Jump to content

cami üstündeki hilal sembolü


Recommended Posts

Iste böyleee,

S.Gavur sana yardimci oliyim.

Emme biraz uzun sürecek.

Lüdviginde hosuna gitmeycek. Islamdan öceki Arabistan ve Hint töreleri

Arabiya bir kısaltmadır.

Bugün bile özgün sözcük Arbastan’dır.

Kökü de Arvastan’dır.

Bilindiği gibi Sanskrit “V”, “B”ye dönüşür.

Sanskritçede ARVA at demektir.

Arvastan, atların ülkesini ifade eder, hepimizin bildiği gibi Arabistan atları ile ünlüdür.

ARABISTAN (atlarin ölkesi)

M.S 6 ve 7. yüzyıllarda Batı Asyada, geçmişten tam bir ayrılma dalgası yayılmıştı.

Geçmişle bütün bağlar koparılmış, imajlar parça parça olmuş, kutsal kitaplar yok edilmiş, eğitim yarıda bırakılmış, ve bütün Batı Asya bölgesi arkasından yüzyıllarca süren derin bir cehalete dalmıştı.

Belki de bugün bile bu durum belli bir oranda sürmektedir çünkü bütün dünyada modern bilimsel ve eğitimsel gelişmeye inatçı ve yerleşik bir direnç varsa, o da Batı Asya ülkelerindedir.

Merhum eski Suudi Arabistan yöneticisinin kendi başkentinde mollaların muhalefeti yüzünden radyo yayın istasyonu açılmasına izin veremediği söylenmişti.

Sonra bir hileye başvurmuş.

Mollalar konseyi ile toplantıdayken daha önceden çabucak kurdurduğu bir küçük bir verici istasyondan Kuran okunurken radyo açtırmış.

Habere göre mollalar, Allah sözünü gaipten geliyormuşçasına duymaktan memnun olmuşlardı.

Kral onlara Allahın sözünü yayınlayan bir düzeneğe ne itirazları olabileceğini sordu.

Molların da kabul etmeleri ile küçük radyo yayın istasyonu sonunda onaylandı.

Britannika Ansiklopedisi ve Seance Islamia’ya göre Araplar İslam öncesi kendi tarihlerinden habersizler.

Tuhaf bir örtmeceyle o devri cehalet ve karanlık dönemi olarak tanımlarlar.

Muhtemelen dünyada başka hiçbir ülke 2500 yıllık kendi tarihini, geçmişle bütün bağlarını kopartıp yok ederek, kasten silmemiştir.

İslam öncesi dönemin bütün izlerini kafalarından silmişler.

Geçmişlerinden bilgisiz kalmayı seçmişken, ironik olarak da Müslümanlık öncesi dönemi cehalet dönemi olarak adlandırıyorlar.

Neyse ki İslam öncesi Arabistan tarihinin izini sürebiliyoruz.

Bütün kanıtların şaşmaz bir şekilde yok edilmesi gibi bir şey olmadığı bilinen bir darbımeseldir.

İslam öncesi Arabistan tarihi, Vedik (Vedic) yaşam tarzını izleyen insanlarla Hint Kışatriyalarının (Kshatriya) o topraktaki hikayesidir.

İslam öncesi Arabistan’ın hikayesini su yüzüne çıkarmak için ülkenin kendi adıyla başladık.

Daha önce açıklandığı gibi bu isim tamamen Sanskritçedir.

Başlıca hacı merkezi Mekke de Sanskrit ismidir.

Sanskritçede Mekha kurban ateşini ifade eder.

Vedik ateş ibadeti İslam öncesi zamanda bütün Batı Asya’da yaygın olduğundan Mekha ateşle ibadetin önemli tapınağı olan yeri ifade etmektedir.

*

Çok eskiden beri Mekha, yani Mekke’de, kurulmakta olan senelik haccın büyük pazarı ile Müslümanların senelik haccı hiç de yenilik değil, sadece eski haccın devamıdır.

Bu gerçek ansiklopedilerde yazılıdır.

VİKROMADİTYA

Bütün Arabistan’ın Büyük Hint Kralı Vikramaditya’nın uçsuz bucaksız *imparatorluğunun bir parçası olduğunun kanıtı artık mevcuttur.

Vikramaditya’nın imparatorluğunun büyüklüğü dünyaca ünlü olmasının başlıca nedenlerinden biridir.

Sırası gelmişken, bu aynı zamanda Arabistan hakkındaki çok merak uyandıran özellikleri de açıklamaktadır.

Eğer Vikramaditya, Arvastan’ı ele geçiren ve hükmüne alan ilk Hint Kralı ise, bu yarımadaya ismini de o vermiş olabilir.

İkinci merak vesilesi ise bir SiVALiNGA veya Mahadeva ambleminin Mekke’deki Kabe tapınağında mevcudiyetidir.

Hala Mekke’deki Müslüman ibadetlerinde kalmış eski Vedik ayin ve isimlerinde daha fazla detaya girmeden önce Vikramaditya’nın dominyonlarından bir parçasını oluşturan Arabistan hakkında hangi kanıtlarımız olduğunu göreceğiz..

ESKİ ARAPÇA ŞİİR ANTOLOJİSİ: SAYAR-UL-OKUL

Türkiye İstanbul’da eski Batı Asya edebiyatının en geniş koleksiyonuna sahip olmasıyla ünlü Mekteb-i Sultani adlı bir kütüphane vardır.

Bu kütüphanenin Arapça bölümünde eski Arap şiirinin bir antolojisi vardır.

Bu antoloji 1742 yılında Türk Hakanı Sultan Selim’in buyruğuyla daha önceki bir çalışmadan derlenmiştir*.

Kitabın sayfaları harir denilen ve üzerine yazı yazmakta kullanılan bir çeşit ipekten yapılmıştır.

Her sayfanın dekoratif süsle kenarları vardır.

Kutsal kitaplardaki sayfa süslemesinin Java ve başka yerlerde bulunmuş Sanskrit yazıtlarıyla ilgili eski bir gelenek olduğunu anımsayın.

Antolojinin kendisi Sayar-ul Okul olarak biliniyor.

Antoloji 3 bölümlüdür,

Birinci bölümde biyografik ayrıntılar ve İslam öncesi Arap şairlerin şiir derlemeleri bulunmaktadır.

İkinci bölümde Muhammet Peygamberden hemen sonra başlayarak Emevi (Banee Ummayya) Hanedanının sonuna kadar olan dönemdeki şairlerin şiirleri *ve yorumları bulunur.

Üçüncü bölüm ise Halife Harun Reşit zamanı sonuna kadar olan daha sonraki şairlerle ilgilidir.

Sırası gelmişken Banee, Vanee demektir ve Ummayya da Krişnaya gibi Sanskritçe isimlerdir.

Ebu Amr Abdül Asama, seçkin bir ozan ve Harun Reşit Sarayının resmi şairi, antolojiyi derlemiş ve yayına hazırlamıştır.

Sayar-ül Okul’un ilk çağdaş baskısı 1864’te Berlin’de basılmış ve yayımlanmıştır.

Bir sonraki b askısı 1932’de Beyrut’ta yapılmıştır.

Bu çalışma, eski Arap şiirinin en önemli ve geçerli antolojisi olarak görülmektedir.

Eski Arabistan’daki yaşam tarzı, gelenekler, görgü kuralları ve eğlence şekilleri üzerine ciddi ışık tutan kitap aynı zamanda eski Mekke tapınağı, şehir ve OKAJ diye bilinen ve her yıl düzenlenen fuar hakkında detaylı açıklamalar içeriyor. Bu herhalde okuyucuları Müslümanların her yıl yaptıkları haccın yeni bir uygulama değil, eski fuarın devamı olduğuna ikna etmiştir.

Ama OKAJ fuarı bir karnaval olmaktan çok uzaktır.

O zamanların Arabistan’ın da yaygın olan Vedik kültürünün sosyal, politik, dini, yazınsal ve diğer yönlerini tartışılması için seçkinlere ve bilgelere bir forum sağlamaktaydı.

Sayar-ul okul, o tartışmalarda elde edilen sonuçların tüm Arabistan’da geniş saygı gördüğünü ileri sürmektedir. Dolayısıyla Mekke, toplulukların manevi mutluluk için bir araya gelmesi sırasında bilge insanların aralarında tartışmalarına da olanak sağlayarak Varanasi geleneğini izlemiştir.

Hem Hindistan Varanasi hem de Arvastan Mekke’deki ana tapınaklar Şiva mabetleriydi.

Hala bugün bile hem Varanasi hem de Mekke’de ana saygı nesneleri eski Mahadeva amblemleridir.

Müslüman hacıların Kabe’de saygıyla dokundukları ve YALAYIP ÖPTÜKLERI Şankara taşıdır.

GAYRİ-MÜSLİMLERİN GİRİŞİNİN YASAKLANMASI

Mekke’nin birkaç kilometre ötesinde herhangi gayri-müslimin bölgeye girmesini yasaklayan büyük bir tabela vardır.

Bu, yeni kurulan İslam inancı için tapınağın saldırılarak ele geçirildiği günlerden kalma bir anımsatıcıdır.

Maksat, belli ki geri alınmasını önlemekti.

Hacı Mekke’ye doğru ilerlerken, başını ve sakalını tıraş etmesi ve özel kutsal bir kisveye bürünmesi istenir.

Bu beyaz kumaştan iki tane dikişsiz çarşaftan ibarettir.

Bir tanesi bele, diğeri de omuzlara sarılır. Bu iki töre de; temiz tıraşlı ve kutsal, dikişsiz, lekesiz beyaz çarşaflar; Hindu tapınaklarına girişteki eski Vedik uygulamalarından kalmadır.

Mekke’deki Şiva amblemini barındıran ana tapınak Kabe olarak bilinir.

Kara bir örtüyle kaplanmıştır.

Bu gelenek de, geri alınmasında cesaret kırıcı olması açısından gerekli görüldüğü günlerde ortaya çıkmış olabilir. Britannica ve İslam ansiklopedilerine göre Kabe’de 360 tane put vardı.

Geleneksel kayıtlarda tapınağa saldırıldığında tahrip edilen 360 puttan birisinin Satürn, bir diğerinin Ay ve yine bir diğerinin Allah olduğu belirtilmektedir.

Hindistan’da *9 gezegene tapınılan Navagraha puji göreneği halan itibardadır.

Bu dokuzun iki tanesi ay ve Satürn’dür. Bunun yanı sıra, ay her zaman Tanrı Şankara ile ilişkilendirilmiştir.

Şiva ambleminin ön cephesinde her zaman bir hilal bulunur.

Kabe tapınağında baştaki put Tanrı Şiva, yani Şankara, olduğundan üzerine hilal de resmedilmişti.

???????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

İşte o hilal şimdi İslam’ın dini sembolü olarak kabul edilmiştir.

????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Başka bir Hint geleneği, nerede bir Şiva Tapınağı varsa orada kutsal Ganj akıntısının da birlikte var olmasıdır.

Bu geleneğe uygun olarak Kabe yakınında kutsal bir kaynak vardır.

Suyu kutsal sayılır çünkü İslam öncesinden beri başka bir Ganj olarak görülmektedir.

Kabe tapınağını ziyaret eden Müslüman hacılar *7 kez etrafında dönerler.

Başka hiçbir camide bu dolaşma yoktur.

Hindular da hep tapınakları etrafında dolaşırlar.

???????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Bu da Kabe tapınağının, Hindu dolaşma töresinin hala titizlikle uygulandığı İslam öncesi Şiva mabedi olduğunun bir diğer kanıtıdır.

???????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Allah, Sanskritçe bir kelimedir.

Sanskrit dilinde Allah, Akka ve Amba eşanlamlıdırlar.

Bir tanrıça veya anneyi *ifade ederler.

Allah deyimi Sanskritçe ilahilerde tanrıça Durga’nın (Bhavani) himayesi istenirken ortaya çıkar.

Dolayısıyla tanrı yerine İslam’ın Allah kelimesi yenilik değil, eski Sanskrit isminin alıkonularak İslam tarafından kullanılmaya devam edilmesidir.

Yedi kez dönmek de belirgindir.

Hindu düğün törenlerinde gelin ve damat kutsal ateş etrafında yedi defa dönerler.

*

??????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Mekke’de Kabe tapınağı etrafındaki yedi kez dönme töresi, dolayısıyla, bir Hindu Vedik adetidir.

??????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Sayar-ul-okul bize İslam öncesinde yıllık Okaj fuarlarında tüm kalburüstü şairlerin katıldığı Arap şiiri sempozyumlarının *düzenlendiğini bildiriyor.

En iyi olduğu düşünülen şiirlere mükafat veriliyor, altın levhalara kazınarak mabet içine asılıyordu.

Diğerleri ise deve ve keçi derisine baskı yapılarak mabet dışına asılırdı.

Böylece Kabe binlerce yıldır en iyi Arap şiirsel düşüncesinin hazinesi olmuştur.

Bu gelenek çok eski zamanlardan beri antiktir. *

Ama Şiirlerden çoğu Muhammet Peygamberin kuvvetlerinin Kabe’ye saldırısı sırasında kaybolmuş ve tahrip olmuştur.

Sayar-ul-okul, Ömer-bine-Hasnam’a ait bir şiirdir.

(Şiir adı: Ebul-hikem yani, Bilginin babası).

Ömer-bine-Hasnam, Muhammet peygamberin amcası olup, Müslüman olmayı reddetmişti.

Müslüman olmayanları yok etmek isteyen Müslüman fanatiklerin elinde şehit oldu.

Bu şiiri Kabe’de yıllık fuarda en iyi olarak ilan edilmişti:

Kefa vinek zikra min ulumin tav eseru kaluben ayetül heva ve tezekkuru

Ve tezekkuruha uden *ilel vedae lilvara veluk yank *zatullahe yum tab aseru

Ve ehluleha *ezahu ermiman mahadev o menazel ilamuddine minhum ve seyattaru

Ve sahabi kiyem feem kamil hinde yovmen ve yakilun lete hazan feynnak tevajharu .

Meyasseyare akhalekan hasenen kullahum naimun azaed *summ gebul HINDU.

Ömer -bine-Hasnam(Muhammedin amcasi)

Arkasi yarin

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

aydınlatıcı bir yazı olmuş tolonbeg. teşekkürler.

ibrahim ısrarla güneşi ayı yıldızları kutsallaştırmaktan kaçındığı halde onun izinden gittiğini iddia eden mesepçi müslümanların sembolizmden korunamamaları ilginç.

hiçbir şey allahın sembolü olamaz. çünkü her şey doğanın içindedir. o ise dışında...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

Benimde gercekten bu yazi cok ilgimi cekti.

Marah ettigim birsey var.Hintliler güzel eserler vermeleri yaninda,Araplar o kültürün etkisi altinda galmalarina karsin,hicbir kalici tapinak yapmamislar,yapamamislar.Yoksa tapinaklar yapildida müslümanlarmi yikip yok ettiler?Bahalim ilerki sayfalarda nelerle karsilasacagiz.

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

Birinci bölüm:

S.Gavur sana yardimci oliyim.

Emme biraz uzun sürecek.

Lüdviginde hosuna gitmeycek. Islamdan öceki Arabistan ve Hint töreleri

Arabiya bir kısaltmadır.

Bugün bile özgün sözcük Arbastan’dır.

Kökü de Arvastan’dır.

Bilindiği gibi Sanskrit “V”, “B”ye dönüşür.

Sanskritçede ARVA at demektir.

Arvastan, atların ülkesini ifade eder, hepimizin bildiği gibi Arabistan atları ile ünlüdür.

ARABISTAN (atlarin ölkesi)

M.S 6 ve 7. yüzyıllarda Batı Asyada, geçmişten tam bir ayrılma dalgası yayılmıştı.

Geçmişle bütün bağlar koparılmış, imajlar parça parça olmuş, kutsal kitaplar yok edilmiş, eğitim yarıda bırakılmış, ve bütün Batı Asya bölgesi arkasından yüzyıllarca süren derin bir cehalete dalmıştı.

Belki de bugün bile bu durum belli bir oranda sürmektedir çünkü bütün dünyada modern bilimsel ve eğitimsel gelişmeye inatçı ve yerleşik bir direnç varsa, o da Batı Asya ülkelerindedir.

Merhum eski Suudi Arabistan yöneticisinin kendi başkentinde mollaların muhalefeti yüzünden radyo yayın istasyonu açılmasına izin veremediği söylenmişti.

Sonra bir hileye başvurmuş.

Mollalar konseyi ile toplantıdayken daha önceden çabucak kurdurduğu bir küçük bir verici istasyondan Kuran okunurken radyo açtırmış.

Habere göre mollalar, Allah sözünü gaipten geliyormuşçasına duymaktan memnun olmuşlardı.

Kral onlara Allahın sözünü yayınlayan bir düzeneğe ne itirazları olabileceğini sordu.

Molların da kabul etmeleri ile küçük radyo yayın istasyonu sonunda onaylandı.

Britannika Ansiklopedisi ve Seance Islamia’ya göre Araplar İslam öncesi kendi tarihlerinden habersizler.

Tuhaf bir örtmeceyle o devri cehalet ve karanlık dönemi olarak tanımlarlar.

Muhtemelen dünyada başka hiçbir ülke 2500 yıllık kendi tarihini, geçmişle bütün bağlarını kopartıp yok ederek, kasten silmemiştir.

İslam öncesi dönemin bütün izlerini kafalarından silmişler.

Geçmişlerinden bilgisiz kalmayı seçmişken, ironik olarak da Müslümanlık öncesi dönemi cehalet dönemi olarak adlandırıyorlar.

Neyse ki İslam öncesi Arabistan tarihinin izini sürebiliyoruz.

Bütün kanıtların şaşmaz bir şekilde yok edilmesi gibi bir şey olmadığı bilinen bir darbımeseldir.

İslam öncesi Arabistan tarihi, Vedik (Vedic) yaşam tarzını izleyen insanlarla Hint Kışatriyalarının (Kshatriya) o topraktaki hikayesidir.

İslam öncesi Arabistan’ın hikayesini su yüzüne çıkarmak için ülkenin kendi adıyla başladık.

Daha önce açıklandığı gibi bu isim tamamen Sanskritçedir.

Başlıca hacı merkezi Mekke de Sanskrit ismidir.

Sanskritçede Mekha kurban ateşini ifade eder.

Vedik ateş ibadeti İslam öncesi zamanda bütün Batı Asya’da yaygın olduğundan Mekha ateşle ibadetin önemli tapınağı olan yeri ifade etmektedir.

*

Çok eskiden beri Mekha, yani Mekke’de, kurulmakta olan senelik haccın büyük pazarı ile Müslümanların senelik haccı hiç de yenilik değil, sadece eski haccın devamıdır.

Bu gerçek ansiklopedilerde yazılıdır.

VİKROMADİTYA

Bütün Arabistan’ın Büyük Hint Kralı Vikramaditya’nın uçsuz bucaksız *imparatorluğunun bir parçası olduğunun kanıtı artık mevcuttur.

Vikramaditya’nın imparatorluğunun büyüklüğü dünyaca ünlü olmasının başlıca nedenlerinden biridir.

Sırası gelmişken, bu aynı zamanda Arabistan hakkındaki çok merak uyandıran özellikleri de açıklamaktadır.

Eğer Vikramaditya, Arvastan’ı ele geçiren ve hükmüne alan ilk Hint Kralı ise, bu yarımadaya ismini de o vermiş olabilir.

İkinci merak vesilesi ise bir SiVALiNGA veya Mahadeva ambleminin Mekke’deki Kabe tapınağında mevcudiyetidir.

Hala Mekke’deki Müslüman ibadetlerinde kalmış eski Vedik ayin ve isimlerinde daha fazla detaya girmeden önce Vikramaditya’nın dominyonlarından bir parçasını oluşturan Arabistan hakkında hangi kanıtlarımız olduğunu göreceğiz..

ESKİ ARAPÇA ŞİİR ANTOLOJİSİ: SAYAR-UL-OKUL

Türkiye İstanbul’da eski Batı Asya edebiyatının en geniş koleksiyonuna sahip olmasıyla ünlü Mekteb-i Sultani adlı bir kütüphane vardır.

Bu kütüphanenin Arapça bölümünde eski Arap şiirinin bir antolojisi vardır.

Bu antoloji 1742 yılında Türk Hakanı Sultan Selim’in buyruğuyla daha önceki bir çalışmadan derlenmiştir*.

Kitabın sayfaları harir denilen ve üzerine yazı yazmakta kullanılan bir çeşit ipekten yapılmıştır.

Her sayfanın dekoratif süsle kenarları vardır.

Kutsal kitaplardaki sayfa süslemesinin Java ve başka yerlerde bulunmuş Sanskrit yazıtlarıyla ilgili eski bir gelenek olduğunu anımsayın.

Antolojinin kendisi Sayar-ul Okul olarak biliniyor.

Antoloji 3 bölümlüdür,

Birinci bölümde biyografik ayrıntılar ve İslam öncesi Arap şairlerin şiir derlemeleri bulunmaktadır.

İkinci bölümde Muhammet Peygamberden hemen sonra başlayarak Emevi (Banee Ummayya) Hanedanının sonuna kadar olan dönemdeki şairlerin şiirleri *ve yorumları bulunur.

Üçüncü bölüm ise Halife Harun Reşit zamanı sonuna kadar olan daha sonraki şairlerle ilgilidir.

Sırası gelmişken Banee, Vanee demektir ve Ummayya da Krişnaya gibi Sanskritçe isimlerdir.

Ebu Amr Abdül Asama, seçkin bir ozan ve Harun Reşit Sarayının resmi şairi, antolojiyi derlemiş ve yayına hazırlamıştır.

Sayar-ül Okul’un ilk çağdaş baskısı 1864’te Berlin’de basılmış ve yayımlanmıştır.

Bir sonraki b askısı 1932’de Beyrut’ta yapılmıştır.

Bu çalışma, eski Arap şiirinin en önemli ve geçerli antolojisi olarak görülmektedir.

Eski Arabistan’daki yaşam tarzı, gelenekler, görgü kuralları ve eğlence şekilleri üzerine ciddi ışık tutan kitap aynı zamanda eski Mekke tapınağı, şehir ve OKAJ diye bilinen ve her yıl düzenlenen fuar hakkında detaylı açıklamalar içeriyor. Bu herhalde okuyucuları Müslümanların her yıl yaptıkları haccın yeni bir uygulama değil, eski fuarın devamı olduğuna ikna etmiştir.

Ama OKAJ fuarı bir karnaval olmaktan çok uzaktır.

O zamanların Arabistan’ın da yaygın olan Vedik kültürünün sosyal, politik, dini, yazınsal ve diğer yönlerini tartışılması için seçkinlere ve bilgelere bir forum sağlamaktaydı.

Sayar-ul okul, o tartışmalarda elde edilen sonuçların tüm Arabistan’da geniş saygı gördüğünü ileri sürmektedir. Dolayısıyla Mekke, toplulukların manevi mutluluk için bir araya gelmesi sırasında bilge insanların aralarında tartışmalarına da olanak sağlayarak Varanasi geleneğini izlemiştir.

Hem Hindistan Varanasi hem de Arvastan Mekke’deki ana tapınaklar Şiva mabetleriydi.

Hala bugün bile hem Varanasi hem de Mekke’de ana saygı nesneleri eski Mahadeva amblemleridir.

Müslüman hacıların Kabe’de saygıyla dokundukları ve YALAYIP ÖPTÜKLERI Şankara taşıdır.

GAYRİ-MÜSLİMLERİN GİRİŞİNİN YASAKLANMASI

Mekke’nin birkaç kilometre ötesinde herhangi gayri-müslimin bölgeye girmesini yasaklayan büyük bir tabela vardır.

Bu, yeni kurulan İslam inancı için tapınağın saldırılarak ele geçirildiği günlerden kalma bir anımsatıcıdır.

Maksat, belli ki geri alınmasını önlemekti.

Hacı Mekke’ye doğru ilerlerken, başını ve sakalını tıraş etmesi ve özel kutsal bir kisveye bürünmesi istenir.

Bu beyaz kumaştan iki tane dikişsiz çarşaftan ibarettir.

Bir tanesi bele, diğeri de omuzlara sarılır. Bu iki töre de; temiz tıraşlı ve kutsal, dikişsiz, lekesiz beyaz çarşaflar; Hindu tapınaklarına girişteki eski Vedik uygulamalarından kalmadır.

Mekke’deki Şiva amblemini barındıran ana tapınak Kabe olarak bilinir.

Kara bir örtüyle kaplanmıştır.

Bu gelenek de, geri alınmasında cesaret kırıcı olması açısından gerekli görüldüğü günlerde ortaya çıkmış olabilir. Britannica ve İslam ansiklopedilerine göre Kabe’de 360 tane put vardı.

Geleneksel kayıtlarda tapınağa saldırıldığında tahrip edilen 360 puttan birisinin Satürn, bir diğerinin Ay ve yine bir diğerinin Allah olduğu belirtilmektedir.

Hindistan’da *9 gezegene tapınılan Navagraha puji göreneği halan itibardadır.

Bu dokuzun iki tanesi ay ve Satürn’dür. Bunun yanı sıra, ay her zaman Tanrı Şankara ile ilişkilendirilmiştir.

Şiva ambleminin ön cephesinde her zaman bir hilal bulunur.

Kabe tapınağında baştaki put Tanrı Şiva, yani Şankara, olduğundan üzerine hilal de resmedilmişti.

???????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

İşte o hilal şimdi İslam’ın dini sembolü olarak kabul edilmiştir.

????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Başka bir Hint geleneği, nerede bir Şiva Tapınağı varsa orada kutsal Ganj akıntısının da birlikte var olmasıdır.

Bu geleneğe uygun olarak Kabe yakınında kutsal bir kaynak vardır.

Suyu kutsal sayılır çünkü İslam öncesinden beri başka bir Ganj olarak görülmektedir.

Kabe tapınağını ziyaret eden Müslüman hacılar *7 kez etrafında dönerler.

Başka hiçbir camide bu dolaşma yoktur.

Hindular da hep tapınakları etrafında dolaşırlar.

???????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Bu da Kabe tapınağının, Hindu dolaşma töresinin hala titizlikle uygulandığı İslam öncesi Şiva mabedi olduğunun bir diğer kanıtıdır.

???????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Allah, Sanskritçe bir kelimedir.

Sanskrit dilinde Allah, Akka ve Amba eşanlamlıdırlar.

Bir tanrıça veya anneyi *ifade ederler.

Allah deyimi Sanskritçe ilahilerde tanrıça Durga’nın (Bhavani) himayesi istenirken ortaya çıkar.

Dolayısıyla tanrı yerine İslam’ın Allah kelimesi yenilik değil, eski Sanskrit isminin alıkonularak İslam tarafından kullanılmaya devam edilmesidir.

Yedi kez dönmek de belirgindir.

Hindu düğün törenlerinde gelin ve damat kutsal ateş etrafında yedi defa dönerler.

*

??????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Mekke’de Kabe tapınağı etrafındaki yedi kez dönme töresi, dolayısıyla, bir Hindu Vedik adetidir.

??????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Sayar-ul-okul bize İslam öncesinde yıllık Okaj fuarlarında tüm kalburüstü şairlerin katıldığı Arap şiiri sempozyumlarının *düzenlendiğini bildiriyor.

En iyi olduğu düşünülen şiirlere mükafat veriliyor, altın levhalara kazınarak mabet içine asılıyordu.

Diğerleri ise deve ve keçi derisine baskı yapılarak mabet dışına asılırdı.

Böylece Kabe binlerce yıldır en iyi Arap şiirsel düşüncesinin hazinesi olmuştur.

Bu gelenek çok eski zamanlardan beri antiktir. *

Ama Şiirlerden çoğu Muhammet Peygamberin kuvvetlerinin Kabe’ye saldırısı sırasında kaybolmuş ve tahrip olmuştur.

Sayar-ul-okul, Ömer-bine-Hasnam’a ait bir şiirdir.

(Şiir adı: Ebul-hikem yani, Bilginin babası).

Ömer-bine-Hasnam, Muhammet peygamberin amcası olup, Müslüman olmayı reddetmişti.

Müslüman olmayanları yok etmek isteyen Müslüman fanatiklerin elinde şehit oldu.

Bu şiiri Kabe’de yıllık fuarda en iyi olarak ilan edilmişti:

Kefa vinek zikra min ulumin tav eseru kaluben ayetül heva ve tezekkuru

Ve tezekkuruha uden *ilel vedae lilvara veluk yank *zatullahe yum tab aseru

Ve ehluleha *ezahu ermiman mahadev o menazel ilamuddine minhum ve seyattaru

Ve sahabi kiyem feem kamil hinde yovmen ve yakilun lete hazan feynnak tevajharu .

Meyasseyare akhalekan hasenen kullahum naimun azaed *summ gebul HINDU.

Ömer -bine-Hasnam(Muhammedin amcasi)

Arkasi yarin

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böylee

Bir yanlislikla birinci bölüm iki kere asildi.

Yetkili arkadaslarin biri silerse iyi olur.

Yazı başlığı (Tanrıça) çeviri kaynağından alınmıştır. Kaynakta İslam öncesi putlarla Hint tanrıları arasında bağlantı kurulmaktadır. Hint ve İslam törelerindeki benzerlikler için aşağıdaki çeviri kaynağı sitenin resimlerini inceleyebilirsiniz:

http://volker-doormann.org/the0.htm

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cami üstündeki hilal sembolünün ne anlama geldiğini bilmiyorum.Çok farklı bir anlamı olabilir.

Dün gece itibariyle öğrendimki musevilere has zannettiğim altı köşeli yıldız,erkeği temsil eden düz üçgen ile,kadını temsil eden ters iki üçgenden ibaret olup,kadınla erkeğin evlilik bağını ve dolayısıyla çocuk bereketini simgeliyorumuş.

Eski uygarlıklardan tarım toplumuna geçişle birlikte doğurganlık en önemli öğelerden biri olmuş ve değişik simgelerle idafe edilmiş.Altı köşeli yıldızda bu simgelerden biriymiş.Sadece musevilere has olmayıp türkler tarafından bile kullanılmış.

Kaynağım sosyal bilimci prof bir bayan..ve görsel iletişim üzerine bir kitabı çıkmak üzere..

Umarım bu mesajımı kerpeten okumaz :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrıca üçgenlerden yukarı bakanı göksel olanı aşağı bakanı ise dünyevi olanı ifade eder.

İç içe geçmiş bu içgenler tanrısal olanla dünyei olanın birlikteliğini anlatır.

Aslında tam yine varlıkta birlik diye tutturacağım ama millet sıkılacak bu gidişle:)

O yüzden bu kadar yeter.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ay sembolü bütün Asya dinlerinde var.İslam'dan önce Ortadoğu'da kullanılan bir sembol.Ay aynı zamanda boynuz ifadesinin de sembolü.Tıpatıp boynuza benzer hilaller var.Ay'ın ya da boynuzun erken devirlerden beri çeşitli nedenlerle kutsallık kazandığı ispatlanabilir.Yine erken çağlarda tapınaklarda "fuhuş" yaptırıldığı da biliniyor.Yine bütün toplumlarda fuhuş yaptıranlar "boynuzlu" olarak tanımlanır.

Yıllar önce bir resimde gördüğüm ve yanılmıyorsam eski zamanların tanrılarından birinin boynuzlu çizimi bu şeklin kutsallığını sorgulamama neden oldu.

Eski zaman tapınaklarında "fuhuş" yapan kadınlar sevap kazanıyorsa buna vesile olanlar mutlaka daha çok sevap kazanıyorlar ve toplumda mutlaka daha itibarlı idiler.Kendilerini boynuz simgesi ile ifade etmiş olabilirler.Ancak zamanla boynuz anlam değiştirmiş olmalıdır.

Ay sembolünün bildiklerimizden daha farklı anlamları da olabilir.

tarihinde store tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

İslamın Hilal sembolünü kullanma sebebi Kabala üzerinden bir mesaj vermek olabilir mi?

Çünkü kabalada Yesod denilen bir şey var ve bu AY İle ilişkilendiriliyor.

İslamın hristiyan bir ekolden dönüştüğünü düşünürsek ,kabaladan habersiz olmalarını bekleyemeyiz.

The sephirah of Yesod translates spiritual concepts into actions that unite us with God.

It is often associated with the Moon, because it is the sphere which reflects the light of all the other sephirot into Malkuth, and it is associated with the sexual organs, because it is here that the higher spheres connect to the earth.

http://en.wikipedia.org/wiki/Yesod_%28Kabbalah%29

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aynı sembol farklı kültürlerde farklı anlamlara gelebilir.

Ama sen kökenini soruyorsun tabi,büyük ihtimalle araplar için ifade ettiği şey ay tanrısıdır ama kökeni bu değil tabi ki.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslamın Hilal sembolünü kullanma sebebi Kabala üzerinden bir mesaj vermek olabilir mi?

Çünkü kabalada Yesod denilen bir şey var ve bu AY İle ilişkilendiriliyor.

İslamın hristiyan bir ekolden dönüştüğünü düşünürsek ,kabaladan habersiz olmalarını bekleyemeyiz.

sence kurandaki islamdan AY SEMBOLİZMİ çıkarsanabilir mi? yoksa tam tersine ibrahim kıssasından hareket edecek olursak kuran tüm bu sembollere anti midir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

Birçok Arap ülkesinin ay ile ilişkisi yoktur.

Olanlar şunlar.

İlginç bir araştırma konusu olabilir.

Acaba bu ülkelerin ortak veya ayrıldığı noktalar nedir diye.

Neden Bazı Arap ülkeleri Ayı kullanırken bazıları kullanmıyor, özellikle Ay tapınmasının kökeni olan Suudi Arabistan.

Bu konuyu dikkate sunduğunuz için teşekkür ederim,daha dikkatli olmalıyım.

Saygılar MD

Yıldız ve Ay olayına önem veren Arap olmayan ülkeler ( islam ülkeleri) şunlar:

Cezayir, Pakistan, Singapur, Kuzey Kıbrıs T.C., Tunus, Türkiye, Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan.

Nedenlerine bakalim

tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

İslama kadar Arapların esas tapınma nesnesi AY idi.

Arapların soyu olan İbrahimin oğlu İsmailin HİLALLERİNDEN bahseder Tevrat.

Türk bayrağındaki AY ve YILDIZ da islam kaynaklıdır.

Camilerin tepesindeki HİLAL, AY da bu ay tapınmasının devamıdır.

Yahudi dininin değil milliyetçiliğinin simgesi DAVUT YILDIZI olduğu gibi İslam da da devam ettirilen HİLAL simgesi milliyetçi bir eski tapınma biçimidir.

Çünkü Ne Tevratta ne Kuranda Güneşe, Yıldıza, Aya tapınmaya izin verilmemiştir.

Bunlar tamamen halkların kendi PUTlarıdır.

yyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy

Demek ki camilerden hilallerin sökülmesi gerekir, eğer biz putperest değiliz demek istiyorlarsa.

yyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy

Aboooooooo,simdi bizim ülkücüler AZILI PUTPERESTMI oluyorlar:-))))))

Yandi KETEN HHALVASI

Hele iSLAMCILAR desenenize PUTPERESTLERIN padisahlari:-))))))))).

Hele hecerül esvedin kadinin HASKALDINESI oldugu bir bilseler.gene YALARLARMI dersiniz:-)))))))).

Yahu su müslülerde coh acayiplar.

Bir BILGE kisi söyle demistir.

CAHAL bir kisinin 70 yillih dini calismasi

Bilge bir kisinin YARIM SATLIH UYHUSU kadar deger tasimaz.

Cünkü yaptihlari tümden gecersizdir.

Burda müslümanlar deve kusuna benzetmisler kendilerini.

Deve kusu,düsmani tarafindan kosturuldugunda,deve kusu yoruluncaya kosar,yorulunca kafasini KUMA SOKAR ve bekler taki düsmani gelene kadar.

Müslümanlarda, kendi inanclarinin nerden kaynaklandigini arastirmayi hic sevmezler,Islam öncesini bilmemekte inat ederler kafalarini deve kusu gibi kuma gömerler.

Halbiki , her milletin gecmis tarihi binlerce yilda yaratilmis kültürleri vardir,bunu terk etmek,yasaklamak,degistirmek,o millete yapilan en büyük kötülüktür.

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...