mamuli
Oct 29 2007, 03:49 PM
Bu konuda biraz beyin cimnastiği yapalım...
mamuli
Oct 29 2007, 04:15 PM
(http://tr.wikipedia.org/wiki/Proletarya_diktatörlüğü)
Proletarya diktatörlüğü, Marksizmdeki tarihsel ve siyasal düşünceye göre, kapitalizmle komünizm arasında uzanan geçiş döneminin siyasal biçimini ifade eder.Sosyalizm dönemi, komünizme yani sınıfsız topluma geçiş dönemi olması itibariyle proletarya diktatörlüğü dönemidir. Proletarya diktatörlüğü kavramı Marksist devlet anlayışına ve Marksist sınıf teorisine bağlı kesin bir önermedir. Marksizme göre, bu dönem zorunlu bir tarihsel dönemdir. Bu dönemde proletarya sınıf olarak iktidarı elinde bulundurur ve adım adım sönümlenerek sınıfsız topluma geçişi sağlar.
Varsayımsal olarak sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma kendiliğinden geçiş sözkonusu olmayacaktır. Bir öznel irade devreye girmek zorundadır ve bu Marksist tarih anlayışına göre, kapitalist toplumun bağrında ortaya çıkmış olan proletaryanın iradesidir. Çünkü, Marksist tarih anlayışında tarihin öznesi proletaryadır. Burjuvazi kendiliğinden iktidardan tamamen vazgeçmeyecegi ve her an iktidarı almaya çalışacağı için proletaryanın diktatörlüğü zorunludur. Ayrıca toplumsal konumu gereği proletarya, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir. Bunun nasıl böyle olacağı teorik olarak açıklanmaz, varsayımsal olarak temellendirilir.
Sovyet sosyalizmi bir proletarya diktatörlüğü deneyimi olarak ortaya çıkmıştır. Marksizmin içinden ve dışından bu deneyimin olumsuz ya da olumlu olarak değerlendirilmesi söz konusudur.
Leopidas
Oct 29 2007, 04:53 PM
Tam da bu konu üzerine bir yazı hazırlıyordum, çok yerinde oldu.
Marksizm tarihi sınıfların birbirleriyle olan çatışması olarak gördüğü için devletin olduğu yerde bir sınıfın diğerleri üzerinde olan egemenliğinden söz etmiştir. Bu egemenlik zora dayandığından ve zorun sınıfın kendi egemenliğini korumaya yönelik olduğundan bahsederek, bu egemenliğin adını sınıf diktatörlüğü olarak koymuştur. SSCB'deki deneyim Stalin'e kadar proletarya diktatörlüğü olmasına rağmen, Stalin'le birlikte bürokrasinin diktatörlüğüne dönüşmüştür. Bu nedenle SSCB'deki egemen sınıfı dönemlere göre ayırmakta yarar var. Diğer yandan Marksizmi bilmeyen insanlar çoğunlukla diktatörlüğü 'siyasal güçlerin tek elde toplanması' olarak bildikleri için ortaya yanlış bir anlam çıkmış. Onlar proletarya diktatörlüğünde tek kişi egemen olacakmış gibi anlıyorlar. Oysa proletarya diktatörlüğünde doğrudan demokrasi vardır.
(Bu arada başlık yanlış olmuş. 'Proleterya' değil, 'proletarya' olacak.)
Pante
Oct 29 2007, 06:40 PM
Proletaryanın öncülüğü ve diktatoryası sembolik olmaktan - ismini vermekten öte gidememiştir.
Gerçekleşen tüm devrimlerde öncü olan proletarya değil prrofesyonel devrimciler olmuşlardır. Onlar da köken olarak işçiden, köylüden, memurdan, askerden, yani tüm emekçi lesimlerden ve küçük burjuvadan gelmişlerdir.
Bunun nedeni de Marks'ın devrimin önce gelişmiş kapitalist-emperyalist bir ülkede gerçekleşeceği savının gerçekleşmemesidir. Gelişmiş kapitalist bir ülkede proletarya bilinçli, örgütlü ve güçlü olacağından devrimin öncüsü de o olmalıydı.
Ama devrimler, emperyalist ülke yerine, emperyalizme bağımlı ya da gelişmemiş kapitalist ülkelerde gerçekleşince proletaryanın öncülüğü sadece lafta kalmıştır.
Benzer şekilde devrimi yapanlar, proletaryayı iktidar olmaya çağırmamış, ülkeyi kendileri yönetmişlerdir. Sonuçta proletaryanın diktatörlüğü değil, emeğin diktatörlüğü olmuştur.
Diktatoryayı yöneten parti teşkilatı da sadece parti değil, sermaye haricindeki her kesimden oluşur. Ancak uzun süreli yönetimleri nedeniyle zamanla parti ve devlet yöneticileri bürokratlaştığından devletin bürokrasi oligarşisine dönüşmesi kaçınılmazdır.
elysions
Oct 29 2007, 08:01 PM
QUOTE(atedeipan @ Oct 29 2007, 06:40 PM)

Proletaryanın öncülüğü ve diktatoryası sembolik olmaktan - ismini vermekten öte gidememiştir.
Gerçekleşen tüm devrimlerde öncü olan proletarya değil prrofesyonel devrimciler olmuşlardır. Onlar da köken olarak işçiden, köylüden, memurdan, askerden, yani tüm emekçi lesimlerden ve küçük burjuvadan gelmişlerdir.
Bunun nedeni de Marks'ın devrimin önce gelişmiş kapitalist-emperyalist bir ülkede gerçekleşeceği savının gerçekleşmemesidir. Gelişmiş kapitalist bir ülkede proletarya bilinçli, örgütlü ve güçlü olacağından devrimin öncüsü de o olmalıydı.
Ama devrimler, emperyalist ülke yerine, emperyalizme bağımlı ya da gelişmemiş kapitalist ülkelerde gerçekleşince proletaryanın öncülüğü sadece lafta kalmıştır.
Benzer şekilde devrimi yapanlar, proletaryayı iktidar olmaya çağırmamış, ülkeyi kendileri yönetmişlerdir. Sonuçta proletaryanın diktatörlüğü değil, emeğin diktatörlüğü olmuştur.
Diktatoryayı yöneten parti teşkilatı da sadece parti değil, sermaye haricindeki her kesimden oluşur. Ancak uzun süreli yönetimleri nedeniyle zamanla parti ve devlet yöneticileri bürokratlaştığından devletin bürokrasi oligarşisine dönüşmesi kaçınılmazdır.
troçki geldi aklıma yoldaş
bu konuyada değinsene biraz ben senin kadar güzel açıklayamam
Leopidas
Oct 29 2007, 08:16 PM
Sayın atedeipan,
Marksist teoriye göre zaten proletarya ezilen sınıflarla ittifak yapar. İşçi-köylü ittifağı buradan gelir mesela. Devrim konusunda Marx'ın öngörüsü bu şekildedir, ama tezin şimdi gerçekleşmemesi yarın olmayacağının garantisi değildir. Lenin ise devrim konusunda yeni bir kavramdar bahseder: öncü birlik. Leninist parti anlayışı da öncü birliğe dayalıdır. Parti, devrim için bir birleşim ve eylem yeridir. Bolşevik Partisi böyle örgütlenmiştir. Bunun dışında Lenin dönemi Rusya'sında ülkeyi yöneten partiler yoktur, halk kendi kendini yönetmiştir. Partiler bir yürütme görevi görmüştür.
Dönemin koşullarına göre de proletarya diktatörlüğünün gerekli yerine getirilmiştir.
Pante
Oct 29 2007, 09:24 PM
QUOTE
troçki geldi aklıma yoldaş
bu konuyada değinsene biraz ben senin kadar güzel açıklayamam
Doğruları iste Troçki dile getirmiş olsun ister Kautsky. ML'ler tarafından aforoz edilmiş bir insanın da doğru görüşleri olabilir. Çoğu görüşlerine katılmasam da Stalinizmin katlettiği Troçki, büyük bir teorisyendir.
Bakın daha 1936'larda ne diyor:
SSCB şiddetli çelişkiler taşımaktadır. Yine de hâlâ
yozlaşmış bir işçi devleti olmaya devam etmektedir. Toplumsal teşhis bu yöndedir. Politik gelişme için iki alternatif söz konusudur: ya bürokrasi gittikçe daha çok dünya burjuvazisinin işçi devletindeki organı haline gelerek yeni mülkiyet biçimlerini devirecek ve ülkeyi kapitalizme geri sürükleyecek, ya da işçi sınıfı bürokrasiyi ezerek yolu sosyalizme açacaktır.
Sonuçta işçi sınıfı bürokrasiyi ezememiş, emperyalizmin de etkisiyle bürokratik oligarşi yıkılmıştır. 91'de yıkılan proleterya diktatörlüğü değildi. O zaten 30'lı yıllarda yozlaşmış, yerini bürokrasiye bırakmaya başlamıştı. Stalin'den sonra ise proleterya diktatörlüğü bürokrasi diktatörlüğüne dönüşmüştü. Ve geri dönüş başlamıştı. Geri dönüş Gorbaçov'la tamamlanmış ve Yeltsin tankların üzerinde karşı devrimi ilan etmişti.
Pante
Oct 29 2007, 10:22 PM
QUOTE
Sayın atedeipan,
Marksist teoriye göre zaten proletarya ezilen sınıflarla ittifak yapar. İşçi-köylü ittifağı buradan gelir mesela. Devrim konusunda Marx'ın öngörüsü bu şekildedir, ama tezin şimdi gerçekleşmemesi yarın olmayacağının garantisi değildir. Lenin ise devrim konusunda yeni bir kavramdar bahseder: öncü birlik. Leninist parti anlayışı da öncü birliğe dayalıdır. Parti, devrim için bir birleşim ve eylem yeridir. Bolşevik Partisi böyle örgütlenmiştir. Bunun dışında Lenin dönemi Rusya'sında ülkeyi yöneten partiler yoktur, halk kendi kendini yönetmiştir. Partiler bir yürütme görevi görmüştür.
Dönemin koşullarına göre de proletarya diktatörlüğünün gerekli yerine getirilmiştir
.
Lenin dönemine dair bir eleştirim yok. Ancak bu demek değildir ki, devrim sonrası yönetim Lenin'in pratiği ile yaşandığında sorun çıkmayacaktır. Bu yanlış değilse de eksik bir söylemdir.
Devrim sonrası burjuvazinin yeniden egemen olmasını engellemek ve sosyalizmi tam anlamıyla yerleştirmek, ardından da komünizme doğru yol alabilmek amacıyla proletarya diktatörlüğünün gerekliliği savunulmuştur.
Ancak parti yöneticileri ve liderlerin yanlış yönetimiyle proletaryanın yozlaştırılmasına ve bürokrasinin sinsice egemenliğine karşı bir önlem düşünülmemiştir. En azından ustaların bu konuda sunduğu bir kalkan yoktur.
Stalin elbette bir sosyalist idi. Belki Kruşçev, Brejnev de.
Karşı devrimi, kapitalizme geri dönüşü asla düşünmüyorlardı belki.
Sosyalizmin yerleştirilmesinde ve geliştirilmesinde samimi de olabilirler.
Ancak belki de farkında olmadan uygulamalarıyla burjuvaziye hizmet ettiler.
Yozlaşmanın, geriye dönüşün, bürokratik oligarşinin farkında olmadılar.
Bu yönde eleştirileri ve uyarıları ise ciddiye almadılar ya da kendi iktidarlarına karşı düşmanca bir tutum olarak algıladılar.
20. yüzyılın sosyalizmin emperyalizme karşı zaferiyle tamamlanacağı düşüncesi yanlış çıktı. Tersine emperyalizm kazandı. Bu yenilginin hesabını ise hiç kimse ya da kurum vermiyor, vermez. Bunun doğru tahlilleri de yapılmıyor ve ders çıkarılmıyor.
19. yüzyılın teorileriyle yola kaldığı yerden devam edilmeye çalışılıyor.
Bunun karşısında emperyalizm sürekli taktik ve strateji geliştiriyor.
Gelişmiş kapitalist ülkelerde işçiler artık yoksul değil. Hatta ezildiklerini, sömürüldüklerini dahi düşünmüyoırlar. Küçük burjuvalar gibi yaşıyorlar. Gerçek bir partiye sahip değiller.
Varolan sözde sosyalist partiler ise düzen partisi. Sosyal demokrasi onlar için en ideal rejim şekli olmuş.
Bunun karşısında ise ML'ler sosyalizmin yeniden dirilmesi için büyük ekonomik krizleri fırsat olarak bekliyor.
Yeni teoriler geliştiremiyor, yeni teoriler nedeniyle revizyonizme kayacaklarını düşünüyorlar.
Daha doğrusu Marksizm-Leninizm teorisinin yerini, önce sosyal demokrasi almış. Eğer sosyal demokrasi krize uğrarsa devrim ve sosyalizm düşünülebilir.
Devrimi ve sosyalizmi düşünenler ise artık azınlık olarak kalmışlar ve Marks'ı, Lenin'i bir put gibi savunmaktan başka da yaptıkları birşey yok.
Blackrock
Oct 29 2007, 10:49 PM
Stalin elbette bir sosyalist idi. Belki Kruşçev, Brejnev de.
Karşı devrimi, kapitalizme geri dönüşü asla düşünmüyorlardı belki.
Sosyalizmin yerleştirilmesinde ve geliştirilmesinde samimi de olabilirler.
Ancak belki de farkında olmadan uygulamalarıyla burjuvaziye hizmet ettiler.
Yozlaşmanın, geriye dönüşün, bürokratik oligarşinin farkında olmadılar.
Çok pis adam bu stalin ve saz arkadaşları yahu... Babasının keyfine oligarşi yaratıyor namussuzlar. Yozlaştırıyorlar memleketi... Kimi densizler de suçu batı bloğuna atıyor. Hakkatten niye atıyorlar? Bir bildikleri falan mı var? Koskoca stalin alt tarafı bir cihan harbi için mi tedirgin olacak? Soğuk savaş için mi millet hazırolda bekleyecek? Peeeyyy... Bu adamlar da çabuk tedirgin oluyorlar canım. Abartıyorlar bazı şeyleri...
mamuli
Oct 29 2007, 11:15 PM
Doğru yazılışı nasıl olmalı diye özellikle baktığım halde yine gidip proletarya yazacağıma yanlış yazmışım. Özür dilerim.
İzninizle, tartışmaya katılmadan önce bir miktar daha tanımlarla ilgili bilgiler vermeye devam edeceğim...
Proletarya (http://tr.wikipedia.org/wiki/Proletarya)
QUOTE
Marksist teoride proletarya üretim araçlarına sahip olmayan sınıfın adıdır. Proleter ücret alan işçidir. Proletarya, Feodalizmin çözülmesiyle mülksüzleşen insanların, Emek gücünü belli bir ücret karşılığında satmaktan başka yaşam seçeneği kalmamasıyla ortaya çıkan, üretimdeki konumları itibariyle belirli bir grup oluşturan kesimin sınıfsal olarak tanımlanmasıdır.
Marksizm proletarya ve burjuvayı (kapitalist sınıf) birbirinin zıttı iki pozisyona koyar, örnek olarak fabrika işçisi ücretini olabildiğince fazla almak isterken patron sayılan üretim araçlarına sahip insanlar da olabildiğince az vermeye çalışır. Bunun da ötesinde, her iki sınıf, üretimdeki yerleri ve toplumsal yaşamdaki konumlarıyla tamamen çatışma halindedirler. Bu çatışma geçici ve aşılabilir değildir aksine, ancak sınıfsız topluma geçildiğinde bitecek bir çatışmadır. Proletaryanın sınıfsal çıkarları, Marksist teoriye göre, mevcut toplumsal sistemin tamamen aşılmasını ve bir sınıf olarak kendisinin de ortadan kalkmasını gerektirmektedir, oysa burjuvazi kendi varlığını bu sistemin devam ettirilmesinde bulur.
Marksizm`e göre kapitalizm işçi sınıfının burjuva ("kapitalistler", üretim araçlarına sahip olanlar) tarafından sömürülmesine dayanır. Bu sömürü şöyle gerçekleşir: işçiler, kendi başlarına üretim araçlarına sahip olmayanlar, hayatlarını sürdürmek için bir iş bulmak zorundadırlar. Bir kapitalist tarafından işe alınırlar ve onun adına çalışmaya başlayarak ortaya çeşitli ürünler koyarlar. Daha sonra bu mal/ürünler kapitalistin kendi malı olur ve kapitalist bunları pazarlayarak/satarak gelen paranın hepsine el koyar. Kazanılan paranın bir bölümü işçinin "yevmiye"sine ayrılırken, diğer kısım (artı değer) giderler çıktıktan sonra kapitaliste kar olarak kalır ve döngü böyle devam eder. Bu yüzden Marksizme göre, birileri ortaya konan ürünün karşılığını tam olarak alamamakta birileri de emek harcamadan ürünün karşılığını hak etmeden almaktadır. Sınıf mücadelesi de tam bu noktadan temellenip çelişik toplum yapısına zemin hazırlamaktadır.
isturbo
Oct 30 2007, 01:08 AM
"Koskoca stalin alt tarafı bir cihan harbi için mi tedirgin olacak?"
nükleer bomba patlatan kelli felli insanlığın temsilcisi amcaların kaygısı ne olabilir
sizce dünyaya düzen getirdilermi?
bence ağzına sıçtılar su kuyuları bile kurudu
bu devirde bilinçli işçi bulmak çok zor
pek teorik olmadı ama kusuruma bakmayın
Tekiner
Oct 30 2007, 01:19 AM
Proletarya Diktatörlüğü...
İşçileri yöneten işçilerin bir araya gelip kendilerini ezecek yöneticileri atadıkları bir diktatörlük işte.
Adı bile itici yahu :-P
Ekonomi-Politik açıdan hala geçerliliğini koruyor olması düşündürücü bence. Geçmişin hayaleti gibi dolanıp duruyor sanırım sosyalist/kominist zihinlerde.
Eskiden bir soru sormuştum, cevabını aldığımı hatırlamıyorum.
Kominizmin beni mutlu edeceğinin garantisi var mı?
Basit bir cevap hatırlıyorum bir koministin verdiği: "Kominizm bir ütopyadır"
Düşünüyorum bende.
Cennet ve cehennem de bir tür ütopya. Mesihin gelip dünyayı kötülüklerden kurtarması da...
Hepsi ütopya :-D
mamuli
Oct 30 2007, 03:42 AM
Günümüzde ücretli işçiler kabaca mavi yakalı ve beyaz yakalı olarak ayrılıyorlar. Senırım geçmişteki "proleter" tanımı daha çok "mavi yakalılar" için yapılmış bir tanım, çünkü beyaz yakalılar nispeten daha iyi durumdadırlar ve en azından "zincirlerinden başka kaybedecekleri" şeyleri var. Bu bakış açısıyla, beyaz yakalılar düzenle uyum içerisindedir ve gerici bir konumdadır.
Kendimi beyaz yakalı olarak değerlendiriyorum ve beyaz yakalı biri olarak, kaybedecek şeylerim olmasına rağmen, kendimi gerici bir konumda görmüyorum. Tam tersine, insan emeğinin neler başarabileceğini gören, insanları yeteneklerine göre çeşitli işlere yönlendirebilen, bu işler arasındaki koordinasyonu sağlayıp, hiçbirinin tek başına yapamayacakları ancak biraraya geldiklerinde başarabilecekleri büyüklükte işleri başarmalarını saylayabilen biri olarak, kendimi mavi yakalının çok ilerisinde de görüyorum. Yani benim bakış açımla, insan faaliyetleri uygun şekilde bir araya getirildiğinde, tanrısal bir güce ulaşır ve bu bakış açısının "ütopyasını gerçekleştirmesi için" proletarya diktatörlüğüne ihtiyacı olduğu konusunda oldukça şüpheliyim.
mamuli
Oct 30 2007, 11:16 AM
Diğer bir konu da, kapitalizmin, "mavi yakalı proletarya" yı tasfiye ediyor olması. Kabul ediyorum, sömürü olanca hızıyla devam ediyor, hala daha çocuk işçiler çalıştırılıyor.. Öbür taraftan, sanayide kullanılan robotlar ve otomasyon sayesinde, niteliksiz işgücünün tasviyesi sözkonusudur. Diğer yandan, örneğin eskiden bir süpürge ile yapılan çöpçülük, şimdi özelleştirilmiş araçlarla yapılmakta, çöpçülük bile sürücü ehliyeti ve özelleştirilmiş araç kullanım sertifikası gerektirecek nispeten nitelikli bir iş haline gelmiştir.
Özetlemek gerekirse, mavi yakalı işler tasfiye edilirken, var olan işler de daha nitelikli elemana ihtiyaç duyar hale geldi. Ben artık sınıfsal çelişkinin sermaye sahipleri ile zincirlerinden başka kaybedecek birşeyleri olmayan proletarya arasında değil, asalak kapital sınıfının artık dünyayı yönetemeyeceğine karar verecek olan "beyaz yakalı" ve kaybedecek birşeyi olan proletarya arasında geçeceğini düşünüyorum.
mamuli
Nov 1 2007, 09:58 PM
kapitalizm günümüzde zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan "mavi yakalı proletarya" sınıfını tasfiye mi ediyor? Bu sınıfın yerini zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olan "beyaz yakalı proletarya" mı alıyor?
ludwig
Nov 1 2007, 10:11 PM
Musluman halkların bırgun İslamdan kurtulup aklı başında şeylere işnanacaklarını umarken bu sefer de MArxist zırvalıklara düşüp iyice salaklaştıklarına şahit olmak insanın canını sıkıyor.
Ama anlaşılmıyacak birşey değil. Marxismin verdiği "self-righteousness" duyguyu anca İslamda bulabilirsin. Ne kahramanlık allahım. Zavallı işçinin emekçinin hakkını sen koruyorsun! Kardeşlik! Vs. Aynı zamanda aykırı olmanın tadına varıyorsun. Allahım ne zevk!
Hem herkesten farklı akıllısın, onların göremediğini görüyorsun, anlayamadığını anlıyorsun. Senin kapasiten daha geniş. Hemde kötü kalpi kapitalistlerin nasıl kötü ve hayın olduğunu görüyorsun behey be! ONlara karşı bayrağını açıyorsun! Heyt be!
İşte budur! Hem entel, hem farklı hem kahraman, hepsi birden bir pakette! Daha ne ister benim tembel turk entelciğim be! İki kitapla hemen olaya giriveriyorsun.
Blackrock
Nov 1 2007, 11:21 PM
Hem herkesten farklı akıllısın, onların göremediğini görüyorsun, anlayamadığını anlıyorsun. Senin kapasiten daha geniş. http://youtube.com/watch?v=qfTAZTJdtwAhttp://youtube.com/watch?v=fmGaikn67Fshttp://youtube.com/watch?v=UxTX1BaDu30 Yalan mıymış? Hehehehehe...
isturbo
Nov 1 2007, 11:55 PM
tüm bu olup bitenler içinde insan geleceğinden kaygı duyuyor
ve olup bitenleri değerlendiriyor.ve kısa bir araştırma yap bakalım geçen süreçte kim haklı çıkmış
benim şahsi görüşüm şu sosyalist düşünceye mensup insanlar en sağlam tahlilleri yapıyor
kimsenin devrim yapıp iktidarı ele geçirme arzusu yokki...bilimsel sosyalizm gibi bir şey benim anlatmak isatediğim
ludwig
Nov 1 2007, 11:59 PM
Karl Popper `bilimsel sosyalizm` iddiasini bitirdi. Biraz okuyun plz.
Blackrock
Nov 2 2007, 12:10 AM
Hahahaha... Popper mi bitirdi bilimsel sosyalizm iddiasını? Lan ona bakarsan Adnan hoca da 50 soruda evrim teorisini çökertti. Hahahahahaha...
isturbo
Nov 2 2007, 12:30 AM
üzerime alınmıyorum açıkcası evet bilimsel sosyalizm bir kavram ne yapayım son noktayı koyup her şeyi bitireyimmi.
ludwig
Nov 2 2007, 01:00 AM
"Bilimsel sosyalizm" mis. Yani diyorki toplumun evriminin mantığını çözdük: sınıf çekişmesi ve devrimle kölelikten feodalizme ordanda kapitalizme geldi demekki şimdi sırada sosyalizm var. İşte "bilimsel sosyalizm" böyle oluyor. Tarihin yasalarını bulmuş: geleceği okuyabliyor aynı bir kahin gibi!
Karl Popper "Tarihselciliğin Sefaleti" kitabıyla ve bazı diğer kitaplarıyla tarihin ne kadar bilimi yapılabileceği, bilimsel olarak kehanetlerin ne kadar mümkün olduğu sorusunla, bir bilim felsefecesi olarak ilgilendi. Ama beyinsiz Bşackrock bunu napsın? Karl Popper Marx kadar karizmatik mi? Be hey be! Sosyalistlik gibi aykırı ve havalı bir dunya görüşü varken kim sallar hangi filosof ne demiş! Cehalet ama havam yerinde!
Blackrock
Nov 2 2007, 01:07 AM
ludwig kafan mı güzel senin ha canım kardeşim? Fikirler üzerinde farklı görüşler doğabilir. yerde bir işaret vardır. Biri bi taraftan bakar 6'yı görür. Diğeri karşı taraftan 9'u okur. Senin yaptığın şey altını bile dolduramadan "9 diyen adam haklı" diyerek kudurmaktır. Bilimsel sosyalizm yanlış diyorsun. Neden diyorum. Karl Popper öyle diyor diyorsun. Ulan Karl Popper'i neye dayanarak mutlak bir referans noktası ilan edebiliyorsun? Popperin fikirleri bana uymuyor. Tatmin edici bulmuyorum. Popper bana göre minarelere kılıf diken, post-modern bir sözde düşünce adamıdır. Çattık anasını satayım. Sanki memlekette muazzam bir sınıfsal mücadele var da Ludwig efendi gelmiş taraf olmuş. Bak etrafına herkes hür teşebbüslerde. Nüfusun yüzde kaçı memnun bundan. Kim sandığın başına kafası dolu bir biçimde gidiyor? Kitleler bir yerlere sürükleniyor. Bunu gördüğüm için mi beni toplumdan kopuk ilan edeceksin?
Akşam akşam kötü sözler söyletme bana çocuk. Git LDP'li abilerin biraz daha çalıştırsın seni.
isturbo
Nov 2 2007, 01:17 AM
başımıza gelen her türlü şeyin bir açıklaması bilim sayesinde yapılyor
sınır yok anlayacağın eğer eğer bir şey bilimsel bir şeyse sende eğip büke bilirsin
kesin kurrallarımı var.
ludwig
Nov 2 2007, 01:18 AM
"Bilimsel Sosyalizm" niye yanlış biliyormusun? Çünkü tarihin yasaları yoktur ve bilimi yapılamaz. Bir tarih teorisi olamaz. Aynı fizik bilimindeki gibi tarihte bilimsel öngörülerde (prediction) bulunamassın. Özgür irade diye birşey var. Olmasaydı bile "diyalektik sınıf sürtüşmesi" diye salak ve basit bir olayın dinamo olduğu bir sürece indirgenecek kadar basit mi kültür hayatı?
Freud a bakarsan o da deterministti ama insan davranışının kökünde bambaşka itkiler buldu. Nietzsche ha keza. Peki nasıl oluyor da oluyor? Bunların hepsi farklı motivasyonlardan bahsediyor? Nasıl geleceği okuyacaksın? Hadi bakalım buyur.
Blackrock
Nov 2 2007, 01:21 AM
Eğer teşhisler, tahliller, formülizasyonlar yapmayacaksan sosyolojiyi kaldır çöpe at anasını satayım. Var mı böyle rahatlık. En yaratılışçı adamlardan bile daha mantıklı cümleler işitmişliğim vardır...
ludwig
Nov 2 2007, 01:25 AM
Sosyolojiyi bilimden saymayan pek çok bilim filosofu var. Ve çoğu da ateist. Bertrand Russell tarzı mantıkçı positivistler başta olmak üzere. Biraz oku aydınlan salak.
isturbo
Nov 2 2007, 01:29 AM
Nasıl geleceği okuyacaksın? Hadi bakalım buyur.
onu bunu bilmem ama inşallah 3.dünya savaşı çıkmaz
Blackrock
Nov 2 2007, 01:32 AM
Sosyolojiyi bilimden saymayanlar var. Öyleyse sosyoloji bilim değildir.
Süpersin ludwig...
Bilim kelimesini bana bi aç bakalım. Bilim ne demektir?
ludwig
Nov 2 2007, 01:45 AM
Bilim fenomenlerin gözlemleme, tanımlama, tasvir etme, deneysel araştırma ve teorik açıklamasını yapılmasıdır.
Blackrock
Nov 2 2007, 01:51 AM
Toplumsal etkileşimleri bu fenomenlere dahil edip etmemeye neye göre karar veriyorsun?
ludwig
Nov 2 2007, 01:59 AM
İnsan davranışını toplumların tarihini vs istediğin kadar gözlemle. Fakat "aha tarihin nasıl aktığının yasalarını buldum" diyecek kadar aptalca bir lafı ancak 19. yüzyılın daha bilimlerin tam oturmadığı, ırkçılığın bile "bilimsel" olabildiği bir devirde "aha bilimsel sosyalizm" diyerek peygamberlik/kahinlik yaparak orataya çıkabilirsin.
Hegel kafayı yemişti. Schopenhauer Hegel'in bir şarlatan olduğpunu iddia etti. Kant'da eğer yaşayıp görseydi o da Hegel'in bir şarlatan olduğunu söylerdi. Ki Kant Hayatının son senelerinde Fichte'nin felşsefesini gördü ve şiddetle reddettiği bir yazı da yazdı. Hegel ise Fichte nin saçmalaılarının üstüne kurulmuş daha da büyük bir saçmalıktır. "Diyalektik" Kant'ta yanlış düşünmenin mantığıdır. Ama Hegel aptalca birşeyler uydurdu. Marx'da bunu aynen "bilimsel" birşey olarak kabul etti. Bugun bilimin hiçbiryerinde "diyalektik" yoktur.
İnsan davranışı ve tarihin akışı "sınıf sürtüşmesi diayelektiği" ile açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Bunu görmemek için ya salak ya da dogmatik özenti uyuz bir Marxist olmak gerekir.
Blackrock
Nov 2 2007, 02:02 AM
Yahu ludwig seni Behe'ye benzetiyorum. Habire "şunların nasıl olduğunu bilemeyiz, bunların nasıl olduğunu anlayamayız" diyerek fikir sahibi olduğunu zanneden zavallılardansın. Hele bir de bişeyleri bilememeyi bilim zannettiğin için iki kere zavallısın. Kimse marxizm fetişisti değil burada. Eğer azıcık kavrayabilseydin diyalektik materyalizmin ne olduğunu marxizm fetişizmi diye bir şeyin olamayacağını da anlamış olurdun.
ludwig
Nov 2 2007, 02:10 AM
Diyalektik materyalizm elbetteki çok derindir mistiktir ve herkesin anlayabileceği birşey değildir. Sadece bazı zekası üstün olan özel insanlar (Blackrock gibi) bunu idrak edebilir. Bu tür insanlar derin ruhlardır. Eğer Allah olsaydı bu ruhlar seçilmiiş ruhlar olurlar ve cennete en önde girenler olurlardı.
Bu salak zannediyor ki bilim herşeyi bilebilmelidir. Bilimin kökünde bir tevazu, infallibilism ve agnostik bir ruh olduğunu, bilimin kendi yanlışlarını düzelterek ilerlediğini, günümüz biliminin metafizik altyapısını yaratmış olan büyük filosof Kant'ın agnostik olduğunu tabi ki bilmeyecek kadar salaktır.
Bana açıkla, Marx nasıl olyor da gelecekte bir sosyalist devrim olacağını "bilimsel" olarak öngörüyor. Bilimde peygamberlik var mı? Masal anlatmayı bırak da söyle. Marx kahin mi? "Bilimsel" peygamberlik diye birşey var mı?
Tekiner
Nov 2 2007, 02:26 AM
Sosyalizmin (bir ideolojinin) önüne bilimsel eki koyunca bilim olmuyor o. İlim ve İdeoloji isimli bir kitap okumuştum. Bir çeviriydi, (sanırım) 8 ayrı yazarın bilimi ve ideolojileri inceleyip yorumladıkları güzel bir kitaptı. Çeviri yapanlar Osmanlıca ağırlıklı bir dil kullanmışlardı. Tabi ateist bir sitede arapça ve osmanlıcaya yatkın olmayan yoktur -müslümanlar hariç-. Sorun olacağını sanmam. Şiddetle tavsiye ederim kitabı.
"Bilimsel Sosyalizm" ile "Din" arasında çok bir fark olmadığını görmenizde yardımcı olur.
Marx'ın bir tespiti dolaşıp duruyor zihnimde: "Hayat ekonomidir". Çok doğru! Gerisi teferruat ve ütopya.
Saygılarımla.
Blackrock
Nov 2 2007, 03:02 AM
QUOTE(ludwig @ Nov 2 2007, 02:10 AM)

Diyalektik materyalizm elbetteki çok derindir mistiktir ve herkesin anlayabileceği birşey değildir. Sadece bazı zekası üstün olan özel insanlar (Blackrock gibi) bunu idrak edebilir. Bu tür insanlar derin ruhlardır. Eğer Allah olsaydı bu ruhlar seçilmiiş ruhlar olurlar ve cennete en önde girenler olurlardı.
Bu salak zannediyor ki bilim herşeyi bilebilmelidir. Bilimin kökünde bir tevazu, infallibilism ve agnostik bir ruh olduğunu, bilimin kendi yanlışlarını düzelterek ilerlediğini, günümüz biliminin metafizik altyapısını yaratmış olan büyük filosof Kant'ın agnostik olduğunu tabi ki bilmeyecek kadar salaktır.
Bana açıkla, Marx nasıl olyor da gelecekte bir sosyalist devrim olacağını "bilimsel" olarak öngörüyor. Bilimde peygamberlik var mı? Masal anlatmayı bırak da söyle. Marx kahin mi? "Bilimsel" peygamberlik diye birşey var mı?
1. Bilim zaten bilmeyi amaçlar. Bilmin bilebileceklerine sınır çizerek ya da bilmin herşeyi bilemeyeceği önkabulü ile bilim yapılmaz. Bu dediğin bilimsel yöntemle bağdaşmaz zaten. "Bilim her şeyi bilebilmelidir" sözü bilmin gizli manifestosudur.
2. Nostradamusun durugörüleri ile öngörü kavramını karıştırıyor olmalısın. Bilimsellik ile öngörünün aynı ortamda barınamayacağı fikrine nerden vardın emin değilim. Şu durumda senin kafanda "nesnelliğe indirgenebilir" ve "nesnelliğe indirgenemez" şeklinde iki kategori beliriyor olmalı. Düşünceleri, davranışları, kitlesel reaksiyonları nesnelliğe indirgeme çalışmaları bilimsel kabul edilebilir çünkü deneysellik barındırır. İstatistik, psikoloji, psikiyatri, sosyoloji, kriminoloji bu konuda örneklenebilir. Marx'ın üretim ilişkilerini, sınıfsal çelişkileri ve sosyal etkileşimleri nesnellik potasında eritme gayreti ile doğmuştur tarihin sistematik yapısına dair fikirler. Eğer bir durumu "sistem" olarak tanımlıyorsan, formülize edebiliyorsan, devamı konusunda öngörülerde ve varsayımlarda bulunman da gayet doğaldır.
Bilinmezliklerden dem vurarak, "akışına bırakma" gerekliliği duymak (duyurmak) nasıl bir bilimsellik içerir ben onu anlamıyorum. Bu taraftan bakınca siz ucuz muhalifleri fanatik dindarlardan ayırmak da bana zor geliyor.
hallac
Nov 2 2007, 03:21 AM
sevgili blackrock, sabrına hayran kaldığımı söylemedern edemeyeceğim...
Marx'ın gelecekte sosyalist devrimi nasıl öngördüğünü soran kişi önce, entellektüel gevezelik yapmak gayesiyle okuduğu kitaplardan başını kaldırarak marxın bu tespitinin gerçekleşmiş olduğunu idrak etmesi gerekiyor.
Leninin dediği gibi pratik teorinin mihenk taşıdır.
İnsan düşüncesinin nesnel gerçeğe varıp varamayacağını bilme sorunu teorik bir sorun değildir. Pratik bir sorundur. İnsan doğruyu yani gerçeği pratikte denemelidir, düşüncesinin gücü buradadır/Marx.
Aklıma gelmişken tefaruat ve ütopyaya gitmeden marxın, "hayat ekonomidir" i nasıl dediğini de anlatırsanız sevinirim.
saygılarımla
ludwig
Nov 2 2007, 03:29 AM
Bilimin bilebilecekerine sınır çizen çizdi: Kant bu işi gerçekleştirdi. Bilimin tanımında kullandığımız "fenomen" terimine günümüzdeki anlamını veren Kant bu terimle metafizik bir ayrımı gerçekleştirmiştir ve bilimin sqadece fenomenleri bilebileceğini ve kendinde şeyleri bilemeyeceğni söyelemiştir. Bunu da bugün bilim dünyası aynen kabul etmektedir.
İkinci olarak halen söylediğim şeylere tam cevap vermeyip kıvırtıyorsun. Sana bir Freud örneği verdim: Freud insan davranışında ekonomik değil başka motivasyonlar olduğunu iddia ediyor. Özgür iradeden bahsettim. Sadece "özgür irade de ne saçmalık" diyerek ekarte edilemeyecek kadar karmaşık bir mevzu bu. Bunlara cevap vermedin.
Halen ısrar ediyorsun bilim bilemez mi diye. Sana açıkça soruyorum ki: kültür hayatı "sınıf sürtüşmesi diyalektiğine" indirgenebilecek kadar basit birşey mi?
Halen bilimde öngörü olmaz mı? Elbette olur ama doğa bilimlerinde olur. Meteoroliji de bile 3 günlük tahmin yaparlerken senin Marxın yuzyılların nasıl gelişeceğini söylüyor. Hani Paris Komunu noldu? Marx'ın kehaneti o zamanlarda ortaya çıkmayacak mıydı? Nasıl "bilimsel" kehanet bu ki yanlış çıkıyor?
Blackrock
Nov 2 2007, 04:06 AM
Kültür hayatı nedir? Kültürün tanımını yapalım. TDK'dan bir tanım:
Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü
Ortada bir bütün var. Bu bütünü bileşenlerine ayırarak inceleyebiliriz. Buna "analiz" denir. Gayet de bilimseldir.
Kültür kavramını açıp bileşenlerine baktığımızda, kültür hayatına etki eden üretime ve mülkiyete dair faktörlere rastlarız. Demek kültür hayatına etki eden sınıfsal faktörlerimiz var. Öyleyse kültür hayatına sınıfsal bir bakış açısı neden olmasın?
Diğer yandan doğa bilimlerinden kastın nedir? İnsan ilişkilerini doğal kabul etmiyor musun? İslamcılar gibi "insan" kavramını tabiatta çok farklı bir yere mi oturtuyorsun? Sen kendini ne kadar kandırırsan kandır fizyolojinle, psikolojinle, kültürünle doğanın bir parçasısın. Kendini ne kadar özel hissedersen hisset bilmin eli sana uzanıyor ve ister istemez bilmin incelediği şeylerden biri oluyorsun.
Zırt pırt marxa kahin deyip, "aha kehaneti fos çıktı" gibisinden mastürbasyonlara başvurma. Her öngörü ya da varsayım kehanet midir?
Çok boş konuşuyorsun ludwig. Senden daha tecrübeli liboşlarla tartıştım. Sıkışınca soyutlamalara başvurmak, bilinmezliklerin arkasına saklanamak vs... Daha çok pişmen lazım.
ludwig
Nov 2 2007, 04:13 AM
Yazdiklarimin birine bile cevap vermemissin. Kivirtiyorsun. Cevap verene kadar seni kaale almak yok.
Edit: Doga bilimleriyle sosyal bilimler arasinda yapilan genel ayrimdan bahsediyorum salak, bunu da mi duymadin?
Blackrock
Nov 2 2007, 04:20 AM
Salak olduğum için duymamışımdır belki de...
Çattık yahu...
Sosyal bilimler 18. yüzyıldaki sosyal bilimler değil artık. Uyandırdığım için kusura bakma ama sen görmeyeli çok şey değişti. Çok fazla bilim dalı vardır ama hiç biri kendi başına varolamaz. Fen bilimleriyle entegre olamayan sosyal bilimler raflardan indirilmektedir bir bir. Nasıl materyalistsin sen yahu?
Requiem
Nov 2 2007, 04:59 AM
sevgili ludwiq size itham ederken salak kelimesi hiç yakışmıyor. iyi tartışamalar.
mamuli
Nov 2 2007, 07:01 PM
Ne sormuşum?
QUOTE
kapitalizm günümüzde zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan "mavi yakalı proletarya" sınıfını tasfiye mi ediyor? Bu sınıfın yerini zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olan "beyaz yakalı proletarya" mı alıyor?
Ludwig hıyartosu ne yanıt vermiş
QUOTE
Musluman halkların bırgun İslamdan kurtulup aklı başında şeylere işnanacaklarını umarken bu sefer de MArxist zırvalıklara düşüp iyice salaklaştıklarına şahit olmak insanın canını sıkıyor.
Ama anlaşılmıyacak birşey değil. Marxismin verdiği "self-righteousness" duyguyu anca İslamda bulabilirsin. Ne kahramanlık allahım. Zavallı işçinin emekçinin hakkını sen koruyorsun! Kardeşlik! Vs. Aynı zamanda aykırı olmanın tadına varıyorsun. Allahım ne zevk!
Hem herkesten farklı akıllısın, onların göremediğini görüyorsun, anlayamadığını anlıyorsun. Senin kapasiten daha geniş. Hemde kötü kalpi kapitalistlerin nasıl kötü ve hayın olduğunu görüyorsun behey be! ONlara karşı bayrağını açıyorsun! Heyt be!
İşte budur! Hem entel, hem farklı hem kahraman, hepsi birden bir pakette! Daha ne ister benim tembel turk entelciğim be! İki kitapla hemen olaya giriveriyorsun.
ludwig ne diyor? Aslında ne demek istiyor.
1. Cümle
Musluman halkların bırgun İslamdan kurtulup aklı başında şeylere işnanacaklarını umarken bu sefer de MArxist zırvalıklara düşüp iyice salaklaştıklarına şahit olmak insanın canını sıkıyor.
Bir defa burası ateistforum ve biz de müslüman falan değiliz. Müslüman halkları dert ediyorsan sana islami forumları öneririm. Bu cümlede öyle açık bir kendini kaybetmişlik bir kimlik bunalım sıçışı var ludwig daha ilk cümleden caaart diye obunalımını ortalığa bocaediverdi.
2. Cümle
Ama anlaşılmıyacak birşey değil. Marxismin verdiği "self-righteousness" duyguyu anca İslamda bulabilirsin. Ne kahramanlık allahım. Zavallı işçinin emekçinin hakkını sen koruyorsun! Kardeşlik! Vs. Aynı zamanda aykırı olmanın tadına varıyorsun. Allahım ne zevk!
Def-i hacet ettikten sonra rahatlamanın verdiği zevki yaşıyor ama bu yaşadığı rahatlamayı bize yansıtarak dışavuruyor. Allahı kulun ne zevk içinde!
3. Cümle
Hem herkesten farklı akıllısın, onların göremediğini görüyorsun, anlayamadığını anlıyorsun. Senin kapasiten daha geniş. Hemde kötü kalpi kapitalistlerin nasıl kötü ve hayın olduğunu görüyorsun behey be! ONlara karşı bayrağını açıyorsun! Heyt be!
Sıçtı rahatladı, şimdi sıçtığı bokları sağa sola savurma noktasına gelmiş. Sanırım ilk önce bana bok atmaya çalışıyor.
Hem herkesten farklı akıllısın, onların göremediğini görüyorsun, anlayamadığını anlıyorsun.
Herkes herkesten farklıdır tek yumurta ikizleri bile. Herkes olayları "kendi gözüyle" kendisi görür ve bu "kendi gözüyle" gördüğü başkalarının "kendi gözleriyle" gördüklerinden farklıdır. Görüntüler farklı, görüntüleri yorumlamalar da farklı olunca herkesin algılaması ve anlaması farklıdır. Örneğin 100 deneğe bir film izletin, hepsi genel olarak benzer olayları anlatsa bile hiçkimsenin anlattığı ve anladığı bir diğerinin anladığı ve anlattığının tamamen aynısı olmayacaktır.
Ben birşey söylüyorsam, bunu başkaları söylemiyor demiyorum, sadece ben yaşadığımı ve yaşadıklarımdan öğrendiklerimi söylüyorum.
Senin kapasiten daha geniş. Hemde kötü kalpi kapitalistlerin nasıl kötü ve hayın olduğunu görüyorsun behey be! ONlara karşı bayrağını açıyorsun! Heyt be!Herkesin kendince kapasitesi vardır. Benim de kendime göre kapasitem var, ve geçmişe baktığımda kendi ölçülerime göre kapasitemi oldukça arttırdığımı düşünüyorum. Kapitalizmin kötü kalpli olup olmaması ile ilgili absürd yorumlarını münasip tarafına havale ediyorum, ama söyleyeceğim şudur ki; evet yaşadıklarımdan öğrendiğim şeyler var.
4. Cümle
İşte budur! Hem entel, hem farklı hem kahraman, hepsi birden bir pakette! Daha ne ister benim tembel turk entelciğim be! İki kitapla hemen olaya giriveriyorsun.Evet, kendimi bir kahraman gibi görüyorum. Her sudoku bilmecesi benim için karanlıklar ülkesinin zaptedilmesi gerken bir kalesidir ve her sudoku çözüşümde zafer naraları atıyorum. Heyt be! Bir sudoku daha çözdüm ve karanlıklar ülkesinin bir kalesini daha zaptettim. Kahraman mamuli bu misyonu bitirdikten sonra diğer sudokulara doğru yönelecektir......
İtirazın var mı ludwig?!

Ben kendime göre bir kahramanım! Süper "mamuli" yim...keşfedilmemiş bir ülkenin sudokudan oluşan kalelerini tek tek zapteden bir kahramanım. Var mı itirazın ludwig!
Herkes kendinin kahramanıdır. Sen de kendi pisliğinin kahramanı olarak onu sağa sola savuruyorsun. Senin kahramanlığın da budur....
yolda yürürken beni tam tersi istikamette yürür görüyorsan, bunun sebebi, benim yanlış yönde yürüyor olmam değildir;
senin gittiğin yolları yürüyüp bitirdim, o yolun sonundan geri dönüyorum.
mamuli
Nov 2 2007, 08:13 PM
ikile ludwig,
başlığımı daha fazla kirletme.
kış kış... Şurada iki kelime konuşup fikir alış verişinde bulunacağız, içine etme muhabbetin.
Leopidas
Nov 3 2007, 05:58 PM
Yazılanlara uzun uzun cevap vermek istemiyorum. Ama bu konuda konuşulması gereken önemli noktalar var. Bunlardan biri proletarya diktatörlüğünün, tek kişinin diktatörlüğü veya bir parti diktatörlüğü olmadığıdır. Yani proletarya diktatörlüğü sizin anladığınız anlamda bir diktatörlük değildir. İkincisi Stalin bir sosyalist değil, bir karşı-devrimcidir. Üçüncüsü ise kapitalizm proletaryayı tasfiye etmiyor. Sadece el emeğini azaltarak kafa emeğinin ön plana çıkmasını sağlıyor. Bunun nedeni makineleşmeyle birlikte el emeğine olan gereksinimin azalmasıdır. Ama sizlerin deyimiyle "beyaz yakalılar" da birer işçidir.
mamuli
Nov 3 2007, 06:54 PM
Bunlardan biri proletarya diktatörlüğünün, tek kişinin diktatörlüğü veya bir parti diktatörlüğü olmadığıdır. Yani proletarya diktatörlüğü sizin anladığınız anlamda bir diktatörlük değildir.
En önemlisi bu sanırım. Proletarya diktatörlüğü nedir. Ama bu en önemli konuyu en sona almak istiyorum.
İkincisi Stalin bir sosyalist değil, bir karşı-devrimcidir.
Stalin hakkında fazla bir polemiğe girmeyeceğim. Pratikte olumsuz yıkımlarının yanında belki olumlu katkıları olmuştur ama kendisinin felsefi açıdan fazla bir önemi olduğunu düşünmüyorum.
Üçüncüsü ise kapitalizm proletaryayı tasfiye etmiyor. Sadece el emeğini azaltarak kafa emeğinin ön plana çıkmasını sağlıyor. Bunun nedeni makineleşmeyle birlikte el emeğine olan gereksinimin azalmasıdır. Ama sizlerin deyimiyle "beyaz yakalılar" da birer işçidir.
Evet beyaz yakalılar da işçidir. Ancak, beyaz yakalılar tarif edildiği gibi;
1. "zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan" proleterler değildir,
2. Sizin dediğiniz gibi genelde "kafa emeğiyle" çalışırlar "kol emeğiyle değil,
3. Beyaz yakalıların güçleri kafalarından gelmektedir, kollarından değil.
Bu üç niteliği bir araya getirdiğiniz zaman, beyaz yakalıların sınıf mücadelesi, mavi yakalıların, veya geçmişteki proletarya mücadelesinin aynısı olamaz ve olmamalı diye düşünüyorum.
Diyorsunuz ki, "Bunun nedeni makineleşmeyle birlikte el emeğine olan gereksinimin azalmasıdır." Haklısınız, el emeğine gereksinim azaldığı halde, kapitalizm yükseliş halinde ise, sömürü, artı değer artıyorsa, bunun sebebi kapitalizmin artık "kafa emeğiyle" çalışan proletarya'nın emeğine - kafa emeğine- el koymasıdır. Öyle ise, sosyalizmin gerçek ilerici sınıfı yaşamını kol emeğiyle sürdüren proletarya değil, tam tersine "kafa emeğiyle" sürdüren proletaryadır.
Saygılar,
Sevgiler.
Leopidas
Nov 3 2007, 07:32 PM
Sayın mamuli,
Bir insan isterse elle tutulabilir bir meta üretsin, isterse elle tutulamayan yani somut olmayan bir meta üretsin bunların yanında artı-değer de üretiyorsa o insan bir işçidir. Kol emeğiyle çalışan insanlar da sömürülmektedir ve işçi mücadelesinden bağımsız olarak bir mücadeleye sahip olamazlar. Çünkü bu durumu yaratan da kapitalizmin kendisidir. Ama kapitalizmde işaret ediyor ki; kafa emeğinin ağırlığı artacaktır. Ve bu da kafa emeğiyle çalışan işçileri "zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri olmayan kimseler" yapar. Ancak bu ayrım; mücadelede ayrım yaratmaz, yaratmamalıdır.
Leopidas
Nov 3 2007, 09:18 PM
QUOTE(nomorebet @ Nov 3 2007, 09:07 PM)

Tarihin tozlu sayfalarında yerini almış 1936 Sovyet anayasasındaki absürd kavramlarımı tartışıyorsunuz burada
Daha neyi tartıştığımızı bilmiyorsunuz.
mamuli
Nov 3 2007, 10:26 PM
Sayın Leopidas,
Renklerin ve tonların önemli olduğunu düşünüyorum. Örneğin Van Gogh'un yaptığı resimlerdeki tonlamalar o kadar ustacadır ki, resimlerin kopyaları orjinali kadar etkili olamamakatadır.
Elbette resmi resim yapan şey sadece renkler veya ustalık değil, aynı zamanda o resmin arkasındaki felsefedir.
Eğer işçi ve köylüleri çiziyorsanız Van Gogh gibi kocaman kaba elleri olan figürler çizebilirsiniz, ama herhalde bir cerrahı veya piyanisti ve ellerini çizerken ellerdeki ustalığı yansıtma çabası sözkonusu olur.
Felsefemizi doğru bir şekilde kurduktan ve ayakları üstüne oturttuktan sonra, hem bu felsefeyi resme doğru figurlerle aktarmak, hem de renkleri ve tonlamaları doğru bir şekilde kullanmak gerekir.
Devam edeceğim...
Saygılar
Sevgiler
dilaver
Nov 3 2007, 11:56 PM
ilginç buluyorum, kavramların kesinlikle bilinmedigini ve anlaşılmadıgını düşünüyorum. Sosyalizmin temeli kol ile kafa emegi arasındaki işbölümünün kaldırılmasıdır. Bu işbölümü kaldırılmazsa ne sosyalizmden ne de ileri aşamasından bahsedilenebilinebilir. Bu yüzden kol emekçilerinin karşısına kafa emekçilerini çıkarıp ta onların temelinde bir sosyalizm öngörmek bir miktar ekonomi bilmemektir gibi geliyor bana.
İkinci ve başlıgın hususu ise diktatörkük kavramı. ML teoriye göre devlet bir sınıfın diger bir sınıf üzerindeki baskı ve tahakküm aygıtır. Şu andaki tüm devletler ve de bundan evvel ve de bundan sonraki devletlerin tamamı diktatörlükür. Her bir devlet içerisinde ezen ve ezilen ayrımı vardır, bunun maddi temeli ise borsa, bürokrasi ve sermayedir. Proletarya diktatörlügü ise geniş bir çogunlugun, ezilenlerin ezenler üzerindeki diktatoryasıdır. Buna karşı çıkan arkadaşlar acaba azınlık diktatoryasını mı tercih ediyorlar, çogunlugun mu.
Sakın bu konuyu reel sosyalizme getirmeyin, önce teorik olarak tartışalım, sonra pratige gireriz.
saygılarımla