Jump to content

Tanrı Yoktur!


Recommended Posts

@Zavallı,

Yahu, ben sana evde durma meselesinin onlara 'işaret' ettiğini açıklamak amacıyla o ayeti gösterdim. Senin sorduğun ayet farklıydı. Şimdi gösterdiğin ayet ise açık olarak peygamber(asm)in hanımlarına hitap ediyor.

Bir anne-baba bir çocuğunu sakıncalı bir konuda uyarsa; diğer çocuğu bu sakıncalı durumda serbest davranabilir manasına mı gelir? Demek ki; o sakıncalı durum, uyarılan çocuk için daha büyük tehlike teşkil ediyor.

Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kurân)dan şübhe içindeyseniz, haydi onun benzerinden bir sûre getirin; eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, Allahdan başka şâhidlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın! Buna rağmen yapamazsanız ki aslâ yapamayacaksınız, öyle ise o ateşten sakının ki, yakıtı insanlarla taşlardır (ve) kâfirler için hazırlanmıştır! (Bakara, 23-24)

* Kuranın geçmiş ve gelecek hakkında verdiği gaybi haberlerin doğru çıkmasını nasıl açıklayacaksın? Diğer semavi kitapları nerden biliyor, diğer peygamberleri nerden biliyor ki; şu an o kitapları, o peygamberleri bilip kabul edenler var? Onlar o kitap ve peygamberleri Kurandan öğrenmediler.

* Kuranın okuma yazması olmayan bir peygambere(asm) inişini nasıl açıklayacaksın?

* Bir önceki asırda yaşayan Filistin'li büyük İslam alimi o semavi kitaplardan yaptığı incelemelerle, bozulmuş olmalarına rağmen, Hz. Muhammed'den (asm) bahseden tam 114 yer bulmuştur. Demek ki daha önce çok daha fazla varmış.

- ...Ama Faraklit gelince sizi tüm gerçeğe yöneltecektir. Çünkü kendiliğinden konuşmayacaktır. Ne işitirse onu söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir. (Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 13)

- ...O Faraklit beni yüceltecek, çünkü benimkinden alacak ve size bildirecek.(Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 14)

Faraklitolarak geçen kelimenin aslı; Süryanicede Münhamenna Yunancada Piriklitostur. Bu kelimenin birebir Arapça karşılığı iseAhmeddir.

"Ahmed", Efendimiz (asm)in bir ismi olduğu gibi, Kurân-ı Kerimde de, Onun İncilde Ahmed olarak geçtiği açıkça ifade edilmektedir:

"Hani Meryemoğlu Îsâ: Ey İsrâiloğulları! Muhakkak ki ben, benden önce (gönderilmiş) olan Tevrâtı tasdîk edici ve benden sonra gelecek ismi Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici olmak üzere size Allahın (gönderdiği) bir peygamberiyim! demişti. Fakat(Îsâ) onlara mucizelerle gelince: Bu, apaçık bir sihirdir! dediler." (Saff, 6)

"Ey ehl-i kitab! Muhakkak Resûlümüz (Muhammed) size geldi; Kitabdan (Tevrâttan, âhir zaman peygamberinin sıfatları ve recimâyeti gibi) gizlemekte olduğunuz şeylerin birçoğunu size açıklıyor, birçoğunu da (açıklamıyor) affediyor. Doğrusu size Allahdan bir nûr ve apaçık bir Kitab (Kurân) gelmiştir." (Maide, 15)

* Sizin Allah'ı inkar etmeniz şuna benzer: Bir ağaç var ki; kökü sağlam, kendisi sağlam, meyvesi tatlı ve görünüşü göze hoş gelir, ama siz sararmış olarak gördüğünüz bir yaprağa takıyorsunuz kafayı. Ki; o yaprağın sarardığı falan yok, sadece siz ışığın parıltısından öyle algılıyorsunuz.

Ayrıca; sizin ağacınız çürümüş, meyve verecek durumu dahi yok.. Hani davanız diyorum, ispat diyorum, anca muhalefet diyorum..

@anibal,

Öncelikle haddini bil, doğru konuş bakalım; ağız bozmakla ispatı çürütemezsin..

Ayrıca, Osmanlı hakkında bunları söyleyip herkesin bildiği gerçekleri inkar etmen gerçekten çok garip.

İngiltere hakkında bir yazı buldum. Kaynağını bilmiyorum ama bu tarz şeyleri çok duyduk; İslamın ulaşmadığı yerde bunların yaşanmış olma ihtimali epey yüksek:

[İnanılmaz ama gerçek (ingiliz tarihi şaka gibi)

Kim demiş tarih sıkıcıdır diye...

Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz

gibi değilse eskiden İngilte re'de bu işlerin nasıl yapıldığını düşünün,

1500'lerde İngiltere'de işler şöyle yapılıyordu:

İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı . Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. İngilizce'deki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' (Don't throw the baby out with the bathwater) deyimi buradan gelmektedir.

Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. İngilizce'deki 'kedi-köpek yağıyor' (It's raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.

Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu.

Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan

İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden

yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır.

Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman (thresh) seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı 'thresh hold' (saman tutan; Türkçesi eşik idi.

Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler

ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok

uzun süre kazanda kalıyordu. '

Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük' (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old)

tekerlemesinin menşei budur. Bazendomuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı . Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı. Birisinin

eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna 'yağ çiğnemek' (chew the fat)

adı veriliyordu.

Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep

oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler

buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.

Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı . Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten

yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman

kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu. Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.

Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim

insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına

toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu.

İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer

bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor,

kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı .

Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri

olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu

mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti 'graveyard shift')

denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur ('saved by the bell') bazıları

da 'ölü zilci' (dead ringer) olurdu.

Gerçekler bunlar:

Kim demiş tarih sıkıcıdır diye:

Ortaçağda Avrupa'daki rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı. Kastilya Kraliçesi İsabella bile 50 yıldan fazla

süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı. Kirlilik adeti Amerika'ya da bulaşmış Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde ''banyo yapmayı yasaklayan'' ya da belirli

kısıtlamalar getiren kanunlar çıkarılmıştı. Philadelphia' da ise kanunla bir ay içinde birden fazla banyo yapan insanlar cezaevine gönderiliyordu.

Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa'da lazımlıkları sokaklaraboşaltma adeti

17. yüzyıla kadar sürdü. Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını

lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü.

1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma

ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti. 19. yüzyıla gelindiğinde, kesin olarak

tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti...]

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 229
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

@Zavallı,

Yahu, ben sana evde durma meselesinin onlara 'işaret' ettiğini açıklamak amacıyla o ayeti gösterdim. Senin sorduğun ayet farklıydı. Şimdi gösterdiğin ayet ise açık olarak peygamber(asm)in hanımlarına hitap ediyor.

e tamam işte...kırıtmayın diyor konuşurken.....ama sadece peygamberin eşleri kırıtmayacakmış....sizlerin karı-kızları için bi yasak yok....senin mantığınla bakıyoruz olaya ......???sizlerin karıları- kızları bu kırıtma yasağından muaflar....

KIRITABİLİRLER !!!

@Zavallı,

Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kurân)dan şübhe içindeyseniz, haydi onun benzerinden bir sûre getirin; eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, Allahdan başka şâhidlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın! Buna rağmen yapamazsanız ki aslâ yapamayacaksınız, öyle ise o ateşten sakının ki, yakıtı insanlarla taşlardır (ve) kâfirler için hazırlanmıştır! (Bakara, 23-24)

* Kuranın geçmiş ve gelecek hakkında verdiği gaybi haberlerin doğru çıkmasını nasıl açıklayacaksın? Diğer semavi kitapları nerden biliyor, diğer peygamberleri nerden biliyor ki; şu an o kitapları, o peygamberleri bilip kabul edenler var? Onlar o kitap ve peygamberleri Kurandan öğrenmediler.

* Kuranın okuma yazması olmayan bir peygambere(asm) inişini nasıl açıklayacaksın?

sen önce kuran NERDEN İNMİŞ !!! onu bi açıkla....ben sonradan yapacağım açıklamalarımı !! ???

@Zavallı,

* Bir önceki asırda yaşayan Filistin'li büyük İslam alimi o semavi kitaplardan yaptığı incelemelerle, bozulmuş olmalarına rağmen, Hz. Muhammed'den (asm) bahseden tam 114 yer bulmuştur. Demek ki daha önce çok daha fazla varmış.

- ...Ama Faraklit gelince sizi tüm gerçeğe yöneltecektir. Çünkü kendiliğinden konuşmayacaktır. Ne işitirse onu söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir. (Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 13)

- ...O Faraklit beni yüceltecek, çünkü benimkinden alacak ve size bildirecek.(Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 14)

Faraklitolarak geçen kelimenin aslı; Süryanicede Münhamenna Yunancada Piriklitostur. Bu kelimenin birebir Arapça karşılığı iseAhmeddir.

"Ahmed", Efendimiz (asm)in bir ismi olduğu gibi, Kurân-ı Kerimde de, Onun İncilde Ahmed olarak geçtiği açıkça ifade edilmektedir:

"Hani Meryemoğlu Îsâ: Ey İsrâiloğulları! Muhakkak ki ben, benden önce (gönderilmiş) olan Tevrâtı tasdîk edici ve benden sonra gelecek ismi Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici olmak üzere size Allahın (gönderdiği) bir peygamberiyim! demişti. Fakat(Îsâ) onlara mucizelerle gelince: Bu, apaçık bir sihirdir! dediler." (Saff, 6)

"Ey ehl-i kitab! Muhakkak Resûlümüz (Muhammed) size geldi; Kitabdan (Tevrâttan, âhir zaman peygamberinin sıfatları ve recimâyeti gibi) gizlemekte olduğunuz şeylerin birçoğunu size açıklıyor, birçoğunu da (açıklamıyor) affediyor. Doğrusu size Allahdan bir nûr ve apaçık bir Kitab (Kurân) gelmiştir." (Maide, 15)

* Sizin Allah'ı inkar etmeniz şuna benzer: Bir ağaç var ki; kökü sağlam, kendisi sağlam, meyvesi tatlı ve görünüşü göze hoş gelir, ama siz sararmış olarak gördüğünüz bir yaprağa takıyorsunuz kafayı. Ki; o yaprağın sarardığı falan yok, sadece siz ışığın parıltısından öyle algılıyorsunuz.

Ayrıca; sizin ağacınız çürümüş, meyve verecek durumu dahi yok.. Hani davanız diyorum, ispat diyorum, anca muhalefet diyorum..

Acaba Kur'anın dışında İslam peygamberi ile ilgili bir bildiri var mıdır? Eski Yahudi ve Hristiyan yazılarında O'nun geleceğine ilişkin herhangi bir şey söylenmekte midir? Bazı Müslümanlar ise; incil'in Yuhanna 16:7.nci ayetinin, Kur'anın Al-A'raaf suresi (7:157) ve Al-'aff suresinde (61:6) tanımlanan bazı kehanetleri bildirdiğine inanmaktadırlar.

Oysa Hamza, Cilt 1 sahife 330'da, "Biz Yuhanna 16:7.nci ayetini Eski ve Yeni Anlaşma'nın ışığı altında incelersek, adı geçen bu sureyi (7:157) yukarıdaki öngörüyü geçerli kılan bir bildiri olarak gösteremeyiz" demektedir. Yahudileri, Hristiyanları ve Müslümanları aynı çelişkiye düşüren tüm yanlış anlama İncili tercüme eden kişilerin "teselli edici veya yardımcı" anlamında kullandıkları paraklet sözcüğünün yazılış ve okunuşundan gelmektedir. Biz bu sözü paraklet olarak mı yoksa periklit olarak mı okuyacağız?

Müslümanlar orijinal Yeni Anlaşma'nın Grekçe yazıldığını çok iyi bilmektedirler. Grekçe dilindeki "periklet" kelimesi "yüce, göksel, medhedilmiş" anlamlarına gelirken; İncil'de kullanılan asıl sözcükse "teselli edici, avutucu, savunucu" anlamlarına gelmektedir. Bu nedenle, Müslümanlar Kur'andaki (61:6) bu sureye dayanarak, İncil'de (Yuh.14:16 ve 16:7) geleceği bildirilen kişinin kendi peygamberleri olduğunu ileri sürmektedirler. Çünkü yukarıdaki Kur'an ayetinde geçen Arapça sözcük "Ahmed" Muhammed'in adlarından biridir ve övülmüş, medhedilmiş anlamına gelmektedir.

GREKÇE, PARAKLET KELİMESİNİ DO?RULAMAKTADIR:

Bazı Müslümanların yapmaya çalıştıkları şey, bu kelimenin (PARAKLETOS) sesli harflerini (a-a-e-o), öbür kelimenin (PERİKLYTOS) e-i-y-o gibi harfleriyle değiştirmektir. Seslilerin kelimeye dahil edilmediği dönemlerde, İbranice ve Arapça gibi dillerde yazarın hangi sesli harfi kullanacağ konusunda birtakım tartışmalı boşluklar vardır. Ama aynı şey Grekçe'de yoktur; çünkü tüm sesli harfler Grekçe metinlerde açıkça yazılır.

GREK EL YAZMALARI "PARAKLETOS" KELİMESİNİ DO?RULAR:

Eğer bu kelimenin nasıl yazıldığı konusunda herhangi bir kuşku varsa, bunu mevcut el yazmalarından anlamak mümkündür. Bunlar, en eski el yazmaları olan Codex Siniaticus ve Codex Alexandrianus (ki şu anda Londra'da British Müzesindedirler) da dahil olmak üzere her isteyenin araştırmasına açıktırlar. Zaten, Yeni Anlaşma'nın Muhammedin devrinden öncelere giden 70'den fazla Grekçe el yazması vardır ve bunların hiçbirinde de PERİKLYTOS kelimesi kullanılmaz.

ÖYLEYSE MUHAMMET "PARAKLETOS" OLAMAZ:

Bir müslüman için, İncil ve Tevratın dışında Kur'andaki Al A'raf (7:157) suresinde işaret edildiği gibi, İslam Peygamberinin geleceğine ilişkin bir kanıt bulabilmek konunun asıl amacını oluşturmaktadır. Nasıl ki Kur'an için tek otorite Hz. Muhammet'se Hz. Muhammet için de tek kaynak Kur'andır. Bunun dışında Hz. Muhammet için başka kriter yoktur. Bu da dolaylı olarak sürekli öne sürülen ama yapılan araştırmalar sonucu geçerliliği olmayan bir iddiadan öte gitmez. İncil'de Hz. Muhammed'e ilişkin olarak İsa tarafından ortaya konulan bir peygamberlik olmadığından; müslümanlar kendi peygamberlerinin güvenilirliğini sağlamak için bir dış kanıt bulma konusunda oldukça büyük sıkıntı çekmektedirler.

ÖYLEYSE PARAKLETOS KİMDİR

Müslümanlar için bir diğer problem de İncil'de adı geçen Yuh 14:16 nolu ayetin sözlerinde yatar. ×öyleki; "Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye bir başka Yardımcı gönderecek". Pek çok müslüman Kitabı açıp Yuh 16:7 ile birlikte bu ayeti okur ve Kitabı kapatır. Onların kavrayamadıkları husus Kitabın bir bölümünü alıp diğer yerleri görmezlikten gelmeni çok sakıncalı olduğudur. Bir okuyucu gerçekten de samimi bir şekilde ilgileniyorsa kendi amacına uygun olan ayetleri veya tümceleri okumadan önce bölümün tümüne bakmalıdır. Ve bunu yaptığında görecektir ki İsa Mesih, Yuhanna 14:16 ve 16:7 nolu ayetlerde, gelecek Parakletos'un kimliği ve gelişiyle ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir.

Yuhanna 14 ve 16 ncı bölümlere göre İsa gelecek Parakletosun bir insan olamıyacağını söyler, şöyleki:

* Yuh.14:16..."o sonsuza dek sizinle birlikte olacak" (oysa bir insan sonsuza dek yaşamaz).

* Yuh.14:17..."o gerçeğin ruhu olacaktır" (bir insan ruhtan farklıdır).

* Yuh.14:17..."dünya onu ne görür" (oysa insan görülür).

* Yuh.14:17..."ve ne de onu tanır" (oysa insan tanınır).

* Yuh.14:17..."ve o içinizde olacaktır"(bir insan başkasının içinde olamaz).

İsa kendisini işaret ederek Parakletosun özel bir misyonu olduğunu söyler, şöyleki:

* Yuh.14:26..."Babanın benim adımla göndereceği"

* Yuh.14:26..."size söylediğim tüm şeyleri hatırlatacak"

* Yuh.16:08..."o günah karşısında tüm dünyanın suçluluğunu gösterecek"

* Yuh.16:14..."o beni yüceltecek"

İsa Parakletosun bir ruh olduğunu yineler:

* Yuh.14:17..."Gerçeğin Ruhu"

* Yuh.14:26..."Yardımcı (Parakletos) Kutsal Ruh"

YANIT 50 GÜN SONRA GELEN KUTSAL RUHTUR

Metinden de anlaşıldığı kadarıyla hiç bir peygamber veya ruhsal varlık parakletosun yerini tutamaz. Bunları göz önüne alın: "o, sonsuza dek onlarla birlikte olacak, başkaları tarafından ne görülecek ve ne de tanınmayacak ve İsa Mesih'i yüceltirken söylediklerinin tümünü onlara hatırlatacak." İncil'de bu nitelikleri taşıyan bir tek varlık görülmektedir o da İsa'nın gösterdiği ve parakletos olarak betimlediği İncil'in Kutsal Ruh'udur. O, yukarıda söylenen tüm şeyleri yerine getirecektir.

Göğe alınmadan hemen önce İsa, Elçilerin İşleri 1.nci bölümde Kutsal Ruh için (Yuh.14:16 ve 16:7'de vaadettiği) şöyle söylemektedir:

* Elçi.1:1 "Baba'nın vermiş olduğu ve benden duyduğunuz sözün gerçekleşmesini bekleyin"

* Elçi.1:5 "Sizler birkaç güne kadar Kutsal Ruhla vaftiz edileceksiniz"

Görülüyor ki İsa'nın kendisinden bahsettiği "yardımcı" güçle donanarak, O'nun göğe alınışından 10 gün sonra (dirilişin 50.nci günü olduğu için Pentikost günü denilir), ama Muhammedin doğuşundan tam 570 yıl önce gelen Kutsal Ruh'tur.

Kutsal Ruh vaadi

Yuh.16:7 40 GÜN SONRA

İsa'nın göğe alınışı 10 GÜN SONRA

Pentikost Elçi 2:1 570 YIL SONRA

Muhammedin doğuşu

PEKİ SÖYLENENLER İÇİN NE DİYELİM?

Kur'an Sure 7:157 ve 61:6, daha önceden Tevrat ve İncil'de açıklanan bir peygamberden (Muhammet, Ahmet) bahsetmektedir. Öyleyse bu bölümlerin bulunması gerekmektedir. Çünkü, onlar olmadan, ölümlü bir insanın yaptığı tanıklıkla kendisini bir milyarın üstündeki bir müslüman topluluğuna peygamber olarak kabul ettirecek bir başka kanıtı olmayacaktır. Ama, bununla birlikte gelecek bir peygamberden bahseden bu tür bildiriler İncil'in her hangi bir bölümünde yoktur.

Oysa, Müslümanlar ise bu ayetlerin (Yuh. 16:7, 14:16) kendi peygamberlerini (Ahmed) işaret ettiğine inanırlar. Acaba öylemi? Pekala! vaadedilen bu "danışman" bir peygamber mi, yoksa özellikle İncil'de vurgulanan Kutsal Ruh mudur? Sizler tüm bu ayetleri okurken buraya kadar anlatılanları da şöyle bir düşünün. Bir sonuca ulaşmanız gerekir. Ve gözlerinizin önündeki kanıtlara dayanarak, İncil'in Yuhanna 14:16 ve 16:7.nci bölümlerinde behsedilen kişinin gerçekten kim olduğuna kendiniz karar verin.

Al A'raf Suresi 7:157

"...yanlarındaki İncil ve Tevrat'ta buldukları, okuyup yazması olmayan peygambere uyanlar..."

Al Saff Suresi 61:6

Meryem oğlu İsa:"Ey İsrailoğulları! doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı "Ahmed" olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın size gönderdiği bir peygamberim" demişti.

Yusef Ali'nin tercümesinden alındı.

Kaynak http://www.domini.org

"Kaynak" : http://www.islamacevap.net/turkce/muhammed/muhplaraklet.html

http://www.hristiyanforum.com/forum/showthread.php?t=337221

tarihinde Zavallı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

sen önce kuran NERDEN İNMİŞ !!! onu bi açıkla....ben sonradan yapacağım açıklamalarımı !!

:D :D :D

Bre Zavallı, böyle zor sorular sorulur mu ?

Bence leylek getirdi, ama emin değilim!

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kim demiş tarih sıkıcıdır diye...

Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz

gibi değilse eskiden İngilte re'de bu işlerin nasıl yapıldığını düşünün,

1500'lerde İngiltere'de işler şöyle yapılıyordu:

İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı . Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. İngilizce'deki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' (Don't throw the baby out with the bathwater) deyimi buradan gelmektedir.

Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. İngilizce'deki 'kedi-köpek yağıyor' (It's raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.

Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu.

Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan

İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden

yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır.

Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman (thresh) seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı 'thresh hold' (saman tutan; Türkçesi eşik idi.

Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler

ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok

uzun süre kazanda kalıyordu. '

Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük' (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old)

tekerlemesinin menşei budur. Bazendomuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı . Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı. Birisinin

eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna 'yağ çiğnemek' (chew the fat)

adı veriliyordu.

Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep

oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler

buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.

Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı . Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten

yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman

kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu. Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.

Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim

insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına

toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu.

İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer

bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor,

kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı .

Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri

olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu

mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti 'graveyard shift')

denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur ('saved by the bell') bazıları

da 'ölü zilci' (dead ringer) olurdu.

Gerçekler bunlar:

Kim demiş tarih sıkıcıdır diye:

Ortaçağda Avrupa'daki rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı. Kastilya Kraliçesi İsabella bile 50 yıldan fazla

süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı. Kirlilik adeti Amerika'ya da bulaşmış Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde ''banyo yapmayı yasaklayan'' ya da belirli

kısıtlamalar getiren kanunlar çıkarılmıştı. Philadelphia' da ise kanunla bir ay içinde birden fazla banyo yapan insanlar cezaevine gönderiliyordu.

Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa'da lazımlıkları sokaklaraboşaltma adeti

17. yüzyıla kadar sürdü. Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını

lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü.

1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma

ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti. 19. yüzyıla gelindiğinde, kesin olarak

tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti...]

Yahu bırak şimdi Avrupa'nın, Amerika'nın tarihini, sen kendi tarihine yani arapların tarihine bak! O adamlar çoktan her alanda sizleri geçti, sizler hala böyle boş laflarla kendinizi avutuyorsunuz ve ortaçağ karanlığında çırpınıp duruyorsunuz. Sizlerin bu avunmanıza züğürt tesellisi deniyor.

Şimdi senin peşine takıldığın adam 9 yaşındaki bir çocukla gerdeğe girmiş mi? Girmiş.

Evlatlığının karısı ile evlenmiş mi? Evlenmiş.

Anasını, babasını, ailesini, arkadaşlarını öldürttüğü kadınlarla evlenmiş mi? Evlenmiş.

Kendisine hediye edilen 2 cariyeden birini kendine ayırıp diğerini de arkadaşına hediye etmiş mi? Etmiş.

Kurduğu çetenin yaptığı soygun ve yağmadan elde edilen ganimetin beşte birini almış mı? Almış.

Teslim olmuş ve aman dileyen bir kabilenin bütün erkeklerini öldürtüp, kadınlarını ve çocuklarını köle yapmış mı? Yapmış.

İşte senin taptığın adamın karakteri bu.

Sana bir soru: Bir insan bu araplara inanmadı sonsuza kadar yakılmalı mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

@anibal,

Öncelikle haddini bil, doğru konuş bakalım; ağız bozmakla ispatı çürütemezsin..

Ayrıca, Osmanlı hakkında bunları söyleyip herkesin bildiği gerçekleri inkar etmen gerçekten çok garip.

İngiltere hakkında bir yazı buldum. Kaynağını bilmiyorum ama bu tarz şeyleri çok duyduk; İslamın ulaşmadığı yerde bunların yaşanmış olma ihtimali epey yüksek:

[İnanılmaz ama gerçek (ingiliz tarihi şaka gibi)

Kim demiş tarih sıkıcıdır diye...

Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz

gibi değilse eskiden İngilte re'de bu işlerin nasıl yapıldığını düşünün,

1500'lerde İngiltere'de işler şöyle yapılıyordu:

İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı . Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. İngilizce'deki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' (Don't throw the baby out with the bathwater) deyimi buradan gelmektedir.

Vıdı bıdı zıdı budu....

Meraklısı yukardan okuyabilir..

Behey geri zekalı moron, işte dediğimiz yere geldin mi, gelmedin mi?

Bir bak bakalım, güç varken, mesela "Roma" zamanında böyle miymiş o dediğin yerler? Yoksa islam alemini hala ulaşamadığı arıtma, temizlik ve kanalizasyon sistemini kuran roma, sizin bu malum kıçını silmek için 3 taş arayan tayfanızdan ne kadar ileriymiş?

Tam dediğimizi söylüyorsun işte mankafalı budala. Roma dağılıp, ortada güç denen bir şey kalmayınca, osmanlı filan çıkmış, yağma etmiş işte zayıf bulduğu yerleri. Taaa ki ne zamana kadar?

Senin üslubunla anlatalım. Müsloşlar kıçının deliğini, hela taşının deliğine denk getirmeye uğraşırken, birileri gitmiş klozeti icat etmiş. Ve ne olmuş, hala o iki deliği birbirine isabet ettirmeyi beceremeyip, kıçını silmek için 3 taş aramaya giden, kalanı da oturup kıç deliğini hela taşının deliğine denk getirmeye uğraşan müslümanları, o klozeti icat eden ingiliz, fransız falan gavruları tarumar edivermiş.

İşte olan biten bu. Ki bizde başka bir şey demedik zaten. Devri zamanında pisliğini yıkamaktan aciz zavallıların karşında aslan kesilen, ama oturup sıçmayı akıl edecek kadar sıradan bir güce denk gelince yok olup bitiveren bir osmnalıdan bahsediyoruz. Senin yazdıkların da, işte aynen bunun itirafı di mi sanki?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bigbang ile ilgili oku diyorum sen tamam okuyacam diyorsun sonra gelip burda ahkam kesiyorsun...

Arkadasim bigbang oncesinde enerji var diyorsun sonra gelip bilim otoritesi gibi o bilimsel degil bu bilimseldir felan filan...

Ben yaraticinin karsisina konumlandirilan zorunlu varliklarin artik zorunlu varlik olamayacaklarini soyluyorum ve bunu bilimsel kriterleri karsilayan bir teori olan bigbang sayesinde oldugunu gosteriyorum sen kalkmis kapi arkasinda bilinmez bir seyden bahsediyorsun...

Bilim oraya bilinmez demiyor bunu defalarca soylememe ragmen anlamiyorsun, anlamak istemiyorsun...

Ora hicliktir, yokluktur...

Sana birsey anlatacagimi dusunmuyorum o yuzden yazdiklarina cevap veremiyecem maalesef...Google bilgileriyle olmaz bu isler, okuyacaksin, cok sırıtıyor maalesef...

Adam bigbang öncesini(?) hiçlik/yokluk zannediyor. Daha doğrusu kabul etmiş. Bir yaşıma daha girdim diyecem ama, bu teist kafasını sayısız kere tecrübe ettiğimiz üzere şaşıracak dimağ, girecek de yaş kalmadı. ...

(Seksen tane teori var, adamlar cern'de orda burda kafa patlatıyor; bizim teist müslüman gardaşlarımız ise olaya çoktan vakıf olup çözmüş: Ne teorosi garrdaşım!!! Allah o allah annadın mı gafir pezevenk!)

Sonra o hiçlik=tanrı (nedendir bilinmez)

tanrı da= allah oluyor. (orasını biliyoruz bi bakıma)

değişik bir metamorfoz. (suyundan da koy)

Google bilgileriyle olmaz değil, aslında tam da tersine, sadece google bilgileri ile dahi önlenebilir bu rezalet. Ben uydurdum oldu tanrısı rezaleti.

Hakikaten "birinin" yazdıkları çok sırıtıyor..

Böyle her haltı çözmüş de, sonsuzluğu hallaç pamuğu gibi atıp allahı bulmuş edasıyla kafayı yastığa nasıl rahat koyduklarını hiç anlayamamışımıdır.

Arkadaş, insan bari kendine samimi olur yahu..hiç mi gerçek merak, gerçek şüphe yok içinizde..biri buna kakalamış -çoktaan itin götüne kaçan- indirgenemez kompleksi, adam hala onu sayıklayıp duruyor..ahlak tanrı ile rasyonel temellendirilebilirmiş! Hayattaki anlam(?) sadece onunla mümkünmüş! Canliligi sadece o meydana getirebilirmiş! Dayanak nedir?

İşkembenin ta kendisi!

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

@ Zavallı,

* Niye yazının devamını okumazsınız anlamıyorum.. Ben sana desem ki; hak yeme, diğer insanların hak yemekten mesul olmayacağı anlamına mı geliyor? Zaten hak yenilmemesi gerektiği biliniyor. Sadece ek olarak uyarılıyor. Bu kadar basit..

* Nerden inmiş zor değil saçma bir soru olmuş. 23 sene boyunca parça parça inmiştir..

[said b. Cübeyr'den: Kur'ân, tamamı birden olarak Kadir gecesinde dünya semasına indi de yıldızların mevkiinde oldu, Allah onu Resulüne bir kısmı, bir kısmının ardınca indiriyordu deyip sonra: "İnkâr edenler: 'Kur'ân ona bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu ağır ağır okuduk." (Furkan, 25/32)] (Elmalılı Tefsiri)

* Kelimede fazla harf farkı yok ve değiştirilmiş olan bir semavi kitaptan söz ediyoruz.

Kaynak gösterdiğin hristiyan forumundan 'katoliküye' adlı kullanıcının yazısı:

'[15] Si diligitis me, mandata mea servate: [16] et ego rogabo Patrem, et alium Paraclitum dabit vobis, ut maneat vobiscum in aeternum, [17] Spiritum veritatis, quem mundus non potest accipere, quia non videt eum, nec scit eum: vos autem cognoscetis eum, quia apud vos manebit, et in vobis erit. [26] Paraclitus autem Spiritus Sanctus, quem mittet Pater in nomine meo, ille vos docebit omnia, et suggeret vobis omnia quaecumque dixero vobis. Yuhanna - 14 Kutsal Ruh vaadi 15«Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz. 16-17Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhunu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır. 26Ama Baba'nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak. --- Mesih'in bahsettiği Kutsal Ruhtur.'

- Peki kutsal ruh 50 gün sonra onlara her şeyi öğretmiş mi, Hz. İsa(as)nın bütün söylediklerini hatırlatmış mı? Bundan kim kastediliyor olabilir?

Bozulmuş bir kitap olduğu için böyle şeyler normal. İçine iyice girdikçe daha çok belirsizleşiyor. Ben sadece bozulmuş halinden dahi delil göstermek istedim. Önceki yazdıklarım bile sizi ikna edememişken niye böyle bi şey yaptıysam..

@ Sağduyu,

NotImportant a sorduğum soruyu sana da sorayım. Senin iddian ne? Muhammed(asm) geldi Kuranı uydurdu mu? Yoksa gelmedi Kuranı insanlar mı uydurdu? Yoksa geldi, Kuran da Allah kelamıdır ama ben yine de inat edicem mi diyorsun?

* Soru: Bir kâfirin küfür ile ilgili günahı mahduttur, kısa bir zamanı işgal ediyor. Ebedî ve sonsuz bir ceza ile cezalandırılması İlâhi adalete uygun olmadığı gibi, Ezeli hikmete de muvâfık değildir; merhamet-i İlâhiye müsaade etmez?..

Cevap: O kâfirin cezası gayrimütenahi olduğu ve kısa bir zamanda irtikâp edilen o küfrün, sonsuz bir cinayet olduğu altı cihetle sabittir:

Birincisi: Küfür üzerine ölen bir kâfir, ebedî bir ömürle yaşayacak olursa, o sonsuz ömrünü herhalde küfürle geçireceği şüphesizdir. Çünkü kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu itibarla, o bozulmuş olan kalbin sınırsız bir cinayete istidadı vardır. Binaenaleyh, ebedî cezası, adalete muhalif değildir.

İkincisi: O kâfirin günahı sınırlı bir zamanda ise de, sonsuz derecede büyük olan umum kâinatın, vahdaniyete olan şehadetlerine gayrimütenahi bir cinayettir.

Üçüncüsü: Küfür, sonsuz nimetlere hakaret olduğundan, sonsuz bir cinayettir.

Dördüncüsü: Küfür, sonsuz olan zat ve sıfât-ı İlâhiyeye cinayettir.

Beşincisi: İnsanın vicdanı, görünüşte sonlu ise de, gerçekte ebede bakıyor ve ebedi istiyor. Bu itibarla, sonsuz kabiliyeti olan o vicdan, küfürle pislenerek mahvolur, gider.

Altıncısı: Zıt, zıddına ters ise de, çok hususlarda aynı özellik taşır. Binaenaleyh iman, ebedi lezzetleri meyve olarak verdiği gibi, küfür de elim ve sonsuz elemleri âhirette intaç etmesi, şe'nindendir.

Bu altı cihetten çıkan netice ve gayrimütenahi olan bir ceza, gayrimütenahi bir cinayete karşı ayn-ı adalettir.

Bu konu ile ilgili başka bir sual: Kısa bir zamandaki küfre mukabil, hadsiz bir zaman cehennemde hapis nasıl adalet olur?

Cevap: Sene, üçyüz altmış beş gün hesabıyla, bir dakikada cinayet, yedi milyon sekiz yüz seksen dört bin dakika hapis iktizası kanun-u adalet iken; bir dakika küfür, bin katl hükmünde olduğundan, yirmi sene ömrünü küfürle geçiren ve küfür ile ölen bir adam, kanun-u adaletle elli yedi trilyon iki yüz bir milyar iki yüz milyon sene beşerin kanun-u adaletiyle hapse müstehak olur.

Elbette Halidina fiha ebeden adalet-i İlahî ile vech-i muvafakatı bundan anlaşılıyor.

"Birbirinden gayet uzak iki adedin sırr-ı münasebeti şudur ki: Katl ve küfür, tahrib ve tecavüz olduğu için, gayre tesirat yapar. Bir dakikada katl, lâakal zâhirî âdete göre on beş sene maktulün hayatını selbeder, onun yerine hapse girer. Bir dakika küfür, binbir esma-i İlahîyi inkâr ve nukuşlarını tezyif ve kâinatın hukukuna tecavüz ve kemalâtını inkâr ve hadsiz delail-i vahdaniyeti tekzib ve şehadetlerini reddetmek olduğundan kâfiri, binler seneden ziyade esfel-i safilîne atar, Halidine de hapseder."(Lemalar, Yirmi Sekizinci Lem'a)

"Soru: Pekâlâ, o ebedî ceza hikmete muvafıktır; kabul ettik. Amma merhamet ve şefkat-i İlâhiyeye ne diyorsun?"

"Cevap: O kâfir hakkında iki ihtimal var. O kâfir, ya yokluğa gidecektir veya daimî bir azap içinde mevcut kalacaktır. Varlığın -velev Cehennemde olsun- yokluktan daha hayırlı olduğu vicdanî bir hükümdür. Zira yokluk sırf şerr olduğu gibi, bütün musibet ve kötülüklerin de merciidir. Vücut ise, velev Cehennem de olsa, hayırdır. Buna binaen kâfirin meskeni Cehennemdir ve ebedî olarak orada kalacaktır."

"Fakat kâfir, kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmişse de, amelinin cezasını çektikten sonra, ateşle bir nevi ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden azade olur. O kâfirlerin dünyada yaptıkları hayırlı amellerine mükâfaten, şu merhamet-i İlâhiyeye mazhar olduklarına dair işârât-ı hadisiye vardır." (İşaratü'l-İcaz, s.81)

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/7938/kafirlerin-ebedi-cehennemde-kalmasi-nasil-adalet-olur-cehennem-azabi-neden-ebedi-olsun-allah-in-sefkati-anne-sefkatinden-daha-cok-oldugu-halde-neden-cehennemi-yaratti.html

***** Yoruldum artık. Yazdıklarım hiç okunmuyor, anlaşılmaya çalışılmıyor. Baştaki amacım Allahın varlığını herkesin anlayabileceği şekilde anlatmaktı. Gerçekten birilerinin istifade edebileceğini düşünmüştüm, hata bende.

Ve burada karşılıklı saygı içinde tartışabileceğimizi düşünmüştüm. Ama sürekli Allah'ı, Peygamber(asm)i, Kuranı ve beni aşağılamaya ve alaya almaya kalkışıyorsunuz.

Önceki yazılarımla beraber bu kadar şey yazdıktan sonra; gerçekten samimice sorusu olan varsa ve vakit bulabilirsem ona cevap vermeye çalışırım. Onun dışında benden buraya kadar....

tarihinde Ömer13 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

@bir_akil_insan,

Sana neden rezalet geliyor biliyor musun? Algılarını kapatmışsın, inat damarıyla hareket ediyorsun.

Batı, özgürleşti ve batıl olan dinlerinin taassuplarından kurtulup bilimsel olarak ilerlemeye başladı.

Bizim durum farklı, bizim özgürlüğümüz elimizden alındı. Aydınlanma diye; binlerce alim katledildi, harf inkılabı yapıldı. Tabi bi anda cahil kalırız. Japonya dahi 2 atom bombası patlatıldığı halde, anlaşma esnasında 'harflerini değiştireceksin' dendiğinde; üstünlük karşı tarafta olmasına rağmen bu maddeyi reddetmiş.

Daha da yazarım da konu farklı yerlere kayıyor..

Cabir Bin Hayyan(721-815) diyor ki:

"Maddenin en küçük parçası olan "cüz-ü la yetecezza" (atom)'da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir güç (enerji) meydana gelir ki, Bağdat'ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü Teala'nın kudret nişanıdır."

İbni Sina(980-1037),

Tıpla alakalı birçok eser yazmıştır; bunlar arasında özellikle kalp-damar sistemi ile ilgili olanlar dikkat çekiyor. Ancak, İbn-i Sinâ dendiğinde, onun adıyla özdeşleşmiş, 16. yüzyılın başlarına kadar okunmuş ve kullanılmış 1.000.000 kelimelik bir tıp ansiklopedisi olan "el-Kânûn fî't-Tıb" (Tıp Kanunu) adlı eseri akla gelir. Ayrıca tıp alanında mikrobun varlığını keşfeden bilim adamıdır.

Nurettin Batruci(????-1217),

Modern astronominin kurucusu kabul edilir ve bütün gezegenlerin iki kutuplu olduğu, gök cisimlerinin hareketlerinin kutuplar arasında olduğunu, gezegenlerin günlük dönüşlere sahip olduklarını, yıldızların bulunduğu gök tabakalarının değişken olduğunu, gök cisimlerinin hareketlerinin doğudan batıya doğru olduğunu v.b gibi birçok astronomi gerçeğini bundan 800 sene önce tespit etmiş batılı ilim adamları ise ondan 400 veya 500 sene sonra bunları fark edebilmişlerdir.

İşte müslüman bilim insanlarından bazıları bunlar..

:D

Daha yazmayın çünkü uydurdukça uyduruyorsunuz. Japonya ne zaman latin alfabesine zorlanılmış da reddetmiş?

Tarihi, kerameti bir avuç surat kılı olan soytarılardan öğrenince, bu tür zırvaları gerçek sanmanız normaldir.

İbni sina'yı ve benzerlerini müslüman sanmanız da pek gülünç; bu forumu bir araştırın, en azından ibni sina ve diğerlerinin ne olduğu hakkında bir fikriniz olur.

Bu insanlar, islamın kanla yayıldığı coğrafyada doğmuş, dönemi halifelerinin açık fikirliliği sayesinde kendilerine yaşam alanı bulmuş ve fakat sonraları çoğunlukla ölüm tehditleri ve ölüm korkusu ile ortadan kaybolmuş ya da bulduklarını, bence budur ama allah daha iyisini bilir benzeri zırvalar ile zararsız hale getirmeye çalışmış insanlardır. Bunların bilimi, çoğunlukla yunan olmak üzere eski kaynaklardan gelir. Küçümsenecek şeyler değildir ama islam ile ilgisi en az olan insanları, o dönem ölüm tehditleri ile kovalayanların, bugün sahip çıkması kepazelikten başka bir şey değildir.

Bir başka rezalet de şudur: Bu uyduruk kitap, o zamandan bu zamana değişti mi? İslam o zamandan bu zamana değişti mi? Bunlar değişmediyse, ne değişti de, o zaman bilim adamı çıkarken, bugün çıkmıyor? Uyduruk dininiz, bilime önem veriyordu da, 1400 yılda ancak bir avuç insan mı bunu anladı? Peki nerde bu insanların kurana verdikleri referanslar? Madem bu kitap bilime önem veriyor, bulduklarının kuranda yerleri falan olması gerekmez mi? Yahu kurandan buluşa yol açan herhangi bir referans verebilen bir tanecik bilim insanı gelmiş mi dünyaya? Bu rezil kitabı, ancak gavurun keşfettikleri aha burda yazıyordu demek için kullanıyorlar. Bir tanesi de keşfedilmemiş bir şeyi kurandan bulup çıkartamıyor.

Bu ne utanmazlıktır, bu nasıl aymazlıktır ki islam ile bilimi bir arada anmaya çalışıyorsunuz?

tarihinde bir_akil_insan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

@ Zavallı,

* Niye yazının devamını okumazsınız anlamıyorum.. Ben sana desem ki; hak yeme, diğer insanların hak yemekten mesul olmayacağı anlamına mı geliyor? Zaten hak yenilmemesi gerektiği biliniyor. Sadece ek olarak uyarılıyor. Bu kadar basit..

sen kendin dedin...o ayet sadece peygamberin eşlerini kapsar...diye.....madem öyle ordaki KIRITMAYIN lafı sadece muhammedin eşlerini kapsar.....siz müslümanların eşleri ve kızlarını kapsamaz !!!!

rahatça kırıtabilirler !!! aksini İSPAT ET ?????

* Nerden inmiş zor değil saçma bir soru olmuş. 23 sene boyunca parça parça inmiştir..

[said b. Cübeyr'den: Kur'ân, tamamı birden olarak Kadir gecesinde dünya semasına indi de yıldızların mevkiinde oldu, Allah onu Resulüne bir kısmı, bir kısmının ardınca indiriyordu deyip sonra: "İnkâr edenler: 'Kur'ân ona bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu ağır ağır okuduk." (Furkan, 25/32)] (Elmalılı Tefsiri)

işte iyi de NEREDEN İNMİŞ ??? ayet ayet de inmiş olsa - bir "İNME" mevzu bahis burada....

yıldızların oralara bi yerlere inmiş......

1- hangi yıldızların mesela ? samanyolu galaksisi içindeki yıldızların oralara mı ? yoksa daha uzak bir yerlerdeki yıldızların oralara mı ?

2- hangi yıldızlar ise bu indiği yer - oraya yani yıldızların oralara NEREDEN İNMİŞ ???!!!

3- YILDIZLAR dünya SEMASINDA MIYMIŞ ?? !!!

Bozulmuş bir kitap olduğu için böyle şeyler normal. İçine iyice girdikçe daha çok belirsizleşiyor. Ben sadece bozulmuş halinden dahi delil göstermek istedim. Önceki yazdıklarım bile sizi ikna edememişken niye böyle bi şey yaptıysam..

bu sizlerin iddiası.....

halbuki kuran bile tevrat ve incilin BOZULMADIĞINI söylüyor....!!!

demek ki iddian GEÇERSİZ !!!

***** Yoruldum artık. Yazdıklarım hiç okunmuyor,

sallama.....

okumasak böyle sana cevap yazıp durmayız !!!

tarihinde Zavallı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

@ Zavallı,

* Niye yazının devamını okumazsınız anlamıyorum.. Ben sana desem ki; hak yeme, diğer insanların hak yemekten mesul olmayacağı anlamına mı geliyor? Zaten hak yenilmemesi gerektiği biliniyor. Sadece ek olarak uyarılıyor. Bu kadar basit..

* Nerden inmiş zor değil saçma bir soru olmuş. 23 sene boyunca parça parça inmiştir..

[said b. Cübeyr'den: Kur'ân, tamamı birden olarak Kadir gecesinde dünya semasına indi de yıldızların mevkiinde oldu, Allah onu Resulüne bir kısmı, bir kısmının ardınca indiriyordu deyip sonra: "İnkâr edenler: 'Kur'ân ona bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu ağır ağır okuduk." (Furkan, 25/32)] (Elmalılı Tefsiri)

* Kelimede fazla harf farkı yok ve değiştirilmiş olan bir semavi kitaptan söz ediyoruz.

Kaynak gösterdiğin hristiyan forumundan 'katoliküye' adlı kullanıcının yazısı:

'[15] Si diligitis me, mandata mea servate: [16] et ego rogabo Patrem, et alium Paraclitum dabit vobis, ut maneat vobiscum in aeternum, [17] Spiritum veritatis, quem mundus non potest accipere, quia non videt eum, nec scit eum: vos autem cognoscetis eum, quia apud vos manebit, et in vobis erit. [26] Paraclitus autem Spiritus Sanctus, quem mittet Pater in nomine meo, ille vos docebit omnia, et suggeret vobis omnia quaecumque dixero vobis. Yuhanna - 14 Kutsal Ruh vaadi 15«Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz. 16-17Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhunu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır. 26Ama Baba'nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak. --- Mesih'in bahsettiği Kutsal Ruhtur.'

- Peki kutsal ruh 50 gün sonra onlara her şeyi öğretmiş mi, Hz. İsa(as)nın bütün söylediklerini hatırlatmış mı? Bundan kim kastediliyor olabilir?

Bozulmuş bir kitap olduğu için böyle şeyler normal. İçine iyice girdikçe daha çok belirsizleşiyor. Ben sadece bozulmuş halinden dahi delil göstermek istedim. Önceki yazdıklarım bile sizi ikna edememişken niye böyle bi şey yaptıysam..

@ Sağduyu,

NotImportant a sorduğum soruyu sana da sorayım. Senin iddian ne? Muhammed(asm) geldi Kuranı uydurdu mu? Yoksa gelmedi Kuranı insanlar mı uydurdu? Yoksa geldi, Kuran da Allah kelamıdır ama ben yine de inat edicem mi diyorsun?

* Soru: Bir kâfirin küfür ile ilgili günahı mahduttur, kısa bir zamanı işgal ediyor. Ebedî ve sonsuz bir ceza ile cezalandırılması İlâhi adalete uygun olmadığı gibi, Ezeli hikmete de muvâfık değildir; merhamet-i İlâhiye müsaade etmez?..

Cevap: O kâfirin cezası gayrimütenahi olduğu ve kısa bir zamanda irtikâp edilen o küfrün, sonsuz bir cinayet olduğu altı cihetle sabittir:

Birincisi: Küfür üzerine ölen bir kâfir, ebedî bir ömürle yaşayacak olursa, o sonsuz ömrünü herhalde küfürle geçireceği şüphesizdir. Çünkü kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu itibarla, o bozulmuş olan kalbin sınırsız bir cinayete istidadı vardır. Binaenaleyh, ebedî cezası, adalete muhalif değildir.

İkincisi: O kâfirin günahı sınırlı bir zamanda ise de, sonsuz derecede büyük olan umum kâinatın, vahdaniyete olan şehadetlerine gayrimütenahi bir cinayettir.

Üçüncüsü: Küfür, sonsuz nimetlere hakaret olduğundan, sonsuz bir cinayettir.

Dördüncüsü: Küfür, sonsuz olan zat ve sıfât-ı İlâhiyeye cinayettir.

Beşincisi: İnsanın vicdanı, görünüşte sonlu ise de, gerçekte ebede bakıyor ve ebedi istiyor. Bu itibarla, sonsuz kabiliyeti olan o vicdan, küfürle pislenerek mahvolur, gider.

Altıncısı: Zıt, zıddına ters ise de, çok hususlarda aynı özellik taşır. Binaenaleyh iman, ebedi lezzetleri meyve olarak verdiği gibi, küfür de elim ve sonsuz elemleri âhirette intaç etmesi, şe'nindendir.

Bu altı cihetten çıkan netice ve gayrimütenahi olan bir ceza, gayrimütenahi bir cinayete karşı ayn-ı adalettir.

Bu konu ile ilgili başka bir sual: Kısa bir zamandaki küfre mukabil, hadsiz bir zaman cehennemde hapis nasıl adalet olur?

Cevap: Sene, üçyüz altmış beş gün hesabıyla, bir dakikada cinayet, yedi milyon sekiz yüz seksen dört bin dakika hapis iktizası kanun-u adalet iken; bir dakika küfür, bin katl hükmünde olduğundan, yirmi sene ömrünü küfürle geçiren ve küfür ile ölen bir adam, kanun-u adaletle elli yedi trilyon iki yüz bir milyar iki yüz milyon sene beşerin kanun-u adaletiyle hapse müstehak olur.

Elbette Halidina fiha ebeden adalet-i İlahî ile vech-i muvafakatı bundan anlaşılıyor.

"Birbirinden gayet uzak iki adedin sırr-ı münasebeti şudur ki: Katl ve küfür, tahrib ve tecavüz olduğu için, gayre tesirat yapar. Bir dakikada katl, lâakal zâhirî âdete göre on beş sene maktulün hayatını selbeder, onun yerine hapse girer. Bir dakika küfür, binbir esma-i İlahîyi inkâr ve nukuşlarını tezyif ve kâinatın hukukuna tecavüz ve kemalâtını inkâr ve hadsiz delail-i vahdaniyeti tekzib ve şehadetlerini reddetmek olduğundan kâfiri, binler seneden ziyade esfel-i safilîne atar, Halidine de hapseder."(Lemalar, Yirmi Sekizinci Lem'a)

"Soru: Pekâlâ, o ebedî ceza hikmete muvafıktır; kabul ettik. Amma merhamet ve şefkat-i İlâhiyeye ne diyorsun?"

"Cevap: O kâfir hakkında iki ihtimal var. O kâfir, ya yokluğa gidecektir veya daimî bir azap içinde mevcut kalacaktır. Varlığın -velev Cehennemde olsun- yokluktan daha hayırlı olduğu vicdanî bir hükümdür. Zira yokluk sırf şerr olduğu gibi, bütün musibet ve kötülüklerin de merciidir. Vücut ise, velev Cehennem de olsa, hayırdır. Buna binaen kâfirin meskeni Cehennemdir ve ebedî olarak orada kalacaktır."

"Fakat kâfir, kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmişse de, amelinin cezasını çektikten sonra, ateşle bir nevi ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden azade olur. O kâfirlerin dünyada yaptıkları hayırlı amellerine mükâfaten, şu merhamet-i İlâhiyeye mazhar olduklarına dair işârât-ı hadisiye vardır." (İşaratü'l-İcaz, s.81)

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/7938/kafirlerin-ebedi-cehennemde-kalmasi-nasil-adalet-olur-cehennem-azabi-neden-ebedi-olsun-allah-in-sefkati-anne-sefkatinden-daha-cok-oldugu-halde-neden-cehennemi-yaratti.html

***** Yoruldum artık. Yazdıklarım hiç okunmuyor, anlaşılmaya çalışılmıyor. Baştaki amacım Allahın varlığını herkesin anlayabileceği şekilde anlatmaktı. Gerçekten birilerinin istifade edebileceğini düşünmüştüm, hata bende.

Ve burada karşılıklı saygı içinde tartışabileceğimizi düşünmüştüm. Ama sürekli Allah'ı, Peygamber(asm)i, Kuranı ve beni aşağılamaya ve alaya almaya kalkışıyorsunuz.

Önceki yazılarımla beraber bu kadar şey yazdıktan sonra; gerçekten samimice sorusu olan varsa ve vakit bulabilirsem ona cevap vermeye çalışırım. Onun dışında benden buraya kadar....

Yorulmuşmuş....

Şu ana kadar aşağılanmaktan başka bir şey hakeden hiç bir şey yazmadın ki, ne yapsın millet?

Link to post
Sitelerde Paylaş

***** Yoruldum artık. Yazdıklarım hiç okunmuyor, anlaşılmaya çalışılmıyor. Baştaki amacım Allahın varlığını herkesin anlayabileceği şekilde anlatmaktı. Gerçekten birilerinin istifade edebileceğini düşünmüştüm, hata bende.

Ve burada karşılıklı saygı içinde tartışabileceğimizi düşünmüştüm. Ama sürekli Allah'ı, Peygamber(asm)i, Kuranı ve beni aşağılamaya ve alaya almaya kalkışıyorsunuz.

Önceki yazılarımla beraber bu kadar şey yazdıktan sonra; gerçekten samimice sorusu olan varsa ve vakit bulabilirsem ona cevap vermeye çalışırım. Onun dışında benden buraya kadar....

İyi de Charles Darwin "Tanrı Yoktur" demiş, sen pat diye gelip Arap Tanrı'sı Allah'ı, onun dini olan İslam ve kutsal kitabı Kur'andaki ayetleri delil göstererek var etmeye çalışmışsın.

Adamlar Tanrı yok diyor, herhangi bir yaratıcıyı (A God) kabul etmediğini söylüyor, sen var olmadığı milyon kere gösterilmiş dandik dandik Arap Tanrı'sını (The God) ve onun dinini anlatıyorsun... Üstelik daha da ileri gidip cennet cehennem gibi mitolojik öykülerle korkutacağını falan sanarak.

Karşındakiler İslam'ı yalamış yutmuş insanlar. Onlara İslam hakkında bilmedikleri bir şey söylemen imkansız gibi bir şey. Buraya yeni ve etkileyici şeyler söyleyeceğinden emin halde geldin ve sonunda vardığın nokta "Anlamıyorsunuz" oldu. Bilmedikleri için anlamadıklarını sanıyorsun.

Tabii yorulursun.

tarihinde Türk Ateist tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Adam bigbang öncesini(?) hiçlik/yokluk zannediyor. Daha doğrusu kabul etmiş. Bir yaşıma daha girdim diyecem ama, bu teist kafasını sayısız kere tecrübe ettiğimiz üzere şaşıracak dimağ, girecek de yaş kalmadı. ...

(Seksen tane teori var, adamlar cern'de orda burda kafa patlatıyor; bizim teist müslüman gardaşlarımız ise olaya çoktan vakıf olup çözmüş: Ne teorosi garrdaşım!!! Allah o allah annadın mı gafir pezevenk!)

Sonra o hiçlik=tanrı (nedendir bilinmez)

tanrı da= allah oluyor. (orasını biliyoruz bi bakıma)

değişik bir metamorfoz. (suyundan da koy)

Google bilgileriyle olmaz değil, aslında tam da tersine, sadece google bilgileri ile dahi önlenebilir bu rezalet. Ben uydurdum oldu tanrısı rezaleti.

Hakikaten "birinin" yazdıkları çok sırıtıyor..

Böyle her haltı çözmüş de, sonsuzluğu hallaç pamuğu gibi atıp allahı bulmuş edasıyla kafayı yastığa nasıl rahat koyduklarını hiç anlayamamışımıdır.

Arkadaş, insan bari kendine samimi olur yahu..hiç mi gerçek merak, gerçek şüphe yok içinizde..biri buna kakalamış -çoktaan itin götüne kaçan- indirgenemez kompleksi, adam hala onu sayıklayıp duruyor..ahlak tanrı ile rasyonel temellendirilebilirmiş! Hayattaki anlam(?) sadece onunla mümkünmüş! Canliligi sadece o meydana getirebilirmiş! Dayanak nedir?

İşkembenin ta kendisi!

Be ahmak herif madem bigbang oncesi hiclik degil bunun bilimsel dayanagi nedir...

Burda heppinizin yaptigi ayni sey, vay efendim bigbang oncesi enerji var diyenler, tekilligin surekli oldugunu diyenler vsvs

Bigbangin bir baslangic oldugunu soyleyen bilimin kendisidir, zamanin, maddenin, uzayin baslangici...

13.7 milyar yillik bir gecmis sozkonusu...

Peki bir baslangic yoksa 13.7 milyar yildan niye bahseder bilim...

Peki hep birseyler varsa bir baslangictan niye bahsetsin bilim...

Iskembeden sallayacaginiza buyrun bilim bigbangi boyle aciklamiyor diyin, baslangic degil diyin...

Haci bu konuda heppinizi cebinden cikarir, adam hic olmazsa neyin ne oldugunu biliyor ve hiclikten varligin nasil olusabilecegi teorileri uzerinde duruyor( vakum dalgalanmalari modeli)...

Sizin gibi ahmaklar ne yapiyor...

Oyle degil boyle degil...

Peki dayanaginiz nedir?

13.7 milyar yillik bir baslangic sozkonusu degil mi? Nedir olay

Link to post
Sitelerde Paylaş

Buraya gelen Müslümanlar ateistlerin İslamın argümanlarını ilk kez duyduğunu sanıp bi hevesle yazması beni gülmekten öldürüyor.Tengiz,Dottore,Ömer13 birer müslüman oldukları için ateistleri kandırılmış insanlar olarak görüp ''ulan bunlar Kuran'ı bilmiyorlar gerçek islam bu değil'' diye bir umut yazıyorlar şuraya .Salaklık başka bir şey değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Be ahmak herif madem bigbang oncesi hiclik degil bunun bilimsel dayanagi nedir...

Burda heppinizin yaptigi ayni sey, vay efendim bigbang oncesi enerji var diyenler, tekilligin surekli oldugunu diyenler vsvs

Bigbangin bir baslangic oldugunu soyleyen bilimin kendisidir, zamanin, maddenin, uzayin baslangici...

13.7 milyar yillik bir gecmis sozkonusu...

Peki bir baslangic yoksa 13.7 milyar yildan niye bahseder bilim...

Peki hep birseyler varsa bir baslangictan niye bahsetsin bilim...

Iskembeden sallayacaginiza buyrun bilim bigbangi boyle aciklamiyor diyin, baslangic degil diyin...

Haci bu konuda heppinizi cebinden cikarir, adam hic olmazsa neyin ne oldugunu biliyor ve hiclikten varligin nasil olusabilecegi teorileri uzerinde duruyor( vakum dalgalanmalari modeli)...

Sizin gibi ahmaklar ne yapiyor...

Oyle degil boyle degil...

Peki dayanaginiz nedir?

13.7 milyar yillik bir baslangic sozkonusu degil mi? Nedir olay

Salak hiçlik olsa hiçbir şey oluşmazdı.Olsa olsa denge konumudur bilimin bahsettiği hiçlik yani pozitif ve negatif enerji dediğimiz enerjinin nötr hali. Hiçlik olsa bir şeyi var edecek enerji de oluşmazdı bu kadar salak olman gözümü yaşartıyor.

tarihinde aykırıteolog tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bizim varlığımiz tanrının varlığını geçersiz kılar.

Kısaca evrenin determinist bir evren oluşu ile karşı karşıyayız. Bu determine evreni etkilemek için aynı fizik kanunlarından en az birine uyması gerekir. Bu durum var var olacak her olguyu determine yapar.

Size isterseniz hodri meydan bilimsel olarak tanrı yoktur diyorum.

Determinist bir evren diyorsan bilime olan mesafen tartisilir...

Kuantum teorisi indeterminist bir evren gercekligini ortaya koyuyor...

Biraz geriden geliyoruz galiba

Link to post
Sitelerde Paylaş

Salak hiçlik olsa hiçbir şey oluşmazdı.Olsa olsa denge konumudur bilimin bahsettiği hiçlik yani pozitif ve negatif enerji dediğimiz enerjinin nötr hali. Hiçlik olsa bir şeyi var edecek enerji de oluşmazdı bu kadar salak olman gözümü yaşartıyor.

+1 BEN FAZLA ANLAMAM AMA MANTIKLI.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Determinist bir evren diyorsan bilime olan mesafen tartisilir...

Kuantum teorisi indeterminist bir evren gercekligini ortaya koyuyor...

Biraz geriden geliyoruz galiba

Kuantum teorisi indeterminist evreni ortaya koyar mı koymaz mı orası tartışılır.Bir kere özgür irademiz olmadığını bugün kesin olarak biliyoruz her şey determinizm ilkesiyle işliyor beyinde.Bu da dinlerin özgür irade saçmalığını çürütür.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Misafir
Bu konu kapalıdır ama konuya cevap yazmaya yetkiniz var görünüyor.
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...