Temple Grandin

Bikini, çok abartılı değilse, plajda pek dikkat çekici bir giysi değil. Yine de şahsen bana de bikini yerine şort, mayo gibi şeyler giymesini daha uygun gibi geliyor. Bi kere erkeğin plaj giysisi artık slip değil şort iken kadının da öyle olması gerekirdi.

Al benden de o kadar. Ben eskiden bu iki davranışa anlam veremezdim. Sonra anladım ki sünni devletin sünni olmayanları (gayrimüslim, alevi, deist, ateist vs...) sindirmek, dehşete düşürmek (terörize etmek) için yaptığı bir şey. Herhalde koyu sünniler de zevkten dört köşe oluyor bu hoparlörlerle davulları dinlerken, maçta gol atmış gibi seviniyorlar. Onların dinlenme anı değil, coşku anı o anlar. Başka bir açıklaması yok bunun. (Sünni diyorum çünkü İran'daki şii devletin bu türlü halkı rahatsız edici davranışları yok, üstelik ezan üç vakit okunuyor).

Kelimelerin kök anlamlarına sadık kalan birebir çeviri. Kelimelerin yerlerini bile değiştirmeden... Tevbe 97 El a'râbu eşeddu kufran ve nifâkan ve ecderu ellâ ya'lemû hudûde mâ enzelallâhu alâ resûlihî, ...... Araplar en katısı, gerçeği örtenler ve çıkıntılık yapanlar, Ve en yatkını, bilmemeye sınırlarını, ne indirdiği Allah'ın elçisine, ......

Maide-103 Mâ ceale_allâhu min bahîretin ve lâ sâibetin ve lâ vasîletin ve lâ hâmin ve lâkinnellezîne keferû yefterûne ala_âllâhi kezib ve ekseruhum lâ ya’kılûn. Ne Ham, ne vasile, ne saibe, ne de bahireyi Allah yapmadı, Yalan uyduruyorlar Allah'a gerçeği örten kimseler öyle olmadığı halde, Çoğunun da aklı ermez. Burada "Allah meşru kılmadı, izin vermedi, haram kıldı, yasakladı" filan değil, orada meşru kelimesi yok. "Bu gelenekleri Allah ortaya çıkarmadı" demektedir bu ayet. Besbelli atalarının bu geleneğini devam ettirirken bir yandan bunların Allah'ın koyduğu kurallar olduğu şaiyası

Türklerin ilk ortaya çıktığı yer kabul edilen Altaylarda şu anda yaşayan insanların haplogrup oranları kabaca: %50 R1a (Doğu Avrupa ve Hint beyaz ırkı), %25 C (Moğol), Yüzde 20 Q (Yenisey, Eskimo, Kızılderili), % 5 N (Fin) ve diğerleri. Görüldüğü gibi Mongoloid ata geni karışımı oranı %25, bu da kanaatimce orijinal Türkleri çekik gözlü, çıkı elmacıkı yapmaya yeter. Çünkü siyah saç, çekik göz baskın genlerdir. Ben şahsen ırk olarak Türkleri Moğollardan ayrı tutuyorum ama o coğrafyada en ufak bir bir karışım, hem genotip hem fenotip olarak Moğol'u baskın kılıyor. Dil olarak ise Türkçe baskın.

Hadislerin yüzde kaçının doğru olabileceği malum. Gerçekten söylemiş olduğuna emin olduklarımız bile, din için bir hüküm olamaz. (Ki kendisi böyle bir hüküm vermiş olamaz) Bir kişi onları siyerde, sevdiğin bir insanın biyografisi olarak okuyabilir, tavsiye mahiyetinde hayatına entegre edilebilir. Fakat din hükmü olarak başkalarına dayatmak Kuran'a aykırıdır. Muhammed ss, insan olmaktan çıkarılıp adı konmadan ilahlaştılırdığı için, onun dedikleri, de Kuran'a ortak koşulacak kadar değerli sayılıyor. Onun gerçek sözlerini, kendi değerinde alırsak sıkıntı yok.

Benim inancıma göre, yalnızca gerçeğin peşinden gitmek insanı kurtuluşa ve özgürlüğe götürür. Müslümanların, insanların özgür düşünmesinden ve araştırmasından korkmaması gerekiyor. Kendi içlerinde inançları tamsa "hodri meydan" bütün gerçekler ortaya çıksın diyebilmeliler. Öyle diyemiyorlarsa bana göre, gerçek, dosdoğru dine mensup değillerdir. Gerçek bir mümin, laik olmalı. Şimdi diyeceksin, ayet var: Maide 44 "..................... Artık insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi, az bir pahaya satmayın ve kimler, Allah'ın indirdiği hükme uygun olarak hüküm vermezlerse onlardır kâf

Kuran'ın nüzul olduğu çağda ve yerde, savaşçı, işkenceci, özgür fikir düşmanı olan ve recmi uygulayan taraf mevcuttaki pagan ve yahudilerdi. Aynı, hristiyanlık çıktığı esnada Roma hakimiyetindekiler gibi. Kuran'daki şimdi donmuş katı ilkel sanılan hükümler, taze haliyle devrimci, ilerici, insan haklarına daha uygundu. Şimdi ise öyle değil gibi gözüküyor. Çünkü Kuran'a hala bin küsür yıl öncesinin Arapları gibi bakılıyor. Üstüne üstlük yüzlerce yıllık hadis, fıkıh, kıyas gibi boş uğraşlarla kirletilip üzeri örtülmüş, saf hali unutulmuş durumda. Mealler, tarikatlerin şeyhlerinin onayıyla hazırla

Tanrı, herhangi bir konuyu açıklığa kavuşturmak için kullanılamaz zaten. Bunun için insanı yaratmış, ona akıl vermiş. İnsanlar dünyevi konularda tamamen laik olmalı.

İnandın/ inanmadın değil de, seni tam tatmin edecek bir adalet ölçeğiyle cennet cehennem olsaydı, inanır mıydın?

Tastamam öyle. Evet, Türkçe konuşan ilk atalarımız "Cengiz Han" filmindeki gibi tipler değildi. http://www.imdb.com/...4/?ref_=nv_sr_1 Ben bu görüşün yerleşmesi için ne kadar çabaladım bilemezsin. Tabi ki yerleşmesi kolay değil, ama bir kişiden derli toplu bir geri dönüş almak beni sevindirdi, umutlandırdı. Haritayı okuyabilmek için önce Y Haplogruplarını bilmek gerek. İşte En basite indirgenmiş Y-Haplogrup ağacı: Her grup uzun uzadıya anlatılabilir. Ancak bizi ilgilendirenler şunlar: C: Afrika'dan ayrıldıktan sonra Hint ve Pasifik Okanusu kıyılarını takip eden grup. Her nasılsa Moğoll

Yazılanlara ekseriyetle katılsam da istisna olarak orjinal Türklerin çekik gözlü olduğuna katılmıyorum. Ancak ilk Türkler, kültürleri ve dillerinin ilk oluştuğu zamanlarda Yeniseyliler (Eskimolar, Amerikalılar) ve Finliler/Samoyetler ile karıştığı için, bildik beyaz ırktan ayrı, biraz daha soğuk iklime dönük küçük gözler, geniş yüzlere sahip olmuşlar. Sarı (Moğollar, Tunguzlar ve Çinliler) ve esmer/beyaz (İran, Arap, Slav) ırklarla karışması daha sonra olmuş. Başlangıçta çekik gözlü, simsiyah fırça saçlı olsalardı, bunlar genetik olarak dominant özelliklerdir, bunları batıda (Avrupa'da, İran'd

Batıni anlamlarla dini kurtarmaya çalışanlar, yukarıda kastettiğim, dini kurtaracak olan reformistler değildir. Geçişteki yozlaşmış hristiyanlık dinini kurtarıp yoluna devam etmesini sağlayanlar da batıni "gnostikler" değil, özcü protestanlar olmuştur. Bunların İslam'daki karşılığı ise malum monoteist ve haniflerdir. Basit bir analoji yapıyorum, bunu herkes de yapabilir.

Bunların hepsi geçmişte hristiyanlıkta da oldu. AKP ile cemaat kavgası nedir ki, Katolilerin kendi içlerinde Cizvitlerle kavga etmesi gibi bok püsür bişey. Mısır'daki, Suriye'deki kavga, bizdeki laikçi-dinci kavgasıdır, biraz Sünni-Şii kavgasına benzer. Geçmişteki ortodoks katolik çatışması gibi. Laiklik, daha oturmuş olan batı seküler anlayışını, İslam'ın gelişmemiş/ ham mensuplarına dayatmaya çalışmaktan başka birşey değildir. Daha durun, asıl büyük çatışma daha gerçekleşmed. Nedir: Hristiyanlıktaki Reform sonrası Protestan Katolik çatışmasının bir benzeri henüz İslam'da gerçekleşmedi. Hrist

Fizikî dünyada renk diye bir şeyin olmaması hep ilgimi çekmiştir. Retinaya (gözün arkasındaki sinir reseptörleri yüzeyine) düşen ışığın dalga boyunun (yani fotonun kaynaktan çıkmadan önceki enerji seviyesinin) hangi reseptörce (üç çeşit koni hücresi var) kavrandığına göre TV ekranlarındaki gibi bir renk bütünlüğü görüyoruz. Sözkonusu koni hücrelerinin beyne gönderdiği sinyalin şiddeti hep aynı fakat yanlış hatırlamıyorsam gönderme sıklığının değişmesi, beyinden "renk" olarak "biz"e sunuluyor. Yani yine bir matematik, yine bir geometri fakat kesinlikle mevcut 3 boyutun içinde değil, sanki 3 boy

Bu bir mahallî (yerel) seçim. Biraz da mahallî düşünün. Mahallenize, kentinize, yakın çevrenizdeki doğaya ne olacağı ile ilgilenin. Dış güçler, okyanus ötesi, Faiz lobisi, bunlar değildir bu seçimin konusu aslında. Anladım büyük resmi görmeye çalışıyorsunuz ama asıl "büyük" resmi yani doğayı ve çevreyi göremiyorsunuz.

Beni, kuzeydeki orman köyleri, oradaki mandaların akıbeti ilgilendiriyor. CNN Türk'deki bir programda haberim oldu. Havaalanı mevcut plandaki gibi inşa edilirse İstanbul'a manda kaymağı sağlayan bir kaynak yok olacak. Kaymaklar daha uzaktan Trakya'dan gelmek zorunda kalacak. Özetle sağ parti belediyelerinin on yılı aşkındır yaptığı aşırı kalkınma ve rant atağının adamakıllı bir sol partiyle ve ya koalisyonla dizginlenmesini istiyorum. İstanbul çevresi doğasının yağmalanmasını kısa vadede kurtaracak olan tek çare şimdilik bu. Her ne kadar Sarıgül pek o kadar solcuya benzemese de...

Bu, İslamın başlattığı birşey değil. İnsanlığın avcı toplayıcılıktan mal biriktirme esaslı ziraat yaşantısına geçtiğinden beri olagelen bir fenomen. Erkek dışarıda savaşır ölür, esir alınır, kadın ise içeride kendini kendini koruyamazsa böye tecavüze uğrar, cariye alınır. Savaşın gerçeği budur. Bunu İslam'ın emrettiğini söylemek komik. Dediğim gibi ziraat/hayvancılığa geçişten günümüze, böyle olmuş. Hala da olmakta. Resimde Türklerin başıbozukları Bulgarlara yapıyor, sonra devran dönmüş tersi olmuş, sonra Sırpların başıbozukları Boşnaklar'a, Kıbrıs'ta Rumların Türklere, Ermenilerinkiler Azerba

İyi de, bu denklem yanlış. İkisi aynıysa niye farklı isim vermiş olsunlar. Hanif itikad(?)ına göre şöyle açıklanır: Sabii: Adem dini (Sonrakiler buna tabi) Hanif: İbrahim dini (Sonrakiler buna tabi) Sabii: Adı üstünde, çocukluğunu yaşamamış olan Adem as'in kurduğu çocuk saflığındaki dindir. Hanif: Ergen yaşta putperest babasına karşı çıkmış İbrahim ss'in kurduğu, gençlik coşkusu barındıran dindir.

Kız muhtemelen iç savaşın seks kölesi haline getirdiklerinden. Öyle anlaşılıyor.Ortada tecavüz filan yok. "Torununa tecavüz eden müslüman" diye millet fiştekliyor. Torunu olduğunu sanmıyorum, Arapça bilen varsa tercüme etsin. Belki baştan seks yaptıklarının anlaşılmadığını sanıp "dedem" diye savunma yapmıştır.

Edwin A. Abbott'un Flatland (Yassıülke) romanına gönderme yaptım. Türkçesinde "Düzlemler ülkesi" diye sıkıcı bi çeviri yapmışlar (belki o şekilde duymuşsundur), ben Yassıülke diye çevirdim. Roman, 2 boyutlu bir evrenin nasıl olabileceğine dair Abbott'un ta 1884'deki bir tasavvuru. Bi özet geçeyim: Yassıülkeliler üçgen, kare, beşgen gibi basit geometrik şekillerde vatandaşlardır; birbirleri "hareket ettikçe boyları değişen çizgiler" olarak, yani 1 boyutlu görürler (Aynı bizim çevremizi 2 boyutlu görmemiz gibi); dokunarak (ve romanda sanırım yazmamış: iki gözün stereo etki yapması sayesinde) de

Ben de seni severim, ondan takılıyorum. Ama ciddiyet payım da var. Düşünce egzersizi yapıyorsan, hay hay, ben de yapıyorum.

Fazladan boyutlar olmadan düşünürsen, 3 boyuta sıkışırsan, beton duvar içindeki oda gibi olursun. Evren balon gibidir; fakat bu örnek için asla balonun içini düşünme; balonun içi, bildiğimiz evrene dahil değil. Evren, balonun yüzeyindeki 2 boyutlu alandır. Ve şişer. Şiştiği ortam "olmayan" bir ortam" değildir. Olsa olsa "bizim için olmayan" bir ortamdır. Halbuki orası 3 boyutlu bir ortamdır. Bizim için 4 boyutlu bir ortam nasıl "yok" ise, balon yüzeyinde yaşayan yassıülkeliler için de 3 boyut anlamsızdır; fakat "var"dır.

Müslüman olmadın belki ama, samimi bir müslüman için eskisinden daha sevindirici bir noktadasın. Sorgulayıp açık bırakınca Kuran'a göre Kafirlikten uzaklaşmış oluyorsun. Bana sorarsan, bu durum elbette klasik müslümanlıktan iyi; üstelik ateistlikten de iyi; onların üstünde bir durum. Nesnellik; doğru bir yaklaşımdır; medeniyetin ilerlemesini sağlar, insanlığın refahını, sağlık şartlarını vs yükseltır. Fakat nesnellik Newton'un dünyası için doğru bir yaklaşımdır. Ne ışık hızını geçen Einstein (izafiyet) dünyasında ne de Planck sabiti altındaki kuantum dünyasında nesnellik vardır. Nesnelliğin

Abi senin gideceğin yol bu işte, aha! İyilik iyilik diye diye düalist olup çıkacaksın başımıza. Mazdacı, zerdüşti, gnostik. "Tanrı iyidir, din iyilikten ibarettir, iyi olursak Tanrı'nın istediğini yapmış oluruz, kötü olursak istemediğini yapmış oluruz; peki kimin istediğini yapmış oluruz? ben daha da ileri götüreyim; acaba, dinlerin Tanrısı kötülük tanrısı mı? İkaz ediyorum; bu şekilde düşünürsen varacağın yer burası. Ben tasvip etmiyorum ama senin bileceğin iş