Jump to content

mantik

Root Admin
  • İçerik sayısı

    3.633
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne mantik kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Hacı'nın dedikleri güzel ve doğru tespitler. Zaten bu yazdıklarını daha önce okuduğumu da hatırlıyorum. Ama özünde, her zaman dediğimizi demenin ötesine geçmiyor. Yani olayı islama, ve islamın bizi geri bırakmasına bağlıyor. Önceleri ben de olayı bu noktaya getirip, burada bırakırken, son dönemde bu açıklamada bir eksiklik görmeye başlar oldum.

     

    Yani, islamın bu konudaki rolü tartışılmaz elbette. Ama islamın geri bırakması dinsel bağnazlıkla geri kalmışlık arasındaki geri besleme (feedback) döngüsü yüzünden. Ben döngünün ilk başlangıcını, islam dünyasının bu döngüye girişine sebep olan temel nedeni arıyorum ("root cause" analizi). Nihayetinde, dinsel bağnazlık bir sonuç aslında, bir sebep değil.

     

    Dinsel bağnazlığın sebebi cehalet, kendi içine kapanma, özgürlüğün kısıtlı olması, bilgiye erişimin kısıtlı olması, vs gibi faktörler. Bunlar ise somut dış etkenlere bağlı olarak açıklanabilecek, ya da açıklanması gereken şeyler.

     

    Dolayısıyla, mesele bu tür şeylere sebebiyet veren somut, sosyoekonomik ve jeopolitik bazı etkenlere bağlı olmalı diye düşünüyorum. Bir kez geri besleme döngüsü oluştuktan sonra ise, zaten islamın kendisi de bir sebep haline geliyor doğal olarak. Ondan sonra ise bu sebep o kadar baskın bir hale geliyor ki, diğerlerini gölgeliyor. Sadece onu görmeye başlıyoruz.

  2. Nemecsek ilginç bir yerden yaklaşmış. O bir faktör olabilir gerçekten de. Ama sosyal ve toplumsal dönüşümlerde tek kişinin rolü genellikle uzun vadede önemsizdir. Mesela, Einstein olmasaydı izafiyet teorisi bulunamayacak mıydı? Elbet eninde sonunda bulunacaktı, ama başkası bulacaktı. Çünkü o noktada gelinen yer, bilim dünyasını artık bu buluşa hazır hale getirmişti. Yani tek tek kişilerin etkisi yüzyıllara dayanan sosyal ve siyasal dönüşümlerde ne derece önemlidir emin değilim.

     

    Bunu bir faktör olarak kabul edip kenara not etmekle beraber, en önemli faktör olduğunu zannetmiyorum.

  3. technobase ve poiuz'un dedikleri özetle Osmanlı'nın bilime önem vermediğinin vurgusundan ibaret. Doğru olmakla birlikte, aradığım bilgi değil. Onu zaten biliyoruz çünkü. Ama ben onun sebebini merak ediyorum. Sadece islam deyip işin içinden çıkmayı ise olayı fazla basitleştirmek olarak görüyorum.

  4. Ben 22 yıldır ABD’de yaşıyorum. Sizler buraya gelmek istiyorsunuz, bizler de buradan bıkmışız, dönebilsek memleketimize döneceğiz, ama memleketin dönülecek hali kalmadığı için dönemiyoruz.

     

    Burada bunca yıl yaşamış da olsan, doğup büyüdüğün ülke gibi olmuyor. Hep yabancısın burada. Hele de son dönemde Amerika’da yabancı düşmanlığı da çok arttı biliyorsunuz. Trump’ın Amerikası şu anda burası.

     

    Bu yüzden iyi düşünün. Hiç de beklediğiniz bir ortamla karşılaşmıyorsunuz burada. Pek çok kişi ya çok ağır çalışma koşulları altında çürüyor, ya yalnızlıktan bunalıyor, ya da daha yılını doldurmadan geri dönüyor.

     

    Tanıdığım bir arkadaş bir işyeri devraldı. Başına da Türkiye’den getirdiği bir genci koydu. Ama buradaki hayat çocuğu bunalttı. Bir süre sonra çocuk bu arkadaşı ortada bırakıp Türkiye’ye geri döndü. Arkadaşın zaten kendi işi var bütün zamanını alan. Güveneceği biri başında durmazsa diğer işi takip edebilmesi mümkün değildi. Dolayısıyla, çok zor durumda kaldı, ve o girişimden zarar etti.

     

    Benzer başka örnekler de duydum.

     

    Yani davulun sesi sizlere uzaktan hoş geliyor, ama çoğunuza güvenmek zor bu konularda.

     

    Ya işi beğenmiyorsunuz, ya çalışma şartlarını ağır buluyorsunuz, ya yalnızlıktan bunalıyorsunuz, ya da sarışın kızlarla gönül eğlendireceğinizi zannettiğiniz bu ülkede aradığınızı bulamayıp geri dönüyorsunuz.

     

    Hollywood filmlerinin sadece iyi kısımlarını gösterip reklamını yaptığı gibi bir ortam olmadığını anlamanız lazım burasının önce. Onu göze alıyorsanız, ve kolay vazgeçmeyen biriyseniz, zorluklardan da yılmıyorsanız belki gelinebilir.

  5. Ama bu konunun, bu başlığın konusu olan ve o dönemin jeopolitik koşulları ve psikolojisiyle ilgisi yok.

     

    Şu anda, hazır olmayan bir topluma bir anda daha gelişmiş ve modern bir yaşam tarzı dayatmaktan bahsediyoruz.

     

    O zamanki konu ise, herhangi bir devrimsel değişimi gerektiren bir konu değil. Doğal akışına bırakılmış bir şekilde, günün koşullarının ve anlayışının gerektiği şekilde davranmalarını gerektiren bir konu.

     

    Beklentim o olurdu o dönemde. Yani Batı'nın yapmak zorunda kaldığını, biraz gecikmeli olarak bile olsa Osmanlı'nın da yapmasını beklerdim. Ki diğer avantajları sayesinde, geç bile başlasa farkı kapatır, daha avantajlı duruma geçerdi o zaman.

     

    Yani bu keşiflere Osmanlı niye başlamadı, onu merak ediyorum.

     

    Bunun ikna edici bir açıklamasını bulamıyorum.

     

    Bu yüzden o dönem konusunda uzman tarihçilerin fikirlerinden yararlanmak istiyorum. Bu başlığı açmama sebep olan temel konu bu. Bu konuda bilgisi olanlardan bilgi almak için, veya kaynak tavsiye edebilecek olanlardan kaynak adı almak için.

     

  6. bilgivehis,

     

    Bugünkü durum ile o zamanki durum tamamen farklı. Bugün, henüz hazır olmadığı Batı tarzı bir demokrasi, özgürlük ve modernlik zorla kendisine dayatılmış bir toplumun bunu reddetmesinden bahsediyoruz. Türk toplumunun en fazla yarısı, belki daha azı hazırdı bunlara. Genellikle de ülkenin batısında veya büyük şehirlerinde yaşayan kesim. Toplumun geri kalanı, yani çoğunluğu değil. Tayyip yandaşlarında ve bizim muhafazalar kesimin genelinde demokrasiye duyulan antipati çok yaygın birşey. Hatta bunu övünerek söyler ve kabul ederler genellikle.

     

    Tek adam yönetimine ve otoriter liderlere alışık bu millet. Kendi kaderini tayin etme hakkına alışık değiller. Astığı astık, kestiği kestik birileri gelecek, onlar nasıl istiyorsa, herşey de öyle olacak. Onu istiyorlar, öyle rahat ediyorlar.

     

    Ama bu demek değildir ki Batı öyle değildi. Bunlar insanın mayasından gelen şeyler değil. Kültürel evrim ile ilgili konular. Batı da o tür bir toplum ile başladı, ama yüzyıllar süren mücadelelerden sonra geldi bu noktalara. Atatürk ise bunu bir anda tepeden inme getirmeye kalktı bizim topluma.

     

    Ülkede demokrasi yokken, yani tek parti döneminde, ondan sonra da Ordu'nun denetiminde bir çok partili sistem döneminde iyi kötü işledi bu. Ama ne zaman ki darbeler dönemi bitti ve demokrasi tam anlamıyla kendini gösterdi, işte o zaman halkın bu tercihi de tecelli etti. Başlarına bir despot isteyen ve koyun gibi güdülmek isteyen halk, sonunda muradına erdi.

     

    Ülkenin Ege, Marmara ve Batı Akdeniz bölgesi kısımları geri kalanından çok farklı. Eğer o kısımlar ayrı bir devlet, ülkenin geri kalanı ayrı bir devlet olsaydı, işte o kısımda kurulan devlette Batı türü bir demokrasi işlerdi, diğeri ise bugünün Suriye, Irak ve diğer Ortadoğu ülkeleri gibi olurdu.

     

    Bu ikisini birleştirip, ortaya tek bir devlet, ve Batılı bir devlet çıkartılmaya çalışıldığı için olmadı bu.

     

    Yani bugün olan bitenlerde bir muamma yok.

     

    Olan o bahsettiğim, Batı'lı demokrasiye hazır olan ama diğerlerinin çoğunlukta olduğu bir seçim sisteminin sonuçlarına katlanmak zorunda kalanlara oluyor.

     

    Bunun ise çözümü yok. Ya devlet bu dediğim şekilde ikiye ayrılırsa çözülür, ki bu bir çözüm değil. Ya da ülkenin Batı'lı demokrasiye hazır olan kısmı, diğerlerinin de kendilerine yetişmesini bekleyecek, ki bu da öyle 10 yıllık, 20 yıllık bir konu değil. Nesillerle ilgili bir konu. Birkaç nesil sonra belki onlar da bu noktaya ulaşır.

     

    O süre içinde ise, eğer tekrar darbe veya benzeri yoldan eski sisteme dönülebilirse, belki dengeler tekrar Tayyip öncesi döneme döner. Aksi takdirde, önceki duruma dönüş için birbaşka olasılık da Tayyip'in eceliyle veya suikastle ölmesi olabilir. O durumda ortaya çıkacak otorite boşluğunda eski Kemalist cephe bir şekilde gücü geri alabilirse, seçimi kazanarak veya darbe yoluyla, o zaman da durum yine eski haline belki dönebilir.

  7. Getaf,

     

    Geç kalmayı bırak, hiç başlamamış bile Osmanlı bu keşiflere. Yüzyıllardan bahsediyoruz burada. Bana tuhaf gelen o. Gücünün doruğunda bir devletsin, Akdeniz Türk gölü olmuş, Avrupa'nın üçte birini istila etmişsin. Kanuni'nin Fransız kralına yazdığı mektubu düşün, yani Batı Avrupalılar karşında tir tir titriyor. Böyle bir durumda, İspanya'dan yola çıkan bir kaşifin Hindistan'a batıdan giderek ulaştığı haberi gelse, ondan sonra da birkaç onyıllık dönem boyunca bu ticaret yoluyla yeni sebzeler, meyveler, hayvanlar (hindi gibi, papağan gibi) Avrupa'ya gelmeye başlasa, hatta gelen hindiyi Avrupa limanlarına Türk gemileri ve tüccarları taşıdığı için Avrupalılar hindiye turkey demeye başlasa, yani olan bitenden bu kadar haberdar olsan, sen de birkaç gemi göndermez misin? O rotayı bir de biz deneyelim bakalım demez misin?

     

    Ya da, aynı meyve, sebze ve hayvanlara senin kara yoluyla ulaştığın Hindistan'da senin tüccarların rastlayamıyorsa, ama Batıdan Hindistan'a gittiğini iddia edenler bunları getiriyorsa, bunlar Hindistan'ın neresine gidiyor da getiriyor bunları demez misin? Sen de aynı rotadan gemi gönderip durumu incelemez misin?

     

    Gemilerin Okyanus ötesi yolculuğa müsait değilse, elindeki o zenginlikle ona müsait olan gemiler yaptırmaz mısın?

     

    Hem Avrupa'da hiç mi Osmanlı vatandaşı bulunmuyordu? Oralardan Osmanlı'ya hiç mi haber gelmiyordu? Tamam, o dönemde padişahlar Batı ülkelerinde pek elçi bulundurmamışlar, onu okuduğumu hatırlıyorum. Geri buluyorlarmış onları. Tabi aynı zamanda da kafir oldukları için ilgilenmemişler fazla, ki bu da hata elbette. İleride istila etmek istediğin topraklara elçi ve casus göndermez misin?

     

    Dönem hangi dönem olursa olsun bu derece bir aymazlık düşünülemez. İşin içinde tam anlayamadığımız başka faktörler de olmalı.

     

    İşte onları merak ediyorum ve o dönemi onun için araştırıyorum.

  8. Günümüzün konusunda bir muamma yok benim gözümde. Olan bitenin sebebi de açık, kurtulmanın mümkün olup olmayacağı veya nasıl olacağı da.

     

    Ama geçmişte olan biteni, Osmanlı'nın sanayi devrimini kaçırmasını, islam aleminin bilim ve teknolojide geri kalışını sadece dinsel bağnazlığa bağlamak bence işin kolayına kaçmak olur. Eskiden öyle düşünürdüm. Ama son dönemde işin altında başka faktörler de aramak gerektiğini düşünmeye başladım.

     

    Yani dine bağlılıksa, Avrupalı da bağlıydı, bağnazlıksa Ortaçağ Avrupası da bağnazdı. Muhafazakar olmayan ve dinine körü körüne bağlı olmayan toplum zaten yok. Onların rönesans ve reform yaşamalarını, bilim ve teknoloji geliştirebilmelerini, fikirsel alanda özgürlük, demokrasi, insan hakları, vs gibi kavramları geliştirip ön plana çıkarmalarını, fakat tüm bunlar olurken islam aleminin yerinde saymasını, hatta gerilemesini sadece toplumun bağnazlığına ve islam dininin gücüne bağlayamayız.

     

    Onların da toplumu aynı yerlerden başladı çünkü. Hatta bazı bilim alanlarında islam dünyasi Orta Çağda daha ileriydi. (Tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda).

     

    Dolayısıyla, onları bu atılımları yapmaya iten, bizim ise yerimizde saymamıza sebep olan başka faktörler olmalı. Jeopolitik faktörler muhtemelen. Bunların da başında coğrafi keşifler geliyor elbette. Osmanlı'nın Avupa'dan Asya'ya giden yolu tıkaması yüzünden batıdan dolaşarak gitmeye çalışmaları jeopolitik bir faktör mesela.

     

    Coğrafi keşifler bir kez başladıktan sonra, Batı toplumunu pek çok açıdan dönüşüme uğrattı. Hem yeni kaynaklar ve hammadde akışı oldu Avrupa'ya, yani para ve zenginlik geldi, hem ufukları genişledi, hem de mevcut durumu sorgulamaya daha müsait bir ortam oluşmasına yol açtı bunlar.

     

    Tek faktör budur demiyorum ama bunun önemli bir faktör olduğu aşikar.

     

    Osmanlı elbette o dönemde bilimle teknolojiyle falan pek alakalı bir devlet değildi. Hiçbir zaman olmadı zaten. Savaş teknolojileri hariç.

     

    Ama baştan Avrupa da pek farklı değildi. Rönesans'dan önce.

     

    Osmanlı toprak işgal edip ganimet ve vergi elde etmek üzerine kurulu bir devletti elbette. Ama zenginlik ve ekonomi konusunda da kör değildi. Hiçbir yönetici o tür konuları göz ardı etmez, edemez. Yani rakiplere ekonomik ve askeri alanda avantajlar kazandıran faktörleri görmemeleri, o konuda birşeyler yapmaya çalışmamaları çok zor. Dolayısıyla, o dönemde olan biteni, ve tüm bunların sebebini tam ve net bir şekilde anlayamadığımız kanaatindeyim.

     

    Osmanlı'nın batıyı taklit etmeye ve batılılaşmaya başlaması ancak askeri başarısızlıklar yaşaması, toprak kaybetmesi ve gerilemeye başlamasından sonra olmuş. 1800'lü yıllarda hatta. O noktada artık iş işten geçmiş durumda. Ben ondan önceki 300 yıldan bahsediyorum. Hatta sadece 16. yüzyıldan. O yüzyılda dünyada olan bitene o kadar vurdumduymaz davranmak pek anlaşılır birşey değil. Bu yüzden o dönemin koşullarını ve psikolojisini daha iyi araştırıp anlamamız gerektiği kanısındayım.

  9. Piri Reis'in haritası, ve o dönemde Osmanlı'da dünyanın geri kalanının ne kadar bilindiği ve ne derece ilgi gösterildiği ile ilgili bir araştırma yapıyorum.

     

    Bilindiği gibi Piri Reis'in o dönemden kalan ünlü haritasında Güney Amerika'nin doğu kıyıları gösteriliyor. Bazıları müslümanların Amerika'yı Avrupalı'lardan daha bile önce keşfettiği gibi sonuçlar falan çıkarıyorlar bu haritadan. Hatta meseleyi uzaylılara bağlayan Eric von Daniken gibiler bile var. Ama olayın bunlarla ilgisi yok tabi. O dönemde Amerika kıtası çoktan keşfedilmiş durumda. İspanyol ve Portekizlilerin elinde pek çok harita var o dönemde.

     

    Piri Reis 11 yaşından itibaren amcası Kemal Reis ile birlikte denizlere açılıyor. 14 yıl boyunca amcasının gemisinde denizcilikle ilgili pek çok şey öğreniyor. Akdeniz'de yabancıların gemilerine saldırıp ganimet falan elde ediyorlar. Bir nevi korsanlık yani. O meşhur haritasını 1511 ve 1513 yılları arasında çiziyor. Bu haritayı çizerken İspanyol ve Portekiz gemilerinden ele geçirilen haritalar, Caferiye haritaları ( İskender döneminden kalan Abbasiler döneminde kopyalanan haritalar) ve Kristof Kolomb'un Amerika haritasından yararlanıyor. Yaklaşık 20 harita kullanıyor bu haritasını çizerken.

     

    Hatta yararlandığı Krisfof Kolomb'un o dönemden kalan ve günümüzde kayıp olan haritasının bir kısmı Piri Reis'in bu çalışmasında görüldüğünden, acaba bu haritanın diğer eksik kısımlarına Osmanlı arşivlerinde rastlanabilir mi diye araştırma bile yapılıyor Cumhuriyetin ilk yıllarında, hem bazı Türk tarihçiler, hem de İstanbul'a gelen yabancı tarihçiler tarafından. Ama bulunamıyor.

     

    Piri Reis'in haritasını 1517 yılında Yavuz Sultan Selim'e hediye ettiği biliniyor.

     

    Yani anlayacağınız, Amerika kıtasının keşfinden 20-30 yıl sonrasından bahsediyoruz, ve o dönemde yeni dünya ile ilgili elde pek çok bilgi var.

     

    Benim merak ettiğim ve araştırdığım konu, bu haritanın temsil ettiği bilgilerin o dönemde Osmanlı erkanı tarafından nasıl karşılandığı, nasıl yorumlandığı.

     

    Bir ihtimal, gösterilen bölgelerin Amerika kıtası olduğu bile bilinmiyor veya anlaşılamıyor Osmanlı tarafından. Çünkü o dönemde zaten hala orasının Asya ve Hindisyan olduğu inancı hakim. Hatta Piri Reis'in haritasında Kuzey Amerika ile ilgili bazı kısımların doğru olmamasını Amerika'nın doğu Asya ile karıştırılmasına bağlayan uzmanlar var.

     

    Ama mesele bu kadar mıdır? Yani biz oralara zaten karadan gidebiliriz koca Atlantik okyanusuna açılmanın ne anlamı var mı denmiştir acaba?

     

    Yani merak ettiğim, neden Osmanlı'da bu keşifler kervanına katılmak için motivasyon ortaya çıkmamış? Hiç mi merak etmemişler? Bu gavur Asya'ya batıdan gidiyor, biz de gidelim bakalım niye dememişler mesela?

     

    Bu kadar meraksız ve vurdumduymaz olunur mu?

     

    Ki Osmanlı'nın en güçlü olduğu dönemden bahsediyoruz burada.

     

    Osmanlı o dönemde keşifler kervanına katılsaydı, dünyanın ondan sonraki tarihi çok daha farklı olurdu diye düşünüyorum.

     

    O dönemdeki psikolojiyi ve bunun neden yapılmadığını araştırıyorum. Bu araştırmada faydalanabileceğim kitap ya da kaynak bilenler lütfen burada bildirebilir mi?

     

     

  10. Bu habere ne diyeceğimi bilmiyorum. Hacı ile sanal ortamdaki tanışıklığımız Ateistforum kurulmadan önceki yıllara, Alternatiforum ve Türk Ateist forum sitelerine dayanır. Yani yaklaşık 20 yıllık bir tanışıklığımız var kendisiyle sanal ortamda. Sonra Ateistforum'u da beraber işlettik yıllarca. Yüz yüze tanışmadık ama kendisiyle defalarca telefonda görüşmüşlüğümüz var. Yani kendisi arkadaşımdır. Bunu okumak benim için bu haberi günlük hayattaki bir yakınımdan duymaktan farksız.

     

    Ben bu tür konulara yaklaşımda ve cevap bulmada iyi değilim. Kendi çevremde de yakınlarımdan, tanıdıklarımdan bu tür haberler aldığımda söyleyecek doğru şeyi bulmakta zorlanırım. Onun için burada ne diyeceğimi de bilmiyorum.

     

    Geçmiş olsun desen, geçecek birşey değil. Olsa olsa geciktirilebilecek birşey.

     

    Tek aklıma gelen sabır dilemek ve moralini yüksek tutma tavsiyesinde bulunmak. Bu tür bir tavsiyeye benzer durumda ben kendim ne kadar uyabilirdim bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki, insan kötü ve stresli bir durumla karşılaştığında, asıl işkenceyi kendi kendisine ediyor. Gerçek olay kişiyi en fazla bir defalık etkileyebilecek birşeyken, insan kendi kafasında bunu sayısız defa yaşıyor. İşte bunun etkisini azaltmanın tek yolu, o kısmı kontrol edebilmekte. Yani iyimser ve umutlu olmak gerekiyor. Bu tür streslerin etkisini en aza indirebilecek tek yol bu.

     

    Umut az olduğu veya istatistiksel olarak düşük olasılıklı olduğu durumlarda bile morali yüksek tutmanın tek yolu bu umuda sıkıca sarılmak.

     

    Burada umut tıptaki gelişmeler ve yeni tedavi yöntemleri. Bu konuda en fazla aşama kaydetmiş ve/veya en fazla umut vaadeden yöntemlerin, çalışmaların ve tedavilerin peşinden gitmek gerek.

     

    Benim aklıma gelen ve tasviye edebileceğim tek şey bu.

     

     

  11. Summertime Sadness,

     

    Yakın zaman öncesine kadar genel bakış açısı PC'lerin, özellikle de windows temelli PC'lerin ele geçirilmeye daha açık olduğu, cep telefonlarının çok daha güvenli olduğu yönündeydi. Özellikle de iOS temelli cihazların. Hatta iPhone'ların ele geçirilemez cihazlar olduğunu iddia edenler vardı. Ama hacker'lar boş durmuyor tabi. Artık bu cihazlar çok popüler olduğu için, zamanında windows'un açıklarını arayıp durdukları gibi, bir süredir de bunların açıklarını arıyorlar. Son dönemlerde artık bu cihazların ele geçirilemez olduğunu söylemek de zorlaştı. Çünkü aksi örnekler ortaya çıkmaya başladı.

     

    Yine de, bir siteye tıklarayak telefonun kontrolünü kaybetmek biraz aşırı geldi bana. O kadarı mümkün müdür bilmiyorum.

     

  12. Gerçi artık gmail ve hotmail gibi bazı email hizmetleri bu tür spoof girişimlerini önlemeye çalışıyor. Eğer spoof edilen email doğru IP adresinden gelmiyorsa (yani email adresindeki domain'in DNS kayıtlarındaki server'ın IP'sinden), bunu sizin gelen kutunuza ulaştırmayabiliyorlar. Ama her email hizmeti bunu yapmadığı gibi, IP spoofing diye birşey de olduğu için, bu yukarıdaki kodun biraz daha gelişmiş şekliyle onun da üstesinden gelinebiliyor.

     

    Bu tür şeylerin olduğunu bilmek için internete biraz aşina olup bir süredir kullanıyor olmak kafi.

     

    Ama çamur atmak daha kolay tabi.

  13. Yahu, "email spoofing" diye birşey var. Çok da basit. Size giden bir email'i istediğim adresten geliyormuş gibi gösterebilirim. Eğer sizin email adresinizi biliyorsam, istersem sizin adınıza, sizin adresten gidiyormuş gibi görünen emailleri istediğim yere gönderebilirim.

     

    Zaten bu tür şeyler yapan spam programları falan da var. Hiç rastgelmediniz mi? Bazen arkadaşınızın email adresinden bir email gelir, ama spam olduğu bellidir. Bunlar spam bot'ların işleri. Sürekli olan şeyler. İnternete biraz aşina olan birinin bu devirde artık bu konuları biraz bilmesi ve mesele etmemesi gerekir.

     

    Mesela, şu aşağıdaki kodu alın, bir text dosyası olarak email_spoof.php adıyla kaydedin:

     

    <html>
    <head>
      <title>Email Spoof</title>
    </head>
    <body>
    <?php
    $to = "your_email@youremail.com";
    $subject = "Test mail";
    $message = "Hello! This is a simple email message.";
    $from = "do_not_reply@ateizm.org";
    $headers = "From:" . $from;
    mail($to,$subject,$message,$headers);
    echo "Mail Sent.";
    ?>
    </body>
    </html>

     

    "your_email@youremail.com" adresinizi kendi email adresinizle değiştirin. Sonra da, herhangi bir web server'a erişiminiz varsa, bu dosyayı oraya yükleyin.

     

    Bu dosyaya her eriştiğinizde, mesela browser yoluyla, veya kendiniz bilerek bağlanıp dosyayı çalıştırarak, bu dosya size "Hello! This is a simple email message" içerikli bir email gönderecek, ve kimin gönderdiğine baktığınız zaman, email'in "do_not_reply@ateizm.org" adresinden geldiğini göreceksiniz.

     

    Bu iş bu kadar basit. Buyrun siz de deneyin ve görün.

     

  14. Market Wizard,

     

    Eğer o İsveç IP'sine bağlanan fazla kişi yoksa, özellikle de senin bağlandığın saatlerde, o zaman aşağı yukarı tespit ederler o durumda. Yani eğer dediğin türde birşey yapıyorsa bizim savcılık. En azından ellerinde bir liste olur. O listedekilerin de hepsi şüpheli olur. O durumda da artık ispatlayamazlarsa bile, en azından başın ağrır.

     

    Baskıcı bir zihniyetin baskı uygulamak için başvurmayacağı yol yok demekki. Bu dediğin uygulamayı ilk defa duyuyorum. Savcılık açısından zekice bir hamle. Şu FETÖ soruşturmaları falan sebebiyle icat etmek zorunda kaldıkları bir yöntem olmalı.

     

  15. Market Wizard,

     

    Ben Bilgisayar değil, Elektronik mühendisiyim. Ama yakın tabi.

     

    VPN konusuyla hiç ilgilenmedim yalnız. Yırtdışında yaşadığım için ihtiyacım olmadı.

     

    Benden alacağın bilgiden daha iyisini google'da bulursun bu konuda tahmin ediyorum.

     

    Düşman ülke değil ama, ifade özgürlüğünün gelişmiş olduğu bir ülkenin VPN'ini seçebilirsin. Kanada gibi, Kuzey Avrupa ülkeleri gibi.

     

    Ben öyle yapardım herhalde.

  16. Yukarıda bu forumdan IP istenirse verileceği, forum sahibinin bir fonksiyonu bile olmayacağı falan söylenmiş, forum kurallarından alıntı yapılmış. 

     

    Burasının kurucularından, ve yıllarca yönetiliğini yapmış biri olarak bazı düzeltmeler yapmam gerekiyor.

     

    Evet, kurallarda katılımcılardan Türkiye Cumhuriyeti yasalarına saygı bekliyoruz, doğru. Ama bu demek değil ki politik sebeplerle, fikir hürriyetine aykırı uygulamalarla ve sansürcü zihniyetle buradan IP istenirse verilecek. Bu daha çok başka durumlar için geçerli. Mesela, birisi dolandırıcılık yapıyor diyelim, ve savcılık bizimle bağlantı kurdu, bu sitenin kullanıcısı olan bu kişinin yakalanmasında yardım istedi. Ya da bir kullanıcı önce burada birilerini ölümle tehdit etti, sonra da o kişi ölü bulundu ve savcılık buradaki kişinin parmağı olduğunu düşünüyor, vs. O tür durumlarda, eğer ikna edici bir gerekçe sunulduysa, belki IP’yi veririz.

     

    Ama unutulmamalıdır ki, burası bir Amerikan forumudur. Resmi olarak, takip etmesi zorunlu olan yasalar sadece Amerikan yasalarıdır. Dolayısıyla, Amerika’da suç olmayan hiçbir eylem için kimse burasının yönetimini kullanıcıların bilgisini ifşa etmeye zorlayamaz.

     

    Yani, bir politikacıya hakaretten, ya da din aleyhine yazdığınız için “halkın manevi duygularını incitmek, vs” gibi sudan gerekçelerden falan kimse buradan IP alamaz.

     

    Ayrıca, söylenenin aksine, bu yönetimin kontrolü dışında da değildir, çünkü burası alelade bir hosting servisi kullanan bir site değildir. Bu site kendi kendisinin hosting şirketidir, kendi kiraladığı server’da tutmaktadır siteyi. Server’ı kiraladığımız şirketin server’a ne erişimi, ne de yasal olarak erişme hakkı vardır.

     

    Yani, içiniz rahat olsun, burada güvendesiniz. Sırf ateistsiniz ve din aleyhine yazıyorsunuz diye burada başınıza birşey gelmez.

  17. Yöneticilik için bir yere yazılmış kesin kurallar falan yok. Ama yöneticilik için düşünülecek kişinin güvenilir biri olması gerekiyor. Tabi kişiyi gerçek hayattaki haliyle tanımak çoğu durumda mümkün olmadığı için, güvenilirliğin tek göstergesi kişinin bu forumdaki geçmişi olacaktır. Yani yeterince eski bir katılımcı olması, forumda yazdığı yeterince iletisinin bulunması, üslubuyla, birikimiyle burada saygı duyulan biri olması, vs. Ayrıca buraya düzenli bağlanabilen, ve buraya ayırabilecek vakti olan biri olması da önemli tabi.

     

    Eskiden beri yöneticilik için kriterlerimiz böyle şeylerdi. Şu anki yöneticiler de muhtemelen bunlara bakacaktır.

  18. Sütlü Kase,

     

    Yeni gelenlerin anibal'i veya falanca birini atamayacağı, eski yöneticilerin buna engel olacağı konusunda yanılıyorsun.

     

    Zaten burada topu topu 3-4 tane yönetici kaldı. Onların ise yarısı eğer giderlerse burası başı boş kalacağı için gidemiyorlar. Yani gitmekten kasıt, yönetimden tamamen ayrılmak değil ille de, ama yarı emekliliğe çekilmek. Forumun günlük işleyişi ve sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalmadan, buraya bağlandıkları zaman sadece başlıklara göz atıp tartışmaların zevkini çıkaracak şekilde burayı takip eder duruma gelmek. Uzun yıllar burada yöneticilik yaptıktan sonra bu tür durum özlenir hale geliyor, emin ol.

     

    Eskiden yöneticilik yapmış, sonra forumu takip etmeyi bırakmış, fakat yine de yöneticilik yetkileri devam eden kişiler geri dönebiliyor arada sırada. Anibal örneği bu tür bir örnek. Kendileri bile yöneticilik yetkilerinin hala devam ettiğinin farkında olmayabilir bu kişilerin bazen. Bu yüzden üsluplarına dikkat etmeyebilirler, vs. Anibal örneğinde de öyle olmuştur demiyorum, çünkü dediğim gibi, burada değildim, takip etmedim o konuyu.

     

    Ama tek bir ayrıntıya takılmayın. O konuda ne olduysa oldu, bilmiyorum. Sonuçta hata da yapılabilir. Yöneticiler de insan. Onlar da bazen öfkesine yenilebilir, ya da adam kayırmak suretiyle hata yapabilir, vs. Önemli olan daha sonra bunun düzeltilmesi.

     

    Mesela bildiğim kadarıyla anibal'in yöneticilik yetkisi yok şu anda. Yanılıyor muyum?

     

    Demek istediğim, bahane aramayın. Buraya hizmet etmek isteyen, ve daha iyi yerlere getirmek isteyen kişi, bunun da yolunu bulur.

     

    Ayrıca, burasının prestijinin bahsettiğin sebepten dolayı yerlerde gezindiğini falan zannetmiyorum. İnternette burası ile ilgili kötü yorum çok tabi. Onun farkındayım. Ama bunda garipsenecek birşey yok, çünkü bunların çoğu zaten burası ateist ortam diye baştan önyargı ile yaklaşan kişiler, ve bu ortamı karalamanın ve kötülemenin sürekli yolunu arayan kişiler.

     

    Yani yapılması gereken açık. Yıllardır forumu takip eden, burada yönetim tarafından bilinen, ve üslubu ve buradaki geçmişi ile forum ahalisinin güvenini kazanmış kişilerden buraya hizmet etmek isteyenler, Bir Buçuk ile bağlantıya geçecek. O da ondan sonrasını halledecek.

     

    Tabi aynı isim ile uzun yıllar burada yazmış ve forumda çok sayıda iletisi olan kişiler ancak bu koşulları yerine getirebilecektir. Mesela, sen eski misin bu forumda bilmiyorum ama, en azından Sütlü Kahve  nick'i belli ki yeni. Sadece 23 iletin var. Yani mesela sen talip olamazsın muhtemelen. Yani olursun da, kabul edilmez tahminim. Eğer yönetim seni tanımıyorsa ve forumdaki geçmişini bilmiyorsa tabi.

     

     

  19. Kanada ve Avustralya'nın da göçmenlik programları var. Adı green card değil tabi ama onların da var. Hatta oralara göçmen olarak kabul edilmek daha kolay. Tabi oralarda bu tür lotoya dayalı bir sistem olmayabilir. Orasını bilmiyorum. Ama normal göçmenlik başvurusu yapılabiliyor oralarda. Mesleğini, eğitimini falan yazıyorsun. İhtiyaçları olan bir konuda mesleğin varsa alıyorlar. Pek çok konuda ihtiyaçları olduğu için de oralara göçmen olarak gitmek daha kolay.

     

    Yani en azından eskiden öyleydi. Hala öyle midir bilmem. Benim o ülkelerde göçmenlik gibi konularla son ilgilendiğim zamanlar yaklaşık 20 yıl öncesi. Bu yüzden son durumu bilmiyorum.

  20. Bu durumda günümüzde çok kişi var. Çin ve Japonya için bir kriz haline geldiğini okumuştum geçenlerde bu tür sorunların. Ülkeye ve kültüre de bağlı. Doğu  kültüründe daha yaygın bu tür sorunlar. Ama batıda da var.

     

    Başlık konusundan bahsediyorum.

     

    Muhafazakar kesimin ve eski zamanların uygulamalarının (görücü usulü, insanları gençken evlendirmek, vs) sebepleri de anlaşılıyor bu tür konular analiz edildiğinde. İnsanlık boşuna geliştirmemiş o uygulamaları.

     

    Çünkü herşey kendi akışına bırakıldığında ortaya çıkan durumda kimse mutlu olmuyor. Ne kadınlar ne erkekler. Önceki nesillere göre özgürlüğün arttığı günümüzde de olay kendi akışına bırakılmış sayılır.

     

    Doğada, primatlarda dişilerin çoğunun tek bir dominant erkeğin etrafında toplanması çok yaygındır. Diğerleri ya ölür, ya uzaklaştırılır, ya da eş bulamaz. Dişiler için de iyi değil, çünkü hem kendisinin, hem de yavrularının rakibi çok. Pek çok dişi var, hepsinin yavrusu var, erkek ise hepsine eşit derecede ilgi ve koruma sağlayamaz.

     

    İnsanlık bu sebeple tek eşli bir uygulama oluşturmuş, dönem dönem ve yerel olarak çok eşli uygulamalara da çok rastlanmasına rağmen.

     

    Dinler ve diğer toplumsal kontrol mekanizmaları yoluyla tek eşliliği yerleştirip yaygınlaştırmış insanoğlu. Orman kanununa göre daha adil bir ortam yaratabilmek için. Görücü usulü, anlaşmalı evlilikler gibi uygulamalar, ve çok eşliliğin, evlilik dışı cinsel ilişkinin ahlaka aykırı oluşu, vs hepsi bu sebepten dolayı.

     

    Çünkü bu tür baskıların ve kuralların olmadığı, veya zayıf olduğu bir ortamda içgüdüler ve orman kanunu belirleyici oluyor.

     

    Genç kızlar dominant erkekleri daha çekici buluyor mesela. Çok sayıda kız, tek bir erkeğin etrafında toplanıyor. Diğerlerine yüz vermiyor. Ama günümüz toplumunda bu tür erkekler ya maço, ya da aldığı ilgiden dolayı şımarık veya saygısız olabiliyor. Veya o hale geliyor. Zaten seçenekleri çok olduğu için eşlerine sadık da kalmıyorlar. Tecbrübeli kadınlar ise genellikle bu tiplerden uzak duruyor, ve daha sakin ve saygılı kişilere yöneliyor.

     

    Genç erkeklerin beklentileri ve karşı cinse bakışında da sorun var. Onlar da sadece en çekici kızlara ilgi gösteriyor, diğerlerine bakmıyor. Yalnızlıktan ve kız bulamamaktan şikayet edenlerin pek çoğunun aslında çevrelerinde isterlerse yakınlaşabilecekleri, fakat kendilerine yeterince çekici gelmeyen kızlar oluyor. Fakat bunlara yakınlaşmak akıllarına bile gelmeyebiliyor. İçgüdülerine yenik düşüyorlar ve en çekicilere odaklanıyorlar. Bu yüzden de, olan şanslarını bile azaltıyorlar.

     

    Başlık sahibine benim tavsiyem sabırlı olması. Tecrübe de önemli bu konularda. Bir tavuk yumurta problemi var tecrübe ile ilgili olarak bu konuda. Tecrübesizken bu işler daha da zor. Ama zaten problem tecrübe kazanmaya da engel olduğu için, o kısır döngüyü aşmak kolay değil.

     

    İyi ki o yılları geride bırakmışım. Bu meseleler hiç de keyifli konular değil. Gençlere sabır diliyorum sadece.

  21. Sütlü Kase,

     

    Bu tür şikayetler tek tük de olsa hep vardı. Forum kurulduğundan beri. Herkesi memnun etmek mümkün değil çünkü. Ama benim aktif olduğum dönemlerde bu tür ciddi bir sorun yoktu. Forumun o dönemdeki itibarından, popülerliğinden, yazarlarının kalitesinden falan da görülebilir bu. Son 4-5 yıldır forumun günlük ahvalinden ve işleyişinden uzağım. Ne olup bittiğini pek bilmiyorum. Dediklerinde gerçek payı olabilir, ya da abartıyor olabilirsin, bilmiyorum. Eğer dediklerin doğruysa, buraya sahip çıkmanız için daha da fazla gerekçe var demektir. Madem şu anki yöneticiler adil olmayı beceremiyor, sizler talip olun, görevi devralın ve daha adil olun.

  22. Ben 90'lı yıllarda geldim ABD'ye, hala burada yaşıyorum. Gelmek isteyenleri anlıyorum ve heveslerini kırmak istemiyorum, sonuçta ben de çok istedim buraya gelmeyi zamanında. Ama doğru sebeplerle gelmek lazım, ve gerçekçi olmak lazım. Özellikle hollywood filmlerinde gösterilen en zengin, en ayrıcalıklı kişilerin hayat tarzlarına falan kanıp gelmeyin sakın. Gelen pek çok kişinin şok yaşayıp depresyona girdiğini biliyorum. İlk zamanlar sürekli ağlayanları biliyorum. Türkiye'de güzel, maaşlı, masa başı işlerini bırakıp burada kasiyer ve temizlikçi olarak yıllarca sürünen insanlar oluyor. Ben niye geldim buralara diyorlar haklı olarak.

     

    Çoğu kişi Türkiye'de yapacağı işlerden çok daha düşük düzey işlere razı gelmek zorunda kalıyor. Yüksek derece eğitimli kişiler için daha farklı durum. Onlar Türkiye'de gelecekleri yerlere daha yakın pozisyonlara gelebiliyorlar. Ama onlar için bile, eğer ortalamasını alacak olursak durumun, Türkiye'deki potansiyellerinin altında kalacaklarını söylebiliriz çoğunun. Yani mesela, Türkiye'de kalsa, bir şirketin genel müdürlüğüne yükselebilecek bir adam, burada orta veya alt düzey bir yöneticilikle yetinmek zorunda kalabiliyor. Herkes için değil tabi bu. Dediğim gibi, istatistiksel bir veri veriyorum burada. Bu tür şeyler kişiden kişiye, durumdan duruma değişir.

     

    Ayrıca, son dönemde ABD'de yabancı düşmanlığı çok arttı. Trump'ın seçilmesinin falan altında yatan faktörlerden biri de bu zaten. Burasının beyaz Amerikalıları, yabancı insan istemiyorlar ülkede. Trump yukarıda bahsedilen bu diversity lottery programını kaldırmaktan bahsediyor mesela. Yani kura yoluyla green card almak tarihe karışabilir yakında. Eğitimli kişilerin ülkeye gelişinde en yaygın yöntem olan H-1B vizesinde de değişiklikler yapıyorlar, daha da yapacaklarını söylüyorlar. Daha da zorlaştırdılar bu vizeyi bile mesela. Tamamen kökten değiştirmekten ve çok kısıtlamaktan falan da bahsediyorlar.

     

    Yani, sizi istemeyen yere niye zorla geliyorsunuz? Bunu düşünün. Avustralya'ya, Kanada'ya falan gidin, ille de yurtdışı diyorsanız. Amerika'nın tadı kalmadı bence. Ben buraya bu kadar yerleşmiş olmasam, burada çoluk çocuk yetiştirmiş falan olmasam, ben bile dönerdim belki.
     

  23. Gençlerden neden foruma sahip çıkan yok?

     

    Yöneticiler yarın forumu kapatıyoruz deseler yanıp tutuşursunuz büyük ihtimalle. Ama durumun o noktaya gelmemesi için, burasının canlı kalması ve büyüyerek devam etmesi için taze kana ihtiyaç var.

     

    Beni forumun eskileri bilir. Hala eskilerden kalan varsa tabi. Forumun kurucularından biriyim ve uzun yıllar aktif yöneticiliğini yaptım. Son yıllarda ise elimi eteğimi çektim, arada bir takip etmekle, ve yöneticilere gerektiğinde teknik, vs yardımda bulunmakla yetindim. Yani ne olursa olsun buraya, bana ne diyerek tamamen terketmedim siteyi.

     

    Ama biz eskilerin artık pili bitti. Bayrağı yeni nesillere teslim etmek gerekiyor. Bunun için ise forumu yıllardır takip eden, fakat yaş olarak nispeten genç takipçilerin forumun yönetimi ve belki ileride devralınması gibi şeylere açık olması, ve talip olmaları gerekiyor.

     

    Bu forumun eski yıllarda çok iyi yazarları vardı. Bazen ünlü kişiler de gelir yazardı. Basında, medyada buradan söz edilirdi. Defalarca röportaj için burasıyla bağlantı kuruldu, ve bir sürü röportaj verdik basına. Twitter ve facebook hesaplarımız vardı. Daha da büyüme ve Ateizm konusunda Türkiye'de akla gelen belli başlı ortam olma yolundaydık. Aslında öyleydik de denebilir.

     

    Ateizm derneğinin kuruluşunun filizleri de burada atılmıştır denebilir. İlk kurucuların ve destek verenlerin bir kısmı bu forumun eski elemanlarındandı. Derneğin ilk web sayfasını hazırlayan, ilk domain adresini alan, kurucularıyla telekonferanslara katılan, ilk maddi katkıda bulunanlardan biri de benim mesela. Ben ABD'de yaşadığım için sonra bir ilgim olmadı bir daha bu dernekle gerçi.

     

    Ama demeye çalıştığım şu ki, böyle bir ortamın eriyip gitmesine izin vermeyin arkadaşlar. Sahip çıkın buraya. Tamam, forumların devri geçti, artık devir sosyal medya devri falan diyenler çıkabilir. Ama burasının sosyal medya hesapları da vardı eskiden dediğim gibi.

     

    Ayrıca, sosyal medya forumun yerini tutmaz. Forumun işlevi yine de ayrı bana sorarsanız. Forum derli toplu bir şekilde fikirsel tartışma yapılabilecek en uygun yerdir hala. Entelektüel içerikli bilgi alış verişine uygun ortam yine de forumlardır hala, sosyal medya değil.

     

    Yani, buraya sahip çıkın. Yönetime, moderasyona aday olun. İlgilenenler Bir Buçuk ile bağlantı kursun. Kursun ki, yeni elemanlar alınsın yönetim kadrosuna, ve yeni kan gelsin foruma.

  24. Hayatın ardında bir anlam olması için, hayatın kaynağının bilinçli bir varlık olması gerekir. Veya bir grup varlığın kollektif bilinci. Yani mesela uzaylılar dünyadaki hayatı bir laboratuar deneyi için yarattıysa, o zaman hayattaki amacımız da bir laboratuar faresi olmaktır. Bu bizim dışımızda tayin edilmiştir ve bir seçeneğimiz yoktur. Benzer şekilde, eğer teizmin Tanrı'sına tapmak ve onun egosunu tatmin etmek için yaratılmışsak, hayattaki amacımız da o demektir. Ama hayatın arkasında bir bilinç yoksa, herşey evrendeki sonsuz olasılıkların ve kompleksliğin sebep olduğu rastlantısal bir durumsa, o zaman hayatın bir amacı yok demektir. Hayatınızın anlamı, siz ne anlam verirseniz odur o durumda. Boş da geçirebilirsiniz, bunalıma girip depresif de olabilirsiniz, bu dünyadaki sayısız imkanlar ve seçenekler arasında kendinize uygun olanları amaç olarak seçip, hayatınıza anlam ve amaç da kazandırabilirsiniz. Tamemen sizin seçiminiz. Yani hayatın anlamı, ona sizin verdiğiniz anlamdır.

×
×
  • Yeni Oluştur...