ilim

dinsizlerin öküz olmadığını ve sen "öküz gibi" dediğini ben de biliyorum arkadaşım. Fakat, ben de dinsizleri öküzden ayıran farkı yazdım. Yani, öküz bu dünyada dinsizlerden daha mutlu ve huzurlu..Yani, öküz gibi derken öküzlere hürmetsizlik olmasın dedim.

Arkadaşım, öküzde akıl olmadığı için dinsizlerin çektikleri sıkıntıları çekmezler. Yani, kabri, ölümü ve ayrılığı ve lezzetin biteceğini düşünmez. Yani, ölümü hem kendini hem de sevdiklerini yok edecek bir darağacı şeklinde bilmez ve kabri hem kendini ve hem de sevdiklerini yutup, yok edecek bir ejderha ağzı gibi görmez. Kendini ve sevdiklerini giyotin gibi vücuda çıkarmış ve ecel celladının satırıyla kesilip hiçliğe atılacak bir kurban gibi görmez. Öyle ise, bir öküz bile dinsizlerden bu dünyada lezzet cihetiyle daha üstün ve mutludur. Öyle ise, öküz ile dinsizleri karşılaştırmak yalnıştır.

Arkadaşım, insanın bir özelliği vardır. O da sevdiklerinin tırnağına zarar gelmesini bile istemez. Ayrıca, sevdiklerinin her derdine çare bulmak ister. Böyle bir insanın ölüm gibi hem kendini hem sevdiklerini asıp yok edecek bir meseleye çare aramaması ve kabir gibi kendini ve sevdiklerini yutup yok edecek bir ejderha ağzına çare bulamaması gibi bir acizliğe düşmesi elbette onu hayvanlardan daha ağaı bir dereceye düşürür. Çünkü, hayvanlarda akıl olmadığı için bu yokluk ve ayrılıkları düşünemez. Rahatla yaşar, yatar...Eğer ben bu ayrılık ve yoklukları hissetmiyorum ve önemsemiyorum desen elbett

Cenab-ı hak, bu konuşmaya Kur'an ve hikmet lisaniyle aşağıdaki manalarla cevap veriyor: Ey akılsız kul, elbette Allah her şeyi ve senin cennete mi cehenneme mi gideceğini bilir. Bilmemek noksanlıktır. Senin dediğin gibi, Allah mükemmeldir, yani bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Öyle ise, bilmemek olmaz. Fakat, Allah senin cüzi iradeni inkar yolunda kullanacağını bilmesi seni zorlamaz. Yani, sen cüzi iradenle iman ve ibadet yolunu seçseydin Allah onu bilecekti. Yani, senin bütün hayatını Allah biliyor. Bilmesi zorlaması değildir. Öyle ise cüzi iradenle hakkettiğin cehennemi Allah biliyor

Mesela, sana en basit bir sanat olan bir iğnenin bile sahipsiz ve ustasız olamayacağını kavrayacak bir akıl verip, seni anne karnında bir nutfeden yaratıp, göz, kulak, dil, kalp, beyin ve akıl gibi maddi ve manevi aletler ile donatıp, daha sonra doğduğun anda en muhtaç olduğun bir sütü, kan ve fışkı ortasından bulandırmadan bulaştırmadan tam zamanında sana gönderip, aklınla şu soruyu sormanı istedi: Benim süte ihtiyacım olduğunu bilip, sütü tam ihtiyacıma göre tam zamanında gönderen kimdir?

Allah, deveyi gözümüz önünde yaratıyor. Yani, şu anda gördüğümüz her bir deve yoktu ve devenin karnında var oldu, yaratıldı. Özellikle, günümüzde bilim ve fennin gelişmesi ile devenin ne kadar harika bir sanat eseri olduğunu daha iyi anlıyoruz. Çünkü, Allah deveyi bir nutfeden yaratıyor ve ona hikmetli ve ölçülü ve muntazan olarak göz, kulak, ayak, kalp, beyin damarlar ve kemikler veriyor. İşte ayet insana der:"Bu sanatı görmüyor musun ki, Allahı bilmiyor ve tanımıyorsun"

Arkadaşım, Allah, koca incir ağacının programını küçük bir çekirdekte yazarak, kudretini ve ilmini, hikmetini ve iradesini göstererek, o sanatla kendini sana tanıttırıyor. Yoksa, zaten bütün kainat ve bütün zamanlar ve mekanlar Allahın ilminde ve huzurundadır. O Arkadaşım, daha önce dediğimiz gibi sebepler sırf zahiridir. Yani, mesela bir suda veya toprakta veya ışıkta çekirdeğin içindeki o ince programı okuyacak ve açacak ve ağaç yapacak kabiliyet yoktur. Maddi fiziksel olayı gözlerimizle görüyoruz. Fakat, bizde sadece göz yok akıl da var. O akılla maddi fiziksel olaylar arkasındaki şuur

Eşeğimin kulağındaki zerrelerden daha akılsız ve şuursuz arkadaşım. Senin bu iddana karşı cevab-ul ahmaku-ssukut demek lazım ama küfür ve inkar insanı ne hale getirdiğini ve hangi fikirleri kabul etmek zorunda kaldığına dikkat çekmek için yazıyorum. Arkadaş, bir binanın tuğlaları binayı bildiklerinden değil, binayı ve tuğlaları bilen ve binanın nasıl ve hangi ölçüler ile yapılacağını bilen bir usta tarafından dizildikleri için o şekli alıyorlar. Yani, o cansız ve akılsız ve şuursuz ve kör olan tuğlalar, kendi kendilerine değil, gören, bilen, akıl ve şuur sahibi bir usta tarafından üst üste ve

Arkadaşım, bak tekrar tekrar söyledim. Yine söyleyim. Fakat, eşeğimin kulağındaki zerreye anlatsaydım, şimdiye kadar anlardı. Zerreler, yani, vücudunu oluşturan en küçük varlıklar, maddi ve cansız varlıklardır. Cansız bir varlıkta değil, beyninin nasıl yapılacağını ve bütün vücudunla bağlantısının nasıl yapılacağını bilmek, duygu bile yok. Kendilerinden bile haberleri yok. Tabiri caiz ise, bir binayı meydana getiren tuğlalar gibiler. Bu sebeple, eşeğimin kulağındaki zerre ancak senden daha akıllı olabilir.

Arkadaşım, bir taşın akılsız ve şuursuz ve kör olmadığını idda eden biri, o taştan daha akılsız ve daha şuursuz ve daha kördür. Aklı gözüne inmiş arkadaşım, senin eşeğimin kulağındaki bir zerrenin senden daha akıllı ve şuurlu olduğunu kabul ediyorsun demek. Eşeğimin kulağındaki bir zerreden daha akılsız ve şuursuz olduğunu idda eden birinden düzgün fikirler çıkmasını bekleyemeyiz tabi..her ne ise.. Ey, eşeğimin kulağındaki zerreden daha akılsız arkadaşım, mesela harika ve ölçülü ve sanatlı bir elbise dikiliyor. Biz sadece makasın, ve iğnenin ve ipliğin hareketini görüyoruz. O makas, iğne v

Arkadaşım, insan bu gayeler için 40 yaşından sonra inanmadığı şeyler için kendini nasıl tehlikeye atar. Buna nasıl ihtimal verebilirsin. Kusura bakma ama, buna ihtimal veren birinde psikolojik bozukluk olduğunu düşünüyorum. Hani, bir insanı Allah niçin ebedi bir Cehenneme atar diye düşünürsek, sırf iman etmemek için böyle eşekleri bile güldürecek bir fikirler ortaya koyan biri için elbette Cehennem tam bir adalet oluyor. Neymiş, bir kimse, bütün haysiyetini bir kenara koyup, herkesi aldatarak ve hep yalan söyleyerek ve bu uğurda kendisini tehlikeye atacak ve bunun amacı yukarıda sayılan gayele

Arkdaşım, bir insan 40 yaşından sonra en yakın akrabalarını kendine niçin düşman etsin. Gayesi nedir? Niçin bu kadar tehlikeye atılmıştır? Biliyorsun ki, bir insan küçük bir yalanı küçük bir cemaatte bile söylemekten çekinir. Bu zat, haşa niçin bu kadar kişiyi karşısına alıp, haşa yalan söylemekten ve aldatmaktan çekinmemiştir? Gayesi nedir?..

Peki arkadaşım, başka cümleleri de vereyim size (hem de çoğunun kaynağını kaynak göstererek).. "Kur'an serapa samimiyet ve hakkaniyetle doludur. Hazret-i Muhammed'in cihana tebliğ ettiği davet, hak ve hakikattır." (Carlyle) *** "Kur'anın nazarında satvetli bir hükümdarla zavallı bir fakir arasında fark yoktur. Bu gibi esaslarla öyle bir teşri' vücuda gelmiştir ki, dünyada bir naziri yoktur. Müslümanlık, bugünkü inkişafı fikrimizin seviyesinden daha yüksek bir dindir." (Meşhur İngiliz muharriri Edward Gibbon'un "Roma İmparatorluğu'nun inhitat ve sukutu" eserinden) *** "Hâlık'ın hukuku

Evet, bu adamların niçin inanmadığı anlaşılıyor. Çünkü, bu kadar basit bir mantık yürüteen biri geniş ve azametli iman hakikatlerini o bozulmuş aklına nasıl sığdırsın ki.. Arkadaş, senin söylediğin şey zatında muhaldir. Yani, bir şey, hem yaratılacak, yani varlığı başka birinin elinde olacak ve başkasına muhtaç olacak hem de, Allah gibi ezeli olacak diyorsun ve bunun sonucunda da Allahın varlığını inkar ediyorsun. Ne diyeyim. Cevab-ul ahmak-ssukut. Arkadaşım, bir şey hem ıslak hem de kuru olmaz. Bunu bilmeyecek ve düşünemeyecek kadar basit fikirlisin. Bir şey hem ezeli, hem de yaratılmış ol

Arkadaşlar, mesela Prens Bismark'ın aşağıdak beyanatı, İslamiyetin Avrupada ne kadar ilerleyeceğinin delilidir. Muhtelif devirlerde beşeriyeti idare etmek için taraf-ı Lahutîden vürud ettiği iddia olunan bütün semavi kitapları tedkik ettim. Tahrif edilmelerinden hiçbirisinde aradığım hikmeti bulamadım. Bu kanunlar, beşeriyetin saadetini temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lâkin, Muhammedîlerin Kur'anı bu kayıddan âzadedir. Ben Kur'anı her cihetle, her noktadan tedkik ettim. Her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm ve bu kitabı Hazret-i Muhammed'in zade-i tab'ı olduğunu iddia ediyorlarsa

Arkdaşım, nasıl ki, onlar Allahı unutup, kendi elleriyle yaptıkları şeylere icad vermişler. Günümüzde de senin gibi bir taşa akıl ve ilim verip, onun eline icad verenler var. Yani, tevhid ve şirk kıyamete kadar devam edecek.

Arkadaşlar ilk insan Hz Adem aleyhisselam zamanından beri, iyi ve kötünün iman ile küfrün, tevhid ile şirkin mücadelesi ve mücahedesi devam etmektedir ve kıyamete kadar devam edecektir. Mesela, nasıl ki, bazı insanlar tarihte taştan ve tahtadan yaptıkları putlara tapmışlar ve onlara icad vermişler. Ayrıca, yine güneşe ve aya ve ateşe ve yıldızlara tapanlar olmuş. Öyle de Zamanımızda da Allahı unutup, akılsız ve şuursuz ve kör tabiatın eline icad veren insanlar vardır. Tabiatın eline icad verenler ile taştan ve tahtadan oydukları putlara tapanların ortak özellikleri, her ikisininde akılsız v

r. Yanılıyorsun..Bu zamanda uygulanan bu gibi uygulamalar İslamiyette "tekafül" denen dayanışma sistemiyle ta 1500 yıl önce uygulanıyordu. Maalesef bunda da yanılıyrosun. Sosyalizm insanın fıtratına tamamen terstir. Bu sebeple hemen sönmüştür. Çünkü, biliyorsun ki, insanlar mutlak olarak eşit olamazlar. Yani, serseri ve çalışmayı sevmeyen bir adam ile, çok çalışan bir adam eşit olamaz. Veya, gezmeyi çok seven bir adam ile, gezmekten nefret eden bir adam bir olamaz. Elbette bunlar arasında zengin ve fakir olacaktır. Fakat, karıştırmayalım hukukta bunlar eşittir. Allah zenginleri fakirleri

Arkadaşım, mesela koca bir incir ağacının programının ve fihristesinin nokta kadar bir çekirdekte derc edilmesi gibi bir eseri gözümüzle görüyoruz. Bu hassas ve hikmetli eser, elbette ilim ve irade sahibi bir kudreti gösterir, tesadüfü değil. Yani, çevremizde gördüğümün bütün hikmetli ve intizamlı eserler, ancak kast ve iradenin, yani bilerek ve isteyerek yaratmanın delilidir, akılsız ve şuur ve kör kuvvetlerin değil. İkinci soruna cevap olarak, Bu kainatın sahibi madem bilerek ve isteyerek bu kainatı yaratıyor ve bilerek ve isteyerek bizi bu dünyaya gönderiyor. Öyle de, bu kainatın sahibi ve

Arkadaş, senin okuma yazman yok mu ki herşeye maydanos oluyorsun. Konunun başında bunu kanıtlama ihtiyacı duymaz diye bir idda var. Fakat, biz bu cümleyi kabul etmiyoruz. Getirdiğimiz kanıtları kabul etsen de etmesen de biz kanıt getiriyoruz. Yani, konuyu açan arkadaşın idda ettiği gibi bir şey yok. Mesela, senin vücudundaki ölçü ve intizam ve hikmetleri kanıt olarak getiriyoruz. İster kabul et ister etme. Sonuçta kanıt getiriyoruz

Allahın varlığının her gördüğümüz şeyde ve her zerrede hadsiz delilleri olduğu ve o delilleri gösterdiğimiz için elbette böyle bir idda asılsızdır. Bu idda da yanlıştır. Sosyalizmin halledemediği meseleleri Kur'an halletmiştir. Mesela, zengin ile fakir arasındaki anlaşmazlığı, faizin haramiyeti ve zekatın vücubu ile çözmüştür.

Arkadaşlar, hepimiz 100 liramızı kaybetsek veya kendimizin ve sevdiklerimizin başına en ufak bir hastalık ve musibet gelse üzülüyoruz. Bütün lezzetimiz kaçıyor. Böyle olduğu halde, kendini ve sevdiklerini ecel celladının satırıyla kesilip kendinin ve sevdiklerinin bu dünyada ebedi ayrılık ve yokluk elemlerini çeke çeke hiçliğe ve yokluğa atılmayı beklemek nasıl bir duygu? İkinci sorum şu:Mesela, çok sevdiğin tek bir evladın veya annen yatakta ölmek üzere iken biri 1000 de 1 ihtimal ile size bir çare gösteriyor. O çare ne kadar zor olursa olsun ve hatta bazen bütün malınızı ve herşeyinizi ve

Öncelikle, müslümanlar akıllarına takılan her soruyu en ince ayrıntısına kadar sormuşlar ve tam ikna edici bir tazda cevabını almışlar. Yani, Allahın isim ve sıfatları ve kainat nedir, insan nedir, nereden gelmiştir ve nereye gidecektir, ölümün, hastalıkların, musibeterin manası nedir, dünya imtihanı kapandıktan sonra ne olacak, şeytan niçin yaratılmış gibi soruların en ince ayrıntısına kadar cevabını almışız elhamdülillah. İkinci olarak, maksadı hakikatı aramak ve bütün kainatın üstünden bir mevki kazanıp insan olmak değil de, bu dünyada kısa bir hayat geçirip, ayrılık ve yokluktan gelen tok

PRENS BİSMARK 'IN BEYANATI AVRUPA DA İSLAMİYETİN NE KADAR İLERLEYECEĞİNİN DELİLİDİR. KONUYLA ALAKASI VARDIR. Prens Bismarck’ın Beyanatı Sana muasır bir vücut olamadığımdan müteessirim, Ey Muhammed (a.s.m.)! Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idare etmek için taraf-ı Lâhutîden geldiği iddia olunan bütün münzel semâvî kitapları tam ve etrafıyla tetkik ettimse de, tahrif olundukları için, hiçbirisinde aradığım hikmet ve tam isabeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cemiyet, bir hane halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lâkin Muhammedîlerin (a.s.m.) Kur’ân’ı, bu kayıtt