Jump to content

nane

Normal Üye
  • İçerik sayısı

    124
  • Katılım

İletiler bölümüne nane kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Evrenin başlangıcını kabul eden bilim, sonunu da kabul etmek zorundadır....

    Ben burada kur'an ayetleri arasındaki uyumsuzluğu, çelişkiyi göstermeye çalışıyorum, sen ise bana bilimden bahsediyorsun.

    Soru veya problem şu: Kıyamet (saat), yani dünyanın yok oluşu bir saniyeden daha az bir zaman içinde olacak ise insanlar kıyamet saat'indeki zezele'nin, yani deprem'in büyüklüğünü nasıl anlayacak?

    Yani her şey bir saniyeden daha az bir zaman içinde yok olacak ise insanların sarhoş gibi dengelerini yitirdiğini nasıl görebilirsin.

    Nahl 77. emru ssaat: kıyamet hadisesi, olayı veya olması emredilen zaman (saat) Hacc 1. zelzelete ssaat: Kıyamet depremi veya deprem saati.

    Bu konuda yazacak bir cevabın varsa yaz. Yazacak bir cevabın yoksa bilimi milimi karıştırma

  2. Nahl 77- Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir, kıyamet saatinin kopuşu bir göz kırpması kadar veya daha çabuk bir zaman içinde olur. Şüphesiz Allah her şeye Kadir'dir.

    Hacc 1. Ey insanlar! Rabbinizden sakının; doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.

    Hacc 2. Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün oysa sarhoş değildirler, fakat bu sadece Allah'ın azabının çetin olmasındandır.

    Kıyamet bir göz kırpması kadar bir zaman içinde olacaksa insanlar sarsıntının büyüklüğünü anlayamayacaklar diye düşünüyorum. Acaba yanlış mı düşünüyorum ne dersiniz?

  3. Kur'an'da 7 kat göğü görüyorsunuz diyor ama o görmek bilmek anlamındadır. Yani 7 kat göğü biliyorsunuz diyor

    Enbiya 30 - O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?

    ( Bu ayeti big bang'a delil olarak göstermeye çalışanlar var. Büyük patlama olduğunda yeryüzü diye bir şey yoktu.)

    Göklerle yer birbirinden ayrılırken kimsenin görmüş olması mümkün değil. Bu ayetteki görmek, bilmek veya bilinen bir şeyi göz önünde canlandırmak anlamındadır.

    15 - "Görmediniz mi Allah yedi göğü uygun tabakalar halinde nasıl yaratmış?"

    16 - Ve Ay'ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış.

    Nuh suresi 15. Ayette benzer bir şekilde anlaşılmalıdır. 16. ayette ise her bir göğün güneşi ve ay'ı olduğu bildirilmektedir.

  4. Katre, damla demektir. Kutur veya aktar ise katre'nin çoğuludur. Yani damlalar demektir. Damla, yuvarlak küre şekline benzediği için çap veya küre anlamında kullanılmış olabilir. Fakat ne zamandan beri çap anlamında kullanıldığını bilmem mümkün değil. Aktar kelimesi damlalar anlamına geldiği için (benzetme yoluyla) birbiri ardınca gelen benzer şeyler için de kullanılabilir. mesela tren katarı, deve katarı, konvoy gibi... Bence Rahman 33'te aktar kelimesi tabakalar anlamında kullanılmıştır. Yani birbiri ardınca gelen gökyüzü katmanları anlatılmak istenmiştir.

    Ahzab 14' te ise benzetme yoluyla (damlalar) birbiri ardınca sıralanmış medine evleri anlatılmak istenmiştir.

  5. Hacc 65- ...... buyruğu olmaksızın yere düşmemesi için göğü O'nun tuttuğunu görmez misin?

    Göğün düşebileceği fikri Kuran'ın kendi fikridir.

    Hadid 6- geceyi gündüze sokar, gündüzü geceye sokar.

    Ayette kullanılan kelime ''yulicü''. Aynı kelime Araf 40'ta ''yelice'' olarak kullanılıyor. Tevbe 57'de ''melce'' yani sığınılacak saklanılacak yer olarak kullanılıyor. A'raf 40'ta deve iğnenin deliğinden geçmiyor, deve iğnenin deliğine girip saklanıyor.

    Hadid 6- da geceyi gündüze sokar eksik bir çeviridir. Doğru çeviri ''geceyi gündüzün içine sokup saklar olmalıdır. Gündüzün içine nasıl sokuyor? Gündüzü gecenin üzerine sarıyor. Zümer 5. Yani kurana göre gece ve gündüz aynı mekandadır. sonra da gece ve gündüz yer değiştireceği zaman sıyırıp soyuyor. Ya-sin 37. Tıpkı yılanın derisinden sıyrılması gibi.

    Uzay'ın nerden başladığı benim için önemli değil. İster Atmosferden sonra başlasın, isterse yerden itibaren başlasın. (Ben uzayın yerden itibaren başladığını düşünüyorum. Bizler hareket edebildiğimize göre uzayın içindeyiz. ) Benim için önemli olan uzay boşluğunun yere düşemeyeceği gerçeğidir. Ay yere düşebilir, göktaşı yere düşebilir ama uzay boşluğu yere düşemez.

    Benim anlatmak istediğim; sema ve semavat'ı (gökler'i) uzay olarak anlayanların kuran'ı anlayamadıklarıdır. Göğü, direkleri olmayan bir bina veya tavan gibi düşünmelisiniz.

  6. Evet, Dark Prince çok güzel demiş: Gök diye bir şey yok.

    Şuara 185-187. ..... Eğer doğru sözlü isen göğün bir parçasını üstümüze düşür" dediler.

    O zamanki insanlara göre gök yere düşebilecek bir şeydi. Aslında yere düşebilecek bir gök yoktu.

    Gündüz gördüğümüz mavi renkli gök, en kısa dalga boylu güneş ışınlarının atmosferin üst tabakalarındaki gaz ve toz parçacıkları tarafından etrafa saçılmaları sonucu oluşur. Gece olduğu zaman ise atmosfere giren güneş ışınları olmadığı için atmosferin ötesindeki karanlık uzayı görürüz. Uzay boşluğu neden karanlık? Karanlık olmasının nedeni uzay boşluğunda güneş ışınlarını kıracak gazların yani havanın olmamasıdır. Yani neymiş, birbirinin üzerine sarılarak, dolanarak giydirilen sonra da birbirlerinin üzerinden sıyrılarak soyularak çıkarılan bir gece ve gündüz yokmuş.

  7. Meryem 65. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

    Arz, yani dünya nerededir? gökyüzünün, yani uzay'ın içinde midir, yoksa dışında mıdır? Şimdi, ''bu ne biçim bir sorudur'' demeyin. Bu, çok önemli bir sorudur. Eğer dünya uzay'ın içinde ise uzayla arasında bir mesafe yok demektir. Fakat Kuran'a göre ikisinin arasında mesafe ( yani açıklık) vardır.

    Mesela siz bir otobüsün içinde olsanız, otobüsle sizin bir aranız olur mu? Dünya ile gökyüzünün arası neden olsun?

  8. Hayatı var eden bir tanrı belki olabilir ama o sizin tanrınız olamaz. Ölüden diri, diriden de ölüyü çıkardığını söyleyen tanrı olamaz.

    Rum 19. O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır. Ey insanlar! İşte siz de böylece diriltileceksiniz

    Ölmüş olan yeryüzünden canlı bitkileri çıkarıyor. Canlı olan bitkilerden de cansız olan tohumları çıkarıyor. Tohumlar, çekirdekler cansız değildir. Bunu bilmeyen de ilah değildir.

  9. İnanç niçin telkin edilir? Adam inanıyordur ve çocuğunun da inanmasını istiyordur. İnanıyor görünen inançsız (böyle birisi var ise) başka bir adam, inanç telkin ediyor ise kendine sağılı inek arıyordur. İnanmayanlara inanç telkin eden (böyle birisi var ise) bunu neden yapar? İnanmayanlara inanç telkin eden inancının gücünü, doğruluğunu, haklılığını veya sağlamlığını görmek istemiş olabilir. İnanmadığı halde inanmayanlara inanç telkin etmek isteyen biri herhalde foruma geleceklerin kafasını karıştırmak istiyordur.

    İnanmanın insan yaşamına ne gibi katkıları olabilir? Pek çok katkıları olabilir. İnanç onları rahatlatıyor onlara mutluluk veriyor. Kalabalık olduklarını görmek onlara huzur veriyor. Sonra Allah insan'a yürü ya kulum diyebilir.

    İnanmamanın zararları nelerdir? Fransa'da Veya ABD'de yaşasanız bir zararı olmayabilir. Ama burada pek çok zararı olabilir. Saf saf sorular sormayın lütfen.

    İnanmamanın insanlığa ne gibi zararları dokunabilir? Bilmiyorum.

    Yazınızdaki cümleler sanki saidi nursinin cümleleri gibi osmanlıcası biraz fazla ve uzun olmuş. Bence bir zararı yok ama başkaları zorluk çekebilir.

    Discovery 11, Sanırım, inanmayanların yüzde 90'ı dine bulaşmadan önce inanıyordu. Yani ilk önce din onlara bulaştı. Bulaştırmak için herşeyi yapmıyoruz. Bundan emin olabilirsin. Burayı arayan bulur. İnanmış ve mutlu olmuş birinin burada işi ne? Bizim kazanabileceğimiz bir cennet yok. Ayrıca kendimize sağılı inek de aramıyoruz. Biz birini inançsız yapsak onun bize ne faydası olabilir? İnançsızlar olmasa inananlar birbirlerini dolduruşa getirip su üzerinde yürüyüp göğe yükselerek astronotları bile şaşırtabilirler. Yani dünya çok dengesiz bir yer olur.

  10. Bakara 22- Elleziy ceale lekümü l arZa FİRAŞa... Yeryüzünü sizin için bir firaş yapmış. Bu ayette yeryüzünü tarif ederken firaş kelimesini kullanmış. Firaş, yere yayılan yaygı, örtü, yatak yani döşek gibi anlamlara gelebilir. Bunların hiçbirisi yuvarlak küre şeklinde değildir. Hepsi düzdür.

  11. Kur'an'daki saçma sapan Ayetler bir tanrı'nın olmadığını ispat etmek için yeterlidir. Bir Tanrı olsaydı insanların kendi adına yalanlar uydurmasına izin vermezdi. Uydurulmuş yalanlara bakalım.

    Mü'minun 17- ve le kad halakna fevkaküm Seb'a Taraika. Üzerinizde ( yani yukarda) yedi tariyk yarattık. Taraka, bir şeye bir çok kere ( yani defalarca) vurmak, basmak anlamını taşır. Tariyka ise üzerine defalarca ayak basılmış veya ayak vurulmuş yol veya yer demektir. Yani Kur'an'a göre bizim üzerimizde yedi adet yeryüzü (gökyüzü denizinin yukarsında) var ve orada birileri yürüyor!? (Gökyüzü bir tatlısu denizidir, çünkü güneş ve ay gökyüzünde yüzmektedir.)

    Rahman 33 - ya ma'şera l cinni ve l insi ini stetA'tüm en tenfüzü min aktarı ssemavati ve l ard fe nfüzu. Nefeze veya Nüfuz etmek bir taraftan girip öbür taraftan çıkmak demektir. Menfez, geçecek yer, veya geçit demektir. Yani bu rahman 33 te göklerin bir taraflarından girip öbür taraflarından çıkılarak Allahla karşı karşıya gelmekten yani ona meydan okumaktan bahsedilmektedir. yani ''ona meydan okumaya yetecek gücünüz var mı sizin'' denmektedir. Şimdi sorarım sizlere bir tarafından girilip öbür tarafından çıkılabilecek bir gökyüzü var mıdır? Veya bir taraflarından girilip diğer taraflarından çıkılacak gökyüzü katarı , dizisi var mıdır? YOKTUR.

    Enbiya 104- Yevme naTviy ssemae ke Tayyi ssicilli lil kütübi. O gün göğü kitapların yazıldığı not edildiği şeyleri (sayfaları) dürer gibi veya katlayarak toplar gibi düreriz. Şimdi sorarım size çarşaf katlar gibi katlanarak toparlanacak bir gök var mı? YOK.

    rad 41 - E ve lem Yerav enna ne'ti l arZa nenkusu ha min eTrafiha.

    Enbiya 43-44 Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler. Katımızdan da dostluk görmezler.

    Biz bunlara ve babalarına geçimlikler verdik de ömürleri uzadı; şimdi yeryüzüne gelerek her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Galip gelen onlar mıdır?

    Ra'd suresi ve Enbiya suresi mekke dönemi surelerindendir. Yani bu verimsiz çorak memleket için onlarla savaşıp memleketlerini (mekke'yi) İşgal ederek küçülten kimse yoktu. Olsa bile savaşanlar da onlar gibi müşrikler olurdu, Allah değil. Yeryüzünün kenarları deniz kıyısı anlamına gelebilir mi? Gelemez, mekke döneminde küresel ısınma nedeniyle yükselen denizler yoktu. Ayrıca denizler yükselse bile insanlar sığınacak daha yüksek yerler bulacaklardır. Yani denizlerin yükselmesi Allahın galip gelebileceği bir savaş değildir.

    Müşrikler Gökleri ve yeri Allahın yarattığını bilmektedirler. (Lokman 25- And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan, "Allah'tır" derler)

    Yani Enbiya 44 te bildikleri bir şeyi gözlerinin önünde veya kafalarında canlandırarak görmüyorlar mı denmektedir. Kur'anın anlattığı şeyleri müşrikler zaten bilmektedir. (A'raf 32 li kavmin ya'lemune ve En'am 33.) Ama kur'an geldikten sonra bildikleri veya uydurdukları şeylerin bazılarını inkar etmişlerdir. Neden inkar etmişlerdir? inkar etmelerinin nedeni ''la yat'amüha illa men neşaü (-En'am 138-) diyemeyecek olmalarıdır. Bence haksız da sayılmazlar.

    Daha fazla uzatmadan neticeye geleyim, allah (biz dediğine göre herhalde melekleri ile beraber ) yeryüzüne gelerek yeryüzünü kenarlarından nasıl eksiltiyor? O zamanki insanlar göğü ve gökleri düz bir çarşaf gibi düşündükleri için yeryüzünü de öyle çarşaf gibi düşünmüşler. Yani muhammed diyorki: Allah'ın yeryüzünü kenarlarından katlayıp toplamaya (yani eksiltmeye) başladığını görmüyonuz mu? Muhammed 18-Onlar kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar. Şüphesiz onun alametleri belirmiştir. 1400 senedir dürmeyi, katlamayı bitirememiş!!!!!

    Hicr 14- Onlara gökten bir kapı açsak da yukarı çıkarlarken o kapıya gölgeleri düşse... Şimdi soruyorum kapı açılacak bir gökyüzü var mı? YOK. Her tarafı açık olan bir gökyüzünde kapı mapı olmaz.

    Zümer 67- Onlar Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O'nun avucundadır; gökler de O'nun sağ eliyle dürülmüş olacaktır. Şimdi burada anlatılanlara göre Allah kainattan çok daha büyük bir devdir.

    Mü'min 7- Arşı taşıyanlar ve arşın çevresinde bulunanlar onu överek tesbih ederler. Arşın üzerinde otururken Arş melekler tarafından taşınıyormuş. Kendi Arşını Yüzdürmeye veya uçurmaya gücü yetmeyen bir ilah!!!!!! O'nun gücü herşeye yetmiyor muydu? O Alemlerden (yarattıklarından) müstagni değil miydi?

    Ankebut 6- Hak uğrunda cihat eden, ancak kendisi için cihat etmiş olur. Doğrusu Allah, alemlerden müstağnidir.

    Yani Allah burada diyorki, benim sizin yapacağınız cihada ihtiyacım yoktur. ve hatta alemlerin ( alemlerin içine melekler de giriyor) yapacağı işlere bile ihtiyacım yok diyor. Ama Arşını da meleklere taşıtıyor. bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

    Eğer bu kitaba inanıyorsanız mantığınızı çöpe atmak zorundasınız.

    Enbiya 33- Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur hepsi feleğin içinde yani gökyüzü denizinin içinde yüzüyor.

    Gökyüzünü yuvarlak daire şeklinde bir çarşafa benzetmişler.

    Hacc 61- ALLAH geceyi gündüze sokar, gündüzü geceye sokar ve ALLAH İşitendir, Bilendir.

    bir şey anlayan varsa beri gelsin. Güneş ışığı varsa gece yoktur. Yani gündüz varsa gece yoktur. Gündüzü, olmayan gecenin içine sokamazsınız. Bu ayeti uyduran bile ne söylediğini anlamamıştır. diyelim ki bu ayet müteşabih... Müteşabihleri Allahtan başka kimse bilmediğine göre Allah bu müteşabihleri neden gönderdi. Sadece muhkem gönderse olmaz mıydı?

    Casiye 12- Göklerde ve yerde ne varsa hepsini buyruğunuza vermiştir. Düşünen bir topluluk için elbette bunda ibretler vardır.

    Akıl dışılığın zirvesinde dolaşan bir ayet. biz güneşe zıpla desek zıplar mı? Veya daha ışıkları dünyaya ulaşmamış olan yıldızlara biraz yakına gelin desek yakına gelirler mi? Diyelimki bu ayet de müteşabih. Herkesin kolayca anlayabileceği şekilde anlatamaz mıydı?

    İsra 59- Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır.

    Bakara 134- Onlar geçmiş birer ümmettir. Kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Onların yapmış olduklarından sorumlu değilsiniz.

    İsra 59'a göre öncekilerin yalanlamış olması bizim de mucizeleri yalanlayacağımız anlamına geliyor. Yani onların kazandıkları bizi de ilgilendiriyor. Fakat bakara 134'e bakarsanız öncekilerin kazandıkları şeylerin bizi ilgilendirmemesi gerekiyor. Gel de çık işin içinden. Bütün peygamberlere mucizeler verdin ama muhammede gelinceye kadar mucizelerin işe yaramadığını anlayamadın. Hayret!

  12. Ben bir revize denemesi yapmak istiyorum.

    Ta-Ha 131-Fitneye (belaya, sıkıntıya) düşürmek için dünya hayatının süsü , çiçeği olan zevcelerle faydalandırdığımız kimselere gözlerini bakışlarını uzatma veya onlara imrenme. Rabbinin rızkı (Yiyeceği) daha hayırlı ve daha kalıcıdır veya bakidir. 132- Ailene namazı emret ve namaz üzerinde sabırlı ol. Biz senden rızık (yiyecek) istemiyoruz . sana yiyeceği biz veriyoruz. Sonra gelen veya arkadan gelen (akıbet) yani gelecek zamanda olacak olan takva'nındır yani İslamındır.

    Allah burada muhammede , yemek ye, kadınlarla da ilgilenme mi demiştir? Veya yemek yemen kadınlarla ilgilenmenden daha hayırlıdır mı demiştir? Obezler cennetlik midir ?

    Ta-Ha 131'deki fitne Araf suresi 27. Ayetteki fitne ile aynı mıdır, benzer midir?

    A'raf 27-Ey ademoğulları, şeytan, ana ve babanızı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa; sakın size de bir fitne yapmasın.

    A'raf 22-Böylece onları aldatarak aşağı (kuyuya) sarkıttı . Ağacı tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar

    A'raf 22'deki tafika kelimesi yaprakları bitiştirerek örtünme işini ilk defa yapmaya başladıklarını anlatır. Daha önce yapraklarla örtünmedilerse A'raf 27'de şeytanın ayıp yerleri göstermek için adem ile havvadan çekip aldığı libas nedir?

    Ayıp yerler olarak türkçeye çevrilen sev'et veya sev'at kelimesi Maide suresi 31'de ceset olarak türkçeye çevriliyor.

    Maide 31- ALLAH kardeşinin cesedini (sev'et) nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi.

    İnsan yaşarken bedeni iyi halde olan bir şeydir ama öldüğü zaman bedeni yani cesedi kötü halde olan bir şeydir. Sev'et, kötü halde olan şey demektir. Veya kendisinden kötülük gelebilecek olan şey demektir. Adem ile havva karı koca olduklarına göre yani aralarındaki ilişki zina olarak tanımlanamayacağına göre ayıp yerler yani cinsel organları neden kötü olarak tanımlanmıştır? Adem ile havva'nın ayıp yerleri görünmez değildi, ortaya çıkan şey cinsel organların kötülük yapan hali veya kötü işte kullanılma durumudur. Bu yasaklanan kötü işi yapmayı öğrendikleri veya alıştıkları için kendilerini frenleyecek bir elbiseye veya giysiye gereksinim duyuyorlar. Bu yasaklanan kötü iş, ağacın tadına bakmakmış. Peki, bu ağaç nerede? kuyunun dibinde mi?

    A'raf 22 deki -fe della hüma- daki della kelimesi kuyuya sarkıtmak (yusuf 19'a bakabilirsiniz) anlamındadır. Şeytan Ademle havvayı kuyuya sarkıtmıştır. Bu sarkıtıldıkları kuyu ne olabilir? Bence vagina yani döl yatağı olabilir. Yani kur'an'a göre Adem'le havva'ya yasaklanan şey cinsel organlarının birleşmesidir. Nerede kalmıştık ? kuyunun dibinde şecere var. Şecere ağaç anlamına gelebileceği gibi soy ağacı olarak da anlaşılabilir. Bu durumda vaginanın dibindeki soy ağacı yasaklanmıştır diyebiliriz. Ademle havvaya yasaklanan şey çocuk yapmak mıdır, yoksa bir soy ağacındaki gibi çok çocuk yapmak mıdır? Bence çok çocuk yapmak yasaklanmış.

    Yani kur'an diyorki; çok çocuk fitnedir. Tegabun 15-Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitnedir.

    A'raf 27'de şeytanın Adem ile havvadan çekip aldığı elbise nedir. Çekip aldığı elbise bence takva'dır. A'raf 26- Ey İnsanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek libas ile sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva libas'ı ise bunlardan daha hayırlıdır. Libas bir şeye karışarak onun mahiyetini değiştiren şeydir.

    Takva nedir? takva, müslümanın kendini cehennemden korumasıdır. Yani bir başka ifade ile müslümanın günahlardan sakınması, uzak durmasıdır. Şeytan Adem ile havva'dan takva'yı çekip almıştır.

    A'raf 28- Onlar sınırı veya ölçüyü aşan bir iş (fuhuş) yaptıkları zaman, babalarımızı fuhuş yaparken bulduk Allah da bize bunu emretti derler.

    Adem ile havva ölçüyü, sınırı aşarak fuhuş yapmıştır.

    A'raf 29- De ki: rabbim sayıya bir sınır koymayı (kıst: bu kelime bizim kullandığımız taksit ile aynı.) emretti.

    Belli bir sayıya kadar çocuk yapan Adem ile Havva daha sonra cinsellikten uzak mı duracaklardı? Bence obez olacaklardı. (espiri yaptım.)

    Çok çocuk yapmamayı bir din'e anafikir yapmak bu adamların kafasına nereden gelmiş olabilir? Mekke , mezapotamya gibi verimli bir bölge değildi. Yaşadıkları coğrafi bölge veya yiyecek içecek kaynaklarının yetersiz olması böyle bir düşünceye neden olmuş olabilir.

  13. Namus (iffet) İslam dininin çok önemli bir unsurudur. 1400 sene önce kur'an'nın getirdiği namus kriterleri ile bu günkü müslümanların namus kriterleri aynı mıdır? Bu sorunun cevabını bulalım diyorum. Bir erkek başka bir erkeğe cinsel anlamda nasıl olur da bir yakınlık hissedebilir? Bu , benim hiç bilmediğim ve anlayamayacağım bir şey. Fakat bu tür insanların da bu dünyada var olduğu çeşitli kaynaklar tarafından rivayet olunuyor.

    Araf 80- Ve Lut'u da ( gönderdik). Milletine şöyle demişti: Alemlerden (bir akıl sahibi olarak dinen sorumlu olan canlılardan) hiç kimsenin sizden daha önce gelmediği bir fahişeye (normal sınırların veya ölçülerin dışına çıkarak, yani kendini bir kadın yerine koyarak , olmaması gereken bir fazlalık yapana) mi geliyorsunuz?

    Araf 81- Gerçekten siz kadınlardan önce şehvetle (yani çok canınız çekerek , isteyerek) erkeklere geliyorsunuz veya yaklaşıyorsunuz. Yoo bilakis (yani sizin düşündüğünüzün tam tersi) siz çok aşırı giden, haddi çok aşan bir kavimsiniz. (yani bu adamlar çok doğru bir yol bulduklarını sanıyorlarmış Öncelikle erkeklere yaklaşıyorlar gerekirse kadınlarla da biraz ilgileniyorlarmış.)

    Araf 82- Kavminin cevabı sadece, ''onları kasabanızdan çıkmak zorunda bırakın (onlara kötülük yaparak), çünkü onlar çok temizlenen insanlarmış'' demek oldu.

    Hud 77- Elçilerimiz Lut'a gelince , elini (durun der gibi) uzatarak, onlarla çok fena oldu , çok sıkıldı , daraldı ve ''bu, çok korkunç bir gün'' dedi.

    Hud 78 Milleti ona (Lut'a) koşarak geldiler . .

    ''Ey milletim, işte bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Allahtan sakının konuklarımın önünde beni rezil etmeyin. İçinizde doğruyu, hakkı hakikati (yani gerekli lüzümlu olanı) gören ,reşit bir kimse yok mudur?'' dedi.

    HUD 79- ''And olsun ki senin kızlarında bizim için bir hak (gerekli olan , ihtiyaç duyulan bir şey) olmadığını biliyorsun. Doğrusu sen ne istediğimizi çok iyi biliyorsun'' dediler.

    Şimdi Lut'un kavminden istediği şey nedir. Lut kendisine kötülük edildiğini veya edileceğini bildiği halde kasabadan uzaklaşmamıştır. Yani Lut gönderilmiş olduğu kavme veya millete doğruyu, hakkı , hakikati göstermekten , anlatmaktan vazgeçmemiştir.

    Lut ''alın kızlarım sizin için daha temizdir''(hicr 71) diyerek mi kavmine doğru yolu gösteriyor? Mealciler burada (kızlarımı size nikahlıyabilirim) diye parantez açıyorlar. Lutun kızları kaç kişi, lut kavmi kaç kişi? Dakkada bir boşayıp ,nikah mı kıyacak bu adamlara. kızlarını nikahlama işi mantık dışı ise Lut kızlarıyla zina (fuhuş) yapılmasını mı istemiştir? Hayır, zina yapılmasını da istemiş olamaz, çünkü Allahtan sakının , içinizde reşid bir kimse yok mudur? diye soruyor. Zina değil , nikah değil öyleyse nedir bu?

    İbrahim 9- ...... Onlara peygamberleri belgelerle geldiler ,fakat ellerini ağızlarına götürüp: ''biz , sizinle gönderilene inanmıyoruz . bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz'' dediler.

    Acaba neden ellerini ağızlarına götürerek bizi çağırdığınız şeyden şüphe ve endişe içindeyiz diyorlar. Bu insanların elleriyle ağızlarını kapatmalarının nedeni çağırıldıkları şey ise, davet edildikleri şey ne olabilir size göre?

    . Ben böyle bir başlık açmak istemezdim. Fakat namus lafını dilinden düşürmeyen bir dinci gördüğüm zaman içimden kusmak geliyor.

  14. ''Kabak çeşitlerinin Anavatanı Amerika’dır. Su kabağının vatanı ise Mısırdır. Kabak Anadolu’da çok eskiden beri yetiştirilmektedir.'' Bu cümleyi aynen google'a yazarsanız bulursunuz. Bakara 61'de kabak anlamına gelebilecek bir kelime var mı yok mu bilemiyorum. Bence bu konunun üzerinde fazla durmayın.

  15. Laf olsun torba dolsun, ne dediğim anlaşılmasın da (kendisi bile anlayamazsa daha da iyi) anlayamayanlar kendini çok aptal hissetsin ve böylece benim karşımda ezilsin dediklerime de cevap veremesin diye düşünen, kendini çok uyanık tutarak uyuyanları uyutmaya , uyanmaya yüz tutanların da üzerine ölü toprağı serpmeye azmü cezmü kasd eylemiş karanlık adam.

    '' üstte imana giden ve olması gereken yoldur diye size üç madde sıraladım, önceliğimiz var, ilk maddeleri atla hemen kurana geç olmaz, bir sırası vardır''

    ''eğer Allah var ise, tüm bu iddialar doğru ise dinler kendini varlığını birliğini, kendisine itaati anlatan ve tavsiye eden yegane kurumlar olamazlar değil mi, mantık böyle olmalı, ki böyle, biz, bizi Allah inancına götüren üç temel yol var, üç temel tarif ediciler var diyoruz,

    1-kainat,

    2-peygamber yani insan,

    3-kitap, kitaplar,

    ''kainat dediğimiz sizin bilimi de bizim yapan maddedir, umum evren, içindeki herşey,

    ikinci madde bizzat insanın kendisidir, sensindir, benimdir, peygamberler bir alt başlığı bu maddenin, rol modellerdir, maddi manevi hayat için öğreticilerdirler hepsi,

    ama bakın ilk maddeyi geçtik, kendimizi de tanımladık anladık, peygamberlere, sonra kitaplara geçilir, yol budur, bir adam birinci ikinci maddeden bihaber cahil cahil yaşıyor ise hangi din? hangi peygamber ve kitap onu yola getirir nihai amaca götürür ki,''

    HADİD 57/9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna, apaçık ayetler indiren O’dur. Doğrusu Allah size karşı şefkatlidir, merhametlidir.

    ŞÛRA 42/52-53. İşte sana da buyruğumuzla Cebrail’i gönderdik; sen Kitap nedir, iman nedir önceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık.

    Kur'an gelmeden önce bu adamlar karanlıklar içinde imiş. Karanlık nedir bilir misin?

    NUR 24/40. Veya derin denizin karanlıklarına benzer. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzattığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah’ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz.

    DUHA 7.Seni bir sapık olarak bulup doğruya iletmedik mi?

    Adamlar ellerini bile göremez bir halde iken kainatı nasıl görebilirler ? Kur'an diyor ki ; Ben varsam görürsün, ben yoksam elini bile göremezsin. Sen ne diyon , Kur'an ne diyor. Karanlık yapmaya mı çalışıyon yoksa karanlıkların içinde kayıp mı oldun?

  16. BAKARA 60. Musa, milleti için su aramıştı; "Asanla taşa vur" dedik; ondan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri bildi. Allah’ın rızkından yiyin, için, yalnız yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

    ŞUARA 63. Bunun üzerine Biz Musa’ya: "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi.

    A’RAF 117. Biz de Musa’ya, "Asanı at!" diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.

    İndiana jones'a söyliyelim de şu asa'yı buluversin. Bu kadar marifetli bir asa çürüyüp gitmiş, yok olmuş olamaz. Ben israiloğullarının yerinde olsaydım bu kadar marifetli bir asa varken gidip de buzağıya tapmazdım.

    EN’AM 125.Allah, iyiye ve güzele götürmek istediğinin göğsünü İslam’a açar. Saptırmak dilediğinin de göğsünü öylesine daraltıp tıkar ki, o, göğe yükseliyomuş gibi olur. Allah, iman etmeyenler üzerine pisliği işte böyle atıverir.

    HACC 22. Kim, Allah’ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe (yani yukarıda bir yere , tavana veya bir ağaç dalına) bir ip (sebeb) uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

    En'am 125'te ki ''yassa’adu fîs semâi''

    Yüksek bir yere çıkmak anlamına gelir. Yani bir dağa veya tepeye tırmanmak gibi.

  17. Sayın Seyh, ABD'nin ekonomik gücünün arkasında askeri gücü vardır. ABD'yi ABD yapan savaşabilme kabiliyetidir. Ve ABD bu özelliğini sonsuza kadar savaş çıkmasa dahi kaybetmek istemez. Sanırım buna caydırıcılık deniyor. Benim demek istediğim şu: Osmanlı İmparatorluğu fethettiği ülkelerden haraç veya vergi veya cizye veya her neyse alıyor muydu? Alıyordu. Bu gün biz Türkiye cumhuriyeti olarak bir ülkeyi fethedelim de sömürelim diyebilir miyiz? Diyebiliriz ama anamızdan doğduğumuza da pişman ediliriz. Üstelik bizi ABD'nin pişman etmesine bile gerek kalmadan pişman ediliriz. 200 veya 300 yıl önce insanlar neyle savaşıyordu. Tabii ki kılıçlar ve oklarla savaşıyordu. Savaş uçakları, füzeler, bombalar, canlı bombalar , kimyasal silahlar, nükleer silahlar ve teröristler o devirde yoktu. Savaş , savaş meydanında yapılıyor ve bitiyordu. Bu gün siz bir ülkeyi istila etmek için savaş yapsanız, o savaşı savaş meydanında bitiremezsiniz. En büyük şehrinizin en işlek caddesi bile o başlattığınız savaş için bir meydan olur. En değerli fabrikalarınız hedef olur. İşte bu nedenden ötürü günümüzde aklı başında olan devletler durup dururken düşman kazanmak istemezler. Hemen hemen her ülkenin ordusu vardır ama o orduyu (büyük çoğunluğu) sadece savunma amaçlı kullanırlar. Yani eski savaşların modası geçmiştir. cengiz han'ın fatih'in hitler'in devri bitmiştir.

    Sayın yahya'nın ne demek istediğini anlayamadım. Savaş uçağı veya tank gibi şeyler üreten şirketler mi kazanır demek istiyor. Yoksa ''savaşta parasal değeri olan şeyleri kaybetmiş olsam bile ele geçirdiğim petrol kuyularından zararımı telafi ederim'' mi diyor. Sayın yahya siz daha kendi ülkeniz içindeki teröristlerle bile başa çıkamazken , kökünü kurutamazken, işgal edeceğiniz ülkeyi sömürmek sizin boyunuzu aşar. (''siz'' derken sizi kastetmedim). Bu konuda daha başka bir şey yazmayı düşünmüyorum.

  18. Devletler ayakta kalmak için sürekli kendinden küçük ülkelere saldırmak zorunda değildir.

    Para kazanmanın veya ekonomik güç elde etmenin tek yolu savaşmak değildir. Çin savaşarak mı kalkınıyor? Soros denen spekülatör savaşarak mı para kazanıyor? Savşarak para kazanmanın modası geçmiştir. Şimdiki zamanda savaşarak para kazanamazsınız, para kaybedersiniz. Arabalarım yürüsün diye savaşacak kadar aptal bir gelişmiş ülke bu dünyada yoktur. Elektrikli arabalardan haberiniz yok sanırım. ABD'nin ırak'a saldırmasının bence üç nedeni vardır. 1-) 11 eylül saldırılarından sonra kendi halkının moralini düzeltmek için veya kendi halkına ''bakın işte intikam almak için bir şeyler yapıyoruz, boş durmuyoruz '' diyebilmek için. 2-) Düşmanlarına karşı bir güç gösterisi yapmak için. 3-)Ve ırağın kolay bir lokma olması.

    Gelişmiş ülkeler 1. ve 2. dünya savaşlarından ve hiroşimadan yeteri kadar ders almışlardır. Artık savaşmak isteyeceklerini hiç sanmıyorum. Şimdiki savaşlar fabrikalarda , borsalarda , uluslararası ticarette, seçim sandığında....

    Osmanlı'da seçim sandığı olsaydı şehzadeler taht için savaş yapmazlardı. Gelecekte dünyada savaş olmayacağını düşünüyorum.

    Ve son olarak mecbur kalırsa herkes savaşabilir.

  19. ''forum başlıklarının hepsi neden benim saygı ve sevgi duyduğum şeylere hakaret küfür mahiyetinde.

    müslümanlar yada islamı sevenler s.a.v. sevenlerle ne alıp vermediğiniz var.

    bana bunu acıklayın.''

    Sayın sert müslüman, hakaret ve küfür olarak kabul ettiğiniz başlıkları yazan insanlar çocuk değil. Bu insanlar enfazla 60 -70 yıl daha yaşayabilirler bu dünyada. Bu forumda hiç kimse 60 - 70 yıl içinde islam dininin yok olmasını beklemiyor. Modern avrupa ve Amerika toplumlarında hıristiyanlık yok olmadığına göre Müslümanlığın da yok olmasını beklemek abes olur. Başkalarını bilemem ama benim kimseyi inançsız yapmak gibi bir amacım yok. Etrafımda tonlarca inançlı insan var . Bu güne kadar kimseye ''yahu durun ne yapıyorsunuz'' demedim. O insanlar inançlarını kaybederlerse çok mutsuz olurlar , sudan çıkmış balık gibi olurlar. Başkalarını bilemem ama ben kimsenin mutsuz olmasını istemem ama kimsenin de kimseyi mutsuz etmesini de istemem. Herkes yani bütün insanlar başkalarının özgürlüğünü yok etmemek şartı ile özgürce yaşayabilmelidir.

    İnançsızlık cahil ve kendini hazır hissetmeyen, psikolojisi güçsüz , zayıf insanların sahip olabileceği bir şey değildir. Bir müslümanın bu forumda bulunması çok büyük bir hatadır - (En'am 68 e bakın lütfen)-. Balıklar denizlerde yaşar. Siz diyebilir misiniz? '' Ben de balıklar gibi denizlerde yaşayacağım. '' Diyemezsiniz. Siz kendinize uygun olan bir yer veya forum bulun. Ve bundan sonrasını da lütfen okumayın. Bu forumdan çıkın gidin bir daha da gelmeyin.

    Bu forum kafasındaki sorulara cevap bulamayanlar ve o sorulara cevap verebileceğini düşünenler içindir. Bir zamanlar gökyüzünün yarılacağını söyleyen ayetleri anlamakta zorluk çekerdim. ''Yok'' derdim ''bu gökyüzü aslında başka bir şey olmalı burada bir teşbih olmalı derdim''. Maalesef bu konuda teşbih yoktu ve yarılabilecek bir gökyüzü de yoktu.

    KEHF 47. o gün, dağları yürütürüz ve yeryüzünü çırılçıplak, apaçık ortaya çıkmış , bariz bir şekilde görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız.

    Kehf 47'ye göre dağlar, yeryüzünün bir parçası değil, yeryüzünün üzerinde onun apaçık ortaya çıkmasına engel olan fazlalıklardır. Yani bunu anlayabilen bir insan bunu söyleyen bir kitaba nasıl inanabilir? Bu kitap için savaşanlar boşuna savaşmıştır.

    Dünya daha uygar , daha medeni , daha güzel bir yer olabilir mi? Bilmiyorum. İnsanlar daha hoşgörülü , başkalarına karşı daha saygılı olabilir mi? bilmiyorum. İnsanlar da hayvanlar gibi birbirini (savaşlar yaparak) yemeli midir? Yoksa daha insanca yaşamanın yollarını mı aramalıdır?

    Benim bunları yazmamdaki tek amaç ; insanlar daha insanca yaşamanın yollarını bulsunlar diyedir. Belki bana hiç bir faydası olmayacak ama olsun ben yine de yazıyorum. Belki de yarın dünyaya bir kuyrukluyıldız çarpacak , ben de bunları boşuna yazmış olacağım. Belki kur'anı yazan insanlar da daha insanca yaşamanın yollarını aramışlardır.

  20. Tevbe suresi 40. Ayette iki kişinin mağarada korku içinde birilerinden saklandıkları anlaşılıyor mu? Bence anlaşılıyor. Ayette yühricunehü denmemiş, ahrecehü denmiş. Yani çıkmasına sebep oldular denmiş. Yani onu mekkeden çıkaranlar yok. Onun çıkmasına sebep olanlar var.

    Müşrikler peşine düşüp arayacakları birini mekke dışına neden kendileri çıkartsın?

  21. NAHL 65. Allah gökten su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. Kulak veren kimseler için bunda ibret vardır.

    Bu ayette yeryüzünün ölümü ile anlatılmak istenen şey nedir?

    Yeryüzünün ölümü , üzerindeki bitki örtüsünün sararması, kurumasıdır . Sanırım, eski devirlerde Arabistanda bitki örtüsü yağış aldığı zamanlarda yeşeriyor , kurak zamanlarda da sararıp kuruyormuş. Acaba bu sararıp kuruyan bitkiler tamamen canlılığını kaybedip ölüyor muydu? Yani bu bitkilerin toprak altında kalan köklerinde veya tohumlarında en ufak bir hayat belirtisi bile kalmıyor muydu? Yani bu bitkiler gerçekten de ölüyor muydu? Bence bu bitkiler tamamen canlılığını kaybetmiyordu.

    Rum 19 O, ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır. Ve arzı (toprağı), ölümünden sonra diriltir. Ve işte (tıpkı) bunun gibi (topraktan) çıkarılacaksınız.

    '' O, ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır.'' Müfessirlerin bazıları bu meseleyi şöyle tefsir etmişler:''Yumurtadan tavuk çıkar, tavuktan da yumurta çıkar.'' Yani burada tavuk diri, yumurta da ölü oluyor. İnsandan nutfe (meni, ölü) , nutfeden de insan çıkar diye de devam ediyorlar.

    Müfessirlerin bazıları ise bu mesele hakkında şöyle demişler: ''Kafirden mü'min , mü'minden de kafir çıkar.'' Burada mü'min diri, kafir ise ölü oluyor.

    Bazı müfessirler ise bu konuda rum suresi 18. (önceki) ayet ile bağlantı kuruyorlar. diyorlar ki; Sabahleyin insanlar küçük ölümden uyanıp (çıkıp) hayata girer. Bu tefsiri yapanlar çok saçmalamışlar. Bence insanın sabahleyin uykudan uyanması, ölünün dirilmesine benzetilebilir. Sabahleyin uyanmak, ölüden dirinin çıkmasına benzetilemez. Yumurtadan (ölüden) tavuk çıkar diyenler daha mantıklı bir tefsir yapmışlar. Fakat sanırım yumurtayı haşladıktan sonra haşladığı yumurtayı yemekten vazgeçenler olmuş. Sonra da o yumurtayı kurkuğa yatan tavuğun altına koymuşlar. Ve haşlanan yumurtadan tavuk çıkmadığını görmüşler. Yani haşlanan yumurta ile haşlanmamış yumurta arasında fark olduğunu görmüşler ve böylece başka tefsirlere gerek görmüşler.

    Ve şöyle demişler:''Kafirden (ölüden) mü'min çıkar''. Bu tefsiri yapanlar da saçmalamışlar.

    Rum 19. Ayette amaç insanların nasıl diriltileceğini örneklerle açıklamaktır. Burada bizi ayette anlatılmak istenen şeyi anlamaya götürecek olan şey; ölü yerin diriltilmesidir. Su ölü yeri diriltiyor. Yani ölü yerdeki bitki tohumları veya çekirdekleri de ölü olarak kabul ediliyor. Yani Kur'an'a göre hurma çekirdeği zeytin çekirdeği , buğday tanesi ölüdür, canlı değildir. Ölü olan buğday tanesinden diri olan, canlı olan buğday bitkisi çıkarılıyor. Size göre buğday tanesi ölü müdür? Veya şöyle sorayım haşlanmış buğday tanesi ile haşlanmamış buğday tanesi arasında fark var mıdır? Doğru olanı bulmama yardımcı olur musunuz lütfen

  22. Sayın tuer, hayvanlarda gördüğümüz bu harikuladelik allah vergisi olarak açıklanamaz. Bence kainat vergisi olarak açıklanabilir. Allah yarattığı kainattan habersiz olabilir mi?

    ALİ İMRAN 3/133. Rabbinizin mağfiretine ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış eni gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun.

    Ali imran 133. ... cenneti(n) Arzuha s semavati ve l earzu........ cennetin genişliği gökler ve yerdir.

    Bu ayetteki mantıksızlık, kur'anın kainattan habersiz insanlar tarafından uydurulmuş olduğunu bize gösterir. Bu ayete göre yer göklerin içinde değildir. Eğer yer göklerin içinde olsaydı sadece göklerin genişliği kadar denirdi. Ayrıca bu Ayeti uyduranların uzaydan haberleri yok. Uzay boşluğunda ırmakların hurilerin ne işi var?

  23. Geçen gözüme bir ayet takıldı.

    Diyanet - Nur 33

    Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden "mükâtebe" yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah'ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

    Müslümanlar, iffetini korumak istemeyen cariyelerini fuhuş yaptırarak helal para kazanabilir mi yani bu durumda? Önceden tartışıldımı bilmiyorum ama sanki serbestmiş gibi? Özellikle arapça bilgisi geniş olan üyeler bu konuya değinebilirmi?

    Bir de sanki açık kapı bırakıyormuş gibi sanki. Fuhuşa zorlamayın, ama zorlarsanız onları afederim diyor. Yani zorlayanı değil, zorlananı afederim diyor. Yaptığım yorum doğrumu?

    Benim arapça bilgim geniş değil. Fakat ben de anlayabildiğimi düşündüğüm şeyleri yazmak istiyorum. be, gayın (ge) ve ye harfinden oluşan bagy kelimesi ve türevleri anlam olarak sadece fuhşu veya zinayı anlatmaz. bagy veya ayetteki bigai kelimesi normalin dışında olan birşeyi istemek anlamını taşır. Bunun içine zinayı da sokabilirsiniz , gökte bir merdiven istemeyi de. en'am 35 ...en teBteGıYe... (onların yüzçevirmesi sana ağır gelince yerde bir tünel veya gökte bir merdiven istedin diye itaat edebilseydin yani bu normal olmayan isteğine uygun iş yapabilseydin onlara bir mucize getirirdin.) bu konuda nisa 24 teki teBteGuu da örnek olarak verilebilir.

    Nur 33 teki feteyatiküm ün sonundaki küm sizin anlamını taşır. Kelimenin kökü f, te, ye harflerinden oluşur. Feteyat'ın türkçe anlamı genç kızlardır. Feteyatiküm genç kızlarınız demektir. Bu feteyat kelimesini cariye olarak çevirmek belki doğru olabilir, fakat eksik bir çeviri olur. Bence genç köle kızlarınız diye çevirmek daha doğru olur. Feteyatı yani bu genç kızları cariye (köle) olarak düşünmemize sebeb olan şey ne olabilir? Bİrinci sebeb ayette kölelerden bahsedilmektedir. İkinci sebeb ayette feteyatiküm min benatiküm denmemiş. Yani kendi öz kızlarınızdan olan genç kızlarınız denmemiş.

    İşin ilginç olan tarafı genç olmayan köle kadınların fuhşa zorlanmaları durumu ile kur'anın ilgilenmemesi.

    in eradne tehassuna ne demektir? Bana göre ''içlerini korumak istiyorlar ise'' demektir. Yani ''gebe kalmak istemiyorlar ise'' demektir. Bana göre ayette genç köle kızların zina yapmaya zorlandıkları apaçık ortadadır. Tamam, bu iş zinadır fakat cezalandırmayı gerektirecek bir zina değildir. Cariye zina yaptığı zaman ceza görmez. Ancak evlendiği zaman muhsanat'a yapılan cezanın yarısını görür. Evli değil ise cezası yoktur. Cariye ile muhsanat arasında 100 metre fark olsun cariye evlendiği zaman bu 100metrelik mesafenin 50. metresine gelebiliyor ise, evlenmeden önce cariye kaçıncı metrededir. Cevap: sıfırıncı metrededir. Nisa 25. Ayete bakabilirsiniz.

    İkrah; bir kişinin bir şeyden hoşlanmamasına sebep olmaktır. Eğer hoşlanmamaya sebeb olmak bir işi yaptırmaya yönelik ise zorlamak anlamına gelir.

    ve la tükrihu feteyatiküm ala l bigai in eredne tehassuna: Gebe kalmak istemiyorlar ise genç köle kızlarınızı veya sahibi olduğunuz genç köle kızları normal olmayan bir işi yapmaya zorlamayın. Cariyelere zina yaptırmak günahtır fakat ceza görmeyi gerektirmez.

    Diyelim ki siz bir cariyesiniz. Cariye olduğunuz için, yani başkasının malı olduğunuz için de kimse sizinle evlenmek istemiyor. Evlenseniz bile çocuk sahibi olmanız yasak. Ama siz, yaşlılığınızda size bir güvence olsun diye bir çocuk sahibi olmak istiyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız? Cariye zina yaptığında ceza görmez. Tabii bu islamiyetin ilk zamanları için geçerli. Sonrasını bilemiyorum. Allah cariyeyi fuhuş yapmaya zorlayan adamı affediyor. Cariye biraz yaşlanınca zaten kendiliğinden yapacak o işi. Ve sahibi de para kazanamamış olacak.

    Daha hala cariyeler zina yapmaz diyen var mı,bilmiyorum. Cariyeler zina yapmaz ise Ahzab suresi 5. ayetteki babası bilinmeyen çocuklar nereden çıkıyor? Veya 1400 sene önceki bir müslüman cariyelerle zina yapmaz diyen var mı bilemiyorum. Ali imran 135-......festagfiru li zünubihim..... Bu ilk müslümanlar kuyrukları için bağışlanma istiyorlar. Kuyrukları yani zünub veya zenb kelimesini günah olarak tercüme ediyorlar. Yorum olarak doğruya yakın olabilir. Fakat çeviri yanlış. Yorumu yapması gereken okuyucunun kendisi olmalıdır. Bu ilk müslümanların kuyrukları mı vardı? İnsanların kuyruğu olmadığına göre bu kuyruk ne kuyruğu? Kuyruk nerede olur? tabiki kıçta olur. Biraz hayal gücünüzü çalıştırın.

  24. Zariyat 47- ve s semae beneyna ha bi eydi(n) ve inna le muvsiune.

    göğü ellerle biz bina ettik ve hiç şüphesiz biz içine alanlarız, kapsayanlarız, kuşatanlarız ,gücü yetenleriz. ''ve inna le muvsiune''de size göre göğü işaret etmesi gereken ''onu'' (Ha) sözcüğü nerede? burada ''ve inna le veseaha'' denmiyor ki!

    Kur'anın neresinde ''vesea'' kökünden türetilen kelimeler genişletmek anlamına geliyor? Bir tane örnek bulamazsınız.

    Bakara 255- ...VESİA kürsiyyhü s semavati ve l arZa...

    Onun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır.

    Bakara 286- La yükellifu llahü nefsa(n) illa VÜS'Aha. Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler.

    Zariyat 47-de göğü genişletiyoruz anlamına gelebilecek bir şey yoktur.

×
×
  • Yeni Oluştur...