Jump to content

Mevlana Kimdir? Ne İş Yapar?


Recommended Posts

Aşağıdaki yazıyı üşenmeden okuyun ve Mevlana Celaleddin Rumi denen şerefsizin yaptıklarını öğrenin. Zihninizde eğer bir parçacık olumlu izlenimi varsa, bu efsaneyi artık bitirin..

Bir internet sitesinden alıntı:

MİKAİL BAYRAM İLE MEVLANA’NIN MOĞOLLARLA VE MOĞOL YANLILARIYLA İLİŞKİLERİ ÜZERİNE

1. Geçtiğimiz ay Hulki Cevizoğlu’nun düzenlediği Ceviz Kabuğu programında, Mevlana ve çevresi ile ilgili konuşmanızla Türkiye medyasında yer aldınız. Ve birtakım tepkilere maruz kaldınız. Bu röportajımızda olayın mahiyetini ele almak istiyoruz. Burada temel konu, Mevlana ve çevresinin Moğol yönetimiyle ilişkisidir. Bu konuyu açar mısınız?

Bu konuyu ele almadan önce Moğolların Anadolu’yu işgal etmelerinin seyrini çok özet olarak gözden geçirmek gerekmektedir. Böylece olayı tarihi bağlamıyla ele almak mümkün olabilecektir. Moğollar, Erzurum ve Erzincan üzerinden Anadolu’ya girdiler. Bir Moğol öncü birliği Anadolu’ya girerek önlerine gelen şehirleri yağmalama hareketine giriştiler. Bu dönemde Babailer isyanından (Türkmenlerin Selçuklu yönetimine başkaldırısı) dolayı Anadolu’da bir huzursuzluk vardı. Bir iç savaş hali yaşanıyordu.

Moğollar bu iç savaştan yararlanarak Anadolu’ya girme cesaretini göstermişlerdi. Moğol orduları Sivas önlerine gelince Anadolu Selçuklu devleti 80 bin kişilik bir orduyla bu öncü Moğol birliklerini durdurmak ve Anadolu’dan çıkartmak üzere harekete geçti. Bu ordu Kösedağ mevkiinde 30 bin kişilik Moğol öncü birliklerine karşı ağır bir yenilgi aldı. Selçuklu ordusunun belkemiğini teşkil eden Türkmen askerler devlete karşı kırgın olduklarından savaş alanını terk etmişler, bir ok dahi atmadan geri çekilmişlerdi. Moğol ordularının komutanı Baycu Noyan Kösedağ’da kazandığı bu zaferi müteakiben Sivas ve Tokat şehirlerine girip yağmaladı. Buradan Kayseri’ye gelip orayı da muhasara altına aldılar.

Bu konuyla ilgili olarak O devrin tarihçisi İbni Bibi “el-Evamiru’l-Alaiyye” adlı eserinde Cevlaki dervişlerin de Moğol askerleriyle birlikte Kayseri şehir surlarından gedik açmaya ve şehre girmeye çalıştıklarını zikreder. Moğollar 15 gün Kayseri surlarını dövdüler fakat şehre giremediler.

Kayseri‘deki Ahiler ve Bacı örgütü mensubu olan genç kızlar şehri savunmaktaydılar. Ancak şehir subaşısı olan Hacok oğlu Hüsameddin (Ermeni dönmesi bir zat idi) şehrin pis suları için inşa edilmiş kanallardan sur dışına çıkarak Moğol komutanı Baycu Noyan ile görüşmeler yaptı ve bu atıksu kanallarından Moğol askerlerini şehre soktu. Böylece Moğollar Kayseri’ye girmeyi başardılar. Moğollar şehri savaş ile aldıklarından büyük bir katliam yaptılar. Şehri ateşe verdiler. Çok sayıda Ahi ve Bacı üyesi öldürüldü. Devrin tarihçilerinden İbni Bibi ve Süryani tarihçi Ebu’l-Ferec 10 binlerce Ahi ve Bacının katledildiğini ve esir edilerek götürüldüklerini yazıyor. Bu sırada Ahi Evren Hace Nasreddin’in (Nasreddin Hoca) eşi olan Fatma Hatunun da Moğollara esir düştüğünü tespit etmekteyiz. “Menakib-i Evhaduddin-i Kirmani’nin” yazarı, Fatma Hatun’un bu savaşta Moğollara esir düştüğünü yazıyor.

Moğollar Kayseri’ye girip bu katliamı gerçekleştirdikleri sırada Cevlaki (Kalenderi) dervişler maalesef Moğollarla birlikte hareket ediyorlardı. Bu Cevlaki dervişlerin bu olaya seyirci olmadıklarını, fiilen Moğollarla birlikte bu katliama iştirak ettiklerini düşünmek gereklidir. Nitekim Moğollar burada onbinlerce insan katlederken o sırada Kayseri’de bulunan Mevlana’nın hocası Seyyid Burhaneddin’in eteğine paralar saçtıklarını Menakibu’l-Arifin sahibi Eflaki bildirmektedir (Eflaki Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in ve torunu Ulu Arif Çelebi’nin mürididir.)

O dönemde bir Kalenderi şeyhi olan Şems-i Tebrizi’nin de Kayseri'de olduğunu biliyoruz. Bu olaydan iki ay kadar sonra Şems-i Tebrizi’nin Konya’ya gelip Mevlana ile görüşmeler yaptığını da yine Mevlevi kaynaklar belirtiyorlar. Şems-i Tebrizi’nin Konya’ya gelişi 12 Eylül 1244’tür. Bu tarih Moğolların Kayseri’yi zaptedişlerinden 2-2,5 ay sonradır. Şems-i Tebrizi’nin bu tarihten önce Moğollarla irtibata geçtiğini gösteren belgeler de mevcuttur. Mesela Moğollar Erzurum’dayken Şems-i Tebrizi’nin de o yıllarda Erzurum’da olduğunu görüyoruz. Moğollar Kayseri’ye geldiğinde o yine oradadır. Şems-i Tebrizi’nin müritleri olan Kalenderi dervişlerin de Moğollarla birlikte hem Kösedağ’da hem de Kayseri’de savaşa katıldıklarını İbni Bibi naklediyor.

2. O zaman Şems-i Tebrizi ve diğer bir Cevlaki şahıs Seyyid Burhaneddin’in Moğollarla işbirliği yaptığını söyleyebiliriz.

Tabii ki. Burada görüldüğü gibi, Mevlana’nın iki hocası Şems-i Tebrizi ve Seyyid Burhaneddin-i Tirmizi’nin Moğollarla işbirliği halinde oldukları açıkça fark edilmektedir. Nitekim bu olaydan bir yıl sonra Seyyid Burhaneddin ölünce onun türbesini de Moğollar inşa ettiler. Burada bir hususa da değinmek gerekir.

Şems-i Tebrizi’nin Konya’ya gelip Mevlana ile görüşmelerinden sonra Mevlana ile Moğollar arasında bir diyalogun başladığını görüyoruz. Bunun pek çok belgesi bulunmaktadır. Kayseri’de onbinlerce Ahi ve Türkmen’i öldüren Baycu Noyan, ikinci defa Anadolu’yu istila ettiğinde Konya’ya da gelmişti. Bu gelişinde Mevlana ile görüşmeler yapmış ve Mevlana, Baycu Noyan ile görüştükten sonra şehre gelerek Baycu Noyan’ın evliyaullahtan olduğunu Konyalılara telkin etmeye çalışmıştır. Ahmet Eflaki Dede Menakibu’l-Arifin adlı eserinde bunu yazmaktadır.

Mevlana’nın buna benzer bir iddiayı Cengiz Han için de dile getirdiğini görüyoruz. Dünya tarihinde Fir’avn ve Nemrut’tan sonra en gaddar ve kan dökücü devlet adamı Cengiz Han’dır. Mevlana Cengiz Han’ın bir mağaraya çekildiğini orada 10 günlük itikaftan sonra Allah’tan mesaj aldığını ve bu mesajı aldıktan sonra Harezmşahlar (Maveraunnehir ile Horosan arası) ülkesine yürüdüğünü ve başarılarının buradan kaynaklandığını iddia etmektedir. Bu iddiasını Fihi Ma Fih adlı eserinde (M.E.B. baskısı, s. 101-103) dile getirmektedir.

Hülagu Han için de buna benzer bir iddiada bulunmaktadır. Mevlana Moğollar’ın putperest olduklarını fakat oruca büyük bir önem verdiklerini ifade ettikten sonra, Hülagu Han’ın Bağdat’ı kuşattığını, bir türlü şehre giremediğini, sonra bütün ordularına emir vererek atlarına üç gün süreyle yem ve su vermemelerini askerlerin de oruç tutmalarını emrettiğini söyler. Atların tuttuğu bu orucun yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah’ın Bağdat’ın fethini Hülagu Han’ı müyesser kıldığını bildirir (Menakibu’l-Arifin).

3. Hülagu Han Bağdad’ı zaptettikten sonra daha batıya ilerleyebildi mi?

Evet, bundan sonra Suriye’yi işgale kalkıştı ancak orada Ayn-i Calut denilen yerde Memlüklü Hükümdarı Sultan Baybars’a ağır bir şekilde yenilip geri çekildi. Bu Sultan Baybars, Hülagu Han’ın öldürttüğü son Abbasi Halifesi’nin oğlu ez-Zahir Billah’ı Mısır’da halife ilan etti ve kendisi de halifenin emiri olarak onun hizmetinde olduğunu bildirdi.

Mevlana “Mısır Halifesi ve Onun Hikayesi” başlığı altında müstehcen bir hikaye anlatarak bu Mısır Halifesini ve Sultan Baybars’ı rezil etmeye çalışmaktadır. Burada Mevlana’nın Hülagu Han’a arka çıktığını görmekteyiz. Bu hikayeyi yazmış olmasından dolayı olmalı ki, bir defasında Moğol vezirinin Mevlana’ya büyük miktarda para gönderdiğini Eflaki haber vermektedir.

4. Mevlana’nın Moğol yönetiminden ve onlara destek verenlerden para alması bir defaya mahsus mudur yoksa başka zamanlarda da tekerrür etmiş midir?

Moğolların bu şekilde birçok defa Mevlana’ya para ve değerli hediyeler gönderdiğini de yine Eflaki Dede bildirmektedir. Nitekim Mevlana da Moğol veziri Taceddin Mu’tez’e yazdığı mektupta kendisine gönderdiği paraları aldığını yazmaktadır. Üstelik Taceddin Mu’tez Aksaray’da Türkmenlerin mallarına el koymuş ve bu mallardan Mevlana’ya da göndermişti. Bunun cizyeden (gayri Müslimlerden alınan bu vergi) gelen paralar olduğunu Mevlana’ya bildirmektedir. O da bu paraları aldıktan sonra bu paraların kendisine helal olup olmadığı yönünde tereddüde düşmüş, sonra helal olduğuna kanaat getirerek afiyetle yemiştir.

Bir defasında da Moğol hazinedarı (Maliye Bakanı) olan Emir Şerefüddin, Mevlana’yı özel olarak ziyarete gelmiş, ona 1000 dinar para vermiştir. O dönem için bu çok külliyetli bir paradır (1 deve 10 dinardı).

Bunun gibi daha pek çok örnekler bulunmaktadır. Bütün bu örnekler, Mevlana ile Moğollar ve Moğol yanlısı yöneticilerin ne kadar sıkı bir ilişki içinde olduğunu göstermektedir.

5. Ceviz Kabuğu programında yaptığınız konuşmada Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi’nin Moğollara isyan sırasında öldürüldüğünü ve Mevlana’nın oğlunun cenaze namazını kılmadığını söylediniz. Bu konuyu açar mısınız?

Olayı kısaca anlatayım. Şems-i Tebrizi Konya’ya gelince Mevlana çok güzel olduğu söylenen Kimya Hatun adındaki cariyesini Şems-i Tebrizi’ye nikahladı. Bu sırada Kimya Hatun 15, Şems 65 yaşlarındaydı. Kimya Hatun, Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi ile evlenmek istiyordu. Alaaddin Çelebi de onu seviyordu. Bu kızcağız Şems-i Tebrizi’nin yanında kalmak istemiyor, ara sıra onu terk edip bir yerlerde saklanıyordu. Mevlana ve Şems, Kimya Hatun’u arattırıyorlar, onu bulup tekrar Şems ile birlikte kaldıkları hücreye getiriyorlardı.

Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi zaman zaman babasının yanına gelme bahanesiyle, Şems’in kaldığı hücrenin kapısının önünden geçiyor ve kendisini Kimya Hatun’a gösteriyordu. Bir defasında Şems-i Tebrizi, Alaaddin’in önünü keserek: “Hey delikanlı! Bir daha buradan geçersen ayaklarını kırarım” diyerek Alaaddin Çelebi’yi tehdit etmişti. Eflaki bu olayı Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesiyle ilgili görmekte ve Alaaddin Çelebi’nin bazı çevrelerle işbirliği yaparak Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi olayında aktif bir görev almasının sebebi olarak göstermektedir.

6. Tarihin ışığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren adlı eserinizde Nasreddin Hoca’nın, aslında Ahi Evren Hace Nasreddin olduğunu ve Şems-i Tebrizi’ye suikast düzenleyenin bu zat olduğunu yazıyorsunuz. Bu suikast girişiminde Nasreddin Hoca ile Alaaddin Çelebi arasında bir işbirliği söz konusu mudur?

Alaaddin Çelebi ile Şems-i Tebrizi arasındaki bu muhalefet üzerine Alaaddin Çelebi Şems-i Terbrizi’nin muhalifleri olan Ahiler arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Ahi Evren Hace Nasreddin’in talebesi olmuştur. Bu Hace Nasreddin yani Ahi Evren Sultan II. İzzeddin Keykavus’a vezir olduğu günlerde Şems-i Tebrizi’ye suikast düzenletmiştir (1247). Bu olayda Alaaddin Çelebi önemli bir rol üstlenmiştir. Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi olayından kısa bir süre sonra, Ahi Evren Hace Nasreddin ve Alaaddin Çelebi Kırşehir’e göçtüler. 1261 yılında Anadolu’nun birçok vilayetinde Moğollara karşı ayaklanmalar baş gösterdi. Kırşehir’de de Ahi Evren ve arkadaşları ayaklanma başlattılar.

7. Ayaklanma başarılı oldu mu?

Bu ayaklanmayı bastırmak üzere Mevlana’nın müridi ve Moğol asıllı Cacaoğlu Nureddin Kırşehir’e gönderildi. Nureddin Caca, Kırşehir’e gitmeden önce Mevlana ile bir görüşme yaptı. Tam bu sırada Mevlana’nın da oğlu Alaaddin Çelebi’ye iki mektup yazdığını ve onu aile ocağına dönmeye ikna etmeye çalıştığını görüyoruz. Cacaoğlu Nureddin buradaki ayaklanmayı bastırarak isyancıların tamamını kılıçtan geçirdi. Burada Ahi Evren Hace Nasreddin ve Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi’nin de öldürüldükleri anlaşılmaktadır. Cacaoğlu Nureddin bundan sonra Konya’ya gelmiş ve Alaaddin Çelebi’nin cenazesini de Konya’ya getirmiş olmalı ki, Alaaddin Çelebi’nin cenaze namazının kılınması söz konusu olmuştur.

Mevlana ısrarlara rağmen oğlunun cenaze namazını kılmamıştır. Bu haberi hem Ahmet Feridun Spesalar hem de Eflaki vermektedir.

Abdülbaki Gölpınarlı ve Feridun Nafiz Uzluk (Mevlana’nın hayatını yazan iki Mevlevi) Mevlana’nın oğlunun cenaze namazını kılmayışını, Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi olayına katılmasıyla izah etmektedirler.

Alaaddin Çelebi Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi olayına katılmış olmakla katil olmuş olur. Hukuken katilin cenaze namazı kılınır. Mevlana bunu bilmeyecek kadar cahil olmamalıdır. O halde oğlunun cenaze namazını kılmamasının nedeni, oğlunun Moğol yanlısı iktidara karşı isyan durumunda öldürülmesinden dolayıdır. Yani oğlunu “baği” (meşru otoriteye başkaldıran) addetmektedir. İslam Hukukunda bağinin cenaze namazı kılınmaz. O halde Mevlana’nın oğlunun cenaze namazını kılmaması Şems'in öldürülmesi olayına katılmasından dolayı değildir.

Görülüyor ki, Mevlana bu iktidara karşı olanları baği kabul etmektedir. Bütün bu bilgi ve belgeler Mevlana’nın ve çevresindekilerin Moğol yöneticilerle ve Anadolu’da kurulan Moğol yanlısı yönetimlerle iyi ilişkiler içinde bulunduğunu göstermektedir.

8. O zaman size yönelen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tepkileri anlamak mümkün değildir. Görülüyor ki bu tepki gösterenlerin, ne Mevlana’yı tanıyorlar ne de eserleri hakkında bilgileri vardır. Kaldı ki Şems-i Tebrizi’nin sohbetleri olan “Makalat” adlı eseri incelendiğinde bu zatın Anadolu insanını Moğollara itaat etmeye ve Moğol yönetiminden razı olmaya çağırdığı rahatlıkla görülebilmektedir. Aslında bu fikri Mevlana’nın torunu Ulu Arif Çelebi de dile getirmektedir. Eflaki şöyle bir anektod nakletmektedir. Ulu Arif Çelebi Moğolları destekliyordu. Moğollarla mücadele halinde olan Karamanoğulları Ulu Arif Çelebi’ye niçin kendileriyle olmayıp Moğollardan yana olduğunu sorduklarında o şöyle cevap vermiştir: “Biz dervişleriz. Bizim nazarımız Allah’ın iradesine bağlıdır. O iktidarı kime verirse biz de onun tarafını tutarız” demiştir (Menakibu’l-Arifin, II, 925-926). Bütün bu belgeler ve bilgiler bize açık olarak göstermektedir ki, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve hocası Şems-i Tebrizi Moğol yanlısı bir politika izlemişlerdir. Ve bunun mücadelesini yürütmüşlerdir. Bu siyasi düşüncelerinin mücadelesini vermişlerdir. Bundan dolayı o dönemde Moğol iktidarına muhalif olan çevrelerle de mücadele etmişlerdir. Mevlana ile Hace Nasreddin arasındaki mücadele de buradan kaynaklanmaktadır. Hacı Bektaş’a ve Sadreddin Konevi’ye karşı muhalif tutumu da bundandır. Bu konuyu daha fazla detaylandırmaya gerek de görmüyorum. Mevlana’nın bu tutumunu tarihi verilere göre inkar etmek mümkün değildir. Bundan dolayı da tepki göstermek gereksiz ve yersizdir. Bu tepkiyi gösterenler bunun yerine “Mevlana da bir insandır. Onun da kendine göre bir dünya görüşü ve olaylara bakış biçimi ve değerlendirmelerinin bulunması tabiidir. Eserlerinde bu dünya görüşünü, hayata ve olaylara bakışını anlatmış ve yorumlamıştır” diyebilirlerdi. Nitekim ben de mesleğimin gereği olarak çalışmalarımda onun bu yönlerini tespite ve düşünce biçimini teşhise çalışıyorum. Birilerinin çıkıp Mevlana’yı ve eserlerini dinle, İslam ile özdeşleştirmeleri halinde içinden çıkılmaz bir kaos ortaya çıkar. Mesnevi’nin en başındaki “Bu Mesnevi alemlerin Rabbinden indirilmiş bir Kitap’tır” sözünü izah etmek mümkün değildir. “Ondan sonra Mevlana öyle demişse doğrudur” veya “Mevlana’nın sözünü yorumlama yetkisini kim bize vermiş” diyerek acz ve cehaletlerini örtbas etmeye çalışıyorlar.

9. Tepkilerin ticari bir yönü var mı?

Doğrusu akla gelmiyor değil. Bana karşı tepki gösterenlerin çoğu, Mevlana sayesinde Konya’ya turistlerin geldiğini ve çok sayıda Konyalının Mevlana sayesinde ekmek parası kazandıklarını, bu davranışımın turistlerin Konya’ya gelişini engellemeye yönelik olduğunu iddia etmektedirler. Halbuki bu olayın turizmle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Bu konu turistleri hiç ilgilendirmez. Hatta turistlerin dikkatini çekici bir hava da yaratabilir. Çok enteresandır, bu tepki gösterenlerden birisi Mevlana sayesinde Konya’da deprem olmadığını söylemektedir.

Bu ve benzeri iddialar, bu tepkicilerin ne kadar tutarsız ve mesnetsiz olduklarını ortaya koymaktadır. Turizmi engelleme şeklindeki karşı çıkışlardan birine şöyle cevap verdim: “Keseniz zarar görecek diye endişe buyurmayınız. Tevhidi bir iman üzere olursanız, Allah başka rızık kapıları açar, ummadığınız yerden size nimet verir.”

10. Bu konuyu ele almanın gereksiz ve zamansız olduğu yönünde eleştiriler aldınız, bu konuda ne diyeceksiniz?

Bir tarihçi olarak bu olayı şu maksatla ele alıyoruz. Moğollar Anadolu’yu işgal etmiş birçok vilayette katliamlar olmuş. Müslümanların malları yağma edilmiş, böyle bir ortamda Mevlana gibi şair ve mütefekkir bir zatın bu olaylar karşısındaki tutumu nedir ve olayları nasıl değerlendirmektedir? Anadolu insanına ve çevresindekilere neler tavsiye etmektedir? Toplumdaki problemlere yaklaşımı nasıldır vb. sorular akla gelebilir.

Bu sadece Mevlana için geçerli değil. O devrin diğer ilim adamları, şair ve mütefekkirleri için de aynı amacı gözetmek durumundayız. Böyle bir ortamda kim ne yapmaktadır?

İşte bu çalışmalar içine girdiğimizde Mevlana’yı da bu yönde bir değerlendirmeye tabi tutmak zorundayız. Bir tarihçi olarak bunu yapmak mesleğimizin gereğidir. Her tarihçi hangi dönem ile ilgili çalışıyorsa kendi dönemindeki ileri gelenleri tespit etmek ve onların yolunu yordamını ve faaliyetlerini mercek altına almak durumundadır. Ben de bir Selçuklu dönemi mütehassısı olarak bu işi yapmaktayım. Bundan dolayı ilim ve fikir adamlarının elini kolunu bağlamaya kalkmak bilimselliğe hatta insanlığa yakışır şey değildir.

Hiçbir konuda ilim ve fikir adamlarına kısıtlama getirilemez. Her devirde ilim adamaları araştırmalarının verilerini toplumla paylaşmak durumundadır. Bunun engellenmesi halinde toplum statik bir yapı içinde hapsedilmiş olur. Devlet ve yöneticiler de ilim adamlarına bu verilerini toplumla paylaşma imkanı vermek durumundadırlar. Oysa görüyoruz ki, yöneticiler de en az bağnazlar kadar ileri gitmekte ve hatta birtakım yakışıksız ve terbiyesiz ifadeler kullanabilmektedirler.

Burada bir hususa daha değineyim. Bu fikirleri 30 seneden beri söylüyor ve yazıyorum. Sanki ilk defa söylüyormuşum gibi bana karşı hücuma geçtiler. Medyanın ve halkın bunu bilmemesi mazur görülebilir. Fakat Mevlana savunuculuğunu yaptığını zannedenlerin bunu bilmeleri gerekirdi. Anlaşılıyor ki bu Mevlana savunucuları Mevlana ve eserlerini bilmedikleri gibi Mevlana hakkındaki görüş ve beyanlardan da habersizdirler. Çünkü Mevlana hakkındaki bu iddialar 80 seneden beri birçok tarihçi ve ilim adamı tarafından yazılmıştır. Rahmetli Fuat Köprülü, Şehabeddin Tekindağ, Mustafa Akdağ bu yönde fikirler beyan eden tarihçilerden birkaçıdır. Bunlardan biri de benim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 49
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Bu ne rezilliktir ya!

Adam gibi kendi bilgilerini, kendi görüşlerini yazıp tartışmaktan aciz, bir İslamcı yobazın saçmasapan iddialarını c/p yapmak ve sonra da kenara çekilip seyretmek. Yazısının başı "şerefsiz" diye hakaretle başlayan bir seviyesizlik örneği.

Eyetisen, bırak Mikail Bayram denen iftiracının yazılarını.

Bir iddian varsa, kendin güzelce araştır, kanıtlarınla belgelerinle gel. Adam gibi tartışalım.

Şimdi sana göster belgeni diyeceğim, kalacaksın öyle.

Heterodoks Tasavvufçularla, Bektaşilerle uğraşmak yerine yobazlarla, gericilerle uğraşın.

Ayıptır ayıp!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Senin Mevlana diye alıp başına taç yaptığın adam:

- 66 yıllık ömründe bir tek kelime Türkçe yazmamış, Türkçeyi aşağılamış ve bütün 'eserlerini' Farsça kaleme almış bir İranlı ya da Afgan'dır.

(Türk olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun, kaynakları açıp oku.)

- 'Her ne kadar kadar Farisi yazıyorsam da aslen Türkmenem' deme yüzsüzlüğünü gösteren bir Türkçe düşmanıdır.

- Ömrü boyunca bir taşı şuradan alıp şuraya koymamış ve çocukluğundan beri onun bunun verdiği keselerle geçinmiş bir asalaktır.

- Kendisine 'Mevlana' (Efendimiz) lakabının verilmesine hiç itiraz etmeyip tepe tepe kullanmış bir megalomandır.

- Türkleşme sürecindeki Anadolu'da İran etkisini artırmayı kendine amaç edinmiş bir sahte evliyadır.

- Şems-i Tebrizi ve Selahattin Zerküb denen adamlarla aykırı ilişkiler yaşamış bir sapıktır.

- Kendi oğlunun cenaze namazını kıldırmamış bir vicdansızdır.

- Moğollardan avanta alıp ispiyonculuk yaptığı çeşitli kaynaklardan doğrulanmış bir haindir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Senin Mevlana diye alıp başına taç yaptığın adam:

- 66 yıllık ömründe bir tek kelime Türkçe yazmamış, Türkçeyi aşağılamış ve bütün 'eserlerini' Farsça kaleme almış bir İranlı ya da Afgan'dır.

(Türk olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun, kaynakları açıp oku.)

- 'Her ne kadar kadar Farisi yazıyorsam da aslen Türkmenem' deme yüzsüzlüğünü gösteren bir Türkçe düşmanıdır.

Eyetisen;

Atatürk "Ne mutlu Türküm diyene" demiştir. "Ne mutlu Türk olana" değil.

Ya da "Ne mutlu Türkçe konuşana" değil.

Mevlana Farsça ile yetişmiştir. O dönemde Edebiyatta Farsça dili hakimdi. Farsça'sı Türkçesinden çok güçlü olduğundan o dili seçmiştir. Bunu da açıklamıştır.

Varsayalım ki Mevlana Türk değildi. Ne farkeder?

Sen ırkçı mısın? Bir insanın şerefli olması için illa Türk mü olması gerekiyor?

Ömrü boyunca bir taşı şuradan alıp şuraya koymamış ve çocukluğundan beri onun bunun verdiği keselerle geçinmiş bir asalaktır.

Yunan filozofları da bir iş yapmazlardı. Onların işi fikirdi, felsefeydi.

Demek ki sana göre tüm sanatçılar, edebiyatçılar, felsefeyle, bilimle, yazarlıkla uğraşanlar asalak öyle mi? Bu çok basit bir bakış açısı. Yardımlara gelince o dönemin tüm alimleri, bilimle, edebiyatla uğraşanları saray desteği alırlardı. İbni sina'lar, Biruni'ler buna örnektir. Bunlar gidip tarlada çalışacak değillerdi herhalde.

Kendisine 'Mevlana' (Efendimiz) lakabının verilmesine hiç itiraz etmeyip tepe tepe kullanmış bir megalomandır.

Mevlana "Bizim mevlamız" demektir. Mevla ise üstad, dost, veli, koruyucu anlamındadır.

Mevlana'daki kullanış anlamı ise efendimiz değil, üstad anlamıdır.

Tepe tepe kullanılmaya devam edilecektir. Bunu fazlasıyla haketmiş nadir hümanist insanlardan biridir.

Türkleşme sürecindeki Anadolu'da İran etkisini artırmayı kendine amaç edinmiş bir sahte evliyadır.

Anadolu'da Türkleşme değil İslamlaşma süreci vardır. İslamlaşma ise Ümmet toplumu olmadır.

Mevlana evliya değildir. öyle bir iddiası da olmamıştır.

Şems-i Tebrizi ve Selahattin Zerküb denen adamlarla aykırı ilişkiler yaşamış bir sapıktır.

Bunlar iki insan arasındaki aşırı muhabbeti belden aşağı düşünen sapıkların uydurmasıdır.

Onlar günlerce bir odaya kapanır, tartışır dururlardı. Benzer tartışmalar Yunanlı filozoflarda da görülür.

Cinsel ilişki ise birkaç dk.lık iştir. Sen haftada bir 1-2 saatliğine biraraya gelenlerden şüphelen.

Yine varsayalım ki Şemsi Tebrizi gibi büyük bir felsefeci ve Mevlana eşcinseldiler. Ne olmuş?

Seni neden rahatsız ediyor bu? Eşcinsel düşmanı mısın?

Bu adam peygamber değil, halife değil.

Marks'ın, Darwin'in ne olduğu benim için hiç önem arzetmez.

İster Yahudi olsun, ister eşcinsel. Önemli olan düşünceleri, fikirleridir.

Kendi oğlunun cenaze namazını kıldırmamış bir vicdansızdır.

Benzer iftiralardan biri. Hiçbir kanıtı olmayan bir yalan.

Yine varsayalım ki cenaze namazını Mevlana kıldırmamış?

Belki ona göre geçerli bir sebebi var.

Ben şimdi Voltaire'yi değerlendirirken, "Annesi ölmüş de cenazesine bile katılmamış" diye mi değerlendireceğim?

Ne hayırsız evlatlar var dünyada.

Ben de olsam hayattaki en yakın arkadaşımı, en iyi dostumu öldürüp beni kederlere boğan evladımın cenaze namazını kıldırmam. Başka imam mı yok? Kıldırsın başka biri.

Moğollardan avanta alıp ispiyonculuk yaptığı çeşitli kaynaklardan doğrulanmış bir haindir.

Hadi getir o çeşitli kaynaklardan sadece bir tanesini.

Tabi "kaynak" ne demektir biliyorsan eğer. Mikail Bayram yobazlarının günümüz kitapları olmasın yani.

Örneğin Selçuklu kaynakları var mı elinde?

Konuyu bilmiyor, ordan burdan duyduklarınızı gerçek sanıyorsunuz.

Moğollar dediğin İlhanlılardır. Türk ve Moğollardan oluşur. Nitekim Selçuklu ile savaşlarında, Selçuklu ordusundaki tüm Türkler saf değiştirmiş, Moğol ordusuna katılmıştır. Bu senin alıntıladığın yazıda da var:

Selçuklu ordusunun belkemiğini teşkil eden Türkmen askerler devlete karşı kırgın olduklarından savaş alanını terk etmişler, bir ok dahi atmadan geri çekilmişlerdi.

Şimdi cevap ver bakalım. Selçuklu ordusundan Türkler neden ayrıldı?

Bu Türk askerleri hain midir?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi cevap ver bakalım. Selçuklu ordusundan Türkler neden ayrıldı?

Bu Türk askerleri hain midir?

Bu arada bir ipucu vereyim:

Bütün Türkmenler Baba İshak'a katılarak Selçuklu Devletine karşı Babai isyanını başlatmışlardı.

Anadolu'nun doğusundaki tüm iller Türkmenlerin eline geçmişti. Türkmen ordusu Selçuklu başkentine Konya üzerine yürüdü. Selçuklular paralı ve zırhlı Frenk askerleriyle oluşturdukları ordu sayesinde Türkmenleri durdurabildiler ve isyanı sona erdirdiler.

Evet bir yanda Türkler, diğer yanda Hristiyan frenklerden oluşan Selçuklu ordusu.

Kim hain? Kim ajan?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu arada bir ipucu vereyim:

Bütün Türkmenler Baba İshak'a katılarak Selçuklu Devletine karşı Babai isyanını başlatmışlardı.

Anadolu'nun doğusundaki tüm iller Türkmenlerin eline geçmişti. Türkmen ordusu Selçuklu başkentine Konya üzerine yürüdü. Selçuklular paralı ve zırhlı Frenk askerleriyle oluşturdukları ordu sayesinde Türkmenleri durdurabildiler ve isyanı sona erdirdiler.

Evet bir yanda Türkler, diğer yanda Hristiyan frenklerden oluşan Selçuklu ordusu.

Kim hain? Kim ajan?

Mevlana ve Mevleviler her zaman Saraya yakın olmuşlardır, elitist bir tabakaydılar..Zira Mevlananın egemen güçlere yakın durmasına şaşmamalıdır..

kah Selçuklu hanedanı, kah Moğollar..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Mevlana ve Mevleviler her zaman Saraya yakın olmuşlardır, elitist bir tabakaydılar..Zira Mevlananın egemen güçlere yakın durmasına şaşmamalıdır..

kah Selçuklu hanedanı, kah Moğollar..

Yanılıyorsun.

Örneğin Kurtuluş Savaşı sırasında Mevleviler saraya yakın durmadılar.

Kurtuluş savaşına destek verdiler.

O yüzden de Atatürk'ün tek kapatmadığı Mevlevi Dergahıdır.

Biruni, saraya yakın duruyordu diye suçlayacak mıyız?

Bu nasıl bir anlayış?

Siz herhalde o dönemde de emek-sermaye çekişmesi, vatan-millet-sakarya var sanıyorsunuz?

Mevlana, barış adamıydı. Dünya insanıydı. Günümüzün enternasyonalisti gibiydi.

Ne Afgan vardır, ne Türk ne de Tataroğlu. Bizler hepimiz aynı bahçenin, aynı ağacın meyveleriyiz. Bizler aynı baharın açmış çiçekleriyiz."

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yanılıyorsun.

Örneğin Kurtuluş Savaşı sırasında Mevleviler saraya yakın durmadılar.

Kurtuluş savaşına destek verdiler.

O yüzden de Atatürk'ün tek kapatmadığı Mevlevi Dergahıdır.

Biruni, saraya yakın duruyordu diye suçlayacak mıyız?

Bu nasıl bir anlayış?

Siz herhalde o dönemde de emek-sermaye çekişmesi, vatan-millet-sakarya var sanıyorsunuz?

Mevlana, barış adamıydı. Dünya insanıydı. Günümüzün enternasyonalisti gibiydi.

Ne Afgan vardır, ne Türk ne de Tataroğlu. Bizler hepimiz aynı bahçenin, aynı ağacın meyveleriyiz. Bizler aynı baharın açmış çiçekleriyiz."

sakin ol dostum...forumun genel havasına kapılmayan bir sen kaldın..konuyu emek-sermaye mevzusuna getiren olmadı..

Benim dayanaklarım Tarihçilikte üstat olmuş Halil İnalcık vs dir..Onların yazdıklarından yorumluyorum...Mevlevilerin saraya yakın, Bektaşilerin ise Halk içinde olduğu bir gerçektir..

Mevlana bir Yunus Emre ve ya bir Şeyh Bedrettin değildir onlarla aynı kefeye koyacak şekilde savunmak Tarihi çarpıtmaktır..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Benim dayanaklarım Tarihçilikte üstat olmuş Halil İnalcık vs dir..Onların yazdıklarından yorumluyorum...Mevlevilerin saraya yakın, Bektaşilerin ise Halk içinde olduğu bir gerçektir..

Mevlana bir Yunus Emre ve ya bir Şeyh Bedrettin değildir onlarla aynı kefeye koyacak şekilde savunmak Tarihi çarpıtmaktır..

Üstadını değiştirmelisin bence.

Mevlana'nın zamanında Mevlevilik diye birşey yoktur.

Mevlana'dan sonra ortaya çıkmıştır Mevlevilik.

Saraydan kastedilen Osmanlı ise, doğrudur. İtibar gördüklerindendir.

Çünkü sema ve raksları büyüleyicidir. :)

Bektaşi-Mevlevi ayrımının da ne Mevlana ile ne de Hacı Bektaş veli ile ilgisi yoktur.

Kitapla değil, kanıtla gelin bana.

O kitap yazarlarını cebimden çıkarırım. Sallama ve dallama hepsi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu ıvır zıvırları bırakın.

Yobazlar gibi yaklaşıyorsunuz meseleye.

Mevlana ile derdiniz nedir onu söyleyin.

Bütün sorunlar bitti de Mevlana mı kaldı?

Onun hoşgörüsü, onun anlayışı, onun insancıllığı niye dokunuyor size?

Hadi şeriatçilere, cihaddan yana olanlara dokanıyor. Size ne oluyor?

Mevlana, Yunus gibi barıştan, dostluktan, hoşgörüden yana değerlere sahip çıkmak varken ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Yok Moğol ajanıymış, yok eşcinselmiş.

Bunlar hep şeriatçi yobazların uydurmasıdır. Halkın hoşgörüsünü kırmak ve savaşcı-cihatçı müslüman haline getirmek içindir.

Mikail Bayram denen adam konferanslarında "Mevlana müslüman değil. Gerçek İslam bu değil" diye propaganda yapıyor. "İslam'da raks mı var, müzik mi var" diyor.

Evet, doğru. Mevlana, Yunus gerçek tasavvufçudur. Evrimci-tekamülcüdür. Vahdet-i vücudçudur. Uymazlar İslam'a.

Siz devam edin..

Ben yarın yanıtlarım..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Üstadını değiştirmelisin bence.

Mevlana'nın zamanında Mevlevilik diye birşey yoktur.

Mevlana'dan sonra ortaya çıkmıştır Mevlevilik.

Saraydan kastedilen Osmanlı ise, doğrudur. İtibar gördüklerindendir.

Çünkü sema ve raksları büyüleyicidir. :)

Bektaşi-Mevlevi ayrımının da ne Mevlana ile ne de Hacı Bektaş veli ile ilgisi yoktur.

Kitapla değil, kanıtla gelin bana.

O kitap yazarlarını cebimden çıkarırım. Sallama ve dallama hepsi.

Halil İnalcık'ımı cebinden çıkaracaksın...sen böyle devam et..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yok Moğol ajanıymış, yok eşcinselmiş.

Bunlar hep şeriatçi yobazların uydurmasıdır. Halkın hoşgörüsünü kırmak ve savaşcı-cihatçı müslüman haline getirmek içindir.

Mikail Bayram denen adam konferanslarında "Mevlana müslüman değil. Gerçek İslam bu değil" diye propaganda yapıyor. "İslam'da raks mı var, müzik mi var" diyor.

Evet, doğru. Mevlana, Yunus gerçek tasavvufçudur. Evrimci-tekamülcüdür. Vahdet-i vücudçudur. Uymazlar İslam'a.

Benim meselem Aslında İslamcıların MEvlanadan hazzedemeyecekleridir..Mevlana Eşcinsel ise bu bana dokunmaz İslamcılara dokunur..

zira sana da dokunmamalıdır...İnsanları cinsel eğilimleri ile yargılayacak kadar dar kafalı değilsindir sanrıım..

Mevlanaya çok dar bir yönüyle olmak üzere bugün İslamcı camia zaten sahip çıkıyor,

F.gülen cemaati ABD de Rumi forum düzenliyor...

Mevlana ile ilgili herşey tartışılabilir ayrıca bu kadar hiddet, bu kadar öfkeye ne gerek var anlamadım..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Halil İnalcık'ımı cebinden çıkaracaksın...sen böyle devam et..

Hayır, ben genel konuştum Mevlana konusunda. Mevlana aleyhinde yazanların genelini kastediyorum.

Halil İnalcık Mevlevilerin saraya yakınlığını yazmış, onu doğruladım zaten. Şahısların kariyerlerine saygım var. Benim sallama-dallama dediklerim hiçbir arşive, kaynağa dayanmadan tahmine dayanarak, komplo teorileri uydurarak kitap yazanlara. Onları yazardan saymıyorum. Tek başvurdukları kaynakları Ahmet eflaki'nin Menakıbul Arifin kitabı. Bu kitaptan okuduklarından birşeyler çıkarmaya kalkışıyorlar. Mevlana'dan çok sonra yazılmış bir kitap. Şimdi de yeni komplocular çıktı. Ahi Evran, Nasreddin hoca'dır diyenler. Bunlar ciddiye alınabilir mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arkadaşlar Mevlana sembolleşmiş bir kişiliktir. Hakkında ne söylenirse söylensin, insanlar onu okuyacak ve sevecektir. Çünkü insanlar bunu istiyor. Böyle insanlar olsun istiyor tarihinde. E zaten insanlara çok hoş gelen sözlerde söyleyince böyle oluyor. Bu zatlarla ilgili olumsuz söylemler onları daha çok sevilir hale getiriyor. İnsanlar savunurken sevgileri artıyor onlara. Bırakın böyle işler böyle sürsün. Kuru gerçeği istemiyor insanlar. Onlar biraz kafalarına göre olan gerçeği seviyor. Böylesinin kötü olduğunu kim söyleyebilir? Ne güzel avunuyorlar işte. Belkide dahice bir iş bu.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Benim meselem Aslında İslamcıların MEvlanadan hazzedemeyecekleridir..Mevlana Eşcinsel ise bu bana dokunmaz İslamcılara dokunur..

İslamcılara dokunduracak o kadar çok şey var ki, Mevlana'ya sıra gelmez.

İslamcı, sevgi-barış konusunda Mevlana'ya, Yunus'a sığınıyorsa eşcinselliği dokundurana kadar;

Vahdeti vücud'u, tekamülü dokundurursun "Bunların İslam'la ne alakası var" diyerek.

Şarap içmenin, ney çalmanın, raks etmenin, sema dönmenin İslam'daki yerini bir göstersinler de anlayalım.

Eğer Mevlana'nın İslami sözlerinden, peygamber övgülerinden sahipleniyorlarsa; Bahailer de İslam'ı tanıyor, Muhammed'i övüyor. Ama apayrı bir din. kendi kitapları-peygamberleri var.

Mevlana ile ilgili herşey tartışılabilir ayrıca bu kadar hiddet, bu kadar öfkeye ne gerek var anlamadım..

Elbette tartışılabilir, tartışılmalıdır. Ama tartışmanın da bir adabı olmalıdır.

Şerefsiz diye yazıya başlanır mı?

Benim onlarca yazım var Muhammed hazretleri hakkında.

Bir tanesinde dahi hakaret yoktur. Buna gerek yok, çünkü iddialarımın tümü kanıtlı, belgeli.

Ama iddiasının temeli olmayınca, somut delilleri olmayınca baştan aşağılayıcı, karalayıcı bir girişle savunmanın önü kesilmeye çalışılıyor. Biri de çıkar "Asıl şerefsiz sensin" der. Bu seviyesizliktir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Arkadaşlar Mevlana sembolleşmiş bir kişiliktir. Hakkında ne söylenirse söylensin, insanlar onu okuyacak ve sevecektir. Çünkü insanlar bunu istiyor. Böyle insanlar olsun istiyor tarihinde. E zaten insanlara çok hoş gelen sözlerde söyleyince böyle oluyor. Bu zatlarla ilgili olumsuz söylemler onları daha çok sevilir hale getiriyor. İnsanlar savunurken sevgileri artıyor onlara. Bırakın böyle işler böyle sürsün. Kuru gerçeği istemiyor insanlar. Onlar biraz kafalarına göre olan gerçeği seviyor. Böylesinin kötü olduğunu kim söyleyebilir? Ne güzel avunuyorlar işte. Belkide dahice bir iş bu.

Doğru söylüyorsun.

Sizin iddialarınızı, iftiralarınızı halkımız bilmez.

Halk, Mevlana denince "Gel ne olursan ol gel" deki insan sevgisini, hoşgörüyü bilir.

Siz ne derseniz deyin Mevlana hoşgörünün simgesi olarak kalacaktır.

Benim hoşgörüden, barıştan yana bir rahatsızlığım yok.

Tersine azlığından şikayetim var. Artması lazım. Tüm gerici-yobaz takımının şiddete yönelik anlayışlarının yokedilmesi lazım. Ateistlerin, deistlerin, panteistlerin görüş ve düşüncelerini hiç çekinmeden rahatça açıklayabilmeleri, sadece sanalda değil gerçek yaşamda da, medyada da tartışabilmeleri lazım.

Sen, dini yıkarak bu hoşgörü ortamını sağlamayı düşünürsün.

Ben de dini hoşgörülü hale getirmeyi düşünürüm.

Ya da senin sanaldan başka bir düşüncen, amacın yoktur.

Ben ise ülkemi seviyorum. Şiddete, şeriat düzenine, teokrasiye karşıyım.

Bu nedenle de mevlana, Yunus anlayışının gelişmesinden yanayım.

Eleştirilmesine karşı değilim. Ama iftiralara karşı da kanıt isteyerek savunmak hakkımız.

Belki de amacınıza erişirsiniz. Şeriatçiler bir yandan, siz diğer yandan Mevlana'yı müslümanlardan kopartır, kafir ilan ettirebilirsiniz. Ama Mevlana'ya sahip çıkacak Panteistler, aleviler-Bektaşiler çok.

Onları da ne Moğol ajanlığı, ne eşcinselliği, ne Farsça yazması ırgalamaz. Vız gelir trıss geçer. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mevlana moğol ajanı olunca ne oluyor?Türk olunca başı göğe mi erecek?

700-800 yıl önce yaşamış bir adamın ne olduğunu dert ettikti biz de.

tarihinde euclid tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Arkadaşlar Mevlana sembolleşmiş bir kişiliktir. Hakkında ne söylenirse söylensin, insanlar onu okuyacak ve sevecektir. Çünkü insanlar bunu istiyor. Böyle insanlar olsun istiyor tarihinde. E zaten insanlara çok hoş gelen sözlerde söyleyince böyle oluyor. Bu zatlarla ilgili olumsuz söylemler onları daha çok sevilir hale getiriyor. İnsanlar savunurken sevgileri artıyor onlara. Bırakın böyle işler böyle sürsün. Kuru gerçeği istemiyor insanlar. Onlar biraz kafalarına göre olan gerçeği seviyor. Böylesinin kötü olduğunu kim söyleyebilir? Ne güzel avunuyorlar işte. Belkide dahice bir iş bu.

Doğru haklısın, ne demişti aziz nesin (allah rahmet eylesin) türk halkının % 60 aptaldır.Bir halk gerçeklere değilde,uydurmalara bu kadar sahip çıkarsa burnu hiç bir zaman boktan kurtulmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...