| İNSAN ve TANRISeptember 7 2003 at 11:41 PM | Kitapsever (no login) |
|
İnsan ve dünya konusunda tutarlı bir söylemi gerçekleştirmek mümkündür; ancak Tanrı hakkında aynı şeyi yapamayız.
Tanrı'yı, insan ve nesneleri düşündüğümüz gibi düşünemeyiz.
Tanrı'yı düşünmek imkansızdır, çünkü her şeyi somutlaştırmak zorunda olan insan, doğru bir şekilde sadece insandan ve dünyadan söz edebilir.
Tanrı konusunda metafizik sistemlerin başarısız olması, O'nun kutsal hakikatinin zorunlu bir sonucudur.
İnsan ve dünya konusunda son sözü söylemek umudu nasıl asla gerçekleşmeyecek bir şeyse, Tanrı konusunda da nihai gerçekliğe ulaşmak düşüncesi çelişkilidir.
Tanrı üzerine felsefi konuşma başarısızlığa mahkumdur.
Tanrı'ya uygulanan her rasyonel kanıtlamanın ortaya çıkardığı ciddi sorunlar, akıl düzeniyle iman düzeni arasındaki farkların göz ardı edilmesinden kaynaklanır.
Tanrı'nın varlığı, kanıtlanmakla çözülemeyecek bir problemdir. Güçlük, alışılmış usullerle denklem haline getirilemez; çünkü geleneksel kanıtlama yöntemlerine başvurarak Tanrı üzerine yapılan her konuşma, Tanrı'nın söze her indirgemesi, bir hileye başvurmayı gerektirir. Tanrı'yı kanıtlamak istemek, O'nu kendinden başka ve O'na kendilerini kabul ettiren başka gerçekliklere indirgemek demektir. Fakat böylece bambaşka bir alana indirgenmiş bir Tanrı artık gerçek Tanrı değildir. Akıl Tanrı'dan söz ettiği zaman artık Tanrı söz konusu değildir.
Kierkegaard şuna dikkat çekmektedir: "Tanrı'nın varoluşunu kanıtlamak son derece gülünçtür; ya O vardır, o zaman O'nu kanıtlayamayız, (tıpkı birinin varoluşunu kanıtlayamadığım gibi; olsa olsa O'nun varoluşunun tanıklarını bulabilirim, fakat tanıkları bulabilmem için O'nun varoluşunu önceden kabul ederim). Veya Tanrı yoktur, bu durumda ise kanıtlanamaz olur." Kierkegaard'ın tavrındaki şüphecilik, Tanrı'ya karşı değil, akla karşı şüpheciliktir.
Hiçbir kavram Tanrı'ya denk değildir, insani tanımların sınırları içinde ele aldığımızda Tanrısal özü çelişkiye düşmeden açıklayamayız.
Tanrı'yı sadece O'nun nitelenemez olduğunu söylerken niteleyebiliriz.
İnsanın Tanrı'ya verebildiği "Tanrı" dışındaki bütün adlar yanlış ve yetersizdir.
Tanrısal sonsuz, bilginin ötesindedir, bilginin ötesinde olmasına rağmen O'ndan kuşku duyulmasının nedeni, O'nun özüne aykırı olarak pozitif yöntemlerle kavranmaya çalışılmasıdır.
Eğer felsefe aklın kullanılması ise, imanı ne geçerli ne de geçersiz sayabilir.
Felsefe, imanda akli olmayan bir unsurun varlığını tanımak zorundadır.
Filozofların Tanrı'sı felsefe üstatlarının özelleştirdikleri ve felsefi patentli Tanrı gibi görünmektedir; felsefe üstatları, sadece kendi Tanrılarına itaat ettiklerinde, aslında yalnız kendilerine, kendi eğilimlerinin biraz da idealleştirilmiş bir imajına itaat etme hayaline kapılırlar.
Akıl ve mantıksal zorunluluk insan varlığının yaratmalarıdır. ... İnsan, önermeleri art arda sıralayarak akıl yürütür, fakat bu akıl yürütmeler insanın içinde yaşadığı dünyanın çok çeşitli alanlarına aittir, insanın realitesini bütünüyle açığa çıkarmaktan uzaktır. ... İnsanın içinde bulunduğu şartların gerçekliğini keşfetmek için aklın ötesine geçmek gerekir. Evrensel gerçekliği ortaya çıkaracak söz insan sözü olamaz.
Eğer Tanrı konusunda otorite akıl ise, akıl Tanrı'nın yerini alır; aklın formülünü deşifre ettiği ve yapısını kesin olarak tanımladığı bu Tanrı ancak bir akıl varlığıdır.
"Cılız akıl" iman konusunda otorite olamaz.
Tanrı hakkında sadece Tanrı konuşabilir...
Dini fenomen, aklın ilkelerine sıkı sıkıya bağlı açıklamalardan hiçbirine indirgenemez.
İman yaşanan bir dindarlıktır; yaşanan dindarlıkta dini duygu spekülasyona üstündür.
Tanrı sorunu çözülmez bir sorundur, çünkü yalnız ölü sorunlar çözülür. Var oluşu sorun yapmak bizzat varoluşun bir parçasıdır; varoluş sorunu, bitirilemeyen bir tartışmada var oluşun derinleştirilmesidir.
Eğer Tanrı'yla mistik bir ilişki kurmak mümkünse bu, felsefi alanın dışında kurulur.
Filozoflar ve ilahiyatçılar Tanrı üzerinde akıl yürüttükleri zaman, yaşayan Tanrı'dan söz etmezler; doğrusu yaşayan Tanrı belirlenimlerimizin dışındadır. Bu nedenle başkasına Tanrı'yı anlatmaya teşebbüs etmek, zorunlu olarak bir tanıklık özelliği taşır.
Tanrı'dan söz etmek, sonuçta imanını dile getirmek, yani inanılan varlığı olduğu kadar, inanan varlığı da eşit derecede işin içine dahil eden yaşanmış bir ilişkiyi göstermektedir.
Gerçek ateizmin, Tanrı'yı ne reddetmesi ne de O'na saygısızlıkta bulunması mümkündür, bunları yaptığını düşünüyorsa hiç de, kendi iddialarının gerçekten bilincinde değildir, fakat O'nu sessizce tanımazlıktan, görmezden gelebilir; sanki O yokmuş gibi davranabilir.
Bilimin vasıtalarıyla ve teolojiye başvurmadan bilimsel bilgiler üzerinde çalışmak, ateizmin haklılığının kanıtlanması değildir.
Tanrı'nın zorunlu varlık olduğunu insandan hareketle temellendirmek bir tür tabii vahiy oluşturur, bu tabii vahiy tabiatüstü vahyin sözsüz biçimi gibidir.
Vahiy, insan bilgisine ve insan düşüncesinin özgün alanına, tamamlayıcı bir bilgi şifresi empoze eder.
Vahiy varoluşun bir anahtarını verir.
Vahyedilmiş mesaj, gerçek değerini sadece subjektiflikte ve bu subjektiflikle kazanır; vahiy, inanan kişinin temel konularda bilincini aydınlatır ve yeniden biçimlendirir.
Vahyin Tanrı'sı, filozofun akli ilkelere göre eşit şartlar altında görüşme ve tartışma yapacağı bir soyut varlığa indirgenemez; filozofun akli ilkeleri, aynı zamanda kendisinin de mahkumu bulunduğu bir söz evreninde kuralların kuralı ve ilk terimdir.
Bir yaratıcı Tanrı olduğunu kabul ettiğimiz anda, ilahiyatçıların pek çoğunun hissettiği gibi, kader kavramı, gerçekten gerekli olur; fakat bütün din düşünürlerinin ısrarla söyledikleri gibi, insan Tanrı'nın niyetlerini bilmezse bu kavram soyutluktan kurtulamaz. Kader konusundaki güçlük sahte bir güçlüktür.
Filozofların kanıtlarında kullandıkları akli kategoriler ve düzenledikleri kanıtlar Tanrı'yı kanıtlamazlar. Çünkü "kanıtlanmış bir Tanrı, Tanrı değildir"; Jaspers'in dediği gibi "O, yalnız dünyadaki bir şeydir."
_________________________________________
KAYNAK: Fransız metafizikçi Georges GUSDORF'un "Traîté de métaphysique" adlı kitabının din felsefesiyle ilgili "L'homme et Dieu" adlı bölümünün Doç. Dr. Zeki ÖZCAN tarafından "İNSAN VE TANRI" adıyla yayımlanan Türkçe çevirisi.
|
| | Author | Reply | Kitapsever (no login) | Tanrı "şartsız"dır | September 8 2003, 1:42 AM |
Paul Tillich, teolojinin özünün bütün farklı görünüşlerini temsil eden tek bir ilke kabul eder:
Bu ilke, Tanrı'nın "şartsız" oluşudur.
Din kavramı aslında sözü edilen şartsızdan tümdengelim yoluyla elde edilmiştir. Bu tümel kavram olan şartsıza doğru yönelmeye "iman" diyoruz. İman, ruhun bütün fonksiyonlarında etkin olan şartsıza doğru dönmedir.
İman, teorik ve pratik fiillerdeki şartsıza doğru yönelmedir; bununla birlikte şartsız, şartsız sıfatıyla asla obje olamaz. Şartsız sadece "sembol" olabilir; bu sembolde onun sezgisine sahip oluruz, onu araştırırız. İman, şartlı olandan ödünç alınmış bir sembol aracılığıyla şartsıza doğru yönelmedir.
Din dili, özü gereği semboliktir. Din dilinin sembolizmle ilişkisini kesmek, dinin gerçek özünü yok etmek demektir.
Kültürel olan her şey gibi din de toplum tarafından taşınmıştır. Din, gerçekliğini ifade etmek için ihtiyaç duyduğu sembolleri kültürden alır.
Vahiy, anlam biçimine şartsız özün müdahalesidir. İman, daima bir vahye imandır. Çünkü iman, şartsız özün şartlı biçimlerde kavranmasıdır.
Vahiy hiçbir tarzda "objektif bilginin iletilmesi", bildirilmesi değildir.
Şartsız öze doğru yönelme, şartsız bir "kesinlik"e sahiptir; imanın kesinliği mutlak olarak temel kesinliktir. İmanın kesinliği hiçbir biçimde nesnel bir gerçekliğe yönelmediği için biçimin eleştirisi tarafından şüpheli hale getirilemez.
Metafizik hakkındaki bütün yanılgıların kaynağı, onu diğer bilimler gibi veya onların üstünde bir bilim yapma teşebbüsüdür. Gerçekte metafizik daima dini bir tutumdur.
Metafizik, şartsıza doğru teorik yönelme, ahlak ise şartsıza doğru pratik yönelmedir.
"Dinin hakikati nedir?" sorusunun cevabı, dinin özü mantık ötesi yöntemle kavrandığında verilebilir.
Tanrı'nın mahiyeti sorunu çözülemez; çünkü Tanrı, her zaman bir sorun, sorun olarak konulmuş, yani kesin çözümü olmayan bir sorun olmalıdır.
_____________________________
KAYNAK: Paul TILLICH, Din Felsefesi
|
| Hakan YILMAZ (no login) | Re: İNSAN ve TANRI | September 8 2003, 6:55 PM |
> İnsan ve dünya konusunda tutarlı bir söylemi gerçekleştirmek mümkündür;
> ancak Tanrı hakkında aynı şeyi yapamayız.
> Tanrı'yı, insan ve nesneleri düşündüğümüz gibi düşünemeyiz.
+1
> Tanrı'yı düşünmek imkansızdır, çünkü her şeyi somutlaştırmak zorunda olan
> insan, doğru bir şekilde sadece insandan ve dünyadan söz edebilir.
+1
> Tanrı konusunda metafizik sistemlerin başarısız olması, O'nun kutsal
> hakikatinin zorunlu bir sonucudur.
....Kutsal hakikat, Tanrı gibi, İnsan tarafından tam olarak bilinemez, yada
Sadece Tanrının tam olarak bildiği hakikatlerdir, bu yüzden İnsan yapımı bir
metafizik başarısız olabilir desek?.. Özetle +1
> İnsan ve dünya konusunda son sözü söylemek umudu nasıl asla
gerçekleşmeyecek
> bir şeyse, Tanrı konusunda da nihai gerçekliğe ulaşmak düşüncesi
> çelişkilidir.
.....ölüm çelişkilidir. son her insan için vardır ama mutlak son var mıdır?
> Tanrı üzerine felsefi konuşma başarısızlığa mahkumdur.

> Tanrı'ya uygulanan her rasyonel kanıtlamanın ortaya çıkardığı ciddi
> sorunlar, akıl düzeniyle iman düzeni arasındaki farkların göz ardı
> edilmesinden kaynaklanır
....+1, ...benim düşündüğümü mü düşünüyorsun? sorusundaki saflık..Metadil
eksikliği
> Tanrı'nın varlığı, kanıtlanmakla çözülemeyecek bir problemdir. Güçlük,
> alışılmış usullerle denklem haline getirilemez; çünkü geleneksel kanıtlama
> yöntemlerine başvurarak Tanrı üzerine yapılan her konuşma, Tanrı'nın söze
> her indirgemesi, bir hileye başvurmayı gerektirir. Tanrı'yı kanıtlamak
> istemek, O'nu kendinden başka ve O'na kendilerini kabul ettiren başka
> gerçekliklere indirgemek demektir. Fakat böylece bambaşka bir alana
> indirgenmiş bir Tanrı artık gerçek Tanrı değildir. Akıl Tanrı'dan söz
ettiği
> zaman artık Tanrı söz konusu değildir.
bam teli.. "O'nu kendinden başka ve O'na kendilerini kabul ettiren başka
> gerçekliklere indirgemek demektir."
yada şöyle diyelim; insan Allah'ın sureti üzerine yaratılmıştır. Bu durumda
her insanın en içinde biryerde, sadece kendine ispatlayabileceği Tanrı
yatar. Ama diğer insanların içindede bu bir gerçeklikse?. O aynı anda
heryerdeyse? Kendi içindeki o yüce varlığı Karşısındakine indirgediğinde,
Artık o indirgenmiş olandan emin olmama çelişkisi..!!!!! İşte bu yüzdende
bir peygamber vardır ki şöyle dersin. Hımm.. evet onun içindeki en top
düzeydeydi.. Bu yüzden ikinci iman sırasında Peygamber gelir.. Bu içerdeki
kuvvetin bir network ağı kurmak istemesi gibi.. eee bir server makinası
gerekiyor galiba 
İşyerlerinde en ilgi çekici makine serverdır. Sanırım internet ayarı falan
yapıyorsun.. diğer makinaları falan kontrol edebiliyorsun.. herkes server
olmak mı ister en ""deeeep inside"" ın da? Ama bu durumda network
kurulamazsa? Çelişki..
> Kierkegaard şuna dikkat çekmektedir: "Tanrı'nın varoluşunu kanıtlamak son
> derece gülünçtür; ya O vardır, o zaman O'nu kanıtlayamayız, (tıpkı birinin
> varoluşunu kanıtlayamadığım gibi; olsa olsa O'nun varoluşunun tanıklarını
> bulabilirim, fakat tanıkları bulabilmem için O'nun varoluşunu önceden
kabul
> ederim). Veya Tanrı yoktur, bu durumda ise kanıtlanamaz olur."
> Kierkegaard'ın tavrındaki şüphecilik, Tanrı'ya karşı değil, akla karşı
> şüpheciliktir.
Sanırım birinin varoluşu gibi örneği, o kişinin içindeki Tanrı ile
seninkinin aynı ritimde olmasının mümükün olamayacağını söylemek? Aslında bu
Gene insansı bir düşünce, O ritimi algılayan yada algılayacak olan ile onu
vareden farklı. "Mutlak güç sonsuz tekrarı teke düşürür" zaten inancı
olmalı..
> Hiçbir kavram Tanrı'ya denk değildir, insani tanımların sınırları içinde
ele
> aldığımızda Tanrısal özü çelişkiye düşmeden açıklayamayız.
> Tanrı'yı sadece O'nun nitelenemez olduğunu söylerken niteleyebiliriz.
> İnsanın Tanrı'ya verebildiği "Tanrı" dışındaki bütün adlar yanlış ve
> yetersizdir.
Hem senin yukarda yazdığındaki, hem benim bir yukarda yazdığımdaki gibi...
Nitelerim ama niteyemeyiz, nitelersin niteleyim o halde..
> Tanrısal sonsuz, bilginin ötesindedir, bilginin ötesinde olmasına rağmen
> O'ndan kuşku duyulmasının nedeni, O'nun özüne aykırı olarak pozitif
> yöntemlerle kavranmaya çalışılmasıdır.
>
> Eğer felsefe aklın kullanılması ise, imanı ne geçerli ne de geçersiz
> sayabilir.
> Felsefe, imanda akli olmayan bir unsurun varlığını tanımak zorundadır.
>
> Filozofların Tanrı'sı felsefe üstatlarının özelleştirdikleri ve felsefi
> patentli Tanrı gibi görünmektedir; felsefe üstatları, sadece kendi
> Tanrılarına itaat ettiklerinde, aslında yalnız kendilerine, kendi
> eğilimlerinin biraz da idealleştirilmiş bir imajına itaat etme hayaline
> kapılırlar.
..bence yukarının özeti.
> Akıl ve mantıksal zorunluluk insan varlığının yaratmalarıdır. ... İnsan,
> önermeleri art arda sıralayarak akıl yürütür, fakat bu akıl yürütmeler
> insanın içinde yaşadığı dünyanın çok çeşitli alanlarına aittir, insanın
> realitesini bütünüyle açığa çıkarmaktan uzaktır. ... İnsanın içinde
> bulunduğu şartların gerçekliğini keşfetmek için aklın ötesine geçmek
> gerekir. Evrensel gerçekliği ortaya çıkaracak söz insan sözü olamaz.
>
wow.. işte bir anahtar açıklama +1000
....ama peki hala nasıl?
> Eğer Tanrı konusunda otorite akıl ise, akıl Tanrı'nın yerini alır; aklın
> formülünü deşifre ettiği ve yapısını kesin olarak tanımladığı bu Tanrı
ancak
> bir akıl varlığıdır.
> "Cılız akıl" iman konusunda otorite olamaz.
> Tanrı hakkında sadece Tanrı konuşabilir...
işte bunun gibi yukardaki sorumun cevabını aldım galiba. Gerçekten şaka
yapmıyorum.
Her insanın içindedir o, Onun izni olmadan yaprak kıpırdamaz.
> Dini fenomen, aklın ilkelerine sıkı sıkıya bağlı açıklamalardan hiçbirine
> indirgenemez.
> İman yaşanan bir dindarlıktır; yaşanan dindarlıkta dini duygu spekülasyona
> üstündür.
spekülasyon yapmadan konuşabilen herhangi birine iman etmeye hazırım,
gerçekten bu iletişimsizlikten sıkıldım.
Birgün anlaşabildiğin biriyle ertesi gün yeniden tanışıyorsun. Ben
başaramıyorum gördüğünüz gibi, spekülasyonu bırakıp tam iman duyacağım kişi
arıyorum. İlan verecem gasteye 
> Tanrı sorunu çözülmez bir sorundur, çünkü yalnız ölü sorunlar çözülür. Var
> oluşu sorun yapmak bizzat varoluşun bir parçasıdır; varoluş sorunu,
> bitirilemeyen bir tartışmada var oluşun derinleştirilmesidir.
1-ruh vardır, madde ölüdür. 2-ruh tanrıyı algılar? konu derinleşiyor bu
noktada galiba...
> Filozoflar ve ilahiyatçılar Tanrı üzerinde akıl yürüttükleri zaman,
yaşayan
> Tanrı'dan söz etmezler; doğrusu yaşayan Tanrı belirlenimlerimizin
> dışındadır. Bu nedenle başkasına Tanrı'yı anlatmaya teşebbüs etmek,
zorunlu
> olarak bir tanıklık özelliği taşır.
> Tanrı'dan söz etmek, sonuçta imanını dile getirmek, yani inanılan varlığı
> olduğu kadar, inanan varlığı da eşit derecede işin içine dahil eden
yaşanmış
> bir ilişkiyi göstermektedir.
şahitlik yapmak yada yapmaya çalışmak.. Şehadet kelimesinde istenen bu işin
özeti olmalı? Yaşanmış ilişki bu noktada Peygamberin ortak kabul edilmesi
oluyor.
> Gerçek ateizmin, Tanrı'yı ne reddetmesi ne de O'na saygısızlıkta bulunması
> mümkündür, bunları yaptığını düşünüyorsa hiç de, kendi iddialarının
> gerçekten bilincinde değildir, fakat O'nu sessizce tanımazlıktan,
görmezden
> gelebilir; sanki O yokmuş gibi davranabilir.
> Bilimin vasıtalarıyla ve teolojiye başvurmadan bilimsel bilgiler üzerinde
> çalışmak, ateizmin haklılığının kanıtlanması değildir.
ne diyebilirimki..belki ancak şu ; bir bebek günahsız doğar ( müslüman
olarak ) , savunmaya geçtikçe katılaşabilir, eğer doğru anladıysam gerçek
müslüman ve gerçek ateist aynıdır. Söylem farklı, İçteki " O " aynıdır.
> Tanrı'nın zorunlu varlık olduğunu insandan hareketle temellendirmek bir
tür
> tabii vahiy oluşturur, bu tabii vahiy tabiatüstü vahyin sözsüz biçimi
> gibidir.
> Vahiy, insan bilgisine ve insan düşüncesinin özgün alanına, tamamlayıcı
bir
> bilgi şifresi empoze eder.
> Vahiy varoluşun bir anahtarını verir.
> Vahyedilmiş mesaj, gerçek değerini sadece subjektiflikte ve bu
> subjektiflikle kazanır; vahiy, inanan kişinin temel konularda bilincini
> aydınlatır ve yeniden biçimlendirir.
..herkese nasip olması dileğiyle..Uzakta aramadan karşımızdakinin sözünü
değil içini dinlemek yeterli.
> Vahyin Tanrı'sı, filozofun akli ilkelere göre eşit şartlar altında görüşme
> ve tartışma yapacağı bir soyut varlığa indirgenemez; filozofun akli
> ilkeleri, aynı zamanda kendisinin de mahkumu bulunduğu bir söz evreninde
> kuralların kuralı ve ilk terimdir.
açıklamışsın burda zaten. Filozof insanla konuştuğu gerçeğini abartmadan
seçme yolunu seçmiş ve bu muazzam gerçeklik ( O )
karşısında ortada sessiz kalma yolunu seçmiştir.
> Bir yaratıcı Tanrı olduğunu kabul ettiğimiz anda, ilahiyatçıların pek
> çoğunun hissettiği gibi, kader kavramı, gerçekten gerekli olur; fakat
bütün
> din düşünürlerinin ısrarla söyledikleri gibi, insan Tanrı'nın niyetlerini
> bilmezse bu kavram soyutluktan kurtulamaz. Kader konusundaki güçlük sahte
> bir güçlüktür.
? kabul etse de ( ki senin şu an içinden geçeni bilemem genede ) benim
için ne dediğin bu noktada soyut. Benim kaderim seninkinden,
senin perspektifinde farklı diye belki de ?? " insan sık sık kendi kaderini
düşünür"
> Filozofların kanıtlarında kullandıkları akli kategoriler ve düzenledikleri
> kanıtlar Tanrı'yı kanıtlamazlar. Çünkü "kanıtlanmış bir Tanrı, Tanrı
> değildir"; Jaspers'in dediği gibi "O, yalnız dünyadaki bir şeydir."
bu yazı gibi..
saygılarımı sunarım / sınarım
|
| tekliortam (no login) | Re: İNSAN ve TANRI | September 8 2003, 7:22 PM |
Karmakarışık yorumlar yapayım:
> ....Kutsal hakikat, Tanrı gibi, İnsan tarafından tam olarak bilinemez,
yada
Bilgi tarifi net değildir. Tarife göre tanrının bilgisi, insanın bilgisi vs.
gibi değiştirilebilir. tarifle oynayarak her sonuca ulaşmak mümkündür.
> Sadece Tanrının tam olarak bildiği hakikatlerdir
Bu önermede "hakikat" de "tanrı" gibi bir apriori kabuldur. Bu önerme
intrinsic'dir. Böyle bir önerme olamaz.
>İnsanın içinde
> bulunduğu şartların gerçekliğini keşfetmek için aklın ötesine geçmek
> gerekir. Evrensel gerçekliği ortaya çıkaracak söz insan sözü olamaz
"içinde bulunduğu şartların gerçekliği" ne demektir? Aklın ötesine geçmek ne
demektir? Evrensel gerçeklik ne demektir, insan sözü ne demektir? gerçeklik
nedir, söz nedir vs. muğlak tanımlarla önermeler olamaz. yukarıdaki laflar
"önerme" değildir. Değersizdir. Ama cümle "insan sözü olamaz, o halde tanrı
sözü olmalı"yı hatırlatacak şekilde kurulmuş, tuzak bir cümle. Doğru cümle
şöyle olmalı : "İnsan sözü evrensel gerçekliği ortaya çıkartamaz." Bu cümle
ise o cümle kadar saçma. Hiçbir tanım yok.
> Tanrı'dan söz etmezler; doğrusu yaşayan Tanrı belirlenimlerimizin
> dışındadır. Bu nedenle başkasına Tanrı'yı anlatmaya teşebbüs etmek,
> zorunlu olarak bir tanıklık özelliği taşır
Varlık, tanımı gereği "tanık" gerektirir, fakat bu "tanık" 1.tekil şahıstır.
Peygamberle bir ilişkisi yok. tanrı'nın tanıklık özelliği taşıması özel bir
durum değildir. "herşey" tanıklık gerektirir. Çünkü sadece "tanıklık edilen"
şey "var"dır.
> Dini fenomen, aklın ilkelerine sıkı sıkıya bağlı açıklamalardan hiçbirine
> indirgenemez.
Aklın ilkesi olmaz, mantığın ilkesi olur. Akıl kuralla çalışmaz. Birşey
açıklamaya indirgenmez, postulalara indirgenebilir.
> > Gerçek ateizmin, Tanrı'yı ne reddetmesi ne de O'na saygısızlıkta
bulunması
> > mümkündür, bunları yaptığını düşünüyorsa hiç de, kendi iddialarının
> > gerçekten bilincinde değildir, fakat O'nu sessizce tanımazlıktan,
> görmezden
> > gelebilir; sanki O yokmuş gibi davranabilir.
> > Bilimin vasıtalarıyla ve teolojiye başvurmadan bilimsel bilgiler
üzerinde
> > çalışmak, ateizmin haklılığının kanıtlanması değildir.
>
> ne diyebilirimki..belki ancak şu ; bir bebek günahsız doğar ( müslüman
> olarak ) , savunmaya geçtikçe katılaşabilir, eğer doğru anladıysam gerçek
> müslüman ve gerçek ateist aynıdır. Söylem farklı, İçteki " O " aynıdır.
Ateizm denen şey bilim, bilimcilik, kuşkuculuk vs. değildir. Tanım olarak
"Herhangi bir tanrı yoktur, olamaz" der. Ateizm felsefidir, bilimin kendisi
değil. Bilim ile ateizmi yanyana göstermek bence büyük yanılgıdır. İlk
cümlede "ateizm" denen şey aslında "pozitif bilim"dir. İlk alıntıda
anlatılan materyalisttir. İkinci alıntıdaki "gerçek" kelimeleri eğer
"katıksız" anlamını taşıyorsa "gerçek ateistin" içinde "O"nun bulunması onun
zaten ateist olmadığını gösterir.Kırmızı bir elma, eğer yeşilse "kırmızı
elma" değildir.
Saygılar.
|
| | Current Topic - İNSAN ve TANRI |
| |
|
|