Jump to content

ANADOLUYA ÇEKİK GÖZLÜ GELEN TÜRKLER NASIL PALA BIYIKLI OLDU?


Recommended Posts

Lena Umay yazdı..

Türkler, 11. yüzyılda Orta Asya’dan ufak gruplar halinde Anadolu’ya gelmeye başladıkları sırada çok azı yerleşik düzendeydi, çoğu göçebe ve yarı göçebeydi. Türkler Anadolu’ya devlet kurmaya değil, karınlarını doyurmaya gelmişlerdi, çünkü göçebe toplumun devlet kurma birikimi ve bilinci yoktur.

İsmail Tokalak

Türkler iddia edildiği gibi Anadolu’ya geldiklerinde çok kalabalık değillerdi. 11. ve 12. yüzyıllarda yaklaşık 4 – 5 milyon insanin yaşadığı tahmin edilen Anadolu topraklarına bir kaç binlik gruplar halinde gelen Türklerin büyük çoğunluğunun, Anadolu’yu Türkleştirip burada bir devlet kurma amacı taşıdıklarını söyleyemeyiz. Anadolu’yu yurt edinmeye çabalayan bu halk, devlet kurumlarını ve kültür oluşturacak enstrümanlarını, elbette ki Bizans İmparatorluğu’nun mirasıyla tanıyıp, tanımlayabilecekti. Dolayısıyla Türkler, Bizans ile kurdukları bağı İslamiyetle kuramayacaklardır. Birçok tarihçi tespit etmiştir ki; Türkler İslami bir makyajla Bizans’ı, kültürünü ve devlet kurumlarını koruyup devam ettirmişlerdir. Ömer Lütfü Barkan’ın aktardığı dikkat çekici tespitlerinden birini hatırlatmak isterim; Bizanslı Rumlar ve diğer Balkan milletleri sadece isim ve din değiştirerek tarih sahnesine yeni ırk, millet ve üzerine yeni görevler almış olarak çıktılar. İslami renk ve cila altında eski Bizans’ı ihya ve devam ettirdiler.

Bin yıldan fazla hüküm sürmüş, birçok antik uygarlığın ve halkın varisi olmuş Bizans Uygarlığı’nın devlet teşkilatından, toprak düzeninden, vergilendirmesinden, maliye sisteminden ve sanat tecrübesinden faydalanılması kaçınılmazdı. Böyle bir uygarlığın devlet teşkilatının yürümesini sağlayacak kurumlardan yararlanılması doğal ve akılcıydı. Selçuklu ve Osmanlı Türkleri var olan bu kurumları ve onları isleten bürokratları kendi sistemlerine alacak kadar rasyonel davranmışlardır.

Bizanslı sanatçılar ve mimarlar Roma Selçuklu Devleti’nde [Anadolu Selçukluları] kendi mesleklerine devam etmişlerdir. Bu sebeple bu Sultanlığın, Bizans kaynaklarında övgüyle anıldığını birçok Bizanslı tarihçiden okuyabiliyoruz. Oldukça ilginç bir örnek ise, iki başlı kartal Bizans’ta olduğu gibi Konya’da da dalgalanıyordu, bir diğeri ise, Selçuklu sikkelerinin üzerinde hem İsa hem de Meryem Ana tasvirleri basılıdır, ayetler diğer bir yüzünde yer alır. Bu örneklerle, Selçukluların Bizans’la ne kadar yoğun benzerlikler kurduğunu bir daha tasvir etmiş oluyoruz.

Roma hukuku ve devlet düzeni modern Avrupa’nın şekillenmesine yardımcı olurken, Bizans sistemi de Selçuklu ve Osmanlı’nın şekillenmesine yardımcı olmuştur. Hem Avrupa’yı istila eden göçmen kavimler hem de Bizans’ı fetheden Türkler at üzerinde kılıçlarıyla gelip Bati Roma’yı ve Bizans’ı fethederken, aynı zamanda devraldıkları kültürel mirasla fethedildiler. Osmanlı Bizans’tan etkilenip kozmopolit bir kültür yaratır. Bizans’ın diplomasi kültürünü, Osmanlı devraldığı bürokratlardan öğrenecektir, varisi olduğu imparatorluk gibi uzun yasayabilmeyi diplomasi gücüyle başarmıştır. Roma’da kendini istila eden barbarlar diye adlandırılan Avrupai kavimleri uygarlaştırmıştır. Avrupa kültürünün temelleri böyle atılmıştır. Ancak Avrupalıların Roma’ya yaklaşımlarıyla bizlerin Bizans’a yaklaşımları benzeşmemektedir. Avrupa devletleri ile Türk devletlerinin kuruluşları arasındaki benzerlikleri ve miras aldıkları kültüre yaklaşımlarını başka bir makalemizin konusu yapmak zorundayız...

Bizans devlet ve kültür kurumlarının gerek Selçuklular döneminde gerekse de Osmanlılar döneminde korunması ve devamıyla birlikte, bu uygarlığın halklarının kimlik değiştirerek, bu devletlerin tebaasının çoğunluğunu oluşturduklarını söyleyebiliriz.

Bu aşamada karşımıza başka bir soru çıkmaktadır; Anadolu’ya gelen Türklerin nüfusu ne kadardı? Fuat Köprülü 20. yüzyıl başlarında Anadolu halkının büyük çoğunluğunun fetihle Anadolu’ya gelen Türkmenlerden oluştuğunu iddia etmiştir. Bu makalesinin yayınlandığı yıllarda, Köprüsü’nün bu görüşü revaçta idi. 1922’den bu yana çıkmış çok sayıda ciddi araştırma bu iddianın yersiz olduğunu, aksine Anadolu halkının etnik yapısında Türkmen geninin azınlıkta olduğunu göstermiştir. Bu iddiayı tartışmak bir yana, Türkler Orta Asya’dan Yakın Doğu’ya oradan Anadolu’ya, aileleri, sürüleri ve kültürleriyle milyonlarca kişilik gruplar halinde gelmediler. Ayrıca önceki yüzyıllarda batı İran ve Anadolu’ya gelen birçok Türk ve Türkmen boyları Balkanlara, Kuzey Karadeniz, Gürcistan ve Suriye topraklarına da yerleşmişlerdir. Yani hepsi Anadolu’ya yerleşmemişlerdir. Bu gün Karadeniz’in öte yakalarındaki Türk boylarının önemli bir kısmi bu bahsettiğimiz boylardan oluşur. Abartılı rakamlar verebilecek olsak dahi Anadolu’ya gelen Türkler, yerli halkın ancak onda birine yaklaşabiliyordu.

Türkler, Anadolu’ya gelirken bir kaç binlik gruplar halinde gelebilmişlerdir. Göçebelerin, aile ve hayvanlarıyla uzak mesafelere göçü oldukça zordur. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde ortalama 4–5 milyon insan bu topraklarda yaşıyordu. Elbette ki Türkler, bir kaç yüzyıl içinde kendilerinden sayıca fazla olan bu yerli halklarla karıştılar. Yerli halkların önemli bir kısmi zamanla İslami seçmiştir. Oğuz boylarıyla birlikte çok sayıda İranlının da Anadolu’ya gelip yerleşmiş olduğunu tespit edebilmekteyiz. Bu çoklu nüfus yapısı, Türklerle karışım sonucu fiziksel görünüş olarak Anadolu’ya özgü Türk toplumunu yaratmıştır.

Türk erkekleri Orta Asya’dan Anadolu’ya, pala bıyıklı, kara yağız görünüşlü delikanlılar olarak gelmediler. Çekik gözleri, basık burunları, ortadan kısa boyları, buğday tenleri, düz ve oldukça uzun saçlarıyla, Moğollara çok yakın bir görünüşe sahiptiler. Kadınlarsa bugünkü Türk kadınlarından çok, çekik gözleri, belirgin elmacık kemikleriyle Orta Asya’daki kadınlara benziyorlardı. Anadolu’ya gelen Türkler, bugünkü Anadolu halkına özgü görünüşlerine, bir kaç yüzyıl içinde Anadolu’da oluşan etnik sentez yoluyla kavuşabildiler.

M.Balivet’in Orta Çağ’da Türkler isimli eserinde, “Türkler seyrek sakalları, örülmüş saçları, kırmızı ya da beyaz börkleri ya da koni şeklindeki şapkalarıyla, gönderlerin ucunda sancak olarak salladıkları at ya da dişi kurt kuyruklarıyla, yanları sıra ilerleyen boynuzlu başlıklar taşıyorlardı. Kemik gerdanlıklar ve zincirler asılı küçük çıngıraklar takmış Şaman Babalarıyla, göçebe olsun olmasın Türklerin pek çoğunun Orta Çağ Müslüman toplulukları arasında çok aykırı görüntü sergilediğini” anlatır.

Bu nüfusun Anadolu halklarının ancak %10’una denk geldiğini tespit eden araştırmacılar, Türklerin çok kısa sayılabilecek bir zamanda yerli halkla karıştıklarını yazarlar.

Türklerin Anadolu halkları ile kültürel etkileşimi kaçınılmaz olarak ırksal bir kaynaşmanın da ürünüdür. Anadolu’da ki büyük etnik grupların, -Rumlar ve Ermenilerin- 20. yüzyıla kadar büyük kısmı İslamileşmiş, bir kısmı da İslami görünüm kazanmışlardır. Yakın zamanlardaki bilimsel araştırmalar, Anadolu’da yaşayan Türklerin ırksal özelliklerinin Orta Asya Türklerinden oldukça farklı olduğunu kanıtlamıştır. Gerek Selçuklu gerek Osmanlı dönemlerinde ulus olarak Türk kavramı kabul edilmemiş, Türk sözcüğü göçebe Türkmen toplulukları için aşağılama amacıyla kullanılmıştır.

Anadolu’da Türk olarak adlandırılan ırkın, karışık bir ırktan geldiğini Türk tarihini Türklerden daha iyi tanıyan ve inceleyen Avrupalılar çok iyi biliyordu. İngiliz Dışişleri Bakanlığının 20. yüzyılın başında periyodik olarak gizli (confidential) damgasıyla hazırlattığı Türkiye hakkındaki raporlarda, Türk ırkının bu özelliği ve tarihsel olarak nasıl bir senteze uğradığı çok açık şekilde anlatılmıştır.(*) Nisan 1919 da gizli ibaresiyle hazırlanan raporda Bizans’ın İslamiyet ve Türkler üzerindeki etkisi anlatılıyor. Bugünkü Türklerin fiziki yapısı ve görünüşlerinin Orta Asya’dan gelen, Moğol görünüşlü Türklerle bir benzerliğinin kalmadığını, bunun da uzun yüzyıllar Anadolu’da ki Hıristiyan yerli halklarla karışmaları, bugünkü görünümlerinin Anadolu’da yerli Ermeni ve Rum kadınlarıyla evlilikler sonucunda olduğunu belirtir. Osmanlı’da uzunca bir zaman Türklüğün küçük görüldüğünü, fakat 1918-1919’a gelindiğinde İslami kimlik yanında Türk kimliği bilincinin kabul görmeye başladığına dikkat çekilir.(…)

İngiliz Gizli Servisi tarafından da fark edilen “Türklüğün küçük görülmesi” hadisesine bir örnek vermek isterim.

Bizans İmparatorluk ailesinden gelen Theodoros Spandounes (Spandugnino) 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesiyle Osmanlı idaresinde bir süre hizmet vermiştir. Türkçe de bilen Spandounes, Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Osmanlı Sultanlarının kökenleri hakkında bir eser yazmıştır. Spandounes’in Türklere bakışı olumludur. Eserinde Fatih Sultan Mehmet’in Bizans ile Osmanlı’nın bağlantısı konusundaki bir görüşü hakkında şöyle yazar; Fatih, Türk tarihçilerinin iddia ettiği gibi atalarının göçebe çoban kabileler olarak Tatarların-Moğolların-Oğuzların bulunduğu bölgeden [Orta Asya] geldiğine inanmıyordu. Fatih Sultan Mehmet, ailesinin Bizans İmparatorluk ailesi Komnenoslardan geldiğine inanıyordu. İlber Ortaylı’nın büyük Türk olarak göklere çıkardığı Fatih’in bu sözleri hakkında nasıl yorum yapacağını merak etmekteyim, buradan kendisine duyurulur. Ayni zamanda, Nizamülmülk’ten konu açıldığında, Nizamülmülk’ün Sünni olduğunu, hem de ne Sünni olduğunu söyleyen İlber Ortaylı’nın, Nizamülmülk’ün Siyasetname adlı eserinin 30. bölümünde, toplu halde şarap içmenin kurallarını anlatan bu devlet adamının nasıl bir Sünni olduğunu, eseri Siyasetname’yi bir daha okuduğunda karar vereceğinden eminim.

Osmanlı tarihçilerinin, tarihte yaşanan çarpıklıkları nasıl bir gözlemle anlattığına dair bir diğer örnek ise, Celal-Zade’dir. Osmanlı tarihçisi Celal-Zade, Sultan Selim’in Sah İsmail etrafında toplanan Türkmenlere ve Müslüman Türk kökenli Mısır Memlüklülerine karşı savaşmasını haklı göstermek için onları kâfir ilan eder. Ardından devam eder; görünüş itibariyle prensibi sapıklık olan kâfirlere harp ve cihad cennet mekân atalarımızın mutlu adetlerindendi... Diye ekler. Celal-Zade’nin bu tutumu, Osmanlı’dan beri birçok tarihçinin alışkanlığı olmuştur, bu alışkanlık ve tutum günümüzde de devam etmektedir.

(...)

Her toplum, her uygarlık, her kültür bir sentezin ürünüdür. Mühim olan bu sentezin nasıl oluştuğunu, tarihe tarafsız yaklaşarak, tek yanlı, aşırı milliyetçi şövenist bakış ve görüşlerden soyutlanarak ortaya çıkartmaktır.

Türklerin kendi gerçek kimliklerini tanımaları, dünyada ki yerlerini anlamaları için; uzun yüzyıllar birlikte yaşadıkları milletlerle akraba olduklarını, bu milletlerle ortak bir tarihi yaşarlarken yeni bir ırk yarattıklarını itiraf etmeleri gerekmektedir. Kendimizi doğru tanımlamak için atılacak önemli adim ise; birlikte yaşamış olduğumuz halklarla ortak kültürümüzü, tarihimizi keşfetmektir. (Daha önceki makalelerimde vurguladığım), çok renkli ve desenli bir halinin, bazı renklerine hor davranıp, bazı desenlerini görmezden gelerek, halıyı ancak kıymetsizleştiririz. Tam manasıyla soldurup tek renk yaparız. Kültürümüzdeki bileşenlerin hakkını vermek, onları doğru ve adil tanıtmak gerçek bir saygının gereğidir. İnce ince dokunmuş, işlenmiş bir tabloyu, incelikle ve dokunaklı anlatmak/korumak zorundayız.

Lena Umay

Odatv.com

KAYNAKCA:

- Theodor Spandounes, On The Origin of The Ottoman Emperors

- Bilge Umar, Türkiye halkının Ortaçağ Tarihi

- Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi

- Michel Balivet, Ortaçağda Türkler

- İsmail Tokalak, Bizans-Osmanlı Sentezi

- Speros Vryonis JR, Studies on Byzantium Seljuks and Ottomans

- Kürşat Başdemir, Eski Anadolu: Tarihsel ve Kültürel Süreklilik

- Ömer Lütfü Barkan, Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler

- (*) Anatolia Handbook Prepared Under The Direction of The Foreign Office No:89, April 1919

- (*) A Handbook of Turkey In Europe-Admirality war Staff Intelligence Division, January 1917

- M. Celal-Zade, Selim Name

http://www.odatv.com/n.php?n=anadoluya-cekik-gozlu-gelen-turkler-nasil-pala-biyikli-oldu-2606091200

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 62
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

fatihin ortaasyadan göç eden çekik gözlü buğday tenli halktan gelmediğine inanması doğal. zaten fatihin annesi ecnebidir. bugünkü anadolu türk halkının bir anadolu sentezi olduğu görüşüne katılıyorum. zira benzemiyoruz o çekik gözlü ortaasya türkü tasvirine. ama nasıl %10luk nüfusla türkçeyi anadolunun hakim dili haline getirmişler.?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Lena Umay yazdı..

Türkler, 11. yüzyılda Orta Asya’dan ufak gruplar halinde Anadolu’ya gelmeye başladıkları sırada çok azı yerleşik düzendeydi, çoğu göçebe ve yarı göçebeydi. Türkler Anadolu’ya devlet kurmaya değil, karınlarını doyurmaya gelmişlerdi, çünkü göçebe toplumun devlet kurma birikimi ve bilinci yoktur.

İsmail Tokalak

Türkler iddia edildiği gibi Anadolu’ya geldiklerinde çok kalabalık değillerdi. 11. ve 12. yüzyıllarda yaklaşık 4 – 5 milyon insanin yaşadığı tahmin edilen Anadolu topraklarına bir kaç binlik gruplar halinde gelen Türklerin büyük çoğunluğunun, Anadolu’yu Türkleştirip burada bir devlet kurma amacı taşıdıklarını söyleyemeyiz. Anadolu’yu yurt edinmeye çabalayan bu halk, devlet kurumlarını ve kültür oluşturacak enstrümanlarını, elbette ki Bizans İmparatorluğu’nun mirasıyla tanıyıp, tanımlayabilecekti. Dolayısıyla Türkler, Bizans ile kurdukları bağı İslamiyetle kuramayacaklardır. Birçok tarihçi tespit etmiştir ki; Türkler İslami bir makyajla Bizans’ı, kültürünü ve devlet kurumlarını koruyup devam ettirmişlerdir. Ömer Lütfü Barkan’ın aktardığı dikkat çekici tespitlerinden birini hatırlatmak isterim; Bizanslı Rumlar ve diğer Balkan milletleri sadece isim ve din değiştirerek tarih sahnesine yeni ırk, millet ve üzerine yeni görevler almış olarak çıktılar. İslami renk ve cila altında eski Bizans’ı ihya ve devam ettirdiler.

Bin yıldan fazla hüküm sürmüş, birçok antik uygarlığın ve halkın varisi olmuş Bizans Uygarlığı’nın devlet teşkilatından, toprak düzeninden, vergilendirmesinden, maliye sisteminden ve sanat tecrübesinden faydalanılması kaçınılmazdı. Böyle bir uygarlığın devlet teşkilatının yürümesini sağlayacak kurumlardan yararlanılması doğal ve akılcıydı. Selçuklu ve Osmanlı Türkleri var olan bu kurumları ve onları isleten bürokratları kendi sistemlerine alacak kadar rasyonel davranmışlardır.

Bizanslı sanatçılar ve mimarlar Roma Selçuklu Devleti’nde [Anadolu Selçukluları] kendi mesleklerine devam etmişlerdir. Bu sebeple bu Sultanlığın, Bizans kaynaklarında övgüyle anıldığını birçok Bizanslı tarihçiden okuyabiliyoruz. Oldukça ilginç bir örnek ise, iki başlı kartal Bizans’ta olduğu gibi Konya’da da dalgalanıyordu, bir diğeri ise, Selçuklu sikkelerinin üzerinde hem İsa hem de Meryem Ana tasvirleri basılıdır, ayetler diğer bir yüzünde yer alır. Bu örneklerle, Selçukluların Bizans’la ne kadar yoğun benzerlikler kurduğunu bir daha tasvir etmiş oluyoruz.

Roma hukuku ve devlet düzeni modern Avrupa’nın şekillenmesine yardımcı olurken, Bizans sistemi de Selçuklu ve Osmanlı’nın şekillenmesine yardımcı olmuştur. Hem Avrupa’yı istila eden göçmen kavimler hem de Bizans’ı fetheden Türkler at üzerinde kılıçlarıyla gelip Bati Roma’yı ve Bizans’ı fethederken, aynı zamanda devraldıkları kültürel mirasla fethedildiler. Osmanlı Bizans’tan etkilenip kozmopolit bir kültür yaratır. Bizans’ın diplomasi kültürünü, Osmanlı devraldığı bürokratlardan öğrenecektir, varisi olduğu imparatorluk gibi uzun yasayabilmeyi diplomasi gücüyle başarmıştır. Roma’da kendini istila eden barbarlar diye adlandırılan Avrupai kavimleri uygarlaştırmıştır. Avrupa kültürünün temelleri böyle atılmıştır. Ancak Avrupalıların Roma’ya yaklaşımlarıyla bizlerin Bizans’a yaklaşımları benzeşmemektedir. Avrupa devletleri ile Türk devletlerinin kuruluşları arasındaki benzerlikleri ve miras aldıkları kültüre yaklaşımlarını başka bir makalemizin konusu yapmak zorundayız...

Bizans devlet ve kültür kurumlarının gerek Selçuklular döneminde gerekse de Osmanlılar döneminde korunması ve devamıyla birlikte, bu uygarlığın halklarının kimlik değiştirerek, bu devletlerin tebaasının çoğunluğunu oluşturduklarını söyleyebiliriz.

Bu aşamada karşımıza başka bir soru çıkmaktadır; Anadolu’ya gelen Türklerin nüfusu ne kadardı? Fuat Köprülü 20. yüzyıl başlarında Anadolu halkının büyük çoğunluğunun fetihle Anadolu’ya gelen Türkmenlerden oluştuğunu iddia etmiştir. Bu makalesinin yayınlandığı yıllarda, Köprüsü’nün bu görüşü revaçta idi. 1922’den bu yana çıkmış çok sayıda ciddi araştırma bu iddianın yersiz olduğunu, aksine Anadolu halkının etnik yapısında Türkmen geninin azınlıkta olduğunu göstermiştir. Bu iddiayı tartışmak bir yana, Türkler Orta Asya’dan Yakın Doğu’ya oradan Anadolu’ya, aileleri, sürüleri ve kültürleriyle milyonlarca kişilik gruplar halinde gelmediler. Ayrıca önceki yüzyıllarda batı İran ve Anadolu’ya gelen birçok Türk ve Türkmen boyları Balkanlara, Kuzey Karadeniz, Gürcistan ve Suriye topraklarına da yerleşmişlerdir. Yani hepsi Anadolu’ya yerleşmemişlerdir. Bu gün Karadeniz’in öte yakalarındaki Türk boylarının önemli bir kısmi bu bahsettiğimiz boylardan oluşur. Abartılı rakamlar verebilecek olsak dahi Anadolu’ya gelen Türkler, yerli halkın ancak onda birine yaklaşabiliyordu.

Türkler, Anadolu’ya gelirken bir kaç binlik gruplar halinde gelebilmişlerdir. Göçebelerin, aile ve hayvanlarıyla uzak mesafelere göçü oldukça zordur. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde ortalama 4–5 milyon insan bu topraklarda yaşıyordu. Elbette ki Türkler, bir kaç yüzyıl içinde kendilerinden sayıca fazla olan bu yerli halklarla karıştılar. Yerli halkların önemli bir kısmi zamanla İslami seçmiştir. Oğuz boylarıyla birlikte çok sayıda İranlının da Anadolu’ya gelip yerleşmiş olduğunu tespit edebilmekteyiz. Bu çoklu nüfus yapısı, Türklerle karışım sonucu fiziksel görünüş olarak Anadolu’ya özgü Türk toplumunu yaratmıştır.

Türk erkekleri Orta Asya’dan Anadolu’ya, pala bıyıklı, kara yağız görünüşlü delikanlılar olarak gelmediler. Çekik gözleri, basık burunları, ortadan kısa boyları, buğday tenleri, düz ve oldukça uzun saçlarıyla, Moğollara çok yakın bir görünüşe sahiptiler. Kadınlarsa bugünkü Türk kadınlarından çok, çekik gözleri, belirgin elmacık kemikleriyle Orta Asya’daki kadınlara benziyorlardı. Anadolu’ya gelen Türkler, bugünkü Anadolu halkına özgü görünüşlerine, bir kaç yüzyıl içinde Anadolu’da oluşan etnik sentez yoluyla kavuşabildiler.

M.Balivet’in Orta Çağ’da Türkler isimli eserinde, “Türkler seyrek sakalları, örülmüş saçları, kırmızı ya da beyaz börkleri ya da koni şeklindeki şapkalarıyla, gönderlerin ucunda sancak olarak salladıkları at ya da dişi kurt kuyruklarıyla, yanları sıra ilerleyen boynuzlu başlıklar taşıyorlardı. Kemik gerdanlıklar ve zincirler asılı küçük çıngıraklar takmış Şaman Babalarıyla, göçebe olsun olmasın Türklerin pek çoğunun Orta Çağ Müslüman toplulukları arasında çok aykırı görüntü sergilediğini” anlatır.

Bu nüfusun Anadolu halklarının ancak %10’una denk geldiğini tespit eden araştırmacılar, Türklerin çok kısa sayılabilecek bir zamanda yerli halkla karıştıklarını yazarlar.

Türklerin Anadolu halkları ile kültürel etkileşimi kaçınılmaz olarak ırksal bir kaynaşmanın da ürünüdür. Anadolu’da ki büyük etnik grupların, -Rumlar ve Ermenilerin- 20. yüzyıla kadar büyük kısmı İslamileşmiş, bir kısmı da İslami görünüm kazanmışlardır. Yakın zamanlardaki bilimsel araştırmalar, Anadolu’da yaşayan Türklerin ırksal özelliklerinin Orta Asya Türklerinden oldukça farklı olduğunu kanıtlamıştır. Gerek Selçuklu gerek Osmanlı dönemlerinde ulus olarak Türk kavramı kabul edilmemiş, Türk sözcüğü göçebe Türkmen toplulukları için aşağılama amacıyla kullanılmıştır.

Anadolu’da Türk olarak adlandırılan ırkın, karışık bir ırktan geldiğini Türk tarihini Türklerden daha iyi tanıyan ve inceleyen Avrupalılar çok iyi biliyordu. İngiliz Dışişleri Bakanlığının 20. yüzyılın başında periyodik olarak gizli (confidential) damgasıyla hazırlattığı Türkiye hakkındaki raporlarda, Türk ırkının bu özelliği ve tarihsel olarak nasıl bir senteze uğradığı çok açık şekilde anlatılmıştır.(*) Nisan 1919 da gizli ibaresiyle hazırlanan raporda Bizans’ın İslamiyet ve Türkler üzerindeki etkisi anlatılıyor. Bugünkü Türklerin fiziki yapısı ve görünüşlerinin Orta Asya’dan gelen, Moğol görünüşlü Türklerle bir benzerliğinin kalmadığını, bunun da uzun yüzyıllar Anadolu’da ki Hıristiyan yerli halklarla karışmaları, bugünkü görünümlerinin Anadolu’da yerli Ermeni ve Rum kadınlarıyla evlilikler sonucunda olduğunu belirtir. Osmanlı’da uzunca bir zaman Türklüğün küçük görüldüğünü, fakat 1918-1919’a gelindiğinde İslami kimlik yanında Türk kimliği bilincinin kabul görmeye başladığına dikkat çekilir.(…)

İngiliz Gizli Servisi tarafından da fark edilen “Türklüğün küçük görülmesi” hadisesine bir örnek vermek isterim.

Bizans İmparatorluk ailesinden gelen Theodoros Spandounes (Spandugnino) 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesiyle Osmanlı idaresinde bir süre hizmet vermiştir. Türkçe de bilen Spandounes, Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Osmanlı Sultanlarının kökenleri hakkında bir eser yazmıştır. Spandounes’in Türklere bakışı olumludur. Eserinde Fatih Sultan Mehmet’in Bizans ile Osmanlı’nın bağlantısı konusundaki bir görüşü hakkında şöyle yazar; Fatih, Türk tarihçilerinin iddia ettiği gibi atalarının göçebe çoban kabileler olarak Tatarların-Moğolların-Oğuzların bulunduğu bölgeden [Orta Asya] geldiğine inanmıyordu. Fatih Sultan Mehmet, ailesinin Bizans İmparatorluk ailesi Komnenoslardan geldiğine inanıyordu. İlber Ortaylı’nın büyük Türk olarak göklere çıkardığı Fatih’in bu sözleri hakkında nasıl yorum yapacağını merak etmekteyim, buradan kendisine duyurulur. Ayni zamanda, Nizamülmülk’ten konu açıldığında, Nizamülmülk’ün Sünni olduğunu, hem de ne Sünni olduğunu söyleyen İlber Ortaylı’nın, Nizamülmülk’ün Siyasetname adlı eserinin 30. bölümünde, toplu halde şarap içmenin kurallarını anlatan bu devlet adamının nasıl bir Sünni olduğunu, eseri Siyasetname’yi bir daha okuduğunda karar vereceğinden eminim.

Osmanlı tarihçilerinin, tarihte yaşanan çarpıklıkları nasıl bir gözlemle anlattığına dair bir diğer örnek ise, Celal-Zade’dir. Osmanlı tarihçisi Celal-Zade, Sultan Selim’in Sah İsmail etrafında toplanan Türkmenlere ve Müslüman Türk kökenli Mısır Memlüklülerine karşı savaşmasını haklı göstermek için onları kâfir ilan eder. Ardından devam eder; görünüş itibariyle prensibi sapıklık olan kâfirlere harp ve cihad cennet mekân atalarımızın mutlu adetlerindendi... Diye ekler. Celal-Zade’nin bu tutumu, Osmanlı’dan beri birçok tarihçinin alışkanlığı olmuştur, bu alışkanlık ve tutum günümüzde de devam etmektedir.

(...)

Her toplum, her uygarlık, her kültür bir sentezin ürünüdür. Mühim olan bu sentezin nasıl oluştuğunu, tarihe tarafsız yaklaşarak, tek yanlı, aşırı milliyetçi şövenist bakış ve görüşlerden soyutlanarak ortaya çıkartmaktır.

Türklerin kendi gerçek kimliklerini tanımaları, dünyada ki yerlerini anlamaları için; uzun yüzyıllar birlikte yaşadıkları milletlerle akraba olduklarını, bu milletlerle ortak bir tarihi yaşarlarken yeni bir ırk yarattıklarını itiraf etmeleri gerekmektedir. Kendimizi doğru tanımlamak için atılacak önemli adim ise; birlikte yaşamış olduğumuz halklarla ortak kültürümüzü, tarihimizi keşfetmektir. (Daha önceki makalelerimde vurguladığım), çok renkli ve desenli bir halinin, bazı renklerine hor davranıp, bazı desenlerini görmezden gelerek, halıyı ancak kıymetsizleştiririz. Tam manasıyla soldurup tek renk yaparız. Kültürümüzdeki bileşenlerin hakkını vermek, onları doğru ve adil tanıtmak gerçek bir saygının gereğidir. İnce ince dokunmuş, işlenmiş bir tabloyu, incelikle ve dokunaklı anlatmak/korumak zorundayız.

Lena Umay

Odatv.com

KAYNAKCA:

- Theodor Spandounes, On The Origin of The Ottoman Emperors

- Bilge Umar, Türkiye halkının Ortaçağ Tarihi

- Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi

- Michel Balivet, Ortaçağda Türkler

- İsmail Tokalak, Bizans-Osmanlı Sentezi

- Speros Vryonis JR, Studies on Byzantium Seljuks and Ottomans

- Kürşat Başdemir, Eski Anadolu: Tarihsel ve Kültürel Süreklilik

- Ömer Lütfü Barkan, Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler

- (*) Anatolia Handbook Prepared Under The Direction of The Foreign Office No:89, April 1919

- (*) A Handbook of Turkey In Europe-Admirality war Staff Intelligence Division, January 1917

- M. Celal-Zade, Selim Name

http://www.odatv.com...oldu-2606091200

güzel bir yazı teşkür ederim arşivime katkıda bulundun tekrar teşkürler

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Bir Yunanlı arkadaşım vardı Yorgo Ekicioğlu adında.

Adanadan göç etmişler Yunanıstana.

Türkleri karısı ve kendisi çok seviyor ama çocukları nedense türklerden pek hoşlanmıyorlar.

Yorgonun anlattığına göre,

Türkler 10,000 kişilik bir kafile olarak gelmış.

Karılarını getirmediklerinden,Yunanlılarla evlenmişler.

Bu nedenle yorgo diyorki biz sizlerle akrabayız.

Osmanlı anatarafından %100 gayrı Türk.

Baba tarafındanda en fazla olsa olsa %1 Türk olabilirler.

Halbuku İtelyenlerde%20 türk geni çıkmış.

Demekki,Italyanlar Osmanlıdan çoh daha Türk oluyor bu durumda.

Demekki o yüzden itelyenler bize benziyür.

Hastanada bir ıtelyen kadınla sohbet ediyürdük.Yanımızdada 3 dene Alman kadın vardı,İtelyen kadının iki büyüklügünde.

Dedimki İtelyenler nedense genelde ufak oluyorlar.

Olsun dedi,senin karıda benim boyumda.

Bu iri Alman kadınları neye yararkı,biz İtelyen ve Türk garıları süzülmüş bal gibiyizdir deyince Alman garıları kızıp kalkıp gittiler.

Gerçekten İtelyenlerde bize benziyürler.

şimdi övünmeyi bir yana bırahalımda

Yunanlılar sanatta

İtelyenler

Sanat ve politikada bizden çok üstündüler.

Sürmenede bir tepede eniştem bir rumun evinde oturuyor.

Rumların geçmişde evlerine gitmek için kilometrelerce uzunluğunda mermer merdivenlerin bir kısmı hala güzelligini koruyor.

Diger kısımları yıkılıp ,kırılıp parçalanmış.

Hiçbir HAMŞO,şu merdivenleri tamir edelim demiyürler.

Palavraya geldimi Türklügümüzün ve müslümanlığımızın bir örnegi daha yoktur dünyede.

Debreli İRECEP kimin atar dururuz:-))))).

Tolondoğru söyler

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

başlık absürt olmuş.

örn.ülkeyi 62 yıldır badem bıyıklı dinciler yönetiyor.

odatv el mi değiştirdi araştırmalı.

çünkü bu iddiaları öne sürenler hep şunu der.

türk diye bir ırk yoktur.

hemen türkiye'yi 100 parçaya bölelim.

sanki batı ülkeleri ırk olarak tek parçaymış gibi.

o zaman batı ülkelerini de 100'er parçaya bölün.

fatih sultan mehmet denen türk-islam düşmanı slav-hristiyan dölü ve beslemelerini asla ciddiye almam.

athe türk'ün sorusu güzelmiş.yani türkçe nasıl yayıldı.

çünkü eğitim durumu berbat ve arapça-farsça'dan ibaretmiş..

batılılar ve araplar 800-900 yıl önce bile türkiye diyorlarmış anadolu'ya.

asya'da batı'ya gittikçe farklılığın artması normaldir.

orta asya'daki özbek,türkmen,kazaklar bile ırk olarak farklıdır.

çünkü türk devletlerinin arap-fars hayranlığını bilmeyen yoktur.

bu hayranlık günümüzde de tam gaz sürmektedir.

asya kökenli halklar binlerce yıldır anadolu'ya girip çıkarlar.

örn.hitit öncesinde anadolu'da yaşayan hattiler asya kökenlidir ve türkçe gibi eklemeli bir dil konuşur.

suriye ,ırak ve doğu anadolu'da ki hurri ve urartular da öyle...isteyen araştırsın..bilimsel temellidir..

bir ermeni tarihçi

ani kalesindeki 1000 yıllık ermeni yapılarının orta asya türk mimarisine benzerliğinden söz etmişti.

balkanlarda birbirinden farklı ırklar-diller vardır.

ama ortak bir balkan kültürü vardır...anadolu da öyle..

demek istediğim bu etnik-kültürel-ırksal kaynaşma çok daha önce başlamış olmalı.

osmanlı'nın son yıllarına dek süren köle ticareti..

ve osmanlı'nın balkanlardan kovulması sonucu gelen slav veya slav kanı taşıyan müslümanlar da bu görünümü etkilemiş olmalı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

yazıya katılıyorum.insanoğlu 50.000 yaşındaymış.hatta homo sapiens 200.000 yaşındaymış.yani bu kadar yılda safkan ırklardan söz edilemeyeceğinden safkan türk ırkından da söz edilemez.evet orta asya türkleri çekik gözlü, elmacık kemikleri çıkık kişiler...anadolu türkleri ise öyle değil.bu da gösteriyor ki orta asyadan geldikten sonra anadoludaki yerli rum, ermeni halkla karıştık ve şu anki badem gözlü, pala bıyıklı, karayağız hali kazandık.o nedenle kafatasçı türk ırkçılığı yapmak abes..çünkü anadolu türkleri safkan türkler değil ki .dejenere olmuş, anadolu yerli halkıyla karışmış türkler..yine de ne mutlu türküm diyene demenin tayyiple savaşmanın vaktidir :)

tarihinde rembrandt tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Emevilerin devlet baskısıyla Araplığı dayatıp ortadoğuyu Araplaştırması örneğinden haraketle bir millet bir başkasına ancak baskıyla

kültür değiştirtebilir.Başlığı açanın Anadolu sakinlerinin neden Türkçe konuştuğunu da sağlam bir tezle açıklayabilmasi gerekir.Üstelik

Ortaasya halkının çekikgözlülüğü de Moğol istilası ile açıklanabilir.Roma kaynaklarında Attila'nın kumral saçlı olduğu yazıyor.Çin kaynaklarında Türklerin ırki görünümününden de mutlaka bahsediyordur.Eğer nasıl bahsettiğini de bilen varsa başlığa bunu yazabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest positivism

Millet veya ulus ırk değildir.Bu iki kavram çok karıştırılıyor.

Müslümanlıktan önce Eski Türklerde yedinci dereceye kadar akrabalar ile evlenmek yasak idi.

Aynı toteme sahip ailelerin çocuklarıda evlenemezdi.

Bu yüzden Türkler fiziksel olarak değişkenlik gösterirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu benim de çok merak ettiğim bir konu. Yalnız, devleti ve düzeni olmayan on bin tane çoban, hemi de karışmayla hiç bir sorunu olmayan on bin dağınık kişi nasıl oluyor da dilini ve dinini yüz yıldan az bir şekilde tüm Anadoluya yayabiliyor?

Makaledeki İranlılar noktası bence ilginç. Çünkü İrandan geçmiş Türkler ile geçmemişler arasında fark var. Mesela, Azeriler ve Türkler İranın diğer tarafındaki Türkmen ve Özbeklere (Kazak-Kırgızı saymıyorum bile) benzemezler. Ama bu iki halk İrandan geçmeyip batıya göç etmil Kırım Tatarlarına da benzemiyorlar.

Demek İrandan geçilip Anadoluya girilirken Palabıyık-Kara yağız mode on olmuştu zaten...

Ondan sonra da hem Anadolulularla hem de Slavlarla falan karışma oldu. Ama Anadoluya çok Asyavari bir tiple geldiğini sanmıyorum Türklerin.

Bazı örnekler yok değil aslında:

280px-Umut_Bulut_GS_(1).JPG

b976061d32c3bb8b9f4360934a4a68dc.jpg

rbiz311d65bb311d65bcby.jpg

Serdar+Orta.jpg

Hehehe Serdar Ortaç aslında direk Japon ama..

Sinan_Ogan_290410.jpg

tarihinde Yer Su tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Lena Umay kim bilmiyorum tanimiyorum sanirim benim eksikligim ama Odatv'deki yazilarina bakinca tarihci gibi bir izlenim edindim bir iki yazisina baktim kaynaksiz nedensiz söyledir böyledir gibi yargilari var hatta bu yazisinda bile maddi bir cok hatasi var birde taninmis tarihcilere yazilarinda göndermeleri var ki sanirim meshur olmak istiyor ki ismine bakarsak yakinda olur gibi.

Yalniz Mahidevran burada gelinmek istenen noktayi direk söylemis "Türk diye bir sey yok ki". Kürt kürt, ermeni ermeni, rum yunan, hititler, etiler, urartular, frigler, sümerler zaten bu ermeni, rum kürtlerin atasi, gelmis bir kac bin türk o da karisip yok olmus eee niye hala Türkiye burasi o zaman onu aciklayacaksiniz önce.

Link to post
Sitelerde Paylaş

başlık absürt olmuş.

örn.ülkeyi 62 yıldır badem bıyıklı dinciler yönetiyor.

odatv el mi değiştirdi araştırmalı.

çünkü bu iddiaları öne sürenler hep şunu der.

türk diye bir ırk yoktur.

hemen türkiye'yi 100 parçaya bölelim.

sanki batı ülkeleri ırk olarak tek parçaymış gibi.

o zaman batı ülkelerini de 100'er parçaya bölün.

fatih sultan mehmet denen türk-islam düşmanı slav-hristiyan dölü ve beslemelerini asla ciddiye almam.

athe türk'ün sorusu güzelmiş.yani türkçe nasıl yayıldı.

çünkü eğitim durumu berbat ve arapça-farsça'dan ibaretmiş..

batılılar ve araplar 800-900 yıl önce bile türkiye diyorlarmış anadolu'ya.

asya'da batı'ya gittikçe farklılığın artması normaldir.

orta asya'daki özbek,türkmen,kazaklar bile ırk olarak farklıdır.

çünkü türk devletlerinin arap-fars hayranlığını bilmeyen yoktur.

bu hayranlık günümüzde de tam gaz sürmektedir.

asya kökenli halklar binlerce yıldır anadolu'ya girip çıkarlar.

örn.hitit öncesinde anadolu'da yaşayan hattiler asya kökenlidir ve türkçe gibi eklemeli bir dil konuşur.

suriye ,ırak ve doğu anadolu'da ki hurri ve urartular da öyle...isteyen araştırsın..bilimsel temellidir..

bir ermeni tarihçi

ani kalesindeki 1000 yıllık ermeni yapılarının orta asya türk mimarisine benzerliğinden söz etmişti.

balkanlarda birbirinden farklı ırklar-diller vardır.

ama ortak bir balkan kültürü vardır...anadolu da öyle..

demek istediğim bu etnik-kültürel-ırksal kaynaşma çok daha önce başlamış olmalı.

osmanlı'nın son yıllarına dek süren köle ticareti..

ve osmanlı'nın balkanlardan kovulması sonucu gelen slav veya slav kanı taşıyan müslümanlar da bu görünümü etkilemiş olmalı.

Yazarın yanılgısı ve senin haklılığın şurada....

Türkler osmanlıdada göçerdi...yerleşik değildi...

osmanlı tabiki Türk değildir..Türk olsa Türkçe konuşmak yasaklanırmı...

Türk aşağılayıcı bir söz kabul edilirmi...

Osmanlı Türk olsa Kuyucu Murat denen osmanlı paşası..150.000 Türkü kuyulara gömebilir mi?

Türkler köle gibi kullanılmış osmanlıda...

tekelioğlu ve karamanoğlu Aydınoğulları göçebe yörükleri(Toros yörükleri) bunlar Türkçeyide korumuş gelenek ve görenekleri de korumuş...

Dine karşıda korumuş kendilerini..göçebe halka cami gibi şeyler yapılamıyordu...

Bu göçebe topluluklar aileleriyle gelip yaşamışlardır..

Benim atalarım ve ben ortaasyalıya benzeriz..

Dil ve gelenekler çok önemlidir.. şekil iklimsel şartlarla evrim geçirmeye başlar...

örneğin Amerikada beyaz zenciler vardır artık...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Anadolu da saf türk azdır o az bölümde 1900lü yıllarda rusyanın baskısından kaçanlar olabilir.Osmanlı tam bir türk düşmanıydı hala onu türk devleti sayıp bide idol olarak alanlar var. türkler malazgirt savaşına girdiğinde dahi nüfus olarak düşük bir rakam çıkarttı. yukarıda attila ve fizyolojisinden bahşedilmiş attila türktü. Orta asyanın çekik gözlülügü moğol istilasıyla açıklanabilir gibi komik bir örnek verilmiş moğollar ötekileştirilen türk toplumudur nüfusu azdır az olmuştur ve orta asya fizyolojisini etkileyecek kadar geçmişi yoktur önce bunu bir öğrenin türklerin aslı uygurlardır ve çekik gözlüdürler en az 17bin yıllık geçmişleri vardır. dil olarakta uygurca çok köklüdür tüm dillerin başlangıç yeri olabilme iddiasını kaldıracak düzeyde eskidir (maya diliyle beraber). Çin kaynaklarında türkler orta boylu (yada az kısa)geniş omuzlu uzun saçlı seyrek sakallı olarak tanıtılır.Bir uygur kazak resmi bulursanız hiç birinin bu kalıbın dışına çıkmadığını görürsünüz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

yazıya katılıyorum.insanoğlu 50.000 yaşındaymış.hatta homo sapiens 200.000 yaşındaymış.yani bu kadar yılda safkan ırklardan söz edilemeyeceğinden safkan türk ırkından da söz edilemez.evet orta asya türkleri çekik gözlü, elmacık kemikleri çıkık kişiler...anadolu türkleri ise öyle değil.bu da gösteriyor ki orta asyadan geldikten sonra anadoludaki yerli rum, ermeni halkla karıştık ve şu anki badem gözlü, pala bıyıklı, karayağız hali kazandık.o nedenle kafatasçı türk ırkçılığı yapmak abes..çünkü anadolu türkleri safkan türkler değil ki .dejenere olmuş, anadolu yerli halkıyla karışmış türkler..yine de ne mutlu türküm diyene demenin tayyiple savaşmanın vaktidir :)

aynen katılıyorum sana

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu yazıya katılıyorum.

Türk nedir? Belki eski Orta Asya türklerinden birkaç geleneğimiz kalmıştır. Yoğurt, cirit oyunu vs. Ancak şu an var olan geleneklerimizin çoğu Rum gelenekleridir.

Camii mimarilerimizden, hamamlarımıza; yemek kültürümüze, halılarımıza, köy hayatlarımıza kadar neredeyse tüm geleneklerimiz Rum geleneğidir. Alevi olanlarımız bana göre daha Türk geleneği ile içiçe yaşıyorlar. Kopuz, dede kültürünü yaşatmaya devam ediyorlar. Zaten alevilik şamaizm ile şii liğin bir birleşimi değil mi?

Zeytinyağlı yemeklerimizin hemen hemen hepsi Rum yemeği; efe, silifke oyunlarımızın hepsi Rum halk oyunu; en belirgin Rum kültürü ise Rumlarını halk müziklerini türkleştirmemiz. Aynı musikiye farklı sözlere dayalı eski türkülerimizin birer Rumca karşılıkları var.

Ortaasyada yaşayan hiçbir ırkta mavi göz, sarı saçlı insan göremezsiniz.Türkiyede bu tip insanlardan çok var. Bu da bir başka kanıttır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

fatihin ortaasyadan göç eden çekik gözlü buğday tenli halktan gelmediğine inanması doğal. zaten fatihin annesi ecnebidir. bugünkü anadolu türk halkının bir anadolu sentezi olduğu görüşüne katılıyorum. zira benzemiyoruz o çekik gözlü ortaasya türkü tasvirine. ama nasıl %10luk nüfusla türkçeyi anadolunun hakim dili haline getirmişler.?

athe türk'ün sorusu güzelmiş.yani türkçe nasıl yayıldı.

çünkü eğitim durumu berbat ve arapça-farsça'dan ibaretmiş..

batılılar ve araplar 800-900 yıl önce bile türkiye diyorlarmış anadolu'ya.

asya'da batı'ya gittikçe farklılığın artması normaldir.

orta asya'daki özbek,türkmen,kazaklar bile ırk olarak farklıdır.

çünkü türk devletlerinin arap-fars hayranlığını bilmeyen yoktur.

bu hayranlık günümüzde de tam gaz sürmektedir.

asya kökenli halklar binlerce yıldır anadolu'ya girip çıkarlar.

örn.hitit öncesinde anadolu'da yaşayan hattiler asya kökenlidir ve türkçe gibi eklemeli bir dil konuşur.

suriye ,ırak ve doğu anadolu'da ki hurri ve urartular da öyle...isteyen araştırsın..bilimsel temellidir..

Ben de aynı soruyu soruyorum. Ve muhtemelen zorlama cevaplar alıyorum.

Bu yazarlar, kendi tezleri yanlış ve eksik olduğu için bu sorunun cevabını veremediler.

Kendi içinde paradoks barındırıyor.

Türkler az idiyse ise, dillerini kabul ettirmesi için kültürünün baskın olması gerekiyordu.

O zaman, paşa paşa askeri güç dışında kültür ve organizasyon olarak da yerli halktan baskın/üstün olduğunu kabul etsinler.

Ya da bir orta yol bulalım; Türkler Anadolu'da o kadar da seyrek değildir.

Arap örneğini vermişler.

Araplar'ın fethettiği yerlerde aynı dil ailesinden (Sami, Hami) farklı lehçeler konuşan insanlar yaşıyordu. Bunların dil değiştirmesi kolaydır.

Anadolu'da Balkanlarda ise şu anda anadili gibi Türkçe konuşan halklar (çünü anadili)'ın da en azından "Türkler" gelmeden önce Türk/Altay dili ailesinden olmaları gerekiyordu. Zira öyledir!

Anadolu'ya, Suriye'ye Oğuz/Türkmenlerin gelmesinden önce; Yine Anadolu'ya, Balkanlar'a, Mısır'a Peçenekler, Kıpçaklar, Kumanlar, Bulgar(Bolgar)lar gelmiştir. Nüfusları hiç de az değildir fakat tebaları olarak yerli halklar yahut yanlarında getirdikleri vardır (Slavlar, İranlılar). Malazgirt ile Anadolu'ya geldi dediklerimiz Müslüman Oğuz Türklerdir. Hatta Malazgirt'de Türklerin safına geçip dengeleri değiştiren Peçenek ordusunu herkes bilir. Bizans, bunları paralı asker olarak almıştı. Başka örnekler verebilirim: Abbasi halifeliğinin aldığı Türkmenlerin şimdi Kuzey Irak'da olması gibi, Litvanya'daki Hazar Türkü paralı askerlerin torunları hala oradadır. Bizans tebası olarak İç Anadolu'ya yerleşip eğreti Hristiyan olup tarım yapanlar da oldu. Karaman Rumları denenler bunlardır. Oğuzlar Anadolu'ya geldiğinde sadece Ermenilerle Rumlarla karşılaşmadı. Balkanlarda da sadece Slavlarla, Arnavutlarla değil. Kumanlarla, Bulgarlarla karşılaştı. Din değiştirip Oğuz lehçesi konuşmaya başlayanlar işte bunlardır.

osmanlı'nın son yıllarına dek süren köle ticareti..

ve osmanlı'nın balkanlardan kovulması sonucu gelen slav veya slav kanı taşıyan müslümanlar da bu görünümü etkilemiş olmalı.

Dediğim gibi Balkanlar'dan gelenler ancak, havuzdaki mürekkep kadar Slav kanı taşıyor olabilir. Balkanlardaki ecnebilerin hepsine Slav diyoruz ki yanlış. Müslüman olanlar Bogomiller ve Arnavutlardır (bunlar milliyetlerini değiştirmediler ama kız alıp verme olabilir), Slav değil, İllir, Albandırlar. Slavları oraya istilacı Avarlar getirmişlerdir. Tıpkı Türklerin Anadolu'ya İranlıları getirmesi gibi. Ayrıca Balkanlı Rumlar da Trak kökenlidir. Evet, Balkanlar bazı Hint Avrupa ve Ural-Altay kavimlerinden müteşekkil, ama bu iki dil ailesi birbirine denk yoğunlukta.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...