Jump to content

mantik

Root Admin
  • İçerik sayısı

    3.633
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne mantik kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. zeus,

    Bunun bence yine de bazı yolları var. Ama darbe ile zor. Toplumun alt yapısına oynayıp, onu biraz yükseltmeye çalışmak lazım.

    Fazla da değil, sadece tekrar ilerici unsurların bir kez de olsa başa gelmesini sağlayana kadar.

    Ondan sonra da ilerici unsurlar Batı tarzı demokrasiyi kısıtlamalı, benim yukarıda dediğime benzer önlemler almalı.

    Bu ülkede başka türlü olmaz.

  2. Tremor,

    Asıl şu ortamda darbeden medet ummak gerçekçi değil. Atatürk'ün ve temsil ettiği ilerici unsurların güce kavuşması, olağanüstü bir ortam yüzündendi. Osmanlı'nın 1. dünya savaşını kaybettiği ve yıkıldığı dönem yüzünden mümkün oldu. Yoksa bu toplum çağı için ileri olan o tür bir yönetici kadroyu seçip oraya getirebilecek altyapıya sahip değildi. Aradan 100 yıl geçmesine rağmen hala değil.

    Dolayısıyla, Batı tarzı bir demokrasiyi tam onlar gibi uygulamaya çalışmak aslında bizim için doğru bir seçenek değildi. Ordu her zaman aba altından sopa göstererek bunu sağlamaya çalıştı, yani hem Batı demokrasisini hem bizim özümüzden gelen totaliterliği bir arada barındıran bir şekilde yönetildik bunca zamandır. Ama yeterli olmadı. Fazla rahatladık, toplumun ilerleyip Batı tarzı bir demokrasiyi öğrendiğine çabuk inandık. Batılılar da Türkiye'yi öyle gördü, ve bu algının yerleşmesine katkıda bulundu.

    Ordu'nun aba altından sopa göstermesinin ötesinde, daha katı ve daha radikal önlemler de gerekiyordu. Ama bunları anlamadık, görmedik, uygulamadık.

    Daha önce açtığım bazı başlıklarda dile getirdiğim, herkese oy hakkı vermeme önerim var benim. Sınav ile verilecek bir seçmek sertifikası önerisi. Bu tür bir engel de koymak gerekiyordu alelade vatandaşın yönetimde söz sahibi olmasının önüne. Sadece belli bir seviyeye ulaşmış, kafası çalışan, bilgili ve kültürlü kişilerin oy vermesini sağlamak gerekiyordu. Bunu Batılılar uygulamıyor evet. Ama Batılı demokrasilerin bize uymadığını zaten baştan söyledik. Hatta bu dediğimi Batılılar da uygulamalılar bana kalırsa. Demokrasi bu haliyle Batı'da da iyi işlemiyor çünkü. Ama bizde hiç işlemiyor.

    Güç bir kez kaybedildiğinde ise geri almak çok zor. Öncekine benzer olağanüstü bir durum gerek. Bir savaş, ya da içsavaş gerek. Onlar ise belirsiz şeyler. Şansa kalmış. Garantisi yok. Hatta iç savaş olursa, kaybederiz bile muhtemelen.

    Bu yüzden, sadece güç kullanarak iktidarı geri almamız zor artık. Benim dediğim türde yöntemler gerekiyor. Bunlar ise uzun vadeli yöntemler. Hemen sonuç alınacak şeyler değil.

     

  3. albastı,

    Umarım haklısındır, ama göstergeler o yönde değil. Karamsarlık için her türlü gerekçe mevcut. Yani en azından kısa vadede karamsarlık için.

    Uzun vadeli düşünecek olursak, yani nesiller bazında, gelecek aslında daha parlak görünüyor o zaman. Şu anki dincilik bir moda sadece Türkiye'de. Yeni neslin öncekiler kadar dinci ve muhafazakar olmasına imkan yok. Basın, yayın, televizyon ve internet çağında yetişiyorlar çünkü. Gözleri daha açık. Dünyada olup biteni görüyorlar. Dünyayı öküzün boynuzunda zanneden dedelerimiz kadar dar kafalı olmayacaklardır.

    Benim endişem, olay sonraki nesillere gelmeden, önümüzdeki 10 yıl içinde, şu anki cahil ve beceriksiz iktidar yüzünden geri dönüşü olmayan kayıplara uğramak. Mesela toprak kaybetmek, içinden çıkılmayacak bir ekonomik çöküş yaşamak, ya da rejimin İran'dakine benzer hale gelmesi, vs.

    Bu dönemi bu tür şeyler olmadan atlatabilirsek, ondan sonrası için çok kötümser değilim aslında.

     

  4. Türk Ateist,

    Akıntıya kürek çekiyoruz. Bu yüzden, akıntıyı arkamıza alıp yönlendirmemiz lazım. Bu işin başka yolu yok.

    Bu insanların kılığına girip, bunların dilini konuşup, kendi bilgi, birikim ve görgümüzü kullanarak istenilen yöne yönlendirmemiz lazım.

    Din çağlar boyu kitleleri yönlendirmek için, politik amaçlar için kullanılmış. Bunu bizim de kendi amaçlarımız için kullanmanın bir yolunu bulmamız lazım. Din, din dışı amaç için nasıl kullanılır denirse, dinin gücü söylediklerinde değil, cemaat oluşturmasında, ve güvenilir insalara, otorite pozisyonundaki kişilere itaat sağlamasında. Bu güven ve itaat ortamı kurulduğunda, o topluluk gidin falancayı linç edin, ya da gidip intihar edin deseniz bile yapabiliyor. Yani kullanılması gereken güç, bu güç. Bu sağlanırsa, dinci kitleyi dinsiz amaçlar için bile gütmenin mümkün olacağına inanıyorum.

  5. ateistkız,

    Amerika'nın Ortadoğu'daki çıkarları hükümetten hükümete değişmiyor. Obama da gelse, Trump da gelse, Clinton da gelse bazı şeyler hep aynı. Trump da ne kadar atıp tutarsa tutsun, iş eyleme gelince diğerlerinden çok farklı davranamaz.

    Ama bunların hiçbiri, Obama'nın Trump'a kıyasla çok daha becerikli bir politikacı olduğu gerçeğini değiştirmez.

     

  6. albastı,

    Getirdiğin bakış açısı, Tayyip'in, AKP'nin, vs üstünde yer alan, ve devlet adı verdiğin bir aktörün varolduğunu farzediyor.  Öyle birşey yok. İşte bu adamlar devlet dediğin. Devlet dış tehdit algıladı, esnedi, vs deyince, sanki bu adamları bile seçip oraya koyan, ondan izinsiz hiçbirşeyin olmadığı bir örtülü grup veya mevki varmış gibi konuşuyorsun.

    Devlet bu adamların elinde, ve bu adamlar bir grup imam hatip mezunu, cahil ve beceriksiz kişi. Binali Yıldırım'ı ben kendi şirketime müdür bile yapmam. Adam başbakanlık koltuğunda oturuyor.

    Obama'nın kapalı kapılar ardında Erdoğan'dan beceriksizin teki diye bahsettiği söylenir. Amerikan basınında okumuştum. Her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor çünkü. Ne yaptığını bilmiyor.

    Ortada Tayyip Erdoğan'ın koltuğuna olan tehditten başka bir tehdit yok.

    Suriye'de ve Orta doğuda ucu bize kadar dokunan tehditler var tabi, ama onların bizi bu derece etkiler duruma gelmesine izin verilmesi, yine bu hükümetin beceriksizliğinin ürünü. 15 küsür yıldır ülkeyi yönetenler sanki onlar değilmiş gibi, şimdi sanki başkalarının sebep olduğu bir problem varmış gibi ortaya çıkıp, temizlik yapabilmek için diktatör gücü istiyorlar.

    Rejim değişiyor mu meselesine gelince, Cumhuriyet'den mutkaliyete geri dönülmüyor elbette. Ama bunu iddia eden yok zaten. Hitler ve Mussolini başa geldiklerinde de kral olarak değil, bu çağın rejimlerinin bir parçası olarak başa geldiler.

  7. FETÖ ile Tayyip'in birlikte çalıştığı ve 15 Temmuz ve sonrasını birlikte planlamış olabilecekleri ise komplo teorisine benziyor. Ben onların o kadar akıllı olduklarına da inanmıyorum zaten. Hem adamın bütün örgütü darmadağın edildi. Bence bunlar gerçekten de olay ülkeyi ve politik gücü bölüşmeye gelince kavgaya tutuştu. Onların arasındaki mesele bundan ibaret. Ama başka neler olup bitiyor, orası karışık.

  8. Gerilla mücadelesi derken, eline silah alıp dağa çıkmaktan bahsetmiyorum. Kendini gizlemekten bahsediyorum. Onların tabiriyle "takiyye" yaparak, olduğundan farklı gözükerek (yani bizim durumumuzda dinci kisvesine bürünerek), aralarına karışıp, gerekli mesajları dolaylı anlatımlarla kendilerine anlatmaktan bahsediyorum. Yani sivri dilli bir şekilde, zehir zemberek ortalıkta konuşup yaygara yaparak olmayacağını söylüyorum. O tür bir stratejinin terkedilmesi gerektiğini söylüyorum.

    Oy kullanmaya gelince, ben kullanacağım. Bir işe yaramayacağını bilsem bile, bu son dönemlerin en önemli oylaması. Oy kullanmazsam vicdanım rahat etmez.

    Evet, birşeyler dönüyor, biz ise olan bitenin arka planını bilmediğimiz için kafamız karışık hep. Tribünden izliyoruz sadece. Kah umutlanıyoruz, kah karamsarlığa kapılıyoruz, ama birilerinin koca devletleri etkileyen bazı planlarına kurban gidiyor bütün toplum.

    Ne olup ne bittiğini zaman gösterecek.

  9. Bir saat önce, Tremor yazdı:

    Bu ülkeyi neyin kurtaracağını çok iyi biliyoruz,demokrasi,kendini gizleme,laf çakma gibi boş şeyleri savunmak boş,bir işe yaramaz.Kendimizi kandırmayalım.

    Eğer darbe diyorsan, orduda darbe yapacak güç kalmadı. Son girişim başarılı olsaydı da zaten anlaşıldığı kadarıyla daha çok Fethullahçıların işine yarayacaktı.

    Yani ortada benim dediğimden başka seçenek kalmadı.

  10. İşgale uğramış ama henüz savaşı kaybetmemiş bir ülkede bağımsız mücadelesi yapanların stratejisi ile, işgal altındaki bir ülkede aynı şeyi yapanların stratejisi aynı olmaz. Birinde kim olduğunu, ne olduğunu saklamadan, açıkça, topyekün mücadele edersin, öbüründe ise gizlenirsin, bir nevi gerilla mücadelesi yaparsın.

    Benzer şekilde, günümüz Türkiyesinde de laikler, ateistler, hatta belki Atatürkçüler bile bir gerilla mücadelesine girişmeli diye düşünmeye başladım son dönemde.

    Ülkeye teokratik bir diktatörlük geldi. Fiilen zaten yaşanmaktaydı, şimdi artık yasal oluyor.

    Referandumda hayır mücadelesi yapmak ise, her ne kadar yapılması gereken birşeyse de, boşa bir çaba ve akıntıya kürek çekmekten farksız. Yapılmalı tabi, yapılmasın demiyorum. Ama şu aşamada uzun vadeli düşünüp, ondan sonrasına bakmak lazım.

    Bu anayasa geçecek muhtemelen. Bu yüzden de ondan sonraki ortam göz önünde bulundurularak stratejilerin belirlenmesi lazım.

    Anlaşıldığı kadarıyla, hayır dediği için işinden olanlar bile var son dönemde. Basında yer alıyor. Ayrıca, hükümet hayırcıları darbeci ve PKK destekçisi falan ilan etti. Bizim millet körce her denileni kabul ettiği için, bu kadarı bile bu referandumu kazanmalarını neredeyse garantiliyor. Referanduma kadar yine sivri dilli olunabilir belki, ama ondan sonra yaygarayı azaltıp, kendini korumaya alıp, gerilla mücadelesi yapmak lazım belki de.

    Ben yenilgiyi kabul ettim yani anlayacağınız. Ateistlerin yine ateizmlerini gizlemeleri gereken bir döneme giriliyor muhtemelen. Bırakın ateizmi, laiklik ve Atatürkçülüğün bile marjinalleşmeye başladığı bir dönemdeyiz.

    Tabi ki düşünülenleri açıkça, yüksek sesle ifade etmekten çekinmemek lazım. Ama güç elinde olan bir elit kesimin kendine güvenli ve ukala stratejisinden uzaklaşılıp, daha sinsi, muhafazakar kesimin arasına karışan, laik müslüman kisvesiyle mücadelenin yapılması gereken dönemler geliyor olabilir.

    Zaten başından beri öyle yapılmalıydı belki de. Muhafazakar kesim laik ve Atatürkçüleri ukala, gavur, din düşmanı, vs gördü hep. İnönüyü sevmezler mesela. Atatürk'ü ise seviyormuş gibi yaparlar. Zorla severler, ya da sever gibi görünürler yani.

    Muhafazakarlarla konuşurken aşağılamadan, kendilerini anlamaya çalışarak, ama açık ve onların da rahatça göreceği çarpıklıklara ve yanlışlıklara vurgu yapan söylemlerle karşılarına çıkılması lazım.

    Tek tek karşına alıp, sabırla, anlayacakları dilden, açıkça konuşup anlatmak lazım.

    Çünkü belki bu dönem de bir moda, ve geçecek.

    Toplumda bu tür eğilimler dalgalar halinde gelip gidiyor çünkü. Bir yöne doğru fazla bir savrulma olduysa, bir geri çekilme oluyor onun üstüne, hatta öbür yöne doğru bir savrulma geliyor, dalga tekrar yön değiştirmeden önce.

    Ya da bunu borsada bir hisse senedinin fiyat değişimine de benzeyebiliriz.

    Bir hisse senedi yükselme eğiliminde bile olsa, sürekli kısa vadeli dalgalanmalar olur fiyatta, takip edenler bilir. Biraz yükselir, biraz geri çekilir, sonra biraz daha yükselir, vs. Sonra bir ay içindeki değişimine bir bakmışsın ki, bir ay öncesine göre toplamda yükselmiş. Geçici geri çekilmelere "pullback" deniyor ingilizce mesela.

    Toplumun uygarlık düzeyi de o şekilde dalgalı yükseliyor bence. Şu anda ise bir "pullback" dönemindeyiz. Bu dönemde stratejiyi buna uydurmalıyız.

     

     

     

     

  11. Tayyip'in bir plan yaptığı yok. Düşe kalka gidiyor. Değişen koşullara göre de tavırlarını, politikalarını ayarlıyor. Önce açılım deyip, sonra PKK ile yeniden sürtüşme yaratan, önce "bitsin artık bu hasretlik" derken sonra FETÖ diye bas bas bağıran ve yüzbin küsur insanın hayatını bu uğurda karartan, önce Esad gitsin diye bütün dünyaya duyururken sonra Rusya ile birlikte Esad yandaşı güçlere destek operasyonuna katılan, Rus uçağını önce vurup sonra Ruslarla işbirliği yapan, İŞİD'e önce göz yumup, sonra bombalamaya başlayan, vs birinin uzun vadeli ve planlı bir şekilde çalıştığını söylemek güç.

    Baştan bir amacı ve planı var idiyse de çoktan raydan çıktı bu planlar. Şu anda sadece gücü kaybetmemeye ve yargılanmamaya uğraşıyor.

  12. whocares,

    Ben 20 yıldan fazla zamandır ABD'de yaşıyorum. Üniversiteye gitmeden kendini yurtdışına atma fikrin konusunda temkinli olmanı öneririm.

    Buraya başka ülkelerden gelip ortalamanın üstünde bir hayata sahip olmanın standart yolu okumuş biri olarak gelmek. Burada okullar paralı ve çok pahalı. İleride fikir değiştirir de okumak istersen, zamanında niye yapmadım diye pişman olma ihtimalin var. Türkiye'de hala buraya kıyasla neredeyse parasız denecek şekilde okunabiliyor. Bence bunu değerlendirmek lazım.

    Bak sana başka bir seçenek de teklif edeyim. Madem tuvalet temizlemeye kadar her türlü işe razıyım diyorsun, sana buradaki bir web tasarımı, hosting ve danışmanlık yapan şirketten uzaktan (Türkiye'den) yapabileceğin bir iş bile ayarlayabilirim. Kendi ortağı da olduğum bir yer çünkü, yani koşullara uyuyorsan hemen yarın bile iş senin.

    Teknik bir iş değil bahsettiğim. Web sayfası tanıtımı ve SEO işi. Kod yazmayı bilmen ve öğrenmen falan gerekmiyor bile. Yani en azından başlangıçta. Seni ihya etmez bu iş. Sadece 3-5 kuruş harçlık getirir okuduğun dönemde. Ama ABD temelli bir şirkete iş yapmış olursun, zamanla web tasarımı ve kod yazmaya falan da yönelirsen belki H-1B gibi bir çalışma vizesiyle buraya getirilme ihtimalin bile olur. Ama H-1B vizesinin bir koşulu en az 4 yıllık bir üniversite derecesine sahip olmak.

    İlgileniyorsan, bana özelden mesaj atabilirsin.

    İngilizce bilen, vakti bol olup bu işle ilgilenebileceğini düşünen başka birileri varsa, onlar da bağlantı kurabilir.

     

  13. Temiz, sınırsız enerji vaadeden nükleer füzyon teknolojisinin (yıldızların enerji üretme şeklinin dünya üzerinde, nükleer reaktörlerde gerçekleştirilmesi) başarılı bir şekilde kullanılmasına bir adım daha yaklaşıldı:

    http://www.space.com/34960-star-in-a-jar-fusion-reactor-works.html

    Bu çok heyecan verici bir gelişme, çünkü bu tür bir reaktör, eğer başarılı bir şekilde geliştirilebilirse, radyoaktif artık oluşturmuyor, yakıtı hidrojen (yani sudan sağlanıyor) ve şimdiye kadar kullanılan kirli nükleer reaktörlerin ürettiğinden kat kat daha fazla enerji üretiyor.

    Okyanuslarda bulunan su sayesinde, insanlığın önümüzdeki onbinlerce yıllık enerji gereksinimi karşılanmış olacak bu teknoloji sayesinde.

  14. E.F. Borra ve E. Trottier isimli iki bilim adamı, bir grup yıldızdan gelen olağan dışı bazı sinyallerin muhtemelen dünya dışı zeki yaşam kaynaklı olduğunu iddia ediyor:

    https://techcrunch.com/2016/10/25/scientists-say-signals-from-certain-stars-are-probably-aliens/

    Bu konuda saygın bir astronomi yayınında makaleleri çıkmış durumda.

    Bu yayınlar peer review denen bir prosedürden geçerek yayınlanıyor biliyorsunuz. Yani konunun başka uzmanları tarafından incelenip onaylandıktan sonra yayınlanıyorlar. Bu makalenin yayınlanmasına 3-4'den fazla uzman karşı çıkmış aslında. Ama yeteri kadar uzman yayınlanmaya değer bulmuş olmalı ki yayınlanmış.

    Tabi şu aşamada bunu sadece bir hipotez olarak değerlendiriyor makalenin yazarları. Üzerinde daha fazla çalışılması gerek diyorlar.

    Ayrıca, bu sinyallerin bazı yıldızlardaki tuhaf bazı kimyasal reaksiyonlardan kaynaklanıyor olma ihtimali de varmış.

    Yani ortada kesin birşey yok. Uzmanların çoğu şüpheyle yaklaşıyormuş şu aşamada. Ama yazarlar ETI (Extra Terrestrial Intelligence) yani Dünya Dışı Zeki Yaşam hipotezinin en uygun açıklama olduğunda ısrarlılar.

     

  15. Sadece Türkiye'de değil, dünya çapında var bu problem.

    Kafası çalışan ve bilgili insanlar da yok değil elbette, ama yüzdeye vurursanız insanların büyük çoğunluğu inanılmaz cahil.

    Bazı ülkelerde oranlar daha iyi, ve oralarda işler daha iyi işliyor. Ama çoğu yerde öyle değil.

    Laf anlatmak veya mücadele etmek yerine, belki de kafası çalışan insanlar bu durumu kendi avantajları olarak görüp, yararlanmaya çalışmalı.

    Ben cahillere laf anlatmaktan bıktım. Bunu yıllarca yaptık elbette, hatta bu siteyi falan da o sebeple kurduk zamanında, ama artık bıktım sayılır. Yorgunluk oluştu. Akıntıya kürek çekmekten farksız çünkü bu olay.

  16. 3 saat önce, haci yazdı:

    Evet. Öyle bir olasılık var. Onun örneği bile var. Bizim Suriye içindeki toprağımıza saldırıp onu bahane ederek Suriye'ye saldıracağımız bir plan bile var yani. O planı Gülen videosu ifşa etmişti. AKP'ye ait bir plandı. Ama ben hala tatmin olmadım. Çünkü tutuklandıktan ve Yunanistan'a kaçtıktan sonra Atatürkçü olduklarını iddia edenler var.. Ortada bir bildiri var.

    Bildiriyi canı isteyen istediği gibi hazırlayabilir. Hem bildiri Atatürkçülerin kaleminden çıkmış olsa bile, bunun benim yukarıda anlattığım senaryoya uymayan bir tarafı da yok zaten.

    Darbeyi kimlerin yaptığı noktasına fazla takılıyoruz bence hepimiz. İşin önemli tarafı o değil çünkü. Tayyip'e karşı olmayan yok ki, kendi adamlarından başka. Bunların herhangi biri yapmış olabilir. Ya da Tayyip karşıtlarının bir koalisyonu da olabilir darbe.

    Bence yaşanan her şeye uyan en olası senaryo, benim yukarıda anlattığım türden birşey olur.

    Bu senaryoda tek bir soru işareti var bence, o da başkalarının darbe girişimine nasıl ikna edileceği konusu. Yani onu kontrol edemezsin. Birilerinin darbe planladığını bilsen bile, hadi darbe yap dersen buna gerçekten kalkışacaklarını garanti edemezsin.

    Ama onun da bir açıklaması var. Belli bir tarihte planlanan, gününe, saatine ve kimin kalkışacağına kadar kontrol edebileceğin birşey olarak tasarlayamazsın bunu. Ama yapabileceğin şey, buna hazırlıklı olursun, ve sürekli provoke edersin. Eninde sonunda bir noktada patlayacağını bilirsin.

    Patladığı anda da hazırlıklı olursun, ve beklentilere uygun şekilde darbe önleme planını yürürlüğe koyarsın.

    Yani bence, bu darbenin tarihi ve tüm ayrıntıları bence net değildi RTE için, onlar sürpriz oldu. Ama bir tarihte olacağı bilinen, ve beklenen birşeydi. Hazırlıkları yapılmıştı. İstihbaratını alabiliyordu, ve herşey kontrolü altında gerçekleşiyordu. Onun için güvenli bir şekilde "ben bu darbenin başarıya ulaşacağına inanmıyorum" diyebiliyordu televizyonda darbe gecesi.

     

  17. Ben size darbeyi kimin yaptığını söyleyeyim.

    Daha doğrusu kimin yaptığını değil, kimin yaptırdığını.

    Kimin yaptığı hala çok net değilse de, kimin yaptırdığı açık.

    Darbeyi yaptıran, uygulamaya koyduran RTE.

    Sonunun yaklaştığını görüyordu. Orduda kendisi aleyhine bir hareketlenme olduğunun bilincindeydi.

    Balyoz ve Ergenekon ile yaptıkları temizliğin yetmediğini görüyordu. Daha fazla temizlik yapacak bir yol arıyordu.

    Fethullahçılar olsun, Atatürkçüler olsun, ya da herhangi bir gruba dahil olmayan ama gidişatı beğenmeyenler olsun, pek çok kişinin kendisine diş bilediğini, ve indirmeye çalışacağını görüyordu.

    Onun bulunduğu noktadan bakıldığında, bunların neciler, kimciler olduğu önemli değil. Önemli olan hepsinin RTE'yi düşürmeye çalışan kişiler olması.

    Kim olduklarına kafayı takanlar bizleriz. O değil. O sadece bir tehdidi önlemeye çalışıyordu.

    Bu tehdit için suçlanacak günah keçisi belli, FETÖ. Bu işi FETÖ'ye yüklemek, kendisi için en uygun çıkar yolu.

    Bu yüzden ordu içinde olup, kendisine karşı darbe hazırlığı içinde olanları su yüzüne çıkarmak, ve etkisiz hale getirmek için erken davranmaya zorladı onları.

    FETÖ soruşturmasıyla zaten yıllardır pek çok kişiyi yerinden ediyordu. Yeni bir grup daha subayın bu soruşturma kapsamında tutuklanacağı bilgisinin bu kişiler tarafından duyulmasını sağladı. Bunlar zaten gerçekten de darbe planlayan kişilerdi bana göre.

    Fethullahçı mıydılar, kemalist miydiler, yoksa hiçbir kesimi desteklemeyen, ama sadece RTE'ye karşı olup onu düşürmek isteyen kişiler miydiler, orası belli değil. Belki hepsinden vardı aralarında.

    Önemli olan onları ve daha fazlasını temizlemek için bir gerekçe yaratmaktı. Bir bakıma Balyoz ve Ergenekonun devamını getirmekti yani.

    Bu yüzden, ordu içinde olan kendisine sadık bazı adamları kullanarak bu işin aceleye getirilmesini, ve bu işe kalkışılmasını sağlamak istedi.

    Bu yüzden girişimin, sadece Tayyip'in işine gelecek kısımlarının uygulamaya koyulmasına izin verildi. Mesela, darbenin parçası olarak pek çok emir olması gerekiyordu mutlaka. Bilmemkaç tankın Ankara'ya indirilmesi, bilmemkaç tane filonun havalandırılması, köprülerin tutulması, televizyon istasyonlarına el koyulması, Tayyip'in ve diğer siyasilerin yakalanması, vs.

    Bunlar arasında, sadece kendi işlerine gelecek olanların uygulamaya geçirilmesine izin verildi. Sırf bunları deşifre etmek için, ve gösteri amaçlı olarak. Bunu sonra kendi politik amaçları için kullanabilmek amacıyla.

    Bu yüzden ortaya böyle ucube bir görüntü çıktı.

    Sözde meclis bombalanıyor, ama binayı bir anda yok edecek yüksek güçlü patlayıcı kullanılmıyor. Sadece bazı kapılara pencerelere hafif zarar verecek, gösteri amaçlı birkaç patlayıcı patlatılıyor. O sırada da politikacılar içeride yayın yapıyor, biz kanımızın son damlasına kadar burada kalırız, burayı terketmeyeceğiz, vs diye. Politik şov yani.

    Benzer şekilde, köprüyü tutacak askerler göreve gönderiliyor, TRT'ye gidip bildiri okuyacaklara görev veriliyor, ama gerçek anlamda doğru dürüst iş yapacak ve iktidar için gerçek tehdit oluşturacak hiçbir eylem uygulamaya geçmiyor.

    Tayyip'e gidecek suikast timi de harekete geçiriliyor, ama başarıya ulaşmalarını önleyecek yanlış veya eksik bilgi ile.

    Kısacası olan budur. Kendisine olan tehditi bu şekilde su yüzüne çıkarmak, ve bunun sayesinde istediği temizliklere daha hızlı bir şekilde devam etmekti niyeti. Nitekim de yaşanan bu oldu.

  18. Trump salağın teki. Başkanlığı üstlenebilecek, doğru dürüst yürütebilecek niteliklere sahip değil. Cahil, bilgisiz ve beceriksiz bir adam. Babasından kalan serveti kendi yapmış gibi yutturmaya çalışan biri.

    Bütün dünyanın iyiliği için, umarım Clinton kazanır.

  19. Açık birşey var ki, o da bu olayın göründüğü kadar basit olmadığı. İşin içinde birşeyler var, ama ne olduğunu bilmiyoruz.

    Bir yandan, ordu eski alışkanlığı ile darbe yapmaya kalktı, başarısız olunca da Tayyip bunu Fethullahçıların üstüne yıkmaya çalıştı gibi gözüküyor, bazıları (haci gibi) öyle düşünüyor, bir yandan da olay hakikaten Fethullahçıların bir işi gibi gözüküyor. Ergenekon, Balyoz döneminde kilit kademelere getirildiler bunlar hakikaten. Daha önemlisi, Tayyip ısrarla bunlarla uğraşıyor. Kendi çevremden bile duyum alıyorum. Fethullahçı olduğu çevresinde bilinen pek çok kişi tek tek toplanıyor. Arada kurunun yanında yaş da yanıyordur elbette, ama bu adamların hedeflendiği açık. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Neden bunları hedef alsın adam eğer Atatürkçülerin kalkıştığı bir darbe olsa bu? Çekinecek neyi var? Atatürkçülerin çekinilecek bir gücü yok ki artık.

    Eğer bu iş Fethullahçıların başının altından çıktıysa, o zaman bu pek çok başka olasılık da ortaya çıkartıyor. Bu işte CIA'in parmağının olması gibi, işin içinde hakikaten Suriye, NATO, Türk-Rus ilişkileri, vs gibi pek çok faktör olması gibi.

    Tepede dönen o işlerin hepsi her zaman doğru dürüst yansımıyor kamuoyuna. Büyük ülkelerin usta politikacıları bu işlerin kurdu zaten.

    Netflix'de House of Cards diye bir dizi var. Türkiye'de çıkıyor mu, seyrediliyor mu bilmiyorum. Ama onu seyretmiş olan kişi, en tepede ne tür politik entrikalar döndüğünü daha da iyi görecektir. Uyutuluyoruz resmen. Ama kazara, ya da bilinçli olarak sızdırılmazsa bazı haberler, o zaman haberimiz de olmuyor.

    Kukla gibi oynatılıyoruz çoğu zaman. Bilinçli olanlarımız bile bazen ne olup ne bittiğini anlayamıyor. Bilgi yetersizliğinden dolayı.

    Yansıtılmıyor çünkü herşey. Bu olayda da öyle birşey var. Orası kesin.

  20. Evet, bizim de ağzımıza dolandı bu laf.

    Solcular (sosyalist, komünist) çıkardı bu kemalist lafını ilk olarak. Sonra "kemalist"ler de benimsedi. Herkes kullanmaya başladı.

    Halbuki, bu yanlış bir etiket. Atatürk'e saygı duymayan, yaptıklarını en azından bir dereceye kadar desteklemeyen kişi Türkiye'de az zaten. Dinciler, ve solun solundakiler var sadece. Ne anlama geldiği de belli değil tabirin. Bu devirde halen Atatürk ilkelerinin hepsini harfiyen takip edenleri, ve iki lafın başı Atatürk'ü ananları mı kastediyorlar, yoksa Atatürk'ü seven ve saygı duyan herkesi mi?

    Ya da Mustafa Kemal yerine Atatürk diyenleri mi?

    Atatürk'e antipati duymayan herkes kemalist onlara göre.

    Entelektüel kesimde de çok var. Atatürk'e karşı çıkmak, diktatör ilan etmek, sevenlerini "kemalist" diye aşağılamak moda oldu ülkede özellikle son 5-10 yıldır.

    Yazık, aydın ve entelektüel olması gerekenler de alet oluyor buna.

    Tamam, demiyorum ki devletçilik ve milliyetçilik de dahil olmak üzere Atatürk'ün tüm ilkeleri halen geçerlidir diye. Özellikle bu iki ilkenin devri geçti bence. Gerçi Milliyetçilikten ne anladığınıza bağlı olarak o hala geçerli. Yani ırka dayalı bir milliyetçiliği değil, ulusa dayalı bir milliyetçiliği kastediyorsanız (Amerikalıların milliyetçiliği gibi), milliyetçilik de halen geçerli olur. Ama özellikle bu iki harici diğer ilkelerin zaten itiraz edilecek bir tarafı yok.

    Adamın ülke için yaptıklarına, ülkeyi ortaçağdan çıkarıp, Batı'lı çağdaş ülkelere yaklaştırdığına katılmayan da yoktur herhalde.

    O zaman ne bu antipati? Özellikle de sol kesimdekini kastediyorum. Dincilerin antipatisinin sebebi açık sonuçta.

    Kullanılıyorlar, ve kendi bindikleri dalı kesiyorlar, farkında değiller.

  21. Fethullahçıların değil, bildiğimiz ordunun yaptığı bir darbe olursa, günümüz koşulları altında çoğu kemalistin buna itiraz edeceğini ben de zannetmiyorum.

    Ama darbe bu devirde zor iş. Hem teknolojik imkanlar, haberleşme, vs değişti, hem zihniyet değişti. Darbe diye birşeyi halka kabul ettirmek de zorlaştı artık. Belki de demokrasimizin Batı'lı demokrasilere biraz daha yaklaştığının bir göstergesidir bu, kimbilir.

    Olmaz diyemem tabi yine de. Tüm ordu bir araya gelip, topyekün olarak bu işe kalkışsa, halen günümüzde bile becerilebilir bu muhtemelen. Ama bu en üst komuta ekibinin her birinin hemfikir olmasını, birbirine güvenmesini, ve birbirini satmamasını gerektirir. Hükümet Ergenekon ve Balyoz'dan beri üst komuta kademelerini sürekli kurcalayıp durduğu için böyle birşey zor şu anda.

  22. Leonardo'ya katılıyorum.

    Demokrasiye artık inanmıyorum diye başlığı ben açtım elbette. Ama karamsar bir ruh haliyle, canım sıkkınken açtım.

    Burada önerdiğim o seçmen sınavı sistemi bence hala iyi bir fikir. Tabi bu başlıkta değiştirdiğim şekliyle öyle sadece girenlerin %10'unun, %20'sinin geçeceği kazık bir sınav değil, ehliyet sınavı gibi, girenlerin çoğunun ilkinde değilse bile eninde sonunda geçeceği bir sınav olarak tasarlanmalı.

    O durumda, en azından ufak da olsa bir filtreleme yapılmış olur, ama demokrasinin temel prensipleri ve maksadı zedelenmemiş olur.

    Bence ileri ülkeler de dahil, herkes denemeli bunu.

    O konu bir yana, bu devirde artık demokrasi öncesine falan dönülemez, dönülmemeli. İstense de mümkün değil bu zaten.

    Olaya sosyolojik açıdan bakmak lazım. Bu memleket son 100 yıldır doğru dürüst olmasa da bir demokrasi ile yönetildi. En azından demokrasiyi amaç edindi. Bu dönemin önemli bir bölümünde de laik olarak yaşadı. Bence bu memleketin insanı AKP'nin şu anda empoze ettiğinden daha koyu bir islamı kaldırmaz, kaldıramaz zaten.

    Yani belki de uzun vadede boşuna korkuyoruz.

    Ama şu anki endişemiz daha çok kısa vade zaten. Korkunç şeyler oluyor ülkede. Bu konuda elden birşey gelmiyor. Tek umut ya darbe (yani demokrasiden vazgeçmek), ya da en azından artık bu yaptıklarından sonra belki insanlar AKP'yi desteklemekten vazgeçerler demek.

    Bunu gerçi sürekli diyoruz. Artık bu kadarı da olmaz, bundan sonra herhalde millet AKP'ye oy vermez dediğimiz kaç olay yaşadık. 17 Aralık'tan sonra bile desteklemeye devam ettiler. Bu yüzden, bu konuda yaşadığımız karamsarlık da boş değil.

    Ama tüm tarih açısından bakıldığında, tüm bunlar kısa ve geçici bir dönem aslında.

    Olay karizmatik bir liderin gelip, ortalığı kasıp kavurması. Tayyip'in dönemi bittiğinde, AKP'nin de pili bitecek. Tayyip olmazsa AKP oy alamaz artık. Belkide sabredip, bu adamın iki döneminin bitmesini, ya da adamın ölmesini beklememiz gerek, kimbilir.

×
×
  • Yeni Oluştur...