Jump to content

Arap şamanizmi


Recommended Posts

"Melek bana okumamı emretti. kendisine okuma bilmediğimi söyledim. beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra 'oku!' dedi. ben yine, 'okuma bilmem' dedim. beni tekrar kollarımn arasına aldı, kuvvetle sıktı ve 'oku!' diye tekrar etti. ben yine 'okuma bilmem' dedim. üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: 'yaratan rabbinin adıyla oku; o, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. oku! rabbin sonsuz kerem sahibidir. o, kalemle (yazmayı) öğretendir. insana bilmediklerini öğretmiştir" (1)

Sorularla islamiyet sitesinden iktibasla yukarıda paylaştığım hadis metninde görülüyor ki, cebrail isimli meleğin "oku (iqra)" emrine karşılık, hz muhammed cevaben: "okuma bilmiyorum" demiş ! Oysaki cebrail'in muhammed'e yazılı bir metin getirmediği ortadayken, onun "okuma bilmiyorum" diye cevap vermesi anlamsızdır. Ve eğer hadisi orjinal metninden okumazsak malum anlamsızlığa makul bir çözüm bulmamız da imkansız görünüyor. Tam bu noktada Elmalılı hamdi yazır'ın, tefsirine baktığımızda, söz konusu hadiste geçen ilgili kısmın orjinal (arapça) metinde "ma ene biqariyyun" şeklinde geçtiği bilgisiyle karşılaşıyoruz.

Cümlenin sonunda görmüş olduğunuz ىّ harfi, arapcada mensubiyet / aidiyet ifade etmektedir. Yani "okuyanlara mensubiyet" manasında... Fakat hadis metninde bu lafzın önüne olumsuzluk eki (ma) geldiği için, mensup olmamak anlamı kazanıyor. o halde Muhammed'in kurduğu cümlenin tam isabetli çevirisi şöyle olmalıydı: "Ben okuyuculardan değilim"

Burdaki nüans çok önemlidir. Çünkü okuyucu olmamak başkadır, okumayı bilmemek başkadır...

Eğer ki Muhammed, okuma bilmediğini kastetmek isteseydi, pekala "bilmek (ya'lem)" fiilini olumsuz hale getirip, kesin ve net bir ifadeyle "Ben okuma bilmiyorum" diyebilirdi. Ancak bunun yerine mensubiyet / aidiyet ifade eden bir cümle kurduğunu görüyoruz.

Evvela şöyle düşünmek lazım: okuyanlara mensub olmak / olmamak ne manaya geliyor ? ve peşin cevap vermek gereirse: Burda okuyuculuktan kasıt, şairliktir... Araplar bu hususa salt edebi cihetle bakmazlar, cinlerden ilham alan kişiye de şair derler. işte yukarda geçen hira vakıası tam olarak bununla alakalıdır. Kendisine "oku" emri geldiğinde, emrin bir cin / şeytan tarafından ilka edildiğini zanneden muhammed, "Ben şairlerden (okuyuculardan) değilim" demek istemiştir. Elbette söz konusu okuyuculuk, yazılı bir metni tilavet anlamında değil, ruhani bir amilden ilham almak olarak anlaşılmalı...

Bu noktada bir ayrıntıya daha dikkat çekmemiz gerekiyor: Arapça bilenlerce malum olduğu üzre, iqra (oku) lafzı, karea fiilinin mastarı olan qıreat sözcüğünün emir kipidir, ve mahrecinin öz arapça olmadığı nahiv alimlerince tespit edilmiştir. Peki arapça kökenli olan Tilavet mastarının emir kipi "ÜTLÜ" varken, neden cebrail, Muhammed'e "İQRA" diyerek seslenmiştir ? Burası önemli, çünkü iqra, yazılı bir metni okumaktan ziyade, ezberden okumak anlamını da taşıyan bir lafızdır. örneğin araplar, "selam söylemek" manasında "

=
" derler. Görüldüğü gibi burda "iqra" kelimesi başkası adına bir haberi ezberden okumak / iletmek / sözcü olmak anlamındadır. Bu sebeple ümmi (okuma yazma bilmeyen ve teoloji hususunda bilgisiz) şairlerin okuma eylemleri, te'la fiili ile değil, qarea fiili ile ifade edilir. Çünkü onlar şiirlerini kendilerinin yazmadıklarını, tabiat üstü bir kuvvetten aldıklarını, yani bir ruhani amilin sözcüsü olduklarını iddia ederlerdi...

"Eski araplarda şairlerin, kendilerine şiir melekesi verdiklerine ve yine kendilerine şiir ilham ettiklerine inandıkları cinleri, şeytanları mevcuttu. Böylece şair ilham kaynağını, irtibat halinde bulunduğu bir cin ile, bu dünyanın ötesinde sihirli bir aleme bağlıyor, dolayısıyla kendisi de tabiat üstü bir kuvvetle mücehhez bulunuyordu." işte bu sebeple şairler okur-yazar olduklarını gizlerler, böylece kendilerinin bilgisiz oldukları halde, bilgiyi ruhani alemden aldıklarına dair halkı ikna ederek saygınlık kazanırlardı..(2)

El-cahiz, "Araplarda (arap şairlerinde) olan bilginin tümü irticalen söylenmiş doğaçlamalardır; adeta ilhama benzer." demektedir. Yani Arap şairler okudukları şiirleri sahiplenmezler, onlar sadece bir takım ruhanilerin sözcüsü olduklarını iddia ederler. Maahaza Süleyman Gezer, bu hususla ilgili olarak şöyle söylüyor: Şairlerin yazı yazdıklarını gizlemelerinin nedeni onların şiirlerinin özgünlüğüne ilişkin bir durum olmalıdır. Çünkü şairlerin okuyup-yazmadıkları ve şiirlerini mutlak bir ilhamla yazdıkları düşünülüyordu." (3)

Tam bu noktada, "...Ben sadece bana vahyedilene tabii oldum. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." minvalindeki kur-an ayetleri hutur edilebilir.. !

Çünkü arap cin şairleri de muhammed'in hira mağarasında yaşadığı deneyime benzer deneyimler yaşadıktan sonra okuyuculuğa / şairliğe başlamaktadırlar. Aşağıda konuyu derinleştirdikce, hira mağarası vakıasının münferit bir vakıa değil, bilakis o dönemde okuyuculuk (şairlik, peygamberlik) iddiasındaki bir çok kişide gözlemlenen bir minval üzere olduğunu göreceğiz. Evvela okuyuculuğun nasıl başladığına bakalım:

"Rivayete göre şair ubeyd b. el-abras (ö. 554) daha önceleri şair değildi. o uykuda iken bir şeytan ona bir yumak saç getirdi, onu ağzına attı ve sonra da şöyle dedi: "kalk!" o da kalktı ve o andan itibaren şiir söylemeye başladı. benzer şekilde küseyyir (ö. 723), bir yolculuğunda yanına gelen ve onun karini olduğunu söyleyen bir cin vasıtasıyla şiir söylemeye başladığını anlatmıştır." (2)

Bu hussusta Süleyman Ateş'in izahatı da oldukca dikkat çekici:

"Eskiden arabistan'da şiir bir sanat olmaktan çok, cinlerle, gizli güçlerle temas kurup onlardan birtakım bilgiler alma mesleği idi. herkes ile konuşmayan cin, ancak seçtiği adamla konuşurdu. her cinnin seçtiği bir şair (okuyucu) vardı. (eğer cin'nin seçtiği kişi tıpkı muhammed gibi bu görevi kabul etmeyerek "ma ene biqariyyun / "ben okuyuculardan değilim" derse) erkek veya dişi cin, sevgisine layik gördüğü adamın üzerine çullanır, onu yere atar, göğsünün üstüne çıkar ve onu dünyâda kendisinin sözcüsü (okuyucusu) olmaya zorlardı. işte şiir seremonisi böyle başlardı. o andan itibaren o adama şair (okuyucu) denilirdi. şairle cin arasında çok içten bir ilişki kurulurdu. her şairin, zaman zaman kendisine ilham veren özel bir cinni vardı... (4)"

peki hz muhammed'in okuyuculuğu nasıl başlamıştı ? kendi anlatımından aktaralım:

"...(ben okuyuculardan değilim deyince) melek beni tutup kucakladı, takatim kesilinceye kadar sıktı. sonra bıraktı. tekrar: "oku!" dedi. ben tekrar: "okuculardan değilim / ma ene biqariyyun !" dedim. beni ikinci defa kucaklayıp takatim kesilinceye kadar sıktı. sonra tekrar bıraktı ve "oku!" dedi. ben yine: "okuyuculardan değilim!" dedim. beni tekrar alıp, üçüncü sefer takatim kesilinceye kadar sıktı. sonra bıraktı ve: "yaratan rabbinin adıyla oku! o, insanı alaktan yarattı. oku, rabbin kerimdir, o kalemle öğretti, insana bilmediğini öğretti" (alak 1-5) dedi." resulullah (sav) bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü. kalbinde bir titreme (bir korku) vardı. hatice`nin yanına geldi ve: "beni örtün, beni örtün!" buyurdu..." (5)

Yukardaki hadisin ravisi hz Ayşe'dir. Yine aynı hadis metninde hz muhammed'in okuyuculuğunun başlaması şöyle anlatıyor:

(muhammed) hira mağarasına çekilip orada, ailesine dönmeksizin birkaç gece tek başına kalıp, tahannüsde bulunuyordu. -tahannüs ibadette bulunma demektir.- bu maksadla yanına azık alıyor, azığı tükenince hz. hatice (ra)`ye dönüyor, yine aynı şekilde azık alıp tekrar gidiyordu. bu hal, kendisine hira mağarasında hak gelinceye kadar devam etti... (5)

"Eskiden beri mekke'deki hanif ve zahitler, recep ayında inzivaya çekilirlerdi. her biri, mekke'nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde hira (nûr) dağında bir köşeye çekilir, tefekküre dalardı." (6)

Yılda bir şehri terk etmek, inzi­vaya çekilmek ve yalnızlığa ve tefekküre dalmak o asırda salt hz muhammed'e has bir tutum olmadığı için, bu işin onu bizzat sıra dışı yaptığı ve insanların ondan gelecek bir söz ve iddiaya göz­lerini diktiği söylenemez. Aksine bu bir gelenekti.

Öyle görünüyor ki okuyuculuk, bu tür meditasyonların (itikaf ve inziva) nihayetinde başlayan bir tür medyomsal faliyettir. Biraz kaba bir benzetmeyle buna "Arap şamanizmi" de diyebiliriz. Yine burda önemli bir husus var ki, hem muhammed'in ve hem de arap cin şairlerinin, bir ruhani amilin diktesine maruz kalmak istemedikleri, fakat istemsiz şekilde bu duruma zorlandıkları görülüyor.. Bilindiği üzre şamanizm inancına göre de, kimse şaman olmayı kendisi istemez. Ancak bir ata ruhu (cin), şaman olacak torununa musallat olur; onu şaman olmaya zorlar. Bu hale altaylılar "Töz basıp yat" (ruh basıyor) derler. Ruhun musallat olduğu kimse, eğer şamanlığı kabul etmezse aklını yitirir / delirir.. Nitekim araplar arasında böyle kimselere cinlenmiş kişi manasında "MECNUN" denildiğini biliyoruz ki mecnunluk, ekseriyetle cin musallatı sonucunda aklını kaybeden kişi için kullanılan bir ifadedir..

işte Muhammed'in hira mağarasında yaşadıklarından dolayı içini kaplayan korku da MECNUNLUK korkusuydu. Onun bu korkusu kaynaklarda şöyle yer alıyor:

Ey Hatice, Ben birtakım ışıklar görüyor, sesler işitiyorum. Vallâhi bu putlardan ve kâhinlerden nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmem. Ben bir Kâhin veya Şâir olacağım, bana cinler musallat olacak diye korkuyorum, dedi.

Hz Hatice; Ey Amcamınoğlu! Ey Abdullâh’ın oğlu! Sen böyle söyleme. Seni bunlardan Allâh esirgesin. Ey Kasım’ın babası! Allâh seni hiçbir zaman böyle yapmayacak. Sana cinleri de uğratmayacaktır. Ben biliyorumki sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabalarla ilgilenirsin. Güzel ve iyi ahlâklısın. Akrâbana bakarsın. İşini görmekten âciz olanların yüklerini taşırsın. Yoksula kimsenin vermediğini verir, kazandıramadığını kazandırırsın. Misâfirleri ağırlarsın. Uğradıkları musîbet ve felâketlerde halka yardım edersin. (7)

Peki Muhammed'e vahyeden gerçekten melek cebrail miydi, yoksa cinnilerden bir cin mi ?

OKUYUCULUK MESLEĞİ / ARAP ŞAMANİZMİ

"şaman" sözcüğünün ilk defa ne zaman ne şekilde ortaya çıktığı kesin olarak bilinmiyor. ve lakin bildiğimiz kadarıyla eski türkler arasında şamanlara "kam" ismi verilirdi. kaşgarlı mahmut, divanü lugat-it türk adlı eserinde bunu "kahin" olarak tercüme etmiş. hakeza hindistan'daki pali dilinde "ruhlardan esinlenen kişi" anlamına gelen "samana" sözcüğünden türetildiği de söylenmektedir... Ruhlardan esinlenen kişi hususunun araplar arasındaki tezahürü için şu iki örneği verebiliriz:

Arap cin şairlerinden ebu necm (ö.747) şöyle söylüyor:

"Benim ve beşerden olan şairlerin (ruhani amilleri vardır.) ama onların şeytanları dişi, benimkisi ise erkektir."

şair a’şa ise, mishel isimli cinini ve şiir okurken ona dayandığını anlatırken şöyle söyler:

"Ben şiir sanatında tecrübesiz bir çırak değilim. ben ancak mishel bana söz lütfettiği zaman konuşurum. ikimiz arasında sıkı bir dostluk var; öyle iki dost ki, biri cin, öbürü de ona tabi olan insan. o söyler, peşinden ben de söyleyeceğim her şeyi söylerim. o bana yeter. zira o ne dili tutuk biridir, ne de acemidir"

Aynı şekilde hz Muhammed de kendisinin sadece vahye uyduğunu, yani cebrail'in okuyucusu (sözcüsü) olduğunu ileri sürmüştü; Ala suresinde geçen, "Senukriuke / Sana biz okutacağız" ayeti tam da bu husustadır.

Ala suresi 6:

"(ey muhammed) sana biz okutacağız. artık unutmayacaksın"

Kıyamet suresi 16-18:

(Ey Muhammed!) vahyi çarçabuk almak için dilini kımıldatma.

Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir.

Artık biz onu okuduğumuz zaman, -sen sadece- onun okunuşuna tabii ol.

Ahkaf suresi 9:

"(de ki) ...Ben sadece bana vahyedilene tabii oldum. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."

Bu örneklerden anlaşılıyor ki: Arap şairler bu gün bildiğimiz şekilde salt belagat ustası edebiyatcılar değil, maahaza tabiiat üstü güçlerden (cinlerden) ilham alan / ruhlardan esinlenen ve bunu halka anlatan veya başka bir tabirle, okuyan kişilerdir. Zira şiir lafzı; "sezmek ve sezişle bilmek" anlamına gelen (şi'r) kökünden türemiş. Elan şiir yazmak için ilham (esin) beklemek düşüncesi de burdan geliyor.. O halde bu dönem için, şairlik mesleğinin tam anlamıyla medyomsal bir faliyet olduğunu söyleyebiliriz. hatta kısaca, "şairlik mesleği, bir nevi arap şamanizmidir !" de diyebiliriz...

Yine bu cümleden, tüm peygamberler de birer şaman / medyom'dur. ve lakin onları sıradan bir şaman ile kıyaslamak ve eşit tutmak yanıltıcı olabilir. Nasıl ki şamanizm de ak şaman ile kara şaman arasında bir ayrım varsa, arap medyom cemaati içinde de, şairler ve peygamberler arasında keskin bir ayrım yapmamız gerekiyor... Biz bu bölümde öncelikle hz muhammed'de gözlemlenen şamanlık / okuyuculuk alametlerini inceleyeceğiz. sonra da aradaki farkları ortaya koymaya çalışacağız:

AK KAM/ŞAMAN vs KARA KAM/ŞAMAN

Tabiat ötesi bir varlıkla iletişime geçme iddiası, uygarlık tarihinden bile daha eskidir. Bu iddia ile ortaya atılan kişilerin iptidai lakapları "şaman" olarak bilinir. Tarihteki ilk sosyal statü olarak ortaya çıkan şamanlık, araplarda cin şairliği ya da daha genel bir tabirle "okuyuculuk" olarak tezahür ettiği gibi günümüzde de "medyomluk" ismi altında devam etmektedir.. Medyomlar, sıradan insanlar tarafından görülmeyen -tabiiat ötesi- varlıkları ve olayları duyularüstü bir yolla görebilen ve ruhsal dünyayla fizik dünya arasında irtibat sağlayan kişiler olarak tanımlanır. Bu anlamda tarih sahnesindeki tüm peygamberlerin de birer medyom (şaman) olduklarını söylemek mümkün.

Mircea eliade bir şamanın vecd halini şöyle anlatır:

"şaman ayin sırasında önce kendinde büyük bir yorgunluk hisseder, vücudu kasılıp titrer, göğsü daralır ve bir takım sesler çıkartarak ağlamaya başlar. ruhları çağırmak için "gizli dilde" ırlamaları uzattıkça uzatır, dalınca geçip kendisine ait değilmiş izlenimi veren garip ve yüksek bir sesle konuşur"

Ebu hüreyre ise hz muhammed'in vahy alış anını şöyle anlatır:

"vahiy nazil olurken en evvel vücuduna bir titreme gelirdi; "vahiy nüzûl ederken kendilerini tasa ve kaygi kaplar yüzü kül gibi olur, gözlerini kaparlar ve horultuya (benzer) siddetli siddetli nefes alirlardı"

Tıpkı bir şamanda olduğu gibi vahy / ilham alma esnasında muhammed'de görülen titreme, hırlama ve göğüste daralma gibi belirtilerden bahseden sayısız hadis-rivayet vardır. hepsini buraya almaya gerek görmedim. fakat muhammed'de gözlemlenen şamanlık alametleri kısaca şöyle sıralanabilir:

1- Ruhani bir amilden ilham almak

2- Kehanet

3- Şifacılık

4- Telepati

5- Astral gezinti (miraç ve isra olayları) vs.

Hz Muhammed'in de tıpkı diğer cin şairleri gibi şaman olduğu kesindir ! fakat nasıl ki şamanizmde tek tip şamanlık yoksa aynı durum araplar için de geçerli. Yani bu noktada ak-kam/şaman, kara-kam/şaman ayrımını yapmamız gerekiyor...

Agapitov-hangalov, buryat şamanlarının, iyi ya da kötü ruhların hizmetinde bulunmalarına bakarak, ikiye ayrıldıklarını belirtir. ve şöyle söyler: "ak şaman (sagani bö) iyi tanrılara tapar, onların aracılığıyla insanlara iyilik eder. kara şaman (karain bö) ise kötü ruhlara tapar.." İşte bu husus da araplar arasında meleklerden ilham almak ve cinlerden, şeytanlardan ilham almak şeklinde tezahür eder. Cin şairleri zaten adı üstünde cinlerden ilham almaktadırlar. Bunun şamanilikteki karşılığı kara-kam/şaman'lıktır. (islam literatüründe "şeytan evliyalığı" da denilir)

Daha önce belirtmiştim ki hiç kimse kendi isteğiyle şaman / şair olmak istemez. Bu meslek, ruhani bir amilin diktesi sonucu başlar. Bununla ilgili olarak dikkat çeken bazı ayrıntılar var: Yukarda / en başta hz aişe'den nakledilen 5563 nolu hadisin orjinal (arapça) metnine baktığımızda hz muhammed'e "Yalnızlık ilka edildi" ifadesini görüyoruz. ilka: bırakma, yerleştirme anlamına geliyor. kur-an'da ise bu kelimenin "ruhani bir amilin ilahamı" manasında kullanıldığını görüyoruz. örnekse hac suresinin 52. ayetinde:

"elka eş şeytanu = şeytan ilka eder, ulaştırır, vesvese verir" anlamında kullanılmış.

kasas suresinin 86. ayetinde ise:

"ve mâ kunte tercû en yulkâ ileykel kitâbu = sen ummuyordun bu kitabın sana ilka edileceğini" şeklinde geçmektedir.

Demek ki hem şeytanlara ve hem de meleklere has bir dikte marifetidir ilka.. O halde şu soru gayet isabetli olur: muhammed'e ilka eden melek midir şeytan mı. Ya da ilka diye bir gerçeklik var mı / yok mu ? hz muhammed, ilk defa peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktığı günden itibaren, muhaliflerince Şairlik, Mecnunluk, Kahinlik ve Sihirbazlık ile itham edilmiştir. Kur-an'ın bir çok suresinde bu ithamlara cevap verildiğini görüyoruz:

Duahan suresi:

14. Ondan (muhammetten) yüz çevirdiler ve Bu (cin / şeytan tarafından) öğretilmiş bir mecnun dediler.

Tekvir Suresi:

19. Muhakkak ki o (okunan / Kur-an), gerçekten Kerim bir Resul'ün (cebrailin) sözüdür.

22. Ve sizin arkadaşınız mecnun (cinlenmiş) değildir.

23. O (okunan / kur-an) kovulmuş Şeytan'ın sözü değildir

Şuara suresi:

210. O Kur-an'ı şeytanlar indirmemiştir.

211. Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri yetmez.

212. Çünkü onlar işitmekten uzaklaştırılmışlardır.

Tur suresi:

29. (Ey Muhammed!) O halde, sen zikret.. Rabbinin nimeti sayesinde, sen ne bir kahinsin, ne de bir Mecnun.

30. Yoksa: "O bir şairdir, zamanın musibetinin ona ansızın gelmesini gözlüyoruz." mu diyorlar?

31. "Gözleyin, ben de sizinle beraber gözleyenlerdenim." de.

Kalem suresi:

1-2. Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir mecnun değilsin.

Alak suresi:

1. Oku (sözcü ol)! Yaratan Rabbinin adına

4. O'dur kalemle öğreten. (Söz konusu kalem Levh-i mahfuzu yazmış olan kalemdir)

Yukardaki gibi daha bir çok ayette hz muhammed'in mecnun ya da kahin olmadığı, maahaza ona okunan (kur-an)'ın Levhi mahfuz'dan geldiği belirtilmiştir. velhasılı deniliyor ki: "Ey muhammed sen cinlenmiş değilsin sana levhi mahfuzu yazan kalem ile öğretiyoruz..."

Burc suresi:

21-22: Hayır o okunan (kur-an) lavhi mahfuzdandır.

Zuhruf suresi:

4. Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir okunan (Kur'an) yaptık. O (okunan), katımızda bulunan ümmü'l-kitaptadır (ana kitap)..."

Vakıa suresi:

77,79: O, elbette değerli bir okunan (Kur-an)dır. Mahfuz (korunmuş) bir kitaptandır. Ona sadece temiz (el mutahharun) olanlar dokunabilir. Alemlerin rabbi tarafından kısım kısım indirilmiştir.

Tam bu noktada bir önemli hususa daha dikkat çekelim: kur-an kelimesi bu güne kadar salt muhammed'e indirilen kitabın özel ismi zan-edilegelmiştir ! Yukarda paylaşılan 3 ayette de keza sanki bir özel isim gibi zikredilmiş ! oysaki bu kur-an, "okunan" anlamına gelen bir cins isimdir ! Nasıl ki "iqra", "qraat" mastarının emir kipiyse, qur-an da aynı mahreçten "okunan" anlamında bir isimdir !

Yani hira'da "iqra" diyen cebrail, tam olarak, "(sana) okunanı oku" emri vermiştir muhammed'e. Yani sözcüm ol, elçim ol.. Tıpkı cinlerin sözcüsü olan şairler gibi o da cebrail'in sözcüsü olmuş. Haliyle onun kur-an'ı ile şairlerin kur-an'ı arasında keskin bir ayrım olması gerekmiştir. işte bu ayrım için muhammed, kendi kur-an'ının Levhi mahfuzdan geldiğini ileri sürmüştür. Yukardaki 3 ayet bu husustadır...

Nihayet kur-an, Muhammed'in bir okuyucu / medyom-şaman olduğunu bildiriyor. ve lakin ona okunanların cinnilerden değil, Allah'ın sözcüsü olan cebrail isimli melekten geldiği de ısrarla vurgulanıyor !

Peki kur-an'da böyle söyleniyor olması, Muhammed'in gerçekten cinnilerden değil de cebrailden ilham aldığını kanıtlar mı ? Elbette kanıtlamaz.. Bir kimsenin "Ben peygamberim, bu okuduklarım da Levhi mahfuzdandır" ! demesi ve bunu ısrarla tekerrür etmesi hiç bir şeyi kanıtlamaz elbette. Bunlar sadece laftır.

Peki nasıl olmuştu da öylesine büyük bir güruh, muhammed'in bir ak şaman olarak Allah'ın resulü olduğuna ikna olmuştu. Bunun için muhammed'in, sözden ibaret mesnedsiz iddialarla değil, apaçık delillerle gelmesi gerekiyordu. ve zaten kendince delillerle gelmişti de... Peki neydi o deliller ? Mesela Yahudi kroniklerinde, bir takım yahudi bilginlerinin, Muhammed'e aldanıp dinden (yahudilikten) çıktıkları yazıyordu. Bu yahudileri dinlerinden döndüren neydi. onlar Muhammedde nasıl alametler görmüşlerdi de dinlerini terk edip islam girmişlerdi ?

Devam edecek...

1. Buhârî, bed'ü'ı-vahy, 3; müslim, imân, 252'den naklen sorularla islamiyet sitesi

2. Dr Ali Yılmaz'ın arap edebiyatında şeytanlı (cinli) şairler makalesi

3. Süleyman Gezer, Sözlü kültürden yazılı kültüre kur-an, Ankara okulu yayınları 2008 s.133

4. Süleyman Ateş, hicr suresi 6. ayet tefsiri. / parantezler bana ait

5. Kütübü sitte, peygamberlik bölümü, ravi: ümmü'l-mü`minin aişe, hadis no: 5563

6. Tarih-i din-i islâm, 2/60'dan naklen güncelvaaz.com

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 80
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

cebrail isimli meleğin "oku(iqra)" emrine karşılık, hz muhammed cevaben: "okuma bilmiyorum" demiş !

Kim şahit olmuş buna?

Hiç kimse..

Kim uydurmuş bunu?

Sarı çizmeli mehmet ağa..

Kuran'da zina için kaç şahit gerekiyor?

4 kişi..

Zina için bile 4 kişi şahit olmak zorunda ama İslam'ın yaratıldığı ilk anlara dair 1 tane bile şahit yok..!

Muhammed isimli birisi,bir dağda,bir melekle konuşuyor ve bizde buna %100 gerçekmiş gibi inanacağız..

Böyle saçmalık olmaz..Delilik bu resmen..

En azından insan uydururken,Muhammed'in yanına bir kişi koyar..Musa'nın yanında,en azından bir Harun var..İsa'nın yanında havarileri veya müridleri var..Muhammed kendi kendine takılmış resmen..

tarihinde NOLAN tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kim şahit olmuş buna?

Hiç kimse..

Kim uydurmuş bunu?

Sarı çizmeli mehmet ağa..

...En azından insan uydururken,Muhammed'in yanına bir kişi koyar..Musa'nın yanında,en azından bir Harun var..İsa'nın yanında havarileri veya müridleri var..Muhammed kendi kendine takılmış resmen..

Musanın yanındaki haruna neden inanalım ? Havarilere neden inanalım. 12 sahtekar bizi aldatmak için ağızbirliği yapmış olamazlar mı ? olabilirler.. ee Bu böyle gider ! ama bunun bir önemi yok. konumuz bu değil zira! Ne bahsettiğin kısımda, ne de ilerleyen kısımlarda Muhammed'in, peygamberliğinin delilleri sıralanmıyor! Ama muhammed'e karşı öyle bir agresyon oluşmuş ki içinde, belli ki, okuduğunu anlamaktan alıkoyuyor seni !
"Eskiden beri mekke'deki hanif ve zahitler, recep ayında inzivaya çekilirlerdi. her biri, mekke'nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde hira (nûr) dağında bir köşeye çekilir, tefekküre dalardı." (6)

Yılda bir şehri terk etmek, inzi­vaya çekilmek ve yalnızlığa ve tefekküre dalmak o asırda salt hz muhammed'e has bir tutum olmadığı için, bu işin onu bizzat sıra dışı yaptığı ve insanların ondan gelecek bir söz ve iddiaya göz­lerini diktiği söylenemez. Aksine bu bir gelenekti.

tarihinde Özden Kurt tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Musanın yanındaki haruna neden inanalım ? Havarilere neden inanalım. 12 sahtekar bizi aldatmak için ağızbirliği yapmış olamazlar mı ? olabilirler.. ee Bu böyle gider ! ama bunun bir önemi yok. konumuz bu değil zira! Ne bahsettiğin kısımda, ne de ilerleyen kısımlarda Muhammed'in, peygamberliğinin delilleri sıralanmıyor! Ama muhammed'e karşı öyle bir agresyon oluşmuş ki içinde, belli ki, okuduğunu anlamaktan alıkoyuyor seni !

Muhammed efsaneye göre tamamen yalnız..Salt bu gerçek bile sizi şüpheye düşürmeli..

Yazıdaki tüm kaynaklar islami..Yani değersiz bu yazı..Zaten okumadım yazıyı..Başındaki ifadeyi gördüm ve mesaj yazdım konuya..

Bir kere ''hanif'' diye bir şey yok..Bunu bile kanıtlayamazsınız siz..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benü Hanife reisi Sumame b. asal, Muhammed'in peygamberliğini kabul edince ona "dinden mi döndün" diye sorulmuş ! O da cevaben "Hayır fakat müslüman oldum" demiştir. Aynı şekilde (halife) Ömer, Muhammed'in peygamberliğini kabul edince ona "Dinden döndü" demişler ! Ömer ise cevaben "Yalan söylüyorsunuz ben Müslüman oldum" demiştir.

islamın sahih kabul edilen kaynaklarında yer alan bu iki hadise, aslında bize şunu gösteriyor: İslam ve Müslümanlık Muhammed'den önce zaten vardı ! (zira o dönemde, yani muhammed'den önceki dönemde "Müslim" ismini taşıyan insanlar var !)

Dikkat edilirse Asal, dinden mi döndün sorusuna "Hayır" diye cevap veriyor ! hakeza ömer de "dinden dönmedim yalan söylüyorsunuz" diyor !

Demek ki bu isimler Muhammed'in peygamberliğini kabul etmekle yeni bir dine girmiş değiller. Bu durumdan şöyle bir sonuç çıkmaktadır: Muhammed yeni bir din icat etmedi, ancak mevcut dinin peygamberliğine aday oldu ve seçildi... Bu dinin ismi neydi bilmiyoruz fakat "islam" olmadığından eminiz. çünkü kur-an kontekstinde islam, bir özel isim değil, cins isim olarak kullanılıyor.. Nitekim aynı kaynaklar bize gösteriyor ki, Hırıstiyanlar da kendilerini "Müslüman" olarak tanımlamaktalar... Zaten Ankebut suresinin 46. ayetinde muhammedilerin (yani sahabelerin), nasaralar (hırıstiyanlar) ve yahudilerle aynı tanrıya taptıkları da net şekilde ortaya konmaktadır:

Ankebut 46: İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: "Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece müslümanlarız."

Demek ki:

Allah, hırıstiyanlar, yahudiler, sabiiler ve putperestler arasında kadiri mutlak yaratıcı olarak kabul edilen hakiki tanrıdır. Fakat bu grupların Allah'a yöneliş biçimlerinde ciddi farklılıklar da göze çarpmaktadır. Hırıstiyanlık teslis esasına, putperestler tanrılar pantehonuna tevessül etmiş olduğu halde, her iki anlayışı da kabul etmeyip, La ilahe illallah diyerek sadece Allah'a yönelenlere hanif deniliyor.

Hanifliğin bir din olduğu söylenilemez. çünkü onların kolektif bir yapıya sahip olduğuna dair hiçbir belge elimizde yok. "Hanif dini" adı altında bir dini grubun varlığı islam tarihcileri tarafından mesnetsizce uydurulmuştur. Yanlış anlaşılmasın: Hanifler yoktur demiyorum. Hanifler vardır ve lakin Haniflik adı altında bir din yoktur. Çeşitli dini ekoller arasında tevhidi benimseyen kimselere hanif denilir ki kur-an konteksti içinde de "Hanif" sözcüğünün "müşrik" kelimesinin zıt anlamlısı olarak kullanıldığı görülür:

Hac 31: Onunla müşrik olmaktan gayrı Allah için hanifler olun.

Nahl 123: Ve sonra sana ibrahim'in Hanif Milletine tabi ol diye vahyettik. O müşriklerden olmadı.

Nahl 120: Kuşkusuz İbrahim Allah'a Hanif olarak kendi başına bir ümmet idi. müşriklerden değildi.

Yunus 105: Ve yüzünü Hanif dinine ikame et, ve müşriklerden olma.

Enam 79: Kuşkusuz ben yüzümü Hanif olarak o gökleri ve yeri yaratan Allah'a döndüm. ve müşriklerden olmadım.

Enam 161: De ki: Muhakkak Rabbim beni İbrahim'in Hanif Milletinin kayyim dininin doğru yoluna hidayetledi. O müşriklerden olmadı.

Ali İmran 95: De ki Allah sadıktır. O halde, İbrahim'in Hanif Milletine tabi olun. Ve o müşriklerden olmadı.

Ali İmran 67: İbrahim ne Yahudi, ne Hiristiyandı; ve lakin o Hanif müslümandı. Ve müşriklerden olmadı.

Bakara 135: Ve dediler Yahudi veya Hrıstiyan olunki hidayete eresiniz. De ki: Hayır, biz İbrahim'in Hanif Milletindeniz. O müşriklerden olmadı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evvela şöyle düşünmek lazım: okuyanlara mensub olmak / olmamak ne manaya geliyor ? ve peşin cevap vermek gereirse: Burda

Bu hussusta Süleyman Ateş'in izahatı da oldukca dikkat çekici:

"Eskiden arabistan'da şiir bir sanat olmaktan çok, cinlerle, gizli güçlerle temas kurup onlardan birtakım bilgiler alma mesleği idi. herkes ile konuşmayan cin, ancak seçtiği adamla konuşurdu. her cinnin seçtiği bir şair (okuyucu) vardı. (eğer cin'nin seçtiği kişi tıpkı muhammed gibi bu görevi kabul etmeyerek "ma ene biqariyyun / "ben okuyuculardan değilim" derse) erkek veya dişi cin, sevgisine layik gördüğü adamın üzerine çullanır, onu yere atar, göğsünün üstüne çıkar ve onu dünyâda kendisinin sözcüsü (okuyucusu) olmaya zorlardı. işte şiir seremonisi böyle başlardı. o andan itibaren o adama şair (okuyucu) denilirdi. şairle cin arasında çok içten bir ilişki kurulurdu. her şairin, zaman zaman kendisine ilham veren özel bir cinni vardı... (4)"

Yılda bir şehri terk etmek, inzi­vaya çekilmek ve yalnızlığa ve tefekküre dalmak o asırda salt hz muhammed'e has bir tutum olmadığı için, bu işin onu bizzat sıra dışı yaptığı ve insanların ondan gelecek bir söz ve iddiaya göz­lerini diktiği söylenemez. Aksine bu bir gelenekti.

Öyle görünüyor ki okuyuculuk, bu tür meditasyonların (itikaf ve inziva) nihayetinde başlayan bir tür medyomsal faliyettir. Biraz .

Özden Kurt bu yazdıkların aslında günümüzede ışık tutacak özellikte yazılar seni canı gönülden kutluyorum hatta ben bu iddianı dahada ileri götürerek şu zamandada cinlerden ve şeytanlardan ilham alanların olduğunu iddia ediyorum malesef insanlar bir türlü anlamak istemiyorlar.

ancak bu yazın benim içinde çok faydalı oldu teşekkürler kardeş.

ancak diğer konununda devamını bekliyorum tıpkı bu konunuda beklediğim gibi.

NOLAN dostum inkar etmek yerine bence bu konuları ayrıntılı araştırmamız lazım mesele Allahı red etmekse elbette kimse sana ne karışabilir ne müdahele debilir ancak Allahı inkar edeceksen bile bence hakkıyla inkar et gir araştır nedir ne değildir.

alttaki video madonnaya ait ve adeta cinlere ve şeytanlara tapınma ayini gibi madonnanın kabalacılıkla ilgili düşüncelerini zaten bilmeyen kalmadı ayrıca cinlerle anlaşma yaptıklarını dile getiren çok sayıda amerikalı sanatçılar vardır ispatıda hazır belgeselini izlemiştim.

Arkadaşlar bu klipte madonna resmen ayin yapmaktadır dikkatlice izlediğinizde zaten sözleride oldukça ilginçtir ben kesinlikle bu konuda Özden Kurt arkadaşıma katolıyorum....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hadisin orijinalini saptamak uzun uzun açiklamalar gerektirir, ben burada sahsi olarak varmis oldugum sonucu paylasayim. Burada, Muhammed "okuma bilmiyorum" veya "okuyuculardan degilim" demiyor. "Ne okuyayim ?" diyor. "maa" burada olumsuzluk olarak degil, "ne" anlamindadir. Ve "oku" ifadesiyle, yazili olanin degil, bir seyleri sözlu olarak sesli biçimde ifade etmek söz konusu. Muhammed burada "okumuslugum yok" diyemez, nitekim okunacak bir sey sunulmuyor.

Dolayisiyla, melek onu sikistirmakla, sakinlesmesini saglamakta sadece. Bu konuda su diger ayet de Muhammed'in ilham sirasindaki iç alemi konusunda fikir edinmemizi saglamakta.

“Ey Peygamber acele etmek için dilini hareket ettirme, onun (Kur’an) toplanması ve okunması bize aittir”. Biz sana onu okuduğumuz zaman onun kıraatına tabi ol, ondan sonra onun açıklanması yine bize aittir ”

Link to post
Sitelerde Paylaş

Uydurma hadislerle müslümanken bile hiç ilgilenmezdim. Bu saçmalıklardan islamı kurtarmadan islam kurtulamaz derdim. Şimdi bu uydurma safsatalara ilgi göstermemin hiç olanağı yok.

Yalnız kuran estek köstek ilk zamanlardan günümüze gelen bir belge olabilir diyebiliriz. O da sağlam pabuç değil ama, en azından bir kabul düzeyinde varsayabiliriz bunu.

Burada geçen "ikra" nedir diye düşünebiliriz. Bir kere bunu oku ile alakası filan yok. Bu müslümlerin uydurması. Ne okuması yahu? Neyi okuyacak? Cebrailin tişörtündeki baskıyı mı? Saçmalamakta müslümlerin üstüne yok!

Bunu "söyle" diye tercüme etmek daha mantıklı. İkrar et yani... Ha bunu cebrail sıkıştırmış mı ne yapmış onu bilmem. Ne halisünasyon görmüş allahın mağarasında otistik zekasıyla ben nerden bileyim?

Ama ikra oku filan değil. İslamın ilk emri diye propaganda etmeleri hezeyan değilse kandırmacanın allahı!

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hanifliğin bir din olduğu söylenilemez. çünkü onların kolektif bir yapıya sahip olduğuna dair hiçbir belge elimizde yok. "Hanif dini" adı altında bir dini grubun varlığı islam tarihcileri tarafından mesnetsizce uydurulmuştur. Yanlış anlaşılmasın: Hanifler yoktur demiyorum. Hanifler vardır ve lakin Haniflik adı altında bir din yoktur. Çeşitli dini ekoller arasında tevhidi benimseyen kimselere hanif denilir ki kur-an konteksti içinde de "Hanif" sözcüğünün "müşrik" kelimesinin zıt anlamlısı olarak kullanıldığı görülür:

Zırva..

Hiç kimseye hanif filan denilmemiş..Hanif diye bir şey yok..Bu tamamen müslümanların uydurmasıdır..

Kuran'da yahudilik,hristiyanlık veya sabiilik din olarak lanse edilir ama hanif dini diye bir şeyden söz edilmez..Sadece İbrahim'in hanif olduğu söylenir..İbrahim'de muazzez ilmiye çığ ve turan dursuna göre sabiidir..

Şu alıntı sizi aydınlatabilir bu konuda;

Caetani Leone İslam tarihinde ''Muhammed'in düşüncesinde bile hanif sözcüğü açık ve belirli değildir..Çünkü kelime arapça değildir,o bu sözcüğü kapalı şekilde işittiği için bunu kapalı bir din kavramı olarak rastgele kullanmıştır'' demiş..

NOLAN dostum inkar etmek yerine bence bu konuları ayrıntılı araştırmamız lazım

Sümer'e kadar indim,daha ne yapayım <_<

Link to post
Sitelerde Paylaş

Uydurma hadislerle müslümanken bile hiç ilgilenmezdim. Bu saçmalıklardan islamı kurtarmadan islam kurtulamaz derdim. Şimdi bu uydurma safsatalara ilgi göstermemin hiç olanağı yok.

Yalnız kuran estek köstek ilk zamanlardan günümüze gelen bir belge olabilir diyebiliriz. O da sağlam pabuç değil ama, en azından bir kabul düzeyinde varsayabiliriz bunu.

Burada geçen "ikra" nedir diye düşünebiliriz. Bir kere bunu oku ile alakası filan yok. Bu müslümlerin uydurması. Ne okuması yahu? Neyi okuyacak? Cebrailin tişörtündeki baskıyı mı? Saçmalamakta müslümlerin üstüne yok!

Bunu "söyle" diye tercüme etmek daha mantıklı. İkrar et yani... Ha bunu cebrail sıkıştırmış mı ne yapmış onu bilmem. Ne halisünasyon görmüş allahın mağarasında otistik zekasıyla ben nerden bileyim?

Ama ikra oku filan değil. İslamın ilk emri diye propaganda etmeleri hezeyan değilse kandırmacanın allahı!

Kuran´ın Almanca tercümelerinde oku ifadesi yoktur. Bu kelime "söyle", "bilgi ver", "konferans verme" anlamındadır.

Mesela konferanslarda yahut bir topluluk karşısında sesli bir şekilde konuşma, bilgi verme gibi...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zırva..

Hiç kimseye hanif filan denilmemiş..Hanif diye bir şey yok..Bu tamamen müslümanların uydurmasıdır..

Kuran'da yahudilik,hristiyanlık veya sabiilik din olarak lanse edilir ama hanif dini diye bir şeyden söz edilmez..Sadece İbrahim'in hanif olduğu söylenir..İbrahim'de muazzez ilmiye çığ ve turan dursuna göre sabiidir..

Şu alıntı sizi aydınlatabilir bu konuda;

Caetani Leone İslam tarihinde ''Muhammed'in düşüncesinde bile hanif sözcüğü açık ve belirli değildir..Çünkü kelime arapça değildir,o bu sözcüğü kapalı şekilde işittiği için bunu kapalı bir din kavramı olarak rastgele kullanmıştır'' demiş..

Sümer'e kadar indim,daha ne yapayım <_<

Hanif kelimesi, eski suryani dilindeki Hanpa kelimesiyle ayni kökten olup, hiristiyan ve yahudi olmayan anlamini tasimaktaydi. Yahudilige veya hiristiyanliga uymayip, Ibrahimin gibi sirkten uzaklasmak isteyen Araplar kendilerini "musrik olmayan hanif" diye tanimlamaktalardi.

(Al-i Imran, 93) : "De ki : 'Allah doğru söylemiştir. O halde hanîf olarak İbrahim'in milletine (din anlayışına) tâbi olun. Şirk koşanlardan değildi !"

(Al-i Imran, 67) : "İbrahim, ne yahudi idi, ne de hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden de değildi."

Bu hanif muvahid kavrami Muhammed'den önce var olup, Kuranda daha israrla bir hanpa islam olusmasina temel olusturmustur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hanif kelimesi, eski suryani dilindeki Hanpa kelimesiyle ayni kökten olup, hiristiyan ve yahudi olmayan anlamini tasimaktaydi. Yahudilige veya hiristiyanliga uymayip, Ibrahimin gibi sirkten uzaklasmak isteyen Araplar kendilerini "musrik olmayan hanif" diye tanimlamaktalardi.

(Al-i Imran, 93) : "De ki : 'Allah doğru söylemiştir. O halde hanîf olarak İbrahim'in milletine (din anlayışına) tâbi olun. Şirk koşanlardan değildi !"

(Al-i Imran, 67) : "İbrahim, ne yahudi idi, ne de hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden de değildi."

Bu hanif muvahid kavrami Muhammed'den önce var olup, Kuranda daha israrla bir hanpa islam olusmasina temel olusturmustur.

İbrahim nasıl müslüman olur,yahu..Azıcık insan dikkat eder şu ifadelere..Hanif bir müslümanmış..Allah'ın ettiği lafa bakın..!

Hanif aramice veya süryanice bir kelime..Bu kelime,putperest veya sabii anlamında kullanılmış diyor Turan Dursun..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, Zaten Kuran bunu ifade ediyor. Ama sifat olarak, dini merasim olarak degil.

Kuran'da ne yazdığının bir önemi yok..Kuran bir kaynak kitap olarak kabul edil(e)mez..

Muhammed'den önce hristiyanlar-museviler-sabiiler-putperestler-zerdüştler varlardır/yaşamışlardır ve bu her türlü kaynakta geçer..

Muhammed'den önce müslümanların ya da haniflerin var olduklarına,yaşadıklarına dair bir kanıt gösteremezsiniz..Çünkü yok böyle bir şey..Bu tamamen müslümanların uydurması..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Özden Kurt bu yazdıkların aslında günümüzede ışık tutacak özellikte yazılar seni canı gönülden kutluyorum hatta ben bu iddianı dahada ileri götürerek şu zamandada cinlerden ve şeytanlardan ilham alanların olduğunu iddia ediyorum malesef insanlar bir türlü anlamak istemiyorlar.

Bu söylediğine kesinlikle katılıyorum derviş. Zira benim de bu hususta bazı deneyimlerim oldu. Bu bir yanılsama mıydı, gerçek miydi hala bilemiyorum açıkcası. Fakat konunun tartışılacağı yer elbette Ateistforum değil. Bundan mütevellit cinlerin varlığını kanıtlamak gibi bir gayretim yok benim. Yazıyı yazmaktaki maksadım, dönemin konjoktürünü ortaya koyabilmek. Hepsi bu..

Diğer konuya gelince. onunla ilgili daha önce çok geniş bir yazı hazırlamıştım ama malesef bilgisayarım bir kazaya kurban gidince hepsi uçtu gitti. Şimdi yeniden o yazdıklarımı hatırlamam, derlemem gerekiyor. Buna bir de vakit problemi eklenince fazla ilgilenemedim. ama ilk fırsatta o konuya devam etmeyi düşünüyorum. Teşekkürler...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sizin zırva dediğiniz şey, esasında hakikatin ta kendisi sevgili Nolan ! Sadece görmemekte, anlamamakta ısrarcısınız. o kadar.. Hanif diye bir şey vardır. ve lakin hanifler bir dini cemaat değildir..

Bakın, kur-an'a reddiye yazan Ateist yazarlar tarafından çokca sevilen, iltifat gören bir şair var bilir misiniz ? Hani Arif Tekin, "kur-an'ın kökeni" adlı kitabında yağlaya ballaya bahseder kendisinden; Ümeyye b. ebu salt.. Bir şiirinde şöyle söylüyor:

Rabbimizin alametleri apaçıktır,

Bunları ancak inkarcılar tartışır,

...Hanif dininden başka her din,

Kıyamet günü Allah katında yalandır..

Eğer böyle bir şiir yazılmışsa, bu bize şunu gösterir ki, Haniflik, Muhammed zamanında zaten biliniyor; kavramın mucidi muhammed değil ! Yani tıpkı "islam" gibi, "Haniflik" de muhammed'den önce bilinen kavramlar...

Zaten o dönemde "Müslim" ismini taşıyan insanlar varken, Haniflikten bahseden şairler varken, bu kavramların muhammed'den sonra ortaya çıktığını savunmak anlamsızlaşıyor.

Hanifliğin bir din olmadığını zaten söylemiştim. Tıpkı islam gibi hanif de bir sıfattır.. O döneme baktığımızda haniflerin sayısının da oldukca az olduğunu görüyoruz. sadece bir kaç marjinal şairin şiirleri dolanıyor ortada. bu kişiler de zaten kolektif değiller. bilakis çeşitli dinlere mensuplar...

Lugat manasına gelince, Hemen hemen bütün sami dillerinde kullanılan, bilinen bir kelimedir hanif.. Örnekse, Süryancada "hanef" dinsizleştirmek, putperestleştirmek, "hanfo" putperest, kafir, "hanfuto" dinsizlik, putperestlik, "Ahnef" kelimesi de putperest oldu anlamlarındadır. Fakat bu manaların hiçbirisi kelimenin arapçadaki manasına tekabül etmemektedir. Etmek zorunda da değildir..

Mesela, "İL" sözcüğü ön türçede "ÜLKE" anlamındadır. Bu gün biz aynı kelimeyi "ŞEHİR" manasıyla kullanmaktayız. Yani zaman içinde bu gibi anlam kaymaları yaşanabilir. Hal böyleyken arapçadaki hanif ile süryancadaki hanef kelimesini mutlak aynı manaya sabitleme zorunluluğumuz yoktur. Gidip sümerlerde hangi anlamda kullanıldıysa arapçada da o anlamda kullanılmıştır diyemeyiz... Hanif kelimesi, Arapça h-n-f (حنف) kökünden türemiş olup, lugatte: meyletmek, yönelmek anlamlarına geliyor. Muhammed ise bu manaya uygun olarak hanif sözcüğünü müşrikliğin karşıt anlamında, yani "Tevhide yönelmek" manasında kullanmıştır. Caetani'nin

''Muhammed'in düşüncesinde bile hanif sözcüğü açık ve belirli değildir.. kapalı bir din kavramı olarak rastgele kullanmıştır''

iddiası gerçeği yansıtmıyor... Kur-an kontekstinde hanif lafzı, müşrikliğin tam karşıt anlamı olarak kullanılmıştır. Gören gözler için yalın gerçek işte budur. Lütfen ayetleri okuyunuz:

Hac 31: Onunla müşrik olmaktan gayrı Allah için hanifler olun.

Nahl 123: Ve sonra sana ibrahim'in Hanif Milletine tabi ol diye vahyettik. O müşriklerden olmadı.

Nahl 120: Kuşkusuz İbrahim Allah'a Hanif olarak kendi başına bir ümmet idi. müşriklerden değildi.

Yunus 105: Ve yüzünü Hanif dinine ikame et, ve müşriklerden olma.

Enam 79: Kuşkusuz ben yüzümü Hanif olarak o gökleri ve yeri yaratan Allah'a döndüm. ve müşriklerden olmadım.

Enam 161: De ki: Muhakkak Rabbim beni İbrahim'in Hanif Milletinin kayyim dininin doğru yoluna hidayetledi. O müşriklerden olmadı.

Ali İmran 95: De ki Allah sadıktır. O halde, İbrahim'in Hanif Milletine tabi olun. Ve o müşriklerden olmadı.

Ali İmran 67: İbrahim ne Yahudi, ne Hiristiyandı; ve lakin o Hanif müslümandı. Ve müşriklerden olmadı.

Bakara 135: Ve dediler Yahudi veya Hrıstiyan olunki hidayete eresiniz. De ki: Hayır, biz İbrahim'in Hanif Milletindeniz. O müşriklerden olmadı.

işte bu ayetler, söz konusu kavramın, kur-an konteksti içinde kazandığı manayı -gören gözler için- net şekilde ortaya koymaktadır. Hal böyleyken, Hanifliğin muhammed'in nezdinde muğlak olduğunu iddia etmek ancak acemilik olabilir. Şu yukardaki ayetlere nazar ettiği halde, caetaninin izahına itibar etmek isteyen kişi ise, hakikate gözlerini kapatmış demektir !

tarihinde Özden Kurt tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...