Jump to content

RandoM

Üyeliği Sonlandırılmış Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    806
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne RandoM kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Sancar'ın değindiği konuların hepsi zamanında denenmiş yöntemlerdir.

    Ama bazılarının bir kere daha denenmesinde yarar olabilir. İleri teknoloji ile yapılan yeni deneyler farklı sonuçlar verebilir.

    Yine de bu yaklaşım bir fantezidir. Sorun kemoterapiyi zamanlama değildir. Olsaydı ne iyi olurdu değil mi?

    Saat 9'u 5 geçe verilen kemoterapi saat 9'da verilen kemoterapiden daha etkili olup da hastayı kanserden kurtarsaydı, ne iyi olurdu, değil mi?

    Ama önce kanseri kesin olarak yok edecek bir kemoterapi ilacını keşfetmemiz gerekiyor. Henüz öyle bir ilaç yok.. Önce öyle bir ilaç bulalım.

    Böyle bir ilaç yok , olamaz. Öncelikle, mücadele edeceğimiz kanser hücresinin atasını embriyolojik olarak keşfetmeliyiz. Hangi embriyolojik alandan türedi? Bu güzel bir soru. Bunun için embriyoloji ile kanser tanısı arasında kesin ilişkiler keşfetmeliyiz.

    Derimizin en üstünde 21 günde bir yenilen 7 katmanlı bir hücre yığını var. Kaynağı embriyolojik olarak ne? Bu hücrelerin, Aziz Sancar'ın da belirttiği üzere, temelde DNA onarımını yapmaları için kullandığı moleküller var. Her bir embriyolojik katman (mezoderm vs.) ayrı bir sirkadyen zaman kullanıyor. Kullanılan bütün zamanlama molekülü (criptogram) her bir doku için ayrı ayrı çalışıyor ve senin sandığın gibi ışıkla ilgili değil.

    Zamanın farkında olan moleküller, henüz anlayamadığımız bir şekilde, hücre yenilemesinin motorunu bazen yavaşlatıyorlar, bazen de hızlandırıyorlar. Bu yüzden örneğin deri hücrelerimiz yada mide hücrelerimiz sık sık kendilerini yeniliyorlar.

    Diğer taraftan, bazı hücrelerimiz daha yavaş, hatta çok daha yavaş kendilerini yeniliyorlar.

    Temelde, belirli bir embriyolojik dokunun hücresi olan bir hücrenin (benim hipotezim) sirkadiyen saati , kanserin ilerleyen aşamalarında aynı saati kullanmak zorunda. Öyle olmasa kendi varlığını sürdüremez.

    Bu durumda hem sağlıklı hücreleri korumak hem de savaştığımız hücrenin temel saati üzerine saldırmak için yeni bir bakış açımız var. Yapmamız gereken tek şey embriyolojik kökenli dokuların sirkadiyen saatini belirlemek. Kemoterapi yada radyoterapiyi uygularken bu saatlere dikkat etmek.

    Sen de kabul et hacım; kemoterapi sağlıklı hücreleri de öldürüyor.

  2. Kuran ve benzeri sözde kutsal metinler, insanların gözlemleri ile doludur. Bu yüzden gözleme dayalı şeylerde yanlış bulmak, teknik detaylar göz ardı edildiğinde zordur.

    Tatlı su istiridye veya midyeleri vardır ve bunlardan da inci elde edilir. Bu inciler bilindik incilere göre daha koyu renklerdedir. Fresh water oyster veya mussel diye aradığınızda bulabilirsiniz.

    Tatlı suda mercan yaşamaz. Yine sadece gözleme dayalı anlatım olduğu için, olasılıkla, mercan dedikleri şey başka bir şeydir. Tabii yine de arabın duyduklarını anlattığını da hesaba katarak, bu kısmı kıçından da uydurmuş olabilir.

    Bu salak Araplara kalsedonu (taşı) boyayıp mercan diye satmışlar haberleri yok. Arap ne anlar mercandan?!

  3. Random.. Sen önce babanın ve kendi götünün kıllarına bak.. Başkalarının kılları seni ilgilendirmiyor.

    Konuyu bu şekilde dağıtmadan tartışmasını bilmiyorsan, sesini kes.. Burada biz senin ve babanın götünün kıllları ile ilgilenmiyoruz.

    Hacım, madem kanser hücrelerinin "eş zamanı" yok, onlar heterojen dokular oluşturmuşlar almış başlarını gidiyorlar, hiç değilse; sağlam hücrelerin DNA onarım saatlerine dikkat ederek kemoterapi yapsak fena mı olur?

  4. Kurtulur mu?

    Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

    Kurtulur. Bugün bizler Giordano Bruno gibiyiz. İnsanlık ise milyarlarca yıllık bir sürecin ürünü. İslam dediğin saniye bile değil Dünya saatine göre.

    Yeni bir karanlık çağ yaşıyoruz. Olan bu. Saatler de çok yavaş. Moral bozmaya gerek yok. İslam bir gün tarih sayfalarında yerini alacak ve torunlarımız bundan ders çıkaracaklar.

  5. vakum negatif basıncın olduğu bir yer değil mi...

    yokluk yahut hiçlik içinde negatif basıncın bile olmaması gerekmez mi...

    Sonsuz enerji denizine boşluk hiçlik yahut vakum adını vermek acaba daaha uygun bir kelime bulunamadığı için mi...

    vakum negatif basıncın olduğu bir yer değil mi...

    yokluk yahut hiçlik içinde negatif basıncın bile olmaması gerekmez mi...

    Sonsuz enerji denizine boşluk hiçlik yahut vakum adını vermek acaba daaha uygun bir kelime bulunamadığı için mi...

    Klasik Toricelli deneyi; bir metre uzunluğunda bir ucu açık cam tüpü ağzına kadar civa ile doldur. Sonra açık ucunu parmağınla kapa ve bu tüpü ters çevirip açık ucunu civa dolu bir kabın içine sok!

    https://en.wikipedia.org/wiki/Evangelista_Torricelli#/media/File:NSRW_Torricelli%27s_experiment.jpg

    Tüpün yukarısındaki boşluğu gözle. Buna “vakum” deniliyor.

    Benim modern fiziğe kafam basmıyor. Ancak şunu biliyorum ki; bilim insanları vakumu evrenin bir parçası olarak görüyorlar. Nedenlerini bilemem ama benim anladığım kadarıyla ışığı geçiriyor, yerçekimini geçiriyor,elektromanyetik alanı geçiriyor, karanlık enerjiye sahip.

    İşte bu yüzden diyorum ki; sen vakumu yanlış anlamışsın.

  6. randoma katılıyorum bitki o davranışları öğrenmiyor evrimsel özellikleriyle tesadüfen yapıyor görünen o.

    Tesadüfen davranış oluşmaz. Küstüm otu bitkisinin davranışını evrimsel bağlamından soyutlarsanız onun davranışını anlayamazsınız. Küstüm otu bitkisi aniden ortaya çıkmadı, evrimsel bir süreç geçirdi.

    Daha önce de senin bir mesajına cevap verirken terliksi hayvandan bahsetmiştim. Terliksi hayvan tek hücreli bir canlıdır. Kimyasal maddelerden, basınçtan, ışıktan, yer çekiminden, manyetizmadan…kısacası her türlü kimyasal ve fiziksel olaylardan etkilenir. Bu etkilere de öyle tepkiler verir ki, verdiği tepkiler doğrultusunda hayatta kalabilir; doğal seçilimden sağ olarak çıkar.

    Şimdi bu hücre için şu sorular sorulabilir: Terliksi hayvanın bilinci var mı? Terliksi hayvanın hafızası var mı? Terliksi hayvanın algısı var mı?..

    Aslında bu soruları sorduğumuz anda hücre teorisinin niteliği ortaya çıkar. Ayrıca, duyum, algı, zeka, bilinç gibi olguların kökeninde hücre olduğunu fark ederiz. Hücreler arası fiziksel ve kimyasal iletişim yollarını işin içine kattığımızda nereye kadar duyum, nereye kadar algı, nereye kadar zeka, nereye kadar bilinçten söz edebileceğimiz ortaya çıkar.

    Küstüm otu milyarlarca hücreden oluşan bir canlıdır. Evrimsel kökeninde tek bir hücrenin olduğunu bildiğimiz bu bitkinin davranışlarını değerlendirirken temelde tek bir hücrenin, genelde de hücreler arasındaki ilişkinin “olduğunu” gözden kaçırmamamız gerekir.

    Son tahlilde, bilincin kendisinin temel taşı olan hücreler arası iletişim bitkilerde var olduğu için, onların ilkel (primitif) algıya sahip olduklarını düşünebiliriz. Botanikte bitkilerin bu durumu fizyolojik olarak “bitki algısı” (plant perception) olarak değerlendirilir. Bitkilerin davranışlarının kökeni işte budur.

    Bu konu üzerinde tartışalım istiyorsun, anlıyorum. Ne yazık ki bitki davranışlarının önemli bir kısmının paranormal / metafizik anlayışla değerlendirildiği Türkçe kaynaklardan başka kaynak bulamazsın. İngilizce bilmiyorsan kaynak sıkıntısı çekersin, her türlü kaynak sorununda olduğu gibi…İngilizce kaynakların derli toplu bulunduğu bir site olarak şunu buldum: http://turingc.blogspot.de/2012/07/stefano-mancuso-evolution-of-plant.html

    Yine de senin şu tesadüf hipotezinin üzerine şu videoyu izlemeni tavsiye ederim. Türkçe alt yazıyı açmayı unutma:

    http://www.ted.com/talks/stefano_mancuso_the_roots_of_plant_intelligence

  7. Bu sitede Türkçe alt yazılı pek çok bilimsel içerikli video yer almaktadır. Bu siteye girdiğinizde “Discover” sekmesinin içindeki “Topics” sekmesini tıklayın. Açılan sayfada videoların bulunduğu konuların başlıkları listelenecektir. İngilizce olan bu başlıkları tarayıcınızın “Türkçeye Çevir” seçeneği ile Türkçeye çevirebilirsiniz.

    İlgilendiğiniz topiğe tıkladığınızda o topikle ilgili videolar bir sayfada açılacak. Sayfanın altına doğru “See all…talks…” linkine tıklarsanız o topik hakkındaki bütün videolara ulaşabilirsiniz. İzlemek istediğiniz videoyu açın(Play). Video açıldıktan sonra, videonun hemen altında, sağ tarafta “Subtitles” (Alt yazılar) sekmesine tıklayın. Burada Türkçeyi seçin.

    Örnek bir videoyu paylaştım: Richard Dawkins’in “Evren Neden Çok Tuhaf Görünüyor?” videosu.

    https://www.ted.com/talks/richard_dawkins_on_our_queer_universe#t-305557

  8. Seks, içgüdüsel bir davranışmıdır?kesinlikle evet..

    Hiç tanımadığımız karşı cins bir insanla içgüdülerimiz dolayısıyla seks yapabiliyoruz..

    Sadece hormonal ve içgüdüsel bir mutluluktan tatmin olabiliyoruz..

    Peki,karşı bir cins insanı sevmek,sadece onunla seks yapabilip mutlu olabilmek,içgüdülerini ve hormonlarını bastırabilmek mümkünmüdür?

    Hiç tanımadığın karşı cins bir insanla içgüdülerin dolayısıyla sen seks yapabiliyorsan, biyolojiyi değil de, kimyayı esas almışsındır. Bu kadar basit. Bunun için bir iki molekül ciddi fiyatlara satılmakta...

    Böyle bir şey yok.

    Hiç bir içgüdü eşeysel çoğalmayı garantilemez. Sen istediğin kadar kadınlarla birlikte olmak iste, onların içine boşalmak iste, doğal şartların dışında bunu yapamazsın.

    Şimdi tutmuş, bir iki kültürel yozlaşma, bir iki kimyasal bileşik adına, kendi spermlerini bulunmaz sanıyorsun. Cinselliği de hormonlara yada falan filan şeylere bağlamışsın. Çünkü sen bildiğin gibi yaşamıyorsun; yaşadığın gibi biliyorsun. Senin yaşadığını bütün insanların yaşaması gerektiğini düşünüyorsun? İnsan bu kadar basit olmalı senin gözünde.

    Hadi canım. Sen kimsin ki?!

  9. Tam çorbaya çevirdin ha! Aslında benim matematiğim hiç fena değildir ama ben bile ne anlattığını anlamıyorsam sıradan insan hiç anlamaz.

    Hangi zamanda olduğumuzu öğrenmek için bu kadar hesap kitap yapacaksak yandık.

    İlginç bir durum. Daha önce hiç bir ateistin böyle hissettiğini itiraf ettiğine rastlamamıştım.

  10. Oksijen bir elementtir. Birçok bileşik halinde bulunabilir. Dünya'da da atmosferi saymazsak, suda bol miktarda oksijen var.

    Genel düşünce biçimi şudur; bazı organizmalar fotosentez yaptılar ve O2 gazı ortaya çıktı. Bunun için de; günümüz fotosentetik organizmalarını gösterirler: karbondioksit+su= besin+O2

    Günümüz yaşam biçimlerine bakarak geçmiş yaşam biçimleri hakkında ne kadar fikir sahibi olabiliriz?

    Amerikan kanguru faresi hiç su içmeden, diğer fareler kadar idrar çıkarabiliyor. Yediği ise kuru tohumlar.

    Hiç su içmeden nasıl her memeli kadar idrar üretebiliyor?

    Bu aşamada sizin dikkatinize şunu sunmak istiyorum: Biyosferdeki O2 kaynağı olarak neden günümüz canlılarından başka bir canlı öne süremiyorsunuz? Yada bulduğunuz hücre duvarından ibaret bir iki canlının dışındakilerini?

    Siyanobakteriler bitkilerden farklı bir şekilde fotosentez yaparlar. Fotosentetik bakterilerin her biri farklı bir şekilde fotosentez yapar.

    Yöntemin farklı olduğunu keşfetmeniz, bir zamanlar O2 gazının artmasının kaynağını açıklıyor mu?

    Bence akla yatkın bir yol peşindesiniz.

  11. Bence, modern psikoloji, evrim psikolojisi, antropoloji gibi elle tutulur araştırmalara bakarak, son tahlilde biyolojik baba ile kızının cinselliği üzerine eğilmeliyiz.

    Eğer bunu yapamazsak; elimizde bilimsel bir şey olmadığı için, fazlaca da konuşmaya gerek yok.

    Ahlakımızla, atalarımızdan kalan geleneklerle, mahallemizde yaşayan insanlara bakarak...bir şey düşüneceksek, böyle bir topik altında saçmalayacağımız kesin.

  12. Benim sizden öğreneceğim bir şey yok. Cahilliğinize diyecek söz bulamıyorum. Sadece taraflı yaklaşıyordu buz olaylara. Bense cevabın Allah olduğunu bildiğim halde neden diye soruyorum. Şimdi bunu da anlamayacaksınız, tekrar tekrar tek taraflı, gerçekten, öğütten uzak sözlerini de öfkelenmeyeceğim. Evet, bende bir terslik olabilir. Çünkü beni eğlendiriyorsunuz xD

    Seni eğlendirecek öyle yöntemlerimiz var ki, iyisi mi, aklından başkasına güvenme.

  13. ben internet sitesi fikri istiyorum ne üzerine yoğunlaşmalıyım bu konuda?

    Sitenin adı: banasor.com

    Temel bir yapay zeka programı soruları uzmanlara yöneltir. Uzmanlar soruları cevaplar. İlk olarak belirli bir alanda başlarsın, örneğin; yemek pişirmek. Daha sonra alanları genişletirsin. Önceden çok iyi çalışıp sonra siteyi aktif yapmak en iyisi. Benim aklıma bunlar geldi. Umarım arkadaşlar da fikir verirler.

  14. Bu adam Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni iken birden kendini Rize'de kadından, yaşlıdan, engelliden, çocuktan, yardıma muhtaç olandan sorumlu il müdürü olarak buldu. Bir de Kızılay müdürüymüş. Bir öğretmen (branşı ne olursa olsun) belki çocuk hizmetleri müdür yardımcılığı yapabilirdi. Ancak bütün hizmetlerden sorumlu bir müdür yapılması en baştaki salaklık.

    Böyle bir adamı onu bu göreve atayan anlayıştan başka kimse savunmaz. Rezilliğin daniskası.

  15. vakum pompasıyla havası alınmış içi boş bir hacim...

    bu vakumun oluşması içln cıdarları sağlam olmalı vakumu kaçırmamalı ...

    Filan yani...

    Vakumu tanımladığına göre bir soru sorayım sana: Vakum evrenin parçası mıdır?

  16. hiçliğin kararsızlığı...

    Hem hiçlik hemde pozitif enerji barındırıyor bir de negatif enerji...

    Hiçliğin kelime anlamı ile bağdaşır şeyler değil bunlar...

    Vakum teolojisi gibi bişey...

    Vakumu tanımla o zaman.

  17. Amaç, anlam gibi kavramlar insan uydurmasıdır. Yaşamın amacı entropiye hizmet değildir. Yaşamın amacı yoktur. Amacının olabilmesi için bilinçli olarak ortaya konmuş olması gerekirdi, fizik yasalarının zorlaması sonucu oluşması değil.

    Kesinlikle katılıyorum. Aristo, zamanında hizmet, istek, amaç gibi bilinç gerektiren kavramlarla açıklamaya çalışmıştı doğa olaylarını.

    Newton şöyle düşünmedi: "Elma bırakıldığı zaman yere düşmek ister."

  18. Kuran, bir insan embriyosunun anne karnındayken rahim duvarına asılı olmasına "alak" demiş. Alakta sülük gibi bir yere asılıp tutunan bir şey anlamına geliyormuş. Ve bu da bilimsel olarak doğruymuş. Turan Dursun'un kuran ve embriyoloji kısmına baktım. Biraz karışık geldi bir şey anlayamadım. Sormak istediğim bu bilgi bilimsel olarak yanlış mı, yoksa bilimsel olarak doğru ama o zamanlarda da bilinebilecek kurana konulacak bir şey mi?

    O zamanlarda kurana konulabilecek bir şeydir, çeşitli şekillerde karnı parçalanmış hamile kadınların bedenleri üzerinde gözlem yapan insanlar böyle bir yorum yapmışlardır.

    Rahim duvarına "asılı olması" durumu mantık olarak saçma. Diyelim ki rahim bir balon ve balon yerde duruyor. Eğer embriyo balonun yerle temas eden kısmının hemen arkasında olursa buna "asılı" denmez. Yani kimse halısını asmaz, serer. Oysa ceketinizi elbise dolabınıza veya bir yere asarsınız. Belki ceketinizi asmazsınız, yere de serebilirsiniz, ancak bu durumda ceketinizi astığınızdan değil, serdiğinizden söz edersiniz. Embriyonun durumu hem onun rahim duvarının içine yerleştiği bölge hem de kadının aldığı poziyona göre değişir. Onun asıldığına yada serildiğine dair bir kanıt yoktur.

    Son sorumda evrimle ilgili bir soru. Evrim teorisine göre herkes kendine eş olarak gen kalitesi yüksek kişileri seçmeye mi programlanmıştır? Eğer öyleyse herkesin aynı tip kişilerden hoşlanması gerekmez mi? Oysa bir erkek bir kadını çekici bulurken, başka bir erkek o kadını hiç çekici bulmayabiliyor. Eğer hoşlanan erkek o kadından gen kalitesi yüksek olduğu için hoşlanıyorsa neden diğer erkekte o kadından hoşlanmıyor? Eğer bunun nedeni herkesin kendi genetik yapısına uygun kişiyi çekici bulmasıysa bir kişiden hoşlandığımız zaman o hoşlantının ömür boyu devam etmesi gerekmez mi? Ama oysa bir erkek bir kadını çekici bulabilirken bir süre sonra birden bire çekici bulmamaya başlayabiliyor. Adamın ve kadının genetiği değişmediğine göre neden bu hoşlantı bitebiliyor?

    100 kadına şu direktifi vermişler: Bu akşam şu kokusuz toz sabunla yıkanın ve bizim size verdiğimiz şu fanilaları giyin. Daha sonra da bize birer kan örneği verin. Bu fanilalarla bir akşam yatın. Sabah bu fanilaları sizden toplayıp deney yapacağız.

    Daha sonra, bu fanilaları birer kilitli poşete koyup 100 erkeğe şu direktifi vermişler: Bu fanilaları bir akşam boyu kullanan kadınlardan aldık. Bu poşetleri açıp koklayın ve size en çok çekici gelen fanilayı bize söyleyin.

    Sonuç; Daha önce o kadınları hiç görmemelerine rağmen erkeklerin büyük bir çoğunluğu o sırada yumurtlama döneminde olan kadınların fanila kokusunu daha çekici bulmuşlar.

    Bu örnek, yüzlerce örnekten sadece birisi. Gen kalitesi diye bir şey yoktur. Sadece insanların genlerinden oluşan kocaman bir havuz vardır. Sizin genleriniz de bu havuzda bulunan bir damladır. Bu havuzda olduğunuz için başka bir havuzdaki damlayla birleşemezsiniz. Sadece bu havuzdaki damlalarla birleşebilirsiniz.

    Erkek, bu havuzdaki bütün dişi damlalarla birleşmek ister. Kadın, bu havuzdaki uygun erkek damlalarla birleşmek ister. Ancak her ne olursa olsun bütün olaylar bu havuzda olur. Bu havuz, doğal seçilimden sıyrıldığı için vardır. Dolayısı ile hem erkek hem de kadının davranışları için güncel yada anlık gözlemler onların davranışlarını anlamamızı sağlamaz. Ancak evrimsel bir bakış açısıyla erkeğin ve kadının davranışlarını anlamlandırabiliriz. Bu konuda tavsiye ettiğim video "başlangıç" aşaması için yeterlidir:

    Eğer herkes üremek için mükemmel bir şekilde programlandıysa neden pedofili, nekrofili, zoofili, eşcinsellik gibi eğilimler vardır. Eğer bu eğilimler üreme olmadığı için bir bozukluksa, şişman ya da engelli kişilerden hoşlanmakta bir bozukluk değil midir? Sonuçta bunlarda üreme için dezavantaj teşkil ediyorlar. Ya da heteroseksül olup sadece cinsel birleşmeden hoşlanmayan bir kişide de bozukluk mu vardır?

    İnsan psiko, sosyo, genetik bir varlıktır. Davranışlarımızın kökenini sadece genetikte, sadece sosyalliğimizde yada sadece psikolojimizde aramak yanlıştır. Ancak bunların hepsini birden değerlendirdiğimizde insanı anlamaya yaklaşabiliriz. Bu yaklaşımı da evrimle ilişkilendirdiğimizde insanı anlamaya başlarız.

  19. Meclis ne diyorsa o! Siz sapık mısınız?

    Hiç unutmam bir gece evime polis geldi; kapıyı açtım ve ne olduğunu sordum. Polis hiç bir şey söylemeden bana yumruk attı. Sonra paldır küldür evimin içine girdiler ve bağırıp çağırdılar. Misafirlerime hakaret ettiler. Bizi karakola götürmeye zorladılar.

    Biz karakola gittik. Komiser sordu: "Neden polise mukavemette bulundunuz?"

    Ben cevap verdim: "Kapıyı açar açmaz yumruk yedim."

    Komiser: "O sırada çıplakmışsınız."

    Ben: " Evimdeydim."

    Komiser:" Evinizde olmanız birşey değiştirmez, kapıyı açarken insan gibi davranmalıydınız!"

    Ben: "İnsan gibi davrandığımı düşünmüştüm."

    Komiser:" Senden ne insan olur ne vatandaş! Madem bir bok yediniz, neden konuyu komşuyu rahatsız ediyorsunuz?"

    Ben: " Rahatsız ettiğimizi düşünmüyorduk."

    Komiser: "Hadi siktirin gidin, bir daha ne bok yerseniz yiyin, çevrenizi rahatsız etmeyin, bütün gün sizinle mi uğraşacağız be!"

    Ben: " Biz gidelim o zaman"

    Taksiyle dönerken bir ufak daha aldık, söğüşçüden de bir porsiyon, kapımızı açtık ve hayat devam etti. Ne komşuya nede polise kızar hale geldik bir süre sonra. İşin ucunda insan olmak vardı :)

  20. şaka bi yana random olabilirliği olan kısa sürede yapabileceğim projeler önerebilir misin?

    Senin farkına varmam için quote yapmakla başla.

    Kedi oyuncakları konusunda iyi para var. Yapman gereken şey; yapay göz, keçe, silikon dolgu malzemesi, iğne ve iplik, misina, kilitli poşet.

    Keçeyi kes, iki göz ve keçeden kestiğin iki kulak ekle. Bir fare yap, bacaksız. İçine silikon dolgu malzemesi tep. Dik. Kuyruk ekle. Ağzına misina ekle. Bu fareyi kilitli poşete koy. Pet shoplara bırak. Satılmasını bekle (sabır)

    Biraz bekle. Çünkü talep daha sonra gelecektir. Sonrasını sen düşünürsün zati.

×
×
  • Yeni Oluştur...