<< Previous Topic | Next Topic >>indekse geri don  

Kalp, bel ve kaburga

August 5 2003 at 7:41 PM
foruyorum  (no login)

"Eğer siz "Allah göğüslerin içindekini bilir" ifadesindeki "göğüs" kelimesinin bilimsel açıdan uygun olmadığını söyleyecek olursanız, teist hemen bu "göğüs"ün aslında bir mecaz (sembol) olduğunu, bunun "beyin" veya "ruh" olarak yorumlanması gerektiğini söyleyecektir."

o zamanki dilin bir özelliği olarak bir deyim gibi görebiliriz bunu. Bakın mesela "görebiliriz" dedim ama gözden bahsetmedim.
19:97 Biz, o Kur'an'ı sadece onunla takva sahiplerini müjdelemen ve inat edenleri de korkutman için SENIN DILINLE kolaylaştırdık.


"Eğer siz Tarık Suresi'nin 7. ayetinde geçen "spermlerin bel ile kaburgalar arasından çıktığı" ifadesinin bilimsel olarak yanlış olduğunu, spermlerin testislerde yapıldığını ve testislerin de vücudun dışında bulunduğunu söyleyecek olursanız, teist bu ifadenin sembolik olarak embriyoloje gönderme yaptığını ve bu şekilde yorumlanmasının daha uygun olduğunu söyleyecektir"

86:6 Atılan bir sıvıdan yaratıldı. Bel ile kaburga kemikleri arasından ortaya çıkar.
Bir sitede okuduğuma göre embriyolojide sperm ve yumurtayı oluşturan organlar omurga ile onbirinci onikinci kaburgalar arasından bulundukları konuma ulaşırlar. Ayette de bel ve kaburgalar arasından "ortaya çıkar" deniyor.
"In embryonic stages, ... i.e. the testicles and the ovaries, begin their development near the kidney !!between the spinal column and the eleventh and twelfth ribs!!. Later they descend; the female gonads (ovaries) stop in the pelvis while the male gonads (testicles) continue their descent before birth to reach the scrotum through the inguinal canal. Even in the adult after the descent of the reproductive organ, these organs receive their nerve supply and blood supply from the Abdominal Aorta, which is in the area between the backbone (spinal column) and the ribs. Even the lymphatic drainage and the venous return goes to the same area"


 
    
AuthorReply
Zork
(no login)

yakaladım seni foruyorum

August 5 2003, 9:32 PM 

Şu soruma hiç bir müslodan yanıt gelmedi:

'erkeklerin neden göğsü (memeleri) var?!

yaw bir allahın kulu çıksa da cevap yazsa!!!

 
    
Sami
(no login)

foruyorum

August 5 2003, 11:02 PM 

Embrioda tabii organlar birbirinden ayrılır ama ayetiniz diyor ki bel ile kaburga arasından çıkan sıvı,
bu sıvı ergenlikte çıkar ergenlikte de testisten çıkar

ergenlikte çıkan bir sıvıdan bahsederken embrionik döneme dönmekse niyetin daha evvelki portakalda vitamin dönemine de takılabilirsin.

 
    
Kitapsever
(no login)

foruyorum

August 6 2003, 5:41 PM 


Yazınıza çıkış noktası yaptığınız alıntılar, benim daha önce yazmış olduğum "YORUMLAR VE YORUMCULAR" başlıklı yazımdan alınmıştır.
Aşağıda bu yazımın alıntınızı içeren bölümü veriyorum:
-------------------------------------------------------------------------
MECAZ / SEMBOL ne demektir?
Eğer Kuran'da (veya Tevrat'ta / İncil'de) geçen bir ifade, günümüz uygarlık düzeyi veya bilimsel bulgularıyla çelişiyorsa veya rahatsızlık yaratıyorsa, onu çelişki yaratmayacak veya rahatsız etmeyecek bir hale getirmek için uygun bir şekilde yorumlanması gerekir.
Yoruma tabi tutulacak ifade, yorum işlemine tabi tutulmadan önce öyle bir şekilde nitelendirilmelidir ki, onun yoruma tabi tutulmasına gelebilecek itirazlar önlenebilmiş olsun!
İşte böylece, yorum işlemine tabi tutulacak materyel, mecaz (veya sembol) olarak nitelendirilir.
Başka bir şekilde söylenecek olursa denebilir ki:
Neyin sembolik olduğunu, neyin sembolik olmadığını nasıl anlayacağız? Eğer aklı, vicdanı rahatsız eden birşeyler sezilir gibi oluyorsa, onun sembolik olma olasılığı yüksek demektir.
Aslında bu mecazlar / semboller / yorumlamalar Yahudi/Hristiyan teolojisi ile bilim arasındaki çatışmaların ürünüdür. Mecazlar ve semboller nice imanlının imanını kurtarmıştır ve halen kurtarmaya devam etmektedir.
Eğer siz "Allah göğüslerin içindekini bilir" ifadesindeki "göğüs" kelimesinin bilimsel açıdan uygun olmadığını söyleyecek olursanız, teist hemen bu "göğüs"ün aslında bir mecaz (sembol) olduğunu, bunun "beyin" veya "ruh" olarak yorumlanması gerektiğini söyleyecektir.
Eğer siz Tarık Suresi'nin 7. ayetinde geçen "spermlerin bel ile kaburgalar arasından çıktığı" ifadesinin bilimsel olarak yanlış olduğunu, spermlerin testislerde yapıldığını ve testislerin de vücudun dışında bulunduğunu söyleyecek olursanız, teist bu ifadenin sembolik olarak embriyoloje gönderme yaptığını ve bu şekilde yorumlanmasının daha uygun olduğunu söyleyecektir.
-------------------------------------------------------------------------



GÖĞÜS KONUSUNDA:

Yorum yapmak istenirse, bu zor birşey değildir. Ancak, önemli olan şey, bir kavramın hangi tip yorumlara elverişli olup olmadığı değil, bu yorumların isabetli olup olmadığıdır. İmanı zedelemeyen her türlü yorumu isabetli olarak ele alabilirsiniz ama bu subjektif bir yaklaşımdır; objektif olarak ise isabetli olmanın ölçütü "gerçekten öyle olmak"tır.

Göğüs, kalp gibi sözcüklerin Kuran'daki kullanımlarının sembolik olma olasılığı her zaman olmasa bile çoğu zaman şüphelidir. Ben size "foruyorum çok temiz kalpli bir insandır" dersem, burada sizin ahlakınızın güzelliğine bir gönderme yapmış olurum ama "foruyorumun göğsündeki kalp çok temizdir" dersem veya "göğsündeki kalple gerçekleri idrak edebiliyor" dersem işte bu tip anlatımların Kuran'da bulunduğu gerçeğinin altını çizmiş oluruz.

İnsanlar yüzyıllardır kan pompası olan somut kalbin aynı zamanda duygu ve anlama fonksiyonu olduğunu da düşünmüşlerdir. Bugün bile hala aşkın sembolü olarak kalp şeklinin kullanılıyor olması, yüzyılların mirasıdır. İnsan aşık olduğu kişiyi görünce "kalbi" çarpmaya başlıyor, onun yanında değilken özlem duygusuyla "göğsünde" sıkışma hissediyor ...vs. Aslında aşkın somut kalp ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı ve tamamen beyin ile ilgili bir hadise olduğu anlaşıldıktan sonra bile kalbin aşkın sembolü olmasından vazgeçilmemiştir. (Düşünebiliyor musunuz, adam kıza aşkını ilan ederken "seni tüm kalbimle seviyorum" demek yerine "seni tüm beynimle seviyorum" dese, çok komik olur ama doğrusu da budur.)

İslam savunucuları, Kuran dışı - hadis gibi - kaynakları devre dışı bırakma eğiliminde olduklarından dolayı, sadece Kuran'a bakarak da bir şey anlaşılamayacağı için, boşluklar günümüzde hadislerle değil, teologların yorumlarıyla doldurulmaktadır. Başka bir deyişle, eskiden Kuran'a yorum getirirken Hadislere daha çok başvurulurken, günümüzde bilimsel verilerle çelişmemek temelinde ve teologların yorumlarına daha çok başvurulur olmuştur.
Kalp konusunda hadis kaynaklarından elimize gelen bilgilere göre, kalbin Muhammed döneminde duygu, idrak ve imanla ilgili fonksiyonlarının olduğu anlaşılmaktadır ve bu kalp, göğüs boşluğumuzdaki kan pompası olan kalptir.
Muhammed'in demesine göre miraca çıkmadan önce Cebrail Muhammed'in yanına gelerek onun göğsünü yararak kalbini zemzem suyuyla yıkamış. Aynı olayın bir benzeri Muhammed'in çocukluğunda da olmuş. Hatta kalbindeki bir pıhtıyı da çıkarmış Cebrail!...
Bunlar ne derecede doğrudur? Bu önemli değil!... Bu olayları Muhammed dönemindeki veya sonrasındaki insanlar uydurmuşlarsa, o dönemlerde kalp deyince neyin anlaşılmakta olduğu da bu anlatımlardan belli olmaktadır.

Göğüs kavramı ise ruh ile ilişkilidir. "Son nefesini vermek ve ruhunu teslim etmek" deyimi ölen insanı tarif ettiğine göre, RUH ile soluk / nefes arasında öteden beri kurulan özdeşliğe dikkat etmek gerekir.
Bunun tarihi çok eskidir ve yaygındır. Bu konuda okuduğum bir kitapta, bazı ilkel kavimlerde, ölmek üzere olan kişinin ağzını burnunu tıkayarak ruhunun kaçıp gitmesine engel olmak gibi adetler olduğunu görünce kafam karışmıştı. (Siz bir insanın ruhu kaçmasın diye ağzını burnunu tıkayıp kapatırsanız, o insan bir süre sonra zaten soluk alamadığı için ölmez mi?)
"Allah'ın Adem'e kendi ruhundan üflediğini" anlatan ayetlerde 'üfleme' kelimesinin seçilmiş olması önemlidir. Bu bilgiyi Tevrat'ta bu konuda yazılanlarla birlikte ele alacak olursak, Allah kendi soluğunu Adem'in burnuna (dolayısıyla soluk borusuna, oradan da akciğerlerine) üfleyerek Adem'in de Tanrısal bir ruhla donanmış olmasını sağlamış olmaktadır. Sonuçta, Kuran'da söz edilen göğüs kavramı, göğsün içinde bulunan hava / soluk nedeniyle ruh kavramı ile anlaşılabilir bir mahiyet arzetmektedir.

Peki, insanın ruhu nerededir? Bu konu üzerinde gerçekten olağanüstü derecede kafa yoran ve bilimsel verilerden de olabildiğince çok faydalanan bir mutasavvıf olan Ahmed Hulusi bile ruhun beyinden kaynaklandığını söyleyecek kadar ileri düzeyde çıkarımlarda bulunmuştur.

Bilimsel açıdan durum nedir?
Ne göğüste, ne de kalpte organik fonksiyonlarını aşan bir şey yoktur.
Ruh da beyinsel fonksiyonlara ilişkin bir soyutlamadan ibarettir.


TARIK SURESİNİN 5. AYETİ:

Sözkonusu olan ayeti, önceki iki ayetten itibaren okumaya başlarsak, embriyolojiye gönderme yapmaya elverecek deliller olmadığını görürüz.
Tarık suresinin 5. 6. ve 7. ayetleri tek cümle haline getirilirse daha açık olur: "İnsan, bel ile kaburgalar arasından çıkan, atılan bir su parçasından yaratılmış olduğuna bir baksın."
"Ortaya çıkan" derseniz iyice yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız. Çünkü, "çıkan" ile anlatılan, spermlerdir; spermler zaten testislerde sürekli olarak ortaya çıkmaktadırlar ve testislerin yerinin nerede olduğunu ise biliyoruz. "Ortaya çıkan" yorumu ile embriyolojik gelişime gönderme yaparsanız, embriyoda spermlerin değil, testislerin taslak hücrelerinin sözkonusu edilebileceğini vurgulamak gerekir.
Eğer embriyodaki testislerin yeri vurgulanmak isteniyorsa, şöyle bir ayete itirazımız olamazdı: "Allah daha siz analarınızın rahminde iken, sizin neslinizi sürdürecek olan spermlerin yapılacağı testislerinizi ilk önce bel ile kaburgalar arasında yaratmaya başladı!"

Kuran'da yazılı olanlar kadar "nelerin yazılı olmadığına" da dikkat etmek gerekir. Mademki Kuran'da herşeyin bulunduğu iddia ediliyor, o zaman bize de böyle bir hak doğar!

Dikkatten kaçan çok önemli bir nokta vardır: İnsan, atılan bir spermden yaratılmadı ki!... Kadının yumurtası (ovum) nerede hani? Erkek spermlerini kadının rahmine atınca, sadece bu yetmez ki insanın oluşumuna! İnsan; sperm ile yumurtanın birleşmesiyle, her birindeki genetik materyelin kaynaşması sonucu ortaya çıkan YENİ bir hücreden (zigot) yaratılır.
Üremede testislerin embriyolojisine (!) kadar açıklama yapan Kuran, nedense kadının üremedeki rolüne rahim ve doğum açısından değinmekle yetinir.
Kuranda defalarca yaratılış konusuna değinilir ve hep atılan su, katışık su ...vs gibi meni'nin özelliklerini tarif eden anlatımlar görülür de kadında meniye hiç benzemeyen, gözle çok zor görülebilecek küçüklükte bir yumurta hücresinin olduğundan ve bu yumurta olmaksızın sadece spermlerle insanın oluşmasının mümkün olmayacağından hiç bahsedilmez. Neden? Çünkü Muhammed döneminde kadının yumurtası olduğu bilinmiyordu.

 
    
Eza
(no login)

Bu yazıyı da tuttum !

August 6 2003, 6:10 PM 

'Dikkatten kaçan çok önemli bir nokta vardır: İnsan, atılan bir spermden yaratılmadı ki!... Kadının yumurtası (ovum) nerede hani? Erkek spermlerini kadının rahmine atınca, sadece bu yetmez ki insanın oluşumuna! İnsan; sperm ile yumurtanın birleşmesiyle, her birindeki genetik materyelin kaynaşması sonucu ortaya çıkan YENİ bir hücreden (zigot) yaratılır.
Üremede testislerin embriyolojisine (!) kadar açıklama yapan Kuran, nedense kadının üremedeki rolüne rahim ve doğum açısından değinmekle yetinir.
Kuranda defalarca yaratılış konusuna değinilir ve hep atılan su, katışık su ...vs gibi meni'nin özelliklerini tarif eden anlatımlar görülür de kadında meniye hiç benzemeyen, gözle çok zor görülebilecek küçüklükte bir yumurta hücresinin olduğundan ve bu yumurta olmaksızın sadece spermlerle insanın oluşmasının mümkün olmayacağından hiç bahsedilmez. Neden? Çünkü Muhammed döneminde kadının yumurtası olduğu bilinmiyordu.'


 
    

(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 6 2003, 10:33 PM 

'Çünkü Muhammed döneminde kadının yumurtası olduğu bilinmiyordu.'


Nasıl bilinmezmiş,iyi bakın kuranın bir yerinde mutlaka vardır,aya gideceğimiz bile yazacak da kadında yumurta olduğu yazmayacak he!




 
    
Kitapsever
(no login)

Yumurta var ama uygun yoruma elverişli değil !

August 7 2003, 12:35 AM 

Saffat-48: Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır.
Saffat-49: Korunmuş yumurtalar gibidir onlar.

 
    
orhan11
(no login)

yumurta

August 7 2003, 1:20 AM 

Saffat-49'da soz edilen yumurta resmen tavuk yumurtasidir. Muhammed col sicaginda yumurtanin daynmadigini ve ne kadar zor saklandigini bilmektedir.

Taze yumurtanin ne kadar zor bulundugunu bilen Muhammed (ve diger inanirlar), korunmus yumurta lafini bu yuzden soylemistir. Kendince hurileri, col ikliminde zor bulunan taze yumurtaya benzetmeye calismistir...

Saffat-48'da soz edilen yumurta, kadinin urettigi yumurta degildir.

O donemde hic kimse kadinin da yumurtladigini hic kimse bilmiyordu...

Ozellikle dunyanin duz oldugunu soyleyen Muhammed'in bunu bilmesi ise zaten olanaksizdi...

 
    
knz
(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 7 2003, 7:08 AM 

muhammed neden herşeyi bilsin ki ?
sorun şu,
eğer allahın elçiyse allah ona deseydi diyorsunuz ama,

yav allahın işi mi yok ?

muhammede kadın yumurtası anlatsın.
o da hemen öğrensin (bilgiyi küçümsemeyin bakim, sen bile şemaya bakmadan anlayamazsın )

neden kadın yumurtası hiç bilmeyen bir topluluğa
kadın yumurtası anlatsın ?

örnek verse, insanların hiç bilmediği örnek
kafa karıştırmaktan başka ne işe yarar.

bunlar delirdiler mi
netiede bir iki mesaj var söyleyecekler,

muhammedin de,durup dururken o topluluğun da kafasını
karıştırmanın alemi ne ?
insanlar ne biliyorsa, o da diyeceğini onun üzerine inşa etmeliydi.

gökten okul mu iniyor

yok bi de, kara delikmiş, evrimmiş, holgrammış
bari gelmişken goldbach teorimini de ispatlasaydı.

ama müsolara müstehak tabi ki ,
kitapsever yazılarını beğenerek okuyorum.


 
    
Eza
(no login)

knz

August 7 2003, 9:23 AM 

'yav allahın işi mi yok ?

muhammede kadın yumurtası anlatsın.'


Erkek spermi nereden çıkar,nasıldır vs anlatmaktan sıra gelmemiştir.

Kadın yumurtası anlatmıyor ama bol bol erkek sperminden bahsediyorsa bunu gördüğünü yazmak olarak değerlendirmek daha doğru olur.

Kadın yumurtası anlatmıyor ve aynı zamanda,çocuğun sadece spermden oluştuğunu iddia ediyor,burası çok önemli.

 
    
selam
(no login)

.

August 7 2003, 1:13 PM 

Bu konuda başka bir başlık altında yazdığım bir şeyi buraya kopyalamanın faydalı olacağını düşündüm:

Kitapsever,
"Bu forumdaki ateistleri görmüyor musunuz? Tanrı'yı kabul etmiyorlar, Kuran'ı müslümanlardan daha sık okuyorlar ve
Kuran'da tarif edilen Tanrı'yı tanıdıkça o Tanrı'dan daha da uzaklaşıyorlar.
Kuran'da anlatılan Tanrı'nın, Yüce bir Tanrı fikrini zedelediğini düşünüyorlar.
Ne dersiniz, bir yerlerde yanlış birşeyler olmalı, ama nerede?"
demişsin.

Bunun sebeplerinden biri Kur'an'da Allah'ı tarif eden bazı "müteşabih" (izahı ve te'vili gereken) ayetlerin ateistlerce hakikat olarak bakılmasıdır. (Kur'anda bir kısım ayetlerin müteşabih olduğundan Ali-Imran 7. ayet bahseder). Kur'anda neden böyle ayetler vardır sorusuna şu cevap verilebilir:
Kur'an, umumi bir ders verici ve bir mürşiddir. Dersinde bulunanlar insanlardır. Insanların çoğu ise halk tabakasıdır. Elbette azınlıkta olanların hatırı için dersi hususileştirmeyecektir.
Bununla beraber halk tabakasına yapılan konuşmalardan üst tabaka da hisselerini alırlar. Aksi takdirde, halk tabakası yüksek konuşmaları anlamaktan mahrum kalırlar.
Evet halk tabakası, alıştıkları üslublardan ve ifadelerin çeşitlerinden ve daima hayallerinde bulunan lafızlar, manalar ve ibarelerden fikirlerini ayıramadıklarından çıplak hakikatları
anlayamazlar. O yüksek hakikatların onların alıştığı şekilde anlatılması gerekir. Fakat Kur'anın böyle ifadelerinin hakikat olduğunu düşünmemelidirler ki, Allah'a cisim ve yön isnadı gibi imkansız şeylere kapılmasınlar.
Mesela, Allah'ın kainatta olan tasarrufunun nasıl olduğu ancak bir sultanın saltanatı altındakilere yaptığı tasarrufla tasvir edilebilir. Bu yüzden mealen "O Rahman ki arşa hükmetmiştir, Taha:5" gibi ayetlerde kinaye yoluna gidilmiştir.
Nasıl bir çocukla konuşurken çocukça tabirler kullanılır, onun gibi Kur'anda da "Insanların akıllarına Ilahi bir tenezzul" gorulur.

Aslında bu konu şu gibi sorularla da yakından alakadar:
Kur'an neden kainattan bilimin, felsefenin bahsettiği gibi etmiyor?
Mesela Kur'an der: "Veşşemsu tecri" "Guneş döner", "Velcibale evtade" "Daglari kazik yaptık", vs.
Mesela dunyanın yuvarlaklığı açıkça belirtilmiyor ve dunyayı duz zannedenlerin zihnini yormayacak şekilde, basit bir surette bahsediyor.
Bunun cevabı aslında çok açık.

Öncelikle Kur'an varlıklara kendi hesaplarına bakmıyor, onların Allah'ın Zatına, Sıfatlarına ve Isimlerine bakan yönlerini nazara veriyor, ta ki yaratıcılarını tanıttırsın. Kur'anın amacı bir biyoloji kitabı gibi şu şöyle olur, şunun sebebi budur gibi şeyleri anlatmak değil. Kur'an'ın temel üzerinde durduğu şeyler Tevhid, Nübüvvet, Haşir ve Adalet'tir.
Ayrıca Kur'an herkese hitab ediyor, bilim ve felsefe gibi sadece fen ehline değil. Madem ki Kur'an varlıkları delil yapıyor, delilin umum insanlar tarafından çabuk anlaşılması gerekir.
Yoksa "Şu büyüklükteki güneşi yaratıp etrafında şu hızla küresel gezegenleri döndüren, bir avuç suyun içinde milyonlarca mikrobu yaratan Allah'ın büyüklüğünü anlayın" gibi tabirler kullansaydı çoğu insanın aklını karıştırır ve belki de inkara sevkederdi. Ama Kur'an çok daha basit ve güzel bir
şekilde herkesin anlayacağı bir şekilde Allah'ın büyüklüğünü anlatmıştır. Evet Kur'an çoğunluğunu halk tabakasının oluşturduğu insan tabakalarına hitap eder.
Elbette lüzumsuz şeyleri kısa, mücmel bir şekilde anlatacak ve önemli şeyleri temsil yoluyla akla yakınlaştıracak ve çoğu insanların nazarlarında açık olan şeyleri, lüzumsuz, belki zararlı bir şekilde değiştirmeyecektir.
Mesela kur'an der "Güneşi bir lamba yaptık". Bu lamba tabiriyle, kainatı bir saray suretinde, içinde insan ve hayat sahipleri için hazırlanmış
süsler, yiyecekler, lüzumlu maddeler doldurulmuş ve güneşi de emre amade bir lamba yaptığını hatırlatarak Allah'ın Rahmet ve Ihsan'ını anlatır. En buyuk bilim adamı da bu ayetten dersini alır.
Bilim, felsefe ise der:
"Güneş şu gazlardan oluşmuş, şu büyüklükte, mahiyeti şöyle olan, etrafında şu kadar gezegen şu hızla dönen ateşten bir kütledir". Yabani bir dehşetten, müthiş bir hayretten başka ruha bir olgunluk vermiyor.
Kur'aının bahsettiği gibi etmiyor. Felsefe ve bilimin görünüşte bir şaşası vardır fakat esasında Kur'anın bahislerinin yanında çok kıymetsiz kalıyor.

Bir diğer örnek:
Mesela "Dağları direkler yaptık" mealindeki ayeti okuyan değişik tabakada insanlar bu ayetten değişik manaları anlayabilirler:
Basit fikirli bir adam yere çakılmış gibi görünen dağları görür, onlardaki menfaatleri ve nimetleri düşünür, yaratıcısına şükreder.
Bir şair bu ayetten hissesini şöyle alır: Zemin, bir taban, gökkubbe üstünde elektrik lambalarıyla süslenmiş bir çadır, ve gökkubbenin eteklerinde görünen dağlar, o çadırın direkleri olarak görür, Sanatkarına şükreder.
Bir coğrafyacı, dünyayı hava denizinde yüzen bir gemi, dağları o geminin üstünde sabitlemek ve dengeyi kurmak için çakılmış kazıklar ve direkler şeklinde tefekkür eder.
Bir sosyalbilimci, dünyayı bir ev, ve o evin direği hayat, ve hayatın direği su, hava ve toprak; Su, hava ve toprağın direği ve kazığı ise dağlardır diye düşünür.
Zira dağlar hem su deposu, hem havayı pis gazlardan temizleyici, hem toprağı bataklıktan ve denizin istilasından kurtardığını bir rol oynadığını hem hayat için başka lüzumlu maddeleri depoladığını düşünür,
dağları hazineli birer direk yapan Allah'a şükreder. Ve daha nice insanlar nice şeyleri anlayabilirler.

Daha önce bahsi geçmiş bir ayet daha:
Kur'an "Demirin indirilmesi"nden bahseder. Demirden demir'in maddesi için bahsetmiyor, belki demir'in nimet olma cihetini hatırlatmak istiyor. Yani rahmet hazinesinden geliyor. Rahmet hazinesi ise muhtaç olan insanın seviyesine göre elbette yukarıdadır, manen yüksek seviyededir. "enzelna" (indirdik) yerine "ahrecna" (çıkardık) deseydi, demirin yerden çıkarılması zahiren insan eliyle olduğu için gaflet nazarına "rahmet" ciheti görünmeyecekti.

Insanın meniden yaratılması konusunu da bu kapsamda düşünmek lazım. Basit ve bulanık bir sıvıdan insan gibi mükemmel bir varlığın yaratılması gibi muazzam hikmet, kudret ve ilme, vs dikkat çekiliyor. "Meniyle yumurtanın birleşmesinden oluşan zigottan sizi yarattık" deseydi çok insanın aklını karıştırır, belki inkara sevkederdi. On asırdan beri gelip geçen insanları şaşırtmak, yalnız bilimin inkişafından sonra gelen insanları memnun etmek; "irşad makamına" aykırı olduğu gibi, "belâgat" ın tarifine de hiç bir şekilde uyuşmaz.

Bunlara benzer çok örnekler var,
Sevgiler,

 
    
Kitapsever
(no login)

selam

August 7 2003, 6:39 PM 


Daha önceki yazınızı da dikkatle okumuştum. Denecek o kadar çok şey var ki!...


"Bunun sebeplerinden biri Kur'an'da Allah'ı tarif eden bazı "müteşabih" (izahı ve te'vili gereken) ayetlerin ateistlerce hakikat olarak bakılmasıdır. (Kur'anda bir kısım ayetlerin müteşabih olduğundan Ali-Imran 7. ayet bahseder)."


Aynı Kuran birçok suresine "bu kitap apaçık bir kitaptır" anlamına gelen ifadelerle başlar. Hem de daha surelerin (bazıları) başlarken "apaçık" olmasına dikkat çekilmiş olmasının, bizim de dikkatimizi çekmesi gerekir. "Apaçık" bir kitapta müteşabih, anlamı açık olmayan, yorum gerektiren ayetlerin bulunmuş olması büyük bir çelişkidir; ya da "apaçık" denmemesi gerekirdi.

Apaçık olmanın anlamı:
'Ancak açık ve seçik (apaçık) olarak kavradığımız şeyler üzerinde asla yanlış yapmadan bir yargıda bulunabiliriz.'
'Açıkça bilmediğimiz şeyler üstünde ancak yanlış yargılar verebiliriz. Doğru yargıda bulunmuşsak bu bir rastlantıdır, aldanmadığımızı kesinlikle bilemeyiz. Çok zaman, birçok şeyleri bildiğimizi sandığımız için aldanmaktayız.'
'Gerçek olan şudur ki, iyi bilinen iyi anlatılır. Anlatılamayan bilgi varsayımı, bilgisizliği gizlemek için uydurulmuştur.'
'Açık anlatımı gerçekleştirmek için gerekli olan koşullar şunlardır:
- Şüpheli düşünceleri ya da bilgileri kullanmamak,
- Kavram ya da anlamları her türlü bulanıklıktan kurtarmak,
- Sözü karmakarışık etmeden çetin bir biçimde söylememek,
- Düşünceyi sislilikten kurtararak apaçıklığa kavuşturmak,
- Düşünceyi kapkaranlık ya da güç anlaşılırlıktan korumak,
- Bütün bunları yapabilmek için de anlatılacak şeyi bütün bunlardan temizlenmiş olarak bilmek, açık seçik anlamış olmak.'
(Kaynak: Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü; Açık maddesi, Açık Anlatım maddesi.)

Yukarıdaki maddeleri Allah bilmiyor muydu? Muhammed zamanındaki Arap toplumu apaçık olmaktan ne anlıyorlardı, ayrı bir konu ama bir gün insanların "apaçık" olma konusunda Muhammed dönemi Arap toplumunu çok çok geride bırakacak bir düzeye geleceklerini Allah biliyorduysa bile çok önemsememiş olduğunu varsaymak gerekir.

Nelerin müteşabih, batıni, simgesel, özel yorumu gerektiren anlatımlar olduğunu eğer Tanrısal bir vahiyle bilme imkanı olamayacaksa, insanların anlayışına göre sonsuz spekülasyonlara kapı açılmış demektir. Nitekim olmakta olan da budur.

-----------------------------------------------------------------------------

"Kur'an, umumi bir ders verici ve bir mürşiddir. Dersinde bulunanlar insanlardır. Insanların çoğu ise halk tabakasıdır. Elbette azınlıkta olanların hatırı için dersi hususileştirmeyecektir.
Bununla beraber halk tabakasına yapılan konuşmalardan üst tabaka da hisselerini alırlar. Aksi takdirde, halk tabakası yüksek konuşmaları anlamaktan mahrum kalırlar."
...
"Nasıl bir çocukla konuşurken çocukça tabirler kullanılır, onun gibi Kur'anda da "Insanların akıllarına Ilahi bir tenezzul" gorulur"


İnsanların alt ve üst tabakalar şeklinde sınıflara ayrılması, insana özgü bir bakış biçimidir; Allah'ın da insanlara "insanların baktıkları gibi" baktığını söylemek abes olsa gerek. Hem Allah çoğunluğu oluşturan alt tabakadaki halkı daha çok önemsiyorsa (Allah demokrat mı?), çoğunluk imandan mahrum kalmasın diye basit ifadeler kullanılıyorsa; bu ifadelerin doğru-açık-seçik olması da gerekmez mi?
Çocuğa onun anlayacağı dille konuşursunuz ama doğru bilgi vermeye gayret edersiniz, çok anlamlı olabilecek şeyler de söylememelisiniz ki ne demek istediğinizi tam olarak anlayabilsin!...

-----------------------------------------------------------------------------

"Aslında bu konu şu gibi sorularla da yakından alakadar:
Kur'an neden kainattan bilimin, felsefenin bahsettiği gibi etmiyor?"
...
"Öncelikle Kur'an varlıklara kendi hesaplarına bakmıyor, onların Allah'ın Zatına, Sıfatlarına ve Isimlerine bakan yönlerini nazara veriyor, ta ki yaratıcılarını tanıttırsın. Kur'anın amacı bir biyoloji kitabı gibi şu şöyle olur, şunun sebebi budur gibi şeyleri anlatmak değil. Kur'an'ın temel üzerinde durduğu şeyler Tevhid, Nübüvvet, Haşir ve Adalet'tir.
Ayrıca Kur'an herkese hitab ediyor, bilim ve felsefe gibi sadece fen ehline değil. Madem ki Kur'an varlıkları delil yapıyor, delilin umum insanlar tarafından çabuk anlaşılması gerekir."


14 yüzyıl önceye ait bir kitapta elbette ki günümüz bilim ve felsefesinin tarzını aramıyoruz. Ancak Allah'ın bugün gelebileceğimiz bilim ve felsefe düzeyinden de Alim sıfatı gereğince daha Muhammed dönemindeyken bile haberdar olması gerektiğini, ancak sadece o dönemin ölçütlerini kendine referans aldığını görüyoruz. Muhammed zamanındaki insanların bilgi, anlayış ve kültürel düzeyi Kuran'ın her yerinde dikkat çekiyor:
- O dönem Araplarının vara yoğa yemin ederek konuşma tarzı da var Kuran'da,
- O dönem Araplarının tarzında küfür etmeler de var Kuran'da,
- O dönemin şiir ve belagate önem veren edebiyat anlayışı da var Kuran'da,
- O dönemin ataerkil ve köleci toplum özelliklerinin tüm yansımaları var Kuran'da.
...
Kuran'dan bilim ve felsefe çıkarmak ve anlayışımıza göre hitap beklemek durumunda olamayız. Ama Kuran'da geçen anlatımlarda, o günün bilgisi ile bilinmediği halde bugün bilinir hale gelmiş olan bazı gerçeklerin hatalı olarak ele alınmış olmasınının gözden kaçırılmasına da sessiz kalamayız.
Bugünkü İslam savunucularının yaptıkları uygulama, günümüzde erişmiş olduğumuz bilimsel düzeyimizle Kuran arasında çatışma yaratabilecek ayet ve ifadeleri, uygun yorumlarla çatışma yaratmayacak hale getirmekten ibarettir. Siz imanınızdan dolayı, imanınıza zarar vermeyecek, hatta imanınızı güçlendirecek yorumlar yapabilmek için gayret edersiniz (imanı korumak herşeyden önemli olduğuna göre); eğer imani bir kaygınız olmazsa, o zaman ayetleri şuraya buraya çekiştirmeye gerek kalmadan ne demek istendiğini anlamaya çalışırsınız. Yani fark, iman farkıdır; bakışımız 180 derece farklı olur böylece. Eğer "insan ancak iman ederek doğruyu bulabilir" derseniz, biz de deriz ki: Aklın yolu bir değildir, birçoktur. İman referanslı akıl yürütme de yollardan biridir. Sizin açıklama biçimlerinizin imanınızla uyumlu olması, diğer açıklama biçimlerinin yanlış olduğu anlamına gelmez, sadece imanınızla uyumsuzluk gösterdiği anlamına gelir.

Yaratıcıyı bulmak için Kuran mutlak bir gereklilik değildir. Amaç Yaratıcıyı bulmaksa, Tevrat'ta ve İncil'de de bulabilirsiniz; embriyoloji, astronomi ve organik kimyada da...

-----------------------------------------------------------------------------

"Evet Kur'an çoğunluğunu halk tabakasının oluşturduğu insan tabakalarına hitap eder."


Bu ifadeyi her vesilede önümüze sürdüğünüze göre, Kuran'ın muhatabının azınlık olmadığı anlamı ortaya çıkıyor. Kuran tüm insanlara gönderilmemiş miydi? Hem ben Kuran'ın hitap ettiği çoğunluğun içinde miyim, yoksa dışında mıyım, bunu anlayabileceğim Kurani bir ölçüt var mı?
Kuran eğer esasen çoğunluk içinse - halk tabakası diye belirtmiştiniz - Kuran'ı farkında olmadan küçümsemiş olmuyor musunuz? Muhammed zamanındaki halkın bilgi ve anlayış düzeyi esas alınarak, Muhammed zamanındaki halkın kullandığı dille o dönem Arap halkının anlayabileceği şekilde ortaya çıkarılmış olan bir kitabın, günümüzde çoğunluğu oluşturan halk tabakasından insanlara verecek neyi olabilir ki?

Muhammed'in sıklıkla kullandığı "kalp" teriminden, o dönemin insanları neyi anlıyorlarsa, cahil halkın anlayabilmesi için Kuran'da da aynı anlamda kullanılmış olması gerekir. O dönemin Arapları "muhabbet"in kalpte olduğunu söylerken, lokalizasyon olarak da göğüsteki kalbin bu "muhabbet"le ilgili olduğunu düşünüyorlardı. Muhammed de öyle düşünüyor olmasaydı Cebrail'in kalbini zemzem suyuyla yıkayıp içini imanla doldurduğundan sözetmezdi. Daha önce de değindiğim gibi; eğer Muhammed böyle şeyleri gerçekten söylediyse, kalp ve işlevleri konusunda nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğunu anlamış oluruz; yok eğer bunları Muhammed'in sahabeleri hadis adı altında uydurmuşlarsa, o dönem insanlarının kalp deyince neyi anladıklarını anlamış oluruz. Kuran da, halkın anlayışına hitap ettiğine göre, Kuran'da söz edilen kalpten neyi anlamamız gerektiğini dolaylı olarak anlamış oluruz. (Kuran'daki kalp anlatımı = Halkın anladığı kalp anlamı).
"Gözlerin görme, kulakların işitme" ile ilişkisini belirten ayette "kalbin anlama" fonksiyonuna işaret edilmesi, o dönem Arap toplumunun kalbe aynı beyin gibi anlama fonksiyonu da atfettiğini göstermektedir.

Halk yeter ki anlasın, iman etsin düşüncesiyle gerektiğinde yanlış bildikleri şeylerin bile kullanılmasının Allah tarafından caiz görüldüğü anlaşılmaktadır (Pragmatizm).

Belki bizim gözümüzden kaçan bir şey var: Doğru bilgiye sahip olmak bizim için önemlidir, bizim önem verdiğimiz birşeye neden Allah'ın da önem vermesi gerekli olsun?! Neden insan-biçimci Tanrı anlayışına saplanıp kalıyoruz? Allah'ın bizden tek istediği kendisine ve Rasulune iman etmemizdir; nasıl iman ettiğimiz, belki de yanlış bilgilerden yola çıkarak iman yoluna girmiş olmamız hiç de önemli olmayabilir!

-----------------------------------------------------------------------------

"Insanın meniden yaratılması konusunu da bu kapsamda düşünmek lazım. Basit ve bulanık bir sıvıdan insan gibi mükemmel bir varlığın yaratılması gibi muazzam hikmet, kudret ve ilme, vs dikkat çekiliyor. "Meniyle yumurtanın birleşmesinden oluşan zigottan sizi yarattık" deseydi çok insanın aklını karıştırır, belki inkara sevkederdi. On asırdan beri gelip geçen insanları şaşırtmak, yalnız bilimin inkişafından sonra gelen insanları memnun etmek; "irşad makamına" aykırı olduğu gibi, "belâgat" ın tarifine de hiç bir şekilde uyuşmaz."


Yorumları eğer iman çerçevesinden yaparsak, hiç bir sorun yoktur. Biliyor musunuz ki, bazı Hristiyan teologları, Nuh tufanı gibi bir olayın bile akılla ve bilimle uyuşmadığını farkettikleri için artık tufanın ayrıntılarını (geminin nasıl yapıldığı, içine hangi hayvanların yerleştirildiği, vs) değil, Nuh Tufanı ile bizim asıl bilmemiz gereken şeyin, Allah'a isyan eden insanların sonunun hüsran olduğunu anlatıyorlar. Böylece, tufanın gerçekten olup olmadığı sorusunu bir nebze olsun gözlerden ırak tutmuş oluyorlar.

İnsanın yaratılışındaki mucizevi olayları görmek için Kuran'a ihtiyaç yoktur; biraz düşünmek yeterlidir. Ben yaratıcı bir Tanrı olabileceği düşüncesine sizin tahmin edemeyeceğiniz kadar çabuk ulaşabilirim ama benim ulaştığım bu Tanrı, Kuran'da sözü edilen Allah ile aynı mı, değil mi diye düşünürüm!
Sorunumuz Allah'ın varlığı ya da yüceliği değil, Kuran'ın O'nun yüceliğine uygun olmayan şeylerle dolu olmasıdır.

Tarık suresinin 5. 6. ve 7. ayetlerinde aslında erkeğin orgazmının (boşalma) bir tasviri yapılmaktadır: Bel ile kaburgalar arasından çıkan / ortaya çıkan bir sıvı var ve bu sıvı dışarıya atılıyor, işte bu sıvı insanın yaratıldığı madde. İnsanın yaratılış mucizesini anlatmak için Allah'ın yanlış bilgi vermesini, hem de bu yanlış bilginin tam da Muhammed dönemi Arap toplumunun bilgileri olmasını eleştiriyoruz.
Muhammed döneminde halk erkeğin menisinin bel ile kaburgalar arasından çıktığını düşünmeselerdi, böyle bir anlatım Kuran'da geçtiğinde insanlar tepki göstermez miydi? Yok eğer embriyolojiye gönderme yapmak için böyle ayetler ortaya sürüldüyse, halk yine tepki göstermez miydi, bu da ne demek böyle diye? (Tarık Suresi'nin Mekke döneminde ve İslam'ın tepkilere oldukça açık olduğu başlangıç dönemlerinde, 36. olarak ortaya çıkarılan sure olduğuna dikkat edilmelidir.)
Kuranda "zigot" kelimesini göremediğimiz için birşey demiyoruz, halihazırda gördüklerimizin yanlış olduğunu söylüyoruz.
İnsanları şaşırtmamak için Allah'ın Kuran'da verdiği bilgiler 10 asırdan beri insanların şaşırmamasını sağlamış olabilir ama insanlık yerinde saymıyor, yaşamakta olduğumuz çağ ve ilerideki 10 asır, belki 20, belki 30 ... asır boyunca insanların şaşırıp şaşırmaması önemli değil mi? Allah'ın gücü herşeye yetiyorsa, hiçbir asırda insanların şaşırmayacağı, üzerinde anlaşmazlığa düşmeyeceği, her çeşit insanın aksini söyleyemeyeceği tipte ayetler söylemeye de gücü yetmez miydi? Eğer gücü yettiği halde bu gücünü kullanmamışsa, insanların kendi kitabı üzerinde anlaşmazlığa düşmesini ve sonunda bazı insanların dinden çıkarak cehenneme layık olmasını da istemiş demektir. Büyüklük böyle mi olmalıydı?


 
    
Anonymous
(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 7 2003, 10:24 PM 

'erkeklerin neden göğsü (memeleri) var?!
bilmiyorum ama mutlaka bir fonksiyonu olduğunu tahmin ediyorum.Yoksa bile evrimden kalmış olabilir.Kuran evrim yok demez.

Bel-kaburga:
Ayetler şöyle:
86:6- Atılan bir sıvıdan yaratıldı. 7- Bel ile kaburga kemikleri arasından ortaya çıkar.

Burada "arasında ortaya çıkar" demiyor "arasından" diyor.Bence bu fark önemli.

Gerçekten de ordan ortaya çıkar.Organlar oradan gelişmeye başlar,yer değiştirir ve spermi üretir.Bu şekilde düşünülünce kesinlikle çelişki yoktur denilebilir.Ayrıca bu kadar yer değiştiren başka bir organın olmaması ve ayette de buna o zamanın insanının da anlayamayacağı yani uyduramayacağı şekilde değinilmesi çok ilginç değilmi?

yumurtaya değinmesi ise şart değildir. Sonuçta insan spermden oluştu mu, oluşmadı mı? Yani spermden gerekli bilgi aldı mı, almadımı? "Yalnızca spermden oluştu" demiyorki. Spermden oluştu diyor. Bilim kitabı değil ki tüm ayrıntısıyla anlatsın.


Göğüsle düşünmeye gelince Kuran yazarının o zamanki dil özelliklerini kullanarak göğsü düşünme fiiliyle kullandığı gibi, aslında düşünmeyle ilgili olan bölgenin kafa olduğunu bildiğini gösteren ayetler de var:

Kitapsever bu konuda demişsin ki
"Düşmanlık duygusunun kökeninin beyindeki amigdal adı verilen bölge ve frontal lob bölgeleriyle ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu bölgeleri ilgilendiren hastalıklarda insanlarda ya aşırı bir düşmanlık eğilimi,ya da aşırı bir sükunet, sinirlenememe gibi durumlar ortaya çıkmaktadır"
Sanırım frontal alın demek.
Buna çok uyan:

96.15 Ama bundan vazgeçmezse; andolsun ki; onu alnından tutup sürükleriz.O yalancı, günahkar alnı(ndan).

 
    
Zork
(Login keresteci)

Allaha şükür bir anonim arkadaşımız cevap verdi!

August 7 2003, 11:20 PM 

Ancak cevabın beni 'tatmin' etmedi, ne yazık ki!
Erkek olmaya da gerek yok, göğüs uçlarının erkekte hiç bir fonksiyonun olmadığını görmek için!
Apandist gibi, ne işe yaradığını şimdiye değin hiç bir kimse bulabilmiş durumda değil!
Bir istisna var, son dönemlerde yaygın olan 'piercing' modasına uyarak, meme uçlarına yüzük/küpe falan geçirmediyseniz

Şimdi size bir ip ucu vereyim, erkek kulların nasıl meme uçlarına sahip olduğunu, ama bu 'neden'i açıklamaya yetmeyecek!
Anne karnındaki embriyonun cinsiyeti 7 haftadan sonra belli olur! Ancak meme ve uçları bu süreden önce oluşur!
Neden?
allahın planı nedir acaba?
Benim sezim,
öte dünyada
memeleri henüz
tomurcuklanan
huriler
acaba,
bu dünyanın
erkeklerinden mi
yapılacak??
Olur olur...
Allahın işine akıl ermez !

 
    
selam
(no login)

Kitapsever,

August 8 2003, 5:13 PM 

"Aynı Kuran birçok suresine "bu kitap apaçık bir kitaptır" anlamına gelen ifadelerle başlar. Hem de daha surelerin (bazıları) başlarken "apaçık" olmasına dikkat çekilmiş olmasının, bizim de dikkatimizi çekmesi gerekir. "Apaçık" bir kitapta müteşabih, anlamı açık olmayan, yorum gerektiren ayetlerin bulunmuş olması büyük bir çelişkidir; ya da "apaçık" denmemesi gerekirdi."

Muteşabih ayetlerin olmasının sebebi, daha once de bahsettigim gibi cok yuksek, ulvi hakikatlerin akla yakınlastirilmasidir. Bu apacikliga aykiri bir hal degildir herhalde. Mesela butun Islam alemince sabittir ki Allah zaman ve mekandan munezzehtir. Ama Allah'ın kainata nasil hukmettigi bizim anlayışımıza yaklaştırılarak teşbih yoluyla "Allah arşın ustunde kainata hukmeder" "Herşey'in dizgini Allah'ın elindedir" gibi ifadeler ile bizim aklımıza yakınlaştırılmıştır. Bundan bahsetmemin sebebi daha once bir ateist'in Arş'tan "Allah'ın evi" olarak bahsetmesi ve "Allah'ın yukarıda" olduğunu ifade etmesi gibi bir takım yanlış anlamalardı.

"Yukarıdaki maddeleri Allah bilmiyor muydu? Muhammed zamanındaki Arap toplumu apaçık olmaktan ne anlıyorlardı, ayrı bir konu ama bir gün insanların "apaçık" olma konusunda Muhammed dönemi Arap toplumunu çok çok geride bırakacak bir düzeye geleceklerini Allah biliyorduysa bile çok önemsememiş olduğunu varsaymak gerekir."

Evet toplum yapısı degismis olabilir. Ama "Tevhid" hakikatı, "Nubuvvet" hakikatı", "Hasir hakikatı", "Ibadet'in gerekliligi hakikatı", Hz Adem'den beri suregelmis ve devam etmektedir. Insanlar'ın su anda dine ihtiyacı az duyması onların maddede bogulmasından kaynaklanmış olamaz mı? Hiç değişmeyen ölüm hakikatı acaba hayat'tan ne istemektedir?

"Nelerin müteşabih, batıni, simgesel, özel yorumu gerektiren anlatımlar olduğunu eğer Tanrısal bir vahiyle bilme imkanı olamayacaksa, insanların anlayışına göre sonsuz spekülasyonlara kapı açılmış demektir. Nitekim olmakta olan da budur."

Evet itikadın genel çizgileri vardır ki bunlar aslında Kur'an ve Hadislerle belirlenmiştir. Genel çizgiler konusunda sünni dairede çok fazla spekülasyon yok. Mu'tezile, Cebriye gibi mezhebler Kur'an'ın sarih ayetlerine zıd gitmiş, ve peygamberimizin sünnet çizgisinden çıkmışlardır. Bununla beraber teferruatta bir takım farklılıklar olabilir. Ama doğru bir olmak zorunda değil, birden fazla doğru olabilir. Bu mesele uzun çeker, şu anda fazla giremeyeceğim.

"İnsanların alt ve üst tabakalar şeklinde sınıflara ayrılması, insana özgü bir bakış biçimidir; Allah'ın da insanlara "insanların baktıkları gibi" baktığını söylemek abes olsa gerek."

Burada benim anlatmak istediğim Kur'an'ın aklı olan herkese indiğidir. Allah elbette muhatablarını herkesten iyi biliyordu ve onların umumunun seviyesinin kaldıracağı ifadeler kullanmıştır. Yani esas maksadları herkes anlar. Ama maddi ve manevi birikimine göre kimisi kiminden fazla anlar. Bunlara birkaç örnek vermiştim.

"Hem Allah çoğunluğu oluşturan alt tabakadaki halkı daha çok önemsiyorsa (Allah demokrat mı?), çoğunluk imandan mahrum kalmasın diye basit ifadeler kullanılıyorsa; bu ifadelerin doğru-açık-seçik olması da gerekmez mi?
Çocuğa onun anlayacağı dille konuşursunuz ama doğru bilgi vermeye gayret edersiniz, çok anlamlı olabilecek şeyler de söylememelisiniz ki ne demek istediğinizi tam olarak anlayabilsin!..."

Kur'an'ın bütün ifadeleri esas maksada baktığımız zaman doğrudur. Doğruyu arayan ve Kur'an'ı araştıran birisinin dahi Kur'an'ı bir bilim kitabı gibi okumaması gerekir. Evet, Kur'an kainata "lizatihi" yani bizzat zatı için değil "ligayrihi" yani Allah'a bakan yönü için bakar. Allah'ın vücuduna, birliğine, rahmetine kainatı delil yaparken bazen kinaye yolunu kullanmıştır. Mesela Hadid suresinde "demir'in indirilmesi" veya Zumer suresinde "Sekiz çift ehli hayvanın indirilmesi" bilimsel açıdan pek doğru değildir. Ama anlatılmak istenen manaya bakıldığı zaman doğrudur. Bunun örneğini de vermiştim. Mesela "Filanın kılıcının kayışı uzundur" deyimi aslında "Filanın boyu uzundur" manasına bir kinayedir. O adamın kılıcı olsun olmasın, kayışı uzun olsun olmasın eğer adamın boyu uzunsa söz doğrudur. Eğer boyu kısaysa o adamın kılıcının kayışı uzun olsa bile söz yanlıştır. O yüzden bel kemiği, göğüs kemiği gibi ibarelere takılmak yanlış olur diye düşünüyorum. Kaldı ki bu konuda da bir takım sağlam yorumlar yapılabilmektedir. (Bir islam aliminin kitabında "Usul-u mukadderedendir ki akıl ile nakil çatıştığı zaman akıl esas alınır, nakil te'vil olunur. Ama o aklın akıl olması gerektir" diyordu. Burada nakil ile kasıt Kur'an ve hadis olmalı). Kur'an'ın en önemli özelliklerinden biri az sözle çok şey anlatmasıdır. Bundan farklı insanlar aklını ve kalbini kullanarak Allah'ın rahmeti, büyüklüğü, vs konusunda çok farklı şeyler anlayabilirler. Türkçe meallerinin Kur'an'ın aslını asla yansıt(a)mayacağını da unutmamak lazım. Bunun isbatı çeşitli belagat kitablarında var.

Apaçıklık konusuna tekrar gelirsek, esas maksadlara baktığımızda ben yine herhangi bir karmaşıklık veya düğümlü ibareler göremiyorum. Bazı şeyler tam anlaşılamayabiliyor ama bu uslubun çok yuksek ve ozet halde olmasından ve mananın çok derin ve ince olmasından kaynaklanıyor. Kaldı ki bu apaçıklığa bir halel getirmez. Allah hiçbirimizin anlayamayacağı, Tur dağın'da Hz Musa'ya tecelli eden ve Hz Musa'nın bayılmasına sebep olan kelamullah gibi bir kitab da indirebilirdi. O zaman, Kur'an'ın ne kadar açık olduğunu daha iyi anlardık herhalde.

"14 yüzyıl önceye ait bir kitapta elbette ki günümüz bilim ve felsefesinin tarzını aramıyoruz. Ancak Allah'ın bugün gelebileceğimiz bilim ve felsefe düzeyinden de Alim sıfatı gereğince daha Muhammed dönemindeyken bile haberdar olması gerektiğini, ancak sadece o dönemin ölçütlerini kendine referans aldığını görüyoruz. Muhammed zamanındaki insanların bilgi, anlayış ve kültürel düzeyi Kuran'ın her yerinde dikkat çekiyor:"

Kur'an'ın o zamanın şartlarını göz önünde bulundurmaması elbette beklenemez. Kur'an her asra hitab etmekle beraber en çok indirildiği asra hitap etmeli değil mi? Çünkü o zamanda yepyeni bir dinin temelleri atılıyor. Tek kişi ile başlamış bir din. Son derece mutaassıb ve adetlerine bağlı bir arap kavmi var ortada. Elbette çok büyük bir reform yapmak için o zamanın değerlerini, o zamanın köküne kadar yerleşmiş adetlerini göz önünde bulundurmak gerekir.

"- O dönem Araplarının vara yoğa yemin ederek konuşma tarzı da var Kuran'da,
- O dönem Araplarının tarzında küfür etmeler de var Kuran'da,
- O dönemin şiir ve belagate önem veren edebiyat anlayışı da var Kuran'da,"

Burada kısmen yanılıyorsunuz. Kur'an muazzam bir reform getirmiştir. Belki de (bence kat'iyyen) insanlık tarihinin en büyük reformu. Zorla değil, insanların kalbine ruhuna nüfuz eder bir derecede. Peygamber efendimizin (asm) ve Sahabe-i Kiram'ın bütün insanlığa örnek ahlak ve faziletlerini anlatan pek çok eser ve binlerce sağlam kaynaklardan bu zamana gelen rivayetler vardır. Bunların hepsinin yalan olması mümkün mü? Bu forumda bazı ateistler mesleklerince mecbur olduklarından Peygamberimizi karalamaya çalışıyorlar. Ama boşuna yoruluyorlar. Dost ve düşmanın ittifakıyla bütün güzel ahlaklarda ileri derecede (bence en ileri derecede) olan bir insanı bazı rivayetlere yanlış mana vererek karalamak boşuna bir çaba. Kur'an'da "Ve inneke leala hulukin azim" (Kalem suresinin başında bir ayet) mealen "Şüphesiz ki sen en yüce bir ahlak üzeresin" ayeti olduğu halde neden hiçbir dost veya muarız buna o zaman itiraz etmemişti? Veya Hz Muhammed (asm) kendi hakkında neye dayanarak bunu söyledi (haşa). Evet Hz Muhammed birbirine hem çok iktisadlı hem çok cömert; hem çok mütevazi hem çok şecaatli; hem Allah'tan çok korkan, hem de çok cesur bir insandı. Dikkat edin bir insanda birleşmesi zor hasletlerdir bunlar. Bunlara çokça örnek verilebilir. Neyse konuyu biraz dağıttığımın farkındayım.
Evet, Hz Musa'nın zamanında sihir revacda idi. Mucizeleri o cinsten gelmişti. Hz Isa zamanında tıp revacda idi, mu'cizeleri o cinsten olmuştur. Hz Muhammed (asm) zamanında ise en çok revacda olan şeyler belagat, şiir, hitabet, kahinlik gibi şeylerdi. Kabenin duvarında muallakat-ı seb'a denilen belagatca en ust seviyedeki 7 şiir asılıydı. Kur'an belagat konusunda hepsinin ustune çıkmıştır. Nuh Tufanı hadisesini anlatan ayet geldiği zaman Lebid'in kızı Kabe'nin duvarında asılı babasının siirini "ayetlere karşı artık bunun bir önemi kalmadı" diye indirmiştir. Kur'an defalarca "Haydi mumkunse bir nazirini getirini yoksa dunyada ve ahirette zilleti kabul ediniz" dediği halde bu kadar muhtaç oldukları, izzetleri buna bağlı olduğu halde, Kur'an'ın tehdidi ve dostlarının şiddetli teşviki olduğu halde bir nazire getirememeleri Kur'an'ın belagatca erisilemez olduğunu gösteriyor. Getirselerdi elbette bu zamana kadar gelirdi. Halbuki Museylime'nin, ve bir iki yalancı peygamberin sözlerinden başka bu zamana gelen birşey yoktur. Onlar da aleme maskara olmuşlardır. Kur'an'ın kasemleri onu erişilmez yapan özelliklerinden biridir. Burada belagattan anlamayan birkaç ateistin dalga geçmeleri kimseyi bağlamaz. Kur'an'daki inatçı zalimlere "kahrolun" veya "öfkenizden geberin" gibi tabirleri küfür olarak değerlendirmek bana pek doğru gelmedi. Bu konularda daha çok söyleyeceğim şey var ama fazla uzadı.

"- O dönemin ataerkil ve köleci toplum özelliklerinin tüm yansımaları var Kuran'da."

Bu da önemli bir konu. Kur'an bazı konularda "müessis" yani kurucudur. (zekat, içkinin haramiyeti, gibi) Bazı konularda ise "muaddil" yani onarıcıdır. Şu anki sistemden faizin kaldırılması pek mümkün olmadığı gibi o zamanki sistemden de köleliğin kaldırılması mümkün değildi. Ama Kur'an köleliği en vahşi bir suretten hürriyeti netice verecek bir surete çevirmiştir. Köleyle beraber omuz omuza verip namaz kılmak, aynı mecliste oturmak, azadlı bir köleyi kumandan ya da müezzin tayin etmek cahiliye arablarınca tahammül edilmez şeylerdendi. Köle azad etmek Islam'da önemli bir sevap olarak ifade edilmiştir. Bu konu hakkında da çeşitli kitaplar var, bakılabilir.

"Yaratıcıyı bulmak için Kuran mutlak bir gereklilik değildir. Amaç Yaratıcıyı bulmaksa, Tevrat'ta ve İncil'de de bulabilirsiniz; embriyoloji, astronomi ve organik kimyada da..."

Buna katılıyorum. Yaradıcıyı bulmamızda yardımcı olan şeyler aslında şöyle sınıflandırılabilir:
- Geçmiş semavi kitaplar ve Kur'an
- Geçmiş peygamberler ve Hz Muhammed (asm)
- Büyük bir kitap olarak tasavvur edilebilecek olan kainat
- Fıtrat ve vicdan

Ama sizin şu ifadeniz de çok soru işaretlerini beraber getir miyor mu:
"İnsanın yaratılışındaki mucizevi olayları görmek için Kuran'a ihtiyaç yoktur; biraz düşünmek yeterlidir. Ben yaratıcı bir Tanrı olabileceği düşüncesine sizin tahmin edemeyeceğiniz kadar çabuk ulaşabilirim ama benim ulaştığım bu Tanrı, Kuran'da sözü edilen Allah ile aynı mı, değil mi diye düşünürüm!"

Peki bu Tanrı Kur'an'daki Allah değil ise akla şu sorular geliyor:
- Bu Tanrı kainatı niye yaratmıştır?
- Kullarına bu kadar nimet vermesine mukabil kendisine kullarından ne istiyor? Şükür beklemiyor mu?
- Kullarından şükür edenler ile yaradıcısını hiç tanımayanlar bir mi kalacaklar?
- Kısa bir zamanda çeşitli nimetler tattırıp sonra insanları yok etmekte nasıl bir rahmet olabilir? Biliyoruz ki nimetlerin bitmesi büyük bir elemdir.
- Eğer bir ahiret varsa bu tanrı niçin bundan hiç bahsetmiyor?
- Herşeyde yerli yerince bir hikmet, bir intizam kasdedildiğine göre son derece hikmetli iş yapan bir Tanrı olmalıdır. Peki insanları yaratmasındaki hikmet nedir?
- Kullarından kanunlarını çiğneyip te zulmedenler ile zulme uğrayanlar bir mi kalacaklar?
- Kimi kulları bolluk içinde yüzerken kimi kulları pek çok musibetlere maruz kalıyor. Bu kulları nasıl teselli bulacak? Tesellisi yoksa bu zulüm değil mi? Bu Tanrı zulüm mü ediyor?
- ...
Ne dersiniz?

Kur'an Allah kelamı değil de insan kelamı ise akla şu sorular geliyor:
- Bir er bir orgeneralin ne kadar muddet taklidini yapabilir? Taklide çalışsa yapmacıklıklar olmayacak mı? Nasıl son derece ciddi olacak
- Her haline dikkat ile bakan insanlar O'nda yapmacıklık eserini göremeyecekler mi ki O'nu her an kendilerine örnek alacaklar.
- Insan fıtratında yalana yalan demek vardır. 23 sene boyunca
- Bir insan hem son derece doğru olup hem son derece yalancı ve her hali sahtekarlıkla geçmiş olabilir mi?
- Bu insan hangi cesaretle tek başına böyle bir davaya başladı ve ciddiyetini hiç bozmadı. Söylediklerine en çok kendi inanıyor görünüyordu. Bütün kavmi, amcaları O'na düşmanken sabretti. Hiçbir ciddiyetsizlik O'nda görünmedi ve bir kısa zamanda Islamiyet dört bir yana yayıldı. Hangi inançla Eyyub Sultan'lar Istanbul'a, Hala Sultan'lar Kıbrıs'a, ve saireler dünyanın bilmem neresine gittiler?
- Kendisine başta düşman olanlar nasıl birden onu kendilerine çok sevgili buldular. Ebu Cehlin oğlu Ikrime başta azılı düşman iken hangi inanç ile Onun yolunda şehit oldu?
- ...
Peygamberlik Psikolojisi yazınızı okudum ama bütün bunları bir hayal ile yorumlamak biraz abes değil mi?
Mu'cizeleri de unutmamak lazım her ne kadar ateistler inkar ediyorsa da. Tamamen farklı yollardan elimize gelmiş yüzlerce mu'cize rivayeti var. Hepsi yalan mı? Kaldı ki bu rivayetler güvenilirliği sabit Buhari Muslim gibi kişilerden duymaktayız. Bir kaç kişi bir topluluğun peygamberimizin parmağından akan sudan içtiğini söylüyor. Topluluktaki onlarca kişi bu yalan diyor demiyor. Hepsi tasdik etmiş olmaz mı?

Hristiyanlar ne derse desin. Nuh tufanı Allah'ın kudretinden uzak bir hadise değil. Allah bazı kanunlar koymuştur ve genelde icraatını bu kanunlar doğrultusunda yapar. Ama bu kanunlara uymak mecburiyetinde değildir.

Her neyse daha çok şeyler söylenebilir. Ama biraz fazla uzadı.

Sevgilerle,


 
    
selam
(no login)

bir ibare eksik kalmış

August 8 2003, 5:29 PM 

"Insan fıtratında yalana yalan demek vardır. 23 sene boyunca " demiş bırakmışım. Devamı anlaşılıyor gerçi.

"23 sene boyunca, yanında O'nun her halini tedkik edenler haşa yüz defa haşa Allah'ı kendi hevesine göre konuşturduğuna hiçbir emare bulamamışlarsa bu Kur'an'ın Kelamullah olduğunu göstermez mi?"

 
    

(no login)

Yürüyün...

August 8 2003, 6:45 PM 

Mal bulmus madrabazlar!..
(kitapçi, zork, okuz, knz, vs..)
Oturmuslar da Kuran'i analiz ediyorlar!...
Hadi bakim ordan!..

Yok erkek menisi yetmezmiste..
Yok memesi niye varmista..
Yok tavuk yumurtasiymista..

Hadi len ordan!.. Iste böyle.. buna Kuran çarpmis!.. denir..
Çarpilinca çarpik görürsünüz herseyi...
Dua edin de bida çarpsin...
Düzelmeniz için!..

Selam amca'ya saygilarimizla....

 
    
Eza
(no login)

Selam

August 8 2003, 6:53 PM 

Aslında sen kitapsever ve diğer bir kaç arkadaşın oldukça seviyeli ve faydalı tartışma ortamına karışmak istemiyorum,daha çok izleme niyetindeyim.

Umarım sizin tavrınız diğer bir çok arkadaşa da örnek olur ve bu forumdaki seviye ne kadar yukarı çıkarsa katılımcılara da o derece faydalı olur diye düşünüyorum.

İndirek bir takım eleştirilerinize ve bazı hususlara kısaca değinmek istiyorum.


'Muteşabih ayetlerin olmasının sebebi, daha once de bahsettigim gibi cok yuksek, ulvi hakikatlerin akla yakınlastirilmasidir. Bu apacikliga aykiri bir hal degildir herhalde.'

Bundan anladığım allah bir ayet indiriyor fakat anlaşılmıyor ve tekrar değişik bir formatta indiriyor.
Eğer böyle ise vahyeden bir Tanrı zaten sözlerinin anlaşılıp,anlaşılmayacağını en baştan bilir ve indirmez.
Bu yaklaşım tanrının asli sıfatlarına aykırıdır.



'Mesela butun Islam alemince sabittir ki Allah zaman ve mekandan munezzehtir.'

Ben bunu çok tartıştım.
Kuranda böyle bir ifade yok.
Kuran Tanrısı ezeli ve ebedidir,yani zamanının içindedir.



'Bundan bahsetmemin sebebi daha once bir ateist'in Arş'tan "Allah'ın evi" olarak bahsetmesi ve "Allah'ın yukarıda" olduğunu ifade etmesi gibi bir takım yanlış anlamalardı.'

Bakın Mülk 16 ve 17 no lu ayetleri tartışmaya açtım o ayetler açıkça Allah Göktedir diyor,başka ayetler de var.Arş bir mekan çevresinde meleklerin tespih yaptığı bir mekan.



'Burada benim anlatmak istediğim Kur'an'ın aklı olan herkese indiğidir.'

Bu ifade de Kuran'a aykırı.
Kuran Mekke ve çevresindeki Araplara inmiştir.


'Mesela Hadid suresinde "demir'in indirilmesi" veya Zumer suresinde "Sekiz çift ehli hayvanın indirilmesi" bilimsel açıdan pek doğru değildir. Ama anlatılmak istenen manaya bakıldığı zaman doğrudur.'

Bu sizin anlayışınıza bağlıdır,
Ben şunu sorarım,
Neden Kuran da geçen hayvan veya meyve ismleri sadece Arabistan da bulunanlardır.
Bütün insanlığa indiğini iddia ettiğiniz Kuran da bahsedilen Deve isimli hayvanı bir eskimo o devirde nereden bilsin?
Neden demir den bahseder de Titanyum dan bahsetmez.



'Kur'an her asra hitab etmekle beraber en çok indirildiği asra hitap etmeli değil mi? '

Hayır evrensel olmalı !

'Çünkü o zamanda yepyeni bir dinin temelleri atılıyor. Tek kişi ile başlamış bir din. Son derece mutaassıb ve adetlerine bağlı bir arap kavmi var ortada.'

Tüm insanlara indiğini iddia ettiğiniz bir kitabın nasıl olur da sadece tek bir Arap kabilesinin adetlerine uygun olması şartını arayabilirsiniz?



'Belki de (bence kat'iyyen) insanlık tarihinin en büyük reformu.'

Bu çok geçersiz bir iddia.Araplar hala neredyse aynen Kuran öncesi devir gibi yaşamaktalar.
Bu reformu ben şahsen göremiyorum.


'Bu forumda bazı ateistler mesleklerince mecbur olduklarından Peygamberimizi karalamaya çalışıyorlar.'

Bak burada saçmalamışsın !
Bizim yazdıklarımız İslami kaynaklara dayanır ancak ahlak anlayışı izafidir.
sana göre savaştan ganimet kız almak cariyeler köleler veya küçük kızlarla evlenme ahlaka aykırı olmayabilir.
Sana göre Dinimi yayacağım diye yanındakileri de Huri vaadi ile kandırmak ve yüzbinlerin ölümüne sebebiyet vermek ahlak dışılık olmayabilir.

Ayrıca Ateistlerin mecbur olduğu bir meslek olmadığı ancak tersi bir meslek olarak İmamlık vs etiketi altında yüzbin kişinin bu meslekten ekmek yediğini ve tek yapmaları gerekenin güzel fakat yaldızlı içi boş laflar (siz buna belaget diyorsunuz galiba) etmek olduğunu unutmayınız.



'Kur'an'da "Ve inneke leala hulukin azim" (Kalem suresinin başında bir ayet) mealen "Şüphesiz ki sen en yüce bir ahlak üzeresin" ayeti olduğu halde neden hiçbir dost veya muarız buna o zaman itiraz etmemişti? '

Buna nasıl emin oluyorsunuz.
İtiraz edenler bunu kelleri ile ödedi,belgeler de kül olarak.
Peygamberin karşısına geçip savaşanalar herhalde onun doğru sözlü bir adam olduğunu düşünmüyorlardı.
Kuran da bile Peygamber için deli veya cinlenmiş denildiği yazmaz mı?


'Evet, Hz Musa'nın zamanında sihir revacda idi. '

Bu bilginizin kaynağı nedir?
Siz Hz Musa diye birinin yaşadığını veya hangi yıllarda yaşadığını nereden biliyorsunuz?
Sihir olması mümkün olmayan bir şey ken nasıl olur da revaçta olur!



' Hz Isa zamanında tıp revacda idi, mu'cizeleri o cinsten olmuştur.'

Bu husuta da aynı sorularım geçerlidir.

' Hz Muhammed (asm) zamanında ise en çok revacda olan şeyler belagat, şiir, hitabet, kahinlik gibi şeylerdi.'

Ya siz çok uyanıksınız ya Muhammed çok şanslı.
Musa asayı atacak ejderha olacak,
İsa körün gözünü açacak,ölüyü diriltecek,

Muhammedin mucizesi ise güzel şiir yazmak olacak.

Alay mı ediyorsunuz?


'Kabenin duvarında muallakat-ı seb'a denilen belagatca en ust seviyedeki 7 şiir asılıydı. Kur'an belagat konusunda hepsinin ustune çıkmıştır.'

Bu Kuranın Allahtan geldiğini mi ispatlar?
Kabedeki diğer şiirler de Allahtan veya Putlardan geldiği iddiası ile mi asılmıştı?


'Burada belagattan anlamayan birkaç ateistin dalga geçmeleri kimseyi bağlamaz. '

Lütfen Kusura bakmayınız.
Biz Kuranın güzel bir şiir veya edebi eser olmasından ziyade ne söylediğine ve söylediklerinin akla uygun olup olmadığına bakıyoruz.
'Kadını döv''Ganimet Kaddın al''Zeyd boşayınca Zeyneple evlen''Karılarından dilediğinin gününü değiştir''Cariyeler sana helaldir''Hiç hürle köle bir olur mu''Cihat et''savaşa teşvik et' yazacaksın fakat formatı güzel diye ben bu kitabın Allahtan geldiğine inanacağım ve yukarda yazanların hepsini görmezden geleceğim öyle mi?



'Kur'an'daki inatçı zalimlere "kahrolun" veya "öfkenizden geberin" gibi tabirleri küfür olarak değerlendirmek bana pek doğru gelmedi.'

Size öyle gelmesi çok normal.
'İnsanları Cehennemde yakacağım irinli sular içireceğim derilerini yenileyip tekrar yakacağım' diyince de size haz veriyordur.


'Şu anki sistemden faizin kaldırılması pek mümkün olmadığı gibi '

O zaman neden Faiz haramdır demiş?


' azadlı bir köleyi kumandan'

Zeydi kastediyorsan bu çok farklı bir olay.





'Peki bu Tanrı Kur'an'daki Allah değil ise akla şu sorular geliyor:'
- Bu Tanrı kainatı niye yaratmıştır?
Nereden bilelim?
- Kullarına bu kadar nimet vermesine mukabil kendisine kullarından ne istiyor? Şükür beklemiyor mu?
Beklemek zorunda mı?
- Kullarından şükür edenler ile yaradıcısını hiç tanımayanlar bir mi kalacaklar?
Buna ihtiyacı mı var?
- Kısa bir zamanda çeşitli nimetler tattırıp sonra insanları yok etmekte nasıl bir rahmet olabilir?
Kısa bir zaman yaşatıp bu kısa dilimdeki amellere göre onları ebediyen cennette hurilere veya cehennemde ateşlere dolamak nasıl bir rahmet ola ki?
- Kimi kulları bolluk içinde yüzerken kimi kulları pek çok musibetlere maruz kalıyor. Bu kulları nasıl teselli bulacak? Tesellisi yoksa bu zulüm değil mi? Bu Tanrı zulüm mü ediyor?

Aynen öyle Rızkıda hikmeti de azabı da rahmeti de DİLEDİĞİne veriyor.


'- Bir er bir orgeneralin ne kadar muddet taklidini yapabilir? Taklide çalışsa yapmacıklıklar olmayacak mı? Nasıl son derece ciddi olacak
- Her haline dikkat ile bakan insanlar O'nda yapmacıklık eserini göremeyecekler mi ki O'nu her an kendilerine örnek alacaklar.'

Yüzbinlerce insan Ali Kalkancının Müslüm Gündüzün vs lerin sahtekar olduğunu anladı mı?Onları örnek almadılar mı?
Bunun patolojisini geri kalmış beyinlerde ve aptallıkta aramalısın?


'-- Kendisine başta düşman olanlar nasıl birden onu kendilerine çok sevgili buldular. Ebu Cehlin oğlu Ikrime başta azılı düşman iken hangi inanç ile Onun yolunda şehit oldu?'

Ebu cehilin oğlu da babası gibi tufaya getirildi herhalde.Ebu Cehil konusu karışıktır.
Ebu Cehilin kızı da Hz Ali ile evlenecekti fakat bozuldu.


'Tamamen farklı yollardan elimize gelmiş yüzlerce mu'cize rivayeti var. Hepsi yalan mı?'

Kesinlikle yalan ve uydurma !
Kuran da bile Muhammede mucize verilmediği mecburen itiraf edilir.Çünkü millet senin sandığın kadar enayi olmadığından Muhammedden habire ispat ister.Kuran da yazdığına göre ondan 'ğöğe çıkmasını,kitabı kitap halinde gökten indirmesini,altından evi olmasını vs vs isterler' fakat hiç bir mucize gerçekleşmez.

Gerçekleşen bir mucize olmuş olsa önce Kuran da yazması gerekmez mi?


'Kaldı ki bu rivayetler güvenilirliği sabit Buhari Muslim gibi kişilerden duymaktayız. Bir kaç kişi bir topluluğun peygamberimizin parmağından akan sudan içtiğini söylüyor. Topluluktaki onlarca kişi bu yalan diyor demiyor. Hepsi tasdik etmiş olmaz mı? '

Öyle olsa susuzluktan kıvranan Araplar hiç peygamberin peşini bırakır mıydı.
Her dakka tarla sulatırlardı !


 
    
Kitapsever
(no login)

Eza & Selam

August 9 2003, 12:59 AM 


Sn. Eza, yazdıklarınızın hepsinin altına ben de imzamı atıyorum. Ancak ekleyeceklerim olacak:

Sn. Selam şöyle yazıyor (bunları daha önce Risale-i Nur'da da okumuştum):
"Peki bu Tanrı Kur'an'daki Allah değil ise akla şu sorular geliyor:
- Bu Tanrı kainatı niye yaratmıştır?
- Kullarına bu kadar nimet vermesine mukabil kendisine kullarından ne istiyor? Şükür beklemiyor mu?
- Kullarından şükür edenler ile yaradıcısını hiç tanımayanlar bir mi kalacaklar?
- Kısa bir zamanda çeşitli nimetler tattırıp sonra insanları yok etmekte nasıl bir rahmet olabilir? Biliyoruz ki nimetlerin bitmesi büyük bir elemdir.
- Eğer bir ahiret varsa bu tanrı niçin bundan hiç bahsetmiyor?
- Herşeyde yerli yerince bir hikmet, bir intizam kasdedildiğine göre son derece hikmetli iş yapan bir Tanrı olmalıdır. Peki insanları yaratmasındaki hikmet nedir?
- Kullarından kanunlarını çiğneyip te zulmedenler ile zulme uğrayanlar bir mi kalacaklar?
- Kimi kulları bolluk içinde yüzerken kimi kulları pek çok musibetlere maruz kalıyor. Bu kulları nasıl teselli bulacak? Tesellisi yoksa bu zulüm değil mi? Bu Tanrı zulüm mü ediyor?"


Bu soruları, Kuran'da tarifi yapılan Tanrı'ya gönderme yaparak sormuşsunuz. Ama biz zaten Kuran'daki Tanrı'nın evrenin yaratıcısı olamayacağını söyleyip durmuyor muyuz?
Siz, yaratıcı varsa, ancak Kuran'da tarifi yapılan gibi olabilir demeye getiriyorsunuz...

Evrenin yaratıcısının amaçlarını Kuran'dan çıkarıyorsunuz. Ama biz Kuran'ın evrenin yaratıcısından gelebilecek seviyede bir kitap olmasının mümkün olamayacağını söyleyip durmuyor muyuz? Siz, yaratıcı varsa, ancak Kuran'daki amaçlara sahip olabilir demeye getiriyorsunuz...

"- Bu Tanrı kainatı niye yaratmıştır?"
Bu sorunun cevabını bilemeyiz. Belki de, işte şimdi yaptığımız gibi kendisini bulmak için beyinlerimizdeki zorlanmayı görmek için yaratmış olabilir.
Tanrı'ya bir "amaç" aramakla, onu kendimize benzetmiş olmuyor muyuz? Yüce Tanrı, herhangi bir yaratışını herhengi bir amaçla yapmaktan bile münezzehtir. Her şeyi bir hikmetle yaratmıştır diyemeyiz, bir hikmetle onu sınırlandıramayız...

"- Kullarına bu kadar nimet vermesine mukabil kendisine kullarından ne istiyor? Şükür beklemiyor mu?"
Herhangi bir beklentiye sahip olmak insana özgüdür, teşekkür kavramı da. Tanrı'yı neden insan gibi düşünmemiz gerekiyor? Yüce bir Tanrı, "verdiğimin karşılığını isterim" demekten ve tüccar zihniyeti taşımaktan münezzehtir.

"- Kullarından şükür edenler ile yaradıcısını hiç tanımayanlar bir mi kalacaklar?"
Neden olmasın? Aciz bir kulunun şükrü veya tanımaması, Yüce bir Tanrı'nın yüceliğinden neyi eksiltebilir, neyi ziyade kılabilir? Hem kullarını kendine şükür etmeye veya tanımamaya elverişli bir yaratılışla yarattıysa, kullara düşen kendi yaratılış istikametinde gitmektir. Şükür eden de, yaratıcısını tanımayan da nihayetinde yaratıcının kendileri için uygun gördüğü şekilde davranmaktadırlar.

"- Kısa bir zamanda çeşitli nimetler tattırıp sonra insanları yok etmekte nasıl bir rahmet olabilir? Biliyoruz ki nimetlerin bitmesi büyük bir elemdir."
Bu en büyük yanılgı ve demagojilerdendir: Zaten bitimli olduğu için "nimet" diyoruz ve "tat" alıyoruz. Bir başka deyişle, bir gün biteceğini bildiğimiz için bu dünyanın nimetleri bize daha lezzetli geliyor. Zaten Yüce Tanrı'nın rahmeti de, insanları ölümlü kılması ve nimetleri geçici kılmasında kendini gösteriyor, yoksa şimdiki gibi zevkler tadamazdık.
Ayrıca, Yüce Tanrı'nın amaçlarının neler olabileceğini araştırırken hedonist yanımızı ölçüt olarak almak ne derece doğru olabilir? (Zevk ve elem prensibi)

"- Eğer bir ahiret varsa bu Tanrı niçin bundan hiç bahsetmiyor?"
Ahiret diye bir yer varsa, Tanrı'nın bundan bahsetmesi neden gerekli olsun?
Bu dünyaya gelmeden önce, size bu dünyaya geleceğinizden bahsetmiş miydi?

"- Herşeyde yerli yerince bir hikmet, bir intizam kasdedildiğine göre son derece hikmetli iş yapan bir Tanrı olmalıdır. Peki insanları yaratmasındaki hikmet nedir?"
İnsanları yaratmasında bir hikmet olduğunu nereden çıkarıyorsunuz, belki de yok böyle bir hikmet filan! Aslında böyle bir hikmet olsa bile, bu hikmeti bize bildirmek gibi bir zarureti neden duysun? Basbayağı "bizim bu konulara kafa yormamız için" bizi yaratmıştır da diyebiliriz!...

"- Kullarından kanunlarını çiğneyip te zulmedenler ile zulme uğrayanlar bir mi kalacaklar?"
Neden olmasın?
Bir ahiret hayatının olması gerektiğini vurgulamak gibi bir amacınız varsa, sonsuz gerekçe ileri sürebilirsiniz.
Ancak şu var ki, irade-i cüz'iye gibi Kuran'da bile geçmeyen bir takım uydurma kavramlara başvurmadan, zulme uğrayanların zulme uğramasının da, zulmedenlerin zulmetmesinin de ancak ve ancak Allah'ın dilemesi ve öyle olmasını uygun gördüğü için var olduklarını gözardı edemezsiniz.
Dünyada 'zulme uğrayanlar'ın olması Allah'ın takdiri ise, 'zalim olan' da Allah'ın kendisine uygun bulduğu "rol"ü oynuyor demektir...

"- Kimi kulları bolluk içinde yüzerken kimi kulları pek çok musibetlere maruz kalıyor. Bu kulları nasıl teselli bulacak? Tesellisi yoksa bu zulüm değil mi? Bu Tanrı zulüm mü ediyor?"
Yaşam adaletsizdir, bunu kabullenmek çok zor geliyor, dolayısıyle Ahiret yaşamı tesellisine insanlar ihtiyaç duyuyorlar. Ancak, herhangi bir ihtiyaç, sırf o ihtiyaç var diye, olmasına özlem duyulan şeyi varmış gibi düşünmemizi gerekli kılmaz; daha doğrusu insanların dünyadaki ızdırapları, Ahiret için delil olmaz.
İnsanlar başlarına gelene katlanacaklar, teselli için yaratıcının verdiği akıl nimetini kullanarak bilim ve teknikte ilerleyerek musibetlerden kendilerini korumanın yollarını bulacaklar. İşte Tanrı bunu istiyor diyebiliriz.
Baksanıza, Japonya'da Türkiye'dekinden daha çok deprem olduğu halde, bu musibet Türkiye'de daha çok elem ve ızdıraplara yol açıyor. Neden?

----------------------------------------------------------------------

"Kur'an Allah kelamı değil de insan kelamı ise akla şu sorular geliyor:
- Bir er bir orgeneralin ne kadar muddet taklidini yapabilir? Taklide çalışsa yapmacıklıklar olmayacak mı? Nasıl son derece ciddi olacak
- Her haline dikkat ile bakan insanlar O'nda yapmacıklık eserini göremeyecekler mi ki O'nu her an kendilerine örnek alacaklar.
- Insan fıtratında yalana yalan demek vardır. 23 sene boyunca, yanında O'nun her halini tedkik edenler haşa yüz defa haşa Allah'ı kendi hevesine göre konuşturduğuna hiçbir emare bulamamışlarsa bu Kur'an'ın Kelamullah olduğunu göstermez mi?
- Bir insan hem son derece doğru olup hem son derece yalancı ve her hali sahtekarlıkla geçmiş olabilir mi?
- Bu insan hangi cesaretle tek başına böyle bir davaya başladı ve ciddiyetini hiç bozmadı. Söylediklerine en çok kendi inanıyor görünüyordu. Bütün kavmi, amcaları O'na düşmanken sabretti. Hiçbir ciddiyetsizlik O'nda görünmedi ve bir kısa zamanda Islamiyet dört bir yana yayıldı. Hangi inançla Eyyub Sultan'lar Istanbul'a, Hala Sultan'lar Kıbrıs'a, ve saireler dünyanın bilmem neresine gittiler?
- Kendisine başta düşman olanlar nasıl birden onu kendilerine çok sevgili buldular. Ebu Cehlin oğlu Ikrime başta azılı düşman iken hangi inanç ile Onun yolunda şehit oldu?"


Muhammed'in yalancı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. O, büyük bir dava adamı olup, kendisini Allah'ın seçmiş olduğu özel bir insan olduğuna yürekten inanıyordu (aynen Said-i Nursi gibi, ciddi olarak kıyaslayınız). Bir davanın etrafa yayılmasındaki en önemli faktör, doğruluk faktörü değildir, o davanın liderinin kendi davasına olan inanç kuvvetidir (bu durum her ideoloji için geçerlidir, tarihteki diğer önemli liderle kıyaslayınız). Liderin inancını şiddetle savunuyor olması, hatta bu uğurda hayatını ortaya koyması, çevresindeki insanlar üzerinde öyle dramatik bir etki ortaya çıkarır ki, insanlar 'liderin savunduğu görüşler eğer doğru olmasaydı bu kadar şiddetle savunamazdı' gibi bir yanılsamaya kapılırlar, nihayet liderin inancı onlara da bulaşır. (Toplum psikolojisi ve liderlik konusunda araştırmalar yapmanızı acizane öneririm).
İnsan eğer kendisini Tanrı'nın elçisi olarak dünyanın en asil göreviyle görevlendirilmiş olduğuna içtenlikle inanıyor ise, o davanın ruhuna uygun düşüncelerini aslında kendisine Tanrı'nın ilham ettiğini çok rahat düşünebilir (yine Said-i Nursi ile kıyaslayınız).
Netice itibariyle, Muhammed'in olağanüstü başarıları onun Tanrı'nın elçisi olduğuna kanıt olarak gösterilemez. Ancak Muhammed'in son derece inanç sahibi, erdemli, karizmatik, zeki ve azimli (hırslı) bir insan olduğunu gösterir, tarihteki nice örneğini görebileceğimiz başka liderler gibi...


 
    

(no login)

kitapsever bir geldin pir geldin

August 9 2003, 1:06 AM 

'Bir davanın etrafa yayılmasındaki en önemli faktör, doğruluk faktörü değildir, o davanın liderinin kendi davasına olan inanç kuvvetidir (bu durum her ideoloji için geçerlidir, tarihteki diğer önemli liderle kıyaslayınız). Liderin inancını şiddetle savunuyor olması, hatta bu uğurda hayatını ortaya koyması, çevresindeki insanlar üzerinde öyle dramatik bir etki ortaya çıkarır ki, insanlar 'liderin savunduğu görüşler eğer doğru olmasaydı bu kadar şiddetle savunamazdı' gibi bir yanılsamaya kapılırlar, nihayet liderin inancı onlara da bulaşır. '

Çok güzel yazmışsın buna benzer DEHA da yazmıştı harddiskimde olması lazım onu da yapıştıracağım.

 
    
Anonymous
(no login)

galiba buydu

August 9 2003, 1:16 AM 

'Bunların yöntemleri bellidir,Fikirleri yanlış olsa bile,bir fikri sürekli tekrarlayarak,ve onu her şart altında,hatta ölümüne savunarak,mümkün olduğunca çok kişiye ulaştırabilmek ve çoğunluğun fikir'e katıldığı imaj'ını güçlendirerek,İnsan Beyni'nin doğal halinden yararlanmak.'


 
    
Anonymous
(no login)

şimdi anlıyorum

August 9 2003, 1:18 AM 

neden kuranda aynı ayetin ve aynı ifadelerin onlarca kere tekrar edildiğini
 
    
knz
(Login KaNeZe)

sevgili kitapsever

August 10 2003, 8:49 AM 

ben şunu düşünmüştim (neysemne arkadaşı kızdırmışım ama )

eğer o zamandaki insanlar kadın yumurtasını bilmiyorsa,
onların bilmediği birşey üzerinde örnek vermek
bir işe yaramaz.

kadın yumurtası sperm gibi görülen bişey değil.
o zaman bildikleri birşey üzerinden örnek verebilir.
o bir örnek sadece.,gerçeğin kendisi değil.
gerçeğin kendisini nasıl kitaba sığdırabilir.
Kuran'a kulluk edilmez.
Öğüt alınır ama kulluk edilmez.
Müslüman allah'tan başkasına kulluk etmemeli.
o da ne yerdedir, ne göktedir.
gelip size vahiy vermez.
aklını kullan diyor.
eğer niyetin iyise, eğer gerçeğe güveniyorsan
hata yapmaktan korkmazsın.




zork dediğin milyarlarca örnek vardır tabiatta,.
hangi kitap bunları tek tek örnekleyebilir.

burası eksik bir dünya.,
müslümanlar siz aklınızı mı kaçırdınız.
allah sizden bu eksik dünyaya iman etmenizi istedi.

bu dünyada genetik hastalıklar var.
bir insan yavrusu daha doğduğu gün ızdıraplara mahkum
doğabiliyor,

hatta bir kedi yavrusu bile doğabiliyor.
kedinin günahı neydi ?
eğer iman edebiliyorsanız, becerebiliyorsanız
buna iman edin.





 
    
Kitapsever
(no login)

knz

August 10 2003, 10:39 PM 


Sorunumuz, neyin var neyin yok olduğundan ziyade gözümüze çarpan çelişkilerle ilgilidir.
Örneğin; kadında yumurtanın (spermle birleşecek bir şey) olduğundan bahsetmemek, "Kuran'da hiçbir şeyin eksik bırakılmadığı"nı ifade eden ayetle çelişir.
"Kuran evrensel ve her çağa hitap eden bir kitap" ise, Muhammed dönemi Arap toplumunda sorun çıkarmayan ayetler, bizim çağımızda sorun çıkardığına göre, çağımıza hitap edebilmesi bazı "düzenlemelere / yorumlamalara" gereksinim var demektir; yani Kuran'ı olduğundan biraz daha farklı anlamamız gerekecektir, bu ise çağımıza cevap veremediğinin bir ifadesidir ki Kuran'ın her çağa hitap eden evrenselliğine şüphe düşürür.

Soruna "eksik bilgi" olarak değil de "yanlış bilgi" diye bakmak gerekir:
Muhammed'in muhatabı olan insanlar, Kuran kendilerine okunduğunda, bugünkü Müslümanların "bilimle paralellik gösterdiğini iddia ettikleri" ayetleri duyduklarında "bu da ne demek böyle?!" gibisinden tepkiler vermemişler (verselerdi Kuran bunlara değinirdi ve hadis kaynaklarında da bunlardan genişçe bahsedilirdi, çünkü bu tarzda çok fazla ayet var); ancak geçmiş dönemdeki peygamberlerle ilgili anlatılara "eskilerin masalları" demişler (demek ki halk arasında bunlar 'eskilere ait masallar' olarak önceden beri biliniyormuş), Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna itiraz etmişler (ona şair, mecnun ... dediklerine göre pek de sağlıklı biri olmasa gerek), öldükten sonra dirilme konusunda birçok sorular sormuşlardır.
Bir başka deyişle, Kuran'da yazılı olanlardan, o dönem insanları için uyumsuzluk gösteren şeyler, "bilgi" düzeyinde değil, daha ziyade "iman" düzeyinde olanlardır.
Bu "bilgi"nin kaynağı eğer Allah kabul edilecek olursa, her türlü ayrıntı dikkatimizi çeker.
Allah'ın kullarına yanlış bilgi vermemesini bekleriz. Kuran'da gördüğümüze göre "tevhid inancı" hariç tutulacak olursa, o dönem insanlarının yanlış bildiği şeylerin düzeltilmesi yoluna gidilmemiş, hatta o yanlış bilgilerden Allah'a teslimiyet için faydalanılma yoluna gidilmiştir. Kuran'ın bilgi verme amacı olmayabilir ama yanlış bilgilerin de bolca gözönüne serilmesini Allah'ın yüceliği ile bağdaştıramayız.
Muhammed çağının bilgi düzeyi ile uyumlu şeyler söylemiştir insanlara. Örneğin; "7 kat gök", Muhammed'in yeni getirdiği bir bilgi değildir, yüzyıllarca eskiye giden "7 kat gök" düşüncesi yaygın bir inançtır; Eski Yunanlılar ve Romalılar'da da görülmektedir ve eskiden bilinen 7 gezegenin gökte belli bir mekanı kaplaması (her gezegene bir kat gök) ve gökkuşağındaki 7 renkle bağlantı kurulmasıyla böyle bir inancın yerleşmiş olduğu düşünülmektedir. Muhammed belki de içinde yaşadığı çağda dünyanın çoğu yerinde kabul gören bilgileri, Allah'a teslimiyet için birer belge olarak kullanmıştır.
İnsanın spermden yaratılmasından bahseden ayetler, Muhammed döneminin bilgi düzeyiyle uyumludur, aynen "7 kat gök" gibi...

 
    
selam
(no login)

Eza

August 11 2003, 2:23 AM 

Bir kaç gündür internete girme fırsatım olmadığı için cevap yazamadım. Aslında söylediklerine cevap yazmayıp daha önemli gördüğüm bir konu üzerine eğilmeyi düşünüyordum ama yine de kısaca bir değineyim dedim.

"Bundan anladığım allah bir ayet indiriyor fakat anlaşılmıyor ve tekrar değişik bir formatta indiriyor.
Eğer böyle ise vahyeden bir Tanrı zaten sözlerinin anlaşılıp,anlaşılmayacağını en baştan bilir ve indirmez.
Bu yaklaşım tanrının asli sıfatlarına aykırıdır."
Sanırım biraz yanlış anlamışsın. Değişik bir formatta tekrar indirmekten filan bahsetmedim. Bazı hakikatler o kadar yüksek ki, mesela "Allah'ın kainat üzerindeki hakimiyeti hakikatı", bunu bizim gibi zihni dar, hatta bizden daha basit bir kafa yapısı olan bu asırdaki ve geçmiş asırlardaki insanlara anlatmak için teşbihlere, kinayelere başvurulmuş.

"Bakın Mülk 16 ve 17 no lu ayetleri tartışmaya açtım o ayetler açıkça Allah Göktedir diyor,başka ayetler de var.Arş bir mekan çevresinde meleklerin tespih yaptığı bir mekan."
Geçen yazımı baştan tekrar okuyun isterseniz. Bu ayetlerin müteşabih olduğunu söylüyorum işte. Mesela Mülk 16, 17 nolu ayetlerin müteşabih olduğunu anlamak için alim filan olmaya gerek yok. Allah'ın yedi kat gökü yarattığına dair ve Bakara suresindeki "Nereye yönelirseniz Allah'ın vechi oradadır" mealindeki 115. ayet ve daha birçok ayet bu ayetten Allah'ın gökyüzünde olduğunu çıkaramayacağımızı anlıyoruz. Kaldı ki pek çok alim (Beyzavi, Medarik, vs) burada "gökte olan" dan kastın melek(ler) olduğunu söylüyor. Peygamberimizin (asm) bu konuda bir açıklaması var mı bilmiyorum. Bu arada şunu da bilmek lazım ki meleklerde hakiki tesir yoktur. Nasıl sebepler Allah'ın icraatına bir perdedir, melekler de bir üst perde olarak düşünülebilir. (Ölüm için kaza, vs perdesi ve Azrail(as) perdesi gibi)

"Ben bunu çok tartıştım.
Kuranda böyle bir ifade yok.
Kuran Tanrısı ezeli ve ebedidir,yani zamanının içindedir."
Kur'an'da direk böyle bir ifadenin olmaması aksini kanıtlamaz. Pek çok ayeti beraber düşündüğümüzde bu kanaate varıyoruz. Kaldı ki BÜTÜN MÜ'MINLER bu konuda müttefiktirler. Her biri Kur'an ve hadisleri kendilerine rehber kabul ettikleri halde.

"Ayrıca Ateistlerin mecbur olduğu bir meslek olmadığı ancak tersi bir meslek olarak İmamlık vs etiketi altında yüzbin kişinin bu meslekten ekmek yediğini ve tek yapmaları gerekenin güzel fakat yaldızlı içi boş laflar (siz buna belaget diyorsunuz galiba) etmek olduğunu unutmayınız."
Evet, "mesleklerince mecbur olduklarından Peygamberimizi karalamaya çalışıyorlar." demiştim. "Meslek" ile kasdım "gidilen yol" idi. Yani birisi Kur'an'ı ve Hz. Muhammed'i inkar ediyorsa Hz. Muhammed'i kötülemek en azından (haşa) "yalancı, sahtekar, vs" demek zorundadır. Sn. Kitapsever "Muhammed'in yalancı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum" demiş. Ama üzerinde biraz düşünülürse Kur'an'ın Allah kelamı olmadığını iddia etmek için bunu ve bunun gibi yanlış iddiaları ileri sürmek gerekir. Mesela Hz. Muhammed (asm) Cebrail'i (as) gördüğünü, onun vahiy getirdiğini defaatle söylemiş. Buna benzer çok hal var ki sadece bir hayalle veya Kitapsever'in "Peygamberlik Psikolojisi" adlı yazısındaki gibi psikolojik bir takım şeylerle açıklamak imkansız. O yüzden inkarcılar tarafından hakkında bir takım kötülemeye gidilmesi mesleklerince bir zaruret. Ama bunlara insaf ile bakan kimsenin inanacağını zannetmiyorum. Evet, Hz Peygamber'in asırdaşları da bunu yapmaya çalıştılar. Ama onlar ahlakına birşey diyemiyorlardı. Yalancı da diyemediler. O yüzden "sahir", "mecnun" gibi iddialar yapmak zorunda kalmışlar. Velid bin Mugiyre'nin hadisesini hatırlayın...

"bir meslek olarak İmamlık vs etiketi altında yüzbin kişinin bu meslekten ekmek yediğini "
dini derslerin dünyevi bir meslek haline sokulmasına oldum olası karşıyımdır. Ama hiç bir ecir beklemeden, sırf Allah rızası için Allah'ı ve peygamberini insanlara anlatan binlerce insan geçmişte ve (az olmakla beraber) hal-i hazırda da var. Bu zaten bir peygamber mesleği, ve peygamberler hep "in ecriye illa alellah" yani ecrimizi ancak Allah'tan bekleriz demişler. Bu zamanın dünyaperest ve madde hırsı bürümüş müslümanları maalesef bütün dünyaya yanlış örnek oluyorlar. "Araplarda bir reform göremiyorum" diye düşünmenizin sebebi de bu olsa gerek. Bu zamanda müslümanların Kur'an'dan ve Islam'dan uzaklaşmaları nedeniyle cahiliye devrindekine benzer şeyler yaşanıyor. Yoksa Kur'an'ın getirdiği reforma tarih şahittir.

"İtiraz edenler bunu kelleri ile ödedi,belgeler de kül olarak.
Peygamberin karşısına geçip savaşanalar herhalde onun doğru sözlü bir adam olduğunu düşünmüyorlardı."
Başlangıçta peygamberimizle savaşanların çoğunun sonra müslüman olduğunu unutuyorsunuz herhalde. Halid bin Velid'ler, Amr bin As'lar, Süheyl Bin Amr'lar, Safvan bin Umeyye'ler, Ebu Sufyan bin Harb'ler, Velid bin Velid'ler, ve daha niceleri. Evet bir kişi bile Hz Muhammed'in ahlak ve kemalatına birşey diyememiştir. Ebu Cehil bile. Belge bulamayınca belgeleri kül oldu diyorsunuz tabi. Peygamberin karşısına çıkıp savaşanlar o kavmin adetlerine ve atalarının dinine mutaasıp olduğunu, hasedlerini, vs gösterir, yoksa haşa peygamber'in yanlışlığını değil.

"Musa asayı atacak ejderha olacak,
İsa körün gözünü açacak,ölüyü diriltecek,
Muhammedin mucizesi ise güzel şiir yazmak olacak.
Alay mı ediyorsunuz?"
Her ne kadar mucizelere inanmadığınızı bilsem de en azında bu yazıyı okuyan müslüman arkadaşlar için şunu ilave edeyim: "Mucizelerinin çoğunluğu o cihetten gelmiş" demiştim. Yoksa mesela Hz Musa'nın taşı yere vurup su çıkarması Hz Muhammed'in parmağından su çıkarmasının derecesine erişemez. Efendimizin (asm) de ölüleri dirilttiğinin, ağaçların, hayvanların, taşların kendisine şehadet ettiğinin örneklerini sahih kitaplardan okuyoruz. Evet her nevi mucizenin en parlağı Hz Muhammed (asm) tarafından biiznillah gösterilmiştir.

"Lütfen Kusura bakmayınız. Biz Kuranın güzel bir şiir veya edebi eser olmasından ziyade ne söylediğine ve söylediklerinin akla uygun olup olmadığına bakıyoruz.'Kadını döv''Ganimet Kaddın al''Zeyd boşayınca Zeyneple evlen''Karılarından dilediğinin gününü değiştir''Cariyeler sana helaldir''Hiç hürle köle bir olur mu''Cihat et''savaşa teşvik et' yazacaksın fakat formatı güzel diye ben bu kitabın Allahtan geldiğine inanacağım ve yukarda yazanların hepsini görmezden geleceğim öyle mi?"
Benim 'Burada belagattan anlamayan birkaç ateistin dalga geçmeleri kimseyi bağlamaz. ' ile kastım Kur'an'daki kasemler hakkındaydı. Konuyu biraz çarpıtmışsınız. Elbette Kur'an'a formatı için inanmayacaksınız. Bahsettiğiniz konuların üzerinde teker teker konuşmak şu anda çok uzun çeker, ama hepsi için çok mantıklı açıklamalar olduğunu biliyor ve gönülden inanıyorum.

'Şu anki sistemden faizin kaldırılması pek mümkün olmadığı gibi ' derken meseleye yüzeysel bakıp yanlış ettiğimin farkına vardım. Faiz konusuna çok girmek istemiyorum çünk ben bir mühendisim ve ekonomi konusunda bir ihtisas sahibi değilim. Ama şuna inanıyorum ki faiz "sen çalış ben yiyeyim" ci bir zihniyeti temsil ediyor. Bu zihniyetin sosyal hayata getirdiği fenalıklar ise ortada.

"Zeydi kastediyorsan bu çok farklı bir olay."
Zeyd (ra) konusu hakkında ne düşündüğünüzü biliyorum. Ama bu yorum sadece sizi bağlar. Herhangi bir güvenilir tarihi kaynaktan yorumunuza delil getirebilir misiniz? Sadece bu konuda değil, Peygamberimizin neden çok evlendiği, Hz Zeyneb'le evliliği konusu, Hz Aişenin Ifk hadisesi, Bedir savaşı vs vs hepsi hakkında yaptığınız yorumlar sadece sizi bağlar. Bizde çok sağlam yorumlar yapabiliriz ve hatta bu yaptığımız yorumların peygamberimizin ve ashabının genel ahlak ve şahsiyetlerine daha uygun olduğunu da ispatlayabiliriz.

"Yüzbinlerce insan Ali Kalkancının Müslüm Gündüzün vs lerin sahtekar olduğunu anladı mı?Onları örnek almadılar mı?
Bunun patolojisini geri kalmış beyinlerde ve aptallıkta aramalısın?"
Ajan olarak görevlendirilmiş birtakım sahtekarları örnek vermeyi bırakın isterseniz. Ayrıca bir dava ne kadar saçma olursa olsun bir takım aldanmış takipçileri olabilir. Ama bir zaman alemi siyasetiyle yönetmiş, ahlak ve fazilet dersleri vermiş, son derece ciddiyet ve sıdk üzere olan onbinlerce inananı "geri kalmış beyin" diye nitelendirmek çok objektif bir yaklaşım omasa gerek.

"Kuran da bile Muhammede mucize verilmediği mecburen itiraf edilir." "Gerçekleşen bir mucize olmuş olsa önce Kuran da yazması gerekmez mi?"
Bu sözünüzün yanlış olduğuna binlerce Kur'an okumuş din ALIMI şahittir. "Venşakkal kamer."(Kamer-1-2), "Ve ma rameyte iz rameyte ve lakinnallahe rame" :"Attığın zaman sen atmadın, Allah attı" (Kur'an'da geçtiği yeri şu an hatırlamıyorum), "Subhanellezi esra bi abdihi leylen minel Mescid-il Haram ilel Mescid-il Aksa" (Isra-1) gerçekleşen mu'cizelerden üçüne işaret eder. Ayrıca gerçekleşen mu'cizenin önce Kur'an'da yazmasının gerekli olması için gösterdiğin gerekçe ne?

"Kuran da yazdığına göre ondan 'ğöğe çıkmasını,kitabı kitap halinde gökten indirmesini,altından evi olmasını vs vs isterler' fakat hiç bir mucize gerçekleşmez."
Elbette Allah, bazı salakların keyfi için mucize göstertmeyecektir. Kaldı ki imtihan sırrını bozan mucize mucizenin gönderiliş amacına aykırıdır.

"Öyle olsa susuzluktan kıvranan Araplar hiç peygamberin peşini bırakır mıydı.
Her dakka tarla sulatırlardı !"
Ashab-ı Kiram peygamberimizden (asm) durup dururken mu'cize isteyecek kadar edepsiz değildi.

Eza, bu konular üzerinde istiyorum ki aramızda TARTIŞMA şeklinde bir yazışma geçmesin. Tartışmalardan fayda çıktığını hiç görmedim. Aslında benim esas üzerinde durmak istediğim konu Kitapsever'in bahsettiği konular. Bu konudaki görüşlerimi bilahare yazmaya çalışacağım.

 
    
Kitapsever
(no login)

Meraklısına üreme tarihi bilgisi:

August 23 2003, 8:56 PM 

Eski Yunanlılar, kalıtsal özelliklerin yalnızca sperm ile taşındığına inanıyorlarmış. Kadının da yalnızca edilgen bir havuz olduğuna inanıyorlarmış. (Carl Sagan, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, s:312.)

Demek ki, modern bilim gelişmeden yüzyıllarca önce insanlar bu gibi inanışlara sahiplermiş.



 
    
Kireç
(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 24 2003, 12:19 AM 

Hiç bir zaman anlayamadığım bir konu var Kuran'ı ilk yorumlama gereği duyan kişi kimdir ? Bunu hangi yetkiye dayanarak ve ne gerekçeyle yapmıştır ? Amacı nedir ? Neden herkes yorum yapamaz, yorum yapma kıstaslarını kim, hangi yetkiyle koymuştur ? Bu kıstasları koyan "gökteki efendi" değil de "şu fani dünyada bir misafir" ise "şunlar yorum yapabilir şunlar yapamaz" demek ne haddinedir ?
Madem Kuran'da yorum serbest, ayetlerin anlamının dışına çıkmadan olumsuz yönde yorumlar da pek ala (daha da rahatlıkla - ıkınıp sıkınmaya gerek kalmadan) yapılabilir, onları da kabul eder misiniz ?Yorumların Olumlularını kabul ediyorsanız olumsuzlarını da kabul etmeye mecbursunuzdur.

 
    

(no login)

selam´a bir kaç soru

August 24 2003, 4:02 AM 

Sn. selam

Kitapsever'le uzuncadır süregeldiğiniz ve son derece ilginç tartışmayı okuduktan sonra, senin kendi ifadelerinin neticesinde sana bir takım sorular sormak istiyorum. Kesinlikle polemik anlamda algılanmak istemiyorum. Ancak bir iananırın aşağıdaki sorularıma nasıl bir cevap verir diye samimi olarak merak ediyorum.
Neredeyse her seferinde ve her konuda biz insanların Kuran'da yazılanları anlayabilmekten çok uzak olduğumuzu ima ediyorsun. Benim sorularım anlamaktan aciz olduğumuz (bunu senin düşündüğünü varsayıyorum) konular değil, hepimizin müşterek anlayabileceği ve insan aklı dahilinde cevap verebileceği sorular olacak.


1. Kitapsever'in 'Peygamber Psikolojisi' yazısına atıfta bulunarak ve Muhammed hakkında arz ettiği, Muhammed'in kesinlikle yalancı olmadığını, son derece zeki, karizmatik ve azimli biri olduğunu düşündüğüne dair, fakat söylediklerine ve misyonuna kendisinin tam inanmış olduğuna kesin olarak karşı çıkıyorsun ve böyle bil ihtimale hiç yer vermeyi aklından bile geçirmiyorsun.
Buna karşılık, Muhammed, defalarca Cebrail'i gördüğünü ve vahy aldığını söylemiş diyorsun. Bunu söylerken Muhammed'in 'hayel' görmüş olması ihtimalini bir çırpıda red ediyorsun. Cebarail'i görmüş olması, vahy almasının defaatce olmuş olmasından, sanki bu kadar sık veyahut çok hayel görebilmek imkansızmış gibi bir tavır ortaya koyuyorsun.

Böyle bir şeyin peki ala mümkün olduğunu, bir insanın olmayan şeyleri ve insanları görmesine, duymasına, onlarla diyaloğa girmesine ve buna rağmen yüksek akıl icraatına mukabil olabileceğine bir örnek vermek istiyorum:

Halen yaşamkta olan John Forbes Nash, amerikalı bir matematikçi ve 1994 yılında İktisadi Bilimler nobel ödülünü almıştır. Nash, Adam Smith'in teorisinin uzatılması gerektiğini öne sürerek, bugün 'Oyun Teorisi' adında tanınan ve ekonomide, devletler arası müzakerelerde ve hatta ikili ilişkilerde uygulanan bir stratejinin mucizidir. Kendisine dahi diye bakılır.
İşte bu aynı John Forbes Nash aynı zamnada onyıllardır şizofreni hastasıdır. Üniverste yıllarında ode arkadaşıyla sıkı bir arkadaşlık kurmuş, sonra bu arkadaşının, annesi babası öldüğünden kendisine emanet kalmış 6-7 yaşlarında kız yeğenini tanır ve soğuk savaşta bilgisine başvuran bir istihbaratcıyla yakın temasda bulunur. Onyıllar boyunca bu insanlar Nash'in yanında olmuşlar. Fakat gerçekte bu saydığım insanlrın hiç birisi yaşamıyordu, hepside Nash'in hayalinde olup bitenlerdi. Halbuki Nash bunlarla konuşuyor, tartışıyor ve onları evine davet ediyordu.
Bir gün Nash'in karısı kocasının hastalığının farkına varıyor ve onu akıl hastanesşne esvk ettiriyor. Akıl hastanesinde Nash, uzun süre kendisinin bir entrika kurbanı olduğunu iddia ederken bir gün bir şeyin farkına varıyor: Bu varlığını iddia ettiği insanlar hiç yaşlanmıyordu, kız çocuğu bile halen 6-7 yaşlarında kalmış.
Bu üzere Nash hasta olduğunu idrak ettikten sonra tedavisinde işbirliği yapmaya başladı. Bir süre 'deli' olarak üniverstede hademeliğe benzer işler yaptıktan sonra tekrar öğretim üyesi oldu. Nobel ödülünü aldıktan sonra kedisine sorulduğunda, hayelindeki insanların halen ve her zaman yanlarında olduğunu, fakat onların artık Nash'in iradesinde bir rol oynamadığını söylemiş. Nash hayalindeki insanları görmekte devam ettiğini açıkca söylüyor.

İlave etmek gerekir, Nash teorisini yazarken hayali oda arkadaşı var idi.

Şimdi bunu göze aldığımızda, Kitapsever'in Muhammed hakkında söyledikleri biraz daha muhtemel olamazmı? Gerçekten bie insan hayal ürünlerinin gerçekliğine inanarak, sahiden gerçek bir davaya gösterebileceği özveriyi hayal ürünlerine göstermezmi?
Bence Kitapsever'in bu yaklaşımı hiçte öyle göz ardı edilecek bir görüş değil.

2. Muhammed'i çok özel ve güzel diyeceğimiz sıfatlarla donatıyorsun. Örneğin kimse ona (iyi sıfatlarından dolayı) karşı gelmedi diyorsun.
Hiç kimse karşı gelmedimi, bunu kesin olarak bilmemiz bugün belki imkansız. Ben diyorum karşı gelen mutlaka oldu, sen diyorsun olmadı. Ben iddiamı ispat edemiyorum. Fakat aynı zamanda hiç bir islam makanının inkar etmediği hatta tasdik ettiği hususlar, olaylar var.
Bunların biri Muhammed'in Ayşe ile evlenmesi. Muhammed'in Ayşe ile nişanlanmasının, Ayşe 6-7 yaşlarında olduğunu kimse inkar etmiyor ve aynı şekilde Ayşe'nin 9-10 yaş arasında Muhammed'in evine gelin gittiğide inkar edilmiyor. Şimdi düşünelim ki, elli küsur yaşında bir adam geliyor ve 6-7 yaşında olan kız yeğenimizi kendine karı olarak istiyor. Böyle bir adama ne dersin? Böyle bir şeyin tarifi varmı? Bunu hangi insan vijdanı ve aklı kabul eder? Bu soruya gelen hazır cevapları hep duyarız. İşte, o zamanları kızlar daha erken yetişiyorlarmış. Hiç 6-7 yaşında bir kız çocuğu yetişkin olmuşmu? Hadi diyelim, o zaman henem evlenmedi ya. Bir insanın, hemde 'Ben Peygamberim' diyen birinin, 6-7 yaşında bir çocuğu görünce onunla evlenmek fikrine gelişine ne dersin? Bu cevapları vermek için hiç geçmişe bakmaya gerek yok. Kendi vijdanımızı yoklayarak verilmesi gereken cevabı kendimiz verebiliriz, hiç bie meale, tefsire bakmadan. Bunu yapan biri pedofildir. Buna türkçede 'Sübiyancı'da derler.

Galiba bunun hiç bir mecazi bir anlamı yoktur, aynen Kuran'daki 'Canları çıksın, gebertin, ellerini ayaklarını çaprazlaşa kesin' gibi hükümlerinden olmadığı gibi. Bunlar son derece net ve somut olarak ve özellikle akıl seviyesi en düşük olanlarında anlayacağı bir şekilde ifade edilen hükümler.

Yine biz aciz ve adi insanların ahlakıyla Zeyd ve karısı Zeynep olayını soralım. Müsadesi ama var, ama yok. Hangi ahlaka dayanarak kim gelini ile evlenir? Bu Muhammed'in gününde bile ayıptı ve ancak bir vahy onu bu ayıptan kurtarmıştır. Bir adamın oğlunun (isterse evlatlık edindiği oğlu olsun) karısına göz dikmesinin ve onunla evlenmesinin Kuran'da ve hukukta istediği kadar müsade olsun, bu ahlakmı sence? Doğrumu yani bu? Bir peygambere yakışan birşeymi bu? Yoksa budamı bizim aklımızın ermiyeceği mecazi anlamda birşeymi? Yoksa Muhammed gelini ile sadece 'mecazi' anlamdamı yatağa girdi? Soruyorum!! Buna cevap vermek içinde tefsire, meale gerek yok. Vijdana sormak yeter.


3. Muhammed'in mucizelerine yalan diyen Eza'ya, tekrar Kuran'da Muhammed yaptı diye yazılan mucizelere işaret ediyorsun. Bir yerde soruyu aynı soru ile cevaplandırıyorsun.
Mucizelerin küçüklerinden geçerek en büyüğüne bir bakalım.
'Şakkı kamer' denilen, ayın ikiye bölünmesi mucizesi. Bu muciye hakkında hadisler ayın her iki parçasınında Dünya'ya düştüğünüde söyler. Fakat biz hadise baş vurmadan bakalım.
Sen gerçekten ayın ikiye bölündüğüne inanıyormusun? Bu, ayın tepsi kadar küçük olmadığını bildiğimiz bir çağda, ayın, Dünya'nın kütlesinin 1/6 sında olduğunu bildiğimiz bir zamanda, bu mucizeyi bugün oldu diye anlatana gerçekten inanırmısın? Ay gerçekten bölünmüş olsa bunun etkileri ne olacağını bildiğin kanısındayım. Eğer Muhammed zamanında bu etkiler bilinseydi, acaba Muhammed bu mucizeyi 'yaratırmıydı'? Bugünkü bilgimizle buna gülüp geçeriz fakat benim kendi çocukluk döneminde kaldığım yerde hakim olan düşünceye göre ben inanırdım. Ay tutulmasında elime bir tava ile kaşık verdiler ve kaşıkla tavanın altına vurdurdular. Nedenmi? Ayı tutan canavar gürürltüden korkarak onu salıversin diye. Bir sonraki gece, ayın yüzündeki yorgunluk ifadesini basbayağı 'gördüm'. Evet, o gün ayın sadece tepsi kadar büyük olduğna inandım ve bölündü deselerdi, bölündü diye inanırdım. Tıpkı 1400 yıl evvelki arabın inandığı gibi. Bir daha sormuş olayım. Gerçekten ayın bölündüğü muciyeze inanıyormusun?

Her ne kadar belli bir ihtirsala yazdım ise de, sorular ortada. Hiç biride 1400 yıl geriye gitmeyi gerektirmiyor. Hepside bugün cevaplandırılabilir. Farkına varmışsındır, yazdıklarım inkar edilmeyen ve doğruluğu islam aleminde kabullenen hususlar, olay olarak hiç biri benim uydurmam değil ve kaynakları Kuran'dır. Ben sadece bunlara senin bakışını merak ediyorum. Benin bakış açısı yeterince belli olmuştur diye düşünüyorum.

Yine tüm ihtirasıma rağmen kemer altına vurmamaya çalıştım ve kimsenin kişiliğne saldırı amacım yoktur.

Sevgiler
Darvinist


 
    
Eza
(no login)

Sn.Kitapsever

August 25 2003, 9:45 AM 

'Eski Yunanlılar, kalıtsal özelliklerin yalnızca sperm ile taşındığına inanıyorlarmış. Kadının da yalnızca edilgen bir havuz olduğuna inanıyorlarmış. (Carl Sagan, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, s:312.)'


Sn kitapsever,
kesinlikle yanlış anlamayınız,size güvenim elbette var,ancak ben yıllardan beri şüpheciliği elden bırakmam,verilen kaynakları mutlaka test ederim.
Bu Kuran ayetleri için de böyledir başka herhangi bir kaynak için de.

Bahsettiğiniz Kitap eğer Tubitak'tan yayınlanmış bulunan kitapsa ki,başka bir yayınevinden çıkarıldığını sanmıyorum,312.sayfasında bahsettiğiniz paragrafı bulamadım.



 
    
Anonymous
(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 25 2003, 6:55 PM 

Tübitak tarafından Aralık 2000'de 12. basımı yapılan adı geçen kitabın 312. sayfasından alıntılanmıştır.

Yunan matematiği, ileriye yönelik parlak bir adımdı. ... Çocukların annelerine olan su götürmez benzerliklerine karşın, kalıtsal özelliklerin yalnızca sperm ile taşındığına; kadının yalnızca edilgen bir havuz olduğuna inandılar. ...

Eğer elinizdeki baskı daha farklıysa, XVIII. Bölüm olarak yazılan "Rüzgar Toz Kaldırır" başlığından itibaren okuyunuz.
Hassasiyetiniz için tebrik ederim.

 
    
Kitapsever
(no login)

Sn. Eza

August 25 2003, 6:59 PM 

Yukarıdaki Anonymous nick'li bilgiyi size ben yazdım.
Kitapsever

 
    
Eza
(no login)

Kitapsever

August 25 2003, 10:16 PM 

Bendeki nüsha Eylül 1998 ve Birinci baskı.

Belirttiğiniz bölüme baktım ve alıntınızı 249. sayfada buldum.

Teşekkürler.

 
    
selam
(no login)

Sn. Darvinist,

August 26 2003, 12:36 PM 

Sizinle bu konular üzerinde yoğunlaşmak istemiyorum, ama yine de kısaca sorularınıza cevap vermeye çalışacağım.

”Şimdi bunu göze aldığımızda, Kitapsever'in Muhammed hakkında söyledikleri biraz daha muhtemel olamazmı? Gerçekten bile insan hayal ürünlerinin gerçekliğine inanarak, sahiden gerçek bir davaya gösterebileceği özveriyi hayal ürünlerine göstermezmi?
Bence Kitapsever'in bu yaklaşımı hiçte öyle göz ardı edilecek bir görüş değil.”

Şizofreni gibi hastalıklar konusunda çok fazla bilgim yok, ama böyle psikolojik rahatsızlıkları olan insanlar pek normal olamıyor. Nash’ın “Game Theory”i bulması onun sivri zakalı bir insan olduğunu gösterebilir ama normal bir insan olduğunu göstermez. Einstein da çok zeki idi ama normal değildi. Normal bir şekilde bir misafir ağırlamaktan da acizdi. Bu konuda sn. Kitapsever bir psikyatr olarak bizi bilgilendirirse sevinirim. Sn Kitapsever, insan sosyal, siyasi, insani ilişkilerde çok üstün olup ta, aynı zamanda psikolojik rahatsız olabilir mi?

Bir de şunu ilave edeyim. Siz Kur’an’ın tamamını okuduğunuzda, bütün ayetlerin bir hayal ürünü olabileceğine kendinizi ne kadar inandırabiliyorsunuz. Şahsen bana aklen çok çok uzak geliyor.

Hz Aişe, ve Hz Zeyneb konularına gelirsek, açıkçası bu tip konulara çok fazla değinmek istemiyorum, çünkü meseleye tam zıt açılardan bakıyoruz.

Kısaca değinirsek :
Öncelikle siz evlilik ilişkisini neden sadece seks ilişkisi olarak anlıyorsunuz? Peygamberimizin (asm) hanımlarının çok büyük vazifeleri vardı. Evet peygamber efendimiz her yönüyle insanlara örnek olarak gönderilmiştir. Evin dışındaki meselelerdeki dinin incelikleri, vs konularında sahabeler vazifeli olduğu gibi ev içi, ailevi meselelerdeki dinin inceliklerinin müslümanlara iletilmesi, vs konularında da ezvac-ı tahirat’ın önemli vazifeleri vardı. Mesela kadınlar kapsamında dinin inceliklerinin anlatılması, ailevi konularda sünnetin ne olduğunun beyanı, vs hep ezvac-ı tahirat’ın göreviydi. Bunun için meşrepçe çeşitli, fıtraten farklı farklı hanımlara ihtiyaç vardı ki peygamberimizin çok evlenmesinin sebeplerinden birisi budur. Hz Aişe ise peygamberimizin yanına çok genç yaşta gelmesiyle, tamamen bir peygamber terbiyesi görmüş ve bir peygamber terbiyesi altında yetişmesi onun daha büyük çapta Islam’a hizmet etmesini mümkün kılmıştır. Hz Aişe en çok hadis rivayet eden sahabiler arasında olmakla beraber, pek çok sahabe peygamberimizin vefatı sonrasında ailevi meseleler, vs konularında O’na danışmışlardır. Kaldı ki Hz Aişe ile peygamberimizin evliliği konusunu ilk ortaya atan peygamberimiz değil, peygamberimizin akrabalarından yaşlı bir hanım sahabedir (ismini şu an hatırlayamadım) Bu da o zaman şartlarda bunun normal bir evlilik olduğunu gösteriyor.

Hz Zeyneb konusuna gelirsek,
« Bir adamın oğlunun (isterse evlatlık edindiği oğlu olsun) karısına göz dikmesinin » diyorsunuz, peki göz diktiğini nereden biliyorsunuz ? Bunu nereden çıkarıyorsunuz ? « Hz Zeyneb’i serbest bir kıyafetle görüp gönlünün kayması » hakkındaki ne üdüğü belirsiz bilgiden mi çıkarıyorsunuz ? Peygamberimiz elbette Hz Zeyneb’i evlenmeden önce de akrabası olması hasebiyle ve tesettür emri daha gelmediği için çokça serbest kıyafetle görmüştür ve Hz Zeyd’le evlenmeden önce kendisiyle evlenmesinde her hangi bir engel de yoktu. Evet Allah tarafından Hz Zeyneb’in peygamberimizle (asm) « zevvecnakaha » emriyle evlendirilmesinde çok hikmet vardır diyoruz. Mesela bunlardan birisi, Hz Zeyneb’in bir peygamber eşi olacak kemalatta olmasıdır.

Islam alimlerinin ve hatta düşmanlarının Hz Muhammed hakkında tasdik ettikleri binlerce, milyonlarca husustan sadece iki-üçünü Hz Muhammed’in ahlakının aleyhinde yorumlamak bana pek objektif bir yaklaşım olarak gelmiyor açıkçası.

”Muhammed'in mucizelerine yalan diyen Eza'ya, tekrar Kuran'da Muhammed yaptı diye yazılan mucizelere işaret ediyorsun. Bir yerde soruyu aynı soru ile cevaplandırıyorsun.”

Kur’an’da yazılan mucizelere işaret etmem, Eza’nın Kur’an’da mucize verildiği yazmaz demesinden dolayıydı.

Mucizelerin küçüklerinden geçerek en büyüğüne bir bakalım.
”'Şakkı kamer' denilen, ayın ikiye bölünmesi mucizesi. Bu muciye hakkında hadisler ayın her iki parçasınında Dünya'ya düştüğünüde söyler.”
Bu mu’cize hakkında sahih kaynaklarda böyle bir hadis yok. Tahkik ehli bunun bir munafık tarafından mu’cizenin kıymetini düşürmek amacıyla ilave edildiğini söylüyorlar.

“Sen gerçekten ayın ikiye bölündüğüne inanıyormusun? Bu, ayın tepsi kadar küçük olmadığını bildiğimiz bir çağda, ayın, Dünya'nın kütlesinin 1/6 sında olduğunu bildiğimiz bir zamanda, bu mucizeyi bugün oldu diye anlatana gerçekten inanırmısın? Ay gerçekten bölünmüş olsa bunun etkileri ne olacağını bildiğin kanısındayım. Eğer Muhammed zamanında bu etkiler bilinseydi, acaba Muhammed bu mucizeyi 'yaratırmıydı'? Bugünkü bilgimizle buna gülüp geçeriz fakat benim kendi çocukluk döneminde kaldığım yerde hakim olan düşünceye göre ben inanırdım. Ay tutulmasında elime bir tava ile kaşık verdiler ve kaşıkla tavanın altına vurdurdular. Nedenmi? Ayı tutan canavar gürürltüden korkarak onu salıversin diye. Bir sonraki gece, ayın yüzündeki yorgunluk ifadesini basbayağı 'gördüm'. Evet, o gün ayın sadece tepsi kadar büyük olduğna inandım ve bölündü deselerdi, bölündü diye inanırdım. Tıpkı 1400 yıl evvelki arabın inandığı gibi. Bir daha sormuş olayım. Gerçekten ayın bölündüğü muciyeze inanıyormusun?”

Allah’ın bütün kainatın yaratıcısı ve “bütün tabiat kanunlarını koyan” ve dilediğini yapan sonsuz kudret sahibi bir Zat olduğuna inanan biri olarak buna niye inanmayım? Ay bölünürken ve bölündükten sonra bunun etkilerini silmeye de Allah’ın kadir olduğuna inanıyorum. Mu’cize dediğimiz zaten Adetullah kanunlarının Allah tarafından peygamberliğe delil teşkil etmesi için değiştirilmesi değil mi? Yani Allah tarafından adetini değiştirmek kaydıyla kulunun peygamberliğini tasdik etmek değil mi?
O bahsettiğin “ayın tutulması” hadisesini biliyorum. Ayın tutulması hakkında bilginlerin yaptığı bir teşbih avam tarafından hakikat zannedilmiş. Dilersen ayrıntısına girebiliriz.

Sn Darvinist, kısaca ben de içimden hiç kimseye bir kin beslemeden doğru bildiğim ve aklıma mantığıma ve viCdanıma uygun gelen şeyleri yazdım. Ama bu konu üzerinde tartışmanın uzamasının fayda getireceğini pek zannetmiyorum. Çünkü meseleye tamamen zıt açılardan bakıyoruz.

En doğru yolu bulmanız dileğiyle,
selam

 
    
Kitapsever
(no login)

Sn. Selam

August 26 2003, 2:03 PM 

Psikolojik rahatsızlıklar çeşitli derecelerde hayatı etkileyebilir, bu etki istenen yönde de gelişebilir. Örneğin, paranoid durumlarda kişi inandığı dava (her ne olursa olsun) konusunda o kadar sarsılmaz bir inanca sahiptir ki, bu durum onun amacına ulaşmasını kolaylaştırır. Paranoid hastanın güçlü bir inanca sahip olmasının dışında kişilik yapısında bir anormallik yoktur, varsa bile olumlu yöndedir, çünkü genellikle zeki insanlardır.
 
    
selam
(no login)

Sn. Kitapsever

August 26 2003, 2:21 PM 

Verdiğiniz bilgi için teşekkür ederim. Ama bütün ayetlerin bir hayal eseri olması benim aklıma hala çok çok uzak geliyor.
 
    
Kitapsever
(no login)

Sn. Selam

August 26 2003, 5:51 PM 

Bütün ayetlerin bir hayal eseri olması düşüncesine takılıp kalmayınız. Böyle birşey iddia edilmedi. Bizim ileri sürdüğümüz şey, bir hayal değil, bir "yanılsama" olduğu. Yani, Muhammed'in kendisini Allah'ın elçisi olduğunu derin bir duyguyla hissetmesi, zihninde oluşan düşüncelerin kendisine Tanrı'dan vahiy yoluyla bildirildiğine inanması.

Tarihteki başka üstün insanlarla karşılaştırdığımızda da benzer durumları görebiliyoruz. Örneğin Mevlana Celaledin-i Rumi'nin "Mesnevi"sini okumuş olduğunuzu tahmin ediyorum; gerçekten harikulade bir eserdir. Mevlana, eğer Tanrı'sal bir ilham olmasaydı, Mesnevi'yi yazamayacağını söylemiştir. Bana öyle geliyor ki, eğer Muhammed'in son peygamber olduğu Kuran'da ayet halinde kesinleşmiş olmasaydı, belki Mevlana da Mesnevi'yi Tanrı'dan aldığı vahiyle yazdığını söyleyebilirdi; belki kendisinin peygamber olduğunu da iddia edebilirdi.
Mesnevi için hayal eseri diyebiliyorsanız, o zaman Kuran için de diyebilirsiniz.

Ayrıca tüm sanat dallarında (edebiyat, müzik, resim ...) sanatçılar bir ilhamla eserlerini ortaya çıkarırlar. Buradaki "ilham", bilinçli düşünceden ziyade o sanatçının "bilinçaltı"na tekabül eder. Aynı şeyin peygamberler için de geçerli olduğu düşünülmektedir, tek fark peygamberler için ilham yerine vahiy tabirinin kullanılmasıdır.

Mozart'ın 40. Senfonisi de, Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'ı da hayal değildir, yanılsama değildir; ancak ilhamla ortaya çıkarılmışlardır. Mozart'ın veya M. A. Ersoy'un psikolojik durumlarının ne halde olduğu, onların üstün eserlerinin değerini değiştirmez, ama, ilhamlarının insani değil de ilahi kaynaklı olduklarını iddia etselerdi, onların yanılsama içinde olduklarını söylemekten geri kalmaz mıydınız?

 
    
Eza
(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 26 2003, 6:35 PM 

'Ama bütün ayetlerin bir hayal eseri olması benim aklıma hala çok çok uzak geliyor.'

Bütün ayetleri sanki ilk defa söylenen sözlermiş gibi değerlendirmişsiniz.

Oysa Kuran ayetlerinin büyük bölümü zaten 'eskilerin masallarıdır' olduğu gibi veya kimi değişikliklerle Tevrat'tan aktarılmışlardır.Ve ayetlerin bir bölümü de bir den fazla kereler tekrar edilmiştir.

Üzerine biraz da günlük olaylar ile ilgili yorumları ve direktifleri ekle,biraz da evlilikler ve kadınlarla olan münasebetleri düzenle oldu sana ciltler dolusu dörtlük.

Bu yüzden her bir Kuran ayeti ilhamla söylenmiş değildir.Tıpkı burada bizim yazdıklarımızın da bir nevi tekrar olması gibi.

Kitapsever'in örneklerine ilaveten Nostradamus'un dörtlükleri var ciltler dolusu,bir çok insan da oturup onlardan manalar çıkarmaya uğraşıyor ve ciltler dolusu manalar yüklüyorlar,tefsirler yapıyorlar.

Kısaca bütün ayetler zaten hayal eseri değil,

O ayetler'in büyük bölümü zaten vardı.

 
    

(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 27 2003, 7:00 PM 

Sn. selam
Sizin dediğiniz gibi konuya zıt açıdan bakmış olmamızdan dolayı benimle daha fazla tartışmak istememenizi ancak saygıyla karşılayabilirim. Dediğinize rağmen yazdığınız cevaplara teşekkür ederim.
Tartışma hakkında önce genel olarak söylemek istediğim, tartışmaya katılan taraflar çoğu zaman zıt veyahut çok farklı görüşte olurlar ve tartışmanın amacı bir mutlaka bir mutabakat sağlamakta değildir. Buna katılacağınızdan eminim. Tartışma aynı zamanda fikir alış verişini sağlar. Bu foruma katılan ve ele aldıkları konulara genel anlamıyla iki taraftan oluşuyor. Bir tarafında ateistler öbür tarafta teistler. Bu durumda zıt bakış açılarının mevcudiyeti gayet normal.

Yinede görüşünüze saygı göstererek ve tarışmayı en azından ikimizin arasında uzatmadan görüşüşümü toparlamak üzere bir iki satır yazıyorum.

Eğer burada birileri tüm ayetlerin hayel olduğunu iddia ettimi bilmiyorum am etmişde olsa bu ayetin içeriğine demek olmaz. Ayetin içeriği bambaşka bir konu. Hemen arz edeyim, ayetlerin içeriği doğru veya yanlış diye bir fikir beyan etmiyorum bu yazımda. Ayetlerin hayel olduğunu söylerken, bu ayetlerin, Tanrı değil, insan sözü olduğuna dair bir iddiadır.

Nash konusunu sadece bir insanın ruh hastası olmasına rağmen üstün derecede üretken olabileceğini ve bunun bir çelişki olmadığını anlatmak için verdim. Bu örneğin aynı şekilde Muhammed'e uyabileceğini düşünerek. İddia etmeden sadece mümkün olduğunu söylemek istedim.

Müsade edin, Ayşe ve Zeynep konusuna gelince kaçamak yapıyorsunuz. Bu husuta ben sizin kendi fikrinizi sordum. Soruya cevap vermeden açıkca kaçınıyorsunuz. Bu hususta zıt olan görüşler nedir acaba? Benim görüşüm bu hususta çok açık ve diyorum ki, Muhammed'in bu husustaki tutumu o zaman ve bugün ahlak anlayışına karşıdır. Yaptığı ahlaksızdır diyorum. Muhammed'in bu husuta yapmış olduğunu her hangi biri yaptığını düşündüğümüzde, buna ahlaksızlık demiyecek normal bir insana ben daha rastlamadım ve emimim, sizde aynısını diyorsunuz fakat açıkca söylemeye çekiniyorsunuz. Burada yine kafayı kuma sokma temayülü belli oluyor ve görüşlerin zıt olmasını öne sürerek bahaneye baş vuruluyor.
Muhammed'in, Ayşe ve Zenep'le neden evlendi ve bunda olan sözde hikmetleri çok duydum. Hiç biride ahlak sorusunu cevaplandırmıyor. Muhammed'i, Zeynep ile evlilikten kınanmasını ancak tam vaktinde gelen vahyler kurtadı.
Muhammed'in insanlara öğüt ve ders vermesi için bu kadar zevce ye ihtiyaç olduğuna kimsa ikna olmaz. Neden o zaman kadınlar için özel bir müessese kurmadı? Hem böylece kadına daha fazla önem vermiş olurdu. Sizin yazmış olduğunuz gerekçeler birer bahanedir ve öne sürdüğünüz gerekçelerin başka türlü daha inandırıcı bir şekilde ve daha dürüst yapılabileceğini idrak edersiniz. Sizin tavrınız aslında bir çok islam kaynaklarını yalancı kılıyor. Onlar pek ala aşktan ve vurulmadan bahs ediyor. Bunu inkar etmekle, bu olayı içinize sindiremediğinizi görüyorum ve sizi bundan dolayı takdir ediyorum.
Yine Zeynep ile evliliğine gelince dediğiniz, neden bu konu üzerinde duruluyor, halbuki daha nice (milyonlarca) şeyler var Muhammed hakkında?
Cevap gayet basit.
Muhammed gibi bir iddiada bulunan biri, davranışlarıyla ölçülecek tabii. Birinin dedikleri yaptıklarına uyması lazım ki, onun dürüstlüğüne inananlım.
Bugün birini düşenelim ki, her gün insan haklarından, kadın haklarından savunarak konuşsun, kendini örnek göstersin, fakat evine gelince karısını dövsün. Bu adamı örnek görmek mümkünmü? Muhammed hakkında 'İmamın dediğini yap, yaptığını yapma.' formülü geçerlimi?
Benim bu konuda yaklaşımım tamamen objektif. Muhammed'e vurduğum ölçü her hangi bir başkasına vurduğum ölçüden farklı değil.

Soru işaretiyle yazdıklarıma cevap mecburiyeti yok. Bu sorular ancak retorik sorular. Cevabını aslında çok iyi biliyorsunuz.

Şakk'ı kamer olayında mevcut hadislerin münafıklar tarafından konulduğunu iddialar yinemi öne sürülüyor? Bence, bu mucize gittikçe gülünç bir hal almasından rahatsız olup, bu iddia kasıtlı olarak öne sürüldü. Benim iddiamda bu.

Son olarak değinmek istediğim
''Islam alimlerinin ve hatta düşmanlarının Hz Muhammed hakkında tasdik ettikleri binlerce, milyonlarca husustan sadece iki-üçünü Hz Muhammed’in ahlakının aleyhinde yorumlamak bana pek objektif bir yaklaşım olarak gelmiyor açıkçası.''

Islam alimleri elbette Muhammed'i yüceltecekler, başka ne yaparlar? Ama hangi düşmanlar neyi tasdik etmişler?
Ayın bölünmesi yüce kudret karşısında mümkünse, hatta tabiat kanunlarını kaldırmak ve yerine getirmek mümkünse ve bu en az bir kere olsun yapılmış ise, öteden beri ateistlerin iddia ettikleri tanrı keyfiyetini göstermezmi? İsterse şunu yapar, isterse bunu yapar.

Hayır, mesele konuya zıt bakmamızdan değil. Mesele, benim konuya bakmam ve sizin ise bakmamaya çalışmanız. Benim sorularım ahlak ve erdem sahibi herkesi rahatsız ediyor ve doğrusuda budur. Bu soruların cevabı sizi daha fazla rahatsız ediyor ve şüpheye girmek korkusundan kapıyı kapatıyorsunuz. Ama şüphe ediyorsunuz ! Bu sizi ancak şereflendirir.

Benim yazımda her hangi birini bir kin beslemeden ve fikirlerimi yansıtarak yazılmıştır. Acizhane aklımı kullanmaya çalışarak sorular sormak ve bu soruların cevabından veyahut cevapsızlığından belli sonuçlara varmaktan başka bir düşüncem yok.

Sevgiler
Darvinist



 
    
selam
(no login)

darvinist,

August 27 2003, 11:28 PM 

"Hayır, mesele konuya zıt bakmamızdan değil. Mesele, benim konuya bakmam ve sizin ise bakmamaya çalışmanız. Benim sorularım ahlak ve erdem sahibi herkesi rahatsız ediyor ve doğrusuda budur. Bu soruların cevabı sizi daha fazla rahatsız ediyor ve şüpheye girmek korkusundan kapıyı kapatıyorsunuz. Ama şüphe ediyorsunuz ! Bu sizi ancak şereflendirir."

Bunlar tamamen sizin zannınız. Meseleye bakmamaya çalışıyor değilim. Sadece sonu gelmeyecek bir tartışmanın kimseye birşey kazandırmayacağını ve boşuna vakit kaybı olduğunu düşünüyorum. Çoğu açık oturumu da o yüzden pek sevmem. Bu arada böyle basit ve yüzeysel iddialardan şüpheye düşecek değiliz. Hz Muhammed'in söylediğini en başta kendi yaşadığı hakkında da sarsılmaz bir kanaate varmışım.

Herneyse, sağlıcakla kalın.

 
    
Anonymous
(no login)

Sayın Kitapsever

August 28 2003, 2:35 PM 

Dediğiniz gibi ilhamlar çokça vuku buluyorlar. Bu ilhamlar çok çeşitlidir. Hatta hayvanlarda "içgüdü" diye tabir edilen şey ilhamdan başka birşey değil. Aslında ilhamlar Allah'ın varlığına çok kuvvetli bir delil bence. Bilinçsiz birşekilde bilinçli birşeylerin ortaya çıkmasını sebeplerle, vs açıklamak çok zor. Evet, dediğiniz gibi Mevlana'nın Mesnevi'si, veya bir Said Nursi'nin Risale-i Nur'u harikulade eserler. Bu tip eserlerin yazarları ilham ile yazmış olduklarını söylüyorlar. Ama dikkat ederseniz bunları vahiy diye değerlendirmelerinde olanak yok. Çünkü eserlere bakarsanız, Kur'an'daki gibi Allah'ın sözü şeklinde bir hal yok. Mesela Mesnevi'yi dikkatli okuduysanız, aslında bir nevi Kur'an tefsiridir. Ve bilhassa o zamanın şartlarına ihtiyaç verecek bir eserdir. Mesela o zaman şartlarını düşünürsek, küçük küçük bir sürü devletçiklerin oluştukları ve dayanışmanın oldukça azaldığı bir zamanda Mesnevi'deki birleştiricilik özelliği o zamanın derdine bir deva olmuştur. Bana öyle geliyor ki, Allah dinini Mevlana'ya Mesnevi'yi ilham ederek güçlendirmiştir. Imam-ı Gazali'nin Ihya-yı Ulum-ddin'inde de benzer durum var. Yine Bediuzzaman'ın Risale-i Nur eseri (inançsızlığın fen ve felsefeden kaynaklandığı) bu zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek bir tarzda ilahî bir ilham ile yazılmış bir Kur'an tefsiridir. (Ilham ile yazıldığını 28. Mektup 7. Meselede kendisi ispatlamıştır)
Vahiy ile Ilham arasındaki farklara Bediuzzaman 7.Şua (Ayet-ul Kubra)nın 14 ve 15. mertebelerinde ve 25.Söz'ün başında Kur'an'ın tarifini yaparken değinmiştir.

Bu bahisler bana peygamberimizin şu manadaki hadisini hatırlattı:
Her yüz senede Allah dinini yenileyen bir müceddid gönderir.
(Bu hadis çok muhtelif hadis kitaplarında aynı lafız ile geçmektedir)
Bu müceddidler yeni birşey çıkarmazlar, ama zamanın şartlarına göre Kur'an'ın gölgesinde dini hizmette bulunurlar.
Risale-i Nur'u her okuduğumda bu zamanın şartlarına cevap veren bir Kur'an tefsiri olduğuna kanaatim kuvvetlendi. Öyle ki bu forumda okuduğum her türlü itiraz üzerinde ciddi fikir yürütmeme rağmen imanımı sarsmadı. Risale-i Nur'u okumasaydım o sorular karşısında imanım nasıl olurdu bilemiyorum.

Sayın Kitapsever,
Şahsınızı tanımıyorum ama yazılarınız, yazarındaki erdemi gösteriyor. Inanın, samimiyetle söylüyorum, 5 vakit namazdan sonra inandığım Allah'a hakkınızda sizi en doğru yola iletmesi için dua ediyorum. Inanın, bu gece sizi rüyamda gördüm ve sizinle hoş bir sohbet ediyorduk. (Yaşınızı bilmiyorum ama rüyamda 50 yaşlarındaydınız)

Sayın Kitapsever,
Size acizane Risale-i Nur okumanızı öneririm. Gerçi kısmen okuduğunuzu söylüyorsunuz ama bir defa daha okuyun. Mesela 33. Sözü bir okuyun. Bakın bu söz hakkında bu eserin yazarı ne diyor:

"Şu Otuzüç Pencereli olan Otuzüçüncü Söz, îmanı olmayanı inşâallah îmana getirir. îmânı zaîf olanın îmanını kuvvetleştirir. Îmânı kavî ve taklidî olanın îmânını tahkikî yapar. Îmanı tahkikî olanın îmânını genişlendirir. Îmânı geniş olana bütün kemalât-ı hakîkiyyenin medarı ve esası olan mârifetullahta terakkiyat verir; daha nuranî, daha parlak manzaraları açar."

Ben bu sözü bütün ruhumla tasdik ediyorum.

Bu sözler benim düşünce ve kanaatlarımın samimi bir ifadesi. Bu sözlerime kulak verip vermemek tamamen sizin takdirinize kalmış.
Sevgiler ve saygılar.

 
    

(no login)

Kalp, bel ve kaburga

August 29 2003, 7:32 AM 

Belkide sona ermekte olan bir tartisma forumunun,(davetsizce)kiyisindan girmekle, saygisizlik gosteren beni hosgormenizi diliyorum.
Cehaletimin bilincinde olmamin tabii sonucu olarak, cabalarim, herturlu gorusun tecrube ve bilgisine acik olmak,sorular sorup,cevaplar almaya calismak,gercege giden yolda kesinlikle tarafsiz arastirmalar uzerine olmaktir.Ve pesinen belirtmek durumundayim ki,din inanlisi-inancsizi yahut deist,panteist dusunce sahipleriyle bir alip veremedigim yok.Sadece objektif, tarafsiz bilginin pesindeyim,kimseyi asagilamadan, asagilanmadan(zaten sahsim, kendimi yeterince asagiliyorum).
Belirtmek istedigim konu duruma tam olarak uygun degilse bagislayiniz;Son aylarda,Z.Sitchin'in dilimize cevrilmis olan,"12.gezegen","Gokyuzune Merdiven" ve "Kozmik Tohum" adli kitaplarini tekrar tekrar okumaktayim.12.gezegen adli kitapta Adem'in-ilk prototip insanin-olusturulmasindan sonra,esinin bu ilk insandan genetik bir operasyonla disi olarak kopyalandigi belirtiliyor,eski ahitteki "kaburga" kelimesinin Sumerce "ti"(kaburga ve yasam)anlamlarina geldigini dolayisiyla bir kelime oyunu oldugunu ve bununda Havva'nin Adem'in "yasam ozu"nden yapildigini onayladigi vurgulaniyor(12 gezegen S.377). Henuz okumamislar icin Sitchin'in teorisi hakkinda kisa bir bilgi verebilirim;Yeryuzunde insandan onceki donemlerde,12.gezegenden-Marduk\Nibiru-Anunnakiler koloni kurmak icin dunyaya inerler(sonradan Anunnakilerin yeryuzune inenlerine nefilimler denilecektir)Derken,bir isyan uzerine, ihtiyaclari olan madenleri cikarmak isinde calistirmak uzere,kole-iscilere ihtiyac duyarlar,ve ozamanlar hala evrim gecirmekte olan maymun kadinin yumurtasiyla bir Anunnakinin spermini genetik islemler uygulayarak karistirip,ilk prototip insani yani Adem'i olustururlar.Ve devaminda olusturulan insanlari, cirilciplak resmen kole-hayvanlar gibi calistirirlar. Buyuk tufandan sonrada,Insanoglunun koleligine bir son verip,O'nu yetistirip ogretmeye ve yukseltmeye karar verirler.Boylece sirasiyla,Mezoptamya,Indus(Hindistan) ve Misir uygarliklari kurulur,ve insanoglu herturlu bilgiyle yetistirilmeye baslanir,Nefilimler tarafindan, ilahlar,tanrilar,rabler olarak.Burada su noktayi acikliga kavustuemakta fayda var;Eski insanlar cok iyi biliyorlardi,nefilimlerin tanri,ilah olmadiklarini.Tanri,ilah kelimeleri sonraki yozlasan insanlar tarafindan kullanilmaya baslamistir.Anunnakiler(Nefilimler)ogreten,yetistiren, kollayanlardi eski insanlar icin.Aslinda bir nevi rab ki aslinda o kadarda agir bir kelime degil, cunku, yetistiren,ogreten,terbiye eden anlamindadir.
Marduk gezegeninin,cok uzun eliptik bir yorungesi oldugu icin,gunes cevresindeki bir turu 3600 yil surmektedir.Ve 3600 yillik donemler halinde,"rabler" olarak,dunyayi ziyaret(teftis)edip,"yuksek meclislerinde" insanligin durumunu gorusup, gerektiginde mudahale ederek gorevlerini durdururler.
Bu ozet bilgilerden sonra, umarim nereye gelmek istedigimi anlamissinizdir? Sorulacak oyle cok sorular olusuyor ki,cevaplari uygun formlarina kavusturmak,cok genis yonlu diyaloglari elzem hale getiriyor.Tekrar belirtirim ki,amacim,din inanlisi yahut inancsizi veya diger goruslerle ugrasmak,catismak,polemige girmek degil,gercege giden uzun yolda,herturlu bilgiyi, tarafsizca,kalp kirmadan tartisabilmektir.Eger bilgi ve dusuncelerinizi esirgemezseniz,bu konuda bircok sorularim olacak,hosgorulmek dilegim ve saygilarimla.

 
    
Eza
(Login evrims)

Şüpheci kardeş !

August 29 2003, 12:22 PM 

Anlattıklarınızın bilimsel gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi yok.Falanca gezegenden filanca yere gelip sperm karıştırmak falan en basit bilim yasalarına aykırıdır.Falanca yerden filanca yere gitmek kolay olmadığı gibi,falanca gezegende zeki canlılar olduğunu ve spermlerle çoğaldığını iddia etmek te saçmadır.Kaldı ki Adem den alınan gen den Ademin klonu olur,ona dişil özellik verebilecek bir teknoloji yoktur,ayrıca bu kadar uğraşmalarına gerek yok,bir maymun yumurtası ile kendi spermlerini birleştirip Adem'i yapabiliyorlarsa,bir başka maymunun yumurtası ile kendi spermlerinden Havvayı oluşturabilirlerdi.

Bunlar bazı zavallıların,hastalıklı beyinlerinin ürettiği,biraz dine, biraz bilime uydurulmaya çabalanmış ki genelde uyduranın bu konudaki yetersizliğinden hemen sırıtır,temeli önemli olma güdüsüne ve insanların boşinana meyilli olmalarından dolayı onları kullanma,kıymey ve ehemmiyet kazanma çabalarının sonucudur.

Kusura bakmayın ama bu martavallara inanılması eğitim sistemimizin bir göstergesi.


 
    
Eza
(Login evrims)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 29 2003, 12:53 PM 

'Marduk gezegeninin,cok uzun eliptik bir yorungesi oldugu icin,gunes cevresindeki bir turu 3600 yil surmektedir.'

Bu bizim Güneş mi?
Pluton en uzak olan ve bir turu 250 yıl sürüyor,uzaklığı 6 milyar km.
3600 yılda güneşin çevresini turlayacak bir gök cisminin bizim Güneş sitemi dahilinde olması imkansız.
Çok daha uzaklarda olmalı,o zaman da Güneşin çekim alanından çıkar.


'Ve 3600 yillik donemler halinde,"rabler" olarak,dunyayi ziyaret(teftis)edip,"yuksek meclislerinde" insanligin durumunu gorusup, gerektiginde mudahale ederek gorevlerini durdururler.'


Burası çok saçma,

Neden 3600 yılda bir gelsinler?
3600 yılda bir ne oluyor?
Dünyaya mı yaklaşıyorlar güneşe mi?
Her yörünge tamamlanınca dünyaya yaklaşması gerekmez ki?
Mars 60 bin senedir ilk defa bu kadar yaklaştı.

Ademe sperm verdiklerine göre onların ömrü de 70-80 sene olmalı !

Pluton güneşten 6 milyar km uzakta ama yörünge eliptik olduğundan güneşe en çok 4.5 milyar km yaklaşabilir,en çok ta 7,300 Milyar km uzağa gider.

3600 yılda turlayacak bir gezegenin ne kadar yaklaşabildiğini de varın siz hesaplayın.

Üstelik bu kadar uzak bir gezegen ne kadar soğuk olur değil mi?
O soğukta canlı olabilir mi?Sperm olabilir mi?

Yüce meclsi olabilir mi?



 
    

(no login)

Kalp, bel ve kaburga

August 29 2003, 2:04 PM 

Sayin Eza;
Z.Sitchin'in teorisi,30 yillik arastirmalara dayanmaktadir.Kendisi dunyadaki sayili arkeolog-dilbilimcilerden olup,teorisini kanitlariyla sunmaktadir.Mitoloji,masal diye gectigimiz,yazili tabletlerin anlattiklarinin hicte oyle olmadigini,eski insanlarin resmen yasayip gorduklerini kaydettiklerini soylemektedir.Ateist gorus, bilimi savunuyorsa,arkeolojide bir bilim dalidir.Sahsen ben Sitchin'i savunuyor degilim.Sahidi olmadiginiz egitim seviyemle suclamadan once,arastirma ile savunmayi karistirmayiniz lutfen.
Yanilmiyorsam bu teori hakkinda fazla bilginiz olmadigi icin,biraz kizginlikla alelacele yazmissniz.
Herhalde ilk mesajimida iyice okumadiniz,yinede tesekkur ederim bir gozgezdirip,cevap yazmak lutfunda bulundugunuz icin.
Gunes sistemine dahil ama disinda bir gezegen oldugu daha bulundu.Oldukca uzun bir yorungeye sahip,dunyanin en az 4 kati buyuklukte oldugu, Nasa tarafindan kabul edilmekte.
Sizin icin yalniz ateistlige hizmet eden bilim mi gecerlidir?Eger oyle ise,tutucu din inanirlarindan ne farkiniz kalir? Yahutta inanir-inancsiz tartismalarina oyle kapilmissiniz ki,disarida ki gelismelerden soyutlanmis bir hale gelmissiniz.
Bir Ateist olarak,kozmonogiyle,arkeoloji ile de ilgilenmeyip, sadece felsefe ve tarihte kim ne demis,o ne yapmisin kavgasiyla mi ugrasacaksiniz?
Oysaki ilk mesajimda belirttigim konu,gercekten derin sorulara gebedir.Ben,size sacmada gelse,sunulan her bilgiyi,inanmak yada reddetmekten once,arastirmayi,sorgulamayi ve bunu paylasarak yapmayi seviyorum,asagilamadan,asagilanmadan.
Saygilarimla,mutluluklar sizinle olsun.




 
    

(no login)

Duzeltme

August 29 2003, 3:27 PM 

Yukaridaki iletimde,yanlislikla"kozmonogi" yazmisim. Dogrusu "kozmogoni" olacakti,duzeltir,ozur dilerim.
(kozmogoni=evrenbilim)

 
    
Agony
(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 29 2003, 10:30 PM 

Gunes sisteminde bir gezegen daha? Idda ilginc oldugu icin ve Nasa'nin da bunu kabul ettigi soylendigi icin nasanin sitesine baktim. Ancak orada halen gunes sitemindeki gezegenlerin pluto-charon ikilisiyle bittigi yaziyor. Hatta Maruk ile ilgili Nasa'da arama yaptigimda cikan makalelerden birinde bakin ne yaziyor:

"Cuneiforms of the Babylonian epic Enuma Elish or Tablets of Creation refer to Jupiter in the Fifth Tablet as the marker of the signs of the Zodiac . . . "He (Marduk - the Creator) founded the station of Nibir (Jupiter) to determine their bounds. . ." To the Babylonians, Nibir was the special name for Jupiter when the planet appeared directly opposite to the Sun and thus shone high and brightly in the midnight sky over the fertile valley of the Euphrates. Since Jupiter travels around its orbit once in almost 12 years, the planet each year moves eastward to occupy the next constellation of the Zodiac. Also, as a result of the relative motions of Earth and Jupiter around the Sun, the faster moving Earth overtakes Jupiter and thereby causes the planet each year to trace out a third of the Zodiacal constellation, i.e., 10 degrees of arc, in a westward, or retrograde, direction relative to the stars (Figure 1-1)."

Nasa'nin bu konuyla ilgili herhengi bir dogrulamasina rastlayamadim. Hatta konuyu acikladiklari yazilar da var. Konu ile ilgili baska kanitlarin varsa onlari acikla lutfen cunku bos iddalar zaman kaybindan baska bir ise yaramiyor.

Agony

 
    
Anonymous
(Login dandarakan)

şüpheci komik adam

August 29 2003, 11:25 PM 

Z.sitchin sayılı arkeolog muş ama kazı yaparken güneş sisteminin dışında bir gezegen bulmuş,kozmogoni ne demek acaba hiç duymadım da?
 
    

(no login)

Kalp, bel ve kaburga

August 30 2003, 9:15 AM 

-Genel Sekreter gorbacov'la yaptigimiz ozel gorusmenin bir noktasinda sunlari soylememezlik edemedim;"Eger birdenbire,evrenimizde,bir baska gezegenden,bir baska turun bu dunyaya yonelttigi bir tehdit olsaydi, bu gorusmeler O'nun ve benim icin ne kadar kolaylasmis olurdu.Ulkelerimiz arasindaki tum kucuk bolgesel farkliliklari unutur ve bir kez daha ve kesin kes bu dunya ustundeki insan varliklarinin hep birlikte oldugunu gorurduk."-Baskan Reagan 4 aralik 1985'te Fallston,Marylan'da yaptigi konusmadan.(Kozmik Tohum S.326)
25 haziran 1987'de NASA,"NASA Bilimcileri Bir Onuncu Gezegenin Var Olabilecegine Inaniyorlar" baslikli bir basin bulteni yayinladi. NASA'nin basin toplantisi hakkinda Newsveek dergisi(13 temmuz 1987)soyle bildiriyordu;"NASA gecen hafta su garip duyuruyu yapmak uzere bir basin toplantisi duzenledi;Egzantrik bir onuncu gezegen,gunes cevresinde donuyor yada donmuyor olabilir.Dikkatlerden kacan nokta, basin konferansinin,JPL,AMES Arastirma Merkezi ve Washington'daki NASA genel merkezi himayesinde yapilmis olmasiydi.
Bu, bilinecek hale gelen her neyse,en ust duzeyli uzay yetkililerinin onay damgasini tasidigi anlamina geliyordu.Mesaj,nasa bilimcisi Dr.John Anderson'un son yorumunda gizli idi.Gezegen X'in ne zaman bulunacagi soruldugunda soyle demisti;"100 yil icinde bulunsa, ve gelecek hafta bulunacak olsada sasirmazdim."
Hic suphe yok ki,basin toplantisini uc nasa kurulusunun desdeklemesinin nedeni buydu;Haber, bu idi.
Washington Post bilim muhabiri Thomas O'Toole;"Dunya yorungesinde bulunan Kizil OtesiGokbilim Gozlemcisi(IRAS) adli teleskop,Orion takim yildizi yonunde,bu gunes sisteminin bir parcasi olabilecek,dev gezegen Jupiter kadar buyuk ve muhtemelen dunyaya yakin bir gok cismi buldu.IRAS bilimcileri,bu gizemli cismi ilk kez gorduklerinde,80 milyar kilometre kadar yakin oldugunu hesaplamislar;bu cismin dunyaya dogru hareket halinde oldugu yolunda spekulasyonlar yapiliyor.
Goruyor musunuz?Bizler daha burada "hadi canim,olur mu,varmiy mis yok muymus tartismasi yaparken,NASA dolayisiyla ABD,senelerden beri bunu arastiriyor, hatta bulmus,fakat dunya insanligi (vak-vaklar) urkmesin diye,Bazen resmi agizlardan ustu kapali,bazende yari resmi agizlardan var ama nasil desem gibilerden alistira alistira aciklama stratejisi gutmekte diye dusunmekteyim. Daha bir cok kaynak gosterecegim,zaman buldukca,buraya yapistiracagim.
Ama, ilk mesajimdaki amacim, suydu; Boyle bir bilgi,resmi agizlarca kesin olarak aciklansaydi,Dunyada, dinsel ve politik yonden ne gibi ani gelismeler olabilirdi? Olaya din acisindan bakmak bile yeterli degil mi? Bunu beraberce dusunebilmekti amacim. Tatmin olmadim,dusunmeye hicte gerek yok,diyecek olanlar oyleyse,kendilerini kapattiklari tartisma odalarinda,dunyadan ve gelismelerden soyutlanmis bir halde,kisir dongulu fikir kavgalarina devam etsinler.Bu sitede,sayilari azda olsa gercekten kendini yetistirmis, bilgili ve tevazu sahibi insanlarda var.Onlar'i yazilarindan takip ediyor ve biliyorum.
..."Ama artik halka acik olmasa da,sizintilarin,rivayetlerin ve inkarlarin sisleri aralandiginda acik secik belli olan sey, dunya liderlerinin bir suredir ilk once gunes sistemimizde bir gezegenin daha oldugunun ve ikincisi,yalniz olmadigimizin farkinda olduklaridir.
Dunya meselelerinde gittikce daha buyuk hizla meydana gelen degisiklikleri ancak bu bilgi aciklayabilir.
Bu iki gercegin, bu dunya gezegeni ustundeki halkin ustune BOMBA gibi dusecegi ve gelmesi kesin olan GUN icin yapilan gercek hazirliklari ancak bu bilgi aciklayabilir."(Kozmik Tohum S.317)
"Dogum tanricasi buradayken,
Dogum tanricasi doller bicimlendirsin,
Tanrilarin anasi buradayken,
Dogum tanricasi bir -LULU-(karisik insan)bicimlendirsin,
Isciler tanrilarin yukunu tasisin,
Bir LULU AMELU yaratsin,
Boyundurugu o taksin.
-Sumer tabletlerinden-

Saygi ve yine saygi.

 
    

(no login)

Kalp, bel ve kaburga

August 30 2003, 10:27 AM 

Tekrar belirtiyorum ki, Bende hala kesin olarak inanmis degilim bu konuya ki her turlu spekulasyona acik bir konudur. Amacim onemli buldugum bir bilgiyi, her yonuyle arastirip,tartisarak olumlu yada olumsuz cikarimlara ulasmaktir.
Sadece bilim inanlisi olarakta ERDEM li olabilirim dusuncesinde olan bilinclerin, her turlu bilime acik ve tarafsiz yaklasmalari gerekmez mi?
Her bilgi insan emeginin bir urunudur,emege saygi gostermezsek,erdemli yasam bilgisine nasil ulasabiliriz?
Kafalarimizda olusturdugumuz kaliplar,eger bir ilerisini gormemizi engelliyorsa,adini koydugunuz gorusleriniz,(din inanlisi,inancsizi,deist ve panteist yada her ne olursa olsun)tek bir ana kelime icinde SIKISIP kalmaz mi?, o da TUTUCULUK.
Eger, evrensel bir sevgiyle,evrensel bilgiye yonelis arayisina goturmuyorsa, tuttugumuz butun yollar ardimizdan gelen ve gelecek olanlarca terkedilmeye mahkum olmaz mi?

Onceki iletilerde sorulan sorularin bir kismina gelirsek;
Kozmogoni= Evrenin gelisimi ve kokeni uzerine calisma, evrenin gelisimini ve kokenini aciklamaya kararli ilkeler butunu.
Gunesten uzak olan gezegenlere gelince;
Radyoaktif maddesi yogun olan gezegenler,kendi ic isilarini ureterek,uzerinde yasam olusturan kosullari sagliyabilirler, gunesten ne kadar uzak olursa olsun.
Kutlesi buyuk olan gezegenler,atmosferlerini cok uzun sure tutup, urettigi isinin uzaya kacmamasini saglayabilirler.
Teorideki Marduk gezegeni yasayanlarina gelince;
Yukaridaki bilgiler isiginda bakarak,dunya insani icin dunyanin gunes cevresindeki bir turu bir yildir ve bu bizim zaman olcumuzdur.Marduk gezegeni gibi bir planetin bir,oldukca uzun olan yorungesi nedeniyle gunes etrafindaki bir turu ortalama 3600 yil surmekte.Haliyle uzerinde olusmus varliklar icin onlrin bir yilida bizim olculerimizde 3600 yil surecektir.Z.Sitchin,bir sinek ve insan ornegi veriyor ; "Eger, odamizdaki sinekler konusabilseydi,baba sinek cocuguna soyle derdi;-Bak oglum, su gordugun adam,hatirlayabildigim butun atalarimdan beri hep aynidir,hic degismez,yani olumsuzdur.-"

Son yillarda gen teknolojisi buyuk gelismeler kaydetti.Genlerin sirlari gun be gun aciga kavusmakta. Bilim adamlari belki cok yakin bir gelecekte uzun yasam sagliyan genleri bulacaklarini soyluyorlar.(Bunun icin benden kaynak istemeyin lutfen,dikkat ederseniz gunluk gazetelerde bile konu edilmekte.)
Anunnakiler,kendi teknolojileriyle,bunu neden daha once basarabilmis olmasinlar?
"Onun icin genis anlayisi mukemmellestirdi,
Bilgelik verdi ona,
Ona bilgiyi verdi;
Ama ebedi hayat vermedi ona.
-Mezoptamya metinlerinden.

Saygilar.

 
    

(no login)

Kalp, bel ve kaburga (not)

August 30 2003, 10:56 AM 

Sayin Agony; Unutmusum,

Serverinize sadece "planet x" yaziniz ve tuslayiniz.
Bu konunun muhtelif sitelerde ne kadar yogun olarak islendigini goreceksiniz.Ve nasa'nin bilgilendirme sekli konusundanda bahseden yukaridaki yazilarimida
bir daha gozden gecirmenizi rica ederim.

Saygilar.

 
    

(no login)

Kalp, bel ve kaburga. (Sorularim...)

August 30 2003, 3:09 PM 

Simdi artik,bu teori uzerinde kendi sorularimi siralamak durumundayim, yanlis anlasilmak olasiliginin bilincinde olarak;
-Dini dislayan ronesans hareketinin, Avrupa'ya hakim olmasini muteakip, dinine bagli bir ABD nicin kuruldu?
"Sadece inan,sorgulama ve itaat et" politikasini nicin din inanlisi yogun ulkeler uzerinde "pozitif" olarak yogunlastirdi?Asiriya gidenleride tokatlayarak?
Ve son yillara kadar, devlet sirri olarak tuttugu cok onemli NASA bilgilerini, nicin ufak,ufak insanliga verme yoluna girdi?
Bildigi sey her neyse, sonucta gerceklesecegini gordugu icin,(oyle ya,superguc ya,tabii ki delikanliliga pislik surmek istemeyecek)o gercek gelip catmadan,insanligi ufak,ufak hazirlamak amacinda olmasin?
Simdiye kadar insanlik,hangi din olursa olsun,taklidi imanla cok sey kaybetti,ama mutlaka birileri kazandi...
Sorularinizi bekliyorum, ey aklinin takipcisi bilim inanirlari,Ateistligi,evrenin bir kosesindeki bir molekul parcasi kadar bile olmayan dunyanin sinirlari
icerisine hapsetmeyin.

Davaniz yolunda "erdemi"mi, yoksa "erdem" yolunda
davanizi mi harcayacaksiniz?..

Isterseniz, beni harcayin olsun bitsin.
Saygilar.

 
    

(no login)

Kalp, bel ve kaburga. (not)

August 30 2003, 4:25 PM 

ABD derken, halkini tenzih ederim.Ana malzemesi din inanlilari olan, somurgeci, devletler ustu gizli bir devlet oldugunu dusunmekteyim,merkezi Amerika'da olan.
Kominizmi hedef almis (belki sadece gorunen sebep hatta belkide gunah kecisi olarak) soguk savas ve sonrasi doneme dikkat ediniz.
Reddedilen olasiliklar, bizleri asla reddetmez.Sirasi geldiginde hayatimizin ta icine girer.

Saygilar.

 
    
Anonymous
(Login dandarakan)

şüpheci ufaklık

August 30 2003, 9:29 PM 

bir gezegen radyoaktiviteden dolayı ısı üretirse ona zaten yıldız derler yukarda birisi sana ilkokul kitabı mı fizik kitabı mı ne önermiş git önce onları oku sonra gel
 
    
Kireç
(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 30 2003, 9:54 PM 

Ütopya herkese lazım elbette ama Marduk ile Tiamat'ın savaşının bir zamanlar gerçek olduğunu düşünmektense Orta Dünya hikayesinin gerçek olduğunu düşünmek bana daha mantıklı(!) geliyor...
İddianın çürütülmeme sebebini henüz fazla tanınmış olmamasına ya da ilgili çevrelerce üzerine gitmeye değecek bir iddia olarak görülmemesine bağladım açıkçası.
Sn. Şüpheci, bir de bu aralar dünyanın içinde de yaşam olduğunu iddia eden, Naziler'in Mars'ta üsleri olduğunu vurgulayan kişiler de var.İlginizi çekiyorsa onlara da bir göz atın, arkadaşça bir tavsiye

 
    

(no login)

Anonymous..

August 31 2003, 5:14 AM 

Babanin yasina yakin yaslarda olduguma eminim.
Ufaklik kelimesini cehaletine veriyorum.Radyoaktif madde konusunda cehaletin iyice aciga cikmakta.
Hem cahilsin,hemde asagilamaya calisiyorsun.
Zaten senin gibilerin durumunu belirttim yukaridaki
iletilerimde.Kabullenemedigin seylerin suclusu
sensin,sana benden amca nasihati.
Sahi sen kactane lakap kullaniyorsun oyle?
Kisilik bolunmesi mi?

 
    
Agony
(no login)

Re: Kalp, bel ve kaburga

August 31 2003, 11:13 PM 

Supheci,

Yukarida veridigin bilginin nasa tarafindan onaylandigini bildirdigin icin ben de nasanin resmi olarak boyle bir aciklama yapip yapmadigina baktim. Hatta asagidaki linkte Planet X diye bir gezegeni 100 yildir bilim adamlarinin arastirdigini ancak boyle bir gezegenin bulunamadigini anlatiyor.

http://starchild.gsfc.nasa.gov/docs/StarChild/shadow/questions/question4.html

Verdigin bilgi resmi olarak dogrualnmiyorsa ancak bundan once uretilen "Star Gate" senaryolariyla ayni kategoride degerlendirilebilir. Zaten dedigin gibi internette boyle bir arama yaptiginda bu tip senaryolarla ilgili siteler cikiyor. Ancak dogru bilgiyi elde etmek, bilgiyi biz uretmedigimiz icin oldukca zorlasiyor. Nereden aldigin bilginin dogruluguna guveneceksin ona sen karar vermen lazim. Ama arama yaptigimda buldugum siteler bana pek bilimsel gorunmedi. Nasanin da konuyla ilgili aciklamasini yukarida verdigim linkten okuduktan sonra bu senaryoya inanmam cok zor.

Agony

 
    

(no login)

Kalp, bel ve kaburga

September 1 2003, 6:28 AM 

Sayin Agony;
Oncelikle, arastirip cevap vermek zahmetinde bulundugunuz icin tesekkur ederim.
Yukaridaki bir iletimde,bu konu hakkinda nasa'nin "resmi ve yari resmi" aciklamalarda bulunup, kamuoyunu "kismen" bilgilendirmeye calistigini,kaynaklari,isimleri ve tarihleriyle belirtmistim.Tabii benim ana temam bu olmadigi icin bu konu kakkindaki bilgileri kisa olarak gecmistim.
Daha oncede birkac kez tekrar ettigim gibi amacim,Sitchin'i ve teorisini savunmak degil,senelerden beri nasa tarafindan arastirilmakta olan (bayagi masrafli olsa gerek ki,ABD ciddi bulmadigi bir teori icin,nicin senelerce maddi kaynak akitip,nasa gibi bir kurumu ve bilimcilerini mesgul etsin?)bu teoriyi-ki, mezopotamya metinlerinin bire bir desifresi sonucu elde edilen bilgilerin toplami sonucu olusturulmus- her turlu olasiligi dusunerek,tartisip,belli cikarimlara ulasabilmekti.
Yukaridaki bir iletimde demisim ki;"Simdiye kadar insanlik,hangi dinden olursa olsun,taklidi imanla cok sey kaybetti."(Kalp,bel ve kaburga-sorularim-)Ve sorular halinde birkac konuya deginmisim.Ana temami bu sorular ousturmakta. Yoksa insanlari bir teoriye inandirmak cabasinda degilim.Sonucta, gerceklesene kadar bir teori olarak kalacaktir,uzerinde ne kadar ciddi ve resmi calismalar olursa olsun.
Uzerinde gerektigi kadar dusunulmeden okunup gecilen yorumlar sonucu,tartismalarda uzayip gidecektir kanaatindeyim.
Dogdugumuz andan itibaren sartlandirilmaya calisildigimiz din konusunun,dunya uzerinde uygulanmakta olan,reel politikalarin bir parcasi oldugu konusunda ciddi supheler uyandiran,simdiye kadar dunya uzerinde olusan din savaslarinin,
dokulen kanlarin,yapilan eziyetlerin,bilim
konusunda kaybedilen zamanin,insanligin yuzlerce
yil cahil birakilmasinin neden ve nasillarini cok degisik bir bakis acisiyla sorgulatan,30 yillik bir arastirmanin dokumani olarak sunulan bir bilgiyi
ciddiyetle ele alip sorgulamak dusuncesi,bilimsel
kistaslar uzerine olusturdugumuz kaliplarimizi
neden zorlasin?

Bakiniz,bu forumda ateist yada tam karsiti
dusunceye yaranmak icin,iletilerime cevaben
yorumlarina kucuk alayci basliklarla baslayan
o kisilerden degilsiniz.
Nezaket sinirlarini asmayan yazilariniz icin bir
tesekkur daha ediyorum.
Sanal varligimin verdigi rahatsizliktan oturude
ozur diliyorum.
Saygilar.





 
    
Current Topic - Kalp, bel ve kaburga
  << Previous Topic | Next Topic >>indekse geri don