Jump to content

-Astur-

Üyeliği Sonlandırılmış Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    321
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne -Astur- kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Herkes biliyor mu yani?

    Türkiye'de de Dogon Kabilesi hakkında yazı yazan kaynaklar var.

    Şimdi Türkiye halkının hepsi biliyor mu onları?

    Bu sözümü alıntılayıp altına o linki vermendeki amacı anlamadım.

    Yani ben yalan söylüyorum, aksine her iki adamdan biri dünyada Mevlanayı tanır mı diyorsun?

    Yoo, herkes biliyor demiyorum. Sadece ABD'de yakın geçmişte besteller olmuştu diyorum. Dogon Kabilesi hakkında bestseller olan kitap var mı? Olsa epey insan tanırdı. Ben Mevlana'yı Rumi diye tanıyan birkaç ABD'li ile karşılaşmıştım valla, ABD'de biliniyor. Avrupa, Asya vs. bilemem. Alıntıladığım mesajının geneline de katılıyorum, sadece katılmadığım yere düzeltme olarak link attım.

  2. Öğlen uykusu uyursam ve de uykum alarm vs. ile bölününce hatırlıyorum rüyalarımı ben de. Myndos'un dediği gibi sık sık tekrar eden çeşitli temalar oluyor ve bunlar da hayatınla ilgilidir, onun dışındakiler ise çok alakasız, rastgele olabiliyor.

  3. Satsuma tarihi kendi dönemi içerisinde değerlendirmeyi asla öğrenemeyeceksiniz.

    O dönemlerde Türkçe pek tercih edilmeyen bir dildi. Edebiyatta Arapça ve Farsça'nin etkisi oldukça yüksek. Bu nedenle Türkçe'yi seçmemesinde bir beis yok. Ayrıca Türkçe'yi çok usta kullanamıyordur belki, Farsça ile kendisini daha iyi ifade ediyordur.

    Siz Fransız İhtilali Milatta meydana geldi zannediyorsunuz. Mevlana'ya dil ve milliyet üzerinden yönelttiğiniz her suçlama birer safsatadan ibarettir. Milliyetçilik die bir kavram yokken bunlardan dem vurmak da şapşallıktır.

    Ölümünü tanrıya ulaşma günü, bir düğün olarak niteleyen adamın oğlunun cenazesine gidip yas tutması ikiyüzlülük, salaklık değil de ne olurdu?,

    En son Mavlana'yı kötüleyeceğim diye eşcinsel olduğundan dem vurup sapıklık adı altında adlandırmışsın. Mevlana'nın eşcinsel olup olmadığı bilinmez ama öyle olsa bile bu onun kendisini ilgilendiren bir durumdur, sapıklık da değildir.

    Ağzına sağlık, iyi demişsin.

  4. Rusça yer isimlerini Kiril alfabesi ile yazmıyorlardır Türkçe kitaplarda, genelde Latin alfabesine çevirirken de okunuşuna göre çeviriyorlar onları. Rusça sözcüklerin okunuşu zor değil, O(bunlarda vurgu yoksa A okunur) ve E(ye şeklinde de okunabiliyor yer yer) harfleri dışında yazıldığı gibi denebilir, o da sözcüğün orijinalini aynen geçirirlerse söz konusu olur.

  5. Ashyles sen ve senin gibi insanlar hayatı çok net görüyorsunuz, zira size göre her şey ya siyah ya da beyaz. Tabii sizler beyazsınız, sizlerden (biraz da olsa) farklı düşünen, farklı bir şeyler söyleyenler de siyah. Kişi kültüne iştirak etmeyen herkes düşman, hain, Kürtçü, İslâmcı falan mesela değil mi? Yurtdışında yaşayan insanların genelde ufku açılır ama sen bu tarz şeylere bağışık gibisin.

    Bu başlıkta kim Atatürk'e iftira atmış? Kim "giydirmeye çalışmış"? Başlığı başından beri takip ediyorum, bu tarz bir şey görmedim.

  6. Bence İngilizce okumak daha yerinde olur, çevirmen o kavramı İngilizce bıraktıysa mantıklı bir sebebi vardır; hem daha sonra internette bu konuda araştırma yapılacak olursa falan sözcüğün özgün hâlini doğru imla ile akılda tutmak yararlı olacaktır. Özellikle bahsettiğin tarz teknik sayılabilecek içeriğe sahip metinlerde pek çok Latince, Fransızca vs. sözcük oluyor; bunları orijinal şekilleriyle öğrenmekte fayda var.

  7. Astur, yazımda belirtmiştim. Böyle bir lafı ettiği için Mahmut Esat Bozkurt bakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Ama "Ya sev ya terket" babında konuşanlar bugün baş tacı.

    O dönemde bunlar gayet normal. Eleştirilecek hiçbir yanını görmüyorum. Dünyada milliyetçilik kasırgası esiyor çünkü. Sen bugüne bakacaksın.

    O dönemde bunların yaygın olduğunu, o açıdan şaşılacak bir şey olmadığını ben de söyledim; ama bunları görmezden gelmek de iş değil. İnönü de şöyle demiyor muydu?

    "Biz açıkça milliyetçiyiz. .. ve milliyetçilik bizim yegane birlik unsurumuzdur. Türk ekseriyetinde diğer unsurların hiçbir etkisi yoktur. Vazifemiz Türk vatanı içinde Türklüğü yaşatmaktır. Türkleri ve Türklüğe muhalefet edecek öğeleri kestirip atacağız. Ülkeye hizmet edeceklerde her şeyin üstünde aradığımız Türk olmalarıdır."

    Veya şöyle şeyler var:

    "Faşizm bir vatan ideali etrafında iktisadi refahı, siyasi ve içtimai ahengi tesis etmeyi düşünür. Biz, faşist milliyetperverliğin dünkü galeyanında hem mazimizi hem istikbalimizi görürüz."

    Hamdullah Suphi Tanrıöver demiş bunu da. Türk Yurdu dergisi'nde, 1930'da.

    Günümüz anlayışıyla, anakronistik biçimde eleştirmeyeceğiz elbette, ama o dönem milliyetçiliği yurtseverdi etnik değildi falan diye uydurmasyon da yapmayacağız.

    Bugün de durum farklı değil bu arada, kendini Atatürkçü/Kemalist diye adlandırıp etnik milliyetçilik yapan da var, vatandaşlık temelli milliyetçilik yapan da var. Türk milliyetçiliğinin vatandaşlık bazında olması açısından temel bir sıkıntı var tabii, Türk diye bir etnik grup var, Türkçe diye bir dil var. Kanadalı, Hindistanlı vb. etnik gruplar yok.

    Büyük buhrandan 10 yıl önce Mustafa Kemal anti-kapitalisttir. Ne yapmayı düşündüğünü soran Rus albayına "Hedefimiz devlet sosyalizmi" der. Yıl 1919.

    Yine büyük buhran'dan önce yazdığı Nutuk'ta kapitalizm karşıtlığını açıkça ortaya koyan ifadeler kullanmıştır. Yıl 1926-1927.

    Konjonktürel bir olay olsaydı sadece birkaç yılla sınırlı kalırdı. Halbuki bu konuda görüşlerinde bir değişim söz konusu değildir. Kapitalist uygulamalar olsa da zorunlu görüldüğü içindir. Lenin'in dönemindeki kapitalizm nedeniyle nasıl ki Lenin'i kapitalist olarak nitelendiremezsek, Atatürk içinde bunu yapamayız.

    Uygulamaya bakmak daha yerinde olur bence Pante, Atatürk'ün 1919 yılında Kürtler hakkında söylediği bazı şeyler asla uygulamaya geçmedi mesela. Atatürk 1920'lerin başında dini de övüyor hem, onu da mı ciddiye alalım?

    Öncelikle eleştirenlerin şunu göz önüne almaları gerekir. Kemalistler, örgütlenerek egemen olmadılar. Egemenlik, çok farklı yapılardaki, çok değişik fikirlerdeki yurtseverlerin vatanı kurtarmak için biraraya gelip devleti kurmasıyla oluştu. Daha sonra bu insanlar arasında doğal olarak ayrışmalar meydana geldi. Kemalistler bu ayrışmanın içinde oluştu, ideolojileri de bu sırada şekillendi ama bildiğiniz 10 Kemalist'in adını yanyana getirdiğinizde çoğunun ideolojik farklılıklara sahip olduğunu göreceksiniz. Nitekim zaman içinde bu bariz olarak ortaya çıktı. Atatürk döneminin 2 hükümeti örnek alındığında da bu görülebilir. İnönü hükümetinin devletçiliği, Bayar hükümetinin liberalliği ağır basar. Ama ikisi de Kemalisttir.

    Eğer Kemalistler, Bolşevikler gibi örgütlenip, ideolojilerini oluşturup, propagandalarını ve mücadelerini yapıp sonunda da egemen olsalardı, yapılan eleştirilerin daha haklı bir yanı olabilirdi. Ama görülüyor ki kapitalistleri-sosyalistleri eleştirir gibi Kemalistleri eleştiriyorlar. 12 Eylül'ü bile Kemalizm'e yüklemeye kalkışanlar var. Neredeyse arada bir Atatürk'ü andığı, Anıt Kabir defterine övücü sözler yazdığı için RTE bile Kemalist sayılacak.

    Türkiye'yi kuran kadrolar aslında pek çok anlamda bütünlük arz eder. Erik J. Zürcher'in bu konuda çok değerli bir çalışması vardır mesela, önde gelen 50 kişinin falan geldikleri coğrafi bölge, aldıkları eğitim vb. anlamlarda bilgilerini derler, o kadroları tanımaya imkân tanır. Orada görülüyor ki hepsi erkek, hepsi sünni, büyük çoğunluk imparatorluğun batısından, Celal Bayar dışında hepsi yüksekokul mezunu(Harbiye, Mülkiye, Tıbbiye), Karabekir dışında dindar yok vs. vs. Örgütlenme işi de pek sorun değildi, İttihatçılardan kalan bir örgütlülük, bir miras vardı ortada. Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri vs. konusunda aynısı söylenebilir.

    RTE'yi de ciddiye alınacak kimse Kemalist saymaz. Ama askerlerinki de Kemalizmlerden biri denebilir. 30'ların Kemalizmi ile 70'lerin Kemalizmi farklı olabiliyor. 2000'lerinki de farklı.

    Kemalizm, bir ideoloji değil, prensipler bütünüdür. Bir geçiş doktrinidir. Ama tutarlı bir ideoloji haline de getirilebilirdi, yapılamadı. Bundan sonra da yapılamaz.

    Kemalizm, bugüne uyarlanarak bir dünya görüşü olarak sunulabilir. Bilimden, akılcılıktan, pragmatizmden yana, sömürüye ve sömürgeciliğe karşı, özgürlük ve bağımsızlık taraftarı, çağdaş uygarlığı hedefleyen, barışı ve insanlığı savunan laik, demokrat bir dünya görüşü.

    Daha önce de dediğim gibi, hemen herkes işine gelen biçimde değişik prensipleri derleyip kendi Kemalizmini yaratabilir. O açıdan boş iş bence bunlar.

  8. Senin yanıldığın nokta amaçlananı, hedefleneni dikkate almayıp uygulamalara bakmak.

    Uygulamada kısa zamanda eldeki kadro ve malzeme ile amaçlanan doğrultuda tam olarak hareket edebilmek mümkün mü?

    Tabi ki içine etnik milliyetçilik de karışacak, kadronun ekseriyeti bu yapıdan geliyor, engellemek kolay değil.

    Ama ağzından etnik milliyetçi bir ifade çıkan dönemin bir bakanının derhal istifa etmek zorunda kaldığı örneğini de göz önüne alalım.

    Kapitalizm karşıtlığı ise o dönemde egemen olan vahşi kapitalizme duyulan tepkidir. Uygulamada devlet güdümlü ve milli hür teşebbüs vardır.

    Totaliter uygulamalar ise tavandan tabana devrimlerin zorunluluğudur, ne milletin ne de iş başındaki kadronun yapısı devrimleri sindirecek nitelikte değildi.

    Nitekim o dönemin karşı devrimcileri başarılı olamamışlarsa da, takipçileri hayli yol katetmiş durumdadırlar.

    Ve aradan geçen 70-80 yıldan sonra, halkın ve siyasetçilerin yapısını irdelerseniz hala ne denli geri olduğumuzu görebilirsiniz.

    Kemalizm başarılı olamamıştır. Belki bunda Atatürk'ün erken vefatının rolü büyük olabilir. İlkelerinden sapmış, içinde sağ-sol birbirine karışmış, dejenere olmuştur.

    Ancak bugün sahip olduğumuz değerlerin çoğunu ilk dönem Kemalizmine borçlu olduğumuzu inkar etmek nankörlük olur.

    Selam Pante,

    Etnik milliyetçilik konusunda dediğin kadar hassasiyet olsa Mahmut Esat Bozkurt'un söylediklerinden daha çok rahatsız olunurdu herhalde. "Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır, hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı..." falan diyen bir adam devletin en üst kademelerinde rahat rahat görev yapabiliyordu en nihayetinde. Sadece o da değil, o dönemde askere alınma, bürokrasiye katılma kriterlerine bak; bak bakalım akademiya dışında azınlık falan görebiliyor musun. Elbette tarihe anakronistik biçimde bakmayacağız, o dönemki atmosfer, kurucu kadronun psikolojisi vs. belli ama tarihi aklama amacıyla gerçekleri de değiştirmeyelim.

    Kapitalizm karşıtlığı da konjonktürel bir olaydı, dediğim gibi Büyük Buhran öncesi, sonrası, Atatürk'ün son dönemi politikalar vs. hep değişiklik gösteriyor. Tutarlı, ideolojik bir tutum yok o alanda.

    Kemalizm tam anlamıyla başarısızdır demek de doğru değil bence, ama erken dönemde ortaya çıkan pek çok sorunun bugün de başımızı ağrıttığı net bir gerçek.

    Kemalizm/Atatürkçü düşünce falan diye ortaya atılabilecek tutarlı bir ideoloji, düşünsel gelenek vs. olduğu kanaatinde de değilim. Bu ülkede pek çok farklı Kemalizm yorumu oldu, var ve olacak; zira uygulamalardan, sözlerden seç-beğen-al yaparak Kemalizm yaratmak çok kolay.

  9. Sakat çocukların doğması riski akrabaların çocuk sahibi oldukları durumlarda normalden yüksek, doğru; ama başka durumlarda da bu risk oldukça yüksek olabiliyor. Belli bir yaşı aşan kadınlar çocuk sahibi olduklarında da bu tarz riskler söz konusu mesela. Bu konuda yasalar nasıl ve nerede sınır çekebilir, bu olay sistematik öjenik uygulamalara kadar gider mi vb. sorular zor sorular.

  10. Doktor taklidi yapıyor olmanın farkında olmaman ne kadar vahim bir durum..Sana da iyi şanslar.Sahi şans diye bir şey yok..Mutlak bilgi gerçekliği var..Ne demekse..D.Hume'nin tümevarım metoduna getirdiği eleştirileri oku..Şimdi adama da deli teşhisi koyarsın sen..Neyse neyse.. :)

    Hume is-ought ayrımı da yapıyor ama onu da sallamayan 2010 model "bilimsel" arkadaş forumda bol olduğundan pek sallanmıyor bunlar. :)

  11. İkisi de Milli Görüş geleneğinden gelir.

    Aynı bokun laciverti diyordun ya sen hani, işte tam olarak öylelerdir.

    Bahçeli Milli Görüş gelenedğinden gelmiyor diye biliyorum.

    Senin onları ulusalcı olarak kategorize etmiyor olman senin tutarlı olmak gibi bir çabaya sahip olmadığını gösterir sadece.

    Bu da artık neyin yetmezliğidir ona da okur karar versin...

    Memleketteki her akımı ulusalcı olarak kategorize etmeyince tutarsız mı olunuyormuş? :D

  12. Aman aman onlar vatanseverse ben T.C kimliğimi yırtarım yahu.Aslında çeşit çeşit vatansever var işte.En faşisti de kendine vatansever diyor en solcusuda.O yüzden genelleme yapmamak lazım.Bende ulusalcı gruptayım ama o tarz adamlara lanet ederim.Özellikle böyle vatan bekçiliği yapmaya çalışan, batıya kin kusan adamların heryeri vatansever olsa nolur.

    Bunlar hem kendilerince, hem de medyada, akademisyenler tarafından falan ulusalcı diye adlandırılan adamlar. Ulusalcılık dendiğinde de o nedenle akla senin gibi değil onlar gibi insanlar geliyor. O açıdan kendini adlandırırken düşüncelerinle daha çok örtüşen sıfatlar kullanman daha yerinde olur bence dostum.

    Bu arada Devlet Bahçeli, RTE falan ne alaka DİRİLİŞ? Benim bahsettiğim adamlar ve onların çizgisindekiler "Atatürkçü, Milliyetçi, Solcu Gazete" diye yayınlar yapmıyorlar mı? "Ulusal Parti" diye partileşmiyorlar mı? Kendilerini Kemalist/Atatürkçü diye tanımlamıyor mu bu adamlar? Biz mi uyduruyoruz bunları?

  13. Tekrar selam sevgili WerderBremen,

    RD'yi güvenilir bulmamın sebebi militan bir ateist olması değil, akademik geçmişi. Takdir edersin ki Dawkins'in siyasi/felsefi düşüncelerini bir yana koyduğumuzda alanında oldukça başarılı bir akademisyen olduğu görülüyor. Aynısını Adem Tatlı ve benzerleri için söylememiz mümkün mü sence?

    Şunlara bir bak lütfen:

    http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=author_detailes&id=20

    Bunları yazan adamı nasıl ciddiye alalım şimdi? Bu minvalde doğru düzgün hakemli akademik bir dergide tek bir makalesi yayımlanır mı bu adamın?

    RD'nin de Behe vs. gibi bulguları kendi açısından yorumlayabileceği yönündeki bir eleştiriyi ben zaten öngörmüştüm, ondan bir önceki mesajda yoruma değil verdiği bilgiye bakalım demiştim. RD'nin yorumunun yanlı olduğunu varsayalım, zürafa hakkında verilen bilgilerde katılmadığın bir nokta var mı? Varsa başka bir kaynağa da başvurabiliriz, sorun değil. O noktada hemfikirsek daha önce de belirttiğim gibi yorumu bizler yapalım.

    Tasarım konusuna gelirsek...Bu noktadan itibaren yazdığın bazı şeylere spesifik olarak yanıt vermek istiyorum:

    Zürefanın boyun siniri neye göre iyi, neden iyi ve niçin bir tasarım?

    Hiç...

    Bir şeyin iyi, kötü, güzel, çirkin gibi subjektif değerlerle bir aklın ürünü olup-olamayacağı sonucuna varılamaz.

    Aslında bu doğru değil, bir şeyin iyi, kötü, güzel, çirkin gibi biçimlerde nitelendirilmelerinin bir temeli var. Bu da doğrudan amaç/erek kavramına bağlıdır. Amacı mutfakta sebze dilimlemek olan bir bıçak ancak yeterince keskinse iyi bir bıçaktır. Köreldiyse kötüdür. Güzel bir araba hitap ettiği segmentteki müşterilerin beğenisini kazanabiliyorsa güzeldir. vs.

    Daha önce de belirttiğim gibi, konu insanlar olunca telos biliniyor, öyle olunca da ne tasarımdır, ne iyidir vb. şeyler belirlenebiliyor.

    Diyelim ki ben bir telefon yaptım, fakat bunun bataryası 100 şarjdan sonra bozuluyor.

    Çünkü elimde var olan eski teknoloji ürünü hücreleri kullandım.

    Buna mukabil ürün fiyatını ucuz tuttum ve çok satarak çok kazandım.

    Bataryanın tasarımı kullanıcıya göre berbat olabilir ama bana göre mükemmeldir.

    Çünkü hem elimdeki eski teknolojiyi nakite çevirdim hem de şimdi bozulan bataryalar yerine yeni teknoloji bataryalar satarak kazancımı daha da arttırabilirim.

    Ben bu telefonu kazanç elde etmek için yapmıştım ve mükemmel bir şekilde amacıma ulaştım.

    Ayrıca belirteyim, bu örneği Tanrı-insan bağlamında düşünmek için vermedim, mükemmel kelimesinin subjektifliğini açıkça vurguladığı için verdim.

    Mükemmel demek olabilecek en iyi demektir. Amaç daha çok kazanç sağlamaksa, daha çok kazanç da sağlanabiliyorsa yaptığın iş mükemmel değildir. Senin kendi belirlediğin amaca ulaşman başka bir şey. Alim-i mutlak Tanrı'nın yarattıklarından beklenen mükemmellik ise başka bir şey.

    Tanrı, kendi öznel sebebine göre biz canlıları yaratmıştır.

    Bu öznel sebep nedir? En önemli soru bu. Bu bilinirse, tasarım var mı yok mu, Tanrı var mı yok mu tarzı sorular cevaplanabilir. Bu öznel sebep nedir? Nasıl bilinebilir?

    Yani var olan canlılar Tanrı nın iradesi ve tercihi sonucu varlar.

    Bu iddianın dayanağı nedir?

    Bunun zıddı söylem de, var olan canlıların bir irade sonucu değil, şans eseri var olduklarıdır.

    Bu "şans" konusu da yanlış yorumlanıyor bence. Ereksel nedensellik denen şeyin yokluğu ortada işleyen doğa yasalarının olmadığını, ve de olan bitenin bunlara istinaden olup bitmediğini ifade etmez. Deicide'ın bu konuda forumda sıkça alıntılanan güzel bir yazısı vardır, karşına çıkmadıysa bir arama yapıp okumanı tavsiye ederim.

    Aksine, gayeye ulaşmada izlenilen yolun hatalı olduğunu söylemek, bir ereğin olmadığını değil olduğunu kabullenmektir.

    Aslında teleonomi denen şey bir olgudur, canlılardaki hayatta kalma ve genlerini aktarma gibi yönlenimlere verilen addır. Burada ilahi müdahale ararsan teleoloji diyorsun, aramazsan teleonomi diyorsun bu olaya. Bahsedilen erek ise hep bu, zira gözlenebilen tek erek bu. Eğer Tanrı tasarımı olduğu iddia edilen canlılarda bu ereğe aykırı özellikler de varsa bu elbette çeşitli Tanrı tasavvurlarını geçersizleştirir, zira Tanrı'nın hem akıllı, hem bu yönde erek sahibi olması, hem de canlıların bu özellikleri taşıması aynı anda doğru olamaz.

  14. Kim bunlar dostum? Hangi sözlerden ya da icraatlardan ötürü 301 den dava açmışlar?

    Kemal Kerinçsiz tarzı adamlardan bahsediyorum dostum. Orhan Pamuk'a, Elif Şafak'a, Hrant Dink'e falan açtığı davaları; Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılması planlanan Ermeni Konferansı’nı iptal ettirmesi gibi olayları hatırlıyorsundur.

  15. Çok basit bir eleştiride bulunmuşsun Drekinci, insaf.

    Kemalist olmamakla birlikte müttefikime yapılan haksız saldırıya yanıt vermek zorundayım.

    6 ok birbiriyle uyumlu ilkeleri simgeler. Bunlar

    Emperyalizme karşı yurtsever Milliyetçiliği

    Kapitalizme karşı Devletçiliği ve Halkçılığı

    Gericiliğe ve yobazlığa karşı Laikliği

    Muhafazakarlığa karşı Devrimciliği

    Totaliterizme-Oligarşiye karşı Cumhuriyetçiliği temsil eder.

    Bu ilkelerin bazılarını doğru yorumladığın kanaatinde değilim Pante. Erken cumhuriyet dönemi milliyetçiliği içinde birçok karakteristiği aynı anda barındırır mesela. Etnik milliyetçilik midir, yoksa senin dediğin yurtsever milliyetçilik midir konusu tartışmalı bir konudur. Bana sorarsan ikisi birdendir. Halkçılık "biz sınıfsız bir toplumuz" muhabbetidir, kapitalizme karşı falan değildir. Devletçilik Büyük Buhran sonrası yoğunlaşan bir uygulamadır, ama erken cumhuriyet dönemini tam anlamı ile yansıtmaz, 30'ların ikinci yarısında Celal Bayar Başbakan olduğunda daha değişik bir yaklaşım vardır mesela. Sosyalistlerdeki gibi bilinçli bir anti-kapitalizm yoktur bu uygulamalarda. Anglo-sakson tarzı kapitalizmden farklar var elbette ama senin yaptığın gibi de yorumlanmaz. Cumhuriyetçiliğin ise totaliterizm/oligarşi karşıtı olduğu iddiası komik. Cumhuriyet 1950'ye kadar tek adil, serbest genel seçim olmadan, oligarşi de diyebileceğimiz bir şekilde yönetildi. O dönem bu bazılarınca gerekli, bazılarınca da yanlış olarak görülür; ben burada onun tartışmasını yapmıyorum. Ama Cumhuriyetçilik dediğin şeyin oligarşi karşıtı olduğunu iddia etmek gerçeklerle bağdaşmıyor, komik. Cumhuriyetin ilanının, gücün kaynağının geleneksel/dinsel temelden pratikte olmasa da teoride halka/millete dayandığı düşüncesi gibi daha önemli özellikleri var.

  16. Ercümenti bende anlamadım.Neyin felsefesini istiyor ki? Eğer memleket olaylarını falan biraz takip ediyorsan ulusalcıların nelere itiraz ettiklerini gayet net anlayabilirsin.Bunun için filozof olmaya da hiç gerek yok.

    Benim bildiğim aydınlara 301'den dava açmak, akademik konferansların yapılmasını engellemek gibi işler yapıyor ulusalcılar. Ben mi yanlış biliyorum?

×
×
  • Yeni Oluştur...