Jump to content

Ebu Kafir

Sadece Ateistler Grubu
  • İçerik sayısı

    858
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Ebu Kafir kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Eziklik yüzünden olabilir.

     

    Müslümler, her ne kadar kendilerine bile itiraf etmekten korksalar da bilinç altlarında allah denen psikopat arap tanrısının gerçekte olmadığını içten içe hissediyor olabilirler. Kendileri, kısacık hayatlarını dinlerinin saçma sapan kısıtlamaları ve dayatmaları altında heba ederken, gavur ismini taktıkları insanların ekseriyetle zengin, mutlu ve tatminkar hayatlar sürmelerini kaldıramıyor, bu insanlara karşı bilinç altlarından gelen kin ve nefret duygusu hissediyor olmalılar, sonuçta onların varlığı bile kendilerinin hayatlarını bir hiç uğruna mahvedip sefilleştirdiğini yüzlerine çarpmakta! Derinlerde bir yerde kendilerine bile söyleyemedikleri söz; biz bir yalan uğruna hayatımızı heba ediyor olamayız, tanrı onların cezasını vermek zorunda ve verecek te, ya direkt ya da dolaylı olarak benim elimden!!

  2. 21 dakika önce, rahip yazdı:

    Hayır Allah insanlar arasında ayırım yapmıyor insan olana yapmıyor daha doğrusu. 

    İnsan olmayı istemeyenlere yapıyor ayırımı. 


    islama göre 7. yy arap çöllerinde yaşadığı düşünülen birisine kanıtsız inanmazsan insan olmuyorsun malum.
    hatta hayvandan bile aşağılık bir mahluk oluyorsun, sonsuza kadar işkence çekmeye layık oluyorsun değil mi, mantığınız da dininiz de yerin dibine batsın.

  3. 18 dakika önce, rahip yazdı:

    Tamam işte zaten iyi şeyler yap diye tehdit ediyor insanları. Sırf korktuğun halde ve içine sinmeden ahlaklı olursan bu dediklerin geçerli. Yani sen bir ateist olarak inanmadığın halde korkudan ahlaklı olursan senin dediğin geçerli olur. Bunu inan biri için söyleyemezsin ki.

    Gayet söylerim çünkü senin iddianın aksine dinde böyle bir yönlendirme yok, şahsi düşünceni dine mal edemezsin.

    Aynı mantıkla dinin birinci şartı muhammede ve tanrısı allaha inanmak, inanmak içten gelir, zorla birisinin içine inanç enjekte edemezsin ama elde hiç bir kanıt yokken körlemesine inanmak islamın ilk şartı olabiliyor. İslamda mantık ararsan böyle kişisel yorumlarını dine sokmak zorunda kalırsın, başka türlü içinden çıkılamaz.

  4. Kuran’ın kusursuz bir tanrıdan geldiğini düşünürsek işte bu şekilde duvara toslarız.

     

    Kusursuz tanrı ayrımcılık yapmaz, ırkçılık yapmaz, cinsiyet ayrımı yapmaz, güya kendi yarattığı eşcinsel bireye hakaret etmez, kin duymaz, nefret etmez ve tehdit etmez. Bunları ancak aciz bir insan yapabilir, hep diyoruz tanrı gerçekten olsaydı islam tanrıya en büyük hakaret olurdu diye.

     

    Formülü;

    Kuran= tevrat + hammurabi kanunları + yerel pagan inancı

     

    Şeklinde kurarsanız taşlar yerine oturur..

  5. @rahip
     

       Gece ara sokaklarda yürürken birisi silahı kafanıza dayayıp şunu şunu yapacaksın yoksa seni kazığa oturtur ve derini yüzüp tuz basarım diyor (derini değiştire değiştire yakar, kaynar suyla haşlarım, kafanı topuzla ezerim vs. yerine)

    Sen ise korkudan altına edip adamın dediklerini yapıyorsun veya yapmaya çalışıyorsun, bu durumda ahlaklı bir insan mı

    Olmuş oluyorsun? Dinin sunduğu “ahlak” aynen bu ve sen buna ahlak diyorsan boşuna kürek çekiliyor.
     

    Dindeki ahlak anlayışı ve günümüz ahlak anlayışı arasındaki derin uçurumdan (kölelik, cihat, çocuk istismarı, kadınların geri zekalı & mal yerine konması, insanların özgürce dinini seçememesi, tecavüze, hırsızlığa savaş bahanesiyle olur verilmesi, haraca bağlama vs. vs.) hiç bahsetmedim bile..

  6.    İslam’ın tek tanrılı geçindiğine bakmayın siz. arap tanrısı allah aslında diğer bölgesel tanrılar ile rekabet halindedir.

    "Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba'le mi yöneliyorsunuz?" ve benzeri söylemler de bunun açık kanıtı.

    Taraftarlarını diğer dinlere ve tanrılara kaptırmamak için en ölümcül günah şirk olarak kabul edilmiş olmalı.

    Malum, ozaman rekabet kıran kırana, mürit kaptırırlarsa din ve allah adına konuşan uyanıkları dinleyip ölüme gidecek kullanışlı aptallar başka dinler ve çakallar tarafından sömürülecek, hiç olur mu öyle şey!  

  7. On 15.12.2020 at 13:08, selcukoz28 yazdı:

    Bu sorulara mantıklı cevap verebilecek var mı?

    İnsan maymundan geldiyse maymun nerden geldi peki?Kıllar nasıl döküldü peki,diyelim ki bir canlı dünyaya geldi annesi olmadan yaşaması mümkün mü,kim doyurdu onu?,dişilik erkeklik nasıl oluştu peki?

     

    -İnsan maymundan geldiyse maymun nerden geldi peki?

    İnsan maymundan gelmedi, primatlar (buna insan da dahil) ne maymun ne de tam olarak insan olan ortak bir atadan türediler.

     

    -Kıllar nasıl döküldü peki

    Şempanzelerin cm^2'ye düşen kıl kökü sayısının insanla neredeyse aynı dır. Yani aslında bir maymun kadar kıllısın.

    Evrimsel süreçte kılların sayısı değil, kalınlığı azaldı. Evrimsel süreçte insanlar ısınma sorununu önemli derecede azalttığı için vücut kıllarımızın çoğu inceldi.

     

    -diyelim ki bir canlı dünyaya geldi annesi olmadan yaşaması mümkün mü, kim doyurdu onu?,

    mümkün, sadece dişi bireylerden oluşan canlılar, cinsiyetsiz bölünerek çoğalan canlılar, gerektiğinde cinsiyet değiştirip erkek iken dişi veya tersi hale geçen canlılar mevcut.

     

    -dişilik erkeklik nasıl oluştu peki?

    Bu konuda bilimsel açıklamalar mevcut, tembelliği bırakıp araştır, kendi araştırmanı kendin yap, hiçkimse babanın uşağı değil.

     

    Gelelim senin tanrına,

    Şimdi söyle bakalım, yukardaki olasılıklar sana çok düşük geliyor ama bunlardan trilyon kat daha imkansız, varlığına dair en ufak dolaylı kanıt bile olmayan büyülü, doğa üstü varlıklar sana gayet olası geliyor öyle mi?

  8. Allah’ın olmadığına en büyük kanıt (içerisinde yazılı olan saçmalıklardan bağımsız olarak) kuran dır.

    Dil gibi yaşayan ve çağa göre değişim geçirip evrimleşen bir araç kullanmak yerine vahiyi direkt olarak insanın beynine aşılayabilecek gücü varken, bozulmaya ve çarpıtılmaya son derece müsait, bugünkü çeşit çeşit mezheplerin varlığını ve her kafadan bir ses çıkmasının sebebi olan yazılı dil kullanmasını tanrıdan beklemek saçmalıktır.

     

    İkinci büyük kanıt peygamberin olmasıdır.

    Kadir-i mutlak tanrının insanlarla iletişime geçmek için birini seçip hadi sen git insanlara beni anlat, inanmayan olursa onu sonsuza kadar kebap yapacağım inanırsa ve sana kayıtsız şartsız itaat ederse onu sonsuza kadar kutsal bir kerhaneye yerleştireceğim, tek derdi yemek içmek ve sayısız kadınla cinsel ilişkiye girmek olacak demesi aklı başında bir insanın gülüp geçeceği bir şeydir.

  9. 5 saat önce, RadikalKemalist yazdı:

    pedofiliye eğilim var galiba.

     

    İslam'da pedofili diye bir kavram yoktur.

    teknik olarak yetişkin bir müslüm 1 yaşındaki bebekle bile nikah kıyabilir!

    tek yapması gereken biraz büyümesini beklemek olacaktır, yani ufaktan sürtünme yoluyla boşalacak kadar.

    9 yaş civarında cinsel ilişkiye başlarlar ve kimse de bu sapıkları suçlayamaz.

    Çünkü hadis ve siyerlerde bunlar aynen muhammedin hayatını anlatan hikayelerde geçtiği için pedofili islamda sünnettir aslında.

    erkek çocuklarla ilişki ise gılman olarak geçiyor.

     

    İslam işte böyle sapık bir din maalesef.

  10. Toryum, nükleer santralde kullanılabilmesi için işlemden geçmesi gerekiyor anlaşıldığı kadarıyla.

    Bu işlem büyük olasılıkla maliyetli ve yüksek teknoloji gerektiren bir süreç olacaktır diye tahmin ediyorum.

    Bizde standart nükleer satralleri kuracak teknoloji ve altyapı dahi bulunmuyor, malum akkuyu da bir santrali ruslara yaptırmaya çalışıyoruz.

     

    Diyelim ki bu teknolojiyi geliştirdik ve milli teknolojimiz toryum santrali yapabilecek kapasiteye geldi, yine de yapılmayacaktır!

    Nedeni basit, siyasal islam ne çevreye ne de insan hayatına en ufak bir değer vermez.

    Ucuza satral yapmak varken çevreye zararı fazla olmasın diyerek gidip de maliyeleri artırmayacaklardır.

    Bu gibi insani arayışlara almanya vb. gibi medeni ülkeler girişir, bizim beş para etmez dinci tayfasının tek derdi cukkayı sağlam tutmak, ülkeyi iliklerine kadar soyup soğana çevirmek.

     

    Ölen mühendisler için komplo teorisi üretmeye gerek yok, mutlaka başka sebepleri vardır.

  11. Segili Hacı,

    islam’ın aynen akıl hastalarında olduğu gibi önemsiz ayrıntılar ile obsesif şekilde kafayı bozduğu çok doğru bir tespit.

     

    Aynı sözleri 99 defa veya daha fazla sayıda zikir adı altında sürekli tekrarlamak, günde 5 defa aynı ritüeli yerine getirmek, vb. gibi islamda ne tanrı adına ne de dine mensup kişiye faydası olmayan çok fazla şizofrenik, obsesif öğe mevcut.

     

    Böylesine yoğun ritüel bombardımanı yapılmasının amacı ne olabilir?

    Bireye aklını mümkün olduğunca az kullanmasını sağlatıp ne denirse itaat eden köle haline çevirmek midir?

     

    Bilindiği üzere islam dininin mensupları aynı zamanda tanrının köleleridir (kul) bunla kalmaz tanrı adına konuşan peygamber ve ondan sonra gelen, tanrının yer yüzündeki gölgesi/otoritesi ve tanrı adına adalet dağıtan yöneticilere (ulul-emr) dolaylı yoldan kulluk yapılması istenir. Kanımca islam’ın inanırlarını bunca ritüele boğması, aklı, sorgulamayı ortadan kaldırıp insanları tanrı adına konuşan emir’in kolayca kullanıp harcayabileceği beyinsiz zombileri haline getirmektir.

    Bu amaç altında islam, en mahrem anlarınızda, yatak odasında, tuvalette bile yakanızı bırakmaz.

     

    Misal, islam'ın en önce gelen alimlerinden imam gazali'nin islami usullere göre tuvalet yönergeleri şunlardır;

     

    Alıntı

     

    helaya girerken sol ayakla, çıkarken sağ ayakla başlamalıdır.

     

    üzerine allahu tealanın ismi yazılı hiçbir şeyi açıkta bırakmamalıdır.

     

    başı açık helaya girmemelidir.

     

    helaya girerken şu duayı okumalıdır "maddi ve manevi pisliklerden ve şeytandan allaha sığınırım".

     

    çıkarken de "yarayışlı maddeleri alıkoyup yaramayanları benden uzaklaştırmak lütfunu bahşeden allah’a hamd ederim".

     

    temizlenme işine gelince, üç kerpiç parçasını yahut düzeltilmiş üç taşı büyük abdestten önce alır. kaza-yı hacet (sıçmak) bitince sol eliyle alır ve necaset (kirli) olmayan yerden başlayıp necaset olan yere sürer ve orada dondurur ve necaseti bulaştırmadan kaldırır. böylece üç taşı kullanır.

     

    eğer temizlenmezse iki taş daha kullanır. böylece kullanılan taş sayısının tek olmasına dikkat eder. sonra düz bir taşı sag eline alır, zekerini (erkeklik organını) sol eliyle tutar, o taş üzerine üç defa sürer, yahut duvara üç ayrı yere sürer. sol eli hareket eder sağ eli değil. fakat en iyisi taştan sonra su ile de yıkanmaktır. suyu kullanmak istediği zaman sağ eliyle su döker sol eliyle temizlenir. hiç necaset kalmadığını anlayıncaya kadar devam eder. bunun gibi küçük abdestten sonra temizlenirken, elini üç defa zekerin altına koyup sallar ve üç adım yürür, üç defa öksürür. bundan daha fazla kendine eziyet vermemelidir. yoksa şüpheye vesveseye düşer.

     

     

    Son söz:

    Din yaygın görülen bir tür akıl hastalığıdır! (Sigmund Freud)

  12. Akahpe, akça koca da 2004 yılından beri her seçim döneminde doğalgaz ve petrol bulmuş.

    çeşitli basın organlarında ve aynı bölgede doğalgaz-petrol bulundu müjdesi veren 30 ayrı haber var, bu son haber 31. olmuş ?

    bu tarz haberler prim yapıp halk da ara gazı yedikçe 32. ve 33. defa da birşeyler bulunacaktır, şüpeniz olmasın.

    https://onedio.com/haber/daha-once-mujdelenip-bir-daha-kendisinden-haber-alinamayan-dogalgaz-rezervlerinin-haber-mansetleri-914726

  13. 14 saat önce, bilgivehis yazdı:

    bir AB yöneticisi " Biz tayyibi, cumhuriyeti ve Atatürk'ü bitirsin diye gönderdik"

     

    Komplo teorisyenleri için izaha muhtaç bazı hususlar var..

    Avrupa’nın sınırlarına komşu şeriat devleti kurulmasından ne gibi bir çıkarı olabilir?

    Veya fakirleştirilmiş, avrupa’nın ürettiği malları alamaz hale gelmiş, avrupa bankalarından alınan borçları ödeyemez hale gelmiş ve vatandaşlarının fakirlikten kırıldığı, zengin avrupa ülkelerine mülteci olarak kaçmak için can attığı bir ülkeden nasıl bir yarar sağlayabilirler ki canla başla ülkeyi batırmaya çalışıyorlar?

     

    Şöyle düşünün, tanıdığınız biri sizden yüklüce borç alıp ticarete girmiş olsun, siz bu kişinin işlerini paranızı geri ödeyemeyeceğini bile bile baltalamaya ve batırmaya çalışır mıydınız?

     

    Şurası çok açık, bizim batmak için dıj güjlere falan ihtiyacımız yok, islam bize fazlasıyla yeter.

  14.     Kuran’ın hatalar ve çilişkiler yumağı olduğunu burada sık sık dile getiriyoruz, bu listeleri çarşaf çarşaf birçok başlıkda yine bulabilir siniz ama ben bazı ciddi tarihsel hatalara dikkatinizi çekmek için başlık açmak istedim..

     

     

    Sure 20, ayet 85-87 ve 95-97 (Samiriler ile konuşan Musa)

    Samiri ler Musa zamanında (1400 BC) yoktular, ortaya çıkışları musa dan yaklaşık 700 yıl sonra (722 BC ) tarihinde olmuştur.
    Peki kuran uydurma / hatalarla dolu değil ise bu ayetlerde musa’nın samiriler ile konuşması nasıl mümkün oluyor!

     

    Sure 34, ayet 10-11 (zincirden örülmüş zırh)

    Bu ayete göre allah davud'a zincirden örülmüş zırh veriyor, davut (1000 BC ) yaşadığı iddia edilirken zincirli zırh 200 BC kadar icat edilmemişti! Yani bizim bunak arap tanrısı 800 yıllık başka bir tarihsel hata yapmış..

     

    Sure 7:120-124 /  20:71 / 12:41 (çarmıha germe)

    Ayetlerde Musa (1400 BC) ve Yusuf (1800 BC) zamanlarında firavun çarmıha germe cezası vermekten bahsediyor. Burada 2 sıkıntı var, ilki çarmıha germe cezası tarihte 500 BC sonra  uygulanmaya başlanıyor, ikincisi ise mısır'da çarmıha germe cezası resmi tarih kayıtlarında zaten görünmüyor. Yani kuran da çarmıha germe bahsi yanlış mekanda ve 1300 yıl erken tarihlenmiş! 

     

    Sure 19:28 / 66:12 / 20:30 (Meryemlerin karıştırılması)

    Meryem suresinde, Meryem bakire oldugu halde Isa’ya hamile kalmasi sonrasinda, cevresindekiler Meryem’e “Ey Harun’un kizkardesi” diye hitap etmislerdir. Halbuki bu iki Meryem birbirinden tamamen bagimsizdir. Isa’nin annesi olan Meryem’in Harun isminde bir kardesi olmadigi gibi, bu iki Meryem’den ilki, digerinden yaklasik 1700 yil once yasamistir.  

    Muhammed sadece Meryemleri karıştırmıyor, iki Meryem'i aynı sandığı için ilk Meryem'in babası olan İmran'ı,yani Amram'ı İsa'nın dedesi sanıyor.O yüzden İsa'nın dedesinin ailesine Al-i İmran deniyor,sure de adını buradan alıyor. :))

    Bu çelişki karşısında İslam alimleri o kadar çaresiz kalıyor ki her biri bir diğerini çürüten bir açıklama yapıyor.Kimi Meryem'in Harun adında ayrıca bir kardeşi olduğunu savunuyor.Kimiyse burada kızkardeşten kastın ''torun'' olduğu gibi ucube bir açıklamaya sığınıyor.Halbuki zaten Kuran'da geçen İbrahim sonrası tüm peygamberler Yahudi ve Tevrat'tan aşırma,hepsi de İbrahim'in soyundan geliyor.
    Daha da ötesi ''Harun'un kızkardeşi Meryem'' den kastın ilk Meryem olduğunu ortaya koyan bir başka kanıt daha var,o da Tevrat'ta ilk Meryem'den ''Harun'un kızkardeşi Meryem'' olarak bahsedilmesi;
    Mısır'dan Çıkış 15:20;

    ''Harun'un kızkardeşi Peygamber Miryam tefini eline aldı, bütün kadınlar teflerle, oynayarak onu izlediler.''

    İslam alimleri bu çelişkiyi örtmek için öyle taklalar atar ki.İbn-i Kesir Meryem'in Harun adında bir kardeşi olduğunu iddia eder,hatta Harun adının o dönem ne kadar yaygın olduğunu göstermek için şöyle yazar;
    ''Bu Hârûn, Hz. Musa'nın kardeşi olan Hârûn değildir. Aksine ondan başka bir Harun'dur. Bize anlatıldığına göre, öldüğü gün cenazesinde İsrâiloğullarından kırk bin kişi varmış ve hepsi de Hârûn adını takıyormuş. ''
    İbn-i Kesir Meryem 28 tefsiri

    Adamlar kaynaksız öyle yalanlar atmış ki eminim kendileri bile inanmamıştır

     

    Kıble ve kabe nin karıştırılması:
    Sure 2:144 , 149-150 (Kıble)
             5:97, 2:125, 127, 3:96-97, 14:37, 22:26-27 (Kabe)
    624-727 yılları arasında tüm kıbleler 600 mil kuzeyde kalan petraya bakmaktaydı
    727 yılından sonra kıblelerin mekke yönüne döndürüldüğünü görüyoruz. Fakat ayetlere göre kıble 624 yılından itibaren mekke ye çevrilmiş olmalıydı!
     

    Firavun, Babil kulesi ve Haman ın karıştırılması:
    Sure: 28:38 / 40:36-37 
    İlgili ayetlerde mısır'da kule inşa edildiği (piramit ve mabetler var ama kule inşa edilmedi, babil kulesi nin ırak'ın güneyinde olduğu biliniyor ) 
    Haman'ın mısırlı olduğu (gerçekte persli, yunan tarih kayıtlarına göre pers kralı Ahasuersus'un bakanıydı)
    Ayrıca firavun (1500 BC) ve Haman (510 BC) asla karşılaşmadılar, aralarında 1000 yıllık zaman aralığı vardı!
     
    Sure 18:96  (Büyük İskender Süper bir mühendis miydi? )
    Masala göre İskender (330 BC) 2 dağ arasına demir ve bakır eritip duvar örüyor!
    öncelikle tarihi kayıtlarda böyle bir duvar yok ve bırakın 330 BC tarihinde iki dağ arasına devasa duvar inşa etmeyi, günümüz teknolojisinde dahi üstesinden zor gelinebilecek bir iş olurdu. Anlaşıldığı üzere mevzubahis konu, kuran içeriğindeki diğer fantastik ve saçma sapan masallardan bir diğeri..
     
     
    Sure 12:20 (Yusuf için kullanılan fütüristik para)
    Yusuf'un 1800 BC tarihinde yaşadığına inanılıyor
    İlk para (600 BC) Lidyalılar tarafından kullanılıyor
    Ayette geçen dirhem ise çok daha sonra, 661 yılında süryaniler tarafından kullanılıyor!

     

  15.    Kılıçdaroğlu kitleleri peşinden sürükleyecek birisi değil, lider vasfı yok, ayrıca ülkeyi düze çıkaracak işler yapacağına dair güven de vermiyor, aksine kürtçüler ve dinci tayfayla fazlaca fingirdemesi ciddi güvensizlik hissi yaratıyor. Bu işi öyle abarttı ki yarın şeriat ilan edilse neredeyse çıkıp kutlama mesajı geçecek! Kendisi şans eseri chp gibi markaya çökmüş çapsız bir adam. Sonuç olarak kılıçdar efendi koskoca ülkenin kaderi teslim edilecek kalibrede birisi değil.

    Karşısına birisi çıkıp kılıçdarı rezil etmesi gerekiyor, ama muharrem ince chp markasına rağmen bu işi kotaramaz.

     

      Koskoca ülkede idealist, vatansever, bilim ve teknolojiye aşina, din pisliğine, etnik milliyetçilik hastalığına bulaşmamış, liyakata öncelik verecek gerçek bir lider çıkaramamış olmak da bizim ayıbımız..

  16.     Kılıçdar efendinin chp nin başında olması akahpe nin oylarını arttırmaktan başka bir işe yaramıyor, bu artık net şekilde tescillendi. Reyizin bahçeliden sonra en has adamı kılıçdar desek abartmış olmayız. Aynı şekilde kılıçdar için de karşısında reyiz olması büyük lütuf. Reyiz sayesinde muhalif cephe chp de toplanıyor! Sümsük, hitabet yeteneği sıfır kılıçdar, reyiz olmasa eminim barajı geçme sorunu yaşar. Keza Türkiye deki ciddi sayıda düşük profilli seçmen, ampüle basmayacağız da dersimli alevi gılışdara mı vereceğiz diyor, böylece onca beceriksizliğe talana rağmen oylar yine reyize dönüyor. Bunun mantığını eleştirebilirsiniz ama durum ortada, kılıçdarla bu iş olmuyor!
    Peki dürüst olduğunu iddia eden kılıçdar bunca üst üste seçim mağlubiyetine rağmen neden kene gibi koltuğa yapışmaya devam ediyor?

    Diğer bir çelişki ise bir yandan tayyibe diktatör diye saydırıp kendi partisini mini bir diktatörlük gibi yönetmeye çalışması ve adayların önünü kesip kendi atadığı delegeler tarafından her parti içi seçimi bir tiyatroya çevirmesi. Kılıçdar bu haliyle samimi değil, çıkarcı, sinsi ve varlığı ülkeye zarar veren diğer bir dinozor siyasetçi olmaktan öteye gidemiyor.

  17. 7. yy. cehalet manifestosu islam'ın günümüz ekonomik sorunlarına çözüm arayışlarının 20. yy da şekillendiğini ortaya koyan bir yazı;

     

    Alıntı

    Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 14 Haziran’da 12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı’nda yaptığı konuşmada, ekonomik krize karşı İslam iktisadını önerdi ve “faize ve sömürüye karşı çare, haksız kazanca müsaade etmeyen İslami ekonomi ve finans modelidir” dedi. Bu önemli konuşma gün içinde haber bültenlerinde geniş yer buldu.(1)

    Konuşmada sarf edilen sözler ilgi çekiciydi, zira siyasal İslam geleneği AKP liderliğine geçtikten sonra İslam iktisadı kavramı pek kullanılmadığı için geniş kitleler bu kavrama aşina değildi. Öte yandan konuşmanın ilgi çekici olmasının bir diğer sebebi de İslam İktisadı kavramının kendisine geniş kitlelerin aksine siyasal İslamcıların oldukça aşina olmasıdır.  Aslında kavramın kökleri zannedildiği gibi İslamiyet kadar eski değildir. Hatta 19’uncu yüzyılda dahi İslam İktisadı kavramı tanıma kavuşmamıştır. Peki miladı nedir bu işin diye sorarsanız 20’nci yüzyılın ikinci yarısına kadar gelmek gerekir ki, bu yıllar aynı zamanda Soğuk Savaş yıllarıdır.

    İslam’ın temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in sözleri elbette 20’nci yüzyılın sanayi kapitalizmine ilişkin kurallar bütünü sunmuyordu. Böylece fıkıhçılar devreye girerek, kapitalist üretim ilişkilerinde neyin helal neyin haram olduğunun çerçevesini çizmeye girişti. Bu fıkıhçılar içinde en çok ses getirenlerden biri ve aynı zamanda meseleyi ilk ele alanların başında Müslüman Kardeşler’in ideoloğu Seyyid Kutup gelir. Kutup’un 1949’da basılan İslam’da Sosyal Adalet adlı kitabı bu anlamda siyasal İslamcılar için temel kaynak oldu.  Kitapta kapitalizmden ayrı bir üretim biçimi önerilmiyordu.  Üretim araçlarının mülkiyeti yine özel şahısların elinde olmalıydı, 20’nci yüzyıl kapitalizminin ruhuna uygun biçimde stratejik alanlarda üretimi devlet üstlenebilirdi.  Bu haliyle kitabın özü anti-sosyalistti.  Kapitalizmden ayrılan kısım ise faizin haram kabul edilerek alış verişe konu edilmesinin yasaklanmasıydı.  Bunun dışında elbette içki ve kumar islam iktisadında yasaktı. Öte yandan Müslüman ülkeler de halihazırda son derece yoksul ülkelerdi. Bu nedenle henüz 1950’li yıllarda borsa, mevduat, kredi gibi meseleler, İslam iktisadının popüler konuları arasında değildir. Ancak bu haliyle meselenin temelini Müslüman Kardeşler atmıştır…

    İslam iktisadının teorik temelleri Seyyid Kutup’ta yatarken pratik temelleri için petrol şokunun gelmesi gerekti.  1973’te patlak veren Arap-İsrail Savaşı’nın 11’inci gününde OPEC’in petrol arzını kısarak fiyatları fırlatması o dönem Dünya siyasetinde etkisi belli belirsiz olan Körfez sermayesine can suyu oldu. 1973’te Suudi Arabistan’ın 4,5 milyar dolar olan petrol geliri 5 yıl içinde 8’e katlanarak 34,3 milyar dolara fırlamıştı. Böylece Riyad, Dünya ekonomisi için de önemli merkezlerden biri haline geldi.  Suud sermayesi başta olmak üzere Körfez’de yaşanan bu birikim, bir sorunu da beraberinde getirdi! Biriken sermaye Körfez pazarı için çok büyüktü. Sermaye ihracına da şeriat hükümleri faiz yasağı nedeniyle zorluk çıkrıyordu.  Yurtdışında gayrimenkul edinmek ise 1970’li yıllar için bugünkü kadar kolay değildi.  Böylece daha önce birkaç kez girişilen ancak başarısızlıkla sonuçlanan İslami bankacılık işine Suud hanedanı el attı.  İlk katılım bankası böylece petrol şokunun hemen ardından 7 Aralık 1973’te Cidde’de kurulan “İslam Kalkınma Bankası” oldu. Ancak bu banka 7 islam devletinin ortağı olduğu bir tür bölgesel Dünya Bankası gibi çalışıyordu. Konvansiyonel bankacılığa alternatif olarak kurulan en büyük girişim yine Suud ailesinin girişimiyle gerçekleşti, “Faisal Islamic Bank.”  Bu bankanın önceki başarısız girişimlerden çok önemli farkları vardı.

    1- Arkasında Suud petrol tekeli Aramco vardır; kurucusu doğrudan Suud ailesinin Prensi Muhammed Al Faisal Al Saud’dur (2017’deki ölümünü Türkiye’ye Murat Ülker duyurdu…)

    2- Merkezi Suudi Arabistan olsa da hızla Müslüman coğrafyaya yayıldı; 1977’de Müslüman Kardeşler’in en güçlü olduğu ülke olan Mısır’da şubeleşti.

    3- Suudi Devleti’nin şeriatı yaymak üzere organize ettiği Rabıta Örgütü’nün (Rabıta’t al allam al İslami) finansal işlerinin de yürütücülüğünü üstlendi.

    Faisal Islamic Bank aracılığıyla hızla büyüyen Suud sermayesi Müslüman coğrafyasına girme şansı yakadı. Bu sermaye ihracı ABD’nin de soğuk savaş yıllarında işine gelecektir. Zira islami akımlar komünizme karşı mücadelede dönemin ruhu gereği çokça desteklenir. Nitekim Seyyid Kutup’un İslam’da Sosyal Adalet kitabı 70’li yıllarda Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde bedava dağıtıldı.

    Faisal Islamic Bank’ın Türkiye’ye gelişi Turgut Özal’ın başbakanlığı dönemine rastlar. Bu kararın alınış tarihini de Başbakanlığının 4’üncü 5’inci yılı gibi düşünmeyin. Özal 14 Aralık 1983’te başbakan oldu; hemen 2 takvim günü sonra, 16 Aralık 1983’te ise özel bir kararnameyle Suud Sermayesi’nin ülkede yatırım yapmasının önündeki tüm engelleri kaldırdı. Özal’ın ilk işi buydu. (2)

    Böylece ilk olarak Suud sermayeli Al Baraka Türk, 1984’te Türkiye’de kurulmuş oldu. Al Baraka Türk’ün kurucuları Turgut Özal’ın kardeşi Korkut Özal ve Topbaş’ların babası Eymen Topbaş’tır.   AKP iktidarının ilk maliye bakanı olan Kemal Unakıtan ise Al Baraka Türk’ün ilk yönetim kurulu üyelerindendir. Korkut Özal’ın o dönem kurduğu şirketler neredeyse sayısızdır. Petrotrans Nakliyat, Aköz Ticaret, İspa Ticaret o yıllarda kurulan şirketlerden bazıları. Örneğin İspa Ticaret’te Özal’ın ortakları bugün ATV, AHaber, Sabah Medya Grubunun da sahibi, 3. Havalimanı’nın %40 ortağı olan Kalyoncu’lardır.

    Al Baraka Türk’le aynı yıl Türkiye’de kurulan bir islami finans kuruluşu daha var; “Faisal Finans”. Yukarıda bahsi geçen Faisal İslamic Bank’ın Türkiye ayağı… Sermaye yine Suudlar’dan. Sahibi Suud Prensi olan bu bankanın Türkiye ayağının kurucusu Salih Özcan’dır. Kendisi aynı zamanda MSP’nin eski vekilidir. İlgi çekici olan ise Özcan’ın Rabıta’nın 41 kurucu üyesinden biri olmasıdır. Dahası Seyyid Kutup’un İslamda Sosyal Adalet kitabını da Türkçe’ye çevirip bastıran Hilal Yayınevi’nin sahibi de Salih Özcan’dır. Seyyid Kutup’unislam iktisadının teorik temellerini atan bu kitabı Türkçe’ye çeviren ise Yaşar Tunagür’dür. Tunagür Cumhuriyet Senatosu’nda hakkında soruşturma başlatılmış bir isim. Soruşturma konusu ise başkan yardımcısı olduğu Diyanet’e Nur Tarikatı üyelerini yerleştirmek. Bu isimler içinde Fettullah Gülen de bulunuyor.  Özcan’ın daha da geçmişinde Said-i Nursi’nin talebesi olması var. Hem de alelade bir talebe değil, Nursi’nin “hariciye vekilim” dediği bir isim. Salih Özcan’ın yeğeni de halen AKP’den Şanlıurfa vekilliği yürüten Halil Özcan’dır. Ayrıca Halil Özcan’ın eğitimini Suudi Arabistan Kral Suud Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde bitirmiştir.  Ülker grubunun Faisal Finans’ın ortağı olduğunu söylemeden de geçmeyelim.  Görüldüğü gibi siyasal islamın fraksiyonlarını birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdır, zira finans kaynağı Riyad’dır…

    Almanya’daki gurbetçilerden Kombassan için paralar toplanırken de bu kuruluşlar karşımıza çıkar, ülkede birbiri ardına kurulan islami vakıflar fonlanırken de. Paranın kaynağı petrol tekeli Saudi Aramco’dur. Elbette bu para ideolojisiz değildir, bizzat Rabıta’nın fikrini sürdüren taraflara akmaktadır. Uğur Mumcu’nun Avrupa’daki Türk imamların maaşını Rabıta’nın ödediğini ortaya çıkardığı da düşünülürse tarikat-siyaset-ticaret üçgeni daha da belirginleşir.  Bu üçgeni fonlayan Körfez sermayesidir.  Bu ülkede binlerce kaçak kuran kursu, islami yayın, öğrenci yurdu, dergiler, gazeteler vs. nasıl kuruldu zannediyoruz? Anadolu’daki birkaç KOBİ patronunun mütevazı bağışlarıyla mı? Almanya’da Belçika’da, Hollanda’da Diyanet’in camilerinde Cuma namazı öncesi Kombassan sözcüleri gurbetçileri dolandırmak için konuşmalar yaparken, o camilerin imamları neden hiç ses etmedi zannediyoruz?  Milyonlarca gurbetçinin masum dini duygularını kullanarak “paralarınıza zerre haram karışmayacak, bu dövizler Türkiye’ye Faisal Finans aracılığıyla gidecek” diyen dolandırıcılardan Refah Partili’ler habersiz miydi? 70’li yıllarda kasaba esnafları arasında örgütlenen tarikatların, cemaatlerin 90’lı yıllara gelindiğinde holdingleşmesi tesadüf müdür?

    Tüm bunların yanı sıra ilgi çekici olan bir diğer mesele ise bugün ülkenin finans yönetimini oluşturan koltukların tümünün yolunun Faisal Finans veya Al Baraka Türk’ten geçmiş olmasıdır.

     

     

    http://www.toplumcudusunce.com/islam-ekonomisi-isletme-modeli-organizasyon-yaklasimi/

  18. 47 dakika önce, Abdülmalik yazdı:

    Kanıt yoksa o halde Muhammed de yok. Hadi yallah

     

    Kanıt var ama olmadığına dair kanıt var ?

    Misal bir yüzünde abd-al malik figürü, diğer yüzünde üçlemesiz haç ve şahadet bulunan emevi sikkesi gibi
    LOMWZ1.jpg

    veya Aziz john'un (damascus) emevi sarayında geçen seyahat notları gibi..

    muhammedden önceye tarihlenen bazı ayetlerin bulunduğu parşömenler gibi..

  19.    Apaçık olma iddiasındaki kitaptan sürekli olarak mecazi çıkarımlar yapmaya çalışmak ne çeşit bir zavallılıktır?

    Kuranda apaçık şekilde spermin bel ve kaburgalar arasından çıktığı söylenir, ayrıca kalbin düşünce organı olduğu iddia edilir, müslümler her ne kadar kıvırtmakta sınır tanımasalar da bu bilgiler nettir. Peki bu bilgiler kuran ve muhammedin kendi çıkarımları mıydı? Hayır asla değil, çağının bilim ve tıp alanında önde gelen isimlerinin yani Aristoteles ve Ayerveda gibi bilim insanlarının antik ve hatalı görüşleri aynen kuran içeriğine alınıp kullanılmıştır. Şimdi müslümlerin değme dansözlere taş çıkartmalarına sebep olan da işte bu içerik hırsızlığından kaynaklanmaktadır. Yani kuran'ın biyoloji ve embriyoloji bilgisi çağının yaygın ve hatalı inanışlarından başka bir şey değildi!

     

       Sonuç olarak kur'an'daki embrolojiye ilişkin ayetler ve kalbin düşünme organı olarak gösterilmesi “Aristoteles ve Ayerveda’nın yedinci yüzyıldaki yankıları”ndan ibarettir.

  20. Kuranda ki 7 kat gök fikri de yine kurana özgün değildir!

    Kendinden önceki mitolojilerden (afrika, maya, şamanizm, ibrani, vb..) alınıp kuranda kullanılmıştır.

     

    Şamanizm’de yedi,dokuz,on iki,on altı,on yedi katlık farklı biçimlerden söz edilir.

    Dogonlara göre ise Tanrı Amma’nın yarattığı göklerin,yani gök katlarının sayısı on dörttür,yer katlarının sayısı da on dörttür.

    Mayalar yedi,Aztekler on üç,Yahudiler yedi kat göğe inanırlar.

     

    Gök Tanrısı Anu, Sumerlerin Anosmas dedikleri, 'göklerin yüksek yerindeki saray'ındadır. 

    Altaylıların büyük Tanrısı Kara Han ile oğlu Ülgen de Şamanlarca 17 kat kabul edilen göklerin üst katlarında oturur.

    Yakutların Kayadan'ı dokuzuncu,Altaylıların Günana'sı yedinci katta,Ayatas'ı altıncı katta,Yakutların Orangay'ı dördüncü,Kuday ile Tanrıça Ayzıt üçüncü katta otururlar.  

    Sümerlerin kimi tanrıları da yıldızlarda oturmayı uygun bulmuşlardır.  

    Tunguzlara göre de,yedinci kat gökte Güneş,altıncı katta Ay bulunmaktadır

     

    Hint inançlarında karşımıza çıkıyor..

    eski Hint inançlarından, Brahmanizm dinine bağlı olanların,kutsal kitaplarına göre:  

    'Yedi kat gök ve yedi kat yer, sudaki Brahmandan meydana geldi.Yerin en aşağı tabakasının altında,bin başlı yılan bulunduğu gibi,yerin tam tepesinde,Kuzey Kutup Yıldızı'nın altında,''Meru Dağı'' bulunur.Yerin üzerinde 7 kat gök vardır ki,Güneş,Ay,yıldızlar ve gezegenler,bunun içindedir.En kutsal ırmak Ganj ırmağıdır,cenetten gelir.Güneş,Ay ve yıldızların Rabbleri(efendileri) vardır. 

     

    ” Brahmanizmin kutsal kitaplarından ve İ.Ö 600-300'lerde düzenlendiği belirtilen Upanişadlar(Gizli Bildiriler) adlı kitapta şunlar anlatılmakta;  

    “Yaratılıştan önce,yalnızca Atman(Ben,Brahman) vardı.Başka hiçbirşey yoktu.Atman(Brahman) ''dünyalar yaratayım'' diye düşündü.

    En yüksek dünyayı,gökyüzünü: ölümler dünyası olan yeryüzünü ve yeraltı dünyasını yarattı.

     

    Afrika mitolojisinde Bambara inanışına göre evren işitilemeyen tek bir ünlemden,yani kök ses Yo'dan yaratılmıştır.

    Yo gökyüzünü,yeryüzünü ve tüm canlı şeyleri yaratır.

    İnsan bilinci Yo'dan ve yaratıcı cinler Faro,Teliko ve Pemba'dan gelir.

    Su cini Faro yeryüzünün yedi parçasına denk düşmek üzere yedi gök kubbeyi yaratır ve yağmurla döller.

     

    Hristiyan kaynaklarda da yine benzer şekilde yedi gök gürlemesi.

    İncil’de yedi melekten, yedi borazan ve yedi mühürden, yedi kiliseden,Tanrı’nın yedi ruhundan, yedi yıldızdan, yedi boynuzlu ve yedi gözlü kuzudan,yedi altın tastan vs. de bahsedilir.

    Yani hristiyanlıkta da yedi rakamı kutsal  bir rakam.

     

    Bazı farklı mitolojilerde gök sayıları daha yüksek sayıda da tasvir edilmiştir.

    Orta Doğu’dan Uzakdoğu’ya kadar neredeyse her milletin mitolojisinde “katmanlı” bir gök inancı vardı

    İslamiyet'ten çok önce Şaman dinlerde bile gök ve yerin yedi kat olduğu belirtiliyordu.

    Örneğin Ural Türklerine göre gök yedi kattan meydana geliyordu ve arkeologlara göre bu düşüncenin nedeni gök kuşağının yedi renkten meydana gelmesiydi.  

     

    Sonuç olarak 7 gök inancı kesinlikle bilimsellikle alakası olmayan mitolojik bir inançtır.

    7 gök inancının kaynağı kimi toplumlarda gök kuşağının 7 renginden kimi toplumlarda gözle görülebilen 7 gezegenden kaynaklanmakta idi

    Veya insanda 7 çakranın olduğuna inanılan toplumlarda her çakra bir gök katına eş tutulmuş olabilir.

     

    Kurandaki tüm bilgiler çağının baskın inançları ve bilgileri doğrultusunda olduğu için birçoğu hatalı, bilim dışı veya eksiktir.

    Günümüzdeki mevcut bilgiler ışığında müslümlerin inançların tutunmaya devam etmek adına zavallıca ve biçare şekilde ayetleri büküp başka başka anlamlara ve zorlama yönlere çekmek dışında şansları kalmamıştır. Temennimiz islamın biçare çırpınışlarının yakın gelecekte dinmesi ve tarihin tozlu raflarında diğer mitoloji kitapları arasındaki hak ettiği yeri alması.

×
×
  • Yeni Oluştur...