kavak

Yanılıyorsun bence, çünkü bu saydıklarının üreme kapasitesi bir hayli yüksek. Aslında Avrupa´lılar yok olma tehlikesi yaşıyor, çünkü orada üremeyi pek düşünen yok. Herkes kaliteli yaşam ve kariyer peşinde olduğundan, çocuk yapmak ikinci planda. En geç 200 sene sonra muhtemelen bazı Avrupa halkının soyu tükenecek. Benim favorim Almanlar ve İngilizler. Bunlar bir tane çocuk yapmak için akla karayı seçiyorlar. Ancak dil bakımdan böyle giderse İngilizce geleceğin uluslararası resmi dili olma yolunda.

Devlet vatandaşın dilinden, vatandaş da devletin dilinden anlamalı ki her iki taraf için verimli olsun. Vatandaş resmi dairelerde derdini en iyi şekilde anladığı dilde anlatabilir. Diğer yandan devlet de vatandaşın derdini daha iyi anlamış olur ve daha iyi hizmet sunma imkanı olur. Bu bakımdan büyük azınlıkların dilleri de resmi dil olmalı. Bunu uygulayan birçok ülke var ve gayet iyi işliyor.

Elbette kimse kimseye hangi dili konuşacağını dayatmamalı. Herkesin kendi anadilini konuşma özgürlüğü olmalı. Ancak diğer yandan devlet kurumlarındaki işlerin de bir şekilde sağlıklı yürümesi açısından, ülkedeki hatırı sayılır azınlıkların dillerinin de kullanılmasında ben bir zarar görmüyorum. Yanılmıyorsam, Kürtler, Türkiye´de en büyük azınlılığı oluşturuyor. Bu bakımdan Kürtçe dili de Türkçe´nin yanı sıra pekala resmi bir dil olabilir.

Hey, yavaş ol! Konu açabilme uğruna forumu çöpe çevirme lütfen.

En sonuncusunu ilk başka söyleyeyim...her dil kültürel bir zenginliktir. Mesela Belçika´nın 3 resmi dili vardır; Fransızca, Almanca ve Flemenkçe. İsviçre´de 4 resmi dil var. Buna nazaran Almanya´nın tek resmi dili Almancadır. Yani görüldüğü üzere çeşitli ve farklı örnekleri var.

Bu tutum Mafya tipi organize suç örgütlerinde de görülür. Mafya babası ne derse odur; sözü kanundur. Ona karşı yamuk davranan, bedelini ağır öder. Çünkü örgüt liderleri bu şekilde konumlarını pekiştirirler. Gevşek veya fazla ılımlı olmak, onları zayıf gösterir. Bu bakımdan tek tanrı geçinenler da pek ılımdı değildir ve yanlarında rekabet olmasına rıza göstermezler. Halbuki daha eskiden ne güzelmiş...her şeyin ayrı bir tanrısı varmış. Hem dost olmuşlar hem de birbirlerinin kuyusunu kazmışlar.

Merak edip baktım... Bugün itibarı ile Türkiye´de 105 siyasi parti varmış. Aslında özgürlükler açışından bu iyi bir şey diyeceğim ancak kazın ayağı öyle değil maalesef, çünkü Türkiye´deki herşey mălum şahısın tekelinde.

Yerel İstanbul seçimlerini hepimiz hatırlıyoruz. Elbette tüm sınırlarını zorlayacak ve devletin tüm imkanlarını seferber edecek. Onunla uzun soluklu baş edebilecek bir muhalif siyasetçiye şiddetli bir şekilde ihtiyaç var. Kılıçdaroğlu kenara çekilmeli, çünkü kendisinin hiçbir şansı yok. Milletin gözünde hep kaybeden birisi olarak gözüküyor ve kitleleri etkilemekten çok uzakta. Çok seçim kaybetti.

Tek tanrı inancı İslam´la başlamadı, daha eskilere eski Mısır´a kadar gider ve o devirde hükümdarlara(Fıravun) yeryüzündeki tanrı gözüyle bakılıyordu. Mısırlılar onları tanrısal varlık olarak gördüğü gibi Fıravun da kendisini tanrının bir kolu olarak tanımlıyordu. Onlara karşı gelmek demek, ölüm demekti. Bu açıdan bakınca muhtemelen tek tanrı inancını pekiştirmek adına gücü elinde bulunduran kişiler tanrıyı dokunulmaz ve karşı gelinilmez ilăn etmişler. Karşı gelen, tıpkı Fıravun´larda olduğu gibi bu dünyada olmasa, tahtalı köyde kesin ayvayı yer. Güzel bir taktik aslında, milleti korkut.

Güncelleyelim...

Güncelleyelim...

Bakıyorum her kafası bozulan, yeni bir parti kurma çabasına giriyor. Dün Davutoğlu, Babacan, Muharrem ve diğerleri... bugün ise Özdağ parti kurmaya karar vermiş. Dışarıdan Türkiye´yi sıkı fıkı izleyen birisi olarak, bunun da pek bir şeyler değiştireceğini zannetmiyorum. Çünkü RTE´e her bakımdan alternatif olabileceğini gösterebilen birisini göremedim açıkçası. İzleyicileri etkileyebilen, güvenilebilen, sözünün arkasında durabilen, toplumun çoğu kesimine hitap edebilen, mevcut sorunlara somut öneriler sunabilen ve elbette karizmatik(!) kişiliği olan birisine ihtiyacı var Türkiye´nin.

İçinde gözlemleme, ölçebilme, tekrarlayabilme, yanlışlayabilme şıkları olan şeyler hep makbuldür. Bunlardan sana zarar gelmez, tam tersine, ufkunu genişletir.

Boşuna bekliyorsun... Çünkü herkesin mălumu olduğu üzere, tüm dinlerin temeli bilimden ziyade inanca dayanır. Temeli bilime dayanan bir din bulursan şayet, bizi bilgilendirmeyi unutma. Çok sevap kazanırsın.

İnsanlar 2000 sene evvel kedilere tapmayı bıraktılar ancak bu durumu kedilere bildirmeyi unuttular.

Bunlar önemli mevzular... Güncelleyelim!

Neden icap etti? Piyasadaki dinlerin içerikleri deneysel olarak hălă kanıtlamadı mı?! Melekleri ve cinleri deneysel olarak kanıtlamaya çalışmak, aklıyla zoru olanların ya da körü körüne inanmak isteyenlerin uğraşacağı bir mevzudur aslında. İspatlanamaz, ölçülemez, yanlışlanamaz, deneysel olarak ele alınamaz. Yani bilimsellikten çok uzak ve tam da dindarları ikna edecek kıvamda.

İslam dünyasında hangi konuda ittifak var ki? Hemen her mevzuda paramparçasınız; her kafadan bir ses çıkıyor. Zibil gibi farklı mezheplere, tarikatlara ayrılmışsınız. Bu malum kitabın içeriği hakkında bile hemfikir değilsiniz. Buna rağmen herbiriniz ayrı bir ahkăm kesiyor ve "Aman da dinim şahane, aman da tanrım çok yakışıklı" minvalinde kendinizden olmayanların kafasını ütülüyorsunuz.

Konu açmak için asgari 20 ileti şartı var. Ayrıca açmak istediğin konunun bugüne kadar burada işlenmediğinden emin misin? Bence önce forumdaki konulara bir bak. Belki yeni bir konu açmana gerek kalmayacak.

O forumda senden başka kimse yok. Ayrıca diğer forumdaşı dinle ve bir doktora görün.

Güncelleyelim ki dinlerin oluşmasının temeli daha iyi anlaşılsın.

İbrahim, Musa, İsa ne kadar gerçek ise İslamın temelini attığı iddia edilen Muhammed´de o kadar gerçek. Hepsi hayali figuran. Ortaya çıkan dinlere elbette ön ayak olanlar olmuştur lakin tanrılarla(!) iletişime geçtikleri iddia edilen bu zatların hiçbirisin tanrı ile irtibara geçme becerisi yoktur. Çünkü olmayan şeyle irtibata geçilmez. Diğer yandan Suudi Arabistan varolduğu müddetçe, orada herhangi bir bilimsel arkeolojik kazı veya araştırma imkansızdır. Halbuki şu meşhur kara küp olsun, Muhammedin güya mezarı olsun ya da diğer önde gelen mekanlar olsun; bu yerlerin enine boyuna

Bu self hipnoz zımbırtısını fazla büyütüyorsun gözünde. Mevcut olan acıyı sürekli bastıramazsın, olsa olsa ilaç yoluyla biraz azaltabilirsin. Acı derken elbette klasik baş veya diş ağrısından bahsetmiyorum... Yıllar evvel ağır bir hastalık sonunda ameliyat olmuştum ve beni bir rehabilitasyon merkezine göndermişlerdi. Orada ağrılarla nasıl başa çıkabileceğimizi çok sakin bir muzik(!) eşliğinde bize öğretmeye çalışıyorlardı. Yöntem çok basitti ve biraz da hipnozu andırıyordu. Daha doğrusu belirli bir noktaya odaklanmayı öğreniyorsunuz. Mesela kulağın mı ağrıyor... 5 dakika boyunc

Boşuna heveslenme, buradan sana ekmek çıkmaz. Demek istediğim her canlının enerjiye ihtiyacı var. Tüm canlılar çeşitli enerji kaynaklarını kullanmaya bağımlıdır. Sen 1 hafta boyunca yemek yemezsen ve su içmezsen, halin perişan olur. Sürekli enerji takviyesi yapmaya mecburuz. Canlılar bir taraftan bunu yaparken, aynı zamanda zarar görmekten de kaçınıyorlar. Bunun ikisi bir arada yürüyor.

Canlılar ilk etapta hayatta kalmaya proğramlı oldukları için, evrimsel süreçte bir çok mekanizmaları zamanla geliştirmiş. Bu mekanizmalardan diğeri mesela korku hissidir. Mesela neden korkarsınız? Kendinizin bir şekilde zarar göreceğini zannettiğiniz için korkarsınız. Yani bunlara bizi uyaran ve hayatta kalmamızı sağlayan tehlike çanları denilebilir.