önünde iyilik buluyordu.

(İncil, Markos, 2/21-52)

Bir İslamcı siteden alıntı:

'Abdulmuttalib'in malları hayatının son döneminde oldukça azalmıştı, ölümünden sonra oğullarına sadece çok küçük bir miras bırakmıştı. Oğullarından bazıları, özellikle Ebu Leheb olarak tanınan Abdu'l Uzza, kendiliklerinden zengin olmuşlardı. Fakat Ebu Talib fakirdi. Bu nedenle yeğeni kendisini, yaşamını kazanmak için elinden geleni yapmaya zorunlu hissediyordu. Yaşamını keçi ve koyunlara çobanlık ederek kazanıyordu ve gün geçtikçe Mekke'nin üstündeki tepelerde veya ötesindeki ovalarda yalnız geçirdiği günler artıyordu. Buna rağmen amcası onu bazen beraberinde yolculuğa götürüyordu. Bunlardan birinde, Muhammed (S.A.V.) dokuz, bir görüşe göre de oniki yaşındayken bir ticaret kervanıyla Suriye'ye kadar gitti. Busra'da, Mekke kervanının her zamanki konak yerlerinden birinde, içinde nesilden nesile bir hristiyan rahibin yaşadığı bir hücre vardı . Biri öldüğünde, diğeri onun yerini aliyor ve eski el yazmalarını da içeren manastırdaki bütün eşyaya varis oluyordu. Bu el yazmalarindan birinde Araplara bir peygamber geleceği kayıtlıydı. Manastırda yaşayan Rahip Bahira bu kitaplarin hepsinden haberdardı. Bu konuyla ilgilenmesinin asıl sebebi ise Varaka gibi onun da peygamberin kendi yaşam süresi içinde geleceğine inanmasıydı.

Bahira, Mekke kervanının manastırdan pek uzak olmayan konak yerinde konakladığını bir çok defa görmüştü. Fakat bu sefer daha önce hiç karşılasmadığı bir şeyle karşılaştı ve dona kaldı: alçak ve küçük bir bulut onların üstünde yavaş yavaş ilerliyor ve sürekli yolculardan bir veya ikisi ile güneşin arasında yer alıyordu. Büyük bir ilgiyle onların yaklaşmasını izledi. Birden ilgisi şaşkınlığa dönüştü. Çünkü konakladıkları anda bulut hareket etmeyi durdurdu ve altında gölgelendikleri ağacın üstünde sabit olarak kaldı. Ağaç ise dallarını aşağıya indirerek onların iki kat gölgede olmalarını sağlıyordu. Bahira böyle bir mucizenin önemli olduğunu biliyordu. Sadece yüce bir şahsiyetin varlığı bu olayı açıklayabilirdi ve aniden beklenen peygamber aklına geldi.

Manastıra kısa bir süre önce büyük miktarda yiyecek gelmişti, elindekilerin hepsini birleştirerek kervana şöyle bir haber gönderdi: "Ey Kureyşliler! Sizin için yiyecekler hazirladim ve buraya gelmenizi istiyorum. Yaşlı-genç, köle-hür hepinizi davet ediyorum."

Bunun üzerine hepsi manastıra geldiler, fakat Bahira'nin tembihlerine rağmen Muhammed (S.A.V.)'i develerin ve yüklerin yanında gözcü olarak bıraktılar. Bahira oradakiler içinde kitapta tarif edilene benzer bir yüz göremeyince eksikliği farketti. "Ey Kureyşliler! Geride kimse kalmadığından emin misiniz?" diye sordu. "Başka kimse kalmadı" dediler, "sadece en küçüğümüz olan bir erkek çocuk kaldı." Bahira "Ona öyle davranmayın, onu da çağırın; bizimle beraber yemekte bulunsun" dedi. Sonra çocugu yemeğe çağırdılar.

Çocuğun yüzüne bir kez bakmak Bahira için bu mucizeleri açıklamaya yetti. Yemek boyunca onu dikkatle incelediğinde yüz ve vücut özelliklerinin kendi kitabında anlatılanlara ne denli yakın olduğunu gözledi. Yemekten sonra rahip bu genç misafirin yanına gitti ve ona yaşam şekli, uykuları ve genel konulardaki tavırlarıyla ilgili bazi şeyler sordu. Çocuk ona bu konularda ayrıntılı cevaplar verdi; çünkü adam saygıdeğerdi, sorular ise saygılı ve hürmetkarca soruluyordu. Hatta rahip sırtına bakmak istediğinde, gömleğini sıyırmakta tereddüt etmedi. Bahira zaten kesinlikle onun peygamber olduğu kanaatindeydi. Bir de sırtındaki iki kürek kemiği arasında, kitabinda anlatılan yerde peygamberlik mührünü görünce tüm şüpheleri silindi. Bahira Ebu Talib'e döndü ve "Bu çocukla akrabalık dereceniz nedir?" diye sordu. Ebu Talib "Oğlumdur" dedi. Rahip, "Oğlunuz değil, bu çocuğun babasi sağ olamaz" dedi. Ebu Talib "Kardeşimin oğludur" dedi. "Peki babasına ne oldu?" dedi rahip. Öteki "Daha annesi ona hamileyken öldü" dedi. "İşte bu doğru" dedi Bahira, "Kardeşinin oğlunu ülkene geri götür ve onu Yahudilerden koru. Çünkü benim bildiğimi onlar da bilirler ve görürlerse ona kötülük yaparlar. Kardeşinin oğlunun geleceğinde büyük şeyler gizli."

Link to post
Sitelerde Paylaş
İsa, “Nasıl olur da beni ararsınız?” dedi. “Babamın evinde bulunmam gerektiğini bilmiyor musunuz?” Gelgelelim, onlar kendilerine söylediklerinden bir anlam çıkaramadı. İsa onlarla birlikte yola koyuldu. Nasıra’ya gelip kendilerine bağımlı oldu. Annesi bütün sözleri yüreğinde tutuyordu. İsa bilgice ve boyca gelişiyor, Tanrı ve insanlar önünde iyilik buluyordu.

(İncil, Markos, 2/21-52)

Markos değil Luka olacak.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...