Tam Forum Görünümü: MUSANIN ÇOCUKLARI
Ateistforum > FORUMLAR > ATEİSTFORUM
ezkamo
ÖNSÖZ
Tayyip Erdoğan Kasımpasa'da kendi halinde geçinip giderken önce akıncılara, ardından MSP'ye, MSP ile beraber MTTB'ye katılmıstı. Arkadasları ile beraber sokaklarda"Seriat Gelecek Vahset Bitecek", ''Tek Yol İslam'' gibi sloganları atıyor, bu arada simitçilikten gelen tanısıklıkla sirketle de içli dıslı oluyordu. Ne hikmetse Türkiye'deki liderler hep simitçilikten gelmeydi, aynı Deniz Baykal gibi.

Sirketle tanısmasının ardından Tayyip'in önü açılıyor,önce MSP Gençlik Kolları Baskanı oluyor, derken RP iI Baskanı, milletvekili ve belediye baskan adaylıklarının ardından İstanbul Belediye Baskanlığı dönemi ve İsrail, ingiliz ve ABD Büyükelçilikleri ile iliskiler baslıyordu.

Belediye baskanlığı ve öncesinde İzak Alaton'un rahle-i tedrisatından geçtiği için İsrail istihbaratı elemanı ve elçilik müstesarı Alon Liel'in yanında zorluk çekmiyordu. Tayyip'i bu günlere getiren Mehmet Metiner gibi Kürt danısmanlarının yanında; İngiltere Büyükelçisi Peter Westmacott, ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi aynı zamanda CIA Türkiye ve Ortadoğu masası sefi Mason Morton Abramowitz, ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi aynı zamanda CIA Türkiye ve Ortadoğu masası sefi Marc Parris, CIA üst düzey yöneticisi ve karanlıklar prensi lakaplı Richard Perle'den olusan bir ekipti.
Tayyip'i bu ekip ve alt takımı gelistiriyor ve değisime uğratıyorlardı. Simdi bu değisim ve gelisimin hikâyesini 32 kısım tekmili birden izlemeye baslayalım...
Ergün Poyraz,
Ankara 30 Mart 2007

Gürcü mü yoksa Rum mu?

Tayyip'in hayat hikâyesine baslamadan önce dedelerinin nereden geldiğine bakmak onun hikâyesini anlamamızı bir hayli kolaylastıracaktır.Tayyip'in anne tarafı Rize ili Güneysu ilçesine Gürcistan'ın
baskenti Batum'dan gelmislerdi. O sıra Batum'dan gelen aileler arasında "Mezarcı" ailesi de vardı.

1991 yılı milletvekili seçimlerinde liste savasları baslıyor, Erbakan'ın kendine yakın gördüğü isimleri İstanbul'da liste baslarınayerlestirmesine siddetle karsı çıkıyordu. Erbakan liste basına Ali Oğuz'ugetirmek istiyor, Tayyip ise aynı yere Gürcü kökenli, Ümraniye Müftüsü Hasan Mezarcı'yı düsünüyordu. Erdoğan parti merkezine karsı direniyor, bu direnmenin sonucunda hemsehrisi Hasan
Mezarcı'yı liste basına getirtiyordu. Mezarcı, milletvekili seçilmesinin ardından Tayyip'e layık olduğunu konusmaları ve davranısları ile bir bir kanıtlıyordu. Partinin Bayrampasa teskilatında kadınlara
yaptığı konusmada Atatürk'e iğrenç iftiralarla saldırırken kendi köklerini de açıklıyordu. Mezarcı, Tayyip gibi Batum'lu olduğunu vurguladı,konusmasında sunları söylüyordu:"Atatürk milliyetçiliği ne demek? Herkes Türküm diyecek, ne yani, senin hatırın için ben anamı babamı inkâr edeyim. Ben senin atan gibi veled-i zina mıyım? Ben Batum'luyum benim köküm belli..."

Tayyip de aynı tarihlerde Almanya'da yaptığı konusma ile Mezarcı'ya adeta destek veriyordu:
"Ne mutlu Türküm diyene ne demek? Sen 'Ne Mutlu Türküm Diyene' dersen, o da 'Ne Mutlu Kürdüm Diyene' der...

"Yine her fırsatta Türklüğü asağılayan Tayyip'in yakın arkadaslarından Rize milletvekili Sevki Yılmaz söyle yırtınıyordu:"Simdi gençler! Müjde veriyorum. Safak var... Safak!.. Vallahi
safak var. Safları sıklastırın... Tahrik için konusmuyorum, safağı gördüm... Nerede?.. İste burda... Sümeyyeler. Nerde?.. İste burda; Bilaller.Safak vakti var. Gençler, gençler!... Muhammed İkbal'i dinle,
meshur sair:
"Günes doğarken safak gelir.
Kızıllık olur sabah. Gök kızarmadan günes gelmez.
Sehit kanı dökülmeden hak gelmez..."

Sevki, Sümeyye'nin İslam'ın ilk sehidi olduğunu, putperestlerin onu ayaklarından develere bağlayarak iki ayrı yöne develeri sürmeleri sonucu feci bir sekilde öldürerek sehit ettiklerini anlatıyor ve gençlere "bu düzen sizi ayaklarınızdan taksilere bağlayıp parçalasa dahi asla yolunuzdan ayrılmayın "diyordu.Tayyip'in çocukları Sümeyye, Bilal ve diğerleri soluğu Amerika'da alıyorlar, öğrenimlerini oralarda devam ettiriyorlardı. Akranları Türban kavgaları verirken, kendileri, babalarının açıklamalarında görüldüğü gibi, Türbanla okuyamadıkları için Amerika'ya gidiyorlar, Sümeyye, ABD'de, HolIywood yıldızları ile aynı masada mum ısıkları altında yemekler yiyordu.Kızları, Amerika'da Robert De Niro ile mum ısıklarında yemekler yiyen Tayip, 1994 yılında, Ümraniye'de yaptığı konusmalarda, insanlarımızı kendi refah ve mutlulukları için kullanmanın değisik versiyonlarını sergiliyor, bu konusmalarının kasetleri AKP teskilatlarında saf insanlarımıza seyrettiriliyordu:

"...Bir gece saat bir buçukta elektrik direğinde bir yaslı amca,eve dönüyorum, araba ile durdum, gece saat bir otuz durdum. Üç dört tane genç, "amca" dedim, "yahu ne yapıyorsun?.. Elektrik çarpacak
in asağı bu gençler çıksın bağlasın" hiç umurunda değil. Bağladı, indi. Gayet kararlı. İfade aynen söyle; "Sen bana sahadeti çok mu görüyorsun?" dedi. "yahu amca Refah'ın bayrağı ile sahadetin
ne alakası var Allah askına?" , "Sen ne diyorsun" dedi. "Her Refah bayrağı, Muavenet Muhribi'nden Saratoga'ya bir mermidir" dedi. Simdi soruyorum sizlere; bu inancın, bu imanın önünde Amerikası, Batısı, basını televizyonu durabilir mi?.."

Bugün kızlarının ABD'de sergiledikleri davranısları görmeyen Tayyip, dün bu imkânlan sağlamak için döktürmeye devam ediyordu: "...Olay bu kadar açık ve net ortada. Ama bunun hala farkında değildi onlar... Hala bunlar, yok çarsafların içinde erkekler vardı, ondan dolayı seçim gitti diyorlar... Ve bununla da kalmıyor, su hanım kardeslerimizin çalısması var ya, Hey Rabbim... Bunu papatyaların
yapması mümkün mü? Değil... Gelinciklerin yapması mümkün mü?.. Değil. Onlar ancak bes yıldızlı otellerde demlenirler. Ama onların da huzuru inanıyorum ki, refahı, mutluluğu, kurtulusu insallah
bu hanım kardeslerimizin gayretinde yatmaktadır..."

Potamya'nın gururu

Tayyip, Basbakan olarak memleketi Rize'nin Güneysu Beldesi'ne gittiğinde hemsehrileri kendisini 'Potamya'ya Hosgeldin', 'Potamya'nın Gururu' pankartlanyla karsıladı. Buralar Güneysu olarak
bilinirdi. Potamya ne demekti? Dsin aslı çok geçmeden ortaya çıkıyordu: Güneysu Beldesi'nin Rumca ismi Potamya'ydı. Bu beldenin ahalisinin bir kısmı sonradan Müslüman olmus(!) Rum'du. Hala
beldenin Rumca adını kullandıklarına göre Türklüğü içlerine tam sindirememisler demekti. Tayyip Erdoğan bu pankarttan rahatsız olmadı. En ufak bir tepki göstermedi.

Ben Gürcüyüm esim Arap

Hürriyet Gazetesi'nden Emin Çölasan 2 Ekim 2006 tarihinde Tayyip'in kökleri ile ilgili söyle yazıyordu:
"...Elimde Recep Tayyip Erdoğan'ın aile nüfus kütüğü var.Devletin resmi belgesi. Bu belgede "baba tarafından çesitli kimselerin anneleri" olarak söyle isimler geçiyor:"Havuli... Farfuli...Fatuli..."
Örneğin, Ahmet ve Yunus Erdoğan'ın ana adı Havuli. Fatuli Erdoğan'ın ana adı Farfuli, Vesile Erdoğan'ın ana adı Fatuli. Bizim aklımıza insanların soyunu sopunu arastırmak, oralardan
sonuç çıkarmak, bunları siyasal amaçla kullanmak asla gelmez."Falanca Ermeni'dir, filanca Rum'dur, Yahudi'dir, dönmedir!.."İnsanların ve ailelerin kökeni su veya bu olabilir.Onlar Hıristiyan, Musevi kökenli de olabilir. Kınanması gerekmez. Biz, rektörler ve basbakanlar dâhil istisnasız herkesi dinine, ırkına, aile kökenlerine göre değil, bu ülkeye yaptıkları -veya yapmadıkları- hizmetle değerlendiririz.
Her uygar insanın yapması gereken de budur..."

3 Ekim 2006 Hürriyet Gazetesi; "Doğu Karadeniz'de Fatma Fatuli' dir." Baslığı altında Çölasan'm yazdıkları ile ilgili bir haber yapıyordu: "Hürriyet yazan Emin Çölasan, önceki gün, Basbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın nüfus kayırlarında Havuli, Farfuli ve Fatuli gibi isimiere rastlandığını yazdı. Çölasan'ın verdiği bilgiye göre, 'Ahmet ve Yunus Erdoğan'ın ana adı Havuli. Fatuli Erdoğan'ın ana adı
Farfuli, Vesile Erdoğan'ın ana adı Fatuli’ydi. Çölasan daha sonra, "Bizim aklımıza insanların soyunu sopunu arastırmak, oralardan sonuç çıkarmak, bunları siyasal amaçla kullanmak asla gelmez" diyordu.

Bu kelimelerin hangi dilden gelmis olabileceğini bölgeyi yakından tanıyan insanlara sorduk. Rizedoğumlu gazeteci Ömer Lütfi Mete, Doğu Karadeniz'de Fatma'ya Fatuli, Havva'ya Havuli denildiğini belirterek, "-H eki Gürcüce'den geçmis olabilir. Zaten biliyorsunuz, Türkçe ve Gürcüce'nin karısımından, araya Ermenice kelimelerin de girmesiyle ortaya çıkan dile bölgede Lazca ismi verilir" dedi. Doğu Karadeniz'de Lazca türküler derleyen ve Türkçe'yi sonradan öğrenen, Rize-Pazar doğumlu müzisyen Birol Topaloğlu da, Ömer Lütfi Mete'nin dediklerini doğruluyor. Topaloğlu da, bölgede,
özellikle kadın isimlerine bu tür eklerin takıldığını, zamanla hece düsmesiyle Havuli, Fatuli, Farfuli sekline dönüstüğünü söylüyor. Ermenice ve Rumca'da ise böyle kelimeler bulunmuyor..." diyordu.
Ancak içinde zerre kadar Müslümanlık bulunan bir insan İslam Peygamberi'nin Kızı'nm ismi olan Fatma'nın özgün hali dururken ona Fatuli der mi, diyebilir mi?... Yine Âdem Peygamber'in Esinin
ismi Havva'yı nasıl Havuli yapabilir?..

Peki, *Farfuli neydi ve nereden geliyordu?..Ağustos 2004 yılında yaptığı Gürcistan gezisinde Gürcistan Devlet Baskanının yanında; "Ben de Gürcüyüm. Ailemiz Batum'dan Rize'ye göç etmis bir Gürcü Ailesi'dir" diyordu. Bu bağlamda Tayyip'in Gürcü olma ihtimali de kesinlik kazanıyordu. Kısacası; Tayyip Erdoğan Türk kökenli değildi. Zaten Türklük suuru da tasımıyordu. Zorunlu olmadıkça Türk sözünü kullanmıyor, Türklüğü ve Türk milliyetçiliğini ayrımcılık olarak değerlendirdiğini çok kere vurguluyordu.

Tayyip'in en yakınındaki isim tarafından yazılan ve Tayyip tarafından yalanlamayı bırakın desteklenen "Erdoğan'ın Harfleri" adlı kitaba baktığımızda Tayyip Erdoğan'ın Musa Peygamber'in soyundan geldiği bildiriliyor. Musa'nın İsrailoğlu olduğu vurgulaması yapılıyordu. "Ben Seriatçı'yım" diyen birinin Hz. Muhammed'in soyundan geldiğini ya da en azından onla bağlantılı olduğunu iddia etmesi gerekirken, İsrailoğullarına gelen peygamberle kendini Özlestirip bir de onun soyundan geldiğini açıklattırması, soyunda Yahudilik olduğunun en açık kanıtı oluyordu. Gürcü olduğunu açıklayan Tayyip, bir özelliğini gizliyordu. Tayyip anne tarafından Gürcistan'da yerlesik Musa'nın yani Yahudinin soyundan geliyordu...

Basbakan olduğundan beri ağzından bir kez bile Türk milleti'' sözü çıkmıyor, hep Türkiye halkı" diyordu. Kaldı ki; gerek MSPGençlik Kolları Baskanlığı, gerek RP İl Baskanlığı, gerekse Belediye
Baskanlığı döneminde danısmanlığını yapan ve Tayyip'in; "Beynimin yarısı, bugünlere gelmemde çok emeği vardır" dediği Mehmet Metiner, Tayyip için Türk değildir" diye açıklamalarda bulunuyordu.
Gürcülüğünü ilan eden Tayyip Erdoğan, 1994 yılında Ümraniye'de yaptığı konusmada, Türklüğe karsı tüm kinini kusuyordu:
"Bakınız, geçen gün İstanbul Valiliği'nin bir beyanı var. Ne diyor? 4 sehit polis memurunun
cenazesine "Ben Türküm diyen gelsin" diyor. "Ben İstanbulluyum diyen gelsin" diyor. Ben Lazım diyen ne olacak? Ben Gürcüyüm diyen, Ben Kürdüm diyen ne olacak? Ben Çerkez'im diyen ne olacak?... Ben Abaza'yım diyen neolacak?.. Ya bunlar bu ülkeyi zaten yıllardır bu ifadelerle parçaladılar.Ama Anayasa'da ne yazdılar? Ne Mutlu Türküm Diyene... Mîlletin bütünlüğü ilkesi "Ne Mutlu Türküm Diyene" ifadesi ile sağlanır mı?...

Babama sordum "Biz Laz mıyız, Türk müyüz?" dedim. Allah rahmet eylesin, babam dedi ki; "Oğlum ben de dedeme sordum, dedeme dedim ki, 'dede biz Laz mıyız, Türk müyüz?' Torinim dedi, 'Yarın Öleceğiz. Öldüğümüz zaman Allah bize bir soru soracak, men Rabbüke vemen Nebiyyüke ve ma Dinüke diyecek. Vema Kavmüke diye bir soru sormayacak torinim' dedi...Simdi salonda saf saf dinliyor. Tabi büyük dedem molla idi. 'Torunum Rabbin kim? Nebin kim? Dinin ne? Ama kavmin ne diye bir soru sormayacak. Sana sordukları zaman 'Elhamdülillah Müslüman'ım de geç'. Süphesiz her kavmin mensubu rahatlıkla ben Kürdüm, ben Türk'üm, ben Çerkez'im, ben Abhaza'yım, demek hak ve hürriyetine sahiptir. Bundan daha tabi bir hak ve hürriyet olmaz...... 600 sene Osmanlı otuzu askın etnik gurubu Ümmet düsüncesiyle bir arada tuttu. 600 sene... Buyrun, su anda 70 senedir tutabildiler mi? Tutamadılar iste, bak ülke birbirine girdi..."

Tayyip, Ocak 1995'te Hollanda İslam Federasyonu'nda yaptığı konusmasında "Türkiyeli Müslüman" olduğunu su sözleri ile vurguluyordu: "Ben Türkiyeli bir Müslüman'ım. Müslümanlar su anda önemli
bir karar asamasında bulunmaktadırlar. İslam havzası, bu kararın arifesindedir.
saltuk
QUOTE(ezkamo @ Jun 4 2007, 05:26 PM) *
Babama sordum "Biz Laz mıyız, Türk müyüz?" dedim. Allah rahmet eylesin, babam dedi ki; "Oğlum ben de dedeme sordum, dedeme dedim ki, 'dede biz Laz mıyız, Türk müyüz?' Torinim dedi, 'Yarın Öleceğiz. Öldüğümüz zaman Allah bize bir soru soracak, men Rabbüke vemen Nebiyyüke ve ma Dinüke diyecek. Vema Kavmüke diye bir soru sormayacak torinim' dedi...Simdi salonda saf saf dinliyor. Tabi büyük dedem molla idi. 'Torunum Rabbin kim? Nebin kim? Dinin ne? Ama kavmin ne diye bir soru sormayacak. Sana sordukları zaman 'Elhamdülillah Müslüman'ım de geç'. Süphesiz her kavmin mensubu rahatlıkla ben Kürdüm, ben Türk'üm, ben Çerkez'im, ben Abhaza'yım, demek hak ve hürriyetine sahiptir. Bundan daha tabi bir hak ve hürriyet olmaz...... 600 sene Osmanlı otuzu askın etnik gurubu Ümmet düsüncesiyle bir arada tuttu. 600 sene... Buyrun, su anda 70 senedir tutabildiler mi? Tutamadılar iste, bak ülke birbirine girdi..."



E tamam işte bundan daha güzel tutum mu olur? Adam ayrım yapmıyor. Kürdü, lazı zorla bir kimliğe sokmaya çalışmıyor.

Ben saf Türk sayılırım, memleketim belli, akrabalar arasında hala otağda yaşayanlar vardır. Bu geyiği neden yaptım? Çünkü müslüman birinin genel tutumu olan din kardeşliğini kavrayacak düzeyiniz yok.

Tayyip Türklüğünü ön plana çıkarmıyor diye Türk değil işte vatan haini diye suçlayan tiplersiniz siz. Kim takar sizi :)
Pante
QUOTE
Çünkü müslüman birinin genel tutumu olan din kardeşliğini kavrayacak düzeyiniz yok.Tayyip Türklüğünü ön plana çıkarmıyor diye Türk değil işte vatan haini diye suçlayan tiplersiniz siz. Kim takar sizi smile.gif


Mesele din kardeşliği denecek kadar basit değildir Saltuk. Dinciler millete değil ümmete inanırlar. Dolayısıyla millete, millet diyene karşıdırlar. Dinciler dini yönetimden yani teokrasiden yanadırlar. Cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe karşıdırlar. İslam teokrasisinde egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır, milletin değildir. Peki ortada olmayan Allah'ın elinde nasıl olacak egemenlik?

Allah'ı kimler temsil ediyorsa, kimler Allah'ın kanunlarından yanaysa onlarda olacaktır egemenlik.
Yani islam düzeninde insanların seçilme hakkı sadece Allah'ın kanunlarına sımsıkı bağlı olmasıyla mümkündür. Yönetime geldiğinde ise sadece Allah'ın kanunlarını uygulamakla yükümlüdür.
Kur'an'daki tek bir hükmün dahi değiştirilmesi, çağımıza uygun hale getirilmesi teklif dahi edilemez. Çağdaş yönetimlerde kanunlar toplumun özelliklerine, ortam ve şartlara, deneyimlere, fayda ve zararlarına göre değiştirilebilir. Ama teokraside 1400 yıl önce ne dendiyse aynen geçerlidir.

Sonuçta bunlar Türklüğe, millete, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe karşı denirken boşa söylenmiyor. Dincilerin vatanı da müslümanın yaşadığı her yerdir. Dolayısıyla misak-ı milli sınırlarını vatan olarak görmezler, sadece bir parçadır onlar için ve yurtseverler kadar bir vatan sevgisi içinde olmazlar. Türk tanımı içinde bu memlekete vatanım diyen herkes yer alır. Çerkezi, Kürtü, Lazı, Türkmeni, Rum, Ermeni kökenlisi. Ama Türk tanımını Orta Asya'dan gelen (?) Türk ırkı olarak düşünenlerin gözünde tabi ki bu bir asimilasyondur. Halbuki Cumhuriyet öncesi Anadolu'da, Türk'den değil, Türkmen ve Yörüklerden söz edebiliriz. Bu bağlamda RTE'de bir Türk'tür ama buna rağmen "Ben Türk değil, Gürcüyüm" diyorsa, Gürcistan'da "Ben de sizdenim" diyorsa bu milletin de günü geldiğinde verecek bir cevabı vardır elbet.
ezkamo
Güçlü karsısında eğildi

...Tayyip'in babası son derece sinirli bir adamdı. Sinirlendiğinde evden kimse yanma yaklasamıyordu. Babasının Tayyip'e karsı özel bir ilgisi vardı. Annesi bu durumu kesfetmisti. Baba sinirli olduğunda görev Tayyip'e kalırdı. Hemen babasının yanma sokulur, babsının ayakkabılarını öperdi. Bunu gören Babası sakinlesir, gözlerinden yaslar süzülür, bütün çocuklar babalarıyla birlikte ağlarlardı.
Tayyip'in babası çok otoriter bir adamdı. Denizciliğin kendine has kurallarını evinde de yasardı. Kapıdan içeri girdiğinde otorite ilan edilmis olurdu. Evin cezalan bile deniz kurallarına göreydi.
Tenzile hanım, babanın otoritesi karsısında çaresiz, çocuklarını kanatları altına alır korurdu. Erdoğan yıllar sonra bile babasından duydukları korkuyu söyle anlatıyordu: "Otoriteye saygılıydık. Yoksa bilirdik ki babam bunun faturasını çıkarır..."

Tayyip'in otorite karsısında boyun eğmeyi küçük yasta öğrenmesi yükselmesinde de etkin oluyordu. Sirketin prensiplerine uyması, Erbakan'a biat etmesi ve her gördüğünde elini öpmesi ancak güç
kendi eline geçince isyan etmesi bundandı. 10 Temmuz 2003 tarihli Star Gazetesi'nde yer alan Hikmetyar'ın dizinin diplerinde çekilen fotoğrafları da otorite karsısındaki boyun eğmesine kanıt oluyordu.

Parti kurulduktan sonra gittiği ABD'de Yahudilere nasıl iyi davranacağına kanıt olarak "beni İstanbul Yahudilerine sorun" demesi, Amerikan Büyükelçisi ile beraber yine Yahudiler karsısında "Teskere"
günahı çıkarması bundandı. Otorite karsısında eğilip bükülen Tayyip, hırsını kendinden çok güçsüzler karsısında, yoksul ve çaresiz vatandaslara karsı çıkarıyordu.

27 Ocak 2007 tarihli Milliyet Gazetesi'nde İsmail Cem'in Tesvikiye Camii'nde gerçeklesen cenazesinde Cem'in oğluna bas sağlığı dilerken sırıtan bir poz vermesi kendinde geçmisten gelen davranıs
bozukluğunun yansımasıydı.

Tayyip'in küfürle imtihanı

Tayyip verdiği röportaj da "küfür faslı kapandı" diyordu, demesinede ancak gerçek hiç te böyle değildi. Her sinirlendiği ortamda kendine hâkim oiamayarak küfrü basıyordu.

1980 yılında öldürülen Necip Kural adlı İslamcı gencin cenaze töreni ardından liderliğini Tayyip'in yaptığı, o tarihten beri danısmanı olan ve Star Gazetesi'ne el konulduktan sonra gazeteye danısman yapılan Mehmet Metiner, Vakit Gazetesi'nde Medya Kritik adlı sayfayı hazırlayan Yılmaz Yalçıner, Amerika'da garip garip dini kitaplar yazıp her Ramazan insanların kafasını bulandırmaya çalısan Kürt dincisi Edip Yüksel ve Ömer Yorulmaz'ın bulunduğu yaklasık dört yüz kadar genç attıkları sloganların ardından namaz eylemi yapıyor, namaz sonrası gözaltına alınıyorlardı. Burada Tayyip'in imdadına MTTB'ye girisinde yakınlastığı MİT tarafından koruma sağlanıyor ve ardından mahkemeye bile çıkmadan serbest kalıyordu.

Tayyip'in Kültür Müdürlüğünü yaptığı Milli Türk Talebe Birliği'ne 1975 yılında kayıt olan ve Tayyip'in MSP Gençlik Kolları Baskanlığından bu yana sürekli danısmanlığını yapan Mehmet Metiner, yaptıkları mitingleri söyle anlatıyor:"İran'da Ayetullah Humeyni önderliğinde bir İslam devrimi
gerçeklestirilmisti. Afganistan'da komünist darbeye ve Rus isgaline karsı yaygın bir cihat hareketi baslamıstı. Pakistan'da Ziya ül-Hak, Butto'yu devirerek ülkeye seriat rejimini getirdiğini açıklamıstı. Bütün bu gelismeler öz güvenimizi artırmıs ve daha bir pervasız davranmamıza neden olmustu.
Laik ve dinsiz devlete karsı cihad çağrılarımız sokaklara tasmıstı artık. Mitinglerdeki sloganlarımız bile giderek cüretkâr bir kimliğe bürünmüstü. Erbakan Hoca konusurken hep bir ağızdan bağırırdık:
"Vur de vuralım, öl de ölelim!", "Erbakan, Ziya, Humeyni! Yasasın İslam Birliği!"Seriata yönelik elestirilere karsı hançeremiz yırtınırcasına bağırırdık:"Seriat İslam'dır, Anayasa Kur'an'dır". Laik devlete ve laikçilere karsı üretilen sloganlar da ziyadesiyle açık bir hesaplasmaya çağrı niteliğindeydi: "Laik Devlet Yıkılacak Elbet, Dinsiz Devlet Yıkılacak Elbet" Ve arkasından amacımızı ortaya koyardık su sloganla: "İslami Devlet Kurulacak Elbet"

Amacımız seriatı hâkim kılmaktı. Laik-Dinsiz devleti yıkıp yerine İslam devletini kurmaktı. Ülkede var olan haksızlıkların, yanlıslıklann ve vahsetin tek sebebi olarak, laik ve dinsiz devletin varlığını
gösterirdik. O yüzden seriatın gelmesiyle bütün kötülüklerin ve vahsetin sona ereceğine inanırdık.
Su sloganımız net bir biçimde amacımızı ortaya koyuyordu nitekim:"Seriat Gelecek Vahset Bitecek"
Miting meydanları bu sloganlarla inlerdi. Yeni bir ruh iklimine girmistik. Yeni bir süreç baslamıstı. Ölmeye ve öldürmeye hazır olduğumuzu ilan etmekten kaçınmıyorduk..."

1989 yılı yerel seçimlerinde Beyoğlu Belediye Baskanlığı'na aday oluyor, meyhanelere, gece kulüplerine ve genelevlere kadar gidip oy isteniyordu. Seçim sonuçları açıklandığında Erdoğan kıl
payı ikinci oluyor ve seçimi kaybediyordu. Hemen "seçim sandıkta kaybedildi" söylentisi yayılıyor, bu söylenti sonucunda da Seçim Kurulu'na itiraz ediliyordu. Görevli hâkim, Tayyip ve arkadaslarının itirazını kabul etmeyince Erdoğan sinirleniyor; hâkime dönüp "sarhos kafayla karar veremezsin" diyordu. Bu sözler üzerine hâkim davacı oluyor, Erdoğan'a suçüstü yapılarak Sağmalcılar Cezaevi'ne götürülüyordu.

RP'liler ve Sirket burada da devreye giriyor, Erdoğan'ı bir hafta revirde misafir ettirerek koğusa göndermiyorlardı. Koğusta kalmayıp revirde misafir muamelesi gören Tayyip, "Bu Sarkı Burada Bitmez" adlı hayatını anlattığı kitabında gerçeklere takla attırıyordu: "Hatta bir keresinde hâkim beyle bir tatsız sey de oldu. Ondan dolayı da biliyorsunuz, benim bir mahkûmiyet olayım söz konusu
oldu. Para cezasına çevirdiler. O zaman bir hafta kadar hapiste yattım..." Tayyip, revirde yani misafir mahpusluğunda hayatını gözden geçirdi... Müserref ablasının poposunu tokatlamasını, Babasının tavana asmasını, 1979 yılında İETT ile Yıldızspor'un yaptığı maçta hakemle tartısmasını ve hakemin onu oyundan atmasını, küfür yüzünden kendisine adliyenin verdikleri cezalan...

Ve karannı verdi...Artık sövmeyecek, Basbakan olana kadar bu duygularını saklayacak, Basbakan olduğunda karsısına çıkana ağzına geleni söyleyecekti. Ve nihayet, Tayyip Basbakan olunca kendisine dert yanan çiftçi karsısında içinde sakladığı cevherleri kusuyordu:"Artislik yapma lannn... Ananı da al git, laynnn"

Yine bir Almanya gezisinde İslami holdinglerin dolandırdığı vatandaslar, mağduriyetlerini kendisine aktarmak istediklerinde "Sahtekârlar" seklinde tepki veriyor, yine aynı Almanya'da yandaslarının
yanında Büyükelçileri de azarlıyordu...Deniz Baykal'a; "tezgâha geliyorsun", "Aklı basmaz" gibi ifadelerle sesleniyor, rektörlere ise; "Edepsiz" diye haykırıyordu...

İhlâs'a para kaptıranlara; "paralan yatırırken sormuyorsunuz, kaptırdıktan sonra ne yapacağız diyorsunuz" diyordu.

Bedelli askerlik isteyenlere gösterdiği yol ilginçti; "Dilekçe verin, devlete baskı yapın ve parayı sayıp askerlikten kurtulun". Tayyip burada kendince uyanıklık yapıyordu. Tabi, dilekçeler sonucu
karar çıkarsa kendi oğulları da bundan yararlanacaktı.

28 Mart seçimleri sırasında CHP'ye; "Onların kökleri bereketsiz" seklinde kinini kusuyordu.
Şirketlerini kayyuma devretmesini söyleyenlere ise esip gürlüyordu; "Cahiller... Ne etiği kardesim"

Irak'ı isgal eden ABD'li askerler için yatıp kalkıp en az kayıpla ülkelerine dönmeleri için dua edip bu dileklerini içeren bir mektubu Bush'a gönderirken, Sehit olan askerlerimiz için "Askerlik yan yatma
yeri değildir" diyordu. Bununla da kalmıyor; Apo alçağı ve PKK'nın sehit ettiği insanlarımız için "Kelle" tabirini kullanıyordu.
anhedonik
http://www.e-kitap.us/?p=637 biggrin.gif
saltuk
Hikmetyar (sanırım) 1996'da Türkiye'nin resmi davetlisi olarak başbakan sıfatıyla buraya gelmişti. Tayyip'ten yıllaaaar sonra. Ne olmuş yani?
ezkamo
Küçükken Kur'anı öğrendiğini söyledi ama

...Tayyip, daha küçücük bir çocukken Kur'an okumayı öğrendiğini, camiye gidip namaz kıldığını, oruç tuttuğunu anlatıyordu. Hatta İlkokulda müdürü İhsan Aksoy'un sınıfta "Kim namaz kılacak" diye
sorduğunda bir tek kendinin parmak kaldırdığını söylüyordu. Öğretmenin sınıfın ortasına bir gazete sererek "Haydi kıl bakalım" demesine,"olmaz, bu gazetenin üzerinde resim var, namaz kılınmaz" diye
cevap verdiğini belirtiyor, yine aynı müdürün isteği ile İmam Hatip'e gittiğini anlatıyordu. Küçük yasta Kur'an okumayı öğrendim" diyen Tayyip, İmam Hatip'te Kur'an-ı Kerim ve Arapça'dan bütünlemeye kalıyordu.

Tayyip, 2 Nisan 1997 tarihinde Musa Ağacık ile yaptığı röportajında; "Ezberlediğiniz Kur'anm anlamını da öğrenmeye basladığınızda, sizin bir defa muhakeme kabiliyetiniz zenginlesir. Ve zenginlesmistir.
İstanbul'a da Belediye Baskanı olmusumdur." diyor ancak, AKP'nin kurulus asamasında "Sakalı düzgün ve iyi Kur'an okuyan insanlara değil, Türkiye'yi yönetebilecek kadrolara ihtiyaç var" seklinde konusuyordu...

Tayyip ve MTTB

...Uğur Mumcu, 8 Nisan 1988 tarihli "Rabıta ve CIA" baslıklı yazisında, İstanbul'da Rabıta örgütüne bağlı kurulusları, yine Rabıta örgütünce yayınlanan "A World Guide to Organizations of Islamic
Activites'' adlı kitabına dayanarak açıklıyordu. Rabıta'ya bağlı kurulusların basında Milli Türk Talebe Birliği gelirken, onu Doğu Türkistan Göçmenler Derneği ve The Instute of Islamic Studies-Universite
of istanbul izliyordu. Mumcu, Rabıta ve ClA'nın Türkiye'deki bağlantıları ile ilgili sunları aktarıyordu:
"İslamcı ve Amerikancı akımların bugün için birlestikleri iki adres vardır. Bu adreslerden biri "Rabıta" öteki de "CIA"dır.

Rabıta ve CIA, bu gibi konularda iç içe, yan yana ve omuz omuzadır. Rabıta, halifeliğini Suudi Kralı'nın yapacağı bir "İslam Enternasyonalizmi" pesindedir. CIA ise, Sovyetler Birliği'ndeki Müslüman azınlığı kıskırtma stratejisi uygulamaktadır. Seminerler... Toplantılar... Bunlara bir diyeceğimiz yok. Her konu böyle toplantılarda açıkça tartısılmalıdır. Bir tek kosulla: Yabancıların Türkiye'yi ipotek edici planlarına dikkat ederek...Türkiye bir İslamcı devlet değildir; laiktir, laik kalmalıdır. Ve laik kalacaktır. Amerikancı bütün etkilere karsı Türkiye, kendi bağımsız
siyasetini kendi çizecek ve bu siyaseti yine kendisi uygulayacaktır..."

Tayyip ve tarikat

...80 Öncesi İstanbul da, bugün olduğu gibi, adeta bir tarikat cennetiydi. Naksîlikten Süleymancılığa, Süleymancılıktan Nurculuğa, Nurculuktan Kadiriliğe, Kadirilikten Rufailiğe kadar boy boy desen
desen irili ufaklı onlarca yüzlerce tarikat...

Naksibendîliğin İsmail ağa ve İskenderpasa kollan siyasetçilerin, yazar, fikir ve isadamları ile kamu görevlilerinin ikinci adresi durumundaydı.

İsmailağa cemaatinin kuralları son derece ağırdı; sakal bırakmanız, cüppe, çarsaf ve salvar giymeniz gerekirken, sarık takmayı ihmal etmemeniz de sartlar arasındaydı.

Tayyip kolay olanı seçti ve rotasını İskenderpasa Dergâhı'na çevirdi. Zaten Erbakan ve arkadasları da aynı cemaattandı. Vakit geçirmeden Mehmet Zahit Kotku'nun sohbetlerine katıldı. Ve tarikatlarla
irtibatını hiç kesmedi. İstanbul'da yapılan Habitat toplantılarında sunulan tarikatlar aleyhindeki raporlara tepkilerini dile getirerek sunları söyledi: "Raporda, ülkemizde gerçek sivil toplum kurulusları olan dini grup ve cemaatler, bölücü teskilatlar olarak takdim edilmistir. Oysa gerçek sivil toplum kurulusları, dini tarikat ve cemaatlerdir. Dini tarikat ve cemaatlerdir..."

Emine'nin künyesi

Emine Erdoğan'ın, 17216718520 no'lu T.C kimlik numarasındaki bilgilere göre; 21.02.1955 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Cemal Gülbaran, 3.3.1926 yılında İstanbul'da dünyaya geliyor, annesi
Hayriye de 1921 yılında, aynı sehirde, gözlerini açıyordu. Hayriye Hanım'ın Arap Cemal lakaplı Siirtli bir Arap olarak tanınan, ancak Yahudi kökenli Cemal Gülbaran ile evlenmeden önceki soyadı "Mercan"dı. Fatih, Hasan Halife Mahallesi'ne kayıtlıydı. Cemal Gülbaran'ın annesi "Hanım", İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26-8-1997 tarih ve 1997/871-541 sayılı kararı ile Hatmi" olan adına veda ederek, bu "Hanım" ismini alıyordu.

Emine Erdoğan'ın seceresinde geçmise doğru gidildiğinde ilginç isimler ortaya çıkıyordu: Emine'nin babası Cemal'in babası yani Emine'nin dedesi Hamdi Ali'nin babasının adı Süleyman, annesinin adı ise Nili idi.Nili'nin baba adı İsmail, anne adı ise Nasra'ydı. Gülbaran ailesindeki diğer ilginç isimler ise; Üzeyir, Hacer, Fevziye, Yasin, Meho, Seyma, Suayb, Lut...,

Tayyip, sık sık esinin Arap olduğunu vurguluyordu, ancak Gülbaran ailesinin kütüğüne baktığımızda adeta orada da dede Hamdi Ali'den bu yana bir "değisim(!)" göze çarpıyordu. Emine'nin, 20.01.1944 tevellütlü Hüseyin, 22.10.1948'te dünyaya gelen Hasan, 14.12.1950 doğumlu Eyüp adlı kardeslerini 20.04.1952 yılında Ali takip ediyordu.

Bes kardesin en küçüğü olan Emine Erdoğan, Gülay Atasoy tarafından yazılan, "Nasıl örtündüler" adlı kitabın 135. sayfasından öğrendiğimize göre ağabeylerinden gelen örtünme teklifi karsısında intihar bile etmeyi düsündüğünü söyle anlatıyordu:"Kendisi örtüyle ilk gençlik yıllarında tanısmıs. Ruhunda örtüye karsı bir sevgisi olduğu halde, bunu uygulamak ona çok zor gelmis. "O kadar ki, ağabeyim bana örtünmem gerektiğini söylediği zaman intihar etmeyi bile düsünmüstüm" diyor.
Kendisine bu kadar zor gelen örtünme hikâyesini söyle anlatıyor: "Nasıl olurdu da örtünürdüm? Çevremde bir tane örneği yoktu. Köy gibi bir yerde olsam neyse... Orada dikkati çekmezdim. Ama
burada olamazdı. Bu karısık duygular içerisindeyken bir vesile ile Sule Yüksel Senler ile tanıstım. Bu tanısma, beni çok etkiledi. Böylelikle, bir Müslüman hanımın hem modern, hem kültürlü, hem de örtülüolabileceğini gördüm. Hemen, o anda örtünmeye karar verdim. O günden beri de, örtümü gururla tasıyorum."

...Emine Erdoğan, "Ben Adi Bir kürdüm" diyen İngiliz ajanı Kürt Said hakkında da kitabın 137. sayfasında su övgüleri diziyordu: "Zamanın Bediiüzzaman'ı Said Nursi Hazretlerinin eserlerinin
bir kısmıyla tanısmam, örtüyle tanısmamdan bir süre sonra oldu. Bu eserlerin bilhassa İslam'ı yasamayan Müslümanlar için çok faydalı olacağına inanıyorum. İslam'ı yasamaya çalısan insanların da, Risale-ı Nurların çok değisik görüs açıları sunması dolayısıyla düsünce ufuklarını genislettiğini ve güzellestirdiğini düsünüyorum: Said Nursi Hazretlerini iyi anlamalıyız. Kendisi, her zaman batıla karsı,
Hakk'm yanında olup batılla mücadele etmistir. Bu uğurda zindanlarda bile kalmıstır. Onu seviyorsak onun yolunda gitmeliyiz..."

Hediye


14 Ocak 2005 Hürriyet Gazetesi'nde, Tayyip ve Emine'ye 5 bin 300 dolarlık ipek halı da hediye edildiği bildiriliyordu..."Moskova'daki açılıslar sırasında Emine Erdoğan'a 30 bin dolarlık gerdanlığın yanı sıra 5 bin 300 dolar değerinde bir özel dokuma ipek halı da hediye edildi. Emine Hanım halıyı beğenince Basbakan Erdoğan satın almak istedi, ancak mağaza sahipleri armağan ettiler.

Ramsey'den elbise

Erdoğan, yakın arkadası Remzi Gür'ün sahibi olduğu Ramsey mağazasını gezerek takımları da inceledi. Gür, Erdoğan'a bir takım elbise, kravat ve gömlek hediye etti. Erdoğan, bakanlara da birer
kravat siparis etti. Erdoğan, aynca mağazaları gezerken Lacoste ve XS parfümlerini para verip aldı. Erdoğan, bunları kredi kartıyla ödemek istedi ancak yeni açılıs yapıldığı için kart makinelerinin çalısmadığı dile getirildi. Erdoğan, bunun üzerine nakit ödeme yaptı. Erdoğan'a Guerlain isimli
parfüm hediye edildi..."

Erdoğan ailesi hediyeler için 'istemem yan cebime koy' diyorlardı. Erdoğanlar hediyeyi çok seviyorlardı. Erdoğan'a 2007 yılı yas gününde 10 bin dolarlık saatle baslayan hediyeler veriliyordu.
Ramsey'in sahibi Remzi Gür, Erdoğan'ın çocuklarını ABD ve İngiltere'de okutmakla ünlü olmustu. Bu arada bir genci de döverekhastanelik etmesiyle... Burak Erdoğan İngiltere'de okurken, Necmeddin Bilal ile Sümeyye, ABD'de tahsillerine devam ediyordu. Masrafları ise babasının tatilini yanında geçirdiği Remzi Gür karsılıyordu.

Bush ile Erdoğan bir dıs gezide karsılastıklarında yanlarında Erdoğan'ın kadim dostu Toni de bulunuyor, iki dakikalık ayaküstü konusmada, Bush, Toni'ye "Bilal de babası gibi yakısıklı değil mi" diye alay ederek soruyor, Erdoğan'a dönerek "Oğlun eve ekmek götürüyor mu" diyordu. Öyle ya! Bilal'e Dünya Bankası'nda isi ABD'liler ayarlamıstı. Bilal, ABD'de 270 bin dolara bir de ev almıstı.
Z_alim
QUOTE(ezkamo @ Jun 5 2007, 04:30 PM) *
...Emine Erdoğan, "Ben Adi Bir kürdüm" diyen İngiliz ajanı Kürt Said hakkında da kitabın 137. sayfasında su övgüleri diziyordu: "Zamanın Bediiüzzaman'ı Said Nursi Hazretlerinin eserlerinin
bir kısmıyla tanısmam, örtüyle tanısmamdan bir süre sonra oldu. Bu eserlerin bilhassa İslam'ı yasamayan Müslümanlar için çok faydalı olacağına inanıyorum. İslam'ı yasamaya çalısan insanların da, Risale-ı Nurların çok değisik görüs açıları sunması dolayısıyla düsünce ufuklarını genislettiğini ve güzellestirdiğini düsünüyorum: Said Nursi Hazretlerini iyi anlamalıyız. Kendisi, her zaman batıla karsı,
Hakk'm yanında olup batılla mücadele etmistir. Bu uğurda zindanlarda bile kalmıstır. Onu seviyorsak onun yolunda gitmeliyiz..."


ezkamo yazilari burya asmak bir ise yaramaz.. bir dosyaya ekle öylece ver.. böyle yaparak ne yapmaya calisiyorsun..??

ayrica yukarda alinti yaptigim yere gelince.. bunu pis ulkucu serefsizlerden baska kimsenin dedigini görmedim..
böylece adi itiraf dolusu kitaplardan alinti yapip ne yapmaya calisiyorsunuz..


madem copy/paste yapiyorsunuz.. bu kopyaladiginiz iddialarida ispatlamaniz lazim..


vede bir sey daha.. böyle surekli copy/paste yapmaniza gerek yok.. tek dosya haliine getirip paylasabilirsiniz..!!!
Pante
QUOTE(Zalimm @ Jun 5 2007, 11:47 PM) *
ezkamo yazilari burya asmak bir ise yaramaz.. bir dosyaya ekle öylece ver.. böyle yaparak ne yapmaya calisiyorsun..??

ayrica yukarda alinti yaptigim yere gelince.. bunu pis ulkucu serefsizlerden baska kimsenin dedigini görmedim..
böylece adi itiraf dolusu kitaplardan alinti yapip ne yapmaya calisiyorsunuz..


madem copy/paste yapiyorsunuz.. bu kopyaladiginiz iddialarida ispatlamaniz lazim..


vede bir sey daha.. böyle surekli copy/paste yapmaniza gerek yok.. tek dosya haliine getirip paylasabilirsiniz..!!!



Zalimlik etme Zalimm..
Ne güzel parça parça okuyoruz işte.
Link verilse ya da tamamı uzun bir şekilde yayınlansa kimsenin okumayacağını biliyorsun. Yoksa kimse okumasın, bilmesin mi istiyorsun? rolleyes.gif
Bana kalsa biraz daha kısaltarak yayınlanması daha iyi olurdu.
Z_alim
QUOTE(atedeipan @ Jun 6 2007, 01:02 AM) *
Zalimlik etme Zalimm..
Ne güzel parça parça okuyoruz işte.
Link verilse ya da tamamı uzun bir şekilde yayınlansa kimsenin okumayacağını biliyorsun. Yoksa kimse okumasın, bilmesin mi istiyorsun? rolleyes.gif
Bana kalsa biraz daha kısaltarak yayınlanması daha iyi olurdu.


kardes ozaman kitaplari parca parca satsinlar öylece okiyalim.. daha rahat olur..
lutfen sacmalama.. herkes kitap okiyor.. kitap okumasini seven her turlu okur..
ayrica benim bilinmemesini istedigim birsey yok..
yazilarin gercekligini tartisabiliriz.. zaten ben onun icin tek parca helinde versin sonradan dogrulugunu konusalim istiyorum..
yoksa ezkamo sadece yapistircaksa ohoo.. nasil anlicak millet gercekmi degilmi diye wink.gif wink.gif
DeHRi
QUOTE(Zalimm @ Jun 5 2007, 11:47 PM) *
ezkamo yazilari burya asmak bir ise yaramaz.. bir dosyaya ekle öylece ver.. böyle yaparak ne yapmaya calisiyorsun..??

ayrica yukarda alinti yaptigim yere gelince.. bunu pis ulkucu serefsizlerden baska kimsenin dedigini görmedim..
böylece adi itiraf dolusu kitaplardan alinti yapip ne yapmaya calisiyorsunuz..


madem copy/paste yapiyorsunuz.. bu kopyaladiginiz iddialarida ispatlamaniz lazim..



Acaba bu kitapta yazılanlar iftira ise Erdoğan mahkemeye başvurmuş mu?
Başvurmuşsa sonucu ne olmuş? De hele zalim
Pante
QUOTE(Zalimm @ Jun 6 2007, 01:07 AM) *
kardes ozaman kitaplari parca parca satsinlar öylece okiyalim.. daha rahat olur..
lutfen sacmalama.. herkes kitap okiyor.. kitap okumasini seven her turlu okur..
ayrica benim bilinmemesini istedigim birsey yok..
yazilarin gercekligini tartisabiliriz.. zaten ben onun icin tek parca helinde versin sonradan dogrulugunu konusalim istiyorum..
yoksa ezkamo sadece yapistircaksa ohoo.. nasil anlicak millet gercekmi degilmi diye wink.gif wink.gif


Yahu benim kitaba ayırdığım zaman farklıdır, foruma ayırdığım zaman farklı.
1-2 saat takılınan bir forumda tek bir başlığa o kadar zaman ayrılır mı? Okunacak onlarca başlık varken. Ama günde 2-3 sefer parça parça yazılmış mesajlar rahatlıkla okunabilir.
Eleştirmek açısından da kolaylık. Rahatça incelenebilir. Gördüğüm kadarıyla da yazılanların tümü doğru. Neden gocunuyorsunuz ki? Sevdiniz mi hatalarıyla günahlarıyla seveceksiniz. İşinize gelmiyorsa, RTE'nin geçmişi sizi rahatsız ediyorsa sevmeyeceksiniz. Bu kadar basit.
Bu yazıları okuyanlar ona oy vermez kaygısındaysan korkma. Türkiye'de hiç kimse 2-3 sayfa yazıyla aydınlanıp, bilinçlenmiyor. Öyle olsa şu forumda yüzlerce kez ispatlanmış çelişkiler karşısında müslümanların çoğu ateist olmasa da dini inançlarını atarlardı..
ezkamo
QUOTE(Zalimm @ Jun 5 2007, 11:47 PM) *
ezkamo yazilari burya asmak bir ise yaramaz.. bir dosyaya ekle öylece ver.. böyle yaparak ne yapmaya calisiyorsun..??

ayrica yukarda alinti yaptigim yere gelince.. bunu pis ulkucu serefsizlerden baska kimsenin dedigini görmedim..
böylece adi itiraf dolusu kitaplardan alinti yapip ne yapmaya calisiyorsunuz..
madem copy/paste yapiyorsunuz.. bu kopyaladiginiz iddialarida ispatlamaniz lazim..
vede bir sey daha.. böyle surekli copy/paste yapmaniza gerek yok.. tek dosya haliine getirip paylasabilirsiniz..!!!


Zalim,
Bence sağa sola akıl vereceğine kendine bir çeki düzen versen diyorum. Seni şu sıralar hiç iyi görmüyorum. Eskiden böyle değildin. Çok saldırgan olmuşsun. Bu kitapta yazılan her şey belgeli ve kaynaklıdır. Bu kitabı alamayan insanları da düşünerek özet halinde veriyorum. Kitap olarak da okumak isteyen adresi verilen kütüphaneye üye olur, ordan okur.
Ne mi yapmaya çalışıyorum. Senin gibilerini gerçekleri görsünler ve uyansınlar diye yapıyorum. Beni izlemeye devam et. İzlemiyorsan da saçmalama.
ezkamo
Cargill

Bursa Orhangazi'de birinci sınıf tarım arazisi üzerine kurulan Cargill, Bursa'da sivil toplum örgütleri ile mahkemelik olmustu. ABD Baskanı Bush, Erdoğan'dan Cargill'in önündeki engelleri kaldırmasını
istemisti. Erdoğan, tüm mahkeme kararlarına rağmen, Cargill'in faaliyetlerini sürdürmesi için metrekare basına 2 YTL gibi komik bir rakam ödeyerek af dâhil her türlü imkânı seferber etmisti.

Cargill, Türkiye'de birinci sınıf tarım arazileri üzerine kurulmus, mısır nisastasından sıvı seker üreten bir Amerikan sirketi...Amerika'nın çıkarları doğrultusunda, Amerikan ekonomisine katkı olsun diye, ülkemizde pancar üretimi sınırlandırılmıstı. Tarlalar bos kalırken Türk çiftçisi fakirlestirilmis, ülke seker ithal etmek zorunda bırakılmıstı. Böylece yerli pancar üreticisi gözden çıkarılmıstı. 10 milyon kisinin ekmek yediği sektör sıkıntıya düsürülmüs, milyonlarca dolar verilerek ithalat yapılıyor. Seker fabrikalarımız elindeki sekeri satamaz hale getirilmisti.

Türkiye'de, mısır ithalatında Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu Abdullah Unakıtan'ın AB Gıda sirketine, yurtdısından 400 bin ton mısır ithal etme hakkı veriliyordu. Unakıtan'ın ithali
tamamlamasının ardından gümrük değerleri yükseltiliyor, Oğul Unakıtan'ın kasasına servet üstüne servet akıtılıyordu.

Pust Gribi pardon Kus Gribi yalanlarıyla Türkiye'deki tavuklar canlı canlı yakılıp itlaf edilirken yine aynı Unakıtan'ın oğlu yumurtacılığa soyunuyor, küplerini dolarlarla dolduruyordu.

Mısır surubundan Ülker'in ürettiği COLA TURKA'nın pazarlamacısı olarak da Tayyip Erdoğan'ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan'ın adı aynı noktada bulusuyor. Ve bu nedenle, Amerikalılar, Erdoğan
dan Cargill'in kotalarını kaldırmasını istiyorlardı. ABD'liler bununla da kalmayarak Cargill'in önündeki yasal engellerin kaldırılmasını talep ediyorlardı.

Uyan Türkiye soyuluyorsun

Mart 2007 tarihinde ABD bankalarına yüzde 4 faizle 23 milyar! dolar yatırdığımız ortaya çıkıyordu. Biz de basta ABD'li olmak üzere dolar milyarderlerinden aldığımız dolarlara yüzde 10 faiz ödüyorduk.
Böylece AKP kurmaylarının ekonomiyi nasıl da iyi bildikleri bir kere daha kanıtlanıyordu. 7 Haziran 2006 tarihinde Necati Doğru, AKP'li ekonomistlerin yönetiminden örnekler veriyordu. "Uyan Türkiye Soyuluyorsun "Ülke ekonomisinin son 20 yılını mercek altına alan Vatan yazarı Necati Doğru,
millet fakirlestirilirken yabancı sermayenin nasıl beslenip semirtildigini çarpıcı örneklerle ortaya koydu"
Kabuğuyla, derisiyle, etiyle, kanıyla soyuluyor. Ayıktırmadan soyuyorlar. Uyansa bile soygunu önleyebilir mi? Emin değilim. 1984'tegeldiler. İtibar, istikrar dediler. Yasasın yabancı yatırımcı! şenlensin borsa... Girsin sıcak para... Isınsın ekonomi... Kabuk değisimi... Türkiye çağ atlasın... Ekonomi yönetimini "yüksek faiz-düşük kur" çevrimine soktular, soygun ortamının cennet taslarını bu formülle dösediler, döşettiler. Tankla, tüfekle, orduyla, isgalle, bombayla değil sıcak para ile soydular. Ders almazsan, kesintisiz soyarlar. 1994'te bir daha... 2001'de yine... 2006'ya gelirsin, bu kez de "düsük faiz-yüksek kur" çevrimine alırlar ve yine soyarlar. Üstelik"Türkiye'yi soydurmayacağız... İç ve dıs hortumları keseceğiz... Biz Washington'dan, Paris'ten, Brüksel'den değil; biz Ankara Çıkrıkçılar Çarsısı'ndan feyiz'alan, ilham bulanlarız..." diyenlerin döneminde bir daha soyarlar.

Uyan Türkiye! Geçen soygunda seni "Amerika'da okumus, Bebek'te büyümüs, kolej bitirmisler" soydurmustu, bu kez "Kasımpasa'da yetismis, İmam Hatip bitirmisler" soyduruyor. Çıkrıkçılar Çarsısı
ütopyası da "cari açık, finanse ettiğimiz sürece problem değildir..." diyenleri utançtan sarartıp morartırcasına son buluyor. Hoppa para çekiliyor. Liradan çıkıyorlar, dolara dönerek ve "Türkiye piyasasından alacağımızı aldık, bu koyundan ancak bu kadar post çıkar" diyerek daha yüksek kâr gördükleri piyasalara gidiyorlar.Dünyanın sülüğüdürler. Emerler.

İste! Avrupa Merkez Bankası (ECB) Baskan Yardımcısı Lucas Papandemos onları; piyasalara hızla girip çıkan yüksek kâr pesinde sürü psikolojisiyle hareket eden çekirgelere" benzetti ve "hedge fonlar
(hoppa para-sıcak para) dünya için kus gribinden daha tehlikeli"deyiverdi.

Avrupa büyük ekonomi.Çok güçlü. Dünyanın ikinci ekonomisi. O bile korkuyor. Avrupa Merkez Bankası Baskan Yardımcısı bile kendi dilinde"hedge fonlar" dediği bu "hoppa paranın" birbirini taklit ederek"aniden çıkıs yapma kabiliyeti" yarattığını ve zaten "ödemede acze düsme tehlikesi olan" ülkeyi (Türkiye gibi) krize soktuğunu açık açık söylüyor. Çekirge gibi geldiler. Liraya döndüler. Yüksek faizle beslendiler.

Doç. Dr. Mete Gündoğan hesaplamıs: "Ülkeye 25 milyar dolar döviz getirdiler. Bu para, 3 yılda, 65 milyar dolar oldu. Bunlar fonların paraları. ABD'de olsaydı 3 yılda ancak 30 milyar dolar olurdu.
Türkiye'de 65 milyar doları buldu" diyor. İste soygunun boyutu.

'Soydurmayacağız' demislerdi.'Çıkrıkçılar Çarsısı'nda babamızın dükkânında yetistik' diye övünmüslerdi. Simdi bu büyük soygun; "Kasımpasaîı Basbakan'm 3,5 yıllık döneminde" gerçeklesti. Kasımpasaîı ne yapacak?Soygunu nasıl önleyecek? Merkez Bankası faiz zıplatacak. TMSF piyasaya dolar satacak. Soygun, halkı uyandırmadan, ayıktırmadan; "2 yüzbası, 1 astsubay çete kurdu, istikran elimizden aldı, derinciler, laikler türbana özgürlük vermediler, ülke karıstı; AB, zaten bizi hazmedemeyeceğini anladı, sopa gösterip durdu" bos tartısmalarıyla perdelenip sürecek. Dolar düserken de yüksek vergi ödeyip issiz kalan halk, simdi dolar yükselirken de vergi ödeyip yine issiz kalacak! Uyan Türkiye!.."

Tayyip, ilkeli, mert ve dobraymıs

"Recep Tayyip Erdoğan, Bu Sark Burada Bitmez" adlı kitapta Tayyip'in kendini nasıl tanımladığı seklinde sorulan soruya verdiği cevapta görelini:"İ ki keskin nokta var hayatınızda; Karadeniz kökenli ve Kasımpasalı. îkisi de bayağı keskin sirke gibi. Karadeniz kökenli ve Kasımpasalı olus, hayatınızın seyrinde kendini nasıl gösterdi?.."

"O kökten ve ruhtan aldığım sey, bize mertliği verdi, ilkeli olmayı verdi ve hamdolsun bize dobra olmayı verdi."

Buraya kadar okuduğumuzda mertlikten bahseden, dobralıktan dem vuran Tayyip kim?.. Bildiğimiz Tayyip kim?... Diye bir soru geliyor ve tekrar Tayyip'in kendini tanımlamasını yine kendinden
izleyelim: "Yani biraz kaba olacak, argo olacak; bize, hani o çirkin politikada kıvırma var ya onu vermedi. İnandığımızı, bildiğimizi, gördüğümüzü, müzakerelerle istisarelerden sonra, dosdoğru ortaya koymayı verdi..."

1994 yılında Ümraniye'de insanlara "hâkimiyet kayıtsız sartsız Allah'ındır" diye fetvalar verip su sekilde seslenen Tayyip Erdoğan;"...Ben Müslüman'ım" diyenin tekrar yanına gelip bir de "Aynı
zamanda laikim" demesi mümkün değil, Niye? Çünkü Müslüman'ın yaratıcısı Allah, kesin hâkimiyet sahibidir. "Egemenlik kayıtsız sartsız milletindir" koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız sartsız
Allah'ındır..."

Köklerinden, ruhlarından mertliği, ilkeliliği aldığını, kıvırmayı almadığını da iddia ederken yukarıdaki sözlerinin basma yansımasının ardından "Ben hâkimiyet derken tabiatı kastetmistim" diyerek
tam bir u dönüsü yapıyor, mertliği ve ilkeleri konusunda ipuçlarını sergiliyordu.

Firavun sarayındaki Musa

Basbakanın bas danısmanı ve basın sözcüsü olan M. Akif Beki'nin "Erdoğan'ın Harfleri" adlı kitabına gelmeden Tayyip Erdoğan'ın Ümraniye'de yaptığı konusmaya baktığımızda bu kitabın temellerinin
1994 yılında, belki de daha önce atıldığını görüyorduk: "...Bak; Firavunlar, Nemrutlar, devam edebildiler mi? Ama sunu da bileceğiz ki, her devrin bir Firavunu vardır. Ama sunu da bileceğiz ki, her Firavun sarayında da bir Musa vardır. İste simdi devir buna geliyor ve teslim edecekler. Baska çıkıs yolu yok..."

Basbakanın bas danışmanı ve basın sözcüsü M. Akif Beki'nin bu unvanı almasını sağlayan nedenlerden biri olan "Erdoğan'ın Harfleri" adlı kitabının 14. sayfasında Erdoğan'ın Musa Peygamberin soyundan gelmesi hatta onunla özdeşleştirilmesi bölümüne baktığımızda Erdoğan'ın Yahudi cemaati ile içli dıslı olmasındaki ortak değerlerinin büyük rol oynadığı ve eşinin aile tablosunun ve geldiği soyun da bunda etken olduğu görülüyordu:

"Şerler hayra dönüsüyor''

Ve Tayyip Erdoğan'ın harfler hiyerarsisindeki peygamberi. Erdoğan, İbn Arabî'nln çizelgesine göre Musa Peygamber soyundan geliyor. Yani, hem Musa peygamberin karakteristik özelliklerini tasıyor hem de hayatı bu peygamberin yasam öyküsüyle paralellikler gösteriyor.

Musa peygamber, halkını özgürlestiren bir lider. Hayatı, tevafuklarla örülü. Hikmetini sonradan anlayacağı badireler atlatır. Peygamberlik yolculuğu, bir kavgayı ayırmaya çalısırken kazara islediği
cinayetle baslar. Kaçar Mısır'dan, sürgüne gider ve bu yolculuk sırasında baska bir peygamberle (Medyen'de Suayb peygamberle) tanısır, onun terbiyesinden geçer, olgunlasır ve yurduna seçilmis bir peygamber olarak geri döner. Kutsal metinlerde anlatılan kıssaya göre, müneccimlerin kehaneti Firavun'u korkutur, içlerinden biri tahtına son verecek diye o gün doğan İsrail oğullarının tüm erkek
çocukları için ölüm emri verir. Ve Musa o gün doğar. Olaylar gelisir, Musa, Firavun'un sarayında büyür. Kehanet sonunda kendini gerçeklestirir ve Musa, mucizeler dolu asasıyla bir gün Firavun'un
karsısına peygamber olarak çıkar..."

Ne tesadüftür ki, Emine'nin dedeleri arasında Üzeyir, Neneleri arasında Nili, Nasra olmasının yanında kardesi Eyüp, çocuklarının birinin ismini Suayb koyarken bir diğerini Seyma olarak adlandırıyordu. Emine'nin bir diğer kardesi Hüseyin ise oğluna Lut ismini veriyordu. Yani, Tayyip'in "Arap" olduğu açıklamasına karsın Emine Yahudi idi. Tayyip'in en yakınındaki isim tarafından yazılan ve Tayyip
tarafından yalanlamayı bırakın desteklenen "Erdoğan'ın harfleri" adlı kitaba baktığımızda Tayyip Erdoğan'ın Musa Peygamber'in soyundan geldiği bildiriliyor. Musa'nın İsrailoğlu olduğu vurgulaması
yapılıyordu. 'Ben Seriatçıyım' diyen birinin Hz. Muhammed'in soyundan geldiğini ya da en azından onla bağlantılı olduğunu iddia etmesi gerekirken İsrailoğullarına gelen peygamberle kendini özdeş-
tirip bir de onun soyundan geldiğini açıklattırması soyunda Yahudilik olduğunun en açık kanıtı oluyordu.

Aynı kitapta Erdoğan'ın, Erbakan'ın yanında yetismesi adeta Firavun'un yanında yetisen Musa ile özdeslestiriliyordu. Ve bir insanın Yahudi soyundan olduğu ancak bu denli mükemmel anlatılabilirdi. Sadece Musa'nın soyundan geldiğini itiraf etmekle de kalınmıyordu. Musa nasıl Firavun'un koynunda yetisiyorsa, Erdoğan'ın da aynı Musa gibi Erbakan'ın yanında yetistiği vurgulanıyordu...
ezkamo
...Aylık "Bilgi ve Düşünce" Dergisi Eylül-2003 tarihli sayısında Bağımsız bir Kürt devleti fikrinin İsrail'i hiç rahatsız etmediğini" söyleyen Alon Liel'le bir söyleşi yapıyordu.

Tayyip Erdoğan'ı sütre gerisinde yetiştiren isimlerden biri sayılan, AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ı konu alan, 'Demo-İslam :Türkiye'nin Yeni Yüzü' adlı bir kitap yazan İsrail Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Dr. Alon Liel, AKP için, islam light' benzetmesi yapıyordu Liel, Erdoğan için de aynı benzetmeyi yaptığını şu sözleri ile anlatıyordu:
"'İsrail'de bana "Erdoğan nedir?" diye soruyorlar. Ben de 'İslam light' diyorum. Bu, İslam'ın yeni bir versiyonu. Bu modern İslam'dır, ılımlı İslam'dır. Erdoğan, İslam'ın özel hayattaki yeriyle kamudaki yeri arasında bir duvar çekti' diyordu..."

Liel, "Yirmi beş yıldır modern Türkiye üzerinde çalıştığını belirtiyordu. İsrail Büyükelçiliğindeki görevleri nedeniyle 1977 ve 1981-84 yılları arasında da Türkiye'de bulunduğunu anlatıyordu.

Alon Liel, kitabının yazımına AKP'nin kurulma sürecinde başladığını ve iktidara geldiği 3 Kasım seçimlerinden 4 ay sonra da tamamladığını söylüyordu. Liel'in "Erdoğan Din Devletine İzin Vermiyor" diyerek, BD Dergisine yaptığı AKP, Erdoğan ve Türkiye üzerine değerlendirmeleri şöyle yer alıyordu:
"... Ben Türkiye'deki Batı, İsrail ve serbest piyasa yanlısı öğelerin Erdoğan'ı etkilemelerinden memnun oluyorum. Bunun böyle olacağını da biliyordum. Çünkü bu çağda ülke dini kurallar ile yönetilmez. Profesyoneller ile yönetilir ve onları dinlemesinden memnunum. İsrail'de ders verirken bana (Erdoğan nedir) diye soruyorlar. Ben de (İslam light) diyorum. Bu İslam'ın yeni bir versiyonu. Bu modern İslam'dır, ılımlı İslam'dır.

Erdoğan, İslam'ın özel hayattaki yeriyle kamudaki yeri arasına ' bir duvar çekti. Bu ihtiyacımız olan şeydi. İsrail'de bazı kişiler ülkenin Tevrat'la yönetilmesini istiyor. Böyle birşey olamaz. Erdoğan, İslam'ın ülke yönetimine etki etmesine müsaade etmedi. Biliyoruz iki AKP'de bazı insanlar İslam'ın idarede rol oynamasından memnun olacaktır. Erdoğan ve Gül bunu engelliyor..."
Alon Liel Demirel ile Erdoğan'ı karşılaştırmayı da ihmal etmiyor, Erdoğan'ın Özal'a benzediğini iddia ediyordu:
"...İki yıl önce Demirel, İsrail'e geldi. Öğlen yemeğine giderken, Demirel bana, "Ben gelemem oruçluyum" dedi ve orucunu bozmadi. Bir de Erdoğan'a bakın. Berlusconi ile öğlen yemeği yiyor. Bence bu Erdoğan tarafından verilen önemli bir mesajdı. Kendisi uçakta alkole de izin verdi. Erbakan böyle birşeye müsaade etmemişti. Bu farklı liderlik şekli beni çok etkiledi..."

Erdoğan'ı sevmeyenler bile Özal'a benzerliği olduğunu söylüyor. İkisi de pragmatik ve mantıklı politikacılar. Erdoğan gibi Özal da diğer siyasi liderlere oranla daha dindar..."

Mossad Ajanı Yahudi Alon Liel yetiştirdiği öğrencisi için "Erdoğanizm" masalı uydurmayı ihmal etmiyor, böylece Erdoğan da Allah rızasından basın danışmanının soyundan geldiğini iddia ettiği Musa'nın yoluna dönüyordu:
"...Erdoğanizm'i demokratikleştirilmiş Kemalizm olarak görüyorum. Erdoğanizm teriminin kullanımı için biraz erken olsa da Erdoğanizm, Kemalizm'in güncelleşmiş bir versiyonu. Bu benim iddiam. Türk halkının belli bir bölümü ki, bunlar eskiden RP, son olarak da FP'ye oy verdiler, Erdoğan iktidar olduktan sonra kendilerini TC, Atatürk ve Kemalizm ile birlikte tanımlama fikrine daha yaklaştılar..."

İsrail'in Türkiye özel uzmanı, Yahudi Alon Liel: "Demo-İslam: Türkiye'nin Yeni yüzü" adlı, İbranice kitabında "Tayyip Erdoğan'ı 10 yıl öncesinden keşfettiklerini" söylüyordu. Liel, Tayyip'in Yahudi cemaatiyle arası iyi olduğunu söylüyor ve şunları aktarıyordu:

"Türkiye'deki Yahudilerin yüzde 90'ı İstanbul'da yaşıyor. Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı'ydı. Yahudi cemaati lideri Bensiyon Pinto'nun, Erdoğan ile görüştüğünü biliyorum, Erdoğan ile Yahudi cemaati arasında iyi bir temas vardı. Diğer yandan Türkiye şunu biliyor ki, İsrail ile ilişkiler, Türkiye'nin ABD ile ilişkileri açısından büyük öneme sahip. Dolayısıyla, İsrail ile ilişkiler sadece ordu ve laikler açısından değil, bütün Türkiye açısından önemli..."

Yahudi Liel, tezkerenin kabul edilmemesini şöyle yorumluyordu: Amerikalıların hislerini anlıyorum. Bilhassa Wolfowitz, Perle gibi Türkiye'yi destekleyen, ancak tezkere şokuyla karşılaşan insanların hislerini anlıyorum. Bu, sevdiğiniz kızın size hayır demesi gibi bir durum. Hissiyatları yatıştığında Türkiye'yi reddetmeyeceklerdir..,"

ÂBD'nin eski Ankara Büyükelçisi, aynı zamanda CIA'nın Türkiye ve Ortadoğu stratejisti Yahudi, Mason Morton Abramowitz, Tayyip Erdoğan'ı Refah Partisi İstanbul Beyoğlu İlçe Başkanı iken keşfediyordu. Bu keşiften sonra Erdoğan, ilçe başkanlığından il başkanlığına, oradan belediye başkanlığına ve derken parti kurulup başbakanlık adaylığına varan hızlı yükseliş tirendi başlatılmıştır. Bu koşuda medya desteği de eksik olmamıştı.

Erdoğan'ın, Abramowitz'le Kasımpaşa'daki özel bir vakıfta başlayan tanışıklıkları, belediye başkanı seçilme öncesi ve sonrası Belediyenin Florya tesislerindeki görüşmelerle devam etmiş, ardından Tayyip Erdoğan'ın Amerika ziyaretleri yoğunlaşmıştı. İlk defa 17-21 Nisan 1995'te başlayan, 26-30 Temmuz 1996 Atlanta, daha sonra 17-22 Kasım 1996 Miami Florida, 21-24 Aralık 1996 Dayton Pittisburg, cezaevine girmeden hemen önceye rastlayan 1 Mart 1998 ve yine 16 Temmuz 2000 tarihlerinde tekrarlanan ABD gezileri bunların bazılarıydı. Bu arada 9-13 Haziran 1995 İngiltere, 3-7 Kasım 1997 yine İngiltere gezileri ile başlayan Almanya, Fransa, Dubai, İtalya gezileri ise parti kurma ve destek arayışlarının bir başka turlarıydı.

CIA Ortadoğu ve Türkiye Masası Şefi, Mason, Yahudi Morton Abromowitz 15 Ekim 1996 günü Tayyip Erdoğan'ı Belediye makamında ziyaret ediyordu. Erdoğan, Abromovvitz'in olumlu ve sıcak mesaj getirdiğini söylüyordu. Abramovvitz: "Siz İstanbul'u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye için de çok şey yapabilirsiniz!..." diyordu. Abramovvitz'in bu sözleri gazetelerde yer alıyordu.

Abramovvitz ise zaten bu tezgâhı çok önceden ve Ertuğrul Özkök'ün köşesinden şöyle açıklamıştı:
Abramovvitz 1994 yılında Hürriyet Gazetesi'nde Ertuğrul Özkök'e "Evet, kravatlı ve daha şehirli kılıklı (!) görünen Erdoğan'ı, Erbakan'a tercih ederiz" diyerek, Erdoğan'a desteklerini bildiriyordu.
Türkiye'nin geleceği için Tayyip Erdoğan'ı çok önemli gören Abromovvitz gittiği her ülkeden kovulan bir isimdi. Abromowitz'in kartvizitinde; Amerika'nın Ankara eski Büyükelçisi, CIA Ortadoğu ve Türkiye Masası Şefi, "Mason" sıfatına ek olarak sık sık MOŞSAD ajanı suçlamaları taşımasının yanında ırk bilinci yüksek bir Amerikan Yahudisi olma özelliklerini de bulunduruyordu. ABD Dışişleri İstihbarat ve Araştırma Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde de bulunan Abromovvitz, Amerikan ve İsrail istihbarat örgütleri arasındaki koordinasyonu sağlamakla görevliydi.

Abromovvitz; "Kürt sorunu kendi haline bırakılamaz" diyerek, Türkiye'nin parçalanabileceği şeklinde hezeyanlarda bulunuyordu.

Abromovitz'in gözünde; "Türkiye'de otuzu aşkın etnik gurup var. Biz bu etnik guruplardan bir mozaik oluşturacağız" diyen Tayyip Erdoğan bulunmaz bir nimetti. Zira Erdoğan'ın da, Türk kelimesini duyunca adeta tüyleri diken diken oluyordu. Bu kinini Almanya'nın Ausburg kentinde yaptığı konuşmasında kusuyordu:
"Sen Ne Mutlu Türküm Diyene dersen, Öbürü de ne diyecek Ne mutlu Kürdüm Diyene" diyecektir..."
Abromovvitz'in, Tayyip'e güveninin boş olmadığı her olayla kanıtlanıyordu. 7 Mart 2002 tarihinde gerçekleştirilen Talabani-Erdoğan görüşmesi sırasında bu durum bir kere daha ortaya çıkıyordu.
Tayyip Erdoğan, eline her fırsat geçtiğinde Türkiye'ye hakaretler yağdıran, kafa tutan Talabani ile yaptığı görüşme sonrasında şunları söylüyordu:

"21. Yüzyıl diktatörler çağı olmamalıdır. Sağlıklı bir demokrasilaik bir anlayışı gerçekleştirebilirsek, bu münasebetlerimize katkı sağlar. Halkın katılımcılığını çok anlamlı buluyorum. Irak'tan ve Kürdistan'dan aldığımız bilgiler bizleri memnun etmiştir..."

Tayyip'in bu konuşmasını yapması tesadüf değildi. Zira yine aynı gün; Fransa'nın madamı Daniella Mitterant başkanlığında, Heinrich Böll arşivi yöneticisi Viktor Böil ve Türkiye'nin doğusunda 'Kürt Devleti' hayalleri kuran bir kısım bölücü dernek yöneticileri ve Yahudi işadamları 'Kürtçe Eğitim Yapılsın' kampanyaları başlatıyordu.

Tayyip'in Amerikalı destekçileri arasında "Yenilikçi hareket, Türkiye'deki İslamcıların öncüleridir" sözleri ile yer alan bir diğer kişi de, CIA Türkiye ve Ortadoğu Masası şeflerinden Graham Fuller'di. Fuller de selefleri gibi Yahudi ve Mason'du.

Graham Fuller; Atatürk ve Kemalizm'in artık devrini tamamladığını iddia ediyor, 'Türkiye, Kürtlere özerklik vermelidir. Böylece Türkiye'deki Kürtlerle, Kuzey Iraktakiler bütünleşebilir' diyordu.
ezkamo
Ecevit Yahudi lobisini kızdınyor

AKP'nin hızlı tırmanışa geçmeye başlaması ve iktidara getirilme oyununun bir başka senaryosu da, 6 Nisan 2002 tarihinde Başbakan Ecevit'in; "Filistin halkına karşı, dünyanın gözleri önünde soykırım uygulanmaktadır" şeklindeki sözlerinin ardından gerçekleşiyordu. Gerçi Ecevit ABD'nin Irak'a müdahalesine sürekli karşı çıkmasıyla çoktan gözden çıkarılmış, bu demeci ise bardağı taşıran son damla olmuştu.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök, gazetecilerle yaptığı konuşmalarda Ecevit'in hasta olduğunu, artık çekilmesi gerektiğini söylüyordu. Amerika'dan Derwish gelmiş, kurtarıcı edasıyla piyasaya sürülmüştü. Bu arada her zaman olduğu gibi masonlar devreye giriyor, Ecevit'e "Hastasın görevi bırak" baskıları yapıyorlardı. Ecevit mason Mehmet Haberal'ın hastanesine yatırılıyor, buradan Gata'ya kaçarak canını kurtarması filmlere bile konu oluyordu.

...2 Temmuz 2002 tarihinde Financial Times Gazetesi; "Türkiye Ecevit ile yola devam edemez" başlığı ile çıkıyor, "Ecevit vazgeçilmez olmadığını bilmeli" diyordu.

Bu kampanyayı 5 Temmuz 2002 tarihinde The Times takip ediyor, "Ecevit Avrupa'nın hasta adamı" manşetiyle çıkıyordu.

6 Temmuz 2002 tarihinde The Times'in haberi Hürriyet Gaze¬tesi’ nden tekrar duyuruluyordu.

12 Temmuz 2002 tarihli Radikal, "Batı Başbakanı terk etti"manşetini atıyordu.

14 Temmuz 2002'de yırtık çoraplı CIA ajanı Paul Wolfowitz Türkiye'ye geliyordu. Wolfowitz; Türkiye'nin Irak konusundaki söyleminin ABD'için son derece tehlikeli olduğunu söylüyordu. TESEV açık deyişle Türkiye Ekonomik Sosyal Etütler Vakfı'nca Conrad Otel'de düzenlenen konferansta konuşma yapıyor, ardından Mustafa Koç'un Kanlıca'daki yalısına geçiyordu. Burada Mustafa Koç, Cüneyt Zapsu, Kemal Derviş, ABD Büyükelçisi Robert Pearson, ABD istanbul ABD istanbul Başkonsolosu Dr. David Arnett katılıyordu.

Bilindiği gibi TESEV'in Başkanı Can Paker, Tayyip'in yanaklarını okşayan Mehmet Barlas'ın kayınbiraderiydi. Barlas kızını, Fahrettin Aslan'ın yakın arkadaşı 1936 yılında Urfa'dan İstanbul'a göçen Yahudi ailesinden Nesim Anter'in torunuyla evlendirmişti.

15 Eylül 2002 Tarihli Milliyet "Artık Bırakın Sayın Başbakan" manşetini, "Türk Basın tarihinin en büyük mutabakatı" başlığı ile besliyor, Milli Gazete'den Zeki Ceylan, Vakit'ten Abdurrahman Dilipak, Zaman'dan Tamer Korkmaz, Güngör Mengi, Hasan Cemal, Güneri Civaoğlu, Ertuğrul Özkök ve diğerlerinin Ecevifin Başbakanlığı bırakması konularındaki yazılarına yer veriyordu.

Yanakçı Mehmet Barlas, Ecevifin başbakanlıktan indirilmesi için "MGK tavsiye kararı almalı" şeklinde akıl veriyordu.

Ecevit tüm komplolara direniyor, başbakanlığı bırakmıyordu. Ancak ABD ve İsrail, İngiltere'nin desteği ile yeni bir oyun daha sergiliyordu; Erken seçim!.. Seçimi kaybedeceğini bile bile siyasi partiler her ne hikmetse erken seçime gidiyorlar ve sözde iktidarı Tayyip ve AKP'ye altın bir tepsi içinde sunuyorlardı.

Yahudi Şair Eşref gerek Jöntürkler'e gerekse İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne Yahudi kökenlilerin hakimiyetini dile getirmek için çok anlamlı bir dörtlük söylemiştir. Bu dörtlüğünde şöyle diyor: "Avdetiler ile hükümetimiz, Benzedi devîet-i Yehuda'ya, Bab-ı fetvayı da çıfıtlık edip Verdiler en-nihaye Musa'ya" Açıklaması:
Hükümetimiz Dönmeler yüzünden, adeta Yahudi devletine dönüştü. Fetva makamını da Yahudilerin kontrolüne sokup, sonunda Musa'ya verdiler."

Zaten içinde bol miktarda Yahudi barındıran bu gibi yapılar Osmanlının sürekli toprak kaybetmesine, yıkılmasına neden olmuşlardı. 1492'de bağrımıza bastığımız Yahudiler şimdi de son devleti yıkıp yok etmek için her türlü karanlık oyunların içine giriyor, tüm güçlerini bu son devleti yok etmek için harcıyorlardı.

ABD'de Yahudi mafyası: ADL ve Gülen Efendi'nin diyalog masalı

...Önce, 20 Kasım 1992 günkü Zaman'ın 2. sayfasındaki "ABD'de Yahudi mafyası: ADL" başlıklı ve Yunus Altınöz imzalı araştırmadan bazı bölümleri aktaralım:
"İngiliz Farmasonluğu'nun Yahudi kolu olan B'nai Brith'in etkisi altındaki ADL (Anti-Defamation League) 1913 yılında kurulmuştur.

ADL adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir!

Kurdukları "Denizaşırı Yatırımcılar Servisi" adlı şirketle milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işlem yürütmektedir.

İşgal altındaki Filistin topraklarında ve Kudüs'ün Hıristiyan ve Müslüman bölgesinde geniş arazilerin kanunsuz alım-satımınm ortaya çıkarıldığı emlak skandali da yine işin içinde ADL'nin varlığını ortaya koyuyor

ADL, Amerika içinde FBI kanallı muhtelif operasyonlarla ilişkisini sürdürdü. FBI ise Kongre tarafından suçlandığı zaman suçu daima ADL'nin üzerine attı. ADL'nin bilinen cinayetleri şunlardır: 15 Ağustos 1985'te Kafkasyalı Müslüman Lider Tscherim Sobzocov, evinin önünde bombalı saldırı sonucu öldürüldü... Musevi iken Hak din olan İslam'a dönüş yapan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşi 1985'in Ramazan'ında sabaha karşı evlerinde bıçaklanarak öldürüldüler... Gandhi ve Palme suikastlarının arkasında da ADL'yi görmekteyiz.

ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti Adalet Bakanlığı'na bağlı Özel Soruşturmalar Ofisi'nde (OSI), bir kısmını da İsrail otoriteleriyle Tel Aviv'de çalıştırmaktadır.

İsrail Devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini daima sürdürmüş, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar kurmuştur... ADL-Sharon grubu ihtilaflı bölgelerde satın aldıkları evlerde militan Yahudiler'i yetiştirdiler..."
Kim yazıyor bütün bunları ve danasını; 20 Kasım 1992 günkü Zaman gazetesi... Dilerseniz ADL'ye ilişkin bilgileri tekrar okuyun.

Gelelim 10 Mart 1998 günkü aynı Zaman gazetesinin Selçuk Gültaşlı imzalı haberine:
3 gündür Türkiye'de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem'den sonra Fethullah Gülen ile görüştü...

55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye'de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen'in Türkiye'deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın 'Barış' asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler...

Görüşmede; Gülen'in, ABD'nin en etkili Yahudi Lobisi olan "ADL'nin (Anti-Defamation League) teklifiyle hazırladığı "hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap" da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanlann hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak..."

Tek harf dahi ilave etmeden aktardım; 10 Mart 1998 günkü Zaman gazetesi aynen böyle yazıyor a dostlar. Şimdi anladınız mı ADL kim, Fetullah Efendi ne iş yapar, "hoşgörü masalı ve diyalog kitabı" ne? Hala fark edemediyseniz her iki "Zaman haberi" ni tekrar okuyun lütfen; gerçekler zamanla anlaşılır çünkü.

Hayırdır, bazıları şoklanmış gibi... Bu Mart haberi soğuk duş etkisi yaptı herhalde?
Öyledir; Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır, Şubat soğuğuna benzemez..."
ezkamo
Gülen ve istihbarat

Gülen, Gazi olaylarının patlak vereceğini gösteren istihbarat raporunun aylar önce kendisine verildiğini, kendinin de bunu devletin başındaki insanın en yakınına 1,5 ay önce verdiğini söylüyor- du. Gülen'in bu konuşması insanın aklına "istihbarat örgütleri kendine mi bağlı, istihbarat örgütleri niye Başbakan, Cumhurbaşkanı dururken raporlarını Gülen'e verirler?.." sorusunu getiriyordu.

Hadi diyelim "Hiyerarşi" bizim bilemediğimiz(!) şekilde işliyor, raporu Gülen'den öğrenen devletin başındaki kişiler niye tedbir almadılar. Gülen açıklamasında, bu olayın ardında Almanların ve Ano'nun olduğunu iddia ederde, bu olaylara seyirci kalan devlet görevlileri de bu durumda onların işbirlikçisi olmaz mı?...

...25 Ocak 2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde Hikmet Çetin- kaya, kendisine bir Cumhuriyet okurunun telefon ettiğini söylüyor, konuşmayı şöyle aktarıyordu:
"Erzurum'da Komünizmle Mücadele Derneği'nde Başkanlık yapan Fetullah Gülen'in Kontrgerillayla ilişkisini neden araştırmıyorsunuz?"

Bu soruya yanıt veremedim.

Birden 26 yıl önceye gittim... .

Fetullah Gülen o tarihte aranıyor. Ancak bir türlü yakalanamıyordu. 1981 yılında İsparta- Burdur yolunda yakalandı. Ancak gözaltına alınmadan serbest bırakıldı.

Ardından neler oldu? Kenan Evren ve arkadaşları Fetullah Gülen'le ilişki kurdu, iki Kurmay Albay, bir Tuğgeneral Gülen'le pazarlık yaptı.

Pazarlıktan sonra Fetullah Gülen ve arkadaşları, Mehmet Kutlular'ın liderliğini yaptığı Nurcu gurubundan koptu...Ve 1982 Anayasası'nı Fetullah Gülen ve arkadaşları destekleme kararı aldı...
Fetullah Gülen 8 yıldır ABD'de yaşıyor CIA denetiminde okullar açıyor..."

Sudan'daki okul

Nakşibendi tarikatına yakınlığı ile bilinen Kadir Mısıroğlu'nun , Gülen okulları ile ilgili bir anısını aktararak aslında bu okulların neye hizmet ettiğine dair ip uçları yakalamış:

"Fetullah Gülen'in vazifesi, İslam Dünyası'nın her tarafından süper zeki çocukları seçerek Amerika'da okutmak ve sonra onları kendi ülkelerine müstakbel siyasi ve idari kadrolar olarak göndermektir. Bu çocuklarda hemen hemen Müslümanlığın bütün şiarları mevcut olacak, sadece dinin "Muamelat" kısmının çeşitli bahanelerle tayyedilmesi istikametinde bir görüş bulunacaktır. Bu hareketin gayesi "Muamelatsız sapık bir İslam muhtevası" ortaya çıkarmaktır.

Bu sözleri benden defaatle dinlemiş olan Hüseyin Cevahir, bundan beş on sene evvel Sudan'da iş yapıyordu. Orada Fetullahçılar'ın bir mektep açtığını duyunca, gurbette milli tesanüd namına onları tebrike gitmiş. Kendisini, o anda makamında bulunmayan müdürün odasına oturtmuşlar ve biraz beklemesini, müdürün hemen geleceğini söylemişler....

Müdür gelene kadar O'nun masası üzerindeki yığınla evrakın en üstünde duran bir kağıt alakasını çekmiş ve gayrı ihtiyari onu okumuş. Bu UNESCO'dan geliyor ve Hartum'da açılmış bulunan mektebin masraflarının kendileri tarafından karşılandığını, paranın ne suretle ve hangi bankaya intikal ettiği hususundaki bilgiyi ihtiva ediyormuş. O, bu yazıyı gayri ihtiyari okuduktan sonra, müdür, odasına gelmiş. Selam kelamdan sonra aralarında şöyle bir konuşma geçmiş.

"Siz burada ne yapıyorsunuz? Arapça öğretiyoruz dersen, bunların anadili Arapça!.. Şeriat öğretiyoruz desen, resmi nizamları şeriat! Allah için burada ne yapmak istiyorsunuz?!.."

Bunların hiçbiri değil! Biz burada Sudan'ın müstakbel idarecileri olacak süper zeki çocukları bulup Amerika'ya göndermek için bulunuyoruz. Orada bir Üniversitemiz var. Onları yetiştirip tekrar buraya göndereceğiz!.."

Fetullah Gülen, Kenan Evren'i cennetlik olarak ilan ediyordu. Kenan Evren ise ülkenin sekize bölünerek eyaletlere ayrılmasını öneriyor, kürtler kardeşim diyordu. Apo ise Evren hakkında "Askeri Deha" yakıştırmasında bulunuyordu. Eyalet sistemini savunan bir diğer isim ise Tayyip Erdoğan'dı.

Fetullah Gülen'in yargılandığı bir dosyada talimatla ifadesi alı-nan Vatikan Temsilcisi Fetullah Gülen'in Papa ile dinlerarası diyalog kapsamında görüştüğünü ve Vatikan'da "Dinlerarası diyalog komisyonu" olduğunu beyan ediyordu...

Yine bir başka dava dosyasında; fetullah Gülen'in sağlık sorunlarını gerekçe göstererek hakkındaki soruşturmalardan kaçmak için ABD'ye sığındığı ve kontrolündeki yapılanmanın ABD'nin emperyalist politikalarının doruğa ulaştırıldığı Fas'tan Çin sınırlarına kadar ulusların kontrol altına alınması kapsamında Vatikan'da Papa ile dinlerarası diyalog gerçekleştirildiği vurgulanıyordu.

Yine aynı davada, Papa'nm "Sizler İsa Mesih'in henüz fazla tanınmadığı halklar arasında çobanlık yapmakla yükümlüsünüz dediği ve İncil'i yayma amaçlı misyonerlik faaliyetiyle diyalog'un birbirinden ayrılamayacağını belirttiği aktarılıyordu.

Zaten Gülen'de Papa ile görüşmesini CIA ajanı Abromowitz'in ayarladığını belirtmişti. Gülen Papa'ya "en aciz bir biçimde sizin misyonunuzu tamamlamaya geldik" demişti. Aynı Papa "dinlerarası diyaloga evet. Ama tek kurtarıcı İsa" şeklinde tavrını ortaya koymuştu.

İngilizler de "okey" verdi

28 Eylül 1998 tarihinde 312-2'den aldığı cezanın onanmasından bir gün sonra, ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, Tayyip Erdoğan'ı Belediye makamında ziyaret edip, Washing-ton'dan aldığı talimat sonucunda, "Bu tür gelişmeler, Türkiye demokrasisine olan güveni azaltır" açıklamasını yapıyordu...

Parti kurulması aşamasında ise; Amerikanın inayetine, İngilizlerin de okeyi ekleniyor ve İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosu Roger Short'un "Bu parü bizi mutlu eder" şeklindeki sözlerinin ardından AKP kuruluş aşamasını tamamlıyordu.

AKP İngiliz ve Amerikalıları memnun edecekti, etmesine ancak oy'u da bizim insanımızdan alacaktı. AKP'yi bu sorunla başbaşa bırakalım ve geçelim görüşmeye...

Tayyip Erdoğan'ın medyadaki desteği olan Yeni Şafak Gazetesi'nin 8 Ağustos 2001 tarihli haberine göre, Tayyip Erdoğan'ın İstanbul-Üsküdar'daki bürosunda gerçekleşen ve bir saat süren görüşme sonunda Erdoğan, "Kurulacak parti hakkında konuştuk ve görüşme son derece olumlu geçti" diyordu.'

AKP'nin kurulma aşamasında, Tayyip Erdoğan'a yakınlığı ile bilinen "Yeni Şafak" gazetesinin 9.8.2001 tarihli "İngiliz Başkonsolosu Erdoğan'ı ziyaret etti" başlıklı haberde AKP'nin kurulma amaçlan ve bu partide yer alan İngiliz parmağı da net bir şekilde görülüyordu:

"İngiltere Başkonsolosu Short, "Çoğulcu demokrasiden yanayız. Böyle bir parti kurulması bizi mutlu eder" dedi. İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosu Roger Short, parti kurma hazırlıklarını sürdüren eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyaret etti. Erdoğan'ın Üsküdar Emniyet Mahallesindeki bürosunda gerçekleşen Short ile Erdoğan görüşmesi yaklaşık 45 dakika sürdü. Başkonsolos Short, görüşmeden sonra bürodan ayrılışı sırasında basın mensuplarının soruları üzerine, Tayyip Erdoğan'ın planlan ve yeni partiyle ilgili konuştuklarını söyledi."

Partinin kurulma haberi ve diğer gelişmeler için "Haftaya haber alırsınız" başlığı altında da şu biigiler aktarılıyordu:
"Short, "Tayyip Erdoğan'ın planları nedir?" şeklindeki soruyu, "Onun neye ilgi duyduğunu herkes biliyor. Haftaya haberleri almış olacaksınız" diye cevapladı. Bu konudaki düşüncelerinin sorulması üzerine Short, "Bildiğiniz gibi biz çoğulcu demokrasiden yanayız. Bu parti de bu düşünceyi destekliyor. Böyle bir partinin kurulması bizi mutlu eder" şeklinde konuştu.

Roger Short, "Tayyip Erdoğan'ın misyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna ise şu karşılığı verdi: "Bu parti çoğulcu demokrasiyi benimserse, yeni atılımlar yaparsa bizi mutlu eder. Çoğulcu demokrasinin benimsenmesiyle, oy kullananlar isteklerini daha kolay ifade edecekler. Bu onlan mutlu eder. Böylece demokrasinin gelişmesi de bizi mutlu eder." "Fazilet Partisi'nin bu şekilde ayrışması konusunda ne düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine de Başkonsolos Short, "Bu, bizim cevap vereceğimiz bir konu değildir" dedi. Recep Tayyip Erdoğan da, görüşmenin son derece olumlu geçtiğini ve kuracakları yeni parti hakkında konuştuklarını söyledi."
ezkamo
Yahudi komitesinin davetlisi

Tayip Erdoğan'a yakınlığı ile bilinen "Yeni Şafak" gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğünü de yapan Nasuhi Güngör "Yenilikçi Hareket" adlı kitabında "Yahudi Komitesinin davetlisi başlığı altında Erdoğan'ın kısa adı JINSA olan Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü ile olan görüşmelerini aktarıyordu:
"Erdoğan 16 Temmuz 2000 tarihinde ABD'ye gitti. American Jewish Comitte'nin davetlisi olarak orada bulunuyordu. Aynca burada JINSA (Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü) yetkilileri ile de görüşmeler yaptı. Bu gezide kendisiyle beraber KİPTAŞ eski Genel Müdürü Erdoğan Bayraktar ve Münci İnci de yer alıyordu..."
Tayyip Erdoğan, Çevik Bir ile birlikte ABD'de Jevvish Commi-te'nin (Yahudi Komitesi) konuğu oluyordu.

Her taşın altından çıkan örgüt ADL

Kısa adıyla ADL olarak bilinen Anti Demafation League adlı kuruluş, Yahudilerin bütün dünyaca tanınmış en etkin örgütü. ABD'de Kongre ve Beyaz Saray üzerinde de son derece etkili olan bu yapılanma, Yahudilerin aleyhine olan tüm faaliyetlere karşı çık¬mak için kurulan, finans ve medya dünyasında da büyük bir ağırlığı olan bir örgüt.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül'ün aracılığı ile bu örgütün başı Abraham Foxman ile iki saati aşan bir görüşme yapıyordu.

ADL daha önce de Gülen ile Papa arasındaki görüşmeyi de organize etmiş, Gülen de bu örgütün başkanlarından Leon Levy ile birlikte fotoğraflar çektirmeyi ihmal etmemişti.

Fetuîlah Gülen, Papa ve Tayyip

1998 yılının Şubat ayının sevgililer gününe denk düşen günlerde Fetuîlah Gülen ile Papa II. Jean Paul Vatikan'da buluştular. Bu buluşmayı ise CIA yandaşı örgütlerle beraber organize etti. Gülen'in basın önündeki itirafından da anlaşılacağı üzere ABD Ankara eski Büyükelçisi Morton Abromovvitz buluşmada başrolü oynadı. Fetuîlah Gülen, 8 Şubat 1998 Pazar günü Vatikan'a hareketinden Önce yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
"Birkaç ay önce Abramowitz cenaplarının yardımıyla bu buluşma gerçekleşti"

Gülen'i Papa ile buluşturan Abromowitz, Erdoğan'a da tam destek veriyordu. Siyasette Erdoğan, cemaatleşmede Gülen!...

ABD eski Savunma Bakan Yardımcısı ve Jak Kamhi'nin yakın arkadaşı Richard Perle, FBI ve MOSSAD'ın paravan Yahudi örgütü Ayrımcılıkla Mücadele Birliği (Anti- Defamation league/ ADL) ve Moon Tarikatı, Papa ile Gülen buluşmasını organize edenler arasındaydı.

Vatikan buluşmasının temelleri, Gülen'in sagiık(!) kontrolü ge¬rekçesiyle bulunduğu New York'ta atıldı. Bu günlerde görüştüğü Amerikalılardan biri de, 1996 yılında CIA Başkanlıgı'na aday gösterilen, Camegie Vakfı Başkanı Morton Abramowitz idi.

Morton Abramowitz ile görüşmesinin ortak dostları Kasım Gülek vasıtasıyla tanışmasından sonra gerçekleştiğini açıklayan Gülen, Abramovvitz ile:
"Toplum hadiselerinin sebepleri ve sonuçlan hakkında konuştuk. Daha sonra teşekkür mektubu yazdı"diyordu. Gülen, Abramowitz'e Ortadoğu ve Türkiye konusunda yazdığı kitap için yardım etme sözü verirken, Amerika'daki Siyonist lobisinin en güçlü kolu ADL, Gülen'in bir kitabını İngilizce olarak Amerika'da yayınlama garantisi veriyordu.

Zamanın İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'ya yakınlığı ile tanınan ve İstanbul'a gelerek Tayyip Erdoğan ile yaklaşık iki saat görüşen ADL Başkanı Abraham H. Foxman, Zaman gazetesindeki açıklamasında kitap olayını şöyle anlatıyor: "Kendisinden İslam'da hoşgörüyü anlatan bir kitap yazmasını rica ettik."

Gülen'in, ABD yönetiminde ve BM'de etkiye sahip Papa'nın sag kolu Kardinal John O'Connor ile Eylül 97'de New York'ta gerçekleşen görüşmesinde, Roma ziyaretinin tarihi kararlaştırıldı.

ABD'de Gülen konferansı

ABD yıllarca el altından desteklediği Ankara DGM'de yargılanan Gülen'e desteğinin tam olduğunu ispat için başkenti Washington'da Fetullah Gülen konferansı düzenliyordu. Konferansta konuşanların çoğunun C1A görevlisi olarak tanınması ve bu isimlerin AKP'nin destekçileri olması da olayın ilginçliğini artırıyordu.

Aralarında Türkiye'de yakından tanınan Graham Fuller, Alan Makovsky, George Harris, Eşi AKP Genel Başkan yardımcısı olan Dr. Hakan Yavuz ve Bekim Akai gibi isimlerin de yer aldığı, "îslami Modernileteler: Fetullah Gülen ve Çağdaş İslam" konulu konferans ABD'nin başkenti Washington'da bulunan Georgetovvn Üniversitesi'nin ev sahipliğinde ve yine Washington'da bulunan Rumi Forum Dinler Arası Diyalog Vakfı'nm sponsorluğunda 26-27 Nisan 2001 tarihinde yapıldı.

Tayyip-Fetullah buluşması


Gerek Tayyip'in gerekse Gülen'in arkasında bulunan Graham Fuller Morton Abramowitz, ADL, JINSA; CIA, vs.ler; Ulus devleti parçalayıp, Kürdistan, Ermenistan, Pontus hayalleriyle yanan ve sözde şeriat devleti kurmak için faaliyet gösteren Türk düşmanı güçler, bu ikiliyi bir araya getiriyor ve aynı idealde beraber yürümeleri için zemin hazırlıyorlardı.

Tayyipçi Yeni Şafak gazetesinin haber müdürlüğü ve köşe yazarlığını, daha önce de Gülenci Zaman gazetesinin muhabirliğini yapan Nasuhi Güngör, Tayyip-Fetullah buluşmasını "Yenilikçi Hareket" adlı kitabında şöyle anlatıyordu:

"Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretlerinde pek çok teması oldu. Ama bunlar arasında birisinin gerçekten ayrı bir önemi vardı.

Erdoğan, 2000 yılı Mayıs ayında ABD'ye yaptığı gezide, uzun süredir orada yaşayan Fetullah Gülenle de bir araya geldi. Erdoğan-Gülen görüşmesi muhtevasından çok, uzun yıllardır birbirine bir hayli mesafeli olan iki farklı ekolün bir araya gelmesi açısından hayli dikkat çekiciydi.

Görüşme daha çok Türkiye'deki siyasal gelişmeler üzerine sohbet şeklinde gelişti. Fetullah Gülen, 28 Şubat sonrasında yasanan gelişmeleri değerlendirerek, daha kucaklayıcı bir yeni siyaset anlayı-
şının zaruretini ifade etti. Gülen, Özal örneğini gündeme getirerek, Erdoğan'la uzun uzun sohbet etti.

Bu, Yenilikçi hareketle Gülen cemaati arasındaki ne ilk ne de son temas oldu. Siyasetteki tercihlerini, çoğunlukla merkezdeki sağ partiler üzerinde yapan Gülen hareketinin tartışmasız yeni gözdesi, Erdoğan'ın başını çektiği yenilikçi hareketti..."
ezkamo
Kemalizmi terk et, Fetullahçı ol
Tayyip'in destekçilerinden CIA eski Ortadoğu masası şefi Graham Fuller, Kemalizm'in terk edilip Fetullahçı olunmasını aşağıdaki sözleriyle ögütlüyordu:
"Zorunlu batılılaşma Türk toplumunda bazı yaralar bıraktı. Kendi Osmanlı tarihini, İslam geleneklerini sevenler vardı. Batılılaşma, İslamiyet'i aşağılayan bir hale dönüşünce bu bir hoşnutsuzluğa yol açtı. Kemalizm'in sonuna geldiğini ve belki de sonuna gelmesi¬nin iyi olduğunu söyledim. Halkın büyük bir parçası İslam için daha hürmet görmeyi, Osmanlı tarihi ile övünme istedi. Dünyada hiçbir lider ne George Washington, ne Nehru, ne Lenin, ne Gandi sonsuza kadar yaşayabilecek bir ürün vermedi. Oysaİncil ve Kur'an veriyor. Liderler ölüyor. Önce bedenleri, zaman içinde düşünceleri siliniyor. Oysa Kur'an ve İncil yaşıyor. İşte Mustafa Kemal'in başına gelen de her tarih yazmış liderin başına gelenden farklı değildir..."

...CIA'nın uzun yıllar Türkiye masası şefliği yapan bir diğer isim olan Paul Henze, 15 Haziran 1994 yılında Aktüel dergisine verdiği mülakatta "Türkiye'yi federalizm büyütecek" diyordu.

... Eyaletçilere son günlerde Kenan Evren de katıldı. Evren, Eyalet sistemini isterken ülkeyi de 8 parçaya ayırıyordu. Aynı gün Rice de Amerika'da Irak'ın kuzeyi için "Kürdistan" tanımlamasında bulunuyordu.

Ve Evren'e en büyük destek terörist başından geliyor, Apo'nun övgülerine mahzar oluyordu.
Tayyip 14 Ocak 2000 tarihinde Avusturalya'da mülakat yaptığı bir radyo'da, 30 binden fazla insanımızın katili kuduz bir it'e iki defe "sayın" diyor ve ekliyordu, "Sayın Öcalan aldığı kellelerin bedelini ödüyor" Tayyip, şehitlerimiz için "kelle" demekten bile çekinmiyordu.

Ve Tayyip'e Cumhurbaşkanlığı yolunda en büyük destek Kenan Evren'den geliyordu. Evren, "Tayyip'in Cumhurbaşkanı olmasını istiyorum" diyordu.

Tayyip'in takiyyesi

Ege Cansen, 13.10. 2004 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde "Erdoğan'ın Takiyyesi" başlığı altında, değişimin aslında bir takiyye olduğunu anlatıyor, Erdoğan'ın İslamcılığının bir "takiyye" olduğunu söylüyordu:
"Bundan yaklaşık beş yıl önce bu köşede yayımlanan "Demokrasiyi, Müslümanlar; İslam'ı laikler kurtaracak" yazımı, geçen Cumartesi tekrar yayınladım. Bunun sebebi, Türkiye'de demokrasinin, geniş halk kitleleri tarafından daha fazla benimsenmesinde, ama daha çok önemlisi, cumhuriyetçi laikler tarafından iyice hazmedilmesinde "Müslümanların önemli rol oynamış olmalarıdır. Bu süreçte, Başbakan Erdoğan'ın geçirdiği değişim çok önemlidir. Onun önderliği olmasaydı, ne bugünkü Ak Parti olurdu, ne de AB'ye uzun yürüyüşte bu kadar mesafe alınabilirdi...

Erdoğan'ın davranışı, İslami bir sözcük olan ve "Yaşamsal bir tehlike karşısında dinini-mezhebini gizlemende günah yoktur" anlamına gelen "Takiyye" ile ifade edildi.

Şimdi geriye bakıp düşünüyorum, acaba Erdoğan kalben Refah-Fazilet- Saadet hareketinde tasfiye olmamak için mi, islamcı olarak davrandı? Yani, gizli emeli, Türkiye'yi Batı medeniyetine taşımaktı. Bunu erken açıklarsa önderliği ele geçiremeyecekti, onun için mi İslam gibi konuşup, Müslümanlara takiyye yaptı? Neyse işin şakası..."

Ege Cansen'in "Neyse, işin şakası" sözlerine "İsasız Mehdisiz İslam Olmuyor mu" adlı kitabın yazan Ahmet Musaoğlu şunları söylüyordu:
"Şaka mı çok komik! Her şey aleni yaşanıyor. Papazların Ankara'nın göbeğinde imamlara ders vermelerinin bu dönemde yaşanıyor olması, rast gele mi oluyor!

BOP'çu Tayyip
18 Şubat 2004 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Tayyip'in "Diyarbakır'ın, Büyük Ortadoğu Projesinde bir yıldız olabileceği" şeklindeki düşünceleri yer alıyordu:
"Başbakan Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'ın, ABD'nin, "Büyük Ortadoğu Projesi" içinde "Yıldız" olabileceğini belirterek, "Kürt vatandaşlarımız da benim canım ciğerimdir" dedi.

Fatih Altaylı'nın Kanal D'de önceki gece sunduğu Teke Tek programına katılan Erdoğan, Güneydoğu illerindeki belediye başkanlıklarına aday olanlar üzerinde hassasiyetle durduklarını kaydetti. Erdoğan, çünkü burada yatırımlar ve belediyecilik çalışmaları aksamıştır. Bunların gideril¬mesi için iyi bir çalışma yapılması lazım. Bunu bizim başarmamız lazım. Kürt vatandaşlarımız da benim canım ciğerimdir..." dedi.

Erdoğan bu kapsamda özellikle Diyarbakır'a çok farklı baktığını ifade ederek şunları söyledi: "Diyarbakır!.. İstiyorum ki şu anda Amerika'nın da 'Büyük Ortadoğu Projesi" var ya, 'Genişletilmiş Ortadoğu', yani bu proje içersinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir, bunu başarmamız lazım..."

Tayyip ABD vatandaşı mı?
10 Mayıs 2000 tarihli, Elazığ'da yayınlanan ve Erbakan'a yakınlığı ile bilinen El-Aziz Gazetesi'nden Vahit Şekerci; "Gül Amerikan vatandaşı olduğunu neden gizliyor" başlığı altında Abdullah Gül'ün de, Tayyip Erdoğan'ın da ABD vatandaşı olduğunu yazıyordu:
"1997'nin başlarında, önce Tayyip Erdoğan Amerikan rüyasını gerçekleştirdi ve ABD vatandaşlığına geçti. Erdoğan'ı daha sonra Abdullah Gül izledi ve böylece Gül için ABD serüveni başlamış oldu..."

08.07.2005 tarihinde Başbakanlık basın merkezinin verdiği bilgilerden öğrendiğimize göre, Erdoğan ABD'de yaşayan Türklerin ABD vatandaşlığına geçmelerini istiyordu, konuyla ilgili haber şu şekildeydi:
"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ABD'de yaşayan Türklerin ABD vatandaşlığını almalarını ve Amerikan siyasi hayatına daha çok katılmalarını isteyerek, "Bu doğrultudaki gelişmeler burada yaşayan vatandaşlarımızın haklarının korunmasına yardımcı olacak, ayrıca iki ülke ilişkilerine de katkıda bulunacaktır" dedi".

Tayyip genelevde
1994 yılı belediye seçimlerinden önce Tayyip kurmaylarına her ücra köşeden oy çıkarılması talimatını veriyordu. Bu talimat ve seçim taktikleri sonucu meyhanelerden genelevlere kadar her yere gidip oy istenecekti. Bu bağlamda çalışmalara önce genelevlerden başlanacaktı. Kasımpaşa eşrafından bu bölgenin raconunu bilen birkaç kişinin yanına RP'li gençler verildi. Gençler buralara hayatlarında ilk defa, ürkerek ve korkarak girdiler. Biri cılız sesle, "Biraz sonra RP Belediye Başkan adayımız Recep Tayyip Erdoğan sizleri ziyaret edecek" dedi.

Fehmi Çalmuk "Tayyip Erdogan"adlı kitabında o günü şöyle anlatıyordu:
"Kadınlardan bir kaçı gülüşüyordu. "Burası hacı, hoca yeri değil" dediler. Kadınlann bazıları başlarına yaşmak aldı. Karşılarında sakallı, sarıklı birini bekliyorlardı. Takım elbiseli genç bir adam içeri girdiğinde herkes şaşırmıştı. Kısa bir konuşma yaptı. İçine düştükleri talihsizliklerden dem vurdu.
Erdoğan, "Biz, sizi içine düştüğünüz karanlık dünyadan kurtarmak istiyoruz." şeklindeki sözlerinin ardından "Oyunuzu, gönlünüzü, desteğinizi istiyorum" dedi..."

Tayyip'in derdi onları değil, onlardan alacağı oylarla kendini kurtarmaktı. O gün genelevde bir dram yaşanıyordu. Bazı kadınlar ağlıyordu. Birinin sözü Erdoğan ve arkadaşlarına propaganda malzemesi olacaktı. "Başkan sen bizi kurtaramazsın. Bize senet imzalattılar. Ne kadar olduğunu bilmiyorum. 13 yaşında bu tuzağa düştüm. O gün bugündür borç ödüyorum. Şimdi bir küçük kızım var, sen onu kurtar..."
ezkamo
At bile kabul etmedi, balıklar kaçta
Tayyip, Genelev kadınlarına "sizleri buradan kurtaracağım" diyerek dokunaklı konuşmalar yapmış, kadınları ağlatmıştı. Hepsinin içinde bir ümit doğmuş, kendileri olmasa bile en azından kızları, çocukları bu bataklıktan kurtulacaktı. Tayyip'in Belediye Başkanlığını kazanması onlarda bayram coşkusu olmuştu. Günler geçiyor, ancak Tayyip verdiği sözü unutuyor, genelevlerden belediyeye gelen gelirin cazibesi ile bir daha genelevleri kapatma sözünü ağzına almıyordu. Belediye Başkanı iken genelevleri kapatmayan Tayyip Başbakan olduğunda da böyle bir girişime yaklaşmıyordu.
Belediyelerin dört bir yanından yolsuzluk hikâyeleri fışkırıyor, irticai faaliyetler kök salmakla kalmıyor, dal budak her tarafı sarıyordu.

30 Temmuz 2003 tarihinde Bayrampaşa şehir parkında çocukları ve insanları ücretli olarak gezdiren ve Cihan adındaki son derece uysal bir at, Tayyip sırtına binince delleniyor ve bir an bile onu taşımıyor, taşımayı reddediyor ve onu sırtından yere atıyordu. Oysa bu millet bir atın gösterdiği feraseti gösteremiyor, yıllarca o ve ekibini omuzlannda taşıyordu...

14 Ağustos 2003 tarihli Zaman Gazetesi Erdoğan'ın tatilini geçirdiği Etkinlik Adasında Ramsey'in sahibi Remzi Gür'ün villasından ayrılıp balığa çıktığını belirtiyordu. Yazının başlığı "Oltayla balığa çıkan Erdoğan eli boş döndü"ydü. Habere göre Erdoğan hiç balık avlayamamıştı. Balıklar bile Erdoğan'ın o bölgeye geldiğini hissedince başka taraflara kaçmıştı.

Elhamdülillah şeriatçıyım
Tayyip, belediye başkan adayı olarak TV'lere çıktığında. "Elhamdülillah Şeriatçıyım" diyor, Erbakan'ı yıkma stratejisini daha o günlerde sahneye koyuyordu. Erbakan'ı yıkmak, genel başkan olmak, Türkiye'yi yönetmek o kadar da kolay değildi. Recep Tayyip Erdoğan'ın belli iddialara ve sloganlara sahip çıkması gerekiyordu. "Elhamdülillah Şeriatçıyım" diyor, laikliğin bir gün mutlaka elden gideceğini ilan ediyordu. Batı uygarlığına karşı Türkiye'nin diğer İslam ülkeleriyle ayrı bir blokta yer alması gerektiğini savunuyordu.

17 Temmuz 2002 tarihli Akşam Gazetesi Erdoğan'ın Financial Times Gazetesi'ne verdiği demeci aktarıyordu;
"İslamcı değilim. Siyasi yaşamım boyunca kendimi tanımlamak için asla 'İslamcı' sözcüğünü seçmedim. " Oysa Tayyip her fırsatta; "Referansımız İslam" bile demişti.

Kadrolaşma
Recep Tayyip Erdoğan bir yandan da süratle kadrolaşıyordu. Belediye ve BİT kadroları şeriat yanlılarıyla dolduruluyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosundaki yüzlerce imam İstanbul Belediyesi'ne yatay geçiş yaptı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nden irticai faaliyetleri nedeniyle atılan subay ve astsubaylara kucak açıldı. Atatürk'e hakaretten hüküm giymiş kişiler danışman kadrolarına atanıyor, adeta laik düzene meydan okunuyordu.

Bunların yanında îran karşı devriminin taktikleri de kullanılarak TKP'li, DHKP-C'li ve diğer sol guruplar ile PKK yandaşları da belediye şirketlerine yerleştiriliyor, daha önce yer alanlara da dokunulmuyordu. Tasarruf genelgelerine karşın binlerce militan belediye ve BİT kadrolarına dolduruldu.

Belediyedeki bu kadrolaşma aynen iktidarda da gerçekleşiyor, AKP ve dolayısıyla Erdoğan'a yakın olanlar ödüllendiriliyordu. Bu durum valiler kararnamesinde de göze çarpıyor, Erdoğan'ı soruşturmalardan kurtaran isimler vali yapılıyordu.

Tayyip, AKP seçimi kazanıp iktidar olunca devletin kasasının başına Faysal Finans'ı Ülker gurubuna şaibeli yollarla kazandıran, Nakşibendî kökenli ve hakkında çete dâhil nitelikli dolandırıcılıktan soruşturma bulunan Kemal Unakıtan'ı getiriyordu

Babasına kefil olmadı Kadı'ya oldu
18 Nisan 1999 Genel ve Yerel Seçimleri öncesinde Kanal 7 Televizyonu'nda Ahmet Hakan'ın karşısına geçen Tayyip Erdoğan, "Fazilet Partisi Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ali Müfit Gürtuna'ya kefil misiniz?" şeklindeki soruya, "Ben sadece kendime kefil olurum. Babama, hatta çocuklarıma bile kefil olmam" diyordu...

Tayyip Erdoğan bu sözlerinin ardından daha 7 yıl bile geçmeden bu kere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin terörü finanse edenler listesinde 39. sırada yer alan Yasin El Kadı'ya kefil oluyordu.

11 Temmuz 2006 tarihinde NTV'de "Yasin El Kadı'nın hayırsever bir iş adamı olduğunu ve kendisine kefil olduğunu" söyleyen Tayyip Erdoğan danışmanı El Kadı'nın bir zamanlar ortağı olan Cüneyt Zapsu'ya da, kendisinin ortak olduğu Ülker gurubuna da sahip çıkıyordu.

Tayyip Erdoğan; "Ben Yasin Bey'i tanıyorum ve kendime inandığım gibi inanıyorum. Yasin Bey'in bir terör örgütüyle münasebet kurması, ona destek vermesi mümkün değil..."

Kadı'dan El Kaide'ye
Yasin El Kadı'nın hakkındaki iddialardan en önemlisi, zengin işadamlarından topladığı paraları yönetimindeki Muvaffak Vakfı aracılığı ile El Kaide ile bağlantılı kişilere ve kurumlara "Yardım" başlığı altında aktarması geliyordu. MASAK raporunda Hasan Cüneyt Zapsu'nun 60 bin dolar, Annesi Gaye Zapsu'nun 250 bin dolar Yasin Al Kadı'nın Al Baraka Türk'teki hesabına para yatırdıkları ortaya çıkıyordu.

Yine aynı raporda; Al Baraka Türk'ten 18 Ocak 2001 tarihinde Muvaffak Vakfı'na 210 bin dolar, Usame Bin Ladin'in en yakın adamı Wael H. Jelaidan adına da 27 Ocak 1994 tarihinde 210 bin dolar gönderildiği belirtiliyordu.

Üsame; Tayyip'in yeğeni
Üsame Bin Ladin, Yemen kökenli Suudi vatandaşı. Ailesi Baba Bush ile ortak petrol şirketi çalıştırıyor. Laden ailesi, Bush ailesi ve CIA her ortamda birlikteler. Ancak verilen rol gereği Oğul Bush ile oğul Üsame düşman... Oğul Üsame ABD'nin en önemli yerlerini uçakla vurmakla suçlanıyor.
Hem de Amerika'nın "Biz Rus çiftçisinin tarlasında işediğini bile görüntüleriz, uzaydaki böcekleri bile izleriz" diye övündükleri bir sırada... Demek ki ABD'liler Rus çiftçisinin pipisini seyrederken Üsame'nin adamları ABD'de bombalama eylemlerini gerçekleştirmiş. CIA ajanı olan Üsame'nin bu güne kadar yakalanamamış olması da hayli düşündürücüdür.

Tayip de Üsame Bin Ladin'e hayrandı. Bu hayranlığını birçok defa gösterdi. Kardeşi Mustafa Erdoğan'ın 6.9.1995 tarihinde Üsküdar'da doğan yeğenine Üsame adını veriyordu. Sadece o kadar mı tabi ki, hayır!..

Her fırsatta peygamber soyundan geldiği yalanına sarılan Suud Kralı Fahd'ın ve İspanya kralının paralarını da çalıştıran Yahudilerle bir çok vakıfta üye olan Süryani kökenli Mason işadamı, Tayyip Erdoğan'ı Sudan'da Üsame Bin Ladin ile buluşturuyordu.

10 Temmuz 2003 tarihli Star Gazetesi'nde ise İstanbul Fatih'in Çarşamba semtinde Tayyip'in, Üsame Bin Laden'in yardımcısı Gulbeddin'in dizleri dibinde çökerken görülen fotoğrafı yayınlanıyordu.
ezkamo
Reklâma tüccar Başbakan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, resmi bir ziyaret için ülkemizi ziyaret eden Alman Başbakanına maaşını soruyor. Kendisine 6 milyar civarında maaş verildiğini bu maaşla geçinemediğini o nedenle yan iş olan ticaretle uğraştığını söylüyordu.

Oysa bu ülkede eşinin bir takıp bir daha takmadığı başörtüsünün fiyatına bir aile en az bir ay geçiniyordu. İnsanlar hastanelerde rehin kalıyor, ucuz ekmek kuyrukları kilometrelere ulaşıyordu. Çöpler yoksul halkın yiyecek ihtiyacını karşılıyordu.

Erdoğan geçinemediğinden olacak, devletin ve milletin sorunlarını bırakıp bayisi olduğu Ülker ürünlerinin reklâmlarını yapıyordu. Devletin ve milletin imkânlarını kullanarak. Cola Turka tesislerinin açılışını bakanlarıyla beraber yapıyor, kafasına geçirdiği Cola Turka şapkasıyla gazetecilere ve TV'cilere poz üzerine poz veriyordu. Öyle ya, oğlu Ahmet Burak Cola Turka'nın dağıtıcısı olmuştu.

Makam arabasının arkasına koyduğu Ülker ürünlerini küçük Çocuklara TV ve gazetecilerin eşliğinde dağıtıyor, reklâmlara devam ediyordu. Açılış ve toplantılarda Teneke Cola Turka içiyor, basında "
Umutlu olayı görüntülüyor, Başbakanı reklâmlarında yalnız bırakmıyorlardı

Denizci oğul
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan denizci oldu!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan, kardeşi Mustafa Erdoğan ve kız kardeşi Vesile İlgen'in eşi Ziya İlgen 1 milyon YTL sermaye ile "Turkuaz Denizcilik ve Ticaret Anonim Şirketi" adında bir şirket kurdu.

Çok geçmeden Ahmet Burak Erdoğan'ın ortağı Mecit Mert Çetinkaya ile beraber kendini İngiltere'de kardeşlerini Amerika'da okutan Ramsey'in sahibi Remzi Gür'ün kayınbiraderi Hasan Doğan'dan yaklaşık üç milyon dolara bir gemi aldığı, geminin adını Safran 1 koydukları ortaya çıkıyordu.

Ahmet Burak Erdoğan, 2001 yılında Rizeli Ketenci ailesinin kızı ve İmam Hatip Lisesi'nden sınıf arkadaşı Sema Ketenci ile evlenmişti.

Başbakan Erdoğan'ın oğlu Ahmet Burak, yeni işinde çalışırken babasının 1 yıl önce satın aldığı Çamlıca-Kısıklı'daki villada oturacak. Ahmet Burak Erdoğan'ın eşi Sema ile oturacağı villada temizlik yapıldı, pencerelerine perde, çatısına da çanak anten takıldı. Erdoğan, biri kendine diğerleri de iki oğluna olmak üzere üç tane villa aldı. Aynı yerden kardeşi Mustafa Erdoğan ile eniştesi Ziya İlgen de birer villa satın aldı.

Yolsuzluk davalarından Meclise
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip, İstanbul Belediyesi ile ilgili yolsuzluk davalarından yargılanan 11 arkadaşını milletvekili yapmak için aday olarak gösteriyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu dönemde açılan bir çok ihalede yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hakkında birçok inceleme olan, soruşturmalar devam edilen ve davalar açılan Tayyip Erdoğan İstanbul 1. sıradan aday olmuş ancak tüm çırpınmalarına karşı adaylığı yargıdan dönmüştü.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki yolsuzluk davalarında adı geçen birçok kişi, seçilme garantili yerlerden AKP adayı oluyor, yapılacak seçimlerde dokunulmazlık zırhına bürünmek istiyordu.

İspatlamayan şerefsizdir
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığı dönem ile ilgili, yolsuzluk iddiaları ard arda yağmur gibi gelmeye başlayınca 25 Ekim 2001 tarihli Yeni Şafak Gazetesi'nin sürmanşetinden sesleniyordu:
"İspatlamayan şerefsizdir!.."

Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış bir insana yakışmayan böyle ucuz bir söylem, insanların aklına "her şeyi çok iyi planladık" o nedenle hiçbir şey bulamazsınız şeklinde bir soruyu da beraber getiriyordu.

Tayyip'in bu konuşmasının ardından, Star gazetesinin köşe yazarlarından Saygı Öztürk yazısında "Recep Tayyip Erdoğan -İddialarını ispatlayamayan şerefsizdir- diyeceğine,"Ben RecepTayyip
Erdoğan olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığım dönemde gerek Albayraklar'a, gerekse akrabalarıma veya yakın çevreme Belediye yani Devlet imkânlarından 1 lira menfaat sağladıysam namerdim şerefsizim" diyebilmeli diyordu.

Aradan neredeyse 1 yıl geçti ancak Recep Tayyip Erdoğan bu şekilde bir beyanla halkın karşısına çıkamadı. Dürüst bir insan için bu şekilde bir ifade her zeminde kullanılır. Ancak Erdoğan bunu bir türlü başaramadı.

Laiklik tabi elden gidecek
Tayyip 1994 yılında laiklik, Avrupa Birliği gibi konularda esip gürlüyor ve şöyle konuşuyordu:
"Tutturmuşlar Laiklik elden gidiyor... Yahu bu millet istedikten sonra, tabi elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsin ki...Millete rağmen bu yürümez zaten...Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada, ters mıknatıslanma yapar...

Avrupa Topluluğu'na girmek için koşturuyorlar. Onlar da bizi almamayı düşünüyorlar... Eee... Biz de girmemeyi düşünüyoruz. Avrupa Topluluğu'nun asıl adı Katolik Hıristiyan Devletler Birliği'dir..."

Tayyip, Kıyam'ın yani din adına ayaklanmanın da başlayacağını şöyle anlatıyordu:
"1,5 milyarlık İslam alemi Müslüman- Türk Milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız ışıkları göründü. Allah'ın izniyle bu kıyam başlayacak..."

"Yahu bu milletin bütünlüğü "Ne mutlu Türküm diyene" ifadesiyle sağlanır mı? Osmanlı, otuzu aşkın etnik gurubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de inanç birliğiyle tutacağız" diyen Tayyip iyice coşuyor ve şöyle konuşuyordu:
"Türkiye, Cezayir olur mu, diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz, Allah'ın izniyle. Artık bu film tanınmaya başlandı. Şimdi artık millet sadece aktörleri değil, senaryoyu değiştirmeye talip. Ve bu senaryonun değiştirilme çabalarıdır, bu çalışmalar...

Biz onun için geliyoruz. Bu düzenin koruyucusu olamayız, mümkün değil. Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklar..."

Tayyip, Şubat 2002'de gerçekleştirdiği ABD gezisinde; "Değiştim" diye bir ifade kullanmadığını, değerlerini inkâr anlamında değiştim diyemeyeceğini, değerleriyle çelişemeyeceğini, sadece dünyadaki gelişmelere karşı kabuk değişimi yaptığını vurguluyordu.

26 Haziran 2003 tarihinde Star Gazetesi'nde Sezai Şengün imzası ile çıkan yazıda Tayyip Erdoğan'ın Malezya gezisinde, Anayasa'yı yok sayarak sarf ettiği; "Türkiye modern bir İslam devletidir..." sözlerinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nı harekete geçirdiği belirtiliyordu.

Oysa Anayasa'nın ikinci maddesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni şöyle tanımlıyordu: "Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir..." Tayyip bunu bilmiyordu, bilmek işine gelmiyordu. Ya bu ülkeyi korumak ve kollamakla görevli olanlar?...

Oysa kimsenin umutsuzluğa kapılmasına da gerek yok. Çünkü Kemal'in askerleri var oldukça görev devam edecek, bütün bunların hesabı gün gelecek sorulacaktır.
Ekrem
Bu ülkeye hizmet edenler cezasız kalmaz zaten...Böyle adamı yahudide yaparlar, rumda... Kendilerinin bu ülkede bir dikili ağacı yoktur bu ülke için gecesini gündüzüne katanlara laf atıp dururlar... Neymiş efendim T. Erdoğan ABD ile İsrail ile görüşüyormuş!.. Arkadaş o ülkeler bizim kırk yıllık müttefiğimiz İsrail devleti kurulduğunda onu ilk tanıyan devletlerden biridir Türkiye.. O zaman o dönemki başbakanda yahudi idi öyle mi?... Silahı ABD den alırız, parayı ABD den alırız, teknolojiyi ABD den alırız sonra ABD ile işbirliği yapan yahudi olur...
Can
Ekrem kendini bu kadar da küçük düşürme. Tamam AKP'lisin ama bu kadar da yalaka olmaya gerek yok...
ezkamo
QUOTE(Ekrem @ Jun 24 2007, 01:55 PM) *
Bu ülkeye hizmet edenler cezasız kalmaz zaten...Böyle adamı yahudide yaparlar, rumda... Kendilerinin bu ülkede bir dikili ağacı yoktur bu ülke için gecesini gündüzüne katanlara laf atıp dururlar... Neymiş efendim T. Erdoğan ABD ile İsrail ile görüşüyormuş!.. Arkadaş o ülkeler bizim kırk yıllık müttefiğimiz İsrail devleti kurulduğunda onu ilk tanıyan devletlerden biridir Türkiye.. O zaman o dönemki başbakanda yahudi idi öyle mi?... Silahı ABD den alırız, parayı ABD den alırız, teknolojiyi ABD den alırız sonra ABD ile işbirliği yapan yahudi olur...


Sayın Ekrem,
Ben sizde AKP hayranlığı görüyorum. Yoksa siz de aynı takiyyeci zihniyetten misiniz? Veya ateist kılığına girmiş bir takiyyeci misiniz?

Bu ülkede ne düzeldi. Eğer ekonominin düzeldiğini düşünüyorsanız sizin bu ülkenin gerçeklerinden haberiniz yoktur. Bir ülkede ekonomi üretime ve istihdama yönelik değilse ve dış borç 400 milyar doları geçmişse biraz düşünmek gerekir. Her doğan çocuk bu ülkede borçlu doğuyorsa biraz düşünmek gerekir. Bak kitaptan bir alıntı alıyorum. Uyan Türkiye Soyuluyorsundan:

Doç. Dr. Mete Gündoğan hesaplamıs: "Ülkeye 25 milyar dolar döviz getirdiler. Bu para, 3 yılda, 65 milyar dolar oldu. Bunlar fonların paraları. ABD'de olsaydı 3 yılda ancak 30 milyar dolar olurdu.
Türkiye'de 65 milyar doları buldu" diyor. İste soygunun boyutu.


...İste! Avrupa Merkez Bankası (ECB) Baskan Yardımcısı Lucas Papandemos onları; piyasalara hızla girip çıkan yüksek kâr pesinde sürü psikolojisiyle hareket eden çekirgelere" benzetti ve "hedge fonlar
(hoppa para-sıcak para) dünya için kus gribinden daha tehlikeli"deyiverdi.


İşte o öve öve bitiremediğin AKP'nin ekonomoyi düzeltti dediğin soygun. Senin kaderin şu an sıcak paraya bağlı. Bu mu ekonomiyi düzeltmek. Bu paranın ülkeyi terkedeceğini bir düşün bakalım. O düzeldi dediğin ekonominin nasıl tepetaklak olacağını hep birlikte göreceğiz. Sırf kadrolaşma uğruna merkez bankası başkanının görevden alınmasının bu ülkeye faturasını hiç düşündünüz mü? AB uyum yasaları çıkarılırken zina sorununda AKP nin takındığı tavrın bu ülkeye faturasını düşündün mü? Gelişme halindeki ülkelerin borsaları rekor kırarken senin borsanın yerinde saymasını düşündün mü ? Yüzde otuzbeşlik oyla hiç bir mutabakata girmeden dalga geçer gibi adayını gizleyip son anda bu ülkeye dayatmasının bu ülkeye faturasını düşündün mü ? Demokrasi amaç değil araçtır diyen bir zihniyetin bu ülkeye demokrasiyi getireceğini hiç düşündün mü?

Gelelim kitaba. Sana bir soru soracağım. İslamı savunan bir kişinin Amerikanın koruması altında bir villada ikametini bana izah eder misin? Eğer bunu izah edersen bil ki bu yazar yalan söylüyor. Eğer izah edemezsen bil ki sen yalan söylüyorsun. Bu kitapta bir iftira yok. Yazar kaynaklarıyla belgeleriyle bu takiyyecilerin gerçek yüzünü ortaya koymaya çalışmıştır. Kitabı okuyup okumadığını bilmiyorum ama büyük ihtimalle okumadığını düşünüyorum. Önce kitabı bir okumalısın. Öyle bigisiz belgesiz ahkam kesmekle bu işler olmuyor.

Tabi İsrail ve Amerika müteffiklerimiz. Ne pahasına müteffiklerimiz. Ekonomik ve siyasi bağımlılık temelindeki müteffiklerimiz. Bu ülkeye ılımlı şeriatı ve Kürt milliyetçiliğini dayatan müteffiklerimiz. Kemalın askerleri bunların farkında. Çünkü Kemalin askerlerinin bağımsızlık ve özgürlük karekterleridir. Tüm bu ülkede yapılanların elbette bir gün hesabı sorulacaktır.
Ekrem
Sayın ezkamo; ben sizin düşüncelerinize katılmıyorum... Eğer sizin dediğiniz gibi bu ülkenin ekonomisi kötüye gidiyorsa o zaman halk bunun cezasını seçimlerde verir...

Bana ateist kılığına girmiş takiyeci demişsiniz... Bu sözünüze üzüldüğümü belirtmek isterim... Ben bu sitede ateist olan ama AKP ye oy verecek bir sürü kişi olduğunu sezinliyorum... Sadece siyasi düşüncelerini benim kadar açık etmiyorlar buda onların benden daha akıllı olduğunu gösterir... Bakın bana cevap vermek zorunda değilsiniz ama beni yalancılıkla itham ederseniz sizi bir daha asla muhattap almam.. Lütfen bunu yapmayın....
Ekrem
Ayrıca Abdullah Gül hakkında da neler söylüyorlar.. Yok Yahud, Yok Rum diye... Adam hemşerimiz herkes tanır Kayseri de kendisini de, ailesini de..Kayseri belediyesi bizzat araştırdı Abdullah Gül ün soy kütüğünü 1400 lü yıllara kadar olan bilgilerde Türk oğlu Türk bir aileden geldiği açıklandı... Bunlar kayıtlarda var.. Yerel heberlerde bunu bütün Kayseri gördü... Ha o tarihten önce kimse soyuna dair bilgi veremez.. Biz şimdik Türküz diye geçiniyoruz ama soyumuz Ermeni de olabilir, Rum da, Türk de kimse buna garanti veremez... Bunların hepsi komplo teorisi uydurma şeyler.. Bence bunlara fazla önem vermeyin...
ezkamo
QUOTE(Ekrem @ Jun 25 2007, 12:35 PM) *
Sayın ezkamo; ben sizin düşüncelerinize katılmıyorum... Eğer sizin dediğiniz gibi bu ülkenin ekonomisi kötüye gidiyorsa o zaman halk bunun cezasını seçimlerde verir...

Bana ateist kılığına girmiş takiyeci demişsiniz... Bu sözünüze üzüldüğümü belirtmek isterim... Ben bu sitede ateist olan ama AKP ye oy verecek bir sürü kişi olduğunu sezinliyorum... Sadece siyasi düşüncelerini benim kadar açık etmiyorlar buda onların benden daha akıllı olduğunu gösterir... Bakın bana cevap vermek zorunda değilsiniz ama beni yalancılıkla itham ederseniz sizi bir daha asla muhattap almam.. Lütfen bunu yapmayın....


Sayın Ekrem,
Sizin Tayyip Erdoğanı savunmanız üzerine bakın ben ne demişim:
Gelelim kitaba. Sana bir soru soracağım. İslamı savunan bir kişinin Amerikanın koruması altında bir villada ikametini bana izah eder misin? Eğer bunu izah edersen bil ki bu yazar yalan söylüyor. Eğer izah edemezsen bil ki sen yalan söylüyorsun.

Siz bana bunu izah etme yerine kalktınız beni suçladınız. Ben size dedim ki eğer bunu izah ederseniz yazar yalan söylüyor dedim. Eğer siz izah edemezseniz siz yalan söylüyorsunuz dedim. Beni muhatap alıp almayacağınız kendi sorununuz.

Bilinçli bir ateist kalkıp da din tacirlerinin reklamını yapmaz. Bu nasıl bir din karşıtlığıdır anlamakta zorlanıyorum. Burada bir sürü AKP ye oy verecek kişinin olduğunu söylüyorsunuz. İzlediğim kadarıyla siz ikinci kişisiniz AKP ye oy verecek. neye dayanarak bu tespitte bulundunuz. Bu bir sürü kişiyi de ben merak ediyorum. Kimlermiş bunlar?

Eğer burada Akp yi savunacak bir ateist varsa ben onun ateistliğinden şüphe duyarım. Bu da benim tespitim. Katılmak zorunda değilsiniz. Size düşen bunun böyle olmadığını izah etmek. Hem din karşıtı olacaksınız hem de o dini temsil eden kişiyi savunacaksınız. Bu bir çelişkidir. Üstelik ben o soruyu size soru şeklinde sordum. Siz osunuz demedim.

Bu ülkede sürü haline getirilmiş bir halk var. Bir torba erzak uğruna onurunu satabilecek milyonlar var. Kalkıp da bu halkı örnek vermeniz neyi değiştirecek. İşte bu övdüğünüz takiyyeci zihniyet de bu halk dalkavukçuluğunu yapmaktadır. Üzüldüğüm nokta da sizin de bu koroya dahil olmanız. Yapmayın sayın Ekrem. Tutturmuşsunuz bu ülkeye şeriat gelmez diyorsunuz. Eğer bu ülkenin devleti şeriat tehlikesine dikkat çekiyorsa siz onlardan daha iyi göremezsiniz bazı şeyleri. Bunlar iktidara geldiklerinden beri Cumhuriyetin temel niteliklerini gözden geçirme ve değpiştirme talepleri olmuştur. Bunu nasıl göremezsiniz. Size İran örneğini vermek istiyorum. Orda da şeriat gelmez denildi. İşte sizin gibi düşünenler de onlara bu düşünceleriyle destek oldular. Ama sonucu görüyoruz.

Ben de bu ülkeye kolay kolay şeriat gelemeyeceğini düşünenlerdenim. Ama bunu düşünmek bu tehlikeyi göz ardı etmem anlamına gelmez. Bu ülkede her zaman şeriat tehlikesi vardır ve var olmaya da devam edecektir. Bu konuda herkesin dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar iktidara geldikten sonra sinsi ve örgütlü bir şekilde maddi güçleriyle ve devlet olanaklarını da kullanarak bu ülkede palazlanmaya başladılar. Bunu görmemek için kör olmak gerekir. İşte ben sizde bu körlüğü görüyorum. Işık evleri, yurtlar, kuran kursları, dershaneler, imam hatipler, türban ve ekonomideki güçlerini görmek gerekiyor. Tarikatları görmek gerekiyor. Ülkenin günden güne geriye gittiğini görmek gerekiyor. Satılmış basını ve sürü haline getirilmiş halkı göz önüne alıp da her şey güllük gülüstanlık anlayışına aldanmayın.

Bu ülke tarihinde ilk defa bu kadar kuşatıldı. Bir taraftan ılımlı şeriat. Diğer taraftan PKK. Bunların birbirleriyle olan dayanışmaları tesadüf değildir. Çünkü her ikisi de efendilerinin hizmetinde. Bizlere düşen bu halkı aydınlatmak. Cumhuriyetine sahip çıkmak. Atatürke sahip çıkmak. Çünkü önlerindeki tek engel Atatürk'tür. Onu aşamıyorlar. Aşamayacaklar da. Çünkü bu ülkenin duyarlı insanları vardır. Laik demokratik Cumhuriyetine sahip çıkan büyük çoğunluğu vardır. Siz de bir ateist olarak bu çoğunluk içindeki yerinizi almalısınız. Elbette yanlışlarımız çok. Bunu bizler de görüyoruz. Eğer bu ülkeye demokrasi gelecekse yanlış adrestesiniz. Bu ülkeye demokrasiyi bu ülkenin temel değerlerine sahiplenerek bizler getireceğiz.
uğur
QUOTE(Ekrem @ Jun 25 2007, 12:35 PM) *
Sayın ezkamo; ben sizin düşüncelerinize katılmıyorum... Eğer sizin dediğiniz gibi bu ülkenin ekonomisi kötüye gidiyorsa o zaman halk bunun cezasını seçimlerde verir...

Bana ateist kılığına girmiş takiyeci demişsiniz... Bu sözünüze üzüldüğümü belirtmek isterim... Ben bu sitede ateist olan ama AKP ye oy verecek bir sürü kişi olduğunu sezinliyorum... Sadece siyasi düşüncelerini benim kadar açık etmiyorlar buda onların benden daha akıllı olduğunu gösterir... Bakın bana cevap vermek zorunda değilsiniz ama beni yalancılıkla itham ederseniz sizi bir daha asla muhattap almam.. Lütfen bunu yapmayın....


Sevgili Ekrem,

sanıyorum hayal göüyorsunuz..Ateist olup da AKP ye oy vereceğim diyeni de ilk defa görüyorum açıkçası...

Ben sizinle ilgili şüphe içindeyim...HİÇ İNANDIRICI DEĞİLSİNİZ..
Ekrem
Bana isteyen inanır istemeyen inanmaz... Bu sizin sorununuz... Benim anlamatığım şey AKP nin dinle falan alakası olmadığıdır.. AKP batılı anlamda bir sol parti gibi.. Bizdeki sol partiler sağ parti gibi.. Mesela Avrupada sol partiler varoşları örgütler bizde varoşlardan en çok oyu AKP alır... Avrupada sol partiler küreselleşme yanlısıdır bizde sol partiler içe kapanmacı bir tutum izliyor... Sosyal güvenlik reformunu yapan bu parti... Bakın AKP nin bir sol parti olmasını hatta T. Erdoğan ın bir ateist olmasını çok isterdim ama değil ne yapalım.. Bu ülkenin başına bir ateist lider gelmesini beklersek daha çok bekleriz... Benim düşüncem bu.. Ben sizin düşüncelerinze saygı duyuyorum sizden de benim düşüncelerime saygı duymanızı istiyorum... Umarım çok birşey istemiyorumdur...
gezgin95
QUOTE(Ekrem @ Jun 26 2007, 02:23 PM) *
Bana isteyen inanır istemeyen inanmaz... Bu sizin sorununuz... Benim anlamatığım şey AKP nin dinle falan alakası olmadığıdır.. AKP batılı anlamda bir sol parti gibi.. Bizdeki sol partiler sağ parti gibi.. Mesela Avrupada sol partiler varoşları örgütler bizde varoşlardan en çok oyu AKP alır...

Evet, daha iyi organize olmuşlar.

QUOTE(Ekrem @ Jun 26 2007, 02:23 PM) *
... Avrupada sol partiler küreselleşme yanlısıdır bizde sol partiler içe kapanmacı bir tutum izliyor...

Yalan. Sol küreselleşmeye karşıdır.
İngiliz Tony Blair'in partisine sol diyorsanız, aldanıyorsunuz.

QUOTE(Ekrem @ Jun 26 2007, 02:23 PM) *
... Sosyal güvenlik reformunu yapan bu parti...

Evet, %15 ödüyor. Bravoooo. Gana parası olan sağlık hizmeti alıyor.

Sosyal hizmet demek, vergi vermek demek. Bak AKP kafası nasıl çalışır: Belediyeleri ele geçirir, halktan paraları alır, onu dini pompalamakta kullanır, vergi borcunu ödemez, onu da halka ödetir. Halkı iki kere dolandırır. Bu arada da bir torba pirince oy alır.

"
Sosyal Güvenlik Kurumu, alacaklı olduğu işverenlerin listesini yayımladı. Kuruma en fazla prim borcu bulunan 10 işverenin arasında AKP'li İstanbul Anakent Belediyesi'ne bağlı İETT ile 3 AKP'li belediye yer aldı. Bunların toplam borçları 76 milyon 250 bin YTL'ye ulaşırken ilk 50'deki 27 AKP'li belediyenin toplam borcu 211 milyon 220 bin YTL oldu.
"
Ekrem
İyi sayın gezgin; AKP bu dediklerinizi yapıyorsa oy vermeyin... Bu kadar kötüyse bu parti o zaman baraj altında kalır sizde kurtulursunuz...
pentagram
http://www.youtube.com/watch?v=6oSfiOnFvQo

-Yorumsuz-
gezgin95
QUOTE(Ekrem @ Jun 26 2007, 02:45 PM) *
İyi sayın gezgin; AKP bu dediklerinizi yapıyorsa oy vermeyin... Bu kadar kötüyse bu parti o zaman baraj altında kalır sizde kurtulursunuz...

Yapmıyor mu ekrem????

AKPli belediyelerin, o kadar para toplamalarına rağmen, devlete borçlarını ödememeleri neden?

Nereye gidiyor bu paralar?
.
ilericimateryalist
QUOTE(gezgin95 @ Jun 26 2007, 09:43 PM) *
AKPli belediyelerin, o kadar para toplamalarına rağmen, devlete borçlarını ödememeleri neden?


Paraları Allah yolunda çatır çatır yiyorlar ne olacak...
Ekrem
Sizler birkaç kişinin yaptığı münferit olayları tamamen AKP ye bağlıyorsunuz...Kaldı ki bu dinci tutum içinde olanlar partiden ihrac ediliyor... İyi hatırlıyorum Atatürk hakkında yakışıksız bir hikaye anlatan bir AKP li belediye başkanı partiden hiç sorgulanması bile alınmadan direk ihraç edildi... Diğer milli görüşçülerde yeni dönemde yok.. Eski solcular, aleviler, merkes sağdaki kişiler partiye alındı....Bir kaç sorunlu kişinin yaptığı yanlış söylemleri ve davranışları AKP ye yüklemeyin....
muslumbaba
Yahu bunda şaşacak ne var,bu kadar memeleketi satan,bu kadar Cumhuriyete ve Atatürk'e düşman olan bir insanın Türk olmasını mı bekliyordunuz?
Can
Türkiye'yi Türkler yönetmezse olacağı budur işte..
ezkamo
QUOTE(Ekrem @ Jun 27 2007, 01:33 PM) *
Sizler birkaç kişinin yaptığı münferit olayları tamamen AKP ye bağlıyorsunuz...Kaldı ki bu dinci tutum içinde olanlar partiden ihrac ediliyor... İyi hatırlıyorum Atatürk hakkında yakışıksız bir hikaye anlatan bir AKP li belediye başkanı partiden hiç sorgulanması bile alınmadan direk ihraç edildi... Diğer milli görüşçülerde yeni dönemde yok.. Eski solcular, aleviler, merkes sağdaki kişiler partiye alındı....Bir kaç sorunlu kişinin yaptığı yanlış söylemleri ve davranışları AKP ye yüklemeyin....


Sayın Ekrem,

Bakın bu savunduğunuz kişinin incilerine:

“Ulan terbiyesizlik yapma! Artistlik yapma ulan! Hadi ananı da al git burdan”(Mersin’de bir vatandaşa hitabediyor)
“Ne konuşacam ben o kadınla yahu!” (Şehit annesine)
“Söyleyin şu sahtekâra ne istiyormuş”(Almanya’da bir gurbetçi için söylüyor)
“Onları hoplatacağım.” (Terörist El Kadı’yı eleştiren muhalefet üyeleri ve gazetecilere)
Ve diğerleri;
. Şerefsizler
. Bizim çocuklar açmı kalsın be!
. Kes ulan sesini
. Sana üç nokta koyarım
. Otur ulan oturduğun yerde, herşeye burnunu sokma

2002 seçimlerinden hemen önce ve Başbakan olunca:
“Ben gelişerek değiştim.”

Başbakanlığının 4. yılında:
“Ben hiçbir zaman değişmedim. İslami fikirler değişmez.”

Bu ufkuyla mı bu kişi bu ülkeyi çağdaş ve uygar bir ülke yapacak. Nedir sizi bu zihniyeti savunmaya iten neden. Ne tür bir bağınız var bunlarla. Veya bir çıkar ilşkiniz mi var? Ateistim diyorsunuz bu foruma geldiğinizden beri bu ilkel ve çağ dışı zihniyeti savunuyorsunuz.
Ben size bir soru sordum. Halen o sorumun yanıtını alamadım. F.Gülenin Amerikanın koruması altında orda ikametinin nedenini açıklayın dedim. Bunu mantıklı bir şekilde açıkladığınız zaman size hak vereceğim. Bunu açıklayamadığınız sürece siz bir takiyyecisiniz. Siz bir ateist değilsiniz.
Demokrasi bizim için bir amaç değil araçtır diyen bir zihniyetin bu ülkeye demokrasiyi getireceğinden nasıl da bu kadar eminsiniz. Bunlar iktidara geldiğinden beri bu ülke geriye gitmiştir. Bu gerçek ortadayken bir ateist olarak bunların ülkeyi ileriye götürdüğünden nasıl bu kadar emin oluyorsun.
Türbanı çözeceğim diyerek oy avcılığı yapan ve sonra unutan, çocuklarını özel burslarla yurt dışında okutan, milletvekili dokunulmazlığını kaldıracağım deyip iktidara gelince bunu yalayan bu kişiyi bir ateist olarak nasıl savunabiliyorsun. Bu ülkede bir şey değişmedi. Bunlar da kendi dönemlerinde kendi zenginlerini yarattılar. Olan yine bizlere olmuştur. En son bu takiyyecinin İstanbuldaki villaları ortaya çıktı. Tüm bunlar size hiç mi bir şey hatırlatmaz.
Kalkmışsın bunların milli görüşü tasfiye ettiğini söylüyorsunuz. Bunları hangi yüzle neye dayanarak yüzün de kızarmadan söyleyebiliyorsun. Bunların kendileri zaten o geleneğin temsilcileri. Yaptıkları takiyyecilik. Eğer Bülent Arınç tasfiye edilmiş olsaydı size hak verirdim. Öyle uluorta dayanaksız martaval atmayı bırakın artık. Yazdıkça batıyorsun. Gülünç durumlara düşüyorsun.
uğur
Sevgili Ekrem;

Buraya sanki AKP nin borazancılığını yapmak üzere görevli olarak gönderilmişsiniz gibi bir his var içimde..

Parti üyesimisiniz? Partideki göreviniz nedir?

Birde kullandığınız uslup sanki bayanmışsınız gibi düşündürüyor bana...Bayanmısınız?
Ekrem
Sayın Ezkamo;

Fetullah Gülen in ABD nin koruması altında olduğunu nerden çıkarıyorsunuz?.. Ben öyle bir şey bilmiyorum... Orda sağlık nedenleri ve tutuklama nedeni ile bulunduğunu biliyorum.. Mesela F. Gülen e ABD yeşil kart vermedi neden?.. Eğer koruyorsa neden serbest yaşama izni vermedi ?.. Ayrıca F. gülen den bana ne?...

Çağ dışı dediğiniz zihniyet Türkiyeyi AB ye çok daha fazla yaklaştırdı... Yabancı yatırımcıları Türkiyeye çekti.. Eskiden senede sadece 1 milyar $ Türkiyeye yabancı yatırımcı gelirken bu AKP hükümeti döneminde 20 milyar $ a çıktı... Ben AKP yi batı yanlısı bir politika izlediği için destekliyorum bunu CHP yaparsa onu desteklerim, DP yaparsa onu desteklerim... Ben liberalim ve kapitalist ekonomi yanlısıyım.. T.Erdoğan, Abdullah Gül, F. Gülen vs... benim için hiç önemli değil... Şahıslarla ilgilenmem.. Benim için önemli olan siyasi partilerin Türkiyeyi batıya yaklaştırması... Çünkü benim en temel düşüncem şudur " Türkiye batıdan koptu mu gideceği yer doğudur " ben buna inanıyorum bunun için sürekli batı yanlısıyım...

Benim ateist olup olmadığıma inanmanız çok önemli değil artık... Beni bununla suçlayanlarla bu sitede muhattap olmuyorum onlara hiçbir cevap vermiyorum.. Ancak üslubunuzdan ve düşüncelerinizden sizin saygıdeğer birisi olduğunuzu anladım... Sıf kişiliğinize saygımdan size cevap veriyorum ama beni bununla suçlayıp duracaksanız hiç uğraşamam kusura bakmayın...
Ekrem
Sayın Uğur,

Evet ben peçeli bir bayanım... Evde bile peçe giyerim... Tek amacım burdaki üç dört ateisti müslüman yapmak ve AKP yi desteklemelerini sağlamak... Çünkü siz AKP yi destekleyince AKP yi kimse durduramayacak.. Herşey sizde bitiyor çünkü... Gizli gizli şeriat planı yapıyoruz acaba nasıl yapsakta şeriat getirsek diye geceler boyu düşünüyoruz...

Şimdik mutlu oldunuz mu Sayın Uğur.. Bakın beni deşifre ettiniz ne yapacağımı bilemiyorum... Ya herkes mi kafayı yiyor bu ülkede anlamıyorum ki...
uğur
tşk ederim...
ezkamo
QUOTE(Ekrem @ Jun 27 2007, 05:12 PM) *
Sayın Ezkamo;

Fetullah Gülen in ABD nin koruması altında olduğunu nerden çıkarıyorsunuz?.. Ben öyle bir şey bilmiyorum... Orda sağlık nedenleri ve tutuklama nedeni ile bulunduğunu biliyorum.. Mesela F. Gülen e ABD yeşil kart vermedi neden?.. Eğer koruyorsa neden serbest yaşama izni vermedi ?.. Ayrıca F. gülen den bana ne?...

Çağ dışı dediğiniz zihniyet Türkiyeyi AB ye çok daha fazla yaklaştırdı... Yabancı yatırımcıları Türkiyeye çekti.. Eskiden senede sadece 1 milyar $ Türkiyeye yabancı yatırımcı gelirken bu AKP hükümeti döneminde 20 milyar $ a çıktı... Ben AKP yi batı yanlısı bir politika izlediği için destekliyorum bunu CHP yaparsa onu desteklerim, DP yaparsa onu desteklerim... Ben liberalim ve kapitalist ekonomi yanlısıyım.. T.Erdoğan, Abdullah Gül, F. Gülen vs... benim için hiç önemli değil... Şahıslarla ilgilenmem.. Benim için önemli olan siyasi partilerin Türkiyeyi batıya yaklaştırması... Çünkü benim en temel düşüncem şudur " Türkiye batıdan koptu mu gideceği yer doğudur " ben buna inanıyorum bunun için sürekli batı yanlısıyım...

Benim ateist olup olmadığıma inanmanız çok önemli değil artık... Beni bununla suçlayanlarla bu sitede muhattap olmuyorum onlara hiçbir cevap vermiyorum.. Ancak üslubunuzdan ve düşüncelerinizden sizin saygıdeğer birisi olduğunuzu anladım... Sıf kişiliğinize saygımdan size cevap veriyorum ama beni bununla suçlayıp duracaksanız hiç uğraşamam kusura bakmayın...


Sayın Ekrem,
F.Gülen'in orada bulunma nedenini açıklayamadığınız gibi bundan bana ne demeye hakkınız yok. Çünkü bu iktidarın o kişiyle bir bağı vardır. Bunu gözden kaçıramayız. Varsayalım ki dediğiniz gerekçeler doğru olsun. Niçin Amerika? Hem de bir müslüman olarak. İşte burası önemli. Çünkü biliyoruz ki F.Gülenin karanlık ilişkileri var. İşte onun için de bu kitabı okumanızı önerdim.

Liberal olmanıza saygı duyarım. Buna diyeceğim yok. Ama siz kalkıp resmen burada AKP propagandası yapmaktasınız. Türkiye zaten çağdaş ve uygar bir ülke olma yolunda. Ama AKP farklı bir yaklaşım içinde. Siz bunu göremiyorsunuz. Bilinçsiz bir şekilde buna alet olmaktasınız. O sermaye dediğiniz para dünyadaki serseri paradır. Bu gün burdalar yarın başka yerde olurlar. Bildiğiniz gibi bizde faizler yüksek. Bunu değerlendirmekteler. Eğer bu para üretime ve istihdama yönelik kalıcı bir para olmuş olsaydı inanın ki sizden önce ben bunu desteklerdim.

Ben de batıya yaklaşmamız gerektiğini düşünenlerdenim. Benim sizden ayrıldığım nokta bu yaklaşmayı onurlu bir şekilde yapmamız gerektiğidir. Bu iktidar işte bunu yapacak bir iktidar değildir. Çünkü bu iktidar emperyalistlerin güdümünde bir iktidardır.

Ben size düşüncelerimi sadece açıkladım. Yanlış anlamayın. Şüphelerim vardı. Onları size sordum. Asıl amacım sizinle tartışmaktı. Kendimce yanlış yolda olduğunuzu size göstermekti. İnsana olan sevgim ve saygım nedeniyle düşünceye de saygım vardır. Bu foruma geldiğimden beri hep bunu savundum. Ama işte savunmak yeterli olmuyor. Bu anlayışın bu foruma egemen olabilmesi için forum yöneticilerinin de buna destek olmaları gerekir. Bu desteği bulamadığınız zaman hayal kırıklığı yaşamış olursunuz. Ben de şu an bu hayal kırıklığını yaşıyorum. Sevgiyle kalın...
pentagram
Fetullah Gülen gerçekleri

http://www.youtube.com/watch?v=oNi3Z3qZ7Z4
http://www.youtube.com/watch?v=4tbnGnzdmgU

-Yorumsuz-
muslumbaba
Amerika neden yeşil kart versinki,buna ne gerek var?Adam krallar gibi çiftliğinde yaşıyor zaten.
Asıl içeriğin sadece basit bir görünümüdür. Resimlendirilmiş tam halini görüntülemek için lütfen, buraya tıklayınız.