sckorkut

Lütfen üyeliğimi sonlandırınız. Elveda.

Ben balgam atmam, bir. Kaçmam, iki. Elbette benim çöplüğüm değil, ben daha yeni geldim, yarın da burada olur muyum bilmiyorum, üç. Mümkün olduğu kadar öz ama meram içerikli yazmaya çalışıyorum, dört. Her türlü soruya nedenlerini açıklayarak yanıt vermeye çalışıyorum, beş. Sen bu konulara belli ki hayatın boyunca emek vermişsin, ama ben de öyle, altı. Kimse benim iletilerimi çöpe atamaz, ama istenmediğim yerde de durmam, yedi. Kılıf kavramını seni terbiye sınırların içinde değerlendiriyorum, sekiz.

Ben cehaletimi kabul ediyorum. Tartışarak öğrenmek amacıyla buradayım. "Saçma" demek yerine bir açıklama yapman iyi olurdu.

Konu başlığı: Zekadan Sorumlu Fizik Kanunu Nedir? Biz neyi tartışıyoruz?

Matematik çok ilginçtir. Tamamen insan zihninin ürünü olan modeller yaratan bir soyutlama mıdır? Bakmışsınız o soyutlamalar mucizevî bir şekilde evrenin temel yasalarına denk gelmiş. Yoksa bir keşif midir? İnsan zihni dışında da var olan?

Canlı bir evren imgesi iyi bir şiirdir, felsefi bir tezdir ya da bir dindir. Ama bilimle uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Nedensellik, determinizm, kaos... Bunların konuyla çok ilgisi yok. Yaşamın farklı bir düzlemi, farklı bir boyutu var. Bilincin de öyle... İnsanın alyuvarları damarlarında kaotik hareketler yapar, ama benlik bunun farkında bile olmadan apayrı şeyler düşünür. Beyin ürünleri de nöron biyofiziğinden çıkarsınamaz. Tıpkı bir yazıdaki anlamın kağıdının ve mürekkebinin kimyasından çıkarsanamayacağı gibi.

Zekâ bir madde değildir. Bir enerji değildir. Bir mesaj değildir. Bir sistem değildir. Dolayısıyla ne fizik yasalarıyla ne de entropi ve enformasyon kavramlarıyla bir ilgisi yoktur. Konumuzla bir ilgisi yok, ama bilinç de aynı şekilde...

Ben hâlâ aynı görüşteyim. Canlı ile cansız arasında tanımlanması gereken ve fiziksel olmayan bir fark vardır. Prionlar, virüsleri bir kenara bırakın. Onlar ayrıntı bu tartışmada. Bir de şu açıdan bakalım. Bu tartışmayı kuramı değil kılgıyı göz önüne alarak sürdürelim. Laboratuarda deney yapıyoruz. Abiyogenez deneyi. Hangi "madde" ile işe başlarız? Hangi "ürün"ü elde ettiğimizde rafımızda Nobel Fizik Ödülü için yer ayırırız?

Bu çok tartışılan bir konu. Ben de birkaç noktada görüşlerimi açıklayayım. Ana dilinde çok sayıda kelime bulunması gerekir. Her kelime uydurulmuştur, uydurma çabasından da kaçınmamak gerekir. Robespierre tamamen haklı. Son yıllarda hem bilim hem de teknoloji çok hızlı gelişiyor. Birçok yeni kavram ortaya çıkıyor. Bu kavramlar Yunan ve Latin dillerinden "uydurulan" kelimelerle adlandırılıyor. O kadar çok yeni kavram var ki, bunlar da yetmiyor, kısaltmalar (LASER vb.), türentiler ("neoloji", selfie vb.) kullanılıyor. Kavramlar yağmur gibi yağıyor. Bizim de bu kavramlara mümkün olduğu kadar T

Ben, bazı biyolojik olgu ve kanunların fizik kanunlarından çıkarsanamaz olduğunu düşünüyorum. Zekâ bunlardan biridir. Zekâ'yı daha geniş olarak şöyle tanımlayalım: İnsanlarda; öğrenme, anlama, usavurma, fikir oluşturma, problem çözme ve iletişim için dili kullanabilme yeteneğidir. Zekâ katsayısı (IQ, Intelligence Quotient) zekâyı ölçme amaçlı birkaç farklı standartlaştırılmış testlerden çıkarılan bir değerdir. Ortalama 100 kabul edilir ve çan eğrisi çizilir. Keyfidir. Toplumlara göre, kişilerin eğitim durumlarına göre değişir. Mutlak değildir. Fizik kanunlarından çıkarsanamaz. Enformasyon

Herşey gayet güzel tartışılmış, ama bir noktaya değinilmemiş. Olayı üç kısma ayırınız. 1. Cismin bilgilerinin elde edilmesi. 2. Bu bilgilerin iletilmesi. 3. Bu bilgiler eşliğinde cismin aynısının elde edilmesi. Bu noktada o cisimden bir tane ya da çok sayıda yapmak fark etmez. Yani kopyalama ya da ışınlama aynı şey. Bu noktalardan 2. ve 3. kuramsal olarak mümkündür. 3. için iyi bir enerji kaynağına ihtiyaç var. Ve teknoloji tarihi bize gösteriyor ki eğer bir şey kuramsal olarak mümkünse kılgısal olarak da gerçekleşir. Ancak, birinci madde kuramsal olarak sorunludur. Bir cismin parçacıkl

Tam tersini düşünüyorum sevgili haci. Fizik kanunlarıyla açıklanamayacak pek çok şey vardır. Aslında en önemli şeyler fizik kanunlarıyla açıklanamaz. (Tüm bu şeyler niye var? Anlamları var mı, varsa ne?) Zekâ testleri çok tartışılır. Zekânın tanımını yapmak kolay değildir.

Araştırıyorum, sevgili haci. Hatta araştırmanın da ötesinde... Biyofizik, insanoğlunun kendine sorduğu en ilginç soruların yanıtını arar. Yaşam nedir? Nasıl başlamıştır?

Sırf bu bile biyolojinin fiziğe indirgenemeyeceğini kanıtlar. Biyolojide fizikten başka, istisnaları olan, evrensel olarak ifade edilemeyen, ama yine de salt biyolojiye özgü öğeler vardır. Kanun desek de demesek de...

Zekâ sayı ile ifade edilemez. İfade edilen şey (IQ) bir orandır. Test deneklerle standartlaştırılır. Toplum yüz üzerinden dilimlere ayrılır. Testi başaranların hangi orana girdiğine bakılır. Sayı ile ifade edilen değer keyfidir. Zekânın tanımı bile kolay değildir. En iyi tanımı yukarıda Levia yapmış. Ortama uyum yeteneği. Zekâ fizik kanunlarıyla açıklanamaz. Zekâ, fizik kanunlarıyla açıklanabilen sinir hücrelerinin, fizik kanunlarıyla kısmi olarak açıklanabilen topluluklarının, fizik kanunlarıyla açıklanamayan bir ürünüdür.

Ali Demirsoy'u eleştirmek haddime düşmeyebilir ama bence bir yanlış anlaşılma var. Akıllı tasarım ortaya çıkan son ürünün "insan"ın akıllıca tasarlandığını ifade eden bir kavram değil, ki zaten Ali Hoca ayrıntılarıyla çok daha iyi tasarlanabileceğini anlatmış. Akıllı tasarım, evrenin ilk oluşma koşullarının ve oluşan madde yapısının daha sonra hiçbir "müdahale"ye gerek kalmadan insanın ortaya çıkacağı bir sonuç oluşturacak kadar iyi ayarlandığını ifade eden bir kavram.

Yoktur. Zekâ, diğer birçok biyolojik olgu gibi fizik kurallarına indirgenemez. Beynin nasıl çalıştığını araştırabilirsiniz... Ki zaten biliniyor, nöronlan, sinapslar, nörotransmitterler falan... Ama nasıl ki bir kitabın ve üzerindeki mürekkebin fiziksel yapısına bakarak yazının anlamını çözemezseniz, nöronlar ve onların çalışma prensiplerinden zekâya varamazsınız.

Neden tüm biyoloji âlemini tutsun? Güneş ile Dünya arasındaki etkileşimi ifade eden yasaları elektron ile proton arasındaki etkileşim için kullanıyor muyuz? Çevre koşullarının değişmesiyle bireylerin seçilimi tüm canlıları ilgilendirir, cinsel seçilim cinsel yolla çoğalan canlıları... Mendel genetiğini matematiğe oturtabilirsin, mutant bireylerden hangisinin daha "başarılı" olacağını ve "seçileceğini" oturtamazsın.

Önceki yazıları okudum. Bazı düşüncelere katıymadım. Yorumumun sorumsuz olduğunu düşünmüyorum. Aslında bu benim kendi görüşüm, kimseye karşı bir sorumluluğum olduğunu da düşünmüyorum.. Bilimsel kanun, doğadaki bir durumu tarif eden yinelenen deneysel gözlemlere dayalı bir yargıdır. Spinoz kuşlarının gaga uzunluklarını fiziksel olarak ölçebilirsin, tavus kuşu dişilerinin hangi erkeğin tüy rengini daha çok beğendiklerini ölçemezsin, fiziksel olarak tanımlanamaz.

Elbette, biyolojideki hiçbir olay fizik kanunlarına aykırı gerçekleşemez. Ama biyolojide sırf biyolojiye ait, yani fiziksel olarak açıklanamayacak bazı "kanun"lar vardır. Örneğin Darwin ispinoz kuşlarının gaga yapılarına bakarak besin kaynaklarına uyumunu değerlendirmişti. Benzer şekilde; cinsel seçilimdeki tipik öğeler (memelilerde birleşme öncesi erkek erkeğe dövüş, dişi kuşların erkeklerde dikkate aldığı tüy rengi, şarkılar, dans v. b.) salt fizik yasalarıyla açıklanamaz.

Birçok insan matematiği "bilim" saymaz. Matematiğin evrenin dili olduğunu düşünür. Bilim, "evren nasıl oluştu?", "insan nasıl oluştu?" sorularına verilen yanıttır. Bu anlamda alanı binlerce yıldır hiç değişmemiş, yöntemleri ve verilen yanıtın derinliği çok değişmiştir. Ancak, "bilim nedir?" sorusu kadar "bilim ne değildir?" sorusu da önemlidir. Bilim "evren niçin var?, "insan niçin var?" gibi teleolojik sorulara yanıt veremez. Yine aynı şekilde; "Gerçek nedir? Bir ifadeyi nasıl veya niye doğru veya yanlış olarak tanımlarız? Nasıl karar veririz? Bilgi mümkün müdür? Bildiğimizi nasıl

Bilimin yumuşak ve sert branşları nelerdir?

Evrenin Dokusu, Evrenin Zarafeti Brian Greene

Bilimin ne olduğu yukarıda gayet güzel anlatılmış. Ben eksik kalmış bir noktayı tamamlayayım, bilimsel yöntemin en önemli özelliği "yanlışlanabilir" olmasıdır. Bilimi felsefeden kesin çizgilerle ayıran da budur.