Jump to content

Fronetic

Normal Üye
  • İçerik sayısı

    41
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Fronetic kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Mantık dersine devam edelim:

    Tümdengelimli Argümanlar

    Geçerli bir tümdengelimli argüman doğru bir mantıksal formdadır ve eğer öncülleri doğru ise sonucu da doğru olmak zorundadır.

    Geçerli bir tümdengelimli argüman için klasik bir örnek şudur:

    1. Sokrates bir insandır.

    2. Tüm insanlar ölümlüdürler.

    3. Sokrates ölümlüdür.

    Argümanın formunu anlayabilmek için sonuç(3) ve iki ana ögeye bakalım: bir özne(Ö) ve bir müsnet(M)*. Bu örnekte Sokrates özne, ölümlü ise müsnettir. Öncüllere baktığımızda bu iki terimin üçüncü bir öge ile(örnekte insan) birbirine bağlandığını görüyoruz, bu ögeye de orta terim(O) diyoruz.

    *Müsnet(isnat edilen) sözcüğünü İngilizce'deki predicate sözcüğünün karşılığı olarak kullanıyorum.

    Yukarıda görülen örnek argümanın formu şu şekilde:

    1. Ö O'dur.

    2. Tüm O'lar M'dirler.

    3. Ö O'dur.

    Bu geçerli bir tümdengelimli argüman formudur. 1 ve 2 numaralı ömcüller doğru iseler, bu formu kullanarak her zaman doğru bir sonuç elde ederiz.

    Burada dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta ufak bir değişiklik ile geçersiz bir form elde edebileceğimiz gerçeğidir. Bir örnek üzerinde bunu deneyelim:

    İkinci öncüldeki ögelerin yerlerini "Tüm M'ler O'durlar." şeklinde değiştirelim. İlk öncülümüz "Sınıf arkadaşım bir memelidir" olsun. İkinci öncülümüz ise "Tüm tavşanlar memelidirler" olsun. Argümanın formu bu şekilde olduğunda vardığımız sonuç şu olacaktır:

    1. Sınıf arkadaşım Ersin Özbükey bir memelidir.(öncül)

    2. Tüm tavşanlar memelidirler.(öncül)

    3. Sınıf arkadaşım Ersin Özbükey bir tavşandır.(sonuç)

    Argüman yanlış bir forma sahip olduğu için geçerli bir sonuç veremez. Argüman geçersizdir. Bir argüman ya geçerlidir, ya da geçersizdir. Bir kadının "kısmen hamile" olmasının imkansız olması gibi, bir argümanın kısmen geçerli ya da kısmen geçersiz olması mümkün değildir.

    İncelememiz gereken tek kavram geçerlilik(validity) değil. Doğruluk(soundness) kavramı da önemlidir, bir argüman hem geçerli hem de yanlış olabilir. Bir argümanın doğru olabilmesi için hem formunun hem de öncüllerinin doğru olması gerekir. Tek bir öncülün yanlış olması argümanı yanlış yapar. Bir örnek verelim:

    1- Zeynep bir anne ise, kadın olmak zorundadır.

    2- Zeynep annedir.(çünkü yeni doğum yapmıştır)

    3- Zeynep bir kadındır.

    Eğer Zeynep doğum yapmamış olsaydı, ikinci öncül yanlış olurdu, ve bu da argümanın yanlış olmasına sebep olurdu.

    Yukarıda açıklanan yöntem dışında dört adet geçerli tümdengelimli argüman yöntemi vardır:

    Modus ponens, modus tollens, disjuntice syloggism ve reductio ad absurdum. Bu yöntemleri ve formlarını açıklayalım:

    Modus Ponens (MP)

    (önceli onaylama)(affirming the antecedent)

    1- P ise, Q'dur.

    2- P.

    3. Q.

    Modus Tollens (MT)

    (ardılı inkar)(denyng the consequent)

    1- P ise, Q'dur.

    2- Q değil.

    3- P değil.

    Varsayımsal bir önermede (mesela "P ise, Q'dur") ilk terime (P önermesi) öncel, ikinci terime ardıl (Q önermesi) denir.

    Disjunctive Syllogism (DS)

    (seçeneği inkar)(denying the disjunct)

    1- Ya P'dir, ya da Q.

    2- Q değil.

    3- P.

    Reductio ad Absurdum (RAA)

    (çelişkiye indirgeme)(reducte to a contradiction)

    1- A'yı varsay (A kanıtlamak istediğiniz sonucun zıttıdır).

    2- A'dan tümdengelimli bir argümanla mantıksal olarak bir çelişki çıkarsa.(Bu A'nın çelişki ima ettiğini gösterir)

    3- Çelişki, A'nın yanlış olduğunu gösterir, zira çelişkili bir ifade doğru olamaz. Bu da A-olmayanın doğru olduğu anlamına gelir.

    Örnekler:

    Modus ponens:

    1- Zeynep bir anne ise, kadın olmak zorundadır.

    2- Zeynep annedir.

    3- Zeynep bir kadındır.

    Modus tollens:

    1- Deniz anne ise, kadındır.

    2- Deniz kadın değildir.(erkektir)

    3- Deniz anne değildir.

    Disjunctive syllogism:

    1- Ersin ya bekârdır, ya da evlidir.

    2- Ersin'in evli olmadığını kesin olarak biliyoruz.

    3- Ersin bekârdır.

    Reductio ad Absurdum

    RAA bir tezi ortaya koymanın dolaylı bir yöntemidir. Kanıtlamak istediğiniz şeyin zıttını varsayar ve de bunun sizi çelişkili bir sonuca götüreceğini gösterirsiniz. Bu da sizin tezinizin doğru olduğu anlamına gelir. Bu argümanın formu diğerlerine nazaran biraz daha karmaşık olsa da önemlidir.

    Örneğe gelelim:

    Diyelim biri hiçbir önermenin doğru olmayacağını savunuyor ve siz de onun görüşünü çürütmek istiyorsunuz. Bunu şu şekilde yapabilirsiniz:

    1- Tamam, hiçbir önerme doğru olamaz.(çürütmek istediğiniz görüşü varsayıyorsunuz)

    2- Sen hiçbir önermenin doğru olamayacağını savundun.

    3- Demek ki en azından bir önermenin doğru olduğunu düşünüyorsun.

    4- Ama hiçbir önerme doğru olamazsa, senin önermen de doğru olamaz.

    5- Yani savunduğun görüşe göre doğru önermeler hem mümkün, hem de değil.

    6- Burada çelişki var, ve önermen doğru olamaz.

    Dersin devamı geldikçe burada paylaşacağım arkadaşlar.

    Sevgiler

  2. Eee sonuç?

    Kime laf sokuyorsun yani bu başlıkla?

    Zaten biliyoruz bunları.

    Birinde bir mantık hatası gördüysen söz konusu mantıksız argümanı alıntılayıp tartışırsın, neden mantıksız bulduğunu açıklarsın.

    Ama böyle yapmıyorsun.

    Neden acaba?

    Sevgili Freddie, başlıkta kimseye laf sokma amacım yok, amaç paylaşım (rep'leri bekliyorum arkadaşlar :D). Ne yazık ki birçok kişi mantık konusuna asgari düzeyde bile hakim değil; safsatalar uçuşuyor, ve bu durum tartışmalarda tıkanmalara yol açıyor. Tek tek tüm mantık hataları ile uğraşmak yerine bu tarz bir başlık açmak bana daha akıllıca geldi. Bunu tek tek sivrisineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutma çabası olarak görebileceğini umuyorum.

  3. demagoji: Bir kimsenin, bir grubun duygularını kamçılayarak abartılı veya gerçek dışı sözler söyleyip onları kazanmaya çalışma, halk avcılığı.

    ------------------------------------------------------

    tahakküm: a. Baskı, zorbalık, hükmetme.

    sömürmek: 5. mec. Bir kimseden veya bir şeyden haksız ve sürekli çıkarlar sağlamak

    kölelik: Bazı bireylerin diğerlerinin üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduğu bir tür toplumsal katmanlaşma biçimi.

    ------------------------------------------------------

    Freddie kasten bu güçlü kelimeleri abartılı ve mecazi olarak ve temelde yanlış olarak kullanarak insanlarda bazı duygular uyandırmaya çalışıyor. Özellikle de şimdi bu fahişelik mevzunda uygun olmayan bir karşılaştırma yaparak tam demagoji yapma fırsatının hasını eline geçişrmiş, oynuyor.

    Olayın özeti budur. Geçmiş olsun Freddie.

  4. Fakat asıl olanın ahlak değil çıkarlar olduğunu ve tahakküme girmenin de insanın çıkarlarına aykırı olduğunu söylüyorum. Böyle ahlak mı olur? Etik desen neyse. Varoluş ve eyleyiş gücümü(arzumu) sınırlayan ve beni kederlendiren herşeye itiraz ederim. Neyin arzumu sınırlandırıp beni kederlendirdiği de çıkarlarıma bağlıdır ve dinamik bir süreç tarafından belirlenir. Dolayısıyla fazlasıyla değişkendir. Burada ahlak nerede? Ben tahakküme girmeye ahlaki kaygılarla değil, kendi varoluşumu sınırladığı için, kendi çıkarlarım için karşı çıkıyorum.

    Neyin doğru neyin yanlış olduğunun çıkarlara göre belirlenmesini gören, ahlakı amaç değil araç olarak gören görüşler de var. Faydacılık(diler pragmatizmin, diler utilitarianismin karşılığı olarak al) bir ahlaki teori değil mi?

    Etik ise zaten ahlak felsefesi demek, komikleşmeyelim.

    Verdiğin örnekte tahakküme girmeden çalışmanın, tahakküme girerek çalışmaya göre daha avantajlı olacağı önkabulünde bulunuyorsun ki bu önkabul yanlıştır. Zira senin emeğin özgürken daha az para kazanıyorsan, bunun sorumlusu da tahakkümcülerin varlığıdır. Çünkü senin ürettiklerin ile koca tekellerle yarışman çok zor. Burada çözüm tahakkümü kabul etmek değil, ortadan kaldırmaktır. Tahakküm bittiğinde özgür emeğin de değeri artar. Kaldı ki, kendi işini yaparken kazandığın para nasıl oluyor da bir başkasının bünyesinde kazandığından az olacak? O zaman o başkası, neyin üzerinden kar ediyor? Çoğu durumda dediğin şey zaten geçersizdir yani.

    Olacağı değil, olabileceği diyorum. Tek başına çalışırken bir işletmede çalıştığından daha az para kazanman gayet olağan bir durumdur, bunun tahakkümle falan da alakası yok. Sen hayatında marka değeri diye bir şey de mi duymadın?! Neyse, bu konuyu tartışmaya gerek bile duymuyorum, ekonomiden az buçuk anlayan herkes bu konuda saçmaladığını görür.

    Birileri öyle tanımlıyor olabilir. Fakat o tanım da bir bakış açısını ve dolayısıyla ideolojiyi yansıtır. Ben sana pek çok kavramı ataerkil bakış açısıyla tanımlayan bir sürü sözlük örnek verebilirim. Bu neyi değiştirir?

    Fuhuşa yönelik, ''cinselliğin satılması'' şeklindeki bir tanım çok içeriksiz, çok kaba. Nasıl satıyoruz cinselliği? Sattığımız kişi ağzımıza tükürüyor mu, yoksa kendimizi ezdirmiyor muyuz? Satış gerçekleştikten sonra parayı biz mi alıyoruz, yoksa patrona da veriyor muyuz? Bunlar önemsiz şeyler mi? Fuhuşu, hiç işin içine para falan sokmadan basitçe zinaya eşitleyenler de var. Biz kavramları başkalarının tanımına göre değil, kendi özgürleşme ideolojimize göre anlamlandıracağız elbette. Fuhuşta cinselliğin sunumu veya evlilik dışı olmasında bir sorun yok, sorun cinselliğin tahakküme sokulmasıdır. Sömürü de zorbalık da buradadır. Fahişeliğin tanımı işte bu sömürü ve zorbalık(tahakküm) üzerinden yapılırsa anlamlı olur. Gerisi boştur, gerici ideolojik bakışı yansıtır.

    E kafamıza göre tanım yapıyorsak ben de sosyalistlik fuhuştur falan diyeyim, oluyor mu öyle? 10 kere diyince mi oluyor?!

    Fuhuş cinselliğin satılmasıdır, o kadar basit. Bu konuda konsensus gibi bir durum varken bu tartışmaları yapmanın hiç anlamı yok.

    Ben de zaten müşterisi kötü davranıyorsa ona kesin fuhuş denir demedim, ''denebilir'' dedim. Tartışmaya açık olduğunu belirttim. Çalışanların da hakları olması gerektiğini belirttim. Tuvaleti elinle temizlemek var, özel aletlerle temizlemek var. Elinle temizlersen kendini köle gibi veya fahişe gibi hissedersin. Hissetmez misin? Fakat bunu elimizle temizlemeyeceğimiz aletler üretilene, teknoloji o denli ilerleyene kadar yapacak birşey yok. Fakat patronun tahakkümüne karşı yapacak şeyimiz var.

    Tabii. Öğretmenler öğrenciye takıp kötü sözlü notu verince ona da fuhuş denebilir bence. Neticede tartışmaya açık.

    Elimle tuvalet temizlerse iğrenirim, kendimi köle ya da fahişe gibi hissetmem. Ailem beni zengin bir erkekle maddi çıkar için evlendirirse kendimi fahişe gibi hissedebilirim ama, ortada bir paralellik olur, ama bu durum yine de fuhuş olmaz.

    Patronun bazı kolaylıklar sunması işçiyi kölelikten çıkarmadığına, bunu sen de kabul ettiğine göre daha hala neyi tartışıyorsun?

    Çok ucuz kelime oyunları yapıyorsun Freddie, böyle yaparsan benden daha fazla cevap alamazsın. Sen bana şu soruyo sordun:

    Efendinin kölesine bazı haklar ve belli bir refah sunuyor olması, köleyi köle olmaktan çıkarır mı?

    Ben de hayır dedim. Ki dilesem o hakların ne olduğu üstünden tartışmayı uzatıp sana sıkıntı verebilirdim, zira köleye kendini azletme hakkı verirsen köle, köle olmaktan çıkabilir. Ama lafı dolandırmaya gerek görmedim, zira ne demek istediğini anladım.

    Sen bu cevabımın başka bir soruya verildiği yalanını söyleyerek çarpıtma yapıyorsun. Ben asla işçiler köle falan demedim, işçiler köle değildirler.

    Köleliğin tanımı da ideolojik görüşe göre değişir. Siyahları tekrar köleleştirme düşleri gören bir ırkçıya sorarsan sana bambaşka bir tanım verecektir örneğin. Kavramlar ve tanımları gökten sabit biçimde inmiyor. Dolayısıyla ''Şunun tanımı nedir? Bunun tanımı nedir?'' diye sormanızın benim için hiçbir anlamı yok. Çünkü yazı yazarken bunları nasıl gördüğümü de yansıtıyorum zaten. Kölelik geçmişte kendini olduğu gibi birine satmaktı. Fakat satın alan aslen niçin alıyordu köleyi? Kara kaşı, kara gözü için değil elbette. Onun emeğini tahakküm etmek, emeğinin ürünlerini sömürmek için köle yapıyordu. Bu aynı durum günümüzde de geçerli. Sadece günümüzün gerekleri köleleri tümden almayı gerektirmiyor. Keza patronlar arasında köle(işçi) değişimi de olabiliyor. Peki efendini değiştirebiliyor olmak, seni köle olmaktan çıkarır mı? İstersen buna köle değil de neo-köle diyelim. Ne fark edecek?

    Tanımlar tamamen öznel iseler, tartışma yapmanın da pek anlamı kalmıyor değil mi? Ben kafama göre bir kölelik tanımı yapayım, sonra da Freddie Fronetic'in kölesi diyeyim, öyle şey mi olur?!

    Bana sorarsan senin biraz mantık çalışman lazım, açtığım başlık senin için iyi bir başlangıç noktası olabilir.

  5. Merhaba arkadaşlar, forumdaki tartışmalarda pek çok mantık hatasına rastladım, ve o nedenle bu konuda güzel bulduğum bir yazı dizisini alıntılamaya karar verdim. Yazı dizisinin geri kalanına kaynağın bulunduğu linki izleyerek erişebilirsiniz.

    Kavramlar:

    Mantık

    Mantık; akıl yürütme, muhakeme, düşünme, ispat ve çıkarım yapma bilimidir.

    Argüman

    Bir iddiayı, bir tezi, bir görüşü desteklemek, doğrulamak veya güçlendirmek amacıyla, en az iki öncül ya da kabulden belli bir sonucun çıkarsandığı kanıtlama tarzı ya da formuna argüman denir.

    Mantık için argüman bilimi de uygun bir tanım olacaktır.

    Bir argümanın yapısı şu şekildedir:

    mantk1.jpg

    Öncül

    Akıl yürütmeyi belli bir sonuca ulaştırmada temel alınan veya bir çıkarım için esas alınan önermeye öncül adı verilir.

    Çıkarım

    Doğru olduğu kabul edilen öncüllerden elde edilen sonuçtur. Bir veya daha çok ifade, hüküm yada önermeden başka bir ifade hüküm ya da önermenin çıkarsanması işlemine çıkarım denir.

    Sonuç

    Sonuç, bir argümanı oluşturan öncüllerden doğru bir akıl yürütme ile çıkarsanan vargıdır. Vargı, bir argümanın son önermesidir, genel olarak “o halde”, “öyleyse”, “sonuç olarak”, “bundan dolayı” , “bu nedenle” gibi bağlaçlarla başlar. Bir argümandaki son çıkarım olarak, ispatlamaya çalışılan iddiayı içerir.

    Çıkarsama

    Bir düşünceden diğer bir düşünceye geçiş. Düşüncede bir inançtan ya da önermeden diğer bir inanç ya da önermeye geçmek. Çıkarsama, tümdengelimsel ve tümevarımsal olmak üzere ikiye ayrılır. Tek tek olgulardan genel bir sonuca gitme veya gözlemlenen , araştırılan olaylar arasında kurallar yada sistem bulmaya çalışan akıl yürütmeye tümevarımsal çıkarsama denir. Genel hallerden elde edilmiş kural ve sonuçları özel hallere yada örneklere uygulamak şeklinde oluşan akıl yürütme türüne ise tümdengelimsel çıkarsama.

    Geçerlilik & Geçersizlik

    Bir argümanda öncül ya da öncüller sonucu kaçınılmaz kılıyorsa, o argümanın geçerli olduğu söylenir. Geçerlilik çıkarımda öncülleri doğru kılan sebeplerin sonucu da doğru kılması halidir.

    İskambil bir deste kağıt ile oynanır.

    Bir deste kağıdımız yok.

    O halde iskambil oynayamayız.

    Ancak, mantıkta geçerlilik ile doğruluk birbirinden farklı şeylerdir. Doğruluk önermelerin içeriğiyle ilgilidir (iskambilin bir deste kâğıt ile oynanıp oynanmaması), geçerlilik ise akıl yürütmenin mantık kurallarına uygun olup olmadığına (kağıdımız yoksa iskambil oynayamayız).

    Yargı

    Bir cümlenin ya da önermenin doğruluk veya yanlışlığını belirleme işlemine yargı diyoruz. Yargı, aklımızın belirli bir içeriği herhangi bir konuda tasdik ya da inkar etme işlemidir.

    Akıl Yürütme(Muhakeme)

    Düşünceleri bilinçli, tutarlı olarak ve belli bir amaçla bir araya getirme işlemi. Öncül olarak alınan önermelerden mantıksal çıkarım kurallarına uygun olarak sonuç çıkarma işlemi. Zihnin, hazır ya da verilen bazı bilgi ya da önermelerden yola çıkarak, verilmeyen başka bir şeyi sonuç olarak çıkartması.

    Kaynak:

    Kaynak

    Sevgiler.

  6. İnsani olan herşet ahlaki ise o zaman ahlaktan çıkmak için de insanlıktan mı çıkmak gerekiyor? Senin argümanından bu sonuç çıkıyor. Bu zihniyet, kendi ahlakını benimsemeyen herkesin kötülükler yapacağını savunan gericilerin zihniyetiyle aynı. Kaldı ki, ben ahlakı tanımlarken onun tarih-üstü olmasını temel alırım. İnsani değerler fetişleştirilmeden tarihsel olarak ele alınırsa hiç de ahlaksal olmazlar ve yine insancadırlar. Onur ve özgürlüğü de tarihsel olarak ve kendi konumuma göre ele alır, savunurum. Bu beni ahlakçı yapmaz.

    Burada 'insani' sözcüğünü iki ayrı anlamı ile kullanıyorsun, kafa karışıklığının kaynağı da bu. Biri İngilizce'deki 'humane' sözcüğünün karşılığı, diğeri ise 'human'ın. Bu ikisi arasındaki ayrımı yapamazsan dediklerimi elbette anlayamazsın. Bir tanesi yerine insani yerine insancıl dersek belki anlarsın. Senin insani değer dediğin şeylerin ahlaksal olduklarını yineliyorum. Neticede bazı şeyleri doğru-yanlış veya kötü-iyi şeklinde sınıflandırmana yarayacak bir kriterden bahsediyorsun, ki ahlak bunları inceleyen bir felsefi disiplindir. Ahlakın statik değil dinamik olduğunu düşünmen de seni otomatik olarak gayri-ahlaki yapmaz, Hegel'ci bir ahlak anlayışına sahip olman falan mümkün.

    Sen buradan hareketle... yoksa oraya mı varacaksın? Harbiden gördün mü o açığı?

    Ama ben o açığı birkaç gün önce açtığım başka bir başlıkta vermiştim, kimse de görememişti.

    Sen de görmemişsindir bence. O yüzden fazla sıkmadan yazayım. :)

    Ben gördüm. :)

    İşçi, işgücünü başkasının tahakkümüne verdiği için sömürülmektedir. Onu ''fahişeleştiren'' de budur.

    İşgücünü patrona satınca bir başkasının tahakkümüne girip onun için çalışmış oluyorsun.

    Sonra da patron işçiyi, ''pezevenk''in ''fahişe''yi kullandığı gibi kullanıyor.

    İtiraz ettiğim şey bundan ibaret. Anlaşılmayacak bir tarafı yok.

    Bunlara cevap vermek kolay. Diyelim ki ben bir aşçıyım, kendi başıma çalışırken ayda 150 saat çalışıyorum, karşılığında da 300 lira alıyorum. Bu durum bir olsun. İkinci durum da şu olsun: Bir patronun altında işe girdim, lüks bir restorana geçtim, daha kaliteli bir ortamda 120 saatte 600 lira kazanıyorum. Sence ikinci durumda sömürülüyor muyum? Beni patron 'pezevengin fahişeyi kullandığı gibi' kullanıyor mu? Bu örnek de tahakküme giriyor mu?

    Lex sömürü ve tahakküm sözcüklerinin tanımlarını zaten vermişti. Bence sen sözcükleri kendince yorumlayıp bu yorumlar üzerinden hareketle yargılara varıyorsun. Yani kendin çalıp kendin oynuyorsun. :)

    Bu soruya cevap vermiştim bir önceki iletimde. Bir işçi, işgücünü patrona satıp onun tahakkümünde çalışmıyorsa, hizmeti karşılığında aldığı ücret onu ''fahişe'' durumuna sokmaz. Çünkü önemli olan hizmet karşılığında para almak değil, tahakküme girmemek ve başkası için çalışmamaktır. Yani başkasının sermayesini büyütmek için çalışmamayı kestediyorum. Senin bazı şeyleri anlaman için detaylı biçimde yazmak gerekiyor sanırım.

    Başlık yazısında da böyle deseydin sorun yaşamayacaktık. Bak orada ne yazmışsın:

    Fahişe, bedenini başlangıçta aldığı bir ücret karşılığında müşterisinin tahakkümüne sunar. Başta anlaşılan para üzerinden artık bedenini müşterisinin tahakkümüne sunmuştur. Burada sorun seks değildir. Çünkü sekste aşağılık veya rahatsız edici bir durum yoktur. Burada sorun, seksin satılması, metalaşmasıdır. Yani belli bir ücret üzerinden müşterinin tahakkümüne bırakılmasıdır.

    Burada patron vurgusu yok, fahişenin müşteri ile ilişkisine de tahakküm diyorsun.

    Ben herkes her şeyi anlasın diye uğraşıyorum. Cidden.

    Eğer bir fahişenin patronu yoksa, patronu için çalışmıyorsa, onun tahakkümüne girmiyorsa yaptığı şey fuhuş olmayabilir. Ama hala şüphelidir. Çünkü fahişeliği söz konusu kişi bir başkasının zoru olmadan yapıyor ama yine de yapmak zorunda olduğu için yapıyor olabilir. İşsizse, güvencesi yoksa, yaşamak için başka yolu yoksa, müşterisi de azsa bu durumda müşteriler söz konusu kişiye kötü davranabilir ve söz konusu kişi yaşamak için bu kötülüğe boyun eğmek zorunda kalabilir. Bu kötü davranış da bir çeşit tahakkümdür. Hayatta kalmak için buna maruz kalmak insanı incitir. Bu durumda ona belki gene ''fahişe'' denebilir. Çünkü bu kez de müşterinin tahakkümü var. Benzer biçimde bir işçi de çalışırken kendi müşterisince sürekli aşağılanıyorsa buna da itiraz ederim. Çalışanların hakları olmalıdır. Fakat söz konusu kişi, patronu olmadan ve kendini de ezdirmeden cinselliğini satıyorsa o fahişe değildir. Örneğin, ben birini çok beğensem, onunla ilişkiye girmeyi arzulasam ve girsem fahişe olur muyum? Elbette olmam. Peki aynı kişiden bir de para koparmaya çalışsam, yani arzuladığım biriyle seviştikten sonra bir de üste para alsam fahişe olur muyum? Elbette yine olmam. Çünkü hiçbir tahakküm yok üstümde. Kimsenin tahakkümüne girmedim. Ne patronun(''pezevengin'') ne de müşterinin.

    Fuhuşun tanımı para karşılığı cinselliğini satma eylemi değil mi?

    Bana inanmıyorsan buyur link:

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Fahi%C5%9Felik

    Bir insan işsizse, güvencesi yoksa, yaşamak için başka yolu yoksa ve bu sebeplerden ötürü tuvalet temizlemek zorunda kalıyorsa bu da kötüdür, ama buna fuhuş diyemeyiz. Lütfen kavramları işimize geldiği gibi anlam kaymasına uğratmayalım Freddie, bunun sonu yok. Kavramları kafana göre yorumlayarak tartışma yapamazsın.

    Efendinin kölesine bazı haklar ve belli bir refah sunuyor olması, köleyi köle olmaktan çıkarır mı?

    Önemli olan kimsenin tahakkümünde çalışmamaktır. Yani kimse için çalışmamak, kendi emeğinle başkasının cebini doldurmak zorunda kalmamaktır.

    Çıkarmaz. Köleliğin tanımı nedir? Buna bakmak lazım. Tanım şöyle olabilir mesela: Kölelik başkasının malı olma durumudur. Değerlendirmeni buna göre yaparsın.

  7. Fuhuşa ahlaki değil insani gerekçelerle karşı çıktığımı, ahlaktan değil onur ve özgürlükten hareket ettiğimi daha kaç defa belirtmem gerekiyor?

    Ahlaki değil insani! :D Bu iyiymiş! Onurluluk, insanilik vs. bunlar yine ahlaki önermelerdirler.

    Özgürlük gibi değerlerin ortak ölçüsü yoktur, farklı özgürlük tanımları olduğundan önce karşındakilerle özgürlük tanımında anlaşman gerek. Özgürlük ve eşitlik gibi kavramlar için arada Kuhn ve Feyerabend'in kullandıkları 'incommensurable' kavramı kullanılır, Türkçe'deki karşılığı sanırım 'ortak ölçüsü olmayan' gibi bir şey.

    Hayatını yaşamak için emek vermene, çalışmana ya da para kazanmana kimsenin birşey dediği yok. Zaten sorunun cinsellikte ya da çalışmakta olmadığını, başkasının tahakkümüne girmekte olduğunu başlık yazısında da belirttim. Elbette çalışmamız gerektiği müddetçe çalışacağız. Ama işgücümüzü bir başkasına satıp, başkasının tahakkümüne girip, başkası için çalışmayacağız. İşte bu sömürüdür. Bizi ''fahişeleştirir.'' Söylediğim bundan ibaret. Anlaşılmayacak veya yanlış anlaşılacak bir tarafı yok.

    E diyorsunuz, kapitalizmde işçi olmak fahişeliktir demiyor musunuz burada? Dünyanın her yerinde iş bölümü var, herkes kendi için başkalarına çalışarak çalışıyor.

    1- Fahişenin patronu var(pezevenk).

    2- İşçilerin de patronu var.

    3- Demek ki işçiler fahişedir.

    Bu argüman yanlış.

    Üzgünüm ama yanlış kanıdasın. Çalışmakta hiçbir sorun olmadığını, asıl sorunun bir başkasının tahakkümüne girip bir başkası için çalışmak olduğunu belirtiyorum. Buna itiraz edemediğinizden olsa gerek, meseleyi çarpıtıp sanki çalışmayı fahişelikle özdeşliyormuşum gibi sunuyorsunuz. Algı bozukluğun var bence. Bu da muhtemelen kötü niyetli olmandan kaynaklanıyor.

    Ben neden fuhuş ve fahişelik örnekleri üzerinden konuştuğunu gayet iyi görüyorum. Sen şu sorulara cevap ver bence:

    Patronu olmayan bir insanın fuhuş yapmasını da tahakküm olarak görüyor musun? Fahişe hizmeti karşılığında ücret alıyorsa burada alacağı ücret, yani kendi için çalışmış olmuyor mu?

    Niyet okuma' çabaların da komik. Gel bir de çocukluğuma in! :)

    Fahişelerin başlarında patron yoksa ve sosyal güvenceleri olmasına, başka bir işte çalışma olanakları olmasına rağmen sırf daha fazla kazanmak için cinselliklerini satıyorlarsa, bu durumda kadın(veya adam) aslında cinselliğini satmak zorunda değil demektir. Dolayısıyla müşterisinin hayvanca şeyler yapmasına tahammül etmek zorunda da değildir. Yani kendini ezdirmeden, sadece kendi için cinselliğini satar. Bu durumda ona fahişe denmez. Yaptığı işe de fuhuş denmez. Herhangi bir tahakküm ilişkisi olmadan, sırf kendi istediği için ve tamamıyla kendi çıkarı için biriyle cinsel ilişkiye girip üste para alıyor. Bunda sorun yok. Bunu ben de yaparım. Emekçiler de böyle olmalıdır.

    Denir, para karşılığı cinsel ilişkiye girmenin adı fuhuştur. Git Amsterdam'a Red Light District'e, bak bakalım oradaki fahişelere 'hayvanca' davranabiliyor musun. Davranamazsın, orada fuhuş yasadışı değil, tabela asılı, fahişe seçtiği hizmetleri belirli fiyatlar karşılığında verir, isteyen alır. Bu insanların adları yine fahişedir. Bu arada patron altında çalışmak her zaman daha kötü olacak diye bir şey de yok, işlek bir 'dükkan'da çalışan bir fahişe sokakta kazanacağından daha fazla parayı, daha güvenli bir biçimde patron sayesinde kazanabilir.

  8. Fahişe fuhuş yaparken, bedenini satın alan. Patron konumunda oluyor zaten. Fuhuş zaten patron - seks kölesi ilişkisidir.

    Tabi ayrıca fahişenin gelirinden başka faydalananlar, ortak olanlar da var.

    Fabrikadaki işçi de yalnız patrona pay bırakmıyor ki. Devlete vergi ödüyor, çeşitli fonlara kesintiler yapılıyor. Hatta sendikaya aidat veriyor vs.

    Bu fahişelik iyi bir metafor. Her hali ile kapitalist düzeni yansıtıyor.

    Sevgiler.

    Patronu olmayan bir berber düşünelim, kendine ait ufak bir dükkanı var, tek başına çalışıyor. Bu adamın müşterileri berber saç keserken bedenini satın alıp patron konumunda mı oluyor? Yoksa müşteri konumunda mı oluyor?

    Patronlar vergi ödemiyorlar mı bu arada? Vergi kaçıran patronlar elbette vardır da, genel için konuşalım, neticede vergi kaçıran/vermeyen işçiler de vardır.

  9. Neden size özel olsun? Daha önce de birkaç defa oldu, üyelerimizi uyardık. Ya sildiler, ya da sizin yapacağınızı söylediğiniz şeyi yaptılar.

    Kural ortada...

    Tamam, buranın linkini ilgili başlıkta yayınladım, dilerseniz link veririm.

  10. Halk bunun için AKP'ye oyvermedi. Halk "her şey yolunda madem biz de buna katkıda bulunalım" diye oy verdi.

    AKP'nin Dinci militan takımının dışındaki, saf masum iyilik için birlik için oy veren halk,

    Bu en son ki olaylardan sonra korkarak, kendini geri çekerek "ne oluyor ya" dediyse ki mutlaka dedi.

    AKP bitmiş demektir. AKP'nin Dinci militan takımı bakalım yüzde kaç oy getircek görücez.

    Bu arada, son yaşanan rezalet, çoktan AKP'nin dosyasına eklendi, inşallah bu Ergenekon çuvalı bu pis,içi ile dışı bir olmayan Dinci O.Ç'larının başına geçer, ben de bu yavşak takımını görürüm.

    Kendi kabineleri sabıkalı zırcahil dinci kafalar ile dolu ama yargıladıkları adamlara bak,

    Generaller ve Cumhuriyet Baş Savcıları.

    Bu konuda kamuoyu araştırmaları da yapıldı, halk askerin müdahalelerinden hoşnut değil.

    Bu arada Baş Savcı olayını da yanlış biliyorsun sanırım, bu olayda AKP'nin, CHP'nin vs. tutumlarına bir bak istersen.

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/13820721.asp?gid=229

  11. Fahişe yerine konmaya bir insan sadece ahlaki kaygılarla mı direnir?

    İnsan kendi onuru ve özgürlüğü için de direnmez mi buna?

    Sen hiç onur ve özgürlük diye birşeyler duydun mu? Hayatında bunlara değer verdin mi?

    Eğer sen bunlara önem vermiyorsan git fahişelik yap o zaman! Halla halla ya!..

    Ahlaki relativizm noktasındaki bir insanın herhangi bir ahlaki yargılama yapması onu tutarsız yapar. Bildiğim kadarıyla sen öyle düşünüyorsun, yorumumun sebebi de buydu. Neyse, çok da önemli değil, konuya gelelim.

    Bu tarz ad hominem saldırılar argümanlarının geçerliliği açısından bir şey değiştirmiyor sevgili Freddie. Benim fahişelik yapıp yapmamam, onurum vs. tartışma açısından ne değiştirir ki? Bence kişilerle değil düşüncelerle ilgilenmelisin.

    Onur ve özgürlük kavramlarını ise elbette duydum, ancak hayatımı yaşamak için para kazanmayı, emeğimin karşılığı olarak maaş almayı 'özgürlüksüzlük' veya onursuzluk olarak görmüyorum. Hatta aldığım her maaş ile ekonomik olarak özgürleşiyorum. Sosyalizmde de farklı bir durum olmazdı herhalde, yine çalışırdım, devlet bana ihtiyacım olarak uygun gördüğü şeyleri de emeğimin karşılığı olarak verirdi. Daha az seçim şansım olurdu, zira kapitalizmde kendi paramı kendim, istediğim yere harcayabiliyorum; ve mal ve hizmetlerin kalitesi daha yüksek. Bir karşılığı olmayacaksa kim neden çalışsın ki zaten?

    Berberler de işçi sınıfındandır zaten. Bilmiyor muydun yoksa?

    İşçi deyince aklına sadece fabrikada çalışanlar mı geliyor?

    Cehaletini belli etme bari.

    Berberlerin de işçi olduklarını elbette biliyorum, berber örneğini kullanmamın amacı verdiğin örneğin fahişeliğin aksine toplumda saygın olarak görülen berberlik gibi meslekleri de kapsayacağını göstererek senin insanların para karşılığı çalışmasını fahişelikle ödeşleştirme çabanı boşa çıkarmaktı. Bu konuda başarılı olduğum kanısındayım.

    Üstte Lex liboşuna verdiğim cevabın ilk kısmı senin bu saçmalıklarına da yanıt veriyor.

    Hazır ''zihnin açılmışken'' onu da bir oku, belki kafan basar.

    Lex'e yazdığın cevabı okudum ancak başlık yazısındaki iddiaların ile tutarsız bazı şeyler gördüm. Başlık yazısında sorun olarak gördüğün şey fahişelerin cinselliklerini para karşılığında 'satmaları', Lex'e cevabında ise bunun yerini fahişelerin bir patron için çalışmaları almış. Bir noktayu açıklığa kavuşturalım; sence fahişelerin başlarında patron yoksa ve kendileri fuhuş yapıp sadece kendileri para alıyorlarsa bunda bir sorun var mı?

    Bu arada, sen eskilerden hangisisin? Agoratr'den kimsin sen?

    O forumu, burayı provoke etmeye devam etmek için mi kurdunuz?

    Hayer birşey ya...

    Oradaki nickim de Fronetic. Oranın kurucularından değilim, hatta buradaki üyeliğim oradakinden daha eski.

  12. Anladım da yine de olmaz. Sizin imzanız sizi bağlar, forumu değil. O forum, forum olarak bizim reklamımızı yapmadıkça, biz de burada yapılmasına izin veremeyiz.

    Böyle bir şey olmadığına göre, lütfen imzanızı silin. Burada kendi site veya bloglarının reklamını yapan herkes, o alanda bizim reklamımızı yapar, linkimizi verir vs...

    Bu kuralı sadece bana işlettiğiniz izlenimine katıldım ama peki, orada tavsiye edilen siteler başlığına buranın linkini koyarım, sorun değil.

  13. Fronetic,

    Lütfen imzanızı siliniz. Başka sitelerin ya da forumların reklamını bu biçimde yapma izniniz, koşullu olarak var.

    Hemen kuralı yapıştırayım, okuyun.

    4-) Forumlarımızda başka bir forumun veya sitenin reklamı ancak o forum veya sitede bizim sitemizin reklamı yapılmak kaydı ile verilebilir.

    Merak etmeyin, o forumdaki imzamda da buranın linki var.

    O atsa atsa osuruk bombası atar..

    Bence de.

  14. Maalesef eski performansım yok, bu aralar gerçek hayatta başım iyice dertte.

    Yani zehirle mi intihar etsem ya da yüksekçe bir yerden mi atlasam(hani belki kaplan ve ejderha filminin son sahnesindeki mucize gerçekleşir) karar veremedim.

    Matadorlar hidrojen bombasını atar yakında, gerek kalmaz.

  15. Sevgili Bilgehan,

    Ama şunu demeyi unuttum. Biliyorsun körfez savaşı yakın bir tarihte oldu. Birde o kadın erkek oranı, yani benim verdiğim evlilik çağında diyeyim, yani belli bir yaş oranındaki insanlar. Yoksa birebir eşleme olsun cinsiyet oranında, ama kadın 30 yaşında, erkek 10 yaşında olunca bu bizim evlilik için düşündüğümüz oranı oluşturmuyor. Sanırım anlatabildim.

    Sevgiler...

    Kadın-erkek eşitsizliğinin en büyük nedeni savaşlardır ve savaşlar var olduğu sürece senin dediğin şekilde bir oran olmayacaktır yeryüzünde.

    Cevaplar yukarıda...

    İran Körfez Savaşı'na katılmadı ki, siz İran-Irak savaşından bahsediyorsunuz. Orada ölen İranlı sayısı 200-300 bin arası diye biliyorum, İran gibi onlarca milyon nüfusa sahip bir ülkenin nüfusunda bu kadar ölüm dediğiniz tarz bir değişiklik yaratmaz.

×
×
  • Yeni Oluştur...