Jump to content

-Astur-

Üyeliği Sonlandırılmış Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    321
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne -Astur- kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Hadi ordan, rezil. Bugüne kadar Kur'an gibi taptığın gazeteleri söylüyorum ben. Nişanyan'ın o gazetede yazmadığını da biliyorum.

    Sen ne anlarsın tartışmaktan. İşiniz gücünüz cımbız, çarpıtma, saldırı. Cehaletiniz de cabası.

    Senle tartışmak isteyen yok. Senle tartışacağıma müslümanla tartışırım. Onlar sizden daha onurlu.

    Yahu ben her gün 5 tane falan ayrı gazeteyi okuyorum. Taraf'ı da severek okuyorum, siz seviyoruz dediklerinize tapındığınızdan olsa gerek herkesi kendiniz gibi sanıyorsunuz.

    Nişanyan da Agos'ta yazıyor, aha sizin sitelerden kaynak:

    http://www.odatv.com/n.php?n=diski-olayindan-2-yil-sonra-evine-dondu-0410101200

    Kim cahil, kim saldırgan vs. de ortada sanırım.

  2. Benim bu arkadaşlarda dikkatimi çeken bir şey var . Sürekli belirli şahısların yazılarını örnekler sunarak veya link vererek kaynak gösteriyorlar . Bilimsel bir konuda kaynak vererek ispat yöntemini anlarım da göreceli düşünce biçimlerinde bu yöntem ne kadar etkilidir ?

    Sürekli etkileşim içinde olmanız güzel bir şey Aslında . Ama bu etkileşimleri doğru kontrol edip yorumlamak gerekirken Etkiler zamanla baskıya , baskılar da özgür düşünceyi kısıtlamaya başlar haberiniz ola .

    Özgür , ve sağlıklı düşünememe de doğru analiz yapamamaya mahal verir tabi . Doğru analiz yapamayınca Sonuç halk arasında "saçmalama" diye tabir edilen bir durumla sonuçlanabilir .

    Bir tavsiye , Lütfen daha çok kendi tarafsız muhakeme yeteneğinizi kullanınız . Objektif bakış açısı en sağlıklı bakış açısıdır . Ama objektif olucam diye Baskı altındaki fikirlerinizin etkisinde kalmayınız .

    Sevgili everest,

    Seninle bunları daha önce de konuştuk özelden. Sosyal bilimlerde, normatif konularda doğa bilimlerine göre daha çok görüş ayrılığı falan var, ama bu bu alanlarda da birikimin, yöntemlerin vs. olmadığı, uzmanlaşma diye bir şeyin imkansız olduğu gibi anlamlara gelmiyor. Bu konular üstünde yıllarca çalışmış, eğitim almış, kafa yormuş, yazı yazmış falan adamların düşüncelerinden yararlanmakta neden sorun olsun?

    Bu arada kimsenin muhakeme yeteneği tam anlamı ile tarafsız değildir, olamaz. Sosyal bilimlerde buna "myth of objectivity" diyorlar. Bununla bir barışalım. Herkes taraflı, ama herkes kendi tarafsız...O nasıl iş yahu?

    Ya sev ya terket Astur..

    Bu slogan kime aitti Astur, sosyal demokratlara mı, faşistlere mi liboşlara mı?

    Karıştırdım ben.. :)

    Ben de karıştırdım abi ya...Tüh. :)

    Senin kaliten verdiğin dinci beslemesi gazetelerden,

    Agos'un dinci beslemesi gazete olduğunu da senden öğrendik, sağ olasın. Paylaştığım yazının yazarı da Ermeni bir adam, hem de ateist. Yazdığı yazının konusu eğitim.

    Sizlerde tartışma kültürü olsa oturur tartışırız da, ne yazık ki yok. Ee...Vermeyince mabud, neylesin Mahmud? Olmayınca olmuyor işte.

  3. Yine bir Ateistforum klasiği...Bazıları sığ düşünceleri ve çirkin üslupları ile küçülmüş de küçülmüş, diğerleri efendileri ve düşünceleri ile büyümüş de büyümüş.

    Şöyle ufak bir alıntı yapacağım, anlayana...

    Hakikat tek ve mutlak değildir. Sen hakikatin tek olduğunu düşünebilirsin. Ben hakikatin tek olduğunu düşünebilirim. Ama memlekette senden benden başka her çeşit insan var. 1400 sene önce yazılmış bir kitabın tek ve mutlak hakikat olduğunu düşünenler var. Kürt ulusunu yeniden inşa etmeyi hayatın tek anlamlı hedefi sayanlar var. Doğuştan solcu Dersimliler var. Amerika’da son moda neyse hakikat odur diyenler var. Varoğlu var.

    Bunların hepsinin eşit ve tam vatandaşlar olduğu fikrini içimize sindireceksek eğer, “senin fikrin sayılmaz, uzat kafanı tornadan geçirelim” deme lüksümüz de yok demektir. Saygı göstereceğiz. Peki birader, sen de doğru bildiğini okut diyeceğiz. Hatta biraz daha ufukluysak, belki ondan da bir şeyler öğrenebiliriz diye kulak kabartacağız.

    Devamı şurada.

  4. Bir ülkenin birliği, bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü marşla, andla, bayrakla sağlanamaz. Bunları kutsallaştırıp, değişmez-tartışılmaz tabular haline getirmenin bir yararı yoktur.

    Hatta bazı aşırı ve mantık dışı telkinler ters etki yapar.

    Atatürk konusunda, Türklük konusunda bunun örnekleri çoktur ve maalesef bunlar hala inatla dayatılmaktadır.

    Askerlere attırılan "Bir Türk dünyaya bedeldir", "Her Türk asker doğar" sloganları gibi.

    Gelinen noktada Hakkari'deki ilkokul çocuklarına andımız okutturmanın savunulur bir yanı yoktur..

    Kaldı ki her sabah çocukları sıraya dizip and okutturmanın da bir anlamı kalmamıştır.

    Bir marş gereklidir ama mevcut bir marşın değiştirilmesi de sorun olmamalıdır.

    İstiklal Marşı dönemin koşullarına en iyi hitap ettiği için ve marşsızlıktan dolayı kabul edilen bir marştı.

    Bence değiştirilmeli, içinde ırkçı, dinci ve savaşçı öğeler taşımayan, bağımsızlığı, yurtseverliği, barışı insanlığı vurgulayan yeni bir marş yapılabilir ama bunu gerçekleştirebilecek iradeyi göremiyorum.

    Ağzına sağlık Pante, yazdıklarına katılıyorum.

  5. Salaksın!!!

    Öyle diyorsan öyledir dayıcım, rahat ol sen.

    Bu adamın isminin başında HZ ibaresi var... Yani Müslümanlar tarafından böyük adam sanılıyor. Oysa ki nonoşları bu din sapık ilan etmiş... E o halde?

    Öte taraftan aynı tarzı sürdürüyor olman (burada ne demek istiyorsam?), o herifin temiz adam olduğu anlamına gelmez...

    Sangre, senin de nonoş olman, Satsuma abinizin sözünü ettiği sapık herifi savunmanı gerekli kılmıyor.

    İnsan nonoş bile olsa, yanlışa yanlış demeli di mi yumşak kardeşim?

    Eşcinselliği yasak kılan bir dinin mensuplarının bir eşcinsele Hz. demesi sorgulanabilir, ona bir lâfım yok; ama ne sen ne de Satsuma öyle demiyorsunuz; farklı cinsel eğilimleri olanlara üstüne basa basa sapık diye hakaret ediyorsunuz. Aklınca bana ve Sangre'ye de nonoş monoş diyerek hakaret ediyorsun, sana açıkça söyleyeyim, senin gibi olacağıma "nonoş" olmayı yeğlerim.

  6. Bir lideri değerlendirme hakkına sahip olanlar kendi halkıdır.

    Sen Sovyetlere vergi vermiş, atan deden onlar için askerlik yapmış bir adam mısın?

    Yo.

    O zaman sen ne bilirsin ki?

    Uluslararası mahkemeler Almanları, Sırpları falan ne hakla yargılıyor o zaman? O mahkemeleri kuran ve işletenler Sovyetler'e vergi mi vermişler? Atalarımdan orada yaşamış, vergi vermiş, askerlik yapmış insanlar da var. Ama alaka?!

    Aynı mentaliteyle bakarsan, dünyada Türkiye Cumhuriyeti'nin Doğu Bölgelerinde insanlık suçu işlediğini söyleyen insanlar da var.

    Ne yapacaksın şimdi?

    "Tamam yahu. Kabul. İnsanlık suçu işliyor" mu diyeceksin?

    Evet, insanlık suçlarının işlendiğini zaten kabul ediyorum.

    Sen bilemezsin ki ne şartlar yaşandığını...

    Bilirim.

    Hem bilmek sana mı düştü?

    Evet.

  7. Biz Anayasamızı savunuyorsak, dilimizi de savunuyoruz demektir.

    Anayasamız resmi dilimizin Türkçe olduğunu bildiriyor.

    Aydın ve demokrat bir site olmamız için yasalara uymamız gerekir.

    Biz yasalara bağlıyız.

    İsteyen istediği dili konuşabilir ama resmi dilimiz Türkçe'dir..

    Genelkurmay Kürtçe beyanatta bulunmaz.

    Bu zırvalara devam ederseniz daha aydın ve daha demokrat olmasını da biliriz.

    Hani ABD yasalarına bağlıydı site? İşinize gelince ABD, işinize gelince Türk yasaları mı geçiyor forumda?

  8. Bağımsız Devletler Topluluğu halklarının hiçbirisinde Stalin'e karşı antipati mevcut değildir.

    Gürcüler ve Rusların bir bölümü Staline hayranlık duyar, doğru, ama geri kalan devletlerde sevilmiyor Stalin. Ben bulundum oralarda, Ukraynalılarla, Ermenilerle, Tatarlarla falan konuştum bu konuları, antipati demek hafif kalır duydukları hisleri nitelemeye...

  9. Kendi hakaretlerini de raporla o zaman.

    Ben o kadar adamın ölümüne kına yakıyor bu adam diyerek bu adama bana söylediği hakaretlerin en ağırının ağırını yaptım de.

    Hakaret falan etmedim Ateist Bakış, soykırım inkarcıları hakkında ne hissettiğimi belirttim sadece.

    Dava aç bakalım.

    Eğer bunu kabul ettilerse hukuk sistemi dava açanın hakkını temsil etmesi lazım.

    Dava açmaya kalkıştığında görürsün iddia kabul edilmiş mi edilmemiş mi

    Bak Sırbistan halen devam eden davalarda bile çatır çatır mahkum ediliyor.

    Almanya mahkumiyetini ödüyor.

    Dünyanın en insancıl mahkemesi İnsan Hakları Mahkemesine neden başvuramıyorlar sence?

    Sen misin akıllı? :)

    Sırbistan ve Almanya savaşlarda yenildiler de bunlar mümkün oldu. Yeterince kuvvetli devletler bunlara izin vermiyor. Bu işlerin politik boyutunu göremiyorsun. Nazi Almanyası sayısız Roman'ın da ölümüne sebebiyet verdi, ama onların durumu Yahudilerden daha farklı oldu, düşün bakalım neden.

    Olayın faili Rusya.

    Rusya mirasçısı o gücün.

    Veto sistemini de Holodomor kabul edilmesin diye kurmadılar.

    Elbette, savaşı kazananlar daimi üye oldu, ama sonuçta o veto yetkisi var ve bu yönde karar çıkmasının önünde engel.

    1300 yılındaki dünya düzdür ifadesi bir bilgi (gerçek) değil bir varsayım ve inançtan ibaretti.

    İkisi arasındaki farkı anlatmaya çalıştığım inanmak kelimesiyle ilgili başlığı oku.

    İmzalık!

    Japonlar mahkum olmuşlardır.

    Halen daha kendilerini bağlayıcı kurallar altında yaşamaktadırlar.

    Savaşı kaybettiklerinden çeşitli yaptırımlara maruz kaldılar, Çin'de, Kore'de falan yaptıklarından değil. Hani bazı savaş suçluları savaş sonrasında çeşitli mahkemelerde yargılandılar ve mahkum edildiler, ama Almanya örneğindeki gibi bir şey kesinlikle yaşanmadı, çok sınırlı kaldı. Mücadeleler devam ediyor bu alanda, sanırım G. Kore'ye tazminat falan ödediler mesela 2000'lerde, ama Çin vb. diğer yerler açısından benzer şeyler yaşanmadı.

    Senin iddian.

    Elbette, neticede BM falan onaylamadı bunu.

  10. Ahlak bilimsel ölçütlere göre şekillendirilemeyen bir kavram olsaydı "hukuk" denilen bir şey doğabilir miydi?

    Yasalar yapılırken bilim insanları deney mi yapıyorlar? Yoksa bunlar devrimlerle, parlamentolardan geçen tasarılarla falan mı oluşturuluyor? Roma Hukuku temelli Kıta Avrupası yasalarına geleneklerin rolü nedir mesela? Veya Anglo-Sakson common law sistemindeki precedent olayının?

  11. Öncelikle hakaretlerini raporladım, onu belirteyim. Kendini sakin bir biçimde ifade edemiyorsan bir forum senin için ideal ortam olmayabilir.

    Holodomor resmen kabul edilmiş bir iddia değildir.

    Dünyanın önde gelen ülkelerinden pek çoğu kabul etmiş bu iddiaları.

    Şu anda dünya üzerine bu olayın iddia edildiği gibi faillerini yargılayacak hiçbir dayanak yoktur.

    Rusya BM'nin daimi üyelerinden, Rusya'nın veto yetkisi var, BM'de böyle bir karar çıkması imkansız denebilir. Olayın failleri ise öleli onlarca yıl oldu.

    Durumun böyle olması söz konusu olayın bir iddiadan öteye gidememesi anlamına gelir.

    Gerçekler ile görmek istediklerinizi karıştırmayın.

    1300 yılında Dünya düzdü mesela, zira otoriteler(?) aksi yöndeki görüşleri benimsememişlerdi.

    Gerçekler ve bunlara ilişkin kabuller birbirinden bağımsızdır. Japonların iki dünya savaşı arasında Asya'da yaptıkları da uluslararası arenada yaygın olarak tanınmıyor ama yaşananlar ortada.

    Senin yaptığının adı bu:

    http://en.wikipedia.org/wiki/Denialism

  12. Ayrıca Stalin Komünist Parti Konseyini memnun etmek zorunda olan bir adamdı.

    Bu kadar üstüne gitmeyin bu adamların.

    Alt tarafı koca bir ülkenin nüfusunun 4'te 1 civarının ölmesine sebebiyet veren kararlar vermiş, o kadarı kadı kızında da olur değil mi?

  13. Holodomor deniyor dediğin olaya.

    Uluslararası olarak tanınmayan bir soykırım söylentisinden ibaret.

    Arkadaş da cevap vermiş ama şu haritayı da paylaşayım, soykırım olarak tanıyan ve tanımayan ülkeler:

    http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/2/2b/World_recognized-Turkce.png

    Daha bu yaz Ukrayna'daydım, ailesinden kurban veren bir sürü Ukraynalı ile tanıştım, Kiev'deki Holodomor Müzesi'ni de ziyaret etme imkânım oldu. Bu olayın 20. yüzyılda yaşanan en büyük insanlık suçlarından biri olduğuna zaten şüphem yoktu, daha önce bu konuda biraz araştırma yapmıştım, ama travmanın boyutunu bizzat gördüğümde bu konuda takınılacak tutumun ne olduğu benim için iyice netleşti. Senin yazdığın tarz şeyleri görünce insanlığımdan utanıyorum mesela.

  14. Abdülhamitçilikleri mutlak monarşi istemelerinden değil, 1908 devrimine ihanet etmelerinden. Meclisi kurduran İttihat Terakki Cemiyeti'ne karşı çocukça bir kin beslemeleri ve dinsel gericilikle uzlaşmalarından.

    Diyorum ya şeklen tartışıyoruz diye.

    Meclis yanlısı olmak gerici olmayı ortadan kaldırmıyor.

    Demin Abdülhamitçi dediğin adamlar şimdi meclis yanlısı oldular, o da iyi. Bu arada muhalefet niye çocukça kin olsun? Adem-i merkeziyetçilik ve liberalizm niye gericilik olsun?

    Bu tarihselcilik muhabbetleri çok banal, vallaha çok banal.

  15. Şimdi sevgili kardeşim Astur, madem burada samimi konuşuyoruz ben de hafif diplomat jargonumu bırakıp, amiyanenin üstü patavatsızın altı bir seviyede işe kendimden biraz bahsederek olaya gireyim.

    Burada ve benzer ortamlarda bir çoğunun kısa donla gezdiği zamanlarda bendeniz ateisçilik oynuyordum.

    Şu an, hani halk arasında yaşını-başını almış diye tarif edilen, aslında yaşını başına alan, sakal ve göğüs kılları erguvan görüntüsünde olmasa da, ilgili yerlerine çiğ düşmüş görüntüdeyim.

    Sorgulanmayan inancın doğmatizmi tam olarak tarif ettiğini düşünen biriyim.

    Bu minvalede yukarıda sözünü ettiğim yerlere çiğ düşmesinin sebebini biraz da bu sorgulara bağlıyorum.

    Yani anlayacağın -en iyi bildiğimiz, en çok şüphe ettiğimizdir, sözünü hayat düsturü haline getirmeye çalışıyorum.

    Yine avamda söylenilen bir söz vardır; akıllı insan aptaldan bir şeyler öğrenebilen insandır.

    Diğer yazdıklarına bakınca senin akıllı bir adam olduğun belli.

    Zaten benden de bir şeyler öğrenebileceğini düşünmesem yazmazdım, bu da ayrı konu.

    Selam WerderBremen,

    Üsluba çok dikkat etmeye gerek yok, yaklaşımın da güzelmiş, senin gibi insanlarla tartışmak keyifli ve öğretici oluyor. Madem kendini tanıttın ben de biraz tanıtayım kendimi; yarı yaşından biraz büyüğüm, bir de öğrenciyim. :)

    Bu arada geç cevap verdiğim için de özür dilerim, iletilerimiz uzadı, o açıdan yazdıklarını doğru düzgün okuyup cevap verebileceğim müsait bir zaman bulana kadar bekledim.

    Konumuza dönecek olursak, RD ile Adem Tatlı yı veya Behe yi karşılaştırmıyorum.

    Onların alanlarında akademik olarak ne kadar başarılı oldukları da çok fazla önem teşkil etmiyor.

    Ancak zaten her iki tarafında sahip oldukları dünya görüşüne göre elindeki verileri yorumlaması mümkün, zaten öyle de oluyor.

    Zürefanın boyun sinirinin uzun olmasını, kendi ateist ekolünün bir malzemesi haline getiren Dawkins, bunun balıklardan kalma bir özellik olduğunu vurgularken, bunun gereğinden fazla uzun olduğunu belirterek, ben olsaydım böyle yapmazdım diyor.

    Karşıt görüşün fikri ise şu, o damarın zürafanın kan basıncının yüksekliğinden dolayı, "Dawkins e göre uzun", olmasının nedenini öne sürüyor.

    Bunlar teknik veriler, araştırılır ama ben bu kan basıncı olayının yalan olduğunu varsayarak devam edeyim.

    Her iki tarafın da eldeki bulguları kendi bakış açılarını destekleyecek biçimde yorumlayacakları konusunda hemfikiriz. İlla bu örnek olmasına da gerek yok, işin bulgu kısmında uzlaşıp nasıl yorumlanacağına ilişkin tartışmalar yapabileceğimiz herhangi bir örnek işini bulur. Zaten tartışmamız x ya da y bulgusu hakkında değil, daha teorik bir tartışma.

    Dawkins in verdiği teknik bilgi, sadece bunun balıklardan kalma bir özellik olduğu ve evrimi desteklediği.

    Dawkins in militan Neo-Darwinan evrimine göre de evrimin canlı üretmek gibi bir amacı yok.

    Bir amacı olsaydı zürefa boyun sinirini kısa tutarak amaca, daha akıllıca ve kısa yoldan ulaşırdı.

    Neden?

    Kısa yol her zaman akıllı ve doğru olan mıdır?

    Bildiğim kadarıyla evrimin iki amacı var, hayatta kalmak ve de neslinin devamını sağlamak. O sinirin uzun olması bu amaca hizmet etmiyor. Dawkins'in argümanının temeli de o.

    Uzun olmasının ne gibi bir amacı olabilir? Bundaki akıl nerede? Dikkat edersen H.Y. sitesinin iddiası da aynı temelde, yaşamsal bir faydası olduğu iddia ediliyor o sinirin uzunluğunun.

    Şimdi biraz toprlayayım, ben hiç bir şeyin kendi kendine olmadığını gözlemlediğimden, canlılığından kendi kendine olamayacağını düşünüyorum.

    Fakat ortada canlı adını verdiğimiz bir nesne ve olgu var, bu nereden geldi?

    Onu var edecek sebepleri bir birine ekliyorum ve adına Tanrı dediğimiz bir varlığa ulaşıyorum.

    Bu bağlamda Tanrı adını verdiğim varlığın, hiç bir şeyin kendi kendine olmamasından hareketle, herşeyi isteyerek yaptığını varsayıyorum.

    Yani varlığın var olması demek, varlığı var edenin iradesini, iradeside amacını oluşturuyor.

    Burada temel bir bakış açısı farkımız var. Sen gözlemlediğin her şeyde bir "yapan" olduğunu, bu nedenle de canlılığın yapanı olması gerektiği yönünde tümevarım yapıyorsun. Ben her şeyin bir yapanı var yönündeki gözlemine katılmıyorum. Şöyle bir şey var mesela:

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Belirme

    Hemen bıcak örneğine döneyim:

    Eğer mutfaktaki bıçak keskinse iyidir ama değilse kötüdür demişsin.

    İyi de bıçağın keskin olmaması, onun bir bıçak olduğu gerçeğini değiştirmez.

    Öte yandan bıçak körelmişse ya bilenecek ya yenisi ile değiştirilecektir.

    Bu bıçağı birisinin yapmadığını gösteremez, aksine bıçak kötü demek yapanın olduğunu ama onu kötü yaptığını kabullenmektir.

    Kötü demek onun varlığını yok etmediği gibi, kötü olması onu yapanın Tanrı olamayacağını veya salt evrim tarafından gerçekleştiğini kanıtlamaz.

    Aslında anoloji hem veciz hem de basit, şöyleki;

    Körelen organ sözünden hareketle, körelen bıçaklar ya bilenecek ya değiştirilecektir.

    Bu süreçte tıpkı evrim gibi yavaşa yavaş işleyecek, artık köreldiğinden dolayı bilenemeyen(uyum sağlayamayan) yenisi ile (türleşme) değiştirilecektir.

    Bıçakçı için mükemmel bir döngü "bence."

    Bıçak köreliyor diye bıçakçıya aptal denilebilir mi?

    Bıçağın keskin olmaması onu bıçak olmaktan çıkarmaz, ama bıçağın keskin olmayan bir biçimde yapıldığının tespit edildiğini düşün. Bu kesme amaçlı bir alet yapan akıllı bir tasarımcı var şeklindeki iddiayı zayıflatmaz mı? Madem akıllı tasarımcı var, madem amaç kesmek, neden keskin olmayan bir bıçak yapmış diye sormak yersiz mi olur? İddia bence bıçağın köreldiği değil kör bir biçimde yapıldığı yönünde. Gerçekten yapıldıysa neden kör gibi bir soru soruluyor.

    İletinin geri kalanına başka bir iletide cevap vereceğim.

  16. Abdülhamit tahttan indirilince Abdülhamitçiler bitiyor mu? İtilafçılar neyin nesi?

    Yahu geç astur. Lafları anlamlarından saptırıp basit demogojilere kaçıyorsun. Pante ile yaptığın tartışma da aynı çerçevede.

    Ama şöyle bakınca senin açından tutarlı.

    İçerikleri değil de şekilleri önemseyince, tartışma içerisindeki demogojilerin de aynı perspektifte ilerliyor.

    İtilafçılar Abdülhamitçi miydiler? Bildiğim kadarıyla böle bir durum yok. Ahrar Fırkası ya da Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın Abdülhamitçi politikaları mı varmış? Mutlak monarşi mi isterlermiş?

  17. Karşılığında ne kazanacağım?

    İbretlik paylaşım sübhanallah diyeceğim. :D

    Şaka bir yana, haklı olduğunu görürsen özür dilerim, bilmediğim bir mantık kuralı öğrenmeme vesile olduğun için de teşekkür edeceğim.

×
×
  • Yeni Oluştur...