<< Previous Topic | Next Topic >>indekse geri don  

Anlatamadıklarımız

May 21 2002 at 9:28 AM
çağaşan  (no login)

biraz din dışı birşeyler yazalım
hayattan olsun

sizlerinde paylaşacağı bu tür notları var ise

buyrun

Bagislamanin Yüceligi ve Güzelligi

Yalnizca birkaç kez konustugunuz birisinin adini kirküç yil sonra animsamaniz hiç de kolay degildir.
Oniki yaslarinda bir çocukken okul harçligimi çikartmak için evlere gazete dagitiyordum ve adini simdi animsayamadigim o yasli bayan da benim müsterimdi. Bana "bagislama" konusunda öyle güzel ve unutulmaz bir ders verdi ki umarim, bir gün ben de birisine ayni duygulari, ayni güzellikte verebilirim.
Sikintidan patlamak üzere oldugumuz bir cumartesi günüydü. Arkadasimla birlikte yasli bayanin arka bahçesinde bir köseye gizlenerek, yerden aldigimiz taslari evin çatisina atiyorduk.
Attigimiz taslarin çatinin üzerinden yuvarlanarak, köselerden asagiya düsmesini kuyruklu yildizlarin süzülerek gökyüzünden asagiya dogru düsmesine benzeterek egleniyorduk.
Kendime yerden çok düzgün bir tas bulmustum. Elime alip tüm gücümle firlattim. Ama tas bu kez çatiya degil dis kapinin penceresine gelmisti.
Kirilan cam sesini duyunca, gizlendigimiz yerden firlayip ardimiza bakmadan soluk soluga kaçmistik oradan. Yasli bayanin bizi görmüs olmasi olanaksizdi.
Tüm gece yasli bayanin beni yakalayabilecegini düsünerek, korkudan uyuyamadim. Ertesi gün gazetesini vermek üzere kapisini çaldigim zaman her zamanki gibi içtenlikle gülümseyerek hatirimi sordu.Ama ben suçluluk duygusuyla yüzüne bakamiyordum. Sonunda gazete dagitimindan kazandigim parayi biriktirmeye karar verdim. Üç hafta sonra tam yedi dolarim olmustu. Bir kagida "Caminizi istemeden kirdigim için çok üzgünüm, umarim koydugum para onarimi için yeterlidir" yazarak parayla birlikte zarfin içine koydum.
Gece havanin kararmasini bekleyerek, zarfi usulca yasli bayanin posta kutusuna attim.
Ruhum bir anda özgürlüge kavusmustu sanki. Artik eskisi gibi yasli bayanin gözlerinin içine bakabilecegimi düsünerek mutluluk duyuyordum.
Ertesi gün kapisini çalip gazetesini uzattigim zaman her zamanki gibi içtenlikle gülümsedi gözlerime. Bu kez ben de karsilik vererek, gözlerinin içine baktim. Tam arkami dönüp gidecegim anda, "Ah, bir dakika, neredeyse unutuyordum, al bakalim bu kurabiyeler senin için" diyerek elindeki paketi uzatti.
Evden uzaklasirken nese içinde kurabiyeleri yemeye basladim. Birkaç kurabiye yedikten sonra pakette bir zarf oldugunu gördüm. Zarfi açtigim zaman içinde yedi dolar ve kisa bir not vardi:
"Seninle gurur duyuyorum!".
Jerry Harpt ©
Çeviren : Nuray Bartoschek ©



 
    
AuthorReply
knz
(no login)

Re: Anlatamadıklarımız

May 21 2002, 9:39 AM 

yaşlı kadın 7 doları alsaydı ve o notu
verseydi yine, aynı sıcaklıkta bir
hikaye olur muydu?

 
    
orhan11
(no login)

Kamyon

May 21 2002, 4:50 PM 


Kamyon, Zincirli hanin dar ve basik kapisindan, yan duvarlara surtunup sivalari dokerek ve uzerine baglanmis sepetlerle cuvallari dort bir tarafa firlatarak ikina sikina cikti. Sofor yamagi arka tarafta durmus, iki yana kosarak sofere,
- Ileri!.. Geri!.. Yana! diye isaretler veriyor, bir taraftan da sogan ekmek tikiniyordu. Kamyon yirmiiki musterisiyle birlikte sokaga cikip biraz ilerledikten sonra durdu. Bu sirada, sirtinda eski bir heybe ile, cok genc bir koylu kamyona yaklasti; tereddut eder gibi bir muddet sofore baktiktan sonra,
-Izmir'e mi? diye sordu.
-Oraya!...
-Beni de alirmisiniz?
-Yer yok!...
Delikanli hemen arkasini donup uzaklasmaya basladi. Fakat soforun penceresine dayanarak ona bir takim seyler havale eden adam arkasindan bagirdi:
-Gel buraya! Hey...Delikanli!
Delikanli dondu, adam sofore,
-Ne diye yer yokmus, arkada bir yere sikistir'...
Bu adam kamyonun sahibiydi. Sofor yuzunu burusturarak indi ve delikanlidan ucretin yarim lirasini pesin aldi. Kamyondaki diger yolculari sikistirarak, delikanliya yer acti. Fakat zaten zorla sigismis digerleri,
-Olmaz , buraya nasil sigar!
diyorlar, bir yandan da emire itaat ederek delikanliya yer aciyorlardi. Genc koylu kiyiya comeldi, heybesini altina aldi ve kamyon, hizli bir sarsildiktan sonra yurudu.

Soforun yaninda oturan gozluklu, sunepe tavirli bir adam,
-Ugurlar olsun hepinize, diye bagirdi.
Digerleri de ayni sekilde bagirdilar. Konya'dan cikip Beysehir'e giden yolun baslangicindaki dik yokusu tirmanmaya baslayinca, herkes birbiriyle lafa koyuldu. Sonradan gelen genc koylu ilk defa otomobile biniyordu. Benzi sapsariydi. Konya'ya bir saat uzakliktaki bir koyden olan bu genc, Izmir'e gidecekti. Araba Izmir'e gelince, sofor yolculari yollamadan once ucretin geri kalanini toplayacakti. Delikanli bunu biliyordu fakat ne yazik ki bes parasi yoktu.

Mahsuller para etmeyince, vergiler odenmez hale gelince, evde tuz gaz tukenip yerine yenisi konmayinca ogul babasini bir kenara cekmis,
- Baba, ben gidip sehirde calisayim. Bak koyun yarisi gitti, Izmir'de cok is varmis. Fabrikalarda adamina gore yarim lira yevmiye bile veriyorlarmis. Kisin burada kalip yuk olacagima, gidip ekmegimi ararim, harman zamani gelip yine tarlada calisirim!...
Ihtiyar babasi akli ermedigi ve fakirlikten soz soyleyemez hale geldigi icin 'peki' dedi. Ve onsekiz yasindaki delikanli, bundan once Izmir'e gidip gelenlerden akil danismaya gitti.

Izmir'e gitmek icin once Konya'dan otobus veya kamyon'a binmek lazimdi. Kamyon daha ucuzdu, Beysehir, Karaagac, Odemis uzerinden iki uc gunde variliyordu. Yol parasi bes lira idi. Delikanli bunun uzerine yol parasini tedarik etmeye cikti. Fakat evdeki eski bir cifteye bir liradan fazla veren bulamadi. Bes lira gibi muhim bir parayi, bir hafta ugrasmasina ragmen bir araya getiremedi. Ne yapacagini sasirmis halde iken bakkalin ogluna rastladi. Bu cocuk bir zamanlar babasinin yanindan kacip muavinlik yapmisti. Kendisine akil ogretti:
-Ulan sen delimisin? Otomobile de para mi verilirmis? dedi.
Ve ona, sofere yarim lirayi pesin verdikten sonra bir daha bes para vermemesini, Izmir'e yaklastiklarinda usulca arkadan atlayarak tuymesini ve Izmir'e yayan gitmesini soyledi. Yalniz sunu da ilave etti;
-Amanin tetik ol, Izmir'e girmeden otomobili durdurup yol parasi toplarlar. Sen daha evvel atlamazsan yandigin gundur. Soforler seni yatirip suyunu cikarana kadar doverler, ustelik don gomlekten gayri neyin varsa alirlar...
Iste bu onsekiz yasindaki koylu delikanlisi, cebindeki elli kurusu pesin verdikten sonra otomobile binmis, Izmir'e amelelige gidiyordu.

Yolculugun ikinci gunu aksamina dogru genc koylu rahat oturamamaya basladi. Acti, yanina aldigi azicik yufka daha yolculugun basinda bitmisti. Yaninda bir seyler atistiranlara yutkunarak bakiyor, ara sira daliyor, irkilerek uyaniyor ve one sofor'e bakiyordu. Otomobil ilerledikce icinde buyuyen korku ona bazen acligini unutturuyor, yahut aclikla karisarak onu iyice sersemletiyordu. Izmir'e yaklastiklarini yolcularin konusmalarindan anlamisti. Fakat ne kadar yaklastilar? Atlayacak kacacak zaman geldi mi? Eger daha cok varsa, bu Allah'in daglarinda yolu nasil bulacak? Ya Jandamalarin eline duserse? Ya sofor parayi vermeden atladigi icin karakola haber verirse? O zaman Jandarmalar kendisini dovmezlermiydi? Acaba Jandarmalarin dayagi mi, yoksa soforlerin dayagi mi kotuydu? Belki otomobildeki musterilerden biri merhametli cikar, onu dovdurmezdi. Ustelik don gomlek kalacakti. Bu kilikta Izmir'e nasil gider? Hemserilerini nasil aradi? Atlamaktan baska care yoktu... Fakat atlamayi nasil becerecekti? Ilk defa bindigi bu acaip sey, cikardigi gurultu ve insani sersem eden hiziyla ona anlasilmaz bir korku veriyordu.

Ara sira otomobil herhangi bir nedenle yavaslar gibi olunca delikanli yuzunde zaptedemedigi bir dehset ifadesiyle yerinden firliyor 'acaba araba duracak, para toplamayami baslanacak' diyor; araba tekrar hizlaninca derin bir nefes alip tekrar yerine cekiliyor ve atlamak icin kati kararini veriyordu. Fakat nasil atlayacak? Bu kamyon, alisamadigi ve ezici tesirler yapan bu korku makinesi kendisini bir kiskac gibi yakalamisti. Buradan kurtulmasina imkan olmadigini saniyordu. Etrafindaki koylulerin, on tarafta oturan efendilerin hep kendisine baktiklarini, biraz kimildasa yakasina yapisacaklarini zannediyordu.

Otomobil birdenbire yavasladi. Yolun sol tarafi sarp bir kesme idi ve sag tarafta, iki minare boyunda bir yar, esner gibi agzini acmisti. Yol birdenbire darlasiyordu. Motorun hafifleyen gurultusu esnasinda asagidan dogru gelen bir su siriltisi duyuluyordu. Henuz tas bie dosenmemis olan sosenin bu kisminda cokme ve kayma tehlikesi bulundugundan, yolcular burada yayan yurur ve otomobiller yavas yavas ilerlerdi. Bunun icin otomobili tamamen durdurmadan sofor basini arkaya dogru cevirdi ve:
-Haydi beyler! dedi.
Birdenbire arka tarafta bir hareket oldu: delikanli, gozleri donmus, korkudan titreyerek, kendini disariya, yolun ustune firlatti. Fakat daha durmamis olan otomobilden bu tersine atlayis ona muvazenesini kaybettirdi; oldugu yerde bir kac kere dondukten sonra asagi bosa gitti ve eliyle calilara tutunmaya cabalayarak, kafasi sivri taslara carpa carpa ve arkasindan aci bir hisirti ile akan topraklar ve ufak taslarla birlikte, yardan asagiya, simdi siriltisi daha cok duyulan dereye dogru yuvarlandi.

SABAHATTIN ALI - KAGNI/SES

(Umarim Sabahattin Ali bu hikayesini biraz kisaltmamdan dolayi beni af eder...)

sevgi ile


 
    
çağaşan
(no login)

ömer hayyam dan

May 21 2002, 10:53 PM 


küfür ile din konağı arası bir nefes

şüphe ile yakin alemi arası bir nefes

aman hoş tut şu bir nefeslik zamanı zira,

ömrümüzden kazancımız sadece şu bir nefes

 
    
Zork
(no login)

Yaşamın hüzünlü köşesinden sesleniş

May 21 2002, 11:39 PM 

KAPILAR

Kapattık kapılarımızı dostlarımıza
Mesafeler koyduk araya
Bir merhaba demek için, girmeleri gerekti sıraya...
Bize çok ihtiyaçları olduğu an meşguldük,
Not bıraksınlardı, sonra arardık, başka zaman....
Sınavdan en iyi notu aldıklarında, gözlerindeki pırıltıyı göremedik,
Bir küçücük armağan veremedik.
Canları yandığında, bize koşamadılar nefes nefese,
Ne kadar hasrettiler bir dost sese!
Görüşürüz; ya salı, ya çarşamba günü,
diye diye kaçırdık nişanı, düğünü,
Paylaşamadık o en çoşkulu anlarını, seveceğimiz yanlarını.
Hayat denen suyun akışında, birlikte çağlayamadık,
Ölümlerini bile geç duyduk da vaktinde ağlayamadık....
Bu hikaye hem acı hem uzun,
Selam vermeden geçiyoruz artık yanından komşumuzun.
Bahanelerle etrafımızı sardık
Oysa biz, birbirimiz için vardık.
Adına huzur dedik, iş dedik,
Can cana olmaktan vazgeçtik,...
Yalnızlığı seçtik.
Herkes bir yalana kandı.
Ne olursa olsun sebep, aslında Kapılar hep,
Kendi üstümüze kapandı!


 
    
DEHA
(no login)

Zork

May 22 2002, 12:06 AM 

Bayağı güzel bir şiir,
Kimin?

 
    
Zork
(no login)

Selam Deha

May 22 2002, 12:17 AM 

Sana, 'benim şiirim' demeyi çok isterdim, velakin nerde gezer o duyarlılık bende!
Kimi olduğunu ben de bilmiyorum. Bir dosttan yorumsuz şekilde e-mail olarak aldım. Bende yarattığı etkiyi tahmin edersin, taş tam anlamıyla yardı da geçti bu vefasız kafayı.

 
    
orhan11
(no login)

Acilara tutunmak

May 22 2002, 3:20 AM 



aci cekmek ozgurlukse

ozgurduk ikimizde

o yuvasiz cali kusu

bense kafeste kanarya

o dolasmis daldan dala

savurmus yuregini

ben bolmusum yuregimi

baskaldiran dizelere

kavusmak ozgurlukse

ozgurduk ikimiz de

elleri ciglik ciglik

yanyana iki dunya

ikimiz iki dagdan

iki hircin su gibi

akip gelmistik

bulusmustuk bir kavsakta

unutmustuk ayriligi

yok saymistik ozlemeyi

sarkimiza dalmistik

mutluluk mavi cocuk

oynardi bahcemizde

aramakmis oysa sevmek

ozlemekmis oysa sevmek

bulup bulup yitirmekmis

düşsel bir oyuncagi

yalanmis hepsi yalan

sevmek diye bir sey vardi

sevmek diye bir sey sokmus

acilardan artakalan

iste su bakislarmis

kugu diye gozlerimde

gun batimi bulutlarmis

yalanmis hepsi yalan

savrulup gitmek varmis

ayri yorungelerde


...

HASAN HUSEYIN - KANDAN KINA YAKILMAZ

sevgi ile

 
    
DEHA
(no login)

Bu da güzel,

May 22 2002, 9:48 AM 

Bir ilham gelir de bunları bestelersem,
Notaları size geçerim.

 
    
DEHA
(no login)

Zork,

May 22 2002, 9:56 AM 

Ben telif hakkı durumunu öğrenmek için,
Kimin diye sordum.

Bir gün bir yerlerde dinleyebilirsin.

 
    
orhan11
(no login)

Deha

May 22 2002, 1:53 PM 


Benim verdigim siir Ahmet Kaya tarafindan bestelenmistir. Siir ayni zamanda Ahmet kaya'nin bir kesetine adini vermistir.

 
    
Atakuş
(no login)

Bayram,

May 23 2002, 1:29 AM 

Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı bayram dedi yalın ayaklı
Adam bayram dedi tam ağlamaklı
Eli öpüldükçe dili burkuldu
Konuşmak istedi dili tutuldu
Güç bela ağzından bir off kurtuldu
Oğlu bayram dedi sırtı yamalı
Adam he ya dedi gözü kapalı
Düşündü kış yakın evde odun yok
Tenekede yağ yok çuvalda un yok
Yok yoka karışmış tuz yok sabun yok
Avrat bayram dedi eğdi başını
Adam evet dedi sıktı dişini
Çalışsa ne iş var ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözünü karşı duvara
Takvim bayram dedi silindi yazı
Adam öyle dedi bağrında sızı
Döndürse yönünü herhangi dosta
Dul yaralı yetim hasta
Aylar yıllar günler erirken yasta
Yer gök bayram dedi ağzını açtı
Adam bayram dedi evinden kaçtı .
Abdurrahim Karakoç

Gönül dolusu selamlar.

 
    
çağaşan
(no login)

belki

May 23 2002, 1:33 AM 

bende bestelenecek şiirler mevcut


 
    
DEHA
(no login)

Çağasan

May 23 2002, 1:42 AM 

Şöyle değecek ve motive edecek bir şeyler olmalı !
 
    
DEHA
(no login)

Oğuz

May 23 2002, 1:46 AM 

Ahmet Kaya'nın ilk çıkışı çok iyiydi.
Son zamanlarını hiç takip etmedim.Bu şiiri ve kasedi de ilk defa duyuyorum.

 
    

(no login)

Sayfaya girebilir miyim?

May 23 2002, 4:53 AM 

" Uzakdoğu'da bir Budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan, zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki Budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu; yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı, tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki Budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı: Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı. "

 
    
Alp
(no login)

"Soru"

May 23 2002, 7:39 AM 

Net'te oldukça meşhur bir pasaj bu. Suyu taşırıp taşırmayacağımı bilmem ama forumun KONU DIŞI bu sayfasına bazı şeyler aktarmayı düşünüyorum.

Öncelikle Sevgili DEHA'ya bir soru:


Bir evin iki kapısından
Biri açık, biri kapalı olsa.
Biri girse, açarak, kapalısından.
Öbürü, açığını kapayıp çıksa..

Ne anlam çıkarırsın bundan.

 
    

(no login)

Şiir

May 26 2002, 6:00 AM 

Merhaba tekrar,

Bu sayfaya söz mü vermişim ben acaba. :)Aslında bir zamanlar derlenmiş 'hazır' bazı hikayeleri, pasajları vs. buraya aktarmayı düşünmüştüm. Ama açıkçası düşündüğüm olmadı: Ciddi bir kısmını silmişim, bazısı buraya uymadı; sonra aklımdaki iki kitabı da yerinde bulamadım...Neyse...
Özdemir Asaf'ın bu ilginç(Çağaşan arkadaşın deyimiyle 'anlatamadığı') "Soru" adlı şiiriyle giriş yapmışım. (Soruyu kişiselleştirmiştim. Çünkü ne zamandır sevgili DEHA'dan, e-mail adresini adresime bırakmasını rica edecektim. Bu sayfada, bu sorulu şiiri, vesile olarak O'na yönelttim. DEHA, bırakırsan sevinirim.)
Ö.Asaf böyle kelimelerle oynamayı seviyor, şaşırtmak istiyor sanki. Örneğin;

1*2*3*4, 4*3*2*1

Sen seni sendesin bil ise
Dinle uzaktan, dışından dinle beni...
Sen nerede yoksan, orada varsın.

Ben seni bendesin bileyim ise
Dinle yakından, içinden dinle beni...
Sen benim kadarsın.

Kim kimi kimde bilirse bilsin.
Ben seni bilmediğin bir yerde bekleyeceğim...
Sencileyin, bencileyin geleceksin.

Kim kimi nerede bilirse bilsin
Söyleyeceğim...
Gidercene, gelircene içindesin.

O'nun diğer bazı şiirlerini yazayım en azından:

ADIM

Ben üç şey biliyorum;
Dinlemekle dört kılana anlatacağım.

EL

Hikayeler hep aynı olmasın,
Onları biz aynı yaparız.

SAYGI
Sana güzel diyorlar;
Sakın olma.

BAKI

Kendi bahçesinde dal olamayanın biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.

KOLAY

Farkında mısın,
Değilsin kendi bahçende.
Kendinden değil,
Kendini bu kendin sanışın.

ZORU

Bir gün,
Herkes kendi bahçesine, derlerse..
Hazır mısınız.

NOKTA

Bana yalanlar söylese yetinecektim.
Ama yalan söyledi.

YÖN

Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.

FIRTINA

Ne derseniz deyin,
Heykellerin saçı yoktur.

KOLSUZUN

Düşlerimde ne bıçaklar fırlattım..
Hepsi saplandı.

DAN

Vurma,
Dur.
Yanlış budur.

Durma,
Vur.
Bu yanlıştır.

OLUŞ

Bir anlam gelse,
Ne varsa alsa,
Gitse.

Bir anlam gelse,
Ne varsa verse,
Kalsa.

YALINSIZA

Sen birisin,
Önünde sayından bir duvar,
Ardında sayınlar.

Sen arada var gibisin,
Kendinsiz.
Bu kadar.

ANLAM

Sen bana
Sen desen de, demesen de olur.
Ama ben sana sen diyeceğim.
Düşün dur!

ENİ

Çürük diyorum, çürük değil diyorlar.
Uzak diyorum, uzak değil diyorlar.
Elimle bir-bir gösteriyorum..
Evet bakıyorlar, hayır diyorlar.

ELEKTRONİK

Benim bulunduğum noktada durmak zor.
Sanki başka noktalar beni çağırıyor.
Duruyor sayılır mıyım, bir noktada ki..
O durduğum nokta, yerinde durmuyor.

360 DERECE

Dünyanın nüfusu ikiye bölünüyor,
Yarısı sen oluyorsun, yarısı ben...
Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz.
Kimseye sezdirmeden.

PERSPECTIF

Senin içine girdiğim zaman
Dışımda kalıyorsun.
Senin dışından sana bakınca
İçime sığmıyorsun.

DUVARA ASTIĞIM

Ölünceye kadar seni bekleyecekmiş,
Sersem.
Ben seni beklerken ölmem ki..
Beklersem.

INCOGNITO

Seni görünce
Aynı anda geçer aklımızdan
Aynı düşünce..
Bir duvar gibi aramızdan!

SANI

Yüz-binler içinde ikimiz ağlıyoruz.
Doğrularımız bir, yalanlarımız ayrı.
Korkarım ki ikimiz de anlıyoruz,
Başka başka şeyleri aynı.

BİL

Adının üstüne
Anılar koyma.
Sen mezar değilsin.

Anılar
Adının ardından gelsin.
Sen duvar değilsin.

GÖRÜ

Ne iyi olurdu, herkesin,
... Ben yalan söyleyebilirim,
Ama sana değil..
Bir, sen'i olsaydı..
Ne iyi.

Şimdi herkesin bir sen'i var.
Yalan söylediği.

SAPAK

Çok kişi bir başka türlü
Kendine yalan.
Çok kişi bir başka yalan,
Kendi türünde.

Kiminin kültürü yoksun
Ahlakdan..
Kimi de ahlakdan yoksun,
Kültüründe.

BUGÜN VE BUGÜN

Öyle çabuk geçiyor ki günler.
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki.
Yeni okula başlamışız,
Yeni sevmişiz.

Öyle çabuk geçiyor ki günler.
Hele sen de bir bak hayatına.
Yarın bitecek sanki her şey.
Yarın ölecek gibiyiz.

Daha doymamışız yaşamasına.
Günlerimiz dün bir, bugün iki.
Sakın bir şey bırakma yarına.
Yarın yok ki!

BEN DEĞİLDİM

Bir akşam-üstü pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya...
O geçen ben değildim.

...

Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
Bunu bilen ben değildim.

Bir kitap okuyordun, dalgın...
İçinde insanlar seviyor ya da ölüyorlardı.
Genç bir adam öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim.

LAVİNİA

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun, ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia

SABAHA KADAR

Dünya o kadar büyük ki;
Bir noktayım ortasında, ne yapsam.
Bazen de o kadar küçülüyor ki dünya,
Devrilecek sanıyorum, kımıldarsam.

Hayat o kadar uzun ki,
Öyle bitmez geliyor ki bir an..
Bir de bakıyorum, o kadar kısalıyor ki;
Ne çıkar, diyorum, bir hayattan
....
....

Gece; ne kadar karanlık ve sessizsin..
Öyle kaplıyorsun ki evleri, yolları, denizleri.
Hem o kadar aydınlık ve seslisin ki;
Çılgınca coşturuyorsun bizleri.

Sabah; bir yeni dünya gibi geliyorsun;
Öylesine süslü, öylesine saadesin ki..
Sen o kadar güzelsin ki sabah,
O kadar güzelsin ki.


vs. vs. ... (Ö.Asaf, 'Bir Kapı Önünde")

Sonra bir sure'yle ilgili başlık açacağım ilerki günlerde.

Görüşmek üzere

 
    
çağaşan
(no login)

ben ve başkası

June 4 2002, 10:38 AM 

Baskasi bir isi uzun surede yapiyorsa, yavastir.

BEN uzun surede yapiyorsam titizimdir.

Baskasi bir isi yapmiyorsa,tembeldir.

Ben yapmiyorsam MESGULUMDUR.

Baskasi bir seyi soylenmeden yapiyorsa, sinirlarini

asmistir.

Ben yapiyorsam,insiyatif kullanmaktir.

Baskasi bir gorgu kuralini cigniyorsa KABADIR.

Ben cigniyorsam,KENDIME OZGU birisiyim.

Baskasi amirini memnun ediyorsa, yalakadir.

Ben ediyorsam,bu ortak calismadir.

Baskasi one gecerse kurallari ihlal etmektir.

BEN basarirsam bu SIKI CALISMANIN ODULUDUR!...


kaynak: e-posta

 
    
çağaşan
(no login)

oğuz için

June 11 2002, 12:20 AM 



bizlerde çocuktuk birşeyler öğrendik
bildiklerimizle avunduk eğlendik
şu oldu bu oldu da ne oldu
bulut gibi geldik yel gibi gittik

ömer hayyam


güzel bir felsefe aslında anlayan

hayyam iyi yakalamış

şu oldu nu oldu da (SONUNDA) ne oldu?

 
    
orhan11
(no login)

Benden de Cagasan'a

June 11 2002, 1:14 AM 

ABBAS

Haydi Abbas, vakit tamam;
Aksam diyordun iste oldu aksam,
Kur bakalim cilingir soframizi,
Dinsin artik bu kalp agrisi,
Su agacin golgesinde olsun;
Tam kenarinda havuzun.
Aya haber sal ciksin bu gece:
Gorunsun soyle gonlumce.
Bas kirbaci sihirli seccadeye.
Goster hukmettigini mesafeye
Ve zamana
Katip tozu dumana,
Var git,
Boyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Besiktas'tan
Yasamak istiyorum gencligimi yeni bastan.

Cahit S. Taranci

 
    
orhan11
(no login)

Bak bu da hos!

June 11 2002, 1:15 AM 

SELIM

Seliim Selim
Bu eller kimin
Benim
Bu gozler kimin
Benim
Aferin Selim

Seliim Selim
Bu baglar kimin
Benim
Bu daglar kimin
Benim
Yapma Selim

Seliim Selim
Ucan kuslar kimin
Benim
Esen ruzgar kimin
Benim
Allah'misin Selim

Aah Selim
Vah Selim
Bu insanlar kimin
Benim
Kor ol Selim.

Orhon M. Ariburnu

 
    
Current Topic - Anlatamadıklarımız
  << Previous Topic | Next Topic >>indekse geri don