Jump to content

Filozofça

Normal Üye
  • İçerik sayısı

    239
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Filozofça kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Anti-natalistlere göre dünyaya gelen bireylerin çeşitli sebeplerle acı çekmesi, başkalarına zarar vermesi ihtimal dahilindedir. Bu düşünce, insanların doğumuna karşı çıkarak insan soyunun tükenmesini öngörmektedir. Söylem size çok uzak geliyor olabilir ama anti-natalistlerin mottosu olan şu ifadeleri etrafınızda birçok evli çiftten duymuşuzdur: “Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyoruz.”

     

    Bugün, toplum üzerinde küresel çapta birçok politika üretilmektedir. Her yıl yüzlerce rapor, bildiri ve ideoloji otağına yepyeni bir toplumsal politika çadırı dikilmektedir. Küresel olarak tüm krizlerin temeli, nihayetinde dengeli-dengesiz nüfus problemlerinde düğümlenmektedir. Artan nüfus kavramı normatiftir, tasvir ya da tahmin içermediğinden dünya nüfusunun arttığı gerçekliğinden hareketle birçok devlet, STK ve kurum nüfus artışı ile ilgili çeşitli politikalar geliştirmektedir.
     

    Artan nüfusun besin problemi için gıda teknolojilerindeki değişimler, nüfusların sağlık kontrolleri için geliştirilen sağ-lık sanayindeki gelişmeler, gdo’lar, genetik tasarımlar, zirâî ilaçlar vs. genel olarak dünya var olan nüfusu kendince(!) dengelemeye çalışmakta. İnsan popülasyonuna dair çeşitli politikalar geliştirilirken iyileştirme çabalarından ayrılan, farklı, kısmen yeni bir akım da bulunmaktadır: Anti-natalizm.
     

    Birçok nüfus politikası, var olan durumu iyileştirme, nüfus kaynaklı problemlere çözüm aramaktayken, problemi kökten çözen bir teori üretir an-ti-natalistler: Problemin kaynağını yani insanı ortadan kaldırmak.
     

    Anti-natalizm, natalizmin yani üremenin ve doğumun karşıtı olarak, doğuma negatif bir değer veren düşünce-inanış olarak tanımlanmaktadır. Bu düşüncenin temelinde “Bu kadar kötü ve adaletsiz olan dünyaya yeni bir birey getir-menin yanlış hatta zalimlik olduğu” gerekçesi ile üremenin durdurulması, nüfusun sıfıra indirilmesi talebi yatmakta-dır. Bu düşünce, insanların doğumuna karşı çıkarak insanlık neslinin kendi kendine soyunun tükenmesini öngörmek-tedir. Anti-natalistlere göre dünyaya gelen bireylerin çeşitli sebeplerle acı çekmeleri, başkalarına zarar verecek kişi-ler olmaları ihtimal dahilindedir. Onlara göre temel soru şudur: Bireylerin bu dünyaya gelmesiyle birçok acı çekeceği, hayal kırıklığına uğrayacağı kaçınılmaz bir sondur. Sonunu bildiğimiz veya öngörebildiğimiz bir hikayeye başlamak akıllıca mıdır?
     

    Dini referanslar
     

    Kulağa ilginç hatta absürt geliyor olabilir, ama anti-natalistler kendi felsefelerini oldukça eski dönemlerden itibaren temellendirebiliyorlar. Ve bu-nun insanlık tarihinden beri var olan bir inanış olduğunu söylüyorlar. En eski referans-ları arasında antik Yunan trajedya yazarlarından Sofokles (MÖ. 497) bulunuyor. Sofokles’in Oidipus Kolonos (Oedi-pus at Colonus) trajedisindeki “Doğmamış olmak, hiçbir zaman elde edemeyeceğimiz en değerli armağandır.” “Hiç doğmamış olmak en iyisi. Fakat ışığı görmek zorundaysak, ikinci en iyi ihtimal geldiğimiz yere hızlıca geri dönmek. Gençlik bizi tüm budalalıklarıyla terk ettiğinde, kim kötülükler içinde bocalamıyor? Kim ondan kaçabiliyor?” sözleriy-le anti-natalizmin temellerine işaret ettiği, doğum öncesi karşıtı eğilimlere sahip olmanın eskiden beri var olduğunu söylüyorlar. Ölümün, var olmamanın güzel görüldüğüne dair benzer alıntılar Homeros’un İlyada’sından, Sokrates ve Aristo’dan da yapılıyor.
     

    Yakın dönem referansları da kayda değer ama en ilgi çekici olanı Batılı bir anti-natalist manifestoda yer alan, Râzi, Mevlânâ hatta Kur’an’dan referanslar. Kur’an’daki helak ayetlerinin, Razi’nin “Ölüm, insana yaşamdan daha fayda-lıdır” minvalindeki söylemlerinin ve Mevlana’nın hiçlik mertebesi ile ilgili sözlerinin, anti-natalist iddialara kaynak gösterilmesi oldukça çarpıcı.
     

    Özellikle Allah’ın insanları helâk etmesine yönelik ayetlerin anti-natalist bağlamda değerlendirilmesi, buradan bir referans arayışına girilmesi ol-dukça enteresan bir durum. Çünkü cımbızla seçilmiş, bir düşünürün sözünden veya arka planı bilinmeden, inanç ve düşünce sistemlerinden zahire bakılarak yorumlanan bir cümlenin son derce sağlık-sız olduğu aşikar. Zira çok sesli İslam düşüncesi korosunda varlığın başlı başına bir lütuf olduğu-nu, hatta elemin, acının da lütuflar arasında sayılabileceğine dair sesleri duymak mümkün. Aynı şekilde Razi gibi İslam büyüklerinin ölümü yaşam-dan daha hayırlı gördüklerinin anlaşıldığı cümleler, öldükten sonra başka bir yaşamın varlığına, ahirete olan inançla ilgili değerlendirilmesi gereken bir durum. Sadece İslam dininden değil, İncil ve Tevrat gibi kutsal kitap-lardan gösterdikleri refearanslar da var:

    “Lanet olsun doğduğum güne; kutlu olmasın annemin beni doğurduğu gün... Adama lanet olsun. Çünkü beni an-nemin rahminde öldürmedi; an-nem mezarım olur, rahmi hep gebe kalırdı. Neden ana rahminden çıktım? Dert, üzüntü görmek için mi?” Yeremya 20:14-18
     

    Anti-natalistler bu gibi örneklerle insanların dünyada ne kadar acı çektiğine ve bu acıyı çekmemek için yok olmak istemenin insanlık tarihi ka-dar kadim olduğuna dikkat çekiyor. Ancak anti-natalistlerin istekleri, kitlesel bir ölüm veya intihar değil. Var olacak doğumların engellenmesi yoluy-la, insanların kendi nesillerini imha etmek ve böylece acı çekmeyi de sonsuza dek ortadan kaldırmak.
     

    Anti-natalizmi son dönemde popüler olarak gündeme getiren bir düşünür daha bulunmakta: David Benatar. 2006’da Better Never to Have Been: The Harm of Coming into Existence adıyla yayınlanan kitabı 2018’de Keşke Hiç Olmasaydık Var Olmanın Kötülüğü başlığıyla tercüme edildi. Kitap-ta felsefe profesörü Benatar’ın zaman zaman iddialı zaman zaman da ürpertici argümanları mevcut. Anti-natalist söylemlere sahip kitabın temelinde insanların ne olursa olsun acı çekecekleri, ürememenin ahlaki bir görev olduğu iddiaları yer almakta. Çocuk yapmanın hukuki bir hak olmadığını “Kişi eğer var olmanın her zaman çok zararlı olduğunu düşünüyorsa, üreme hakkı karinesi her zaman boşa çıkarılır. Her zaman boşa çıkarılan hak da hak değildir” sözleriyle yansıtıyor. Oysa çocuk sahibi olmanın hukuki bir hak olmadığını söylediğimiz anda bu hakkın ihlalinden doğacak cezai yaptırımları da göz ardı etmiş oluyoruz.
     

    ‘Dünyaya gelmek zarar’
     

    Benatar’a genel olarak ‘en nihayetinde gezegendeki yaşam sona erecek ve hepimiz yok olacağız. O halde insan soyunun daha erken tükenmesi daha geç tükenmesinden daha iyidir.’ Görüşünün hakim olduğunu görüyoruz. Ya-zar sadece “bir” insandan oluşan kümülatif nüfusun bile aşırı nüfus olacağını öne sürüyor. Bu, dünyanın kaldırmaya-cağı bir sayı olduğu için değil. Dünyaya gelmenin ciddi bir zararı beraberinde getirdiği için. (s.187)
     

    Çalışma, aşamalı olarak soy tükenmesinin nasıl yapılacağı ile ilgili teklifler de veriyor. Yazar “Ben herhangi bir hayatın da başlatılmaya değer olduğu fikrini reddediyorum” (s.141.) diyerek adeta Freud’un “Doğmayan kimse ölümlü bir insan değildir ve onun için iyi ya da en iyi yoktur” sözünü tekrarlıyor.
     

    Benatar’ın düşüncesi ütopya/distopya gibi gelebilir hepimize ama görülen o ki gerçeğe çok yakın bir düşünce bu. Modern anlamda kurumlaşmış bir yapı üstelik. Nasıl derseniz? Şöyle:

     “Voluntary Human Extinction Movement (VHEMT) İnsanoğlunun Nesli Tükensin Hareketi” adlı bir oluşum mevcut. Dünya genelindeki bu ha-reketin internet sitesi 33 dilde yayın yapmakta.(http://www.vhemt.org/) Hareketin te-mel iddiası, insanoğlunun hayvan ve tabiatta yaptığı tahribatlar artık karşı konulamaz ve hiçbir şeyle kıyaslanamaz durumda, bu gidişata dur demek için tek çare ise insanların üremesini durdurmak. Yani “sıfır nüfus” politikası. Dün-yanın insansız daha iyi bir yer olacağını düşünen hareketin, hayvan hakları, vegan beslenme ile de sıkı ilişkileri bulunuyor.
     

     Hareket kendisini tanımlarken, ideolojilerinin bir cinayet veya kürtaj eylemleri ile yaftalanmamasını istediklerini, amaçlarının var olanın yok edilmesi değil, var olacak olanın ortadan kaldırılması olarak niteliyorlar. Yani “dünyaya gelmiş birini öldürmek gibi cani bir eylem içinde değiliz, biz çocuk doğurmaya karşıyız” diyorlar. Bu hareketin gönül-lüleri ise genel olarak asla çocuk sahibi olmamak için üreme tüplerini/kanallarını bağlatıyor.
     

    ‘Neden beni doğurdun’
     

    Buraya kadar her şey iyi güzel hoş, tarihi ve güncel birçok bilgiyi verdin, iyi de durduk yere anti-natalizmi neden ko-nuşuyoruz, neden gündeme getiriyorsun sayın kalem diyebilirsiniz? Buyurun o halde... 
     

    Her şey 27 yaşındaki Hindistanlı Raphael Samuel’in Facebook’ta “Nihilanand” adında bir sayfa açması ile başladı. Kendini anti-natalist olarak nitelenen Samuel, sayfasında daima siyah bir gözlük ve takma sakalı ile ahlaken yanlış olduğu gerekçesi ile üremeye karşı olduğunu bildiren oldukça mizahi paylaşımlarda bulunuyor, zaman zaman canlı yayın yapıyor. 25 bin kadar takipçisi var. Son olarak geçen haftalarda Samuel anne ve baba-sına kendisinin rızasını almadan onu dünyaya getirdikleri için dava açmaya hazırlandığını iddia ederek dünya kamuoyunun dikkatini çekmeyi başardı. Samuel’in iddiası hukuktaki kişinin rıza ehliyeti, otonomi tartışmaları arasında pek yer bulamayacak gibi gözükse de Samuel, amacına ulaşmış gibi gözüküyor.
     

    Samuel ile anti-natalist söylemler tekrar gündeme gelmiş durumda, dünya genelinde birçok genç de yavaş yavaş bu hareket-ten haberdar oluyor. Ancak dünyadaki ilk taşıyıcı anne çiftliğini barındıran, kadınların adeta üreme makinası gibi çalışıp, meta-laştığı, çiftlikteki kadınların her dokuz ayda bir doğum yaptığı bilinen Hindistan’da üremenin, ahlaki bir yanlış olduğu gerekçesi ile sonlanması düşüncesinin gençler arasında yaygınlık kazanması bir bana mı ilginç geliyor?
     

    Bu söylenenler bize çok uzak geliyor olabilir. Ama etrafımızda birçok evli çiftten şunu defalarca duymuşuzdur: “Hayır ben/biz çocuk sahibi ol-mayı henüz düşünmüyoruz! Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemem.” Yoksa Gustave Flaubert’in “Bu dünyaya birini getirme düşüncesi içimi dehşetle dolduruyor. Dilerim bedenim bütünüyle yok olur! Dilerim kimseye varoluşun sıkıntısını ve kepazeliğini bulaştırmam!” sözünü biz de mi ezber ettik.

    https://www.facebook.com/Antinatalizm

    185357708_754797255182427_16717862877270

  2. On 21.12.2019 at 19:56, nogodbutAllah yazdı:

    bir şeyin karşılığı tatmin edicisi yoksa yoksunluk oluşur ve acı ızdırab keder meydana gelir

    misal: susarız ama su yok

    susarız ama su var

    susama doğaldır sorun susama değildir acı ızdırab suyun yokluğunda meydana gelir

    kızgın çölde ki durum gibi.

    ancak bir vaha bir pınar görüldümü  karşılığı bulundu acı sona erdi tatmin başladı

    yani suyu içmeden uzaktan suyu görmek bile acıyı sonlandırmaya yeter.

     

    ölüm ne zaman acı verir?

    dirilme olmadığı zaman?

    Kur'an da her türlü şeyin karşılığı vardır

    o yüzden ümitsizlik asla vermez

    ölümün karşısına dirilmeyi koyar

    cehennemin karşısına tevbeyi cenneti affedilmeyi koyar

    gecenin karşısına gündüzü koyar

    ayın karşısına güneşi koyar

    yerin karşısına semayı koyar

    inkarın karşısına imanı koyar

    önceleri inkar edip sonra iman eden çoktur

    kötülüğün karşısına iyiliği koyar

    öyle bir iylik ki yapılan eski kötülükleri siler

    yetmez daha sonra ki aşama  kötülüğü iyiliğe dönüştürür

     

    bu adeta demirin altına kömürün elması dönüşmesi gibi bir şey

    yani demirin pasını yok eder ancak paslanmasın diye de altına dönüştürür

     

     


    Şizofrenik masallar, ruh ebedi hayat ahiret masallarının gerçek olmadığı, ölünce yok olacağın gerçeğini değiştirmez. Allah din kitap masallarına kendini fazla kaptırmışsın ancak bu gerçeği değiştirmeyecek. İçine düştüğün din psikozu, seni yok oluştan kurtaramayacak. Sonsuza dek yoksun bir daha. Dirilme falan da olmayacak. 

  3. Masallar, masallar. Tanrı diye bir şey yok. İyi insan diye bir şey de yoktur. En iyi insan, ölü insandır. Hatta hiç olmayan insandır. Tanrı masallarını da al defol git buradan. Bütün tanrıcı sahtekarlar gibi umut tacirliği, din tüccarlığı yapıyorsunuz. Ancak biliyoruz ki, gökyüzünden bahsetmelerinin amacı yeryüzünü sömürmektir. Ve bir yerde sık sık tanrıdan bahsediliyorsa ya canınıza ya malınıza kasıt var demektir.

  4. On 17.12.2019 at 10:27, Yeni Üye yazdı:

     

    Dua etmek başka bir şeydir, başkalarını yargılamak başka bir şeydir. Allah hükmünü ahirete bırakmıştır. Genel kaideleri söylemiş, herkese yaptıklarını gösterecek. Sonuçta dilerse affedecek dilerse ceza verecek. Falan kişiyi kesinlikle affedecek ya da falan kişiyi kesinlikle affetmeyecek demek edepsizliktir. Dua ise istemektir. Allah ın en sevdiği şey vermektir. Onun vermesinin bir yolu senin istemendir. Sen istemeden de verebilir ama bir şeyi isteyen kişi o şeyin kıymetinin farkına varmış demektir. İstemeyene verse bile verilenin kıyemtini u-yeterince idrak edemez.

     

     

    Allah kendi haklarını affeder. Onun için kolay bir şey. Sen de kul olarak sana yapılan haksızlıkları ve zulümleri affedersen hiç bir kul ceza çekmez işte. Hakkını yemiş herkesi affedebileceksen Allah uzun süreli ya da kısa süreli kimseye ceza vermesin diye beklentiye girebilirsin. Var mı öyle bir olgunluğun?


    Allah yarattı inanmazsan yanarsın masallarının gerçek olmadığını hala anlayamadın mı? Kimse size ebedi hayat falan vermeyecek, inanmayan da bir yerde sonzua kadar yanmayacak. Herkes yok olacak. Şu çocuk masallarını kusup durmayın şuraya. Burası cami değil, burada herkes şizofrenik din masallarının hiçbir gerçekliğinin olmadığının farkında.

  5. 13 saat önce, HATEM yazdı:

    Daha köklü bir çözüm yapacağız. Chp yi kapatacağız. En geç 2023 diyorum not edin.


    Padişahınız önce kendi götünü kurtarsın. Ekonomik kriz, milyonlarca işsiz, eyt derken cayır cayır oy kaybediyorlar. Gidişat dinci faşist diktatörlüğün aleyhine işliyor. Kendini hala darı ambarında zannediyorsun, CHP'yi kapatacaklarmış, yavaş kapatın da saçınız başınız dağılmasın haha. 2023'e kadar dayanabilecek mi bakalım dinci faşist iktidarınız.

  6. 17 dakika önce, ck789 yazdı:

     

     

    İyi ve güzel yoktur, kötü olanların da varolmaması gerekirdi diyerek varlığı kabul ediyorsun. Bu nihilizm değildir. Nihilzim varlığı şüphe ile karşılar, kabul etmez. Sen yok etmekten bahsediyorsun üstelik, bu açıkça varlığın kabülüdür. 

     

    İyiden kötüden bahsederek değer yargılarından bahsediyorsun. Nihilizmde bunlar da yoktur. Varlığı geçtim nihilizm mutlak süretle değer yargılarını reddeder. Çünkü göreceli ve farazidir. Bilimsel temeli yoktur.

     

    "Evren kaotiktir, adaleti ve anlamı yoktur" nasıl bir mantık yürütme anlamak zor. Kaotik değil deterministik olsa mı adil olacaktı? Öyle bir ortamda nasıl bir iradeden nasıl bir anlamdan bahsebilirdik. Öyle bir evrendeki anlamımız dağdan yuvarlanan taş, masadan düşen bardak kadar olurdu. Determinizmde irade yoktur, anlam yoktur. Kaos iradenin kaynağıdır, adaletin teminatıdır. Kaosun olmadığı mutlak düzenin(order) inşa edildiği bir yerde iradeden bile bahsedemeyiz. Anlaşılıyor ki varlığı da değerleri de reddettiğin falan yok. Eğer iradenin sınanmasınaysa isyanın, bunu kaosu değil sözde düzeni yücelterek yapmalısın. ordo ab chao da ( illuminatinin değil masonların söylemi ) bunu işaret eder. Kaosun kendisinde bu kadar büyük bir adaletsizlik göremezsin. Böyle bir adaletsizlik otoriter bir sözde düzenle mümkündür. Kaos kendi içinde denge oluşturur, mutlak düzende ise merkezileşme, birikim ve adaletsizlik vardır. Tabi ki üç gün sonrasının hava tahmininin bile yapılamadığı evrende mutlak düzen diye bir şey yoktur. Bu dünyevi bir otoriteye "biz de emir kuluyuz" diyerek adaletsiz olduğunu bildikleri eylemlerine kılıf aramaya meraklı milyonları yönlendirmek için dayatılan bir ilizyondur. İlahi boyuttaki en büyük başkaldırı da insanlara bunu söyletebilmektir. Bunu söyleyen insan hem emir ile hareket ettiğini söylerek sözgelimi sınanan hür iradesini reddeder, hem de emri dünyevi bir otoriteden aldığını kabul eder. Böyle bir ilahi isyana teşvik de kaosla değil merkezi otoriter mutlak düzenle(order) mümkündür. Bu adaletsiz, merkezi, mutlak düzenlerin baki olamamasının güvencesi ise evrenin kaotik yapısıdır. 

     

    Özetle söylediklerinin nihilizmle bir ilgisi yok. Son derece tepkisel. Bence başlangıç noktanda bir sorun yok, geldiğin noktada tepkisel davranıp rasyonelliğini kaybetmeye başlamışsın sorun bu.  Hiçliği nihai mutlak bir şey olarak görmek çözüm falan değil. Aslında bu noktaya gelmemişsin çünkü söylediğin çoğu şey değer yargılarını, varlığı sağlıklı bir sorgulama için kenara koyamadığnı gösteriyor. Hala bunları muhatap alıp tepkisel söylemler geliştiriyorsun. Bu noktada ise yani kendini dayatılan değer yargıları ve tepkisellikten soyutlayacak noktaya geldiğinde ise arabesk söylemler, tepkisellik değil çağdaş felsefe ve varoluşçuluk başlıyor. https://youtu.be/PTlOmmg3BGk?t=273

     

     


    Nihilizm, varlığı şüphe ile karşılar cümlen de varlığı kabul etmektir. Bahsettiğin ontolojik bir nihilizmdir, mutlak hiçlik mümkün olsaydı hiçbir şey var olamazdı zaten. Ben varoluşsal nihilizm diyorum hiçlik düşüncelerime. Varlığı zaten kabul etmiyorum. İyiden kötüden bahsetmiyorum, iyi diye bir şey yoktur diyorum. Varoluşun özü kötüdür, var olmak kötüdür diyerek onu reddediyorum, karşı çıkıyorum. Ve zaten bir değer yargısının olmadığını da söylüyorum ve ben de bir değer yargısı barındırmıyorum. Çünkü hiçlik daima olumsuzluk belirtir, varlığın zıttıdır ve ona karşıdır. Benim de tüm düşüncelerim bu şekilde şekilleniyor, varoluşu bütünüyle reddediyorum ve her şeyi hiç olarak görüyorum zaten. Bu da varoluş üzerine nihilist düşüncelerdir. Evet evrenin kaotik yapısı kurulu tüm düzenlerin yıkılacağına delalettir. Ancak bu adalet demek değildir. Yalnızca bir yıkım, yok oluş ve hiçlik demektir. Benim de düşüncelerim zaten tam olarak böyledir, bu gerçeğe dayanarak varoluşun gerçeği hiçliktir, her şey hiçtir ve her şeyin yok olması ve yok edilmesi gerekir diyorum. Ancak bu da hiçliğin kabulü değil tam tersine reddidir aslında, hiçliğin bilince varmak ancak onu asla kabullenememektir. Ve tek bir kelime bütün gerçeği anlamama yetiyor ve bütün bir evreni ve var oluşu böyle bir hiçlik olarak görüyorum;

    78641710_10212202254331304_8500099724597002240_n.jpg.f3195d6edc86ed6f2234ac354211d457.jpg

  7. 9 dakika önce, ellectra yazdı:

     

    Tumblrda konuştuğun bir kız var mı? Senin gibi biriyle konuşan, onun için üzülen bir kızla konuştum geçende. O konuştuğu adam da bir tarih belirlemiş kendine intihar için.


    Hayır. İntihar, bu anlamsız ve aşağılık dünyada yapılması gereken tek şeydir. Bu yüzden benim gibi düşünenlerin olması da normaldir. Madem ölüm yok oluştur, o halde savaşarak ölmeliyiz, bir köşede ölmeyi beklememeliyiz ve bunu bir intikama çevirmeliyiz. Ben daha çok böyle savaşarak ölmekten yanayım savaşarak ve yok ederek;

    ss.jpg.44c28f077c1b3a08bbcbb509ffb93b9e.jpg

  8. 7 dakika önce, haci yazdı:

    ÖLÜM ADİLDİR !

    Ölüm adildir !

    Doğanın adaletidir.

    Haksız olan,

    Nasıl doğduğumuzdur....

    Ölüm adildir !

    Herkesin başınadır.

    Farklı olan,

    Nasıl yaşadığımızdır...

    Ölüm adildir !

    Doğal bir süreçtir.

    Adil olmayan,

    Nasıl öldüğümüzdür.....


    Hiçbir şey adil değildir ve doğanın, varlığın adaleti diye bir şey yoktur. Adaletin yalnızca adı vardır, kendisi yoktur. Bu da bizi var oluşun özünün kötü olduğu gerçeğine götürür. Ve kötü, adaletsiz olan şeylerin de hiç var olmaması gerekirdi. Ve bu yüzden de her şeyin yok edilmesi gerekirdi. Bu doğadan, varlıktan alınacak tek intikam, ona var olma hakkı tanımamaktır, onu yok etmektir ve yok olmaktır.

  9. 1 dakika önce, ellectra yazdı:

     

    Neden intihar etmiyorsun? Sebebin nedir? Teşvik etmiyorum veya bir amacım yok sorarken merak ediyorum.


    Planım vardı ama fırsatım olmadı. Bunu daha ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldım. Aslında istediğim daha büyük savaşlar ve kitlesel yok oluşlar içerisinde bulunmaktı ama olmadı. Hiç kimsenin veya hiçbir şey şeyin var olma hakkının olmadığını anlıyorum. Çünkü bu aşağılık bir varlıktır. Ve ben her şeyin yok olmasından ve yok edilmesinden yanayım.

  10. 5 dakika önce, haci yazdı:

     

    İyilik ve güzelliğin varlığı onları arayanlara bağlıdır. Evrende onları aramazsan bulamazsın. Araman için de onların varlığına inanman gerekir.

     


    Bir şeylere inanmak, saçmalıktır, kendini kandırmaktır. Halbuki benim yazdıklarım varoluşun kötü, acımasız ve anlamsız gerçekleridir. Bu yüzden de varlıkta iyi ve güzel diye bir şey yoktur. Her şey yalnızca kötüdür, anlamsızdır, adaletsizdir o yüzden bu aşağılık varlığın da yok olması ve hiçbir şeye acımadan yok edilmesi gerekir. 

  11. 5 dakika önce, haci yazdı:

    Oku şunu hain.... Rint ne demekmiş, asude ne demekmiş öğren...

    Hiç bülbül dinlememişe benziyorsun. Ne acı... İflah olmazsın  sen...

    RİNDLERİN ÖLÜMÜ

    Hâfız''ın kabri olan bahçede bir gül varmış,
    Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
    Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış,
    Eski Şiraz''ı hayal ettiren ahengiyle.

    Ölüm âsude bahâr ülkesidir bir rinde,
    Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
    Ve serin serviler altında yatan kabrinde,
    Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.


    YAHYA KEMAL BEYATLI

     

     


    Bülbülün kafasını koparıp sonra bir güzel yiyebiliyorsam, cıyak cıyak ötmesinin ne anlamı kalır? Varoluşun özü de işte böyle kötüdür, saçmadır, mantıksızdır. Bu yüzden hiç var olmamalıdır, var oluş bir hatadır, bir hastalıktır ve bu aşağılık bir varlıktır. Bülbül, rind ebediyatıyla bu kötü ve acı gerçekleri değiştiremezsin hacı dede.

  12. Şimdi, haci yazdı:

     

    Sen evrenin iyi ve güzel taraflarını göremeyen cahilin birisin. Sen aynada kendini görüyorsun. 


    Evrenin iyi ve güzel tarafı yoktur. Evren kaotiktir, bir adaleti ve anlamı da yoktur. Var oluşun özü kötüdür, adaletsizdir. Ve kötü olan şeylerin de hiç var olmaması hatta yok olması gerekirdi. Ayıca evrende 3 günlüğüne var olmanın sonu da yok olmaktır, hayat anlamsız bir işkencedir. Var olmak kötüdür, varoluş bir hastalıktır. Psikolojik süslemeler ile kendinizi kandırıyorsunuz ancak evren iyi ve güzel sandığınız bütün değer yargılarınızı yıkıp, yok edip geçiyor. Hiçbir değer yargısı tanımıyor ve her şey hiçlikten gelip yine hiçliğe ulaşıyor.

  13. Evren doğa yasalarıyla işleyen doğal bir varlıktır, bir tasarlayana ihtiyacı yoktur. İnorganik şeylere bakıp bir tasarımcı aramakla organik canlılara bakıp bunun tasarlayıcısı olmalı demek mantıksal safsatadır. Organik canlıları var eden evrim (doğa) yasalarıdır, inorganik şeyler (bina vs.) ise bir tasarlayana ihtiyaç duyabilirler zira doğa yasalarıyla meydana gelemeyeceklerdir. Kısacası ateistlerin, bilimin cevap veremeyeceği bir soru yoktur, var olan her şeyin bilimsel izahı vardır, yeter ki o izahı bulabilelim.

  14. 2 dakika önce, haci yazdı:

     

    Senin kendini değersiz bir hain olarak kabul etmen olsa olsa evrenin ne kadar cömert bir varlık olduğunu gösteriyor.

    Senin gibi hainlere de içinde yer veriyor.


    Evrenin ne kadar aşağılık bir varlık olduğunu gösteriyor. Evren aşağılıktır, hiç var olmaması gerekirdi. Ve var olan her şeyin de yok olması gerekirdi.

  15. 5 dakika önce, haci yazdı:

     

    Bir hainsin sen.

    Ölerek  bu inançlarınla bir değer kazanamayacak küstah bir cahilsin  sen...

    Aslını inkâr eden bir gafilsin.

    Senin gibi kalitesiz çok it gördü bu forum. Geride bir sen kaldın. Şu anda senin de sonunun başlangıcına şahit oluyoruz.


    Ben hiçim, hacı dede. Nihilistim, hiçbir değer yargım yok, hayatın içinde hayata, varlığın içinde varlığa karşıyım, yani tam da dediğin gibi düpedüz bir hainim ben bu var oluş için. Çünkü ben hiçim. Ve benim için hayat ve içinde bulunduğumuz varlık bu kadar anlamsız ve değersizdir, hiçtir, hiçbir şeydir ve varlığa, varoluşa böyle ihanet edilir;
     

    alina.jpg

  16. On 17.09.2008 at 13:41, hendorfine667 yazdı:

    bnde onu diorum kafanda tahta eksikse sanatla uğraşmalsın bak haklıyım dimi???? :D ne işin var senin düşünmekle bilimle şunla bunla git şairlik falan yap kardeşim hayır aklınızı oynatıosunuz sonra

    van gogh un çakma bi tablosu evimde asılı valla bi resme okadar para veremem zaten bi ton aç insan varken

    hem o paraya aston martin almak daha akılcı bi davranış dimi ???

    daha iyisiyim en azından akıl sağlığım yerinde :D


    Sen akıl sağlığını yerinde mi zannediyorsun? Arabın din masallarıyla beynini yakmış, olmayan şeylere inanan, din psikozuna girmiş bir cahilin tekisin. 11 sene geçmiş ancak değiştiğini pek zannetmiyorum.

×
×
  • Yeni Oluştur...