Jump to content

Kuranin gerçek çevirisi varmıdır?


Recommended Posts

Kuranin gerçek çevirisi varmıdır....önüme sunulan saçma argümanlari mealleri okudum ....hepsi yanlış ...tamam ateistım...sürekli dincilerin argümanlarini çürütmek ten sıkıldım bunlara meallerinı göstermek istemiyorum...ayrıca parantez içinde eklemeler ve çevirilerin hemen hemen kelime bazında değiştirilmesi ve yeni kelimeler eklenmesi canımı sıkıyor .....meal değil... Çeviri varmı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 74
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bu durumda da siteler tam çeviri yapamiyor...sen nerden anlicaksın ...meallere bak diyorlar....önlerine koyduğum mealleride yanlış çevirmişler diyip başlarını istiyorlar .....bak herkes kafasına göre kuran yorumlamış hangisi gerçek diyen ler forumlarda oldu çok fazla hangisi güvenilir diye aralarında tartışmalar oldu bu durumda şunu merak ettim meal değil çevirisi birebir yokmu bu saçma kitabın

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu durumda da siteler tam çeviri yapamiyor...sen nerden anlicaksın ...meallere bak diyorlar....önlerine koyduğum mealleride yanlış çevirmişler diyip başlarını istiyorlar .....bak herkes kafasına göre kuran yorumlamış hangisi gerçek diyen ler forumlarda oldu çok fazla hangisi güvenilir diye aralarında tartışmalar oldu bu durumda şunu merak ettim meal değil çevirisi birebir yokmu bu saçma kitabın

Çevirilere değil alttaki arapça kelimelerin türkçe anlamlarına bakıp ona göre ayete anlam vereceksin, bir de ayetlerin hangi olaylar üzerine yazıldıklarına bakacaksın. Mesela birisi tutturmuştu Maide/51'deki veli kelimesi dost değil kılavuz, rehber anlamına gelir diye. Oysa ayetin yazılma sebebine bakınca veli kelimesinin dost anlamında kullanıldığı apaçık görülüyor.

Birebir çaviri bazen tam anlaşılmayabilir, çünkü türkçe ile arapçanın gramer yapısı farklı. En basit örnek mesela biz erkek ve kadın için sadece "o" zamirini kullanırız, araplar ise erkek için ayrı, kadın için ayrı zamir kullanır. Sırf bu yüzden bile aslında erkeklere hitap eden bir ayet türkçeye çevrildiğinde hem erkeğe hem kadına hitap ediyormuş gibi durabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuranin gerçek çevirisi varmıdır....önüme sunulan saçma argümanlari mealleri okudum ....hepsi yanlış ...tamam ateistım...sürekli dincilerin argümanlarini çürütmek ten sıkıldım bunlara meallerinı göstermek istemiyorum...ayrıca parantez içinde eklemeler ve çevirilerin hemen hemen kelime bazında değiştirilmesi ve yeni kelimeler eklenmesi canımı sıkıyor .....meal değil... Çeviri varmı?

'...Kuranın gerçek çevirisi varmıdır...'cümlesi ne demek?Yalancısı mı varmış ta böyle dedin?

Bir sürü meal var, onları oku, karar ver;hiçbirinden hoşlanmadıysan, Kur'an Arapçası öğren.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Adama sormazlarmi bir kitabın nasıl her devirde farklı anlamlar taşıyan mealleri olur yada zamana göre anlam değiştiren ayetleri....yada kendi milletinin bile anlamadığı meali olan aralara ekleme yapılan bir kitabı sorarlar adama .....yada hiç anlam dahi ifade etmeyen güya özel anlam taşıyan ....sırra vakıf olanlarin çözebileceği (ta-ha,ya-sın,elif lam mim gibi..)okadar mezhep sahipleri ,sahabeler,evliyalar ,şeyhler ,şıhlar,alimler gelip geçmiş ama hiç biri çözememis....arabin dininı araba soruyorsun o bile kendi mealine bakıyor....çevirisınden zakir naik denilen şarlatan bile kıvırarak aslında bunu diyor ona bakma sen diyor ....kitap birde açıkça yazdık biz..diye ayetlerle dolu ama kimse bi halt anlamıyor.... Sorsan evrensel bir din...herkesin kafasına göre meali varsa herkes kendine göre din yaşıyor demektir...yada yanlış veya doğru olduğu bilinmeyen meallere göre ki hangisi doğru meal diye sorarlar....o zaman yanlış meale inananlar dinden çıkmış olmazmi???

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dinler eskirler. Bu bahsettiklerinin tamamı, dinlerin yok oluş hikayesinin evreleridir. Eskidikçe anlamını yitirmeye başlarlar. Dilleri eskir. Kendileri eskir. Eninde sonunda mitolojik bir hikaye olurlar. Kaçınılmaz son, ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar gelecek.

Harf başlangıçları ile ilgili çok da üzerinde düşünmeye gerek yok; matematik hesabı çabası -bir adı vardı? ebcet?- ya da o dönemin popüler şiir başlangıçları gibi bir sebep olabilir en fazla.

Aslında sonsuz bilge olduğu iddia edilen bir varlığın bilinmeze, bilinmeyeceğe olta atması ve açıkça veri israfı yapması bile yeterince komiktir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

'...Kuranın gerçek çevirisi varmıdır...'cümlesi ne demek?Yalancısı mı varmış ta böyle dedin?

Bir sürü meal var, onları oku, karar ver;hiçbirinden hoşlanmadıysan, Kur'an Arapçası öğren.

Var tabii, herkes meşrebine göre çeviriyor. Mesela bir ayetteki kelimenin cümlenin akışına uyan en uygun anlamını almıyor da gidip alakasız bir anlamını veya çok daha sonradan o kelimeye verilen almayı tercih ediyor, araya kendi görüşlerini katıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arapçaın mensubu olduğu semitik diller, triliteralizm dil karakteriğini taşırlar. yani kelimeler, üç sessizden oluşan kök harflerin başına veya sonuna ya da ortasına 1 ya da daha fazla sesli harf ilave edilerek türetilir. arap alfabesi de tamamı sessiz olan 28 harften oluşmaktadır. hiç sesli harf bulunmaz. Harfleri sesli yapan sonradan eklenen fetha, damme ve kesra adı verilen harekelerdir. Bu harekeler arapçanın sesli harfleridir de diyebiliriz... O halde hareke keşfedilmeden önce araplar nasıl yazı yazıyorlardı ?

semitik dillerin "triliteralizm" yapısına en güzel örnek, günümüzde cep telefonlarımızın kısa mesaj bölümüne, yazmak istediklerimizi sığdırmak için -sessiz harfleri çıkartarak- yaptığımız kısaltmalardır diyebilirim. (mrb, nbr, skldm' vb..)

merhaba / mihrab olabilir, naber / niburu / nalbur olabilir, sıkıldım / sikildim olabilir vs..

Görüldüğü gibi bu dilde yazılmış bir yazınının doğru okunması mümkün değildir. Çünkü Sessiz harflerin önüne arkasına eklediğimiz sesli harflerle sözcüklere istediğimiz manaları verebilmekteyiz. Tek bir fak var ki o da şu: Bizim yukarda rastgele seçtiğimiz kök harfler, arapçada anlamlı birer fiildir...

örnek verelim: HMR

hmr kökü, Örtmek anlamındadır. Baş örtüsü anlamına gelen hımar (örtü veya baş örtüsü) ve şarap anlamına gelen hamr sözcüklerinin aynı kökten türemedir. Şarap aklı örttüğü için HMR, Baş örtüsü ise başı örttüğü için HMR'den gelir.. Yani fiil köküne sadık kalarak çok farklı anlamlarda kelimeler türetmek mümkün..

Pek ala biz bunlara doğru manaları nasıl vereceğiz o halde ! mesela HMR kelimesi şarap mı, baş örtüsü mü ?

Cevap gayet açık ve nettir: Doğru manayı kesin olarak vermemiz çok zordur. her iki seçenek de doğru olabilir...

Bu nedenle arap toplumunda yazı, çok gerekli olmadıkça kullanılmamıştır. Onlarda sözlü aktarmacı gelenek hakimdi. Yazı ise Abbasi döneminin başlarına kadar, büyük ölçüde sözlü kültüre hizmet etmiş ve onu beslemiştir.

Kadim arap yazısında kelimelerin nasıl seslendirilmesi gerektiğine dair kural, kaide yoktu. Yazılı bir metni okuyan kişi, tamamen cümlenin akışına ve metnin kontekstine göre, sessiz harflere sesli harfler ekleyerek uygun manaları seçerdi. misal nur suresinin 31. ayetinde geçen "vel yadribne bi humurihinne ala cuyubihinne" cümlesinde HMR kökünden türeyen humur (örtüler) kelimesini kimse hamr (şarap) diye okumaz. çünkü o zaman "Şaraplarını göğüslerine örtsünler" gibi absürt ve genel bağlam ile alakasız bir cümle çıkar ortaya... Biraz izan sahibi bir insan orada geçen "hmr" kelimesini hımar (örtü) diye okur.. yani tamamen kontekste uygunluğuna bakarak karar verir buna. Ama çeviriyi yapan bir ateist ise, orada bir anlamsızlık ortaya çıkarmak için o kelimeye şarap manası verebilir..

kur-anın doğru anlaşılmasının önündeki en büyük engel, sözlü kültüre ait bir sesleniş biçiminin, yazıya aktarılmasındaki imkansızlıklardır. ki bu yazı dili, iptidai arapça gibi bir kelimenin yaklaşık kırk farklı manaya gelebildiği bir dil ise.. 40 rakamını mecaz olarak söylemiyorum. söylediğim motamot hakikattir. iptidai arap yazısında bir sözcüğün en azından 40 farklı anlamı olabilir. O yüzden biz daha önce de şunu söylemiştik:

Arapçanın mensubu olduğu semitik diller, triliteralizm dil karakteriğini taşırlar. yani kelimeler, üç sessizden oluşan kök harflerden türetilir.

Örnekse CNN harfleri: "Tesettür, Gizli olmak, örtülü olmak" anlamındadır. Biz kelimenin fiil kökündeki bu manaya bakarak cinler tesettürdür demeyiz. Biliriz ki cin, ruhani bir varlık türüne verilen isimdir. Ancak gözle görünmediği için bu ismi almıştır. Mesela cennet, bahçe demektir. ama gizli bahçe olmasından dolayı bu kökten türetilir. Cunne kalkan demektir. ee ne alak diyecek misiniz ? kalkan / arkasındaki savaşcıyı sakladığı için, örttüğü için bu kökten türetilir.. Aynı şekilde wly kökünden gelen veli, vali, mevla kelimeleri de bu mantıkla anlaşılmalıdır. Ama bazı kendini uyanık sanan arkadaşlar bu kelimelerin tümünü birden fiil kökündeki manada sabit tutmaya çalışıyorlar... Sadece gülüp geçiyorum. diyeceğim ama diyemiyorum. Bunca derin bir cehaletten neşet eden özgüvenlerini gördükce ağlayasım geliyor. Yazık diyorum. Başka bir şey gelmiyor aklıma. Yazık...

Yani neymiş. salt sözlük anlamına bakmak doğru manayı vermek için yetmiyormuş. Biraz izan sahibi olup yazının genel bağlamında söz konusu ettiğimiz kelimenin hangi anlamda geçtiğine karar vermemiz gerekiyor. Siz, fiil kökündeki manada sabit kalırsanız, mesela Yılanlardan (el cann) bahseden bir metni "tesettürden" bahsediyormuş gibi de yansıtabilirsiniz. Ama eğer biraz izan varsa sizde bunu yapmamanız ve kelimenin hangi bağlamda kullanıldığına bakmanız gerekir.

örnek olması açısından Veli kelimesine bakalım:

Bakara 135:

Yahudi veya hıristiyan olun ki, hidayete eresiniz diyorlar.” De ki: "Hayır olmayız. İbrahim'in yolu hanifliktir ve o, müşriklerden olmadı. (biz de olmayacağız)"

Maide 51:

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları evliya edinmeyin.

Onların bazısı, bazısının evliyasıdır. (siz de onlar gibi kendi içinizden veliler edinin) İçinizden kim onları veli edinirse şüphe yok ki o da onlardan olur. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez."

Gayet net görülüyor ki burada veli kelimesi "hidayete ermek isteyen kişiye yol göstericilik eden" anlamında kullanılmıştır. Ona göre sözlükten bir mana seçmeniz gerekiyor: http://www.etimolojiturkce.com/kelime/veli = yakın, yanında duran, yardımcı, bakan, gözeten, yöneten, arkadaş,

Evet veli kelimesinde arkadaş olmak manası da vardır fakat, yukardaki metnin kontekstine arkadaş olmak manası uymuyor. Bir hırıstiyanı dost edinen kişi hırıstiyan olmaz. Ama bir hırıstiyanı yol gösterici edinen gayet tabii ki hırıstiyan olur; Burada veli kelimesinin kılavuz olmak anlamında kullanıldığı tartışmasız bir hakikattir aslında. Amma metni bütün olarak ele almayı becerebilene görünür o hakikat.

Kalbinde yamukluk olan kişi gayet tabii metni bütün olarak ele almaz, alamaz.. Maide 51'de veli kelimesine arkadaşlık / dostluk manasını veren kişinin, Nur suresindeki humur kelimesine şarap manasını vermemesi için hiçbir neden yok. Çünkü kişi belli ki izan noksanı. Bağlama bakma kabiliyetinden yoksun. Hevasından konuşuyor, dil de buna müsait, salla babam salla.. Heyy gidi yurdum ateisti; senden de ancak bu beklenir zaten: Ne zaman objektif olabildin ki şimdi olasın...

Mesela arap kültüründe ailenin reisi babadır. Bu nedenle ona Veli denilir. Aileye bakmakla, gözetmekle yükümlü olduğu için almıştır bu ismi. Bunun arkadaşlıkla dostlukla alakası var mı ? Ama sen Babaya bu ismin neden verildiğine bakmadan "Baba ailenin dostudur" dersen, bu senin olayı kavrayışındaki noksanlığının alametidir. Başka bir şey değil. Anlatabiliyor muyum ? Hani diyor ya ilber hoca, ülkemizde osmanlıca bilmeyen osmanlı tarihcileri ingilizce bilmekle övünüyor diye. al o cümleyi koy buraya bak hiç sırıtıyor mu ? Elifi görse metrek sanacak adam gelmiş burda bize arapça dersi vermeye kalkıyor ya. Güler misin ağlar mısın..

Ama artık ne gülerim ne ağlarım, ne de bu cehaletle daha fazla muhatap olurum. ancak meydanı boş bulup sallayana salt ve yalın hakikati söyler geçerim ki o da aslında ona cevap olarak değil, şu satırlara tesadüf eden aklı başında izan sahipleri için. Zira anlayana sivri sinek saz, anlamayana şaman davulu az demişler.. Buyrun meydan şimdi sizin. Hadi eyvallah...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arapçaın mensubu olduğu semitik diller, triliteralizm dil karakteriğini taşırlar. yani kelimeler, üç sessizden oluşan kök harflerin başına veya sonuna ya da ortasına 1 ya da daha fazla sesli harf ilave edilerek türetilir. arap alfabesi de tamamı sessiz olan 28 harften oluşmaktadır. hiç sesli harf bulunmaz. Harfleri sesli yapan sonradan eklenen fetha, damme ve kesra adı verilen harekelerdir. Bu harekeler arapçanın sesli harfleridir de diyebiliriz... O halde hareke keşfedilmeden önce araplar nasıl yazı yazıyorlardı ?

semitik dillerin "triliteralizm" yapısına en güzel örnek, günümüzde cep telefonlarımızın kısa mesaj bölümüne, yazmak istediklerimizi sığdırmak için -sessiz harfleri çıkartarak- yaptığımız kısaltmalardır diyebilirim. (mrb, nbr, skldm' vb..)

merhaba / mihrab olabilir, naber / niburu / nalbur olabilir, sıkıldım / sikildim olabilir vs..

Görüldüğü gibi bu dilde yazılmış bir yazınının doğru okunması mümkün değildir. Çünkü Sessiz harflerin önüne arkasına eklediğimiz sesli harflerle sözcüklere istediğimiz manaları verebilmekteyiz. Tek bir fak var ki o da şu: Bizim yukarda rastgele seçtiğimiz kök harfler, arapçada anlamlı birer fiildir...

örnek verelim: HMR

hmr kökü, Örtmek anlamındadır. Baş örtüsü anlamına gelen hımar (örtü veya baş örtüsü) ve şarap anlamına gelen hamr sözcüklerinin aynı kökten türemedir. Şarap aklı örttüğü için HMR, Baş örtüsü ise başı örttüğü için HMR'den gelir.. Yani fiil köküne sadık kalarak çok farklı anlamlarda kelimeler türetmek mümkün..

Pek ala biz bunlara doğru manaları nasıl vereceğiz o halde ! mesela HMR kelimesi şarap mı, baş örtüsü mü ?

Cevap gayet açık ve nettir: Doğru manayı kesin olarak vermemiz çok zordur. her iki seçenek de doğru olabilir...

Bu nedenle arap toplumunda yazı, çok gerekli olmadıkça kullanılmamıştır. Onlarda sözlü aktarmacı gelenek hakimdi. Yazı ise Abbasi döneminin başlarına kadar, büyük ölçüde sözlü kültüre hizmet etmiş ve onu beslemiştir.

Kadim arap yazısında kelimelerin nasıl seslendirilmesi gerektiğine dair kural, kaide yoktu. Yazılı bir metni okuyan kişi, tamamen cümlenin akışına ve metnin kontekstine göre, sessiz harflere sesli harfler ekleyerek uygun manaları seçerdi. misal nur suresinin 31. ayetinde geçen "vel yadribne bi humurihinne ala cuyubihinne" cümlesinde HMR kökünden türeyen humur (örtüler) kelimesini kimse hamr (şarap) diye okumaz. çünkü o zaman "Şaraplarını göğüslerine örtsünler" gibi absürt ve genel bağlam ile alakasız bir cümle çıkar ortaya... Biraz izan sahibi bir insan orada geçen "hmr" kelimesini hımar (örtü) diye okur.. yani tamamen kontekste uygunluğuna bakarak karar verir buna. Ama çeviriyi yapan bir ateist ise, orada bir anlamsızlık ortaya çıkarmak için o kelimeye şarap manası verebilir..

kur-anın doğru anlaşılmasının önündeki en büyük engel, sözlü kültüre ait bir sesleniş biçiminin, yazıya aktarılmasındaki imkansızlıklardır. ki bu yazı dili, iptidai arapça gibi bir kelimenin yaklaşık kırk farklı manaya gelebildiği bir dil ise.. 40 rakamını mecaz olarak söylemiyorum. söylediğim motamot hakikattir. iptidai arap yazısında bir sözcüğün en azından 40 farklı anlamı olabilir. O yüzden biz daha önce de şunu söylemiştik:

Yani neymiş. salt sözlük anlamına bakmak doğru manayı vermek için yetmiyormuş. Biraz izan sahibi olup yazının genel bağlamında söz konusu ettiğimiz kelimenin hangi anlamda geçtiğine karar vermemiz gerekiyor. Siz, fiil kökündeki manada sabit kalırsanız, mesela Yılanlardan (el cann) bahseden bir metni "tesettürden" bahsediyormuş gibi de yansıtabilirsiniz. Ama eğer biraz izan varsa sizde bunu yapmamanız ve kelimenin hangi bağlamda kullanıldığına bakmanız gerekir.

örnek olması açısından Veli kelimesine bakalım:

Bakara 135:

Yahudi veya hıristiyan olun ki, hidayete eresiniz diyorlar.” De ki: "Hayır olmayız. İbrahim'in yolu hanifliktir ve o, müşriklerden olmadı. (biz de olmayacağız)"

Maide 51:

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları evliya edinmeyin.

Onların bazısı, bazısının evliyasıdır. (siz de onlar gibi kendi içinizden veliler edinin) İçinizden kim onları veli edinirse şüphe yok ki o da onlardan olur. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez."

Gayet net görülüyor ki burada veli kelimesi "hidayete ermek isteyen kişiye yol göstericilik eden" anlamında kullanılmıştır. Ona göre sözlükten bir mana seçmeniz gerekiyor: http://www.etimoloji...com/kelime/veli = yakın, yanında duran, yardımcı, bakan, gözeten, yöneten, arkadaş,

Evet veli kelimesinde arkadaş olmak manası da vardır fakat, yukardaki metnin kontekstine arkadaş olmak manası uymuyor. Bir hırıstiyanı dost edinen kişi hırıstiyan olmaz. Ama bir hırıstiyanı yol gösterici edinen gayet tabii ki hırıstiyan olur; Burada veli kelimesinin kılavuz olmak anlamında kullanıldığı tartışmasız bir hakikattir aslında. Amma metni bütün olarak ele almayı becerebilene görünür o hakikat.

Kalbinde yamukluk olan kişi gayet tabii metni bütün olarak ele almaz, alamaz.. Maide 51'de veli kelimesine arkadaşlık / dostluk manasını veren kişinin, Nur suresindeki humur kelimesine şarap manasını vermemesi için hiçbir neden yok. Çünkü kişi belli ki izan noksanı. Bağlama bakma kabiliyetinden yoksun. Hevasından konuşuyor, dil de buna müsait, salla babam salla.. Heyy gidi yurdum ateisti; senden de ancak bu beklenir zaten: Ne zaman objektif olabildin ki şimdi olasın...

Mesela arap kültüründe ailenin reisi babadır. Bu nedenle ona Veli denilir. Aileye bakmakla, gözetmekle yükümlü olduğu için almıştır bu ismi. Bunun arkadaşlıkla dostlukla alakası var mı ? Ama sen Babaya bu ismin neden verildiğine bakmadan "Baba ailenin dostudur" dersen, bu senin olayı kavrayışındaki noksanlığının alametidir. Başka bir şey değil. Anlatabiliyor muyum ? Hani diyor ya ilber hoca, ülkemizde osmanlıca bilmeyen osmanlı tarihcileri ingilizce bilmekle övünüyor diye. al o cümleyi koy buraya bak hiç sırıtıyor mu ? Elifi görse metrek sanacak adam gelmiş burda bize arapça dersi vermeye kalkıyor ya. Güler misin ağlar mısın..

Ama artık ne gülerim ne ağlarım, ne de bu cehaletle daha fazla muhatap olurum. ancak meydanı boş bulup sallayana salt ve yalın hakikati söyler geçerim ki o da aslında ona cevap olarak değil, şu satırlara tesadüf eden aklı başında izan sahipleri için. Zira anlayana sivri sinek saz, anlamayana şaman davulu az demişler.. Buyrun meydan şimdi sizin. Hadi eyvallah...

sana basitce arapçadan cvp vereyimmi....

وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ

burda yazani okuyorum...

biz onu boyle apaçik ayetler olarak indirdik;şüpesiz allah dilediğini dogru yola eriştirir.......

şimdi git bide meallerine bak herkes kafasina gore çevirmiş bu durumda madem başka dillere çevirirken sorun yaşaniyorsa .... bu dinin nasil sen evrensel oldugunu iddaaa edersinnn herkes kafasina gore meal yazmiş ekleme yapmiş bana savunmaya çaliştiğin argumanlar bile yanliş..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mesle kur-an'ın orjinal dilinden başka dillere çevirilmesi değil aslında. Kur-an'ın yazıya geçirildiği dönemde konuşulan arapça "yazı dili" değildi. Sorun tam olarak buradan kaynaklanıyor. Sıradan bir konuşmayı dahi yazıya geçirmeye kalktığınızda önünüzde bir sürü engel vardır. (icazlar, vurgulamalar vs) bunları yazıya yansıtmanız imkansız. Hele de o yazacağınız dil, iptidai arapça gibi ilkel bir dilse...

Bu nedenle arap toplumunda yazı, çok gerekli olmadıkça kullanılmamıştır. Onlarda sözlü aktarmacı gelenek hakimdi. Yazı ise Abbasi döneminin başlarına kadar, büyük ölçüde sözlü kültüre hizmet etmiş ve onu beslemiştir.
Tam da bu yüzden Kur-an, yazı değil sözdür diyorum hep.

Kur-an, kendisinin anlaşılması noktasında 2 farklı gruba işaret eder; Muhkem ayetlerin mübin(açık) olduğu ve herkes için aşikar olduğu belirtilirken, müteşabihatın sadece(illa) ulul elbab tarafından anlaşılabileceği söylenir. Bazı ayetlerin ise sadece(illa) ilim sahipleri (uzmanlar) tarafından tevil edilebileceği... Hatta muhammed'e dahi diyor ki: "Ey Muhammed Eğer sana indirdiğimiz bu zikirden şüphen varsa, git senden önce kitabı okumuş olanlara sor." (Yunus 94)

Ve bir de şu ayete bakınız:

Ali imran suresi 7: sana bu kitabı indiren o'dur. ondan (kitaptan) bir kısmı muhkem (hüküm içeren)dir ki bunlar kitabın anasıdır. Diğerleri ise müteşabih (çok anlamlı)dır. Durum böyle olduğu halde kalplerinde bozukluk bulunanlar onda (kitapta) fitne aramak için müteşebihin peşinden giderek tevil yaparlar. O'nun açıklamasını ise Allah ve ilimde uzman olanlardan başkası bilmez.onlar(uzmanlar) "hepsi rabbimizin katındandır iman ettik" derler. ulul elbabtan başkası düşünüp anlayamaz...

Yani, bir kısım ayetler muhkemdir, bir kısmı da müteşabihtir diyor. O halde kur-an'ın topyekün mübin olduğu iddia edilemez.

Muhkem: "İçinde hüküm bulunan ve manası açık olanlar" diyebiliriz ki şeriat ile ilgili ayetler (Haram ve Helaller) bu takımdandır. iman edenler için kitabın ana hatlarını bu ayetler oluşturur.

Müteşabihat ise, işin ehlinin ( er rasihune fil ilmi) anlayabileceği takımdandır. Bunlar ekseri gayb alemine ait olan eyetlerdir.

Ali imran 190: Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde ulul elbab için elbette ibretler vardır.

Rum 22: Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.

Sad 29: Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, ayetleri ile tedbir alsınlar ve ulul'elbab tezekkür etsin diye .

Bakınız kur-an asla sıfırdan bir şeyleri öğrettiğini iddia etmiyor. Bakın rum 22: Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.

Bilenler derken ?

Pek ala kimdir bu ulul elbab denilen zümre, kimdir bu bilenler ki, göklerin ve yerlerin yaratılışındaki sırrı onlar biliyor ? ve şimdi siz kendinizi bunlar içinde nereye koyuyorsunuz ! ilim sahipleri mi, sır sahipleri mi ? Yoksa salt muhkemlerle muhatap olan ve teoloji ilmine vakıf olmayanların yerine mi ? Onu bilelim ona göre devam edelim !

Link to post
Sitelerde Paylaş

ilaveten semantik diye bir şey var...

bir kelime zamanla anlam genişlemesi daralması değişmesi gibi değişikliklere maruz kalıyor...

bu zaten her dilin doğal bir serüveni...

her toplumun dilindeki kelimeler zamanın ihtiyaçların çevrenin eşyaların şartların değişimyle yeni anlamlar kazanır yahut anlam kaymalarına uğrar...

biz zamanlar kullanılan kelime öbekleri deyimler filan artık kullanılmaz olur yerine yenileri gelir...

bütün bunlar eski metinlerin çevrimlerinde birer demir leblebidir...

bunları filan hiç düşünmeden eski bir metni alıp eleştirmek doğru olmaz....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dogmalarını nasıl savunacaklarını şaşıranların halleri çok komik. Kuran'da ne yazdığı açık seçiktir. Hiç öyle anlamı bilinmeyen sözcükler filan yoktur. Hepsinin anlamı bilinir. Zamanla anlam kayması olduysa, bu kaymanın tarihçesi bellidir.

İnsanlar Sümer dilini hiç konuşan kimse kalmadığı halde çözümlüyor, saçmalamayın müslümler. Hitit dili çözümleniyor, Mısır dili çözümleniyor. Yazısı da dahil olmak üzere. Saçmalamakla kuranınızı dogmanızı kurtaramazsınız. İşliniz gücünüz saçmalamak, debelenmek, çırpınmak, kıvranmak. Zorunuz gücünüz dogmanız. "Aman dogmamıza elleşilmesin!"

Hay dogmanıza bir, size iki... Çürümüş kokuşmuş dogmalaınızı bir çöpe atmaya yanaşmadınız gitti. Çöp evin çöp insanı gibisiniz. Kokuştunuz, başınıza gelmedik kalmadı, kullanıldınız, sömürüldünüz, geri bırakıldınız, cahil bırakıldınız, dogma yüzünden pişmiş tavuğun başıuna gelmedik işler başınıza geldi, hâla akıllanmadınız. Böyle devam edin. Çok iyi gidiyorsunuz. Aynen böyle devam edin. Sizi uyaranda kabahat. Sizi insan olur zannedende aptallık. Sizde değil...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ve bir de şu ayete bakınız:

Ali imran suresi 7: sana bu kitabı indiren o'dur. ondan (kitaptan) bir kısmı muhkem (hüküm içeren)dir ki bunlar kitabın anasıdır. Diğerleri ise müteşabih (çok anlamlı)dır. Durum böyle olduğu halde kalplerinde bozukluk bulunanlar onda (kitapta) fitne aramak için müteşebihin peşinden giderek tevil yaparlar. O'nun açıklamasını ise Allah ve ilimde uzman olanlardan başkası bilmez.onlar(uzmanlar) "hepsi rabbimizin katındandır iman ettik" derler. ulul elbabtan başkası düşünüp anlayamaz...

Evet, bu ayete bakmak lazım, bu ayeti çoğu çevirmen "Onun açıklamasını ancak Allah bilir" diye çevirmiş, bir kaç çevirmen de "Onun açıklamasını ancak Allah ve ilim sahipleri bilir." diye çevirmiş.

Güya bir tanrı insanlığa doğru yolu göstersin diye kitap yoluyor ama kimse ne denmek istediğini tam olarak anlamıyor, ortaya çıkan sürüyle sahtekar da bundan faydalanıp insanlığı sömürüyor, ortalık kendini ilim(!) sahibi ilan eden sahtekarlarla dolmuş oluyor.

Kur-an, kendisinin anlaşılması noktasında 2 farklı gruba işaret eder; Muhkem ayetlerin mübin(açık) olduğu ve herkes için aşikar olduğu belirtilirken, müteşabihatın sadece(illa) ulul elbabtarafından anlaşılabileceği söylenir. Bazı ayetlerin ise sadece(illa) ilim sahipleri (uzmanlar) tarafından tevil edilebileceği... Hatta muhammed'e dahi diyor ki: "Ey Muhammed Eğer sana indirdiğimiz bu zikirden şüphen varsa, git senden önce kitabı okumuş olanlara sor." (Yunus 94)

Bu ne biçim bir tanrıdır ki, elçi seçtiği insanı bile ikna edemiyor, git ona buna sor diyor? Be salak tanrı sen varken bu herif neden gidip sağa sola sorsun, o herifler senden daha mı iyi açıklıyorlar, hazır Muhammed'le sohbete başlamışken kendin açıklasana.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zaten bu tür ayetler yüzünden eğer muhammed yaşadıysa tam bir embesil olduğunu düşünüyorum. Eğer yaşadıysa bunu tepe tepe bir güzel kullanmışlar, peygamber olduğuna bile inandırmışlar! Adama apaçık allah şöyle dedi de diye ayet ısmarlıyorlar, herif hâla öyle şaşkın ve akılsız ki, durumu kavrayamıyor. Ismarlanan ayeti söylerken allah gönderdi diye hayal kurabiliyor!

Gidip "bana allah mı vahyediyor, yoksa Mekke iktidarını ele geçirmek için muhalifler beni kullanıyor mu?" diye soracak! Sanki onlar da "muhalifler seni tepe tepe kullanıyor, işin bitince seni genç karılarına zehirletip öldürtecekler, sen aptalın tekisin!" diyecekler! Bunu yahudiler dese zaten inanmaz, düşmanlıklarından söylüyorlar der. Allahın çölünde kime soracak yahu? Papazlara mı soracak?

Bir de muhammed zekiydi diyen kendini dinsiz minsiz filan sanan geriler yok mu... Bu adamda zeka görenin aklından şüphe ederim. Muhammed ya tümden uydurma bir fenomen, ya da kullanılmış ve işi bitince öldürülüp kurtulunmuş bir zavallı... Usame gibi... Usame'ye zekiydi diyorsanız bilemeyeceğim. Öyle sanmaya devam edebilirsiniz... Fetullah zeki diyorsanız, aynen böyle devam edin. Bu kafa size çok yakışıyor. Müslümü neyse de, müslüm değilim deyip muhammed zekiydi diyenlerde akıl varsa ben de Einstein'ım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

"kur-an'ın zahiri(açık yönleri) var batını(gizli yönleri) var, batının da yedinci batına kadar batını var" (hz. muhammed)

-------------------------------------------------

kuşkusuz ki kur-an'ın zahiri güzel ve batını ise derindir. bu kur-an'ı konuşturun: oysa ki o, sizinle asla konuşmayacaktır. ben ondan size haber vereceğim... (hz. ali)

-----------------------------------------------

"kur-an'ın da yedi manası vardır, alelade halk da ondan doyar halkın bilgide irfanda ileri gelenleri de. oğul sen kur-an'ın zahirine (dış yüzüne) bakma, şeytan da ademi topraktan ibaret gördü de hakikatine eremedi" (hz. mevlana)

-----------------------------------------------

kur-an'ın batıni yani gizli bir öğretisinin olduğu, birincisi bizzat bu dinin kurucusu olmak üzre islam tarihinin üç büyük isminin savıdır; bizim değil. durup-dururken kur-an'da sırlar gizemler vardır iddiasıyla ortaya çıkmadık... inanırsınız veya inanmazsınız mesele bu değil. Söylemek istediğim şu ki, kur-an'ın bir çok ayeti BİLENLER'e hitabetmektedir size değil... Bilenler dediği kimseler Yahudi ve hırıstiyan mistikleridir ki ulul elbab tam da bu zümreye verilen isim. Bu ayetlerin içeriği o dönemde bedevi araplara dahi anlatılmamıştır. Sınırlı bir kesime ait mistik bir öğretisi vardır kur-an'ın ve herkese anlatılmaz. Bununla ilgili olarak hz. Ali demiştir ki:

"insanlara anlayacakları şeyleri anlatın. allah ve resulünün tekzib edilmelerini ister misiniz?"

Ebu hureyre der ki:

"rasulullah efendimiz'den iki kap ilim aldım, birini dağıttım. eğer diğerinin ağzını açsam, bu kelleyi uçururdunuz!.."

ibn abbas talak suresi 12. ayet ile ilgili konuşurken diyor ki:

"o allah ki yedi sema yaratmış, arzdan da onların bir mislini yaratmıştır; aralarından hüküm inip duruyor!" ayet-i celiylesinin tefsirini(açıklamasını) yapacak olsam, beni recm ederdiniz (taşa tutardınız / taşlayarak öldürürdünüz)

Neden diyor bunu. Çünkü 6 günde yaratılış, 7 sema ve 7 yer sembolizminin içeriği tamamen yahudi mistisizminin şifreli aktarımıdan ibarettir. (Kabala öğretisini inceleyiniz)

Devam edelim

ibnu mes'ud diyor ki:

"sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlaka bu, bir kısmına fitne olur."

nitekim öyle oluyor:

Yunus suresi 39: "onlara yorum (tevil-açıklama) gelmediği için ilmini kavrayamadıkları şeyi yalanladılar. bunun gibi ondan öncekiler de yalanladılar. artık bak, zalimlerin akıbeti nasıl oldu."

onlara bu sırlar açıklanmadığı için onlar mevlananın deyimiyle "kur-an'ın zahirine (lafzına) bakarak kur-an'ı basit görüyorlar yalanlıyorlar.

Şimdi kur-an diyorsa ki bu sözlerim ulul elbab içindir, siz neden bunu üstünüze alınıyorsunuz ki ? Size hitabedilmiyor ayette...

Evet mübin diyor ! da kime diyor. Muhatab sen değilsin ! Kendi kendine gelin güvey olmaktasın...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...